21 Nisan 2011 Perşembe
YSK’NIN VETO DARBESİ VE HALKIN DİRENİŞİ
Mihrac Ural
21 Nisan 2011
Halkın seçme ve seçilme hakkına YSK vetosuyla yapılan pervasız darbe, halkın etkin direnişiyle durduruldu. Eli kanlı karar, sahiplerine iade edildi. Kendi hukuksuzluklarını kendileri geri çekmek zorunda kaldı.
YSK veto kararında tutunamadı, kararını değiştirmek zorunda kaldı. Halkın seçme ve seçilme haklarına karşı uzanan bu menfur tecavüz ve yarattığı kanlı sonuçlar durdurulmuştur. Bir Osmanlı aklı, bir ittihatçı darbeciliğinin çirkin tecellisi olan YSK vetosu, ülkemizde barışı katleden akıl tutulmasının da bir tekrarıdır.
Bu tablo, bir kez daha hiç bir iktidar, hiçbir güç, halkın iradesinden ve tercihlerinden daha yetkili olmayacağını ortaya çıkarmıştır. Siyasi yaşamı şekillendiren biricik gücün halkın gücü ve tercihleri olduğu, özgürlük ve demokrasinin bu zemin üzerinde barışçıl bir toplumsal yaşamın garantisi olacağı da açıkça ortaya çıkmıştır. Bu aynı zamanda ülkemizin temel sorunlarında işlenen hataların kaynağına ve yapılması gerekenlere de önemli bir yol haritasıdır.
YSK, seçilmemiş, tayinle oluşturulmuş bir kurumdur. Ülkemizde egemen olan oligarşik yönetimin sacayakları olan bu seçilmemiş kurumlar, Milli Güvenlik Konseyi (MGK) gibi seçilmemiş bir kurumun, tek dayanağı polisiye önlem olan algıları ve yönlendiriciliğiyle, halkımızın siyasal iradesi ve tercihleri üzerine ipotek koymuştur.
Bu türden seçilmemiş, tayinlerle oluşturulmuş onlarca kurum oligarşik yönetimin, gerici, ant-demokratik sistemin temel dayanağı olarak Halkın iradesini gasp etmektedir. Yaşamın her boyutunda farklı biçimlerde kendini gösteren bu irade gaspları, siyasetin doğal dengelerini ve kimyasını da bozmaktadır. Ülkemizde on binlerce insanın katledilmesine yol açan ve inatla sürdürülmek istenen kirli savaşında mimarları bu kurumlardır. Barışa uzanan ellere kurşun sıkanlar, özgürlük ve demokrasiyi öz verilerle önerenlere karşı kanlı yolları dayatanlar, halkımıza ölüm denklemlerini reva görenler de bunlardır.
Bu kurumların aldığı akıl dışı, hukuk dışı kararlarla ülkemizin nerelere kadar sürüklenebileceğini YSK vetosuyla görmüş olduk. “bağımsız bir kurum” ve “kararları kesin ve tartışılamaz“ olduğu iddiasında olan oligarşinin bu kurumlarının, hangi derin devlet Saikleri altında bu kararları aldığı da, kararlarını bir çırpıda değiştirerek göstermiş oldular. Bu onursuz ve bir o kadar erdemsiz davranış, bu kurumların birer kukla kurum olduklarını göstermeye yetmiştir. Üç kuşak on yıllardır bunu söyleyip duran bizler, katlandığımız büyük acılara göğüs gererek, her zamanki dik duruşumuzla tarih karşısında haklı olduğumuz görülmüş oldu.
Bu aynı zamanda, kirli savaşın hangi iradelerle sürdürüldüğünü, barışı kimlerin ve neden engellediğini de göstermesi açısından, ibret verici bir sonuç yaratmıştır.
Geri dönüp bakıldığında, bu kan neden akıtılıyor, bu gençler neden katlediliyor, bu gerginlikler neden tırmandırılıyor diye sormak gerek. Bunun hesabını kim verecek, tarihle yüzleşirken, bu akıl dışı tutulmaları dayatanlara neden göz yumuluyor, sorumluları ne zaman hesap verecek diye sormak gerekiyor. Bu akıl tutulmasının kurbanı olmak halkımızın kader mi?
Bu soruların cevabı, YSK vetosunu tarihe gömen halkın direnişinde açık cevabını bulmuştur. Hak kazanmanın, hakları korumanın yol haritası artık belli olmuştur.
Direniş, hak ve hukuk gasplarının suratında bir şamar gibi patladıkça ortak ülkemizde özgürlük ve demokrasi daha yakın olacaktır.
Bundan sonrası, açık ve net bir hat üzerinde gidecektir.
Halkın siyasal tercih ve isteklerine dayatılan her yasak, halk direnişinin tokatları altında kalacaktır. Bu hat üzerinde hiçbir iktidar halktan daha güçlü olmadığını, işinin sadece halka hizmet olduğunu daha iyi anlayacaktır.
Seçim sürecini böylesine kanlı bir tabloya sürükleyenler, %10 barajıyla halkların özgürlükleri ve meşru tercihlerini engelleyebilecekleri sanısı da yerle bir edilmiştir. Böylesi hukuk dışı yöntemlerle güçlü olabileceklerini sananlar kağıttan kaplan olmanın ötesine geçemeyecektir.
Kürt halkı, bu mücadeleyi, bu direnişi, bu fedakarlığı hepimiz adına ortaya koyarak ortak ülkemizin özgürlük ve demokrasi müktesebatının da güvencesi olduğunu göstermiştir.
“Demokrasi ve özgürlük adayları” adına, bağımsız aday olanların parlamentoda hepimiz adına bizleri temsil etmesi, gelişmelerin de ortaya koyduğu gibi haklı bir temsilcilik olduğu ortaya çıkmıştır.
Sırada seçimlere etkince asılarak, daha çok bağımsız adayı parlamentoya taşımak için mücadele duruyor. Bunun için var gücümüzle çalışmamız gerekiyor.
Bu gelişme üzerinde daha çok yazılacak ve durulacaktır. Bu bir tarihsel kırılmadır. Bu kırılmanın etkileri yıllar sürecek, haklı taleplerin kazanım kapısı olabilecek bir potansiyel taşımaktadır. Yeter ki, neyi nasıl kazandığımızı bilince çıkaralım, omuz omuza olalım.
Üç kuşaktır özgürlük ve demokrasi için çekilen acılar, zorluklar, ölüm ve yaşam denklemleri, bu kırılmanın açtığı yolda sonuç alacak kadar gür olacaktır.
21 Nisan 2011
Halkın seçme ve seçilme hakkına YSK vetosuyla yapılan pervasız darbe, halkın etkin direnişiyle durduruldu. Eli kanlı karar, sahiplerine iade edildi. Kendi hukuksuzluklarını kendileri geri çekmek zorunda kaldı.
YSK veto kararında tutunamadı, kararını değiştirmek zorunda kaldı. Halkın seçme ve seçilme haklarına karşı uzanan bu menfur tecavüz ve yarattığı kanlı sonuçlar durdurulmuştur. Bir Osmanlı aklı, bir ittihatçı darbeciliğinin çirkin tecellisi olan YSK vetosu, ülkemizde barışı katleden akıl tutulmasının da bir tekrarıdır.
Bu tablo, bir kez daha hiç bir iktidar, hiçbir güç, halkın iradesinden ve tercihlerinden daha yetkili olmayacağını ortaya çıkarmıştır. Siyasi yaşamı şekillendiren biricik gücün halkın gücü ve tercihleri olduğu, özgürlük ve demokrasinin bu zemin üzerinde barışçıl bir toplumsal yaşamın garantisi olacağı da açıkça ortaya çıkmıştır. Bu aynı zamanda ülkemizin temel sorunlarında işlenen hataların kaynağına ve yapılması gerekenlere de önemli bir yol haritasıdır.
YSK, seçilmemiş, tayinle oluşturulmuş bir kurumdur. Ülkemizde egemen olan oligarşik yönetimin sacayakları olan bu seçilmemiş kurumlar, Milli Güvenlik Konseyi (MGK) gibi seçilmemiş bir kurumun, tek dayanağı polisiye önlem olan algıları ve yönlendiriciliğiyle, halkımızın siyasal iradesi ve tercihleri üzerine ipotek koymuştur.
Bu türden seçilmemiş, tayinlerle oluşturulmuş onlarca kurum oligarşik yönetimin, gerici, ant-demokratik sistemin temel dayanağı olarak Halkın iradesini gasp etmektedir. Yaşamın her boyutunda farklı biçimlerde kendini gösteren bu irade gaspları, siyasetin doğal dengelerini ve kimyasını da bozmaktadır. Ülkemizde on binlerce insanın katledilmesine yol açan ve inatla sürdürülmek istenen kirli savaşında mimarları bu kurumlardır. Barışa uzanan ellere kurşun sıkanlar, özgürlük ve demokrasiyi öz verilerle önerenlere karşı kanlı yolları dayatanlar, halkımıza ölüm denklemlerini reva görenler de bunlardır.
Bu kurumların aldığı akıl dışı, hukuk dışı kararlarla ülkemizin nerelere kadar sürüklenebileceğini YSK vetosuyla görmüş olduk. “bağımsız bir kurum” ve “kararları kesin ve tartışılamaz“ olduğu iddiasında olan oligarşinin bu kurumlarının, hangi derin devlet Saikleri altında bu kararları aldığı da, kararlarını bir çırpıda değiştirerek göstermiş oldular. Bu onursuz ve bir o kadar erdemsiz davranış, bu kurumların birer kukla kurum olduklarını göstermeye yetmiştir. Üç kuşak on yıllardır bunu söyleyip duran bizler, katlandığımız büyük acılara göğüs gererek, her zamanki dik duruşumuzla tarih karşısında haklı olduğumuz görülmüş oldu.
Bu aynı zamanda, kirli savaşın hangi iradelerle sürdürüldüğünü, barışı kimlerin ve neden engellediğini de göstermesi açısından, ibret verici bir sonuç yaratmıştır.
Geri dönüp bakıldığında, bu kan neden akıtılıyor, bu gençler neden katlediliyor, bu gerginlikler neden tırmandırılıyor diye sormak gerek. Bunun hesabını kim verecek, tarihle yüzleşirken, bu akıl dışı tutulmaları dayatanlara neden göz yumuluyor, sorumluları ne zaman hesap verecek diye sormak gerekiyor. Bu akıl tutulmasının kurbanı olmak halkımızın kader mi?
Bu soruların cevabı, YSK vetosunu tarihe gömen halkın direnişinde açık cevabını bulmuştur. Hak kazanmanın, hakları korumanın yol haritası artık belli olmuştur.
Direniş, hak ve hukuk gasplarının suratında bir şamar gibi patladıkça ortak ülkemizde özgürlük ve demokrasi daha yakın olacaktır.
Bundan sonrası, açık ve net bir hat üzerinde gidecektir.
Halkın siyasal tercih ve isteklerine dayatılan her yasak, halk direnişinin tokatları altında kalacaktır. Bu hat üzerinde hiçbir iktidar halktan daha güçlü olmadığını, işinin sadece halka hizmet olduğunu daha iyi anlayacaktır.
Seçim sürecini böylesine kanlı bir tabloya sürükleyenler, %10 barajıyla halkların özgürlükleri ve meşru tercihlerini engelleyebilecekleri sanısı da yerle bir edilmiştir. Böylesi hukuk dışı yöntemlerle güçlü olabileceklerini sananlar kağıttan kaplan olmanın ötesine geçemeyecektir.
Kürt halkı, bu mücadeleyi, bu direnişi, bu fedakarlığı hepimiz adına ortaya koyarak ortak ülkemizin özgürlük ve demokrasi müktesebatının da güvencesi olduğunu göstermiştir.
“Demokrasi ve özgürlük adayları” adına, bağımsız aday olanların parlamentoda hepimiz adına bizleri temsil etmesi, gelişmelerin de ortaya koyduğu gibi haklı bir temsilcilik olduğu ortaya çıkmıştır.
Sırada seçimlere etkince asılarak, daha çok bağımsız adayı parlamentoya taşımak için mücadele duruyor. Bunun için var gücümüzle çalışmamız gerekiyor.
Bu gelişme üzerinde daha çok yazılacak ve durulacaktır. Bu bir tarihsel kırılmadır. Bu kırılmanın etkileri yıllar sürecek, haklı taleplerin kazanım kapısı olabilecek bir potansiyel taşımaktadır. Yeter ki, neyi nasıl kazandığımızı bilince çıkaralım, omuz omuza olalım.
Üç kuşaktır özgürlük ve demokrasi için çekilen acılar, zorluklar, ölüm ve yaşam denklemleri, bu kırılmanın açtığı yolda sonuç alacak kadar gür olacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder