30 Nisan 2011 Cumartesi
GÖÇ DALGASI MI? SENARYONUN İLK SAHNESİ Mİ?
Mihrac Ural
30 Nisan 2011
29 Nisan 2011 yani dün, Suriyeli 252 Türkmen’in Türkiye’ye kaçarak iltica etmek istediği haberleri medyayı kapladı. Yayladağı’nda, kapalı spor salonunda bekletilen kaçaklar, bir kez daha, Türkiye’nin Suriye’ye karşı kirli oyununu sergileyin senaryonun bir ucunu daha açığa vuruyor.
Erdoğan, bir aydır, medyum gibi, Suriye’den Türkiye’ olası göç üzerinde görüş belirtip duruyor. “Suriye iç savaşa gidebilir ve bu göç dalgası bizim için ciddi sorun ve yük olur” deyip duruyordu.
Türkiye’nin ikiyüzlü, dostu arkadan hançerleme politikasını bilmeyenler bu iddiaların sıradan söylemler olduğunu sanır. Ancak olay bunun çok ötesindedir.
Önceki yazılırımda, bir taraftan Suriye’ye dostum kardeşim derken diğer taraftan eli kanlı Müslüman Kardeşler Hareketine 1 Nisan 2011’de basın açıklaması ve Suriye’de isyan çağrısı yaptırıyor, 26 Nisan 2011 tarihinde “Suriye İçin İstanbul Buluşması” yaptırarak, iç işlerine karışma ve muhalifleri yandaş olarak kazanma girişimleri yapıyor. Bu gün ise (29 Nisan 2011) Dış güçlerin eli boğazında olan, İsrail’le ilişkisi herkesçe bilinen, “insan hakları savunucusu” yaftalı Heysem Mennah adlı kişiye TRT Arapça TV’de bir saatlik program yaptırılıyor. Bütün bu çirkin tutumlar Suriye’yle karış yürütülen ikiyüzlü politikanın karanlık yüzünü gösteriyor.
Bunun son sahnesi ise Suriyeli 252 Türkmen’in, kaçarak Türkiye’ye sığınmasıdır.
Göçmenlere bakılınca hiçte bir baskıdan yada savaş ortamından kaçar halleri olmadığı ilk elden göze çarpıyor. Yörelerinde olan hiçbir olay, çatışma da yoktur. Sınırı geçer geçmez “akrabalarının yanına” gitmek istediklerini söylüyorlar, “Türkiye’deki yaşam gibi bir yaşam sürmek” istediklerini dile getiriyorlar. Sanki bir şeyler ezberletilmiş gibi konuşmalar yapıyorlar. Ancak 24 saat geçmeden kimi gerçekleri, çadırlarda yaşamayı, karavanalardan yemeyi gördükçe, geldikleri yerdeki yaşamlarından neleri kaybettiklerini anlamaya başlayarak, tedirginlik içine düşüyorlar. “Antakya’daki akrabalarımıza göndermezseniz Suriye’ye geri gideceğiz” diye homurdanmaya başlıyorlar.
Her şey bir yana, göçen bu topluluğun özelindeki gizleri ve detaylarını bir kenara koyarak, Erdoğan’ın bir aydır dile getirdiği göç yığılması söyleminin gizleri üzerinde duralım.
Erdoğan’ın bir aydır dile getirip durduğu göç dalgasının, bilinçlice hazırlanmış bir senaryo ya göre tezgahlandığına önemli ip uçları taşımaktadır. İl adım kaba bir şekilde atılmış oldu. Kadınları, çocukları hiçbir gerekçeleri olmadan peşinden sürükleyenler kim ise, Erdoğan’ın Suriye üzerine kurguladığı Amerikan patentli senaryonun kurbanı olduğunu zaten kısa bir süre sonra görecektir.
Göç dalgısı olacağı söyleminin bu ilk adımından sonra yeni adımlar olup olmayacağı Suriye’deki olayların gelişimine bağlı olacağını söylemek yanlış değildir. Sonra sıra bu senaryonun mantık uzantısına gelecektir. Plan adım adım uygulanarak, komşumuza ilişkin özgün komplonun şekillenmesi için çalışılacaktır.
Olayları yakından izleyenlerin gözünden kaçmayan bu gelişmeler, Suriye aydınları ve halkının yakın takibi altında, Türkiye’nin Erdoğan’la geliştirdiği ikiyüzlü politikaların, nerede, nasıl noktalanacağı izlenmektedir.
“Göç dalgası”nın ısrarla dile getirilmesinin altında ne yatıyor?
Uzatmadan yazayım.
Türkiye kamuoyunun kanaatlerini bulandırıp, yönlendirmek yatıyor. Karanlık odalarda organize edilymi, Amerikan onaylı operasyonların ilk adımı hayata geçirilmek isteniyor.
Bunun ilk adımı, Türkiye kamuoyunun bilinen anti-Amerikancı, anti Siyonist algılarını geriletmek, baskı altına alma, saptırıp yönlendirme amacı taşıyor.
Bilindiği gibi Türkiye kamuoyu, Suriye halkına ve yönetimine candan bir saygı ve sevgi göstermiş, ilişkilerin iyileşmesine önemli bir kamuoyu desteği vermiştir. Suriye yönetiminin, Türkiye’nin çıkarları ve hassasiyetleri konusunda inanılmaz ölçekte verici davranması, ne ölçüde bu ilişkiye tutarlıca yaklaştığını Türk kamuoyu nezdinde de olumlu bir derin etki yaratmıştır. Erdoğan ve iktidar çevresi bu gelişmeye sık sık vurgu yaparak, Suriye’nin sözünün eri bir ülke olarak, Türkiye’yle gönül bağını kendi başarıları gibi medyada pazarlamıştır. Oysa bu ilişkinin olumlu ve iyi niyetli gelişimi, Türkiye halkları ve Suriye yönetiminin çabasıyla oluşturulmuştur. Bu gün görüldüğü gibi de Erdoğan, işin ikiyüzlü çıkarcılığıyla ilgili olduğu açığa çıkmıştır.
Bilindiği gibi, Türkiye kamuoyu Libya konusunda da hükümetin ikiyüzlü politikasını hiç onaylamadı. Türkiye halkaları, bu çirkin politikalarla ne dostluk kurulabileceğini ne de “sıfır sorun” oluşturulabileceğini çok iyi biliyor. Halk bunu kendi deneyimleriyle yeterince bilince çıkarmıştır.
Sınırı kaçarak geçen Suriyeli 252 Türkmen’in, Lazkiye kentine bağlı Han El Coz (Ceviz Hanı) mıntıkasından olduğu söyleniyor. Bu alan Suriye’nin en zengin tarımsal alanlarından biridir. En yeşil ve en çok yağış alan topraklar bu alandadır. Bu yöreyi karış karış bilen biri olarak, hiçbir Türkmen’in, ne etnik açıdan ne ekonomik ya da sosyal açıdan bir sorunla yüz yüze kalmadıklarını çok iyi bilirim. Dostlarım var o yörelerde. Sık, sık gider gelirim. Lazkiye’de ki olaylar ise Lazkiye’nin içini bile etkilemeyecek kadar sıradan protestolardan ibarettir; gözlerimle görüp, tek tek saydım, ne bir siyasi slogan ne de başka bir şey, sadece tepki. Zaman ve mekan algısı, Camilere ve Cuma namazına bağlı olanların, şehrin inanç demografisi dolaysıyla, on yıllar içinde biriktirilen, sürekli kışkırtılıp pompalanan kin ve nefret adını ortaya konmaktadır. Bu tepkiler, 80’li yılların başlarında patlak veren, eli kanlı terör örgütü Müslüman Kardeşlerin kimliğe bakarak, isimlerden, oturduğu mahalleden yola çıkarak, insan katlettiği dönemin arka planından bu güne taşınmış, “yaratıcı anarşi” için de uygun bir bataklık olan tiplerin tepkisidir. Sayıları hiçbir zaman 100 kişiyi bulmamış olan bu protestolar, bırakınız ili bütün olarak, yehir merkezini bile hiç etkilememiştir. Uluslar arası gerici medyanın akıl almaz yalan kurgu ve uydurmaları bu gerçeği asla değiştirmemiştir. Suriyeli Türkmenler ise bu gerginliklerin hiçbir kesitinde, ne dün ne bugün yer almamış tarafsızlıklarını korumuş ve bu yüzdende her zaman takdir görmüşlerdir.
Türkiye-Suriye ilişkilerinin en kötü olduğu dönemlerde 1990’la doğru, Tansu Çiller’in Başbakan, Mehmet Ağarın Emniyet Genel Müdürlüğü sırasında, Abdullah Öcalan’a suikast için yapılan girişimler ve kapalı ödenekten dağıtılan parlarla, Suriye’nin çeşitli kentlerinde bombalar patlatma eylemleri için Türkmenlerden, özellikle Türkiye’de okumaya gidip geri dönün öğrenciler ve çevrelerinden, MİT denetiminde kurular şebekelerle bu tür tahripler yapılmıştır. Bu da Türkiye’nin PKK’yla ilişkisine bir cevap olarak verildiği söylenir. Suriye Kürt halkına desteğinin bedelini böylesi saldırılarla da ödemiş bir ülkedir. Suriyeli Türkmenlere atılan kancalar bu tarihten itibaren farklı bir öbekleşmeyi getirmiş oldu.
Türkiye Suriye ilişkileri iyi bir yön alınca, bu çirkinliklerde unutulmaya başlandı. Bu yeni süreçte, Türkmenler daha yoğun olarak ticari ve sosyal hayata girişti. Bu yörenin, ekonomik durumda en iyi olan kesimler, işsizi olmayan, kesimleri Türkmenlerdir. Şehrin tüm inşaat işlerini elinde tutanlar Türkmen ekipleridir. Resmi olmasa da anadillerine hiçbir zaman müdahale edilmemiş, ezel bir yasak getirilmemiştir. Türkiye ilişkileri iyileştikçe de memnuniyetleri yükseklere çıkmıştır.
Lazkiye’nin merkezinde oturan oldukça zengin tüccarlarıyla, deniz kenarındaki topraklarıyla, Türkiye’den gelen yatırımcı şirketlerde dil açısından avantajıyla edindikleri yerlerle sorunsuz yaşayan bir kesimdir. Bu güne kadar da Suriye’de olan hiç bir siyasi olaya, hiçbir isim altında karışmamışlardır.
Aniden, yoktan var etmek gibi, ellerinde “Türk bayrağıyla sınır geçip Türkiye’ye sığınmak istediler” diye ortaya çıkmaları akli algılarla izahı mümkün olmayan bir vakıadır. Bu insanlar Atatürk devrimlerine tepkili insanlar olarak, hiçbir zaman ne Türkiye’yle ne de Türklerle sıcak bir ilgi kurmamışlardı. Tarih bilinçaltında Kendilerine “Türk” deyince de rahatsız olduklarını ifade eden Suriyeli Türkmenlerin ortaya koydukları bu tavrın kendiliğinde olması mümkün değildir.
Ancak bu gelişmenin bir açıklaması olmalı. Suriyeli Türkmenlerin ezici çoğunluğunun bu özelikleriyle yaşarken bu grubun ortaya çıkışı ve böylesi bir vakıaya imzasını atışının nedeni ne olabilir?
Bu sorunun cevabı, Erdoğan’ın önceki açıklamalarında, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında ve Amerika’yla pişirilmekte olan “Suriye’yi sıkıştırma, ezme, teslim alma, uyumlu hale getirmek” üzerine kurgulanan senaryolarda yattığını görmek zor değildir.
Elimdeki veriler ve tarih okumalarıma dayanarak, bu gelişmenin altında yatan olguları madde, madde şöyle sıralayabilirim.
1. Türkiye kamuoyunu, Suriye aleyhine kışkırtmak.
Suriye’ gündeme gelen olayları mümkün olan en yoğun şekilde abartılı göstermek ve buradan hareketle oluşacak bulanıklıkta, kamuoyunu yönlendirmek; “bakın Suriye yönetimi Türkmenlerin üzerine yürüdü, onlarda kaçıp ırkdaşları olan sizlere sığındılar” yaygarasıyla, Türkiye halkının, Suriye’yle olan gönül bağlarını zedelemek, soru işaretleri ve kuşkular yaratmak. Gelişmelere bağlı olarak, Suriye’ye karşı yapılacak siyasi manevralara ve ikiyüzlü davranışlara şimdiden kamuoyunda alan açmak.
2. Suriye’ye yönelik, uluslararası baskılara ortak olabilme zemini oluşturmak.
Suriye’de olayların dana da derinleşip genişlemesi halinde gündeme gelecek BM baskıları ve Güvenlik Konseyi kararlarına ortak olabilmek için Türkiye kamuoyunu hazırlamak, batılı ülkelerin gündeme gelecek taleplerine verilecek onayın halk muhalefetine maruz kalmasını engellemek.
3. Suriye’ye karşı olası bir müdahalede kolluk kuvveti yaratmak.
Suriye Türkmenleriyle tarihi boyunca ilgisiz olan Türkiye, Tansu çiller Mehmet ağarla başlayan derin devlet ve yargısız infaz faaliyetleri, yurt dışı operasyon kapsamanda kullanmaya başladığı Türkmenleri, ortaya çıkacak kaosta bir kolluk kuvveti olarak kullanmak. Onları şimdiden ve süratle istenilen yönde eğitmek. Bu gelen ilk ekip tümden olmasa da bundan sonra getirilecek ekiplerle aynı amaç doğrultusunda ilişkili olmak. Dün gelen, Suriyeli Türkmen göçmenlerin gündüz gözüyle, basın mensuplarının kameraları önünde, sınır tellerini kesip Türkiye’ye girmeleri bu konuda çok şey anlatıyor gibidir.
4. Kuzey Irak’taki gibi, bir nüfus alanı yaratmak.
Suriye’de gidiş daha da kötüleşip bir iç savaş ortamı olması halinde, gelecek göç dalgasını önleme, yerinde tutma ve yakın bölgenin on binlerce Suriye Türkmen’i kurulacak nufus alanı bölgesinin temel kitlesi haline getirmek. Bu günden gelen az sayıda göçmenleri ise hızlı bir eğitimle hazır kılavuz güç olarak kullanmak.
Türkiye’nin I. dünya savaşından bu yana MİT arşivlerinde bekletilen dosyalar, ilhak olmasa da nüfus alanı için, var olan sınırdan 20 km Suriye içinde yer alan Nehir-il Arab’ı sınır alarak, bir dizi Türkmen köyünü kapsayan bir operasyon yapmak. Suriye topraklarında, Güney Lübnan’da İsrail’in yaptığı gibi ya da kuzey Irak’ta olduğu gibi uydu bir güvenlik şeridi kurmak.
5. Amerikan’ın karanlık senaryolarına yol açmak.
Hatay bölgesinde bizim de elimize gelen bilgiler, Amerikalı çevrelerin Harbiye yörelerinde ev kiraladıkları, hummalı bir faaliyet içinde olduklarına işaret ediyor. Bu faaliyetlerle ilgili sorulan sorulara, Erdoğan’ın uğursuz haberleriyle bir paralellik olduğu gözlemleniyor; Suriye’den gelecek olası bir göç dalgasında, Amerikan vatandaşları ve işbirlikçi elitleri ilk elden güvenliğe almak istenildiği bilgisi veriliyor. Bu bilgilerle, Suriye Türkmenlerinden bir gurubun göçünü birleştirdiğimizde, hazırlanmakta olan kapsamlı bir senaryonun, ilk sahneleriyle karşı karşıya kaldığımızı düşünmek abartılı değildir. Bu yörelerde, uzun zamandır İsrail’in sahte isimler altındaki şirketlerle Samandağ sahillerinde, “deniz ürünleri üretim faaliyetleri” diye organize edilmeye çalışılan karanlık işleri de ekleyince, Suriye’ye karşı Türkiye’nin rolü de iyiden iyiye açık hala gelir.
6. Uluslar arası gerici basının Suriye olayları üzerine yaptığı yalan kurgulara malzeme oluşturmak.
Dünya haberlerinin merkezine ite kaka oturtulan Suriye’den gelecek en küçük bir haber kırıntısı, akıl almaz bir tarzda, her türden basın ahlakı çiğnenerek, bire bin katılıp yalan kurgularla örülerek servis edilmektedir. Kısır bir döngüyle, aynı haberi binlerce kez tekrar ederek ve her defasında komik çelişkilere rağmen yeni katkılarla yayınlamak ve buradan hareketle haber yaratmak artık Suriye’ye karşı oluşan komplonun merkezi bir odadan yönlendirildiğini de açık hale getirmiştir.
Bu günden itibaren de El Jeezire, El Arabiya, BBC, France 24 TV lerinin akın akın bölgeye gelmesi beklenen bir gelişme olacaktır. Suriye aleyhine yaratılacak yaygaralarla, Suriye halkının kendi yönetimine olan güven duygusunu zedelemek, bulanıklık, boşluk oluşturmak ve sonuçta iç karışıklık ve gerginliği tırmandırma hedeflerine ulaşma çabası verilmektedir. Bu çabalar, Suriye’nin ıslahat çabalarının da önünü kesmek ve halkı sokaklarda tepkileriyle tutmak amacı için yürütülecektir.
7. 12 Haziran seçimlerine milliyetçi duygularla kan taşımak.
Seçim sathı mailinde olan Türkiye’de AKP iktidarının en büyük sıkıntısı Kürdistan’da uğrayacağı hezimettir. Tüm göstergeler, BDP’nin desteklediği “emek, demokrasi ve özgürlük” grubu adına seçimlere katılan bağımsız adayların önemli sayıda parlamentoya gideceklerini gösteriyor. Bölgede her seçimde alınan hezimeti hafifletmek için, Suriyeli Türkmenlerin göçü bir malzeme olarak kullanılacak, coşturulan ve dış konulara yöneltilen milliyetçi duygularla, seçmenin kararını etkilemeye çalışılacaktır.
Bunlara birçok ihtimal daha eklenebilir.
Bu veriler Amerika’yla konuşulmadan kesinlikle tezgahlanamaz. Amerika’yla tam bir uyum içinde adım adım hazırlanan ve basına bu amaçla bir ay önceden servis edilen “Suriye’den göç dalgası gelebilir” söylencesi, MGK toplantısı ardından gündeme gelmesi hiçbir biçimde tesadüf olamaz.
Ben, herkesin gözünden kaçan başka bir şey daha ekleyeceğim.
Deraa’da yapılan protestolarda, Türkçe düzgün yazılmış, Ç harfi, kuyruğu unutulmadan olduğu gibi kullanılarak “Suriye’de gençlerin katledilmesine müsaade etmeyiniz” ibaresinin yer aldığı kompütürle yazılmış bir pankartın yer alması, beni dehşete düşürdü. Türkiye olayların içinde fiilen yer almaktadır. Bu artık çok açık bir gerçektir. Bu kirli oyunda da Türkiye yer alıyorsa, yakalananların tahkikatı bitince bu da açığa çıkacaktır.
30 Nisan 2011
29 Nisan 2011 yani dün, Suriyeli 252 Türkmen’in Türkiye’ye kaçarak iltica etmek istediği haberleri medyayı kapladı. Yayladağı’nda, kapalı spor salonunda bekletilen kaçaklar, bir kez daha, Türkiye’nin Suriye’ye karşı kirli oyununu sergileyin senaryonun bir ucunu daha açığa vuruyor.
Erdoğan, bir aydır, medyum gibi, Suriye’den Türkiye’ olası göç üzerinde görüş belirtip duruyor. “Suriye iç savaşa gidebilir ve bu göç dalgası bizim için ciddi sorun ve yük olur” deyip duruyordu.
Türkiye’nin ikiyüzlü, dostu arkadan hançerleme politikasını bilmeyenler bu iddiaların sıradan söylemler olduğunu sanır. Ancak olay bunun çok ötesindedir.
Önceki yazılırımda, bir taraftan Suriye’ye dostum kardeşim derken diğer taraftan eli kanlı Müslüman Kardeşler Hareketine 1 Nisan 2011’de basın açıklaması ve Suriye’de isyan çağrısı yaptırıyor, 26 Nisan 2011 tarihinde “Suriye İçin İstanbul Buluşması” yaptırarak, iç işlerine karışma ve muhalifleri yandaş olarak kazanma girişimleri yapıyor. Bu gün ise (29 Nisan 2011) Dış güçlerin eli boğazında olan, İsrail’le ilişkisi herkesçe bilinen, “insan hakları savunucusu” yaftalı Heysem Mennah adlı kişiye TRT Arapça TV’de bir saatlik program yaptırılıyor. Bütün bu çirkin tutumlar Suriye’yle karış yürütülen ikiyüzlü politikanın karanlık yüzünü gösteriyor.
Bunun son sahnesi ise Suriyeli 252 Türkmen’in, kaçarak Türkiye’ye sığınmasıdır.
Göçmenlere bakılınca hiçte bir baskıdan yada savaş ortamından kaçar halleri olmadığı ilk elden göze çarpıyor. Yörelerinde olan hiçbir olay, çatışma da yoktur. Sınırı geçer geçmez “akrabalarının yanına” gitmek istediklerini söylüyorlar, “Türkiye’deki yaşam gibi bir yaşam sürmek” istediklerini dile getiriyorlar. Sanki bir şeyler ezberletilmiş gibi konuşmalar yapıyorlar. Ancak 24 saat geçmeden kimi gerçekleri, çadırlarda yaşamayı, karavanalardan yemeyi gördükçe, geldikleri yerdeki yaşamlarından neleri kaybettiklerini anlamaya başlayarak, tedirginlik içine düşüyorlar. “Antakya’daki akrabalarımıza göndermezseniz Suriye’ye geri gideceğiz” diye homurdanmaya başlıyorlar.
Her şey bir yana, göçen bu topluluğun özelindeki gizleri ve detaylarını bir kenara koyarak, Erdoğan’ın bir aydır dile getirdiği göç yığılması söyleminin gizleri üzerinde duralım.
Erdoğan’ın bir aydır dile getirip durduğu göç dalgasının, bilinçlice hazırlanmış bir senaryo ya göre tezgahlandığına önemli ip uçları taşımaktadır. İl adım kaba bir şekilde atılmış oldu. Kadınları, çocukları hiçbir gerekçeleri olmadan peşinden sürükleyenler kim ise, Erdoğan’ın Suriye üzerine kurguladığı Amerikan patentli senaryonun kurbanı olduğunu zaten kısa bir süre sonra görecektir.
Göç dalgısı olacağı söyleminin bu ilk adımından sonra yeni adımlar olup olmayacağı Suriye’deki olayların gelişimine bağlı olacağını söylemek yanlış değildir. Sonra sıra bu senaryonun mantık uzantısına gelecektir. Plan adım adım uygulanarak, komşumuza ilişkin özgün komplonun şekillenmesi için çalışılacaktır.
Olayları yakından izleyenlerin gözünden kaçmayan bu gelişmeler, Suriye aydınları ve halkının yakın takibi altında, Türkiye’nin Erdoğan’la geliştirdiği ikiyüzlü politikaların, nerede, nasıl noktalanacağı izlenmektedir.
“Göç dalgası”nın ısrarla dile getirilmesinin altında ne yatıyor?
Uzatmadan yazayım.
Türkiye kamuoyunun kanaatlerini bulandırıp, yönlendirmek yatıyor. Karanlık odalarda organize edilymi, Amerikan onaylı operasyonların ilk adımı hayata geçirilmek isteniyor.
Bunun ilk adımı, Türkiye kamuoyunun bilinen anti-Amerikancı, anti Siyonist algılarını geriletmek, baskı altına alma, saptırıp yönlendirme amacı taşıyor.
Bilindiği gibi Türkiye kamuoyu, Suriye halkına ve yönetimine candan bir saygı ve sevgi göstermiş, ilişkilerin iyileşmesine önemli bir kamuoyu desteği vermiştir. Suriye yönetiminin, Türkiye’nin çıkarları ve hassasiyetleri konusunda inanılmaz ölçekte verici davranması, ne ölçüde bu ilişkiye tutarlıca yaklaştığını Türk kamuoyu nezdinde de olumlu bir derin etki yaratmıştır. Erdoğan ve iktidar çevresi bu gelişmeye sık sık vurgu yaparak, Suriye’nin sözünün eri bir ülke olarak, Türkiye’yle gönül bağını kendi başarıları gibi medyada pazarlamıştır. Oysa bu ilişkinin olumlu ve iyi niyetli gelişimi, Türkiye halkları ve Suriye yönetiminin çabasıyla oluşturulmuştur. Bu gün görüldüğü gibi de Erdoğan, işin ikiyüzlü çıkarcılığıyla ilgili olduğu açığa çıkmıştır.
Bilindiği gibi, Türkiye kamuoyu Libya konusunda da hükümetin ikiyüzlü politikasını hiç onaylamadı. Türkiye halkaları, bu çirkin politikalarla ne dostluk kurulabileceğini ne de “sıfır sorun” oluşturulabileceğini çok iyi biliyor. Halk bunu kendi deneyimleriyle yeterince bilince çıkarmıştır.
Sınırı kaçarak geçen Suriyeli 252 Türkmen’in, Lazkiye kentine bağlı Han El Coz (Ceviz Hanı) mıntıkasından olduğu söyleniyor. Bu alan Suriye’nin en zengin tarımsal alanlarından biridir. En yeşil ve en çok yağış alan topraklar bu alandadır. Bu yöreyi karış karış bilen biri olarak, hiçbir Türkmen’in, ne etnik açıdan ne ekonomik ya da sosyal açıdan bir sorunla yüz yüze kalmadıklarını çok iyi bilirim. Dostlarım var o yörelerde. Sık, sık gider gelirim. Lazkiye’de ki olaylar ise Lazkiye’nin içini bile etkilemeyecek kadar sıradan protestolardan ibarettir; gözlerimle görüp, tek tek saydım, ne bir siyasi slogan ne de başka bir şey, sadece tepki. Zaman ve mekan algısı, Camilere ve Cuma namazına bağlı olanların, şehrin inanç demografisi dolaysıyla, on yıllar içinde biriktirilen, sürekli kışkırtılıp pompalanan kin ve nefret adını ortaya konmaktadır. Bu tepkiler, 80’li yılların başlarında patlak veren, eli kanlı terör örgütü Müslüman Kardeşlerin kimliğe bakarak, isimlerden, oturduğu mahalleden yola çıkarak, insan katlettiği dönemin arka planından bu güne taşınmış, “yaratıcı anarşi” için de uygun bir bataklık olan tiplerin tepkisidir. Sayıları hiçbir zaman 100 kişiyi bulmamış olan bu protestolar, bırakınız ili bütün olarak, yehir merkezini bile hiç etkilememiştir. Uluslar arası gerici medyanın akıl almaz yalan kurgu ve uydurmaları bu gerçeği asla değiştirmemiştir. Suriyeli Türkmenler ise bu gerginliklerin hiçbir kesitinde, ne dün ne bugün yer almamış tarafsızlıklarını korumuş ve bu yüzdende her zaman takdir görmüşlerdir.
Türkiye-Suriye ilişkilerinin en kötü olduğu dönemlerde 1990’la doğru, Tansu Çiller’in Başbakan, Mehmet Ağarın Emniyet Genel Müdürlüğü sırasında, Abdullah Öcalan’a suikast için yapılan girişimler ve kapalı ödenekten dağıtılan parlarla, Suriye’nin çeşitli kentlerinde bombalar patlatma eylemleri için Türkmenlerden, özellikle Türkiye’de okumaya gidip geri dönün öğrenciler ve çevrelerinden, MİT denetiminde kurular şebekelerle bu tür tahripler yapılmıştır. Bu da Türkiye’nin PKK’yla ilişkisine bir cevap olarak verildiği söylenir. Suriye Kürt halkına desteğinin bedelini böylesi saldırılarla da ödemiş bir ülkedir. Suriyeli Türkmenlere atılan kancalar bu tarihten itibaren farklı bir öbekleşmeyi getirmiş oldu.
Türkiye Suriye ilişkileri iyi bir yön alınca, bu çirkinliklerde unutulmaya başlandı. Bu yeni süreçte, Türkmenler daha yoğun olarak ticari ve sosyal hayata girişti. Bu yörenin, ekonomik durumda en iyi olan kesimler, işsizi olmayan, kesimleri Türkmenlerdir. Şehrin tüm inşaat işlerini elinde tutanlar Türkmen ekipleridir. Resmi olmasa da anadillerine hiçbir zaman müdahale edilmemiş, ezel bir yasak getirilmemiştir. Türkiye ilişkileri iyileştikçe de memnuniyetleri yükseklere çıkmıştır.
Lazkiye’nin merkezinde oturan oldukça zengin tüccarlarıyla, deniz kenarındaki topraklarıyla, Türkiye’den gelen yatırımcı şirketlerde dil açısından avantajıyla edindikleri yerlerle sorunsuz yaşayan bir kesimdir. Bu güne kadar da Suriye’de olan hiç bir siyasi olaya, hiçbir isim altında karışmamışlardır.
Aniden, yoktan var etmek gibi, ellerinde “Türk bayrağıyla sınır geçip Türkiye’ye sığınmak istediler” diye ortaya çıkmaları akli algılarla izahı mümkün olmayan bir vakıadır. Bu insanlar Atatürk devrimlerine tepkili insanlar olarak, hiçbir zaman ne Türkiye’yle ne de Türklerle sıcak bir ilgi kurmamışlardı. Tarih bilinçaltında Kendilerine “Türk” deyince de rahatsız olduklarını ifade eden Suriyeli Türkmenlerin ortaya koydukları bu tavrın kendiliğinde olması mümkün değildir.
Ancak bu gelişmenin bir açıklaması olmalı. Suriyeli Türkmenlerin ezici çoğunluğunun bu özelikleriyle yaşarken bu grubun ortaya çıkışı ve böylesi bir vakıaya imzasını atışının nedeni ne olabilir?
Bu sorunun cevabı, Erdoğan’ın önceki açıklamalarında, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında ve Amerika’yla pişirilmekte olan “Suriye’yi sıkıştırma, ezme, teslim alma, uyumlu hale getirmek” üzerine kurgulanan senaryolarda yattığını görmek zor değildir.
Elimdeki veriler ve tarih okumalarıma dayanarak, bu gelişmenin altında yatan olguları madde, madde şöyle sıralayabilirim.
1. Türkiye kamuoyunu, Suriye aleyhine kışkırtmak.
Suriye’ gündeme gelen olayları mümkün olan en yoğun şekilde abartılı göstermek ve buradan hareketle oluşacak bulanıklıkta, kamuoyunu yönlendirmek; “bakın Suriye yönetimi Türkmenlerin üzerine yürüdü, onlarda kaçıp ırkdaşları olan sizlere sığındılar” yaygarasıyla, Türkiye halkının, Suriye’yle olan gönül bağlarını zedelemek, soru işaretleri ve kuşkular yaratmak. Gelişmelere bağlı olarak, Suriye’ye karşı yapılacak siyasi manevralara ve ikiyüzlü davranışlara şimdiden kamuoyunda alan açmak.
2. Suriye’ye yönelik, uluslararası baskılara ortak olabilme zemini oluşturmak.
Suriye’de olayların dana da derinleşip genişlemesi halinde gündeme gelecek BM baskıları ve Güvenlik Konseyi kararlarına ortak olabilmek için Türkiye kamuoyunu hazırlamak, batılı ülkelerin gündeme gelecek taleplerine verilecek onayın halk muhalefetine maruz kalmasını engellemek.
3. Suriye’ye karşı olası bir müdahalede kolluk kuvveti yaratmak.
Suriye Türkmenleriyle tarihi boyunca ilgisiz olan Türkiye, Tansu çiller Mehmet ağarla başlayan derin devlet ve yargısız infaz faaliyetleri, yurt dışı operasyon kapsamanda kullanmaya başladığı Türkmenleri, ortaya çıkacak kaosta bir kolluk kuvveti olarak kullanmak. Onları şimdiden ve süratle istenilen yönde eğitmek. Bu gelen ilk ekip tümden olmasa da bundan sonra getirilecek ekiplerle aynı amaç doğrultusunda ilişkili olmak. Dün gelen, Suriyeli Türkmen göçmenlerin gündüz gözüyle, basın mensuplarının kameraları önünde, sınır tellerini kesip Türkiye’ye girmeleri bu konuda çok şey anlatıyor gibidir.
4. Kuzey Irak’taki gibi, bir nüfus alanı yaratmak.
Suriye’de gidiş daha da kötüleşip bir iç savaş ortamı olması halinde, gelecek göç dalgasını önleme, yerinde tutma ve yakın bölgenin on binlerce Suriye Türkmen’i kurulacak nufus alanı bölgesinin temel kitlesi haline getirmek. Bu günden gelen az sayıda göçmenleri ise hızlı bir eğitimle hazır kılavuz güç olarak kullanmak.
Türkiye’nin I. dünya savaşından bu yana MİT arşivlerinde bekletilen dosyalar, ilhak olmasa da nüfus alanı için, var olan sınırdan 20 km Suriye içinde yer alan Nehir-il Arab’ı sınır alarak, bir dizi Türkmen köyünü kapsayan bir operasyon yapmak. Suriye topraklarında, Güney Lübnan’da İsrail’in yaptığı gibi ya da kuzey Irak’ta olduğu gibi uydu bir güvenlik şeridi kurmak.
5. Amerikan’ın karanlık senaryolarına yol açmak.
Hatay bölgesinde bizim de elimize gelen bilgiler, Amerikalı çevrelerin Harbiye yörelerinde ev kiraladıkları, hummalı bir faaliyet içinde olduklarına işaret ediyor. Bu faaliyetlerle ilgili sorulan sorulara, Erdoğan’ın uğursuz haberleriyle bir paralellik olduğu gözlemleniyor; Suriye’den gelecek olası bir göç dalgasında, Amerikan vatandaşları ve işbirlikçi elitleri ilk elden güvenliğe almak istenildiği bilgisi veriliyor. Bu bilgilerle, Suriye Türkmenlerinden bir gurubun göçünü birleştirdiğimizde, hazırlanmakta olan kapsamlı bir senaryonun, ilk sahneleriyle karşı karşıya kaldığımızı düşünmek abartılı değildir. Bu yörelerde, uzun zamandır İsrail’in sahte isimler altındaki şirketlerle Samandağ sahillerinde, “deniz ürünleri üretim faaliyetleri” diye organize edilmeye çalışılan karanlık işleri de ekleyince, Suriye’ye karşı Türkiye’nin rolü de iyiden iyiye açık hala gelir.
6. Uluslar arası gerici basının Suriye olayları üzerine yaptığı yalan kurgulara malzeme oluşturmak.
Dünya haberlerinin merkezine ite kaka oturtulan Suriye’den gelecek en küçük bir haber kırıntısı, akıl almaz bir tarzda, her türden basın ahlakı çiğnenerek, bire bin katılıp yalan kurgularla örülerek servis edilmektedir. Kısır bir döngüyle, aynı haberi binlerce kez tekrar ederek ve her defasında komik çelişkilere rağmen yeni katkılarla yayınlamak ve buradan hareketle haber yaratmak artık Suriye’ye karşı oluşan komplonun merkezi bir odadan yönlendirildiğini de açık hale getirmiştir.
Bu günden itibaren de El Jeezire, El Arabiya, BBC, France 24 TV lerinin akın akın bölgeye gelmesi beklenen bir gelişme olacaktır. Suriye aleyhine yaratılacak yaygaralarla, Suriye halkının kendi yönetimine olan güven duygusunu zedelemek, bulanıklık, boşluk oluşturmak ve sonuçta iç karışıklık ve gerginliği tırmandırma hedeflerine ulaşma çabası verilmektedir. Bu çabalar, Suriye’nin ıslahat çabalarının da önünü kesmek ve halkı sokaklarda tepkileriyle tutmak amacı için yürütülecektir.
7. 12 Haziran seçimlerine milliyetçi duygularla kan taşımak.
Seçim sathı mailinde olan Türkiye’de AKP iktidarının en büyük sıkıntısı Kürdistan’da uğrayacağı hezimettir. Tüm göstergeler, BDP’nin desteklediği “emek, demokrasi ve özgürlük” grubu adına seçimlere katılan bağımsız adayların önemli sayıda parlamentoya gideceklerini gösteriyor. Bölgede her seçimde alınan hezimeti hafifletmek için, Suriyeli Türkmenlerin göçü bir malzeme olarak kullanılacak, coşturulan ve dış konulara yöneltilen milliyetçi duygularla, seçmenin kararını etkilemeye çalışılacaktır.
Bunlara birçok ihtimal daha eklenebilir.
Bu veriler Amerika’yla konuşulmadan kesinlikle tezgahlanamaz. Amerika’yla tam bir uyum içinde adım adım hazırlanan ve basına bu amaçla bir ay önceden servis edilen “Suriye’den göç dalgası gelebilir” söylencesi, MGK toplantısı ardından gündeme gelmesi hiçbir biçimde tesadüf olamaz.
Ben, herkesin gözünden kaçan başka bir şey daha ekleyeceğim.
Deraa’da yapılan protestolarda, Türkçe düzgün yazılmış, Ç harfi, kuyruğu unutulmadan olduğu gibi kullanılarak “Suriye’de gençlerin katledilmesine müsaade etmeyiniz” ibaresinin yer aldığı kompütürle yazılmış bir pankartın yer alması, beni dehşete düşürdü. Türkiye olayların içinde fiilen yer almaktadır. Bu artık çok açık bir gerçektir. Bu kirli oyunda da Türkiye yer alıyorsa, yakalananların tahkikatı bitince bu da açığa çıkacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder