30 Mayıs 2011 Pazartesi
ZAMANIMIZDA TURNUSOL GÖREVİ YAPAN OLAYLAR
Mustafa Köse
30 Mayıs 2011
Turnusol kimyasal bir terimdir. Özet olarak ‘’ayrıştırıcı ve aynı zamanda belirteç’’olarak tanımlanır. Turnusol terimini sadece kimyada kullanmayız. Toplumsal olaylarda da bu terimi kullanırız. Taraf olmada veya ayrışmalarda rol oynayan bir vaka’ya turnusol görevi yaptı deriz.
Tarihin derinliklerinde bir sürü olayı bu şekilde yaşadık. En azından yakın tarih böylesi keskin ayrışmalarla doludur. Savaş ile barış, sosyalizm ile kapitalizm taraftarlığında keskin ayrışmalar olmuştur. Bu dönemde sınıfsal ve ideolojik bakış birer turnusol durumundaydı.
Bugün yeni bir dünyadayız. Kapitalizm merkezli küreselleşmenin egemen olduğu bir dünya.Bu dünya ‘’yenilere’’ rağmen geçmişin izlerini hala taşıyor. Gerek kurumlar gerekse üretim biçimi eski izlerinden kolay vazgeçmiyor. Daha fazla Pazar ve daha fazla kar. Bu da sömürü demektir. Hatta ve ayrıca gerilim, çatışma ve savaş politikaları kaba çıkarlar için iyi bir araç olarak devam ediyor. Katı ve ceberut devlet yapılarından vazgeçilmiyor. Irklar, dinler ve çeşitli inançlar üstünden çıkar hesapları yapılıyor. Neo liberal düşünceler yerine neo liberal iktisat ve neo con’lar (yeni savaş lobileri)ikame edilmeye çalışılıyor.
Ancak ve her şeye rağmen yeni bir paradigma ve yeni bir konjonktür içine girdik.Yeni ve karmaşık çıkar yumağında yaşamaya başladık. Eskinin tüm geçirgenliğine rağmen bu yeni bir durumdur. Bu yeni durumda ayrışması gereken turnusol görevi taşıması gereken olaylar yaşıyoruz. Yeni durum ve yeni şartlara göre bir duruş sergilemeye ihtiyaç vardır. Bu duruş vicdanları dikkate almalı. Bu duruş bireyi merkez yapmalı. Bu duruş ve en önemlisi ‘’normalleşmeyi’’hedeflemelidir.
Henüz genel bir egemenlik kazanmasa da normalleşme ciddi bir ihtiyaçtır. Her şeye rağmen normalleşme genel bir kabul görmektedir. Dünyanın birçok yerinde normalleşmeye doğru adımlar atılmaktadır.Son Müslüman ülkelerindeki olayları da bu kategoriye koymak lazım.
Normalleşme dediğimiz şey halkın geniş kesimlerinin ülke yönetiminde söz ve karar sahibi olmasıdır. Günümüz demokrasi normu budur.Geniş yığınlar kendi kaderleri ile ilgili yetkiyi kullanabilmelidirler. Diğer bir ifadeyle demokrasiler çoğulcu ve sivil otoritenin elinde olmalıdır.
Ülkemizdeki temel sorun zaten bunun üzerin odaklıdır. Önce bu bağlamda ayrışmaya ihtiyaç vardır. Bu ayrışma cesurca savunulmalıdır. Siviller seçimle iktidara gelmeli. Seçimle iktidara gelenler ülkeyi yönetebilmelidir. Seçilenler ve ülkeyi yöneten siviller kendi anayasalarını yapabilmelidir. Bu işin normal kuralıdır. Bu normalleşmedir.
Şimdi sorun bu sivillerin ‘’rengi, şekli, hayalleri’ nasıl olmalıdır.’Bu sorunun cevabında temel kuralı ihlal etmemize gereklilik sağlamaz. Sivillerin durumu ve onlarla mücadele şekilleri otoriter ve devletçi olamaz. Bu mücadelenin adı başkadır.
Ancak ve kesintisiz olarak sivil iktidarda bir eksiklik var ise elbette gereken mücadele yapılacaktır. Zira evrensel demokrasinin belli kuralları vardır. Yöneten sivillerin mutlak uyması gerektiği normlar olmalıdır. Bu normlar açık ve nettir. Bu norm insan hak ve özgürlüklerinin en geniş kullanıldığı demokrasi biçimidir. Bunu gözetlemek, istemek ve her şartta bunda ısrar etmek gerekmektedir.
Tüm bunlardan sonra şunu söyleyebiliriz. Somut olarak bu normları hayata geçirme fırsatı bugün önümüzde duruyor. ‘’Normalleşmeyi’’ sağlayacak dönemece girdik. Bunun için yoğun çaba harcanmalıyız. Kaderimizi yakından ilgilendirecek süreci iyi kullanmalıyız. Hemen yeni bir anayasa için kolları sıvamalıyız. Bu yeni anayasa aşağıdaki çerçevede olmalıdır.
1-Seçilecek meclis yeni bir anayasa yapabilmelidir.
2-Bu anayasa hak ve özgürlükler en geniş bir şekilde tutmalıdır.
3-Bu yeni anayasa başta anadil olmak üzere Kürtlerin temel haklarını güvence altına almalıdır.
4-Bu yeni anayasa diğer inanç (aleviler) guruplarının taleplerini teminat altına almalıdır.
5-Bu yeni anayasa siyasal sistemimizi (partiler yasası, seçim yasası ve seçim barajı) değiştirilmeli, demokrasimizi batı standartlarına çıkarılmalıdır.
6-Bu yeni anayasa kadın ve engellilere pozitif ayrım getirmelidir.
7-Bu yeni anayasa ekolojik dengelerin korunması için daha yaptırımcı olabilmelidir. Mümkün ise Kıyoto protokolünü ölçü almalıdır.
8-Özet olarak bu yeni anayasa devleti saydam toplumu şeffaf yapabilmelidir.
Söylediklerim bir hayal değil. Bir temenni ise hiç değil. Kapıya dayanmış demokrasi biçimimizdir. Bunu sağlamak mümkündür. Hem de her zamankinden şimdi daha mümkündür.
Yeter ki buna inanalım. Bunun için çaba sarf edelim.
Mkose1955@hotmail.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder