6 Mayıs 2011 Cuma
YENİ AHLAK DEĞERLERİ
Mustafa Köse
6 Mayıs 2011
Bu soru önümüzde dağ gibi duruyor. Sadece ülkemizde değil bütün insanlığın konusudur bu aslında. Bilgi ve iletişimin imkanları yeni bir dünya yarattı. Bu yenidünya da mal ve hizmetler sınırsız hale geldi. Özellikle iktisadi konular bu işin başını çekiyor. Her ülke şartlarını bu duruma göre yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Gerek yapısal gerekse hukuksal olarak ülkeler yeniden yapılanmak zorunda oluyor. Asıl kavga buradan çıkıyor. Egemen durumunda olan ve eski şartlardan beslenen kesimler müthiş direnç gösteriyorlar. Lakin yapılacak fazla bir şey yok. Değişim ve yenilenmenin önünde daha fazla durmak olanaksız. Kimse eskisi gibi yaşamak istemiyor. En basiti Arap devletlerinde son gördüklerimiz bu etkinin ürünü ve sonucudur.
Ekonomik değerler ve iktisadi dengeler çok önemlidir. Elbette bunu küçümseyemeyiz. Ama bu, her şey değil. Sağlıklı bir toplum için ekonomik indirgemecilik bir başına yetmiyor. Yaşam için, huzur ve barış için daha başka şeyler gerekiyor. Ekonomik çarklar ve üretim ilişkilerinin küresel şartlarda düzeni ve yerine oturması zaten bir çeşit oluyor. Ancak ve asıl önemli olan, bu yeni durumun felsefesi ne olacaktır. Yeni durumda ahlak değerleri nasıl bir şekil alacaktır. Yeni kültür hangi değerler üstünden gelişecektir. Yitirilmeye yüz tutmuş ve özen gösterilmeyen insani değerler nasıl korunacaktır. Karmaşık ve hayatın teknik özellikleriyle iç içe girmiş ‘’lüks ve kolay yaşam cazibesi’’ nasıl aşılacaktır. Görülüyor ki bir duruş ve bir taraf olma ihtiyacı önümüzde durmaktadır. Yeni bir kültürün sorumluluğu üstlenmek ve güzel ahlakı ortaya çıkarmak gerekiyor. Hak için, adalet için, vicdan için ve hatta çağdaş demokrasi için bunlar gerekiyor.
Genel ve özel çıkarların bir birine yaklaştığı, bağımlılığını arttırdığı dönemin içinde olduğumuzu biliyoruz. Biz ise değişim anaforunun tam ortasında bulunuyoruz. Özellikle 20-30 yıllık şu kıssacık tarihimiz bize ilginç ve yeni durumları göstermektedir. Vesayetçi rejimimizin son askeri darbesi diğerlerinden köklü oldu. Faşist darbe sol için ölüm fermanı çıkardı. Soldan kurtulmayı maharet saydı. Bunu başaran çıkar odakları dinsel akımlar ve Kürt realitesiyle yüz yüze geldiler. Güçleri önlenmeyen ve iktidara gelen dinsel akımlar artık hayatın bir gerçeği oldu. Kürtlerde varlıklarını can siper şekilde ortaya koydular. Bu böyle olunca dinsel akımların gerek ise Kürt realitesinin etkilerini hem kültürel açıdan hem de ahlaki açıdan artık bakma ihtiyacı belirmiştir. Bunu soğukkanlı ve tarafsız bir şekilde yapmak zorundayız. Zira her yeni ve belirgin güçlerin entelektüel kültür ve bir yüksek ahlak katkısı olmalıdır. Bu olmuyorsa üzerinde iyice düşünülmelidir.
Doğrusu ve belirtmek gerekiyor ki, ahlaki değerleri, yüksek kültürü sadece siyasi açıdan değerlendiremeyiz. Ahlak, toplumsal yaşamın tüm özelliklerinden oluşuyor. Lakin siyaset bir üst kurum olarak bundan en fazla sorumlu olanıdır. Siyaset kurumu etkileyici, yönlendirici ve ön açıcı görevler taşıdığından eleştirilere açık olanıdır.
Ancak ve ne yazık ki ülkemizin bütün siyasi kadroları, hatta diğer ideolojik akımları dahil ahlaki değerlere gereken özeni göstermiyorlar Kurnazlık aymazlık ve çıkarcılık egemen hale gelmiş durumda. Hiç birisi ‘’yeni bir kültür yüksek bir ahlak’’ için kendisinde böyle bir görev görmüyor. Hepsinin kafasında sadece nasıl güçlü olunur. Hükümranlık nasıl kurulur. Ele geçecek güç ile her şeyi çözeceklerini sanıyorlar. Güç sahibi olmak ve ülkeyi yönetme cazibesi bu gün baş döndürüyor.
Tüm bunların arasında iktidar olan ve daha da yol alan dinsel akımlar bu kervana katılmış durumdalar. Daha farklı olmaları gerekirken dünyavi çıkarlara daha fazla ilgi duyuyorlar. Ayrıca, ceberut devlet pozisyonunu benimseyen refleksler gösteriyorlar. Bir taraftan alt kültürün ‘’mistik, ilahi ve rahman’’söylemlerini kullanırlarken öbür taraftan gündelik hayatın bütün oyunları içinde oluyorlar. Böylece ‘’takkiyeci’’ görüntüden kurtulamıyorlar. Saf, temiz ve modern yaşamak isteyen kesimleri haklı olarak korkutuyorlar. Oysa, dinsel inançları gereği daha farklı bir ahlak ve daha farklı bir kültürün öncülüğünü yapmaları gerekirdi. Sevgiyi, hoşgörüyü ve dayanışmayı yaşam içinde göstermeliydiler. Bu olmuyorsa, sebeplerin derinliğine bakmak ve cesaretle eleştirme ihtiyacı oluyor. Bu manzarada dinsel inançlardan ziyade bu kesimlerin dini kullandıklarını söylemek yanlış olmuyor.
Kürtlerin sorunu ise daha farklı.Kürtler ‘’var olma’’kavgası içindeler.Geçmişten gelen, hor görülmüş, yok sayılmış, kahrın ve türlü çilelerin derinliğinden kimlik bulmaya çalışıyorlar. Demokratik hak ve özgürlüklerini yakalamak istiyorlar. Ve ne yazık ki bunun için onlar açısından artık her şey mubah hale gelmiş görünüyor. Kimin eli kimin cebinde belli olmadığı karmaşada onlara başkaca bir yol bırakılmamış. Oysa bu fırtına geçince, barış ve özgürlük sağlanınca göreceğiz ki, Kürtlerde çok ali bir ahlak ve zengin bir kültür bulacağız.
Tüm mesele burada yatıyor. Bu gün için Kürtlerle, türlü dinsel akımlarla ve çeşitli sınıflarla ortak yaşayabileceğimiz bir demokrasiyi nasıl inşa edeceğiz. Korkusuz ve baskısız bir yaşam içinde sorunlarımızı çözecek bir yolu nasıl bulacağız. Farklılıkları birer zenginlik yapabilecekmiyiz.
Tabi ki bu iş o kadar kolay değil. Ama başkaca bir yolu yok. Bunu başarmak zorundayız. Küçük de olsa ahlaklı bir adım saydam bir duruş işi çok kolaylaştıracaktır. Günümüzün şartları buna inanılmaz olanaklar sağlıyor. Kaçan her fırsat zaman kaybı oluyor.
6 Mayıs 2011
Bu soru önümüzde dağ gibi duruyor. Sadece ülkemizde değil bütün insanlığın konusudur bu aslında. Bilgi ve iletişimin imkanları yeni bir dünya yarattı. Bu yenidünya da mal ve hizmetler sınırsız hale geldi. Özellikle iktisadi konular bu işin başını çekiyor. Her ülke şartlarını bu duruma göre yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Gerek yapısal gerekse hukuksal olarak ülkeler yeniden yapılanmak zorunda oluyor. Asıl kavga buradan çıkıyor. Egemen durumunda olan ve eski şartlardan beslenen kesimler müthiş direnç gösteriyorlar. Lakin yapılacak fazla bir şey yok. Değişim ve yenilenmenin önünde daha fazla durmak olanaksız. Kimse eskisi gibi yaşamak istemiyor. En basiti Arap devletlerinde son gördüklerimiz bu etkinin ürünü ve sonucudur.
Ekonomik değerler ve iktisadi dengeler çok önemlidir. Elbette bunu küçümseyemeyiz. Ama bu, her şey değil. Sağlıklı bir toplum için ekonomik indirgemecilik bir başına yetmiyor. Yaşam için, huzur ve barış için daha başka şeyler gerekiyor. Ekonomik çarklar ve üretim ilişkilerinin küresel şartlarda düzeni ve yerine oturması zaten bir çeşit oluyor. Ancak ve asıl önemli olan, bu yeni durumun felsefesi ne olacaktır. Yeni durumda ahlak değerleri nasıl bir şekil alacaktır. Yeni kültür hangi değerler üstünden gelişecektir. Yitirilmeye yüz tutmuş ve özen gösterilmeyen insani değerler nasıl korunacaktır. Karmaşık ve hayatın teknik özellikleriyle iç içe girmiş ‘’lüks ve kolay yaşam cazibesi’’ nasıl aşılacaktır. Görülüyor ki bir duruş ve bir taraf olma ihtiyacı önümüzde durmaktadır. Yeni bir kültürün sorumluluğu üstlenmek ve güzel ahlakı ortaya çıkarmak gerekiyor. Hak için, adalet için, vicdan için ve hatta çağdaş demokrasi için bunlar gerekiyor.
Genel ve özel çıkarların bir birine yaklaştığı, bağımlılığını arttırdığı dönemin içinde olduğumuzu biliyoruz. Biz ise değişim anaforunun tam ortasında bulunuyoruz. Özellikle 20-30 yıllık şu kıssacık tarihimiz bize ilginç ve yeni durumları göstermektedir. Vesayetçi rejimimizin son askeri darbesi diğerlerinden köklü oldu. Faşist darbe sol için ölüm fermanı çıkardı. Soldan kurtulmayı maharet saydı. Bunu başaran çıkar odakları dinsel akımlar ve Kürt realitesiyle yüz yüze geldiler. Güçleri önlenmeyen ve iktidara gelen dinsel akımlar artık hayatın bir gerçeği oldu. Kürtlerde varlıklarını can siper şekilde ortaya koydular. Bu böyle olunca dinsel akımların gerek ise Kürt realitesinin etkilerini hem kültürel açıdan hem de ahlaki açıdan artık bakma ihtiyacı belirmiştir. Bunu soğukkanlı ve tarafsız bir şekilde yapmak zorundayız. Zira her yeni ve belirgin güçlerin entelektüel kültür ve bir yüksek ahlak katkısı olmalıdır. Bu olmuyorsa üzerinde iyice düşünülmelidir.
Doğrusu ve belirtmek gerekiyor ki, ahlaki değerleri, yüksek kültürü sadece siyasi açıdan değerlendiremeyiz. Ahlak, toplumsal yaşamın tüm özelliklerinden oluşuyor. Lakin siyaset bir üst kurum olarak bundan en fazla sorumlu olanıdır. Siyaset kurumu etkileyici, yönlendirici ve ön açıcı görevler taşıdığından eleştirilere açık olanıdır.
Ancak ve ne yazık ki ülkemizin bütün siyasi kadroları, hatta diğer ideolojik akımları dahil ahlaki değerlere gereken özeni göstermiyorlar Kurnazlık aymazlık ve çıkarcılık egemen hale gelmiş durumda. Hiç birisi ‘’yeni bir kültür yüksek bir ahlak’’ için kendisinde böyle bir görev görmüyor. Hepsinin kafasında sadece nasıl güçlü olunur. Hükümranlık nasıl kurulur. Ele geçecek güç ile her şeyi çözeceklerini sanıyorlar. Güç sahibi olmak ve ülkeyi yönetme cazibesi bu gün baş döndürüyor.
Tüm bunların arasında iktidar olan ve daha da yol alan dinsel akımlar bu kervana katılmış durumdalar. Daha farklı olmaları gerekirken dünyavi çıkarlara daha fazla ilgi duyuyorlar. Ayrıca, ceberut devlet pozisyonunu benimseyen refleksler gösteriyorlar. Bir taraftan alt kültürün ‘’mistik, ilahi ve rahman’’söylemlerini kullanırlarken öbür taraftan gündelik hayatın bütün oyunları içinde oluyorlar. Böylece ‘’takkiyeci’’ görüntüden kurtulamıyorlar. Saf, temiz ve modern yaşamak isteyen kesimleri haklı olarak korkutuyorlar. Oysa, dinsel inançları gereği daha farklı bir ahlak ve daha farklı bir kültürün öncülüğünü yapmaları gerekirdi. Sevgiyi, hoşgörüyü ve dayanışmayı yaşam içinde göstermeliydiler. Bu olmuyorsa, sebeplerin derinliğine bakmak ve cesaretle eleştirme ihtiyacı oluyor. Bu manzarada dinsel inançlardan ziyade bu kesimlerin dini kullandıklarını söylemek yanlış olmuyor.
Kürtlerin sorunu ise daha farklı.Kürtler ‘’var olma’’kavgası içindeler.Geçmişten gelen, hor görülmüş, yok sayılmış, kahrın ve türlü çilelerin derinliğinden kimlik bulmaya çalışıyorlar. Demokratik hak ve özgürlüklerini yakalamak istiyorlar. Ve ne yazık ki bunun için onlar açısından artık her şey mubah hale gelmiş görünüyor. Kimin eli kimin cebinde belli olmadığı karmaşada onlara başkaca bir yol bırakılmamış. Oysa bu fırtına geçince, barış ve özgürlük sağlanınca göreceğiz ki, Kürtlerde çok ali bir ahlak ve zengin bir kültür bulacağız.
Tüm mesele burada yatıyor. Bu gün için Kürtlerle, türlü dinsel akımlarla ve çeşitli sınıflarla ortak yaşayabileceğimiz bir demokrasiyi nasıl inşa edeceğiz. Korkusuz ve baskısız bir yaşam içinde sorunlarımızı çözecek bir yolu nasıl bulacağız. Farklılıkları birer zenginlik yapabilecekmiyiz.
Tabi ki bu iş o kadar kolay değil. Ama başkaca bir yolu yok. Bunu başarmak zorundayız. Küçük de olsa ahlaklı bir adım saydam bir duruş işi çok kolaylaştıracaktır. Günümüzün şartları buna inanılmaz olanaklar sağlıyor. Kaçan her fırsat zaman kaybı oluyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder