HER FIRSATTA DEVLETİMİZİ TEHTİD EDEN MİHRAC URAL HACKED ! BİZ GELDİK ! KEREM ŞAH NOYAN & ZENCİ MUSA


ÜÇ HARFLİLER GELDİ !

ÜÇ HARFLİLER GELDİ !

Mihrac Ural’la BBC’nin yaptığı röportaj;

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/09/120907_mihrac_ural_int.shtml

“Suriye'de isyancılara karşı savaşan Türkiyeliler”

Mahmut Hamsici

BBC Türkçe

Suriye'de yaşanan gelişmelerin, önemli oranda Arap nüfusa sahip Hatay ve çevresindeki yansımaları son dönemde Türkiye basınında geniş yer buldu.

Bazı basın organları yerel halkın, Beşar Esad yönetimi karşıtı isyancıların Hatay'daki varlığından rahatsız olmasını öne çıkarırken bazılarıysa ortada bir rahatsızlığın değil, Esad yanlılarının kışkırtmalarının olduğunu öne sürdü.

Hatay'da son dönemde gerçekleştirilen iki önemli etkinlik de farklı basın organları tarafından bu iki farklı tavır doğrultusunda değerlendirildi.

25-26 Ağustos'ta Hatay'a bağlı Yeşilpınar Belediyesi tarafından düzenlenen 'Barışa Çığlık' etkinliğiyle, 1 Eylül'deki barış mitingini, kimi basın organları Suriye'deki savaşa tepki olarak kamuoyuna yansıtırken kimileriyse provokasyon olarak aktardı.

Yeni Şafak ve Sabah onu manşetlerine taşımıştı

Bu ikinci kesimdeki basın oranlarından Yeni Şafak ve Sabah gazeteleri, manşetten verdikleri haberlerde 'bu provokasyonları THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi) Acilciler örgütünün lideri Mihraç Ural yürütüyor' iddiasında bulundu.

Bu haberler Hatay’da Suriyeli muhaliflerin sokaklarda karşılıklar çıkardığı ve halın da bundan tedirgin olduğu yönündeki haberlerle, içinde muhaliflere silahlı eğitim verildiği iddia edilen Apaydınlar kampıyla ilgili olarak Türkiye basınında yayımlanan haberleri takiben yayımlandı.

BBC Türkçe'nin Suriye üzerinden telefonla ulaştığı Mihraç Ural, hakkındaki suçlamaları yanıtlamanın yanısıra kendisinin aktif olarak yer aldığını söylediği çatışma alanına ilişkin gözlemlerini ve içinde yer aldığı yeni örgütü Mukaveme Suriye'yi anlattı.

'Lazkiye'deyim, 32 yıldır Hatay'a gelmedim'

Ural, Alevileri kışkırttığı ve Hatay'a gelip gittiği iddialarını yalanlarken, 'Lazkiye'de olduğunu', 32 yıldır da Hatay'a ayak basmadığını, Türkiye'ye dönmek istediğini, ancak hakkındaki soruşturmaların zamanaşımından düşmesini önlemek için sürekli davalar açıldığı için dönemediğini belirtiyor.

Suriye istihbarat teşkilatı El Muhaberat'a yakın olduğu iddialarını da reddeden Ural, "Tam tersine Suriye zaman zaman bize baskı yaptı, 'Türkiye bizim komşumuz, bu topraklardan Suriye'ye zarar veremezsiniz' dedi. Ve biz sorumluluklarımızı üstlenmek için zaman zaman Suriye'nin dış politikasını zorlayan işlere kalkıştık çünkü halkımızı yalnız bırakmayacaktık" diyor.

Ural, Suriye'de rejimin sıkı bir savunucusu izlenimi verdiği konusunda ise, durumun pek de göründüğü gibi olmadığını söylüyor.

Anlattıklarına göre, Suriye kendisini dört kez tutuklamış.

1999'da Öcalan Suriye'yi terkettikten sonra Türkiye'nin talebi üzerine tutuklandıktan sonra bir yıl hücrede kaldığını söylüyor.

2000'de hücreden çıkttığını ama "Türkiye'yle biz bugün dostuz. Artık Türkiye'ye karşı topraklarımızdan herhangi bir yanlış istemiyoruz" uyarısına maruz kaldığını anlatıyor.

'Apo'yla 19 yıl birlikte yaşadım'

Öcalan'la yakın bağına ilişkin haberler, Ural'ın yalanlamadığı iddialardan.

"Apo'yla 19 yıl boyunca Suriye'de birlikte yaşadım'' diyor Öcalan için ve ''Aynı sofrada yedik, aynı evde yatıp kalktık. Dünyada tanıdığım en az milliyetçi olan adamıdır'' diye kendisinden bahsediyor, 'bölücü' olmadığını savunuyor Öcalan'ın.

Bölünme konusu, başka bir bağlamda, ama bu kez de Nusayrileri hedef alan bir suçlamayla gündeme gelmişti.

'Alevi devleti iddiası cahillik'

AKP Gaziantep milletvekillerinden Şamil Tayyar, Hatay ve civarında Suriye'ye olası müdahaleye karşı çıkanları ve bu yöndeki protesto gösterilerini Nusayri devleti kurma planlarının bir parçası olarak nitelemişti.

Ural, iddiayı en basit ifadeyle coğrafya ve kültür bilmemek olarak değerlendiriyor ve "Bunu iddia etmek cahilliktir. Asi nehrinin geçtiği bütün ova, Sünni ovasıdır. Aleviler dağdan itibaren sahile doğru uzanırlar. Alevilerin dağın alt kısımlarıyla bir ilgileri yok, bağlantıları yok. Dünyada en son olarak devlet kurmak isteyecek birileri olursa onlar da Alevilerdir. Alevilikte şeriatçılık yoktur. Alevilik insan merkezli evrimci bir inanç topluluğudur. Şeriat ne anlama gelir? Kanun yapmak, yani anayasa... Peki yeryüzünde bir akıllı var mıdır ki şeriat yapınca savcı, kolluk kuvveti cezaevi olmadan yönetebilsin? Oysa Alevi'nin böyle bir derdi yok. Alevi'nin derdi Tanrısına, insana hürmet etmektir, saygı göstermektir. Böylesine Sünni bir şeriat algısı olmayanbir topluluğun devlet kurma iddiası olamaz'' görüşünü dile getiriyor.

'THKP-C Acilciler örgütünün genel sekreteriyim'

THKP-CAcilciler, Mahir Çayan ve arkadaşlarının kurduğu THKP-C örgütünün, hemen hemen tüm liderlerinin 1972’de Kızıldere olayında öldürülmesini takip eden yıllarda bu hareketi izleyerek kurulan örgütlerden biriydi.

Silahlı mücadeleyi benimseyen örgüt, çıkışında yayımladığı ‘Türkiye Devriminin Acil Sorunları’ broşürü nedeniyle THKP-C Acilciler adıyla anıldı.

Ural, Türkiye'de bazı yayın organlarında gündeme getirilen ‘Acilciler’ bağını inkar etmiyor.

1986'da örgütün genel sekreterliğine getirildiğini, Soğuk Savaş’ın bitimine paralel bir şekilde siyasi evrilmenin yaşandığını anlatıyor.

''Bu siyasi evrimin sonucunda Acilciler örgütü barışçı, demokratik mücadeleyi esas alan bir yol izlemeye çalıştı. 22 yıldır Acilciler örgütü, dünyanın hiçbir yerinde ve ülkemizde kayıtsız, şartsız bir biçimde herhangi bir silahlı mücadeleye girişmedi. Ama halkımızın haklaı için hukuk çerçevesinde, bir demokrasi, hukuk, insan hakları mücadelesi yürütmektedir" görüşlerini savunuyor Ural.

'Mukaveme Suriye' sınırdan sızmalara karşı mücadele ediyor'

Ural, Suriye'de şu anda faaliyette bulunan örgütün ise Acilciler olmadığını, 'yeni bir direniş hareketi' olduğunu kaydediyor.

Mukaveme Suriye'’ adlı hareketin kurucuları arasında Türkiyelilerin de bulunduğunu vurgulayan Ural, örgütün özellikle ‘Türkiye'den ayrıldıktan sonra bölgede giden ve geri dönemeyen Türkiyeli devrimcilerin öncülüğünde’ kurulduğunu aktarıyor.

''Türkiyeli Kürt, Suriyeli Kürt, Türkiyeli Sünni, Suriyeli Sünni, Türkiyeli Şii, Suriyeli Şii, Türkiyeli Arap, Suriyeli Arap hepimiz elbirliğiyle Mukaveme Suriye'yi inşa ettik."

Ural'ın anlatımlarına göre, hareket Suriye'nin içişlerine karışmıyor, muhalefetle de sorunları yok, ama vatansever oldukları sürece.

Örgütün sınırdan sızdırıldığını iddia ettiği yabancılara ve kendi ifadesiyle 'vatan hainlerine' karşı bir mücadele çizgisine sahip olduğunu belirtip hareketin başında kendisinin de bulunduğunu vurgularken, ''Mihraç Ural'ın başında bulunduğu Mukaveme Suriye'nin savaşı bütün bölge halkı adına bir savaştır. Şu anda sadece sınır bölgelerinde faaliyetteyiz" diyor.

'Adana, Hatay ve Mersin'den gençler savaşmak için Suriye'ye gelmek istiyor'

Ural'ın bir iddiası da, Adana'da Nusayri nüfusun yoğun olduğu Adana, Hatay ve Mersin'den gençlerin bölgeye savaşmak için gitmeye çalıştıkları.

Bu iddiayı bağımsız kaynaklarca doğrulamak mümkün değil.

Ural, bu gençleri geri çevirdiklerini belirterek, şu görüşleri dile getiriyor: "Biz böyle bir çağrı yapmadık. Gelip katılmak isteyen binler var. Bölgemizin sınırları suni sınırlarla birbirinden ayrılmıştır. Bu harita gerçekçi bir harita değildir. Bu haritanın yaşaması mümkün değildir. Biz hiç kimseye herhangi bir çağrı yapmadık. Gelmek isteyenler sürekli heyetler göndererek yanımıza gelerek gelmek istediklerini belirtiyorlar. Adana, Mersin, Hatay yörelerinden gençler arasında çok yoğun bir talep var. Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda ve İsveç'ten buraya gelmek için çok yoğun bir talep var. Yoğun olarak Arap Alevileri gelmek istiyor, ama sadece onlar değil. Biz buna şu anda olumlu yanıt vermiyoruz. Suriye halkı kendi gücüyle zafer kazanacaktır. Onlara bulunduğunuz ülkelerde Suriye dostları olarak etkinliklere katılmanız yeterlidir diyoruz."

'Esad yönetimiyle resmi ilişkimiz yok'

Ural, örgütün Esad yönetimiyle ilişkisine ilişkin iddialarıysa yalanlıyor.

Ancak, örgüt üyelerinin arkasında Beşar Esad posterleriyle çekilmiş görüntüleri hatırlatıldığında ise ''Biz burada tamamen halk komiteleri olarak varız. Bu, emperyalizme karşı tavır alma refleksiyle ortaya çıkmış bir siyasi yapıdır ve bu siyasi yapı çok geniş bir çevrede onay göremeye başladı. Ve devletin bize zaman zaman burada bunu yapın, şurada şunu yapmayın gibi müdahalelerine karşı tavır aldığımızda halk da bizim yanımızda oldu. Şu 2000'e yakın militanımız var. Bu örgüt, İdlib'in ilçesi olan Serkin'den, Kesab'ın en uç noktasına kadar bu sınır boyundaki sızmalara karşı savunma hareketi olarak yerini almaktadır" görüşünü savunuyor.


YALAN ADILI TANRIYA TAPAN BASIN BUDUR

YALAN ADILI  TANRIYA TAPAN BASIN BUDUR

MİHRAC URAL'I HEDEF ALMIŞLAR...

Mihrac Ural - 31 Ağustos 2012 / Cuma - Lazkiye.

Siyasal mücadelem boyunca haksızlığa uğradım, yalan ve kurguların saldırısına maruz kaldım. Bu gün aynı senaryolar devam ediyor. Bu ahlaksız basın her zaman yalanların kurgu ve abartmaların basını provokasyonların basını oldu. Bunun için şaşırmadım. Ahlaksızlık üzerine kurulu bir basın başka bir şeyi başarması mümkün değil. Bu basın yalan adlı bir tanrıya tapıyor dini inançlarının esası budur. Bu açıdan hesap verecekleri merciinin sırat köprüsündeki kararına güveniyorlar. Oysa yeryüzünü ve göklerin gerçek kutsal güçleri, bunların tanrılarıyla savaş halindedir ve insanlığı barışı için inanç gücünü destekliyor. Yalan tanrılarının köleleri evveli yalan ahiri yalan bir bataklıkta gerçekleri çarpıtma abesiyle uğraşıyor.

YENİ ŞAFAK her zaman olduğu gibi karanlıkların basınıdır. ilkelliğin, gericiliğin insan haysiyeti ve onurunun karşısında olandır. Adımı sütunlarında konu ederken herkesin bildiği ya da kolayca öğrenebileceği gerçekleri bile pervasızca çarpıtmaktan çekinmiyor;

1)-Suriye'de Lazkiye'de yaşadığımı bilmeyen kimse yoktur ama onlar beni Fransa’da yaşıyor diye lanse ediyorlar.
2)- uzun yıllar olduğu gibi bu günlerde de ikametim dışında hiçbir yere gitmememe rağmen, Hatay’a eylem için geçtiğimi yazıyorlar.
3)- hayatım boyunca devlet dinilen yapılarla uzak yakın hiçbir ilişkim olmamasına rağmen, Suriye Mahabartıyla ilgili çabalarım olduğu yalanını iddia ediyorlar; doğrularım arkasında duran biri olarak Suriye dahil bir çok ülkede siyasi nedenlerle zindan yattığımı bilmemeyi tercih ediyorlar.

Bütün bu yalan makinesi on yıllardır çalıştırılıp duruyor. Bunun için bir itirafçı soysuz olan Engin Erkiner adlı polis işbirlikçisi ve MİT ajanı olan İbrahim Yalçın adlı biri bu yalanları bir provokasyon senaryosu olarak üretim basına pazarladıkları bilgisi elimize geçmiş bulunmaktadır. Bu açıdan bu yalanları önemsemediğimi Suriye’yi anti emperyalist direnişinde sonuna kadar savunacağımı, bu savunumu sadece Suriye topraklarında yürüttüğümü kamuoyuna deklare ederim.


THKP-C (Acilciler) Basın Açıklaması 30 Ağustos 2012 / No: 44

BARIŞA OMUZ VERELİM

Barış insanın doğasına en uygun ortamdır. İnsan toplumsal bir varlık olarak güven içinde anlamlı bir yaşam sağlayabilir, uygarlıklar da bu ortamların ürünüdür. Rekabet gelişmenin önemli bir verisi olsa da savaş rekabet değil tahriptir, üretmez. Yakar ve yıkar.

İki yıla yakındır bölgemizde savaş tamtamları çalıyor. Tüm savaşlar gibi bölgemizde kurgulanan savaş kirli bir savaştır; sadece ölüm, gözyaşı, yıkım ve parçalanmayla sonuçlanacak barbarlıktır. Böylesi bir yıkımı bölgenin hiçbir halkı hiç bir gerekçeyle kabul etmez. Binlerce yılın komşuluk ilişkisi, kardeşlik ve barış erdemi içinde yaşamış toplulukların, savaşla ilgili hiç bir girişme onay vermesi düşünülemez.

Savaş bir dayatmadır. Bölgemize talan amaçlı çıkarlar için dıştan yapılan bir dayatmadır. Dünyanın her köşesinde talan yapan emperyalist güçler bu dayatmanın kirli tarafıdır. Erdoğan yönetimiyle; Katar, Suudi Arabistan ve Körfez Emirlikleri gibi Arap gericiliğini temsil eden ülkeler bu dayatmanın yerli uzantılarıdır. Ülkelerinde barış içinde yaşayan farklılıkları, yer yer milliyet farklılıklarına, yer yer din ve mezhep kışkırtmalarıyla kardeş kanına sürüklemektedirler. Kaos ve iç savaş sonunda kimsenin kazanmadığı düşman kardeşler arenasında tek zararlı taraf, birbirine kırdırılan kardeşler olacaktır. Bunun tek anlamı ise, barış ve güvenli yaşamın katlidir.

Bölgemiz ve komşumuz bu ağır süreçten geçerken evi camdan olan ülkemizin göreceği zarar korkunç bir boyutta olacaktır. Bir yandan organik bağlarla örülü ilişkiler, diğer yandan bölünmesi mümkün olmayan coğrafyaların etkisi altında savaş, ülkemizi bir boydan bir boya kana bulayacak vahşet olarak ikame edilecektir. Enerji kaybı, yaralı düşmek takati kesilmek savaşan kardeşlerin kaderi olurken, hükümranlık bu savaşı körükleyen ve seyredenlere ait olacaktır. İstenen de budur.

Onlar yıkım istiyor, ölüm istiyor, talan istiyor. Ama halklarımız barış ve güvenlik istiyor, gelecek kuşakların barış içinde bir arada yaşama hakkını istiyor.

Bunun için ülkemizin dört bir yanında SAVAŞA KARŞI BARIŞ panelleri, miting ve yürüyüşleri, basın açıklamaları, bir vicdan sesi olarak yükseliyor. Antakya bu vicdanın adıdır. Dünya şer güçleri bu küçük kenti, bu barış ve kardeşlik alanını cehenneme çevirmek için, savaş ve istihbarat bürosu haline getirmek istiyor. Bölgenin gerçek düellosu da bir biçimde burada başlıyor. Bu kentin önemi, yeryüzünün tüm azılı katillerine karşı gösterdiği haklı refleksle anlam kazanıyor. Bu kadim Roma kenti, evlatlarının duyarlı duruşuyla dünya şer güçlerine ve onların savaş tamtamcılarına geçit vermeyeceğini böylece ilan ediyor.

Buradan çağrımız bölgede savaşa karşı daha bir dirençle durmak için, tüm barış güçlerini daha çok etkinlik yapmaya davet ediyoruz. Bu ülkemiz ve halklarımız için öncelikli olan barış içinde bir arada yaşama için gereklidir.

THKP-C(Acilciler)

30 Ağustos 2012


SURİYE'Yİ KORUYALIM ÜLKEMİZİ KOLLAYALIM...

SURİYE'Yİ KORUYALIM ÜLKEMİZİ KOLLAYALIM...

HEPİMİZ ORADAYIZ...MİTİNGTEYİZ...

Mihrac Ural - 24 Ağustos 2012 / Cuma

SAVAŞA KARŞI BARIŞ İÇİN... SURİYE'Yİ KORUMAK, ÜLKEMİZİ KOLAMAK İÇİN, 26 AĞOSTOS 2012 / PAZAR GÜNÜ ANTAKYA-YEŞİLPINAR (3AYNİL CAMUS) BELDESİNDE, MİTİNGTE OLACAĞIZ...

Ölüm örgülerinin gelip kapımıza dayandığı bir koşulda kendimizi korumanın tek yolu komşumuz, ikinci anavatanımız Suriye’de bilinçlice, haince ve vicdansızca kışkırtılap desteklenin kıyımı durdurmak, savaşı engellemek gerek. Savaşa karşı barış şiarını bu günün en gerçekçi çağrısı yapan da budur. Bunun adı acil önlemdir.

Yeşilpınar Belediyesinin duyarlı çabaları böylesi bir mitingide anlam bulmulmuştur. Hepimiz adına önemli hayati bir önem kazanan bu girişim, bölgemiz olaylarına olduğu kadar ülkemizdeki etkilerine karşıda duyarlıca bir davranıştır. Bu mitinge katılım aynı zamanda, savaşa karşı kararlı bir tavır alıştır.

Unutulmasın ki, bir tehlike anında hayvanlar bile kendince önlem alır, refleks gösterirler. İnsanlar bunu bilinçle, önlem kadar savunma hazırlıklarıyla birlikte ele alırlar. İflas etmiş dış politikaların sonucu, Erdoğan iktidarı, yeryüzü oranlamasına göre şehrimizde m² başına düşen azılı katil sayısını birinci sıraya oturtmuştur. Bu durum önlem algılarımızı daha da kapsamlı hale getirmemizi gerekli kılıyor. Bu miting, alacağımız önlemlerin en demokratik olanı, en doğal, en haklı, en toplumsal ve en siyasal olanıdır. Bu hakkı kullanmayanlar, eli kanlı şebekelerin kıyımı gelip dayattığında kimseden hiç bir yardım beklemesinler.

Hiç bir gerekçe geçerli değildir, hepimiz, çevremizle birlikte bu mitinge katılmayı görev sayacağız...



FAŞİZAN REJİM ÇÖKECEK. BARIŞ KAZANACAK

FAŞİZAN REJİM ÇÖKECEK. BARIŞ KAZANACAK

SİZİNLE BİR HESABIM OLACAK BUNU BÖYLE BİLİN

Mihrac Ural - 23 Ağustos 2012 Perşembe

ANTAKYAM, KADİM ROMA KENTİ. UYGARALIK VE BARIŞ ŞEHRİ...

EVLATLARIN SAVAŞA KARŞI BARIŞI HAYKIRIYOR, SAVAŞ TELLALLARI İKTİDAR OLMANIN HOYRATLIĞIYLA BASKI ÜZERİNE BASKI, SALDIRI ÜZERİNE SALDIRI DÜZENLEYEREK BARIŞ STANDINI YIKIYOR, KIRIYOR DÖKÜYOR...

Bu bir siyasal yönetim tarzıdır. Tarihte de öyle yapıp bu güne geldiler. Osmanlının devamı olmak Yeni-Osmanlı olmak budur. Buna karşı tarihin her kesitinde halkın direnmesi olmuştur. Bu da halkın haklı duruşunun refleksidir.

Bugünün verileri ve gelişmeler çok farklı. Artık halk direnişi son sözü söylemeye yönelmiştir. Osmanlının yeni versyonları bu kaderle yüzleşmekten kurtulamayacak.. Despotluk yıkılacak demokrasi egemen olacaktır. Suriye olayları bunun ilk kıvılcımı sayılabilir.. Bu aynı zamanda, tarihin kirli cilveleriyle iki ayrı devlette yaşamaya mahkum edilen aynı halkın kader birliği içindeki davranışını da içeriyor. Bölge siyasal yeniden dizayn sancıları çekerken, halkın iradesi dış güçlerin kirli amaçlarla oluşan senaryolarına karşı böylesi bir birlik içinde zafer kazanacaktır. Tarih hep öyle yazılmıştır, haklı davaların sahipleri bu toprakların yerli halkı olarak kendi toprakları üzerinde özgür ve demokratik koşullarda yaşayacaktır. Kazanacak olan da bu güçtür. Kimse arada kalmasın, insan olmanın, yerli olmanın ölçütü ve vicdanı halkın yanında tutum almayı gerektiriyor. Beklenen de budur.


.

BUNLAR NEDİR?




Mihrac Ural – 13 Ağustos 2012 / Pazartesi

Biri Türkiye’den diğeri Libya’dan. Eli kanlı şebekelerin Suriye halkının kanına girmek için eli kanlı şebekelere sunduğu lojistik destek artıkları. Alttaki fotaya bir göz atın…

...


Türk Kızılay’ının İlk yardım çantası bir de BKS adlı şerit tarama silah şarjörü ; Ferdi silahların en ağırı, ormanda bir tarama yapınca ağaçlar testere kesiği gibi ardı ardına devrilir. Bu şarjörün rengine iyi bakın YEŞİL…

Bu malzemeler, Erdoğan’ın tetikçisi eli kanlı şebekelerin Türkmenleri vatan haini haline getirmek isteyen, Suriye’deki sorunları daha da derinleştirme amacı taşıyan çabalarının araçlarıdır. Son çatışmalarda ele geçirildi.

Önceki yazım “SAHUR” da bu çatışmaları anlattım. Kıran kırana yürüyen mücadelede eli kanlı şebekelerin istila etmeye çalıştıkları alandan arındırıldılar. Son taramalarda ise geride bıraktıkları seyyar hastane ve kaçarken düşürdükleri BKS Şarjörü. Önemli bir ayrıntı gibi gelmeyebilir. Ama üzerindeki YEŞİL boya çok şey anlatır.

Malumunuz, Kaddafi Libya’sının bayrağı yeşildi; Kaddafi her yeri yeşile boyamaktan da zevk duyardı. 1982’de Libya’ya gittiğimde “YEŞİL SAHA” diye gösterdikleri geniş bir sahanın yeşile boyanmasından ibaretti… Silahlarda tabi bu arada yeşile boyanıp dururdu. Kaddafi devrildi, silahlar eli kaide’nin eline geçti. Aynı silahlar Akdeniz üstünden Suriye’ye doğru yola çıktı. Suriye halkının katledilmesinin bir aracı oldu.

Okura ve kamuoyuna Erdoğanın kirli çabalarının, Suriye halkına düşmanlığının iç yüzünü yansıtan bu artıkları sunuyorum.

11-12 Ağustos 2012 tarihleri arasında Kastal Maaf nahiyesi, Mazraa, Beyt Subyra, Beyt Mılk köyleri korusunda, MUKAVEME SURİYYİ güçlerinin, eli kanlı şebekelere verilen ağır kayıplar ardından ele geçirilen bu artıklar, bir kez daha Türkiye’nin dünya şer güçleri adına neler yapmaya çalıştığını göstermeye yeter.




SAHUR



Mihrac Ural – 13 Ağustos 2012 / Pazartesi. Lazkiye – Beyt Mılk korusu.



Bir sahur vakti, Malatya’da linç edilmek istenen insanları, Suriye’de linç edilen halka nasıl bağlar bilir misiniz? Birbirini hiç tanımayan insanları kader birliği paydasına nasıl taşır tahmin edebilir misiniz? İşte böylesi bir sahur vaktinde, ekmek arasına sokuşturulan kızarmış patatesle linç edilmek istenen bir halkın savunması için, karanlık ormanların, tepelerin, vadi ve derelerin yol geçit tanımaz çamlıkların içinde, yok edilmek istenen bir halkın savunusu için, yaşam hakkını koruması için, hepimiz adına, sahurdan sahura, bitip tükenmeyen bir mücadele var farkında mısınız?



Anlatayım;



Erdoğan ve Barzani anlaştı. Suriye kaosunu derinleştirmek için biri ayrılıkçı, aşiretçi İsrail destekli sözde Kürt şiddet eylemlerine başlayacak diğeri ise tarihinde hiç anmadığı Türkmenler üzerinden aynı yolu döşeyecek.



Barzani'ye karşı vatansever Kürtler gereken cevabı verdi. "Ortak ülkemiz Suriye'de tahribe, yıkıma, kıyıma geçit yok" dedi. Halk komitelerine tanınan yerel güvenlik gücü olarak bölgelerini sızmalara karşı korumaya başladı.



Türkmenler ise Erdoğan’a karşı ezici çoğunlukla geçit vermedi. Vatan hainleri tetikçi kuklalar, sınır bölgelerinin askeri avantajlarıyla, Erdoğan yönetiminin Amerikan-Katar-Suudi destekli mali ve askeri katkılarıyla, kesif ormanlık alanda kıyım üretmeye devam etti. Asimetrik savaşın bildik vur kaç taktikleri, dehşet ve kaos yaratan gerginlikleri Suriye’nin en güvenli bölgelerini sarsmaya başladı. Ama her şey hesap ettikleri gibi yürümedi.



MUKAVEME SURİYYİ güçleri oyunu ters yüz etti. Gerilla savaşına başlardı. Eli kanlı şebekeleri ne zaman nerede nasıl vuracağı belli olmayan girişimleriyle, tokat üzerine tokat vurarak vatan hainlerini, Erdoğan tetikçisi şebekeleri şaşkına çevirdi. Artık savunma olmayacaktı, rüzgar ekenler fırtına biçmeye başladı.



Kastal Maaf Nahiyesine bağlı Mezraa, Beyt Subayr, Beyt Mılk ormanlık alanında, halka eziyet eden, mallarını gasp edip cana kıyan eli kanlı şebekeler kıstırıldı. Sınıra uzaklığı yaklaşık 15 km olan ormanlıklarda 11 sabahından 12 sabahına kadar süren ağır çatışmalar MUKAVEME SURİYYİ güçlerinin zaferiyle noktalandı. Geniş bir alan eli kanlı şebekelerin elinden kurtarıldı. Mukaveme güçlerinde 6 şehit 5 yaralı vardı. Eli kanlı şebekelerden 30 azılı katil hak ettiği cezayı buldu. Silahlar, çaldıkları araçlar ve onlarca materyale el konuldu.



Bu bir vatan savunması, ölüm kültürüne karşı yaşamı, barışı savunmanın kavgası . Direnişe destek olmanın, içinde yer almanın onuru buradadır.



Zifiri karanlığın ormanlığında, ölüm saatlerinin gerisin geriye sayıldığı zaman eğriliklerinde vuruştum. Barış için özürüm vardı safımı belirledim... Beyt Mılk köyü korusunda şehit düşen 6 yoldaşımın kanlı cesedini pikaba taşıdım, 5 yaralı yoldaşıma omuz verdim… Ölmedim… Yine o korudu... Ayaktayım, tutkuyla yolumdayım...



SURİYE BAŞBAKANI VE ALTBENLİK



Mihrac Ural – 7 Ağustos 2012. Çarşamba. Suriye sınır bölgesi- Lazkiye / Kesab



Suriye’de kıran kırana bir alt benlik savaşı yürüyor. Vatan kimliği edinemeyenler nerede olursa olsunlar alt benliklerine yeniliyorlar. Suriye Başbakanı, alt benliğin nerelere kadar ne tür etkiler yaratacağına bir örnektir. Ama Suriye başbakanlardan da generallerden de daha güçlüdür.



Haber bomba gibi patladı. Dünya şer güçlerine ve onun kirli iş tetikçisi eli kanlı şebekelerine, yalan kurgu medyasının diline yeni bir sakız verdi. “Suriye Başbakanı muhalefet saflarına katılarak görevinden kaçtı”. Bomba etkisi yaratan bu gelişme, Suriye Radyo – TV binasında patlayan bombaya eşlik etti. Suriye yönetimi ve devletini sarsmak için kurgulanan her senaryonun büyük mali ödemeler, mahalle baskısı ve kuşatması altında ikame edildiği ortaya çıktı. Bir kez daha ve bin kez daha görülen o ki, Suriye’de vatan kimliğine karşı dar, sığ, Ortaçağ mezhep algılarının savaşı dayatılmak istenmektedir. Tüm araçlar, ana amaç olan Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) ikamesi için ortaya konan mezhepsel çatışmaya yakıt olarak ileri sürülmektedir.



İki farklı bilinçaltının savaşından söz etmek, bu anlamıyla doğru bir tespittir. Biri tarihin derinliklerinden çıkıp gelerek, kendi iç evrim ve denkliğini sağlayarak oluşmuş, vatanseverlik kimliğiyle kendini ikame etmiş benlik, diğer ise her türden gelişmeye karşı duran, karanlık dönemlerin, doğaüstü vahilerin esiri olmuş mezhepsel alt benliktir. Suriye olaylarının ikinci aşamasında, durmadan kışkırtılan ve iç kanamanın derinleştirilmesi için körüklenin alt benlik budur. Bu öylesi bir mahalle baskısı oluşturuyor ki, Başbakan olsanız da kar etmiyor, olay bir akıl tutulması, yol yöntem kaybı, pusula şaşırmasıdır…



Suriye Başbakanı Riyad Hicap, vatan kimliğini terk ederek aşiret kimliğine sığınmayı tercih etmiştir. Nedeni ne olursa olsun, bu sığınış meşru değildir. Azınlığın hükmüne boyun eğmedir vatan temsilciliği yerine dar aşiret temsilciliğiyle örtünmedir. Bu dönemin öne çıkan tarihsiz ve kimliksiz ülkelerin petrol ve gaz servetleri üzerindeki yükselişleri ve bu zemin üzerinde kimlik oluşturma çabalarının etkisi, alt kimlikler üzerinde derin etkiler yarattığı bilinir. Bu etkiler vatan sınırlarını aşan mezhepsel, etnik, aşiretsel bağlarda da kendini yoğun olarak gösterir. Öyle ki, kendi coğrafyasını tanımayan, onun derinliklerini özümsememiş olanlar, hangi makama gelirse gelsinler, bir tarafları her zaman aşiret, mezhep yarda etnik etkiler altında ezilir kalır. Suriye Başbakanının ezildiği yer burasıdır. Oysa Hafız Esad ve Beşşar Esad gibi, hiçbir zaman ne aşiret ne mezhepsel bir kurgu üzerinde siyaset gütmeyen, vatan coğrafyası, ulus bağımsızlığı noktasında kararlı duruş sergileyen liderlerin varlığında, iç dünyaların karanlık labirentlerinde aşiret tutsaklığıyla yamak ve bunu ülkenin en kritik döneminde bir hançer gibi arkadan saplamak işte bu tarihsiz ve kimliksizlerin başarabildikleri tek şeydir.



Ancak bu büyük bir yanılgıdır. Böylesi sığ düşünce ve algılar hiçbir zaman tarihi derinlikleriyle kimliğini oluşturmuş vatan algısına karşı zafer kazanamaz. Bunun tarihsel imkanı bile yoktur. Bunların en büyük yanılgısı aşiretlerinin ya da mezheplerinin coğrafi yayılma alanlarını vatan sanmalarıdır. Bu tüm gerici güçlerin tüm ırkçıların tüm din istismarcılarının düştüğü handikaptır. Bu nedenle yürüttükleri kirli savaşları, kanlı kıyımları yeryüzünün tüm dindaşları ya da mezhep kardeşlerinin adına yürütüldüğü sanısındadırlar; onlar bu vehimlerden, bu kof algılardan güç alırlar. Vatan ihanetlerini de bu anlamda, bir ihanet değil de öze dönem olarak görürler. Oysa yaptıkları, vatan yerine dar kabuklara sığınma, vatan sorunlarıyla yüzleşme yerine alt benliklerin ucu açık ilişkileriyle korunma yollarını ararlar. Vatan bunlar için hiçbir anlam taşımaz. Suriye Başbakanının sergilediği duruş, bu tür örnekler için önemle dikkate alınması gerekmektedir. Bu sadece Suriye için değil, aynı zamanda tüm ülkeler için geçerli bir veridir.




Suriye Başbakanı, İgeydad aşiretine mensuptur. Bu aşiret, Irak, Suudi ve Suriye’de konumlanan büyük bir aşiret. Bu aşiret Irak işgali sırasında Amerika’ya karşı duruş alan önemli aşiretlerden biridir. Bu aşiretin anti-emperyalist direnmeci tutumu, Suriye yönetimi tarafından da desteklenmiştir. Aşiretin, büyük bir kısmı Irak’ta olmasına karşın siyasal olarak Suriye’de yer alan kesimi daha etkindir. Devlet işlerinde, Suriye’nin son yıllarında devletin en etkin yerlerinde bu aşiretin elamanları yer aldı. Bir eleştiri bir suçlama bir tepki olacaksa, devletin bizatihi kendisi de olan bu insanları içerir. Ama bunlar, işledikleri yanlışları devlet sırtına yıkarak, alt kimliklerini temiz tutuklarına inanırlar. Alan değiştirdiklerinde ise, temiz olacaklarını sanırlar. Oysa suçlamasını yaptıkları her şeyin bir numaralı aktörüdürler. Bir ülkede Başbakan olmak için yürünen devlet görevleri süreci bunu anlatmaya yeter.




Buna rağmen, binlerce yılın deneyimi içinden çıkıp gelmiş olan Suriye devleti, ne birkaç generalin kaçışı ya da şehit edilişiyle ne Başbakanın ya da bir iki diplomatın kaçışıyla kurulu dengeleri sarsılabilecek bir devlettir. Bu ülkenin siyasi iradesi, halkının siyasi iradesidir. Bunu başbakan temsil etmez. Suriye’de halkın siyasal iradesini temsil eden yönetici kadronun belirlenmesinde başbakanın bir rolü de yoktur. Sistem kendi önlemlerini kurumsal bir yapılanma içinde, anayasanın da verdiği yetkilerle siyasal iradesini belirleyen kurum, kuruluş ve yasalara sahiptir. Başbakan ülkenin hizmet veren tüm kurumlarının başında olsa da ana yönelimi belirleyen bir yerde değildir. Bu nedenle başbakan hangi pusulaları şaşırırsa şaşırsın, halkın siyasal iradesini temsil edebilecek konuma değildir.



Suriye dostları tedirgin olmasınlar. Olayların merkezinden sizlere yazdığım bu satırlarda temin ederim ki, Suriye kazanacaktır. Bir ülke başbakanının karşı saflara kayması acıdır ağır bir yaradır da. Bunu inkar etmek mümkün değil. Ama olayın özü budur. Alt kimliklerin mahkumları bu davranışlarıyla üst kimlikleri sarsamayacaktır. Bunu birlikte göreceğiz. Bu örnekler çoğalsa da, vatan ihanetleri böylesi sığ kimliklerin hançer darbelerine maruz kalsa da vatan kimliği, tarihin derinliklerinden çıkıp gelmiş gücüyle bunlara karşı başarı kazanacaktır. Suriye, karanlık akıllara, dar mezhepçi çıkarların bölgede emperyalizmin maşası olarak işlev görmesine asla teslim olmayacaktır.



Halkın ezici çoğunluğunun bağımsız siyasi iradesine güvenelim. Bu iradenin gücü herkesten daha güçlüdür. Suriye bu iradeyle ayaktadır ve bu iradeyle direnmektedir.





BAY PROVOKASYON…



Mihrac Ural – 10 Ağustos 2012 / Cuma. Lazkiye – Belluran



Bazen anlamakta güçlük çekersiniz türünden olaylar vardır. İşte öyle bir şeyden söz edeceğim. Birileri ne türden bir direnme, mücadele haberi görse derhal “aman etmeyin, yapmayan provokasyon olur” diye tutturur. Bunu da öyle ağdalı cümlelerle örter ki, sanırsınız tarihin en barışçıl döneminde yaşarken birileri bu dönemi provoke edecek, savaş çıkaracak sanırsınız. Yok öyle şey…



Savaş çoktan başlamış ama adam sağır, bomba sesini bile duymuyor. Dünya şer güçleri mali ve askeri tüm güçleriyle bir halkı yok etmek için tarihin en gelişmiş ferdi silahlarına ek, ağır silahları da ortaya koyarak komşumuza ölüm yağdırıyor. Bununla da yetinmiyor, ülkemizi savaşın açık tarafı yapmak için çırpınıp şehrimizi şer güçlerin askeri karargahı haline getirmiş. Barış kenti şehrimizi, dünyada metre kare başına azılı katil sayısının en yoğun olduğu şehir haline getirip, bu şehirde kanlı eylemleri başlatmak için Suriye olaylarının sonuçlanmasını bekliyor. Bütün bu gelişmeler bay provokasyonu ilgilendirmiyor. O varsa yoksa her mücadeleye, her direnme çabasına ve çağrısına provokasyon demeyi ibadet haline getirmiştir.



Bay provokasyon belli bir kişi değil, bu nedenle kimse belli bir isme takılmasın. O aramızda sıklıkla gördüğümüz, bildiğimiz, üç beş kitap bile okumamış haliyle yarım aydın sayılmayacak bir tiptir. Cahildir, ama ilgisiz okur tarafından bu özelliği fark edilmez. Ezberlediği bir iki kelimeyle, sizi vicdani bir sorumluluk altına alarak yaptığı demagojiyle susturmak ister; “yapmayın etmeyin, yaptığınız halkın katledilmesine yol açar, polisin saldırısını kışkırtır, kan akar” der ve vicdanınızı ezmeye çalışır. Oyalar, esir eder, susturur ve sonuçta direnme enerjinizi tüketerek sizi korumasız hale getirir. Gerisini ise düşmanınız yerine getirir… Bu gün de olan budur. MUKAVEME SURİYYİ haberleri sanal ortamda dolaştıkça bu tipleri bir kez daha aktifleşti. Böylesi yaklaşımlara karşı yazdığım bir yorumu sizlerle paylaşarak konuya açıklık getirmek istedim. Birlikte okuyalım..



Dönem çok dikkat ister. Bu doğrudur. Ama bu deve kuşu olmayı gerektirmez. Her şey açık ve net kim hangi haberi ve hangi oluşumu hangi kurgu ve yalanlarla nerelere oturtmak istediği de çok açık. Bunu Suriye olayları yeterince öğretmiş olmalı. Tarihin en kapsamlı yalan makineleri Suriye’yi yıkmak için çalıştırıldı. Bu gün aynı şey MUKAVEME SURİYYİ için yapılmak istenmesi bir tuzaktır ve buna düşmek için gönüllü olanların az olmadığını görmek acıdır.



MUKAVEME SURİYYİ haberi, Suriye’ye ait gerçek bir veridir.Sayfası da şudur https://www.facebook.com/syr.moqawama?ref=hl#!/syr.moqawama . Bu bir haber, herhangi bir haber gibi. Kimisi olumlu kimisi olumsuz karşılayacak. Bu platformun üyeleri de bu haberi farklılıklarıyla yorumlayacak. Ama haberi gerçekliğinden çıkarıp verilen emekleri provokasyon alarak görmek yada klavye başında bir çaba görmek aklın almayacağı bir haksızlık ve cinnettir. Ölümü göze alan, halkı için çırpınan ve halkın tarihinde bu ölçekte bir başka benzeri olmayan yapılanmanın yine halk tarafından kucaklanışını görmezden gelmek gerçek provokasyondur derim. Tarihler boyunca doğranan ve yeniden doğranmak için hazırlıkların yapıldığı bu halk ilk kez bu kapsamda ve meşru zeminde sivillerin oluşturduğu savunma gücü ve iradesini çok dikkatli yorumlamak gerek. İddialı olacak ama söyleyeyim, bu güç bu halkın savunmasında artan önemde rol oynayacak tek gücü olacaktır; devletin baş edemeyeceği süreçlerde sonuç alacak tek güç bu oluşumdur. Bu amaçla da kurulmuştur. Bu gerçekliği bulandırmak isteyenler, haber üzerinde yalan kurgular yapabilir ama bizler gerçeği açıklamakla yükümlüyüz.



Bu haber, ilgili olduğu halkın yeryüzünde ilk ve tek sivillerce oluşmuş silahlı savunma gücü olması çok çok önemlidir. Üstelik bu gücün içinde Hıristiyan, Sünni, Şii Ve Alevi tüm inançlar ve Kürt militanlarda aktif yer almaktadır. Bu nedenle, bazen hayretlere düşüyorum, böyle bir haberi görmezden gelmek mümkünü olur mu? Bu haberi provokasyon yapmak için Türkiye’de Hatay’da ve özel olarak Alevilere ait gibi göstermek isteyenlere bakıp, onlara da cevap vermeden yorum yapmak olacak şey mi? Böylesi yorumlar yapılan çarpıtma habere katkıdır. Bu nedenle MUKAVEME SURİYYİ haberini en iyi şekliyle halka aktarmak gerek; Suriye kaynaklı ve Suriye gerçekliğiyle ilgili bir haber olduğunu yansıtmak onu takip etmek gerek. Her gün, her saat, inanılmaz bir fedakarlıkla halkı için mücadele eden ve başarı üzerine başarı kazanan bu gücü tanıtmak bu coğrafyada tarihler boyu mazlum olan bir halkı savunmak kadar önemlidir.



Her şeye provokasyon diyip elimizi kolumuzu yeterince bağladık. “Artık çok geç” oldu diyorum. Bununla ilgili aynı başlıklı makale de yazdım ve gerçekleri anlattım. Biliyorum ki, hazırlıklı olan bu süreci belirleyecektir. Suriye vatan savunmasında mücadele eden güçleri halka daha iyi tanıtmanız dileğiyle…



Not: Dün gece (9-10 Ağustos 2012), Belluran beldesi kırsalında Beyt 3vvan köyünde pusuya düşürülerek, korkakça ve haince katledilen Albay Hatim Zureyk’in (Şabatli beldesinden) yola atılan cesedini MUKAVEME SURİYYİ güçleri ısrarlı ve kararlı bekleyişleriyle, ölümü göze alarak eli kanlı şebekelerle çatışıp almıştır. Yöre halkının bu çabaya biçtiği büyük değeri, MUKAVEME SURİYYİ güçlerini coşkun bir sevgiyle kucaklayarak gösterdi. Konuyla ilgili bilgiyi MUKAVEME SURİYYİ sayfasından izlemek mümkün.





İTİRAFÇI ENGİN ERKİNER VE MİT AJANI İBRAHİM YALÇIN HAKKINDA BİLGİ EDİNİN

SÖZÜN BİTTİĞİ YER...


Söylenti değil, siyasi hasım iddiası değil, üçüncü kişilerin doğrulamasını bekleyen söylem değil. Ölüler adına konuşmak da değil..

El yazılarıyla, imzalarıyla, yorumsuz resmi belge ve kanıtlarla gerçekler ortaya konuyor.


İşte belge ve kanıt, kendi el yazılarıyla, altında imzalarıyla söyledikleri. Altı üstü birer cümle...

Birinci cümle, Polis işbirlikçisi İtirafçı Engin Erkiner’e aittir;

Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16)


İkinci cümle; MİT ajanı İbrahim Yalçın’a aittir;

Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " ( İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)

Bu satılmış kişi, muhabımız değildir. Cezasını beklesin. İbreti alem sonu için, zaman aramızda hakemdir.

Bu ikili, bugün ihbar, şaibe, kirlilik ve ahlaksız suçlamalarla devrimcilere hayasızca saldırıyorlar. İşleri bu, sermayeleri de. Özel Harp Dairesinin Kürt özgürlük hareketine ve liderine yönelik saldırılarının aynısını, aynı dille yöneltiyorlar. Bu kuklaları iyi tanıyın.

Belgeleri, kanıtları, el yazılı itirafnameleri, polis ifadelerini yorumsuzca alttaki linklerden takip edebilirsiniz.

http://tarihselhainler.blogspot.com/ ve http://acilciler-thkpc.blogspot.com/

25 Mayıs 2011 Çarşamba

MEDYA YALANLARI VE SURİYE

Mihrac Ural’ın Notu; Şerif Yılmaz’ın yeni yazısı, bölgemizde oynanan çirkin oyunun medya zeminindeki çirkin suratını açığa vuruyor. Amerika-İsrail’in, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bölgemizin kaderindeki karanlık süreçlerin medya boyutu bu yasının konusu. Hangi araçlar, hangi yalan ve abartmalar, bire bin katarak sunulan kurgu görüntüler nasıl ve nerede oluşturuluyor, bu yazıda açıkça gösterilmektedir. Bölge devrimcileri olarak bizler tarafız. Bunu kim neye ve nasıl yorumlarsa yorumlasın biz tarafız ve taraf olmaya devam edeceğiz. Bunun sorumluluğuyla önce okura ve kamuoyuna gerçek bilgileri sunmayı görev edindik. Biz dün de bu günde bölgemize yönelen Emperyalasit-Siyonist ve Arap gericiliği saffına karşı, Filistin, Lübnan ve Kürt halkının direnişinden yanayız. Direnen, ıslahatlarını yapan, halkıyla daha çok bütünleşen, Kürt sorununu aşan Suriye’den ve bölge halklarından yana saf tuttuk. Bu safın tüm bedellerini ödemeye de hazırız. Şerif Yılmaz’ın makalesini birlikte okuyalım….

MEDYA YALANLARI ve SURİYE

Şerif YILMAZ
22 Mayıs 2011

Ortadoğu da Amerikan çıkarlarına karşı ilkeli dik duruşundan taviz vermeyen Suriye yönetimi, gerek bölge gericiliği ve gerekse uluslar arası tekelci medyanın toplu saldırısına maruz kalmaktadır.

Her türden bilgi kirliliğinin, objektif olmaktan uzak, derme çatma, düzmece montaj haberlere dayalı yalancı şahitlerin ifadesiyle "son dakika" – "acil haber" adıyla uluslar arası medya üzerinden pazarlanması ayyuka çıkmıştır. Gerçek dışı aktarımların taşıdığı çelişkilerin kısa sürede belirginleşmesi, başlangıçta halkın bilincinde soru işaretleri bıraksa da “haberi” pazarlayanların içine düştükleri traji-komik duruma önemli bir gösterge oluşturmuştur.

Bu süreçte ülkemiz devrimci demokrasi güçlerinin, genel olarak dışarıdan aldıkları duyumlar ve daha çok uluslar arası medya haberlerinden etkilenerek cılız kalan, utangaç tavır ve ikircimli tutumları, unutulmaması gereken bir eleştiri konusudur. Bölge devrimci demokrasi etkinlikleri her koşulda, “Amerikan ve İsrail çıkarlarına karşı, halkından aldığı destekle, bölge halklarının direniş kalesi Suriye yönetiminin yanında yer alacağız” açıklamalarını dile getirirlerken, ülkemiz devrimcilerinin genelde seyirci kalması manidardır.

Daha önceki yazılarımızda bölge gelişmelerini, Suriye halklarının haklı demokratik taleplerine dayalı muhalefetin durumunu ve türlerini, yönetimin aldığı reform kararlarını hayata geçirmek üzere ne ölçekte ciddi adımlar atmakta olduğunu, ayrıntılarıyla aktarmıştık. Bu anlamda Suriye’de yaşanan olaylar muhalefet adına barışçıl özgürlük taleplerini aşarak, Amerika’nın bölgemize dayattığı Büyük Ortadoğu Projesinin (ki doğum sancılarının 2006 Lübnan-İsrail savaşında başladığı, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condalisa Rice tarafından ilan edilmişti) hayata geçirilme çabalarıdır.

Bu süreçte bilcümle ülkemiz yöneticileri çok onursuz bir tutum sergileyerek, İsrail’i rahatlama adına bir kez daha Amerika’nın kuklası olmaktan kurtulamamış, ikiyüzlü kirli siyasetin uygulayıcıları durumuna düşmüşlerdir. Bu projenin (BOP) hayata geçirilmesi için Suriye yönetiminin reform çabaları engellenmeye, önü kesilmeye çalışılmaktadır. Gerçekte istenilen reformlar değil, Suriye’nin bölge halkları nezdinde direngen tutumunun kırılması ve diğer Arap ülkeleri gibi teslim olarak, İsrail’in rahatlatılmasıdır. Böylelikle de Cihad adıyla, İslami emirlik kurma adıyla her türlü maddi manevi, askeri, lojistik, dış destekle zorlanan saldırılarda Suriye yara almıştır.

Bugün daha çok adeta özel harbin psikolojik savaş yöntemleriyle, bir halkın, bir ülkenin birliğine, bütünlüğüne, iç işlerine doğrudan saldırı anlamında gündeme gelen, kimi medya haberlerinin kirliliğine dikkat çekmek gerek. Hiçbir mesleki ahlak, araştırmacı, sorgulayan, karşı tarafı da dinleme, objektif olma kaygısı taşımayanların, bölge halkları aleyhine karanlık odalarda projelendirerek kendini açığa vurduğu, bazı haber kurgu sunumlarını çelişkileri örnekleriyle aktarmaya çalışacağım. Zira komşu ülke Suriye'de yaşanan olayların yarın kendi ülkemizde emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda halklarımızın başına bir çorap gibi örülmeyeceğinin hiçbir garantisi yoktur.

Psikolojik savaşın piyonları

Suriye’de yaşanan olaylara ilişkin başrollerde özellikle BBC (Ar.), France 24, Al Jazera, Al Arabia, Barada, Orient, Al Hurra gibi Amerikancı, Fransız, İngiliz ve bölge gericiliğinin kalesi durumundaki Suudi Arabistan ve Katar yönetimlerinin televizyon kanallarında dönüşümlü olarak dile getirilen “haberler” dikkat çekicidir. Bu konuda ülkemiz medyasının geri kalır bir yanı olmadığı gibi, gerek görsel gerek yazınsal anlamda yukarıdaki benzerlerinden hiçte farklı bir özellik göstermediği açıktır. İki yüzlü, taklitçi, sahibinin sesi bir misyon içinde yuvarlanır gider, al birini vur ötekine hesabı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine İngiltere-Fransa-Almanya ve Portekiz tarafından sunulan bir önergeyle Suriye aleyhine karar alınması talebinin, özellikle Rusya ve Çin'in ağırlığını koyarak reddedilmesinin ardından (27 Nisan 2011), son bir kaç hafta içinde yaşananları kısa cümleler halinde okuyucunun dikkatine sunalım:

Karardan bir gün önce Deraa kendinde yaşanan olayların sıradan güvenlik önlemleriyle çözülememesi üzerine, halkın yoğun talebi doğrultusunda Suriye ordusuna ait askeri birlikler 26 Nisan 2011 sabahında Deraa şehrine girmişlerdir. Zira cihat çağrısı yapılarak selefi-Cihadi (Tekfiri) radikal dinci çetelerin kendinden olmayan herkese, özellikle asker-subay ve güvenlik güçlerine karşı "bunlar siyonisttir katli helaldir, haydi cihada" nidalarıyla işlediği korkunç cinayetler, toplumun tüm kesimlerinde büyük infialler yaratmıştı. Özel harpçi kiralık medyaya gün doğmuş, projenin uygulanmasında aldıkları görevle; ısrarla, bile bile, düzmece, yalan yanlış haberleri, bıkmaz usanmaz saldırılarla, tek yanlı olarak, tekrar tekrar halka empoze etmeye çalışan bu çevreler, sırça köşklerinin karanlık odalarında (Show room-Pal talk) görev başına geçtiler. Kirli haber senfonisi başlıyordu:

26 Nisan 2011. BBC, France 24, Al Jazera, Al Arabia, Barada TV kanalları söz birliği etmişçesine, sabahın erken saatlerinde; "4. ve 5. Tümene bağlı zırhlı birlikler Deraa'ya girdi. Şehrin dört bir tarafı kuşatılmış durumda, yoğun roket atışı var, Omariye camiinin minaresi yıkıldı. Cami yakınındaki evlerin damlarına 300 özel suikast timi yerleştirildi. Hareket halindeki herşeye ateş ediliyor, caddeler ölü ve yaralılarla dolu, ambulansların yaralıları almasına izin verilmiyor. 4. Tümenin başında Cumhurbaşkanının kardeşi Mahir El Esad görülüyor..." son dakika haberleri "canlı şahit"lerle desteklenerek renklendiriliyor.

*"Canlı şahit" siyasi aktivist muhalif Abu Kasem (Al Arabia TV) saat 09.00: "Panzerler şehrin her tarafına girdiler. Elektirik, su ve telefon hatlarımız 3 gündür kesik. Çocuklarıma süt alamadım, ekmek bulamıyoruz, şehirde açık yer yok. Caddelerde 50 ceset gördüm. Herkese herşeye ateş ediyorlar. Suriye televizyonu Deraa'da ekmek-süt-ilaç sıkıntısı yok diyor, hepsi yalan. Bize yardımcı olun.."

-Sabahın bu saatinde şehri dolaşabiliyor, 50 ölü sayıyor, 3 gündür elektriği olmayan bir ilde cep telefonunu neyle şarj ediyor, Suriye televizyon haberlerini nasıl takip edebiliyor? Hani elektrikler 3 gündür kesikti ya!

***************

*"Canlı şahit" Abdullah Deraa'dan arıyor (Al Jazera TV): "Suriye ordusu katliam yapıyor. Kannaslarla (özel suikastçılar) ateş ediyorlar, sabahtan beri 20 kişi öldü. Kimsenin sokağa çıkmasına izin verilmiyor, zor durumdayız, allah aşkına sesimize kulak verin. Dinleyin dinleyin uçaksavarlarla sürekli ateş ediyorlar (-sessizlik ve telefon konuşmasına makineli tüfek sesleri eklenir). Bu ara spiker; "peki sen neredesin, olan biteni nasıl görüyorsun, kimler var bu ordu birliklerinin başında" sorusunu sorar, "canlı şahit" Abdullah; "Valla ben onların 300 mt. Uzağında, eski Deraa şehir merkeziyle Deraa Beled arasındaki bir vadideyim. Birliklerin başında Mahir El Esad var, işte şimdi bir subay ona askeri harekatla ilgili bilgi veriyor, görüyorum".

-Sokağa çıkma yasağı var, kannaslar herkese ateş ediyor ve sen 20 ölü sayabiliyorsun? Sürekli uçaksavar atışı altında, bir subayın, hemde 300 mt uzaktan Mahir El Esad'a verdiği raporu duyabiliyor ve aynı zamanda vadide olduğunu söylediğin koşulda bile, olan biteni görebiliyorsun. Pes doğrusu...

***************

*5 dakika sonra yine "canlı şahit" Abdullah, bu kez Şam-Duma'dan BBC'yi "siyasi aktivist" olarak arıyor: "Güvenlik güçleri Duma'da terör estiriyor, halkı katlediyor. Hürriyet talebinde bulunan, silahsız barışçıl gösteri yapanlara ateş ediliyor. 5 kişi öldü, onlarca yaralı var. Yaralıları tutuklanırlar korkusuyla hastaneye götüremiyoruz. Nerede insan hakları örgütü, nerede Birleşmiş Milletler" ..."siyasi aktivist Abdullah'la telefon bağlantımız kesildi."

-Az önce Deraa'dan aynı ses tonu ve lehçeyle Al Jazera TV'yi "canlı şahit" olarak aramıştın Abdullah. Başka kanalı arayınca açığa çıkamayacağını mı düşündün. Bu ne sürat, ışık hızıyla mı gidiyorsun. Ne çabuk 5 kişiyi öldü diye teşhis ettin, Deraa ile Şam-Duma arası 120 km. Milletin aklıyla dalga mı geçiyorsun?

Bu haberlerin peşisıra akşam saatlerinde Suriye televizyonu Deraa'ya giren askeri birliklerin pozisyonunu göstererek, yaşanılan çatışmaları ve kayıpları hakkında bilgi verir. Görüntülerin seyri içinde Omariye Camii minaresinin yerinde olduğu ekranlara yansır. Duma mahallesinde yapılan canlı TV bağlantısında ise hürriyet talebiyle gösteri yürüyüşü yapanların arasına dışardan katılan bazı insanların (mahalle sakinlerinin ifadesiyle), silahsız asayiş polislerine saldırarak ateş ettikleri bilgisi verilir. Göstericilerden kimse ölmemiş, 2 polis memuru yaralanmıştı.

***************

28 Nisan 2011. Silahlı kuvvetlerin resmi açıklaması: "...Deraa kentinde cihat talebiyle bölge halkına, özel ve kamuya ait birçok yere saldırılarda bulunan silahlı çetelere yönelik mücadelemizde subay-astsubay ve erlerden 78 şehit verdiğimizi, güvenlik güçlerinden 300 kişinin yaralı olduğunu kamuoyunun bilgisine sunarız. Çete elemanlarından 10 kişi öldürüldü 499 kişi gözaltına alındı. Ele geçirilenlerin itiraflarıyla, kendilerine maddi-manevi destek sunan iç ve dış çevreleri, el konulan silah ve patlayıcı maddelerle birlikte bilahire halkımızın bilgisine sunacağız. Mücadelemiz bölgede barış ve huzur inşa edilene kadar devam edecektir."

Bu açıklamanın ardından yakalanan eli kanlı çete mensuplarının itirafları, insanın kanını donduracak türdendir. Cami imamlarının cennet vaadiyle verdiği fetvalara paralel ölü ve yaralı asker-subay ve sivil memurlara reva görülenler hiçbir özgürlük talebiyle bütünleştirilemez. Tek kelimeyle vahşet ! Bu süreçte yaşanan kimi olaylara gelince;

• Deraa-Nova ilçesinde Golan sınırına yakın alanlarda nöbet tutan askerler kurşunlanarak öldürülür. Cesetleri parçalanır, yakılır.
• Aynı ilçenin polis karakoluna sabaha doğru yapılan baskınla içindekiler katledilir. Yaralı durumda olan iki memur canlı canlı kesilir, boğazlanır.
• Deraa-Sayda bölgesi askeri lojmanlarına barışçıl özgürlük gösterisi yapıyoruz sloganlarıyla gelenler, tekbir sesleriyle cihad çağrısında bulunarak çoluk-çocuk-kadın demeden ateş açmaya başlarlar. Çok sayıda ölü ve yaralı olur.
• Deraa-El Arız bölgesi. Otobana barikat kurularak insanlar kimliklerine göre "yargılanır", bölge karakolu basılarak ateşe verilir.
• Deraa-Şam otoyolu kesilir. Ürdün sınırından gelmekte olan zırhlı banka aracı saldırıya uğrar, bölgeye yönlendirilen itfaiye aracı parçalanır, terör estirilir.
• Şam-Bousra beldesi polis karakolu cihad çağrısıyla silahlı saldırıya uğrar. Ölü ve yaralı insanlar var.
• Lübnan sınırındaki Homs-Telkeleh polis karakolu ağır makineli silahlarla saldırıya maruz kalır, ölü ve yaralılar arasında nöbetçi subay-astsubaylar var.
• Homs-şehir merkezi ve ilin değişik bölgelerinde terör estirilir. Sivil halktan, polis ve askerden onlarca ölü ve yaralı var.
• Homs-Telbisi bölgesinde otoyol trafiğe kesilir. İnsanlar kimliklerine göre sorgulanırlar. Seyyar silahlı motorsiklerle rastgele ateş açarak korku ve panik yaratırlar. Ölü ve yaralı var.
• Banias (Lazkiye-Tartous arası) otoyolunda mubit subay-astsubat ve erleri taşıyan askeri konvoy pusuya düşürülür. 9 subay-er-erbaş ölür, 10'larca yaralının hastaneye taşınmasına engel olunur. Yaralıları almaya gelen Ambulanslar kurşunlanır.
• Lazkiye-Barışçıl Cuma gösterilerinin peşisıra geceyarısı damlardan asker ve polislerin üzerine el bombası atılarak ateş açılır. 3 ölü 9 yaralı.
• Lazkiye-Cable ilçesi. Silahlı bir grup ikindi namazından sonra cihad çağrısında bulunarak mezhep çatışmasını körükleyici küfür ve sloganlarla sivil insanların oturduğu binalara rastgele ateş açarlar. Yaralanmalar olur, güvenlik güçleriyle silahlı çatışmaya girerler.

***************

Kısa başlıklarla aktarmaya çalıştığım bu bir kaç olayın arkasında ne kadar derin ilişkilerin olduğunu, Amerikan-İngiliz ve İsrail Dışişleri sözcülerinin açıklamalarında yakalamak mümkün. Bakın aba altından sopa gösteren son açıklamalarında ne diyorlar; "Suriye istikrara kavuşabilir. Ya İran'la, Filistin Hamas örgütü ve Lübnan Hizbullah hareketiyle ilişkilerini keser ve İsrail'le barış görüşmelerine oturur istikrara kavuşur. Ya da içine düştüğü sıkıntıları yaşamaya devam eder, sonuçlarına katlanır". Burada verilen mesaj iğrenç; ya teslim olur huzur ve istikrar içinde istediğiniz liderle yaşarsınız ve kimse aleyhinizde konuşmaz ya da iktidarınızı yıkmak için biz sizi rahat bırakmıyacağız, eylemlere, kışkırtmalara devam edeceğiz deniliyor.

Yeniden konumuza dönecek olursak:

*26 Nisan 2011. Saat 15.30 Şam. İnternet Google Map'te Şam'ın en büyük sahalarından biri olan Abbasiye sahasının adı, "Gösteri sahası" ya da "Toplantı sahası" olarak değiştirilir. Google'un Ortadoğu temsilcisi Vail Ğanim'in bir Amerikan ajanı olduğu basına yansır, isim değişikliğini sıradan bir hatadan ziyade, programlanmış toplu saldırının bir parçası diye değerlendirmek yanlış olmasa gerek..

*27 Nisan 2011-Halep. Al Jazera televizyonu; "100'lerce Halep Tıp Fakültesi öğrencisi Tabipler Birliği önünde protesto gösterileriyle Beşşar Esad yönetiminin yıkılması için slogan atarlarken, güvenlik güçlerinin saldırısına uğrarlar. Yapılan saldırıda Abdulvahap El Celep öldürülür".

-Olay tam anlamıyla bir tertip olup, Halep halkının uyanıklığıyla açığa çıkarılır. Tabipler Birliği önünde üzerlerine beyaz önlük giymeye çalışan 7-8 kişilik küçük bir grup davranışlarıyla dikkat çeker ve bu hareketlerini cep telefonuyla "işte Halep'li doktorların protestosu" adıyla da kaydetmeye çalıştıkları anlaşılınca, yöre halkının tepkisine maruz kalarak ahaliden dayak yerler. Doktor olmadıkları anlaşılan bu kişileri linç edilmekten emniyet güçleri kurtarır. Al Jazera televizyonu yukarıdaki haberi verir. Ayrıca aynı gün, Albulvahap El Celep adlı vatandaş hakkında çıkan haberlerin tümüyle yalan olduğunu söyleyerek, ölmediğini, ailesiyle birlikte Suriye televizyonuna çıkarak Al Jazera'nin yalanlarını karşı tepkisini canlı yayında dile getirir.

***************

*Al Jazera televizyonunun Lübnan müdürü Ğassan Bin Ciddo görevinden istifa etti. "Al Jazera şeffaflığını yitirmiştir. Güneş balçıkla sıvanamaz. Hiç kimse adına yalancı şahitlik yapmam. Suriye'nin hedef alınması, bölge direniş hareketlerinin hedef alınmasıdır. Ben bu sürece ortak olmayacağım için görevimden istifa ettim" demiştir.

*Yine Al Jazera televizyonunun önemli yorumcu ve haber spikerlerinden Luna Şibli kanaldaki görevinden istifa etmiştir. “Uluslar arası gerici güçlerin İsrail'i rahatlatmak üzere, Amerikan yönlendirmeleriyle Suriye'ye yönelik saldırılarına ortak olamam. Yalan yanlış haberleri gerçekmiş gibi sunmayı kişiliğime hakaret sayarım. Haber tarzlarını meslek ahlakıma aykırı gördüğüm için Al Jazera'den istifa ettim” diyerek onurlu aydın insan tavrını sergilemiştir.

*Aynı sürece Orient televizyonunun kimi stüdyo yöneticilerinin istifalarını da ekleyebiliriz. Stüdyo içinden; sanki Deraa'dan, Homs'tan, Banias’tan aranılıyormuş gibi aktarılan yalan yanlış "canlı şahit", "siyasi aktivist", "insan hakları savunucusu" haberlerine olan tepkilerinin sonucunda, mesleki kariyerlerini ayaklar altına almadan istifa eden şerefli insanların sayısı her geçen gün daha da artmaktadır.

***************

*Al Arabia televizyonu Deraa'dan "canlı şahit"lerin çektiği fotoğraf karesini haber olarak ekranına dayar. "Silahlı çatışmaların yaşandığı Deraa'da halk sokakları terketmiyor" başlığıyla görüntü peşpeşe seyirciye aktarılır.

-Aynı günün akşamı Suriye televizyonunca; Al Arabia TV tarafından ekrana dayatılan, sokak gösterileri ve yanmakta olan bir yer görüntüsünün gerçek kaynağı açıklanır. Fotoğraf karesi Tunus'ta yaşanan halk hareketinin bir kesitine aittir. "Kelimet El Tunus" adlı web sitesinde yer alan aynı görüntü karşılaştırmalı bir şekilde ekrana yansıtılır. Al Arabia Tunus bayrağı taşıyan gençlerin elindeki bayrağa müdahale ederek, süreci "canlı şahit"lerin çektiği fotoğraf adıyla Suriyelileştirir. Yine takkesi düşer, keli görünür.

-Yine benzer bir olayı Al Jazera televizyonu da yapar. Mısır'daki gösterileri Suriye'de olmuş gibi birkaç değişiklik, foto-montaj faaliyetiyle ön cephedeki Mısır bayraklarını Suriyelileştirir, görüntünün arka cephesine denk düşen Mısır bayrağı gözden kaçınca foyası ortaya çıkar, takkesi düşer.

***************

*28 Nisan 2011. Al Jazera Mubaşır (canlı) TV'den "son dakika" haberi: "Lazkiye Amerikan mahallesinde yüzlerce kişi sokak gösterileriyle Beşşar Esad yönetiminin yıkılmasını sloganlarla haykırıyor, özgürlük istiyor." Görüntü üzerine zoom yapılarak tekrar tekrar ekran dolduruluyor.

-Böyle bir gösterinin var olup olmadığını araştırırken, Suriye televizyonunu arayıp adının Corc olduğunu söyleyen kişi bakın Al Jazera'yi nasıl yalanlıyor: "Verilen görüntüde ben de varım. Ancak bu görüntü 2010 yılının, yani geçen senenin Hıristiyan yumurta bayramı şenliklerine aittir. Amerikan mahallesinde olduğu doğrudur, ama Başkan Beşşar Esad'la hiçbir ilgisi yoktur. Bu sesleri nereden montaj etti bu sahtekarlar!" demiştir.

***************

*Al Arabia televizyonu, Yaser Kashour adlı vatandaşın barışçıl gösteriler sırasında güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu vurularak öldürüldüğünü "son dakika" haberi olarak verir.

-Aynı günün akşamı ölen Yaser Kashour'un ailesi Suriye televizyonuna açıklamada bulunurlar. "Oğlumuz barışçıl gösteriler sırasında polis tarafından değil, provokatörler tarafından, damdan açılan ateş sonucu öldürülmüştür. Polisler göstericileri arka taraftan ve silahsız olarak takip ediyordu. Oğlumuz ön taraftan, polisin olmadığı yönden açılan ateş sonucu ölmüştür. Al Arabia haberleri gerçeği yansıtmamaktadır".

***************

* Al Jazera, Al Arabia televizyonu. Son dakika flaş haber… “Deraa’da, iktidardaki Baas partisinden toplu istifalar başladı, Homs ve Banias’ta da benzer istifalar beklenmekte”, “Deraa Müftüsü Rızk Abazid görevinden istifa etti” ayrıca, “Homs bölgesinin en büyük aşiretlerinden El Hsına aşireti, başkan Beşşar Esad’a olan desteğini çektiğini bildirdi” açıklamalarıyla ekranlar dolduruluyor.

-Bu haberler üzerine, Suriye ve Lübnan’da yaşayan El Hsına aşiretleri şeyhi Nevvaf Abdulaziz aşiret meclisi adına oğlu şeyh Trad El Mülhim’i görevlendirir. Şeyh Trad, aşiretleri hakkında yayınlanan asılsız haberleri kınayarak, aşiretlerinin Başkan’a olan destek ve güven mesajını Al Dunia adlı özel TV’nin programından kamuoyuna iletir. Ek olarak İstanbul’da düzenlenen muhalifler toplantısında aşiretlerinin adını alarak konuşma yapan şahsın aşiretlerini bağlamadığını ifade ederek, vatanları Suriye’yi her türlü komplo ve saldırılara karşı Başkan Esad’ın yanında yer alarak canlarını feda etmek pahasına savunacaklarını canlı yayında dile getirir.

-Baas partisinden toplu istifalar haberine gelince; olay Deraa bölgesinde partiden istifa eden iki milletvekili tarafından, istifalarını geri çektiklerini ilan eden düzeltmeyle kamuoyuna aktarılır. Banias ve Homs’ta toplu istifalar denilecek bir sürecin yaşanmadığı da açığa çıkmış, Al Jazera utanmadan yalanlarına devam ederek, istifasını geri çeken iki milletvekilinin haberini pas geçmiştir.

***************

*29 Nisan 2011.BBC, France 24, Al Hurra, Al Jazera, Al Arabia, Barada, Orient kanalları; "Flaş Flaş Flaş.. Suriye Ordusunda bölünme. Deraa'da yaşanan olaylardan dolayı 5. Tümen komutanı Liva Muhammed El Rifai, 4. Tümen komutanı Mahir El Esad'la çatışarak görevini terk edip isyancıların safına geçti."

-Aynı gün adı geçen komutan Liva Muhammed El Rifai'nin Suriye televizyonuna verdiği demeçten; "Ben bundan 10 yıl önce, yani 2001 yılında yaş haddi gerekçesiyle şerefle görev yaptığım silahlı kuvvetlerden emekliye ayrılmış bir subayım. Bu yüzden ne 5. Tümen komutanlığım, ne de 4. Tümenle bir çatışmam söz konusu olamaz. Ülkemize yönelik saldırılar karşısında Sayın Başkanımız Beşşar Esad'ın komutasında kanımın son damlasına kadar görev üstlenmeye hazır olduğumu kamuoyu önünde şerefle açıklarım." Yoruma gerek var mı?

***************

*30 Nisan 2011. Homs-Resten. BBC, France 24, Al Jazera, Al Arabia; "Ordudan kaçan askerler isyancılara katılıyor, isyancılar askerleri çiçeklerle karşılayıp omuzlara alıyorlar" haberleri bir gün öncesinin yalanlarını kapatmak için "acil" logosuyla peşpeşe aktarılıyor.

-Çıkan haberleri şaşkınlıkla izleyerek, olayları yerinde bizzat yaşayan Resten insanı canlı yayında bakın ne diyor; "Bir süredir bölgede cihad çağrısıyla cinayet işleyip terör estiren eşkiyaları ordu birliklerimiz defetmiştir. Bu eli kanlı cinayet şebekelerinin ıslahat diye bir dertleri yok. Bölgemizin kiralık katillerden temizlenmesi üzerine, halkımız sevgi ve şükran duygularının ifadesi olarak askerleri bağrına basmış, onlara çiçek vererek omuzlarında taşımıştır. Bozguncu TV kanallarında yansıtılan, halkın omuzlarında görülen eli silahlı asker, görev yerini terk eden değil, görevini başarıyla tamamlayan askerdir. Al Jazera Suriye halkını tanımıyor ya da tanımak istemiyor. Bulanık suda avlanmasınlar."

***************

*Senfoniye Türkiye medyasından ek katılım; “Suriye’den Türkiye’ye Göç Dalgası Başladı”, “Sınır tellerini aşan 250 Suriye vatandaşı ellerinde Türk bayraklarıyla ‘Türkler gibi yaşamak istiyoruz’, ‘Özgürlük İstiyoruz’ sloganlarıyla Türkiye’ye sığındı”, “Onbinlerce Suriyeli sınırda bekliyor”…

-Türkiye’nin ABD’ye endeksli bölge senaryolarına ilişkin ikircimli tutumu, Erdoğan’ın kirli siyasetinde gerek Kürt özgürlük hareketine ve gerekse bölge halklarına karşı duruşunda kendini ele vermiştir. Suriye yönetimini düne kadar kardeş, dost ülke aldatmacalarıyla kendi halkına karşı sunanlar, takiye yaparak U dönüşüyle ikiyüzlü politikalarını Büyük Ortadoğu Projesinin uygulayıcı aktörleri olarak, bir kez daha yansıtmışlardır. Böylece ısmarlama göç haberlerinin önceden planlandığı, sınırı geçenlerin anında medyada flaş haber olarak yansıtılmaları gerçeğinde sırıtmıştır. Hedef Suriye devrimci yönetimine karşı güvensizlik ve şaibe yaratarak, olası bir askeri müdahaleye halkı nezdinde insan haklarını savunuyoruz adıyla alt yapı oluşturmak. Bu süreçte özellikle son bir ay içinde ve bölge halklarının, aydınlarının gözünden kaçmayan, Türkiye’nin sözüm ona Suriyeli muhaliflere sağladığı Amerikan ve İsrail tandanslı destek programları unutulmamalıdır.

***************

*6 Mayıs 2011-Cuma. BBC, France 24, Al Jazera, Al Arabia. Flaş, flaş, flaş… "İkibin kişi özgürlük, Deraa Şehitlerine Selam Olsun, Beşşar Esad yıkılsın sloganlarıya Kamışlı'da yürüdü" haberi yoğunlaştırılmış zoomlarla tekrar tekrar televizyon ekranlarına yansıtıldı.

-Suriye televizyonu, özellikle yeni reform çalışmalarının da uygulamaya geçilmesine paralel her tür gösterilerden canlı olarak kesitler aktarmaya başlamıştı. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Kamışlı bölgesindeki gösterileri, Suriye'de dikkate değer en demokratik hak talebinin ifadesi olarak adlandırabileceğimiz muhalefeti temsil eder. 7-8 haftadır belli bir trend içinde sürdürdükleri barış içinde bir arada yaşama, reformların, özgürlüklerin genişletilmesi, ekonomik durumlarının iyileştirilmesi vb. sloganlarını yaklaşık 400-500 kişilik bir toplulukla dile getirdikleri canlı yayında görülmüştür. Ekonomik, sosyal ve siyasal haklarının daha demokratik bir noktaya getirtilmesinin yapıcı talebini seslendirmektedirler.

***************

*6 Mayıs 2011.Şam-Berze Al Jazera: "Cuma namazından sonra Berze bölgesinde 1000'lerce kişilik protestocu gruba karşı 3 tankın bölgeyi kuşatmış olduğu, sokaklarda güvenlik güçlerinin göstericileri zor kullanarak dağıttığı haberleri "acil" koduyla anons edildi."

-Oysa yaşam tüm sakinliğiyle devam ediyordu. Canlı yayına takılan insanlar Al Jazera'nin "Berze 3 tankla kuşatılmış durumda" haberi üzerine sokaklara inerek, tankların nerede olduklarını sorgular hale gelmiştir. Trafik polisinin canlı yayında araçlara, insanlara yön veren imajı, Al Jazera'nin yalanlarını bir kez daha açığa çıkarıyordu. Ayrıca Berze'deki caminin değil 1000'lerce kişiyi, yüzlerce kişiyi dahi barındıramayacağı da vatandaşın ifade ettiği işin bir diğer yanıydı.

***************

*6 Mayıs 2011. Homs Al Jazera televizyonu; "Homs Üniversitesi yurdunda 100'lerce öğrenci Beşşar Esad'ın iktidardan çekilmesi için gösteriler düzenledi"ği haberi tersten çekilmiş bulanık görüntüler ve net duyulabilen sloganlarla ekrana yansıtılıyor.

-Akşam saatlerinde yurt müdürünün televizyon karşısında basına yaptığı açıklama; "Bugün yurtta kalan öğrenci olmadığı gibi, kimsenin dışarıdan gelip gösteri yapması da mümkün değildir. Ayrıca kamera kayıtları bu söylediklerimi doğrular özelliktedir." Diyerek Al Jazera'yi yalanlar.

***************

*6 Mayıs 2011. Deraa-BBC. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Faruk El Şara'nın yeğeni olduğunu iddia eden kız, haykırışlar içinde amcasından haber alamadığını, onu tutukladıklarını hatta öldürmüş olabileceklerini, neden televizyona çıkarmadıklarını ağlamaklı sözlerle aktarır. BBC muhabiri kafa bulandıran mesaj ve sistemde çatlaklar arar, sorularla "yeğen" kızdan daha çok şey almaya çalışır.

-Aynı gün, çok kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı yardımcısı Faruk Şara'nın Şehitler Günü dolayısıyla yapılan protokolde yer aldığı, meçhul asker anıtının önünde Cumhurbaşkanı Beşşar El Esad'la tokalaşması TV ekranlarına canlı olarak yansır.

***************

*9 Mayıs 2011-Deraa Müftüsü Rızk Abazid, Deraa’da yaşanan olayların sona ermesinden sonra, Suriye televizyonuna çıkarak istifa ettirilmesinin arkasında yatan gerçekleri kamuoyuyla paylaşır.

“Cihat çağrısında bulunan eli kanlı silahlı çetelerin kendisini Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’la Deraa’nın sorunlarını görüşmek üzere giden heyete katıldığı için hainlikle suçlayarak, müftülükten istifa etmesini yoksa ailesiyle birlikte öldürüleceğini” anlatır. Süreci değerlendirirken, “barışçıl gösterilerin istismar edilerek bölgede oynanmak istenen oyunlara, Suriye’ye yönelik komşu ülkelerden gelen komplo saldırılara, ordu birliklerine kurulan pusuda öldürülen asker cesetlerinin parçalanmasına” dikkat çeker. “Bizim İslam anlayışımıza ters düşen şeyler bunlar, ülkemizi bölmek isteyen projeler hayata geçirilmek isteniyor, çok dikkatli olmayız. Bu yüzden istifamı geri çekiyorum, görevimin başındayım” der.

-İlginçtir ki bu canlı flaş açıklamalar ne Al Jazera ne de diğer haber kanallarında öne çıkarılmaz, sıradanın altında bir alt yazı haberi olarak es geçilir. Yorumu okuyucuya bırakıyorum.

***************

Bunlara benzer günü birlik yüzyerce yalan, abartıya dayalı haberlerle, direnen Suriye yönetimine karşı saldırılar sürüyor. Ülkemizde kimi kanalların ana haber bülteninin açılış haberi olarak; "Alevi Suriye Yönetimi Sünni Kentleri Tanklarla Kuşattı. Sokaklar Cesetlerle Dolu", "Suriye sınırında 10.000 kişinin Türkiye'ye iltica etmek üzere beklediği" haberinden, 500 kişiyi bile zar zor sığacak küçük bir bulvara binlerce göstericinin geldiğini söylemeye, 5.000 kişilik nüfusa sahip bir beldede 10.000 kişinin sokağa döküldüğü iddiasında bulunmaya kadar uydurma, çarpıtma haberler…

***************

En ilginci de dün bildik haber kanallarına yansıyan flaş haberdi. Başrolde Al Arabia ve Al Jazera televizyonu. Dikkatle takip edin;

21 Mayıs 2011-Al Arabia TV: “Ahmet Abdullah Bayasi’nin itirafları Suriye Ordusunun Banias-Bayyada bölgesinde gözaltına alınanları ayaklarıyla çiğnediğini, işkence yapıldığını ispatladı.” (Flaş haberin arka görüntüsünde; silahlı askerler yere yatırılmış elleri bağlı insanların üzerine spor ayakkabılarıyla çıkıp, zıplıyor, tekme atıp, işkence ediyor -ki, bu görüntülerin Irak’ta işgalci ABD askerleri denetiminde çekilmiş olduğu daha önce açığa çıkarılmıştı). “Bayasi bu itiraflarından dolayı gözaltına alınıp işkencede öldürülerek cesedi kaybedilmiştir” (Faili meçhul).

Aynı gün bu haberin peşi sıra Al Jazera TV: Adeta sürecin 3. Hattında yer alan biri gibi ayrıntı bilgiyle insan hakları savunuculuğuna soyunur, Ahmet Abdullah Bayasi’nin “yaşadıklarını” rapor ediyor; “Ahmet Abdullah Bayasi siyasi aktivist, muhalif. Banias-Bayyada bölgesinde Suriye Ordusunun katliamlarını deşifre ettiği için istihbarat elemanlarınca gözaltına alınıp Şam’a götürülür. Sorgusunu 285. Şubede bizzat İstihbarat Dairesi Başkanı Tuğgeneral Ali Memluk yapar, sorguda öldürülür. Devrim şehitlerine katılır, cesedi ailesine teslim edilmeyip olay inkar edilmektedir.” Haberin arka fonunda ise çatışma görüntüleri, yakılan araçlar, düzenin yıkılmasını haykıran insanların sloganları verilir.

Bu haberin neresi ilginç? Dediğinizi duyar gibiyim, haklısınız.

Bu faili meçhul, işkenceyle cinayet haberinin flaş bombardımanı sürdürülürken; Suriye televizyonu Ahmet Abdullah Bayasi’yi canlı yayına elinde hüviyetiyle birlikte çıkararak, röportaj yapıyor.

“Ölü” canlı canlı konuşturuluyor. Ülkemizde ölü konuşturucu çevreleri iyi biliyoruz! Ama bu çok farklı bir şey, öldürüldü denilen şahıs yaşıyor ve günlük yaşamını normal bir vatandaş olarak idame ettirmekte.

Ahmet Bayasi: “Hakkımda Al Jazera ve Al Arabia TV kanallarında çıkartılan işkencede öldürüldüğüm haberleri yalandır. Ne istihbarat elemanları tarafından gözaltına alındım, ne de sorgulanmak üzere Şam’a götürüldüm. Günlük yaşamımı normal bir vatandaş olarak sürdürmekteyim.” Diyerek, yapılan haberlere şaşırmış olduğunu canlı yayında dile getirmiştir.

El insaf dedirtecek ölçekte “Ar duygusu çatlamış” yayın yapan, bu yönlendirilmiş kanalların; Ahmet Bayasi’nin canlı yayında gerçeği açıklamasına rağmen, aynı haberleri gece geç saatlere kadar, hiçbir şey olmamışçasına tekrarla vermeleri, abesle iştigal, seyirciye hakaret ve meslek ahlakından yoksunluktur.

Üstlendikleri görev anlayışıyla Hitler'in Propaganda Bakanı Göbels'i bile geride bıraktılar.


Birde aklı Selim açıklamalara bakalım:

Filari Tişorkin. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Rusya temsilcisi: Suriye'de yaşanan olaylara tek taraflı yaklaşmamak gerek. Öldürülen, öldürüldükten sonra cesetleri parçalanan subay, astsubay ve askerleri görmemezlikten gelemeyiz.

Güvenlik Konseyi Çin Temsilcisi: Suriye reformlar konusunda çok önemli kararlar almıştır. Bunların hayata geçirilmesini gözlemlemeliyiz.

Güvenlik Konseyi Lübnan Temsilcisi: Bölge açısından mozaik yapısıyla Suriyenin önemi çok büyüktür. Lübnan güvenliği açısından Suriye'nin güvenliği, Suriye'nin güvenliği açısından Lübnan'ın güvenliği olmazsa olmazdır.

Kemal Yurtoğlu. Türkiye-Suriye İşadamları Derneği Başkanı: 5 yıldır Suriye'deyim, Suriye halkı çok duyarlı, yurtsever bir halk. Maalesef gerek Türkiye medyası, gerekse uluslarası medya olayları çok çarpıtıyor. Türk medyasına anlatmaya çalıştım, ne yazık ki karşılık bulamadım. Al Jazera'yi kınıyorum, adeta bir düşman gibi davranıyor. Suriye halkının haklı talepleri yok, Suriye'de hiçbir şey olmuyor demiyorum. Ama el insaf derim.

Hugo Şavez. Venezüella Devlet Başkanı: Suriye, güvenliğini hedef alan uluslararası bir komployla karşı karşıya. Amerika ve İsrail'in emperyal politikalarına boyun eğmeyen, direnen Suriye Başkanı Beşşar Esad'ın yanındayız.

Viladimir Jirinovsky. Rusya. Duma Meclis Başkan Yardımcısı, Demokratik-Liberal Parti Başkanı: Dış güçlerin Suriye'nin iç işlerine yaptığı müdahalelerden kaygı duyuyorum, çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir

İlisiyus Vayinas. Yunanistan Komünist Partisi Merkez Komite üyesi: Medyanın objektif olmayan haber aktarımlarına dikkat çetmek gerekiyor. Yalan haberleri her boyutta teşhir etmeliyiz. Al Jazera televizyonunun bir başka ülkede yaşanan olayı, Suriye'de olmuş gibi göstermesini eleştiriyorum.

Patrick Seale. İngiliz gazeteci, yazar: Beşşar Esad'ın ilan ettiği reformlar bir devrim niteliğindedir.

Kris Janssen. Belçikalı gazeteci, yazar: Olayların arka planında dış güçler mevcut. Suriye'de yaşanan olayların iç durumla ilgili olmadığı inancındayım. Suriye anti-emperyalist tutum ve politikalarıyla, direniş ve Arap dayanışmasından yana tutum alışından dolayı bu saldırılara maruz kalıyor. Suriye, Amerikan işgaliyle birlikte Iraklı direnişçilere kucak açtı, Iraklı göçmenlere sığınak oldu. Filistin davasına hep sahip çıktı, Lübnan direniş hareketini destekliyor.

Reuter Haber Ajansı. Bir süre önce France 2 televizyon kanalına servis ettiği 9 saniyelik görüntülü “Suriye’de barışçıl gösteriler sırasında güvenlik güçlerince öldürülen kadın” haberi için aynı kanaldan özür diler. Görüntülü haberin Lübnan iç savaşında yaşanan, arşive ait bir haber olduğunu belirtir.

Reuter Haber Ajansı. 20 Mayıs 2011’de İlk kez, Beyrut temsilciliği kanalıyla; Suriye’de yaşanan olaylarda dış kaynaklı sivil güçlerin de silahlı olarak yer aldığı bilgisini açıklar.

Bu süreçte ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Jafree Faeldman’ın Lübnan’a yaptığı ziyarette; “Suriye’deki reform çabalarının Başkan Beşşar Esad tarafından hayata geçirilmesini temenni ederim” demesi, Amerika’nın ikiyüzlü politikalarına bir başka örnektir. Tam bir Muaviye politikası, 8 haftadır halkıyla bir bütün halinde yıkılmayan düzene karşı, hesaplı olma diplomasisi!

Ğassan Bin Ciddo. Tunus’lu gazeteci yazar. Al Jazera televizyonu Lübnan eski müdürü. 19 Mayıs 2011-Al Dunia televizyonunda yapılan röportajında:

-Suriye yönetimi, hem Arap alemi hem de İslam alemi aleyhine Amerika’nın bölgeye, İsrail’in stratejik çıkarları için dayattığı, Büyük Ortadoğu Projesinin önündeki tek engeldir. Suriye’nin bölge halkları adına dik duruşu kırılmak istenmekte. Bu yüzden Suriye’de dökülen her nokta kan tartışmasız olarak İsrail’e hizmet etmektedir.

-Kürtlere ilişkin Suriye yönetiminin aldığı reform kararları ciddi olarak değerlendirilmelidir.

-Ne yazık ki Suriye’de dökülen kanda, bölge ülkeleriyle Arap ülke yönetimlerinin de eli vardır.

-Türkiye’nin stratejik yakınlığı korunmalıdır. Türkiye Arap alemine giriş kapısının Suriye olduğunu unutmamalıdır. Bu konuda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” dış politikasının, Suriye’de Baas partisinin yurtsever-ulusçu politikalarıyla sorunlu olduğunu göz ardı edemeyiz.

-Irak’lı üst düzey sorumlu kaynaklardan aldığım bilgilere göre; Amerikalılar 400 silahlı militanın, Suriye’de kaos yaratmak, askeri eylemlerde bulunmak üzere Suriye’ye geçişlerini sağladıklarını biliyorum. Sanırım bu konuda Irak’lılar Suriye yönetimiyle istihbari bilgi paylaştılar.

-ABD, Mubarek sonrası gelişmekte olan Suriye-Mısır yakınlaşmasının İsrail’i tehdit eden bir geliş olabileceğini hesaplayarak, Suriye’deki bu direnişçi yönetimi yıkmak istiyor.

-Bahreyn’de yaşanan bir olayı aktarmak istiyorum: Jafree Faeldman, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı, Orta ve Uzak Doğu Temsilcisi. Bir süre önce Bahreyn’e yaptığı ziyaret sırasında muhalefet örgütü temsilcileriyle görüşme yapar, taleplerini dinler, onlara hak vererek, kendilerini destekleyeceklerini, sokağa inmelerini teşvik eder. Aynı gün Bahreyn kralı ve yöneticileriyle görüşürken de muhalefetin haksız olduğunu, bölgede huzurun sağlanması için, muhalefetin ezilmesini destekleyeceklerini ve Krallığın arkasında sonuna kadar duracaklarını söyler. Sonuç malum, ABD’nin ikiyüzlü çıkar politikalarıyla muhalefet ezilir, Suudi Arabistan’dan askeri birlikler gönderilir. Medya kör ve sağırdır.

***************

Sonuç olarak Suriye bölgede mukavemet kültürünü temsil eder. Gerek İran’la olan ilişkileri, gerek Filistin direniş hareketi (Hamas) ve Lübnan direniş hareketiyle (Hizbullah) olan bağları, ABD işgaline karşı mücadele eden Irak direnişçileriyle olan stratejik yakınlaşmaları, genel olarak özgürlük hareketleriyle geliştirmekte olduğu bağ, işgale, hegemonyaya haksızlığa direnme noktasında sadece propaganda yapmak değildir, bir yaşam biçimidir.

Bu açıklamalara yüzlerce şahsiyet ve kurum temsilcisinin görüşlerini; Latin Amerikalı aydın ve devrimcilerden Rusya’ya, Kuzey Kore’den Avrupa Birliğine, İskandinav ülkelerinden Afrika’ya kadar ekleyebiliriz dersem, hiçte abartma olmaz. Geçen yazımızda bölge devrimci demokratik güçlerinin Suriye ile dayanışma içinde olduklarını ifade eden çeşitli açıklamalarına ayrıntılarıyla yer vermiştik, bunları tekrar etmeyeceğim.

Bölgemizin devrimci kalesi Suriye korunmalıdır. Kantonlara bölünüp, Büyük Ortadoğu Projesine yem yapılmamalıdır. Bölgeyi ateş çemberine sokacak böylesi cehennemi düşünceler, içindeki her topluluğu yakacak, emperyalist-siyonist çevrelerin ekmeğine yağ sürecektir. Ülkemiz yöneticileri bu sürecin taşeronluğundan vazgeçmelidir.

Suriye devrimci yönetiminin halkından aldığı güç ve azimle reformları bir an önce hayata geçirerek, yaşanan bunalımdan daha güçlü olarak çıkacağına inancımız tamdır. “Suriye birliğiyle güçlü bir kale, halklarıyla başı dik bir ülkedir”.

Cuma namazlarını istismar ederek Cihat çağrılarıyla kan döken marjinal, köhnemiş tekfirci-selefi düşünce sahipleri; hedefiniz ve hizmet ettiğiniz çevreler açığa çıkmıştır, maskeniz düştü. Yalan, abartma, provokatif haberlerin düzmece foto-montajlarıyla kimseyi kandıramayacak, döktüğünüz kanda boğulacaksınız.

Türkiye'li devrimciler olarak, kader birliği içinde olduğumuz Ortadoğu halklarıyla saflarımızı her türlü milliyetçilikten uzak bir şekilde, hiç kimseyi ötekileştirmeden, farklılıklarımızın zenginliğiyle, özgürlük ve demokrasi mücadelesi bayrağını daha da yükseklerde dalgalandıracağız. Halklarımızın Amerikan çıkarları doğrultusunda heder edilmesine izin vermeyeceğiz.

Hiç yorum yok: