29 Mart 2011 Salı
“SİVİL İTAATSİZLİK”
Kürt halkının özgürlük ve demokrasi talepleri uğruna “Demokratik Özerklik” kapsamında ortaya koyduğu “Sivil İtaatsizlik”, hepimiz adına atılmış bir adımdır. Türk, Kürt, Arap, emekçi demokrat ilerici ezilenler adına atılmış, barışçıl ve uygar bir adımdır.
Bu adıma destek olalım.
Mihrac Ural
29 Mart 2011
Bölgemizde gelişen demokrasi ve özgürlük hareketlerinin dersleri pek çoktur. Ülkemizin bunları önemle izlemesi ve alacağı derslerle geleceğini kurmaya çalışması beklenen olumlu gelişmeler arasında sayılmalıdır.
Bu derslerin en önemlisi iktidarla halk arasındaki ilişki ve dengelerdir.
İktidarlar ne yaparlarsa yapsınlar halkı tam anlamıyla anlamaya yanaşmazlar. Yöneticiler bireysel bazda anlasalar da iktidarları sarmalayan statüleri bunun pratik bir değer kazanmasına geçit vermez. İktidarlar bu nedenle imkan varsa barışçıl yollarla değişir, yoksa halk ayaklanmalarıyla devrilir, şiddetle yüz yüze kalır.
Kürt halkı ve talepleri için, son iki yüz yıllık mücadelesine rağmen iktidarlar tarafından anlaşılmamış bir halktır delmek yanlış olmayacaktır.
Düne kadar varlığı yok sayılıyordu. Son 30 yıldır en doğal hakları yasaktı ve hala bu hakların verilmemesi için akıl almaz bir cinnetle askeri operasyonlara maruz kalmakta, sivil siyasal temsilcileri tarihte eşine rastlanmayan bir kovuşturmayla, yüzlercesi kanıtsız belgesiz suçlamalarla tutuklanmaktadır. KCK davasında da görüldüğü gibi, sözde tanınan bir dil, üstelik resmi TV kanalı olan bir dilin mahkemelerde savunma dili olarak kullanılmasına karşı “tanınmayan, bilinmeyen bir dil” muamelesi görmektedir.
Mecliste grup kuracak kadar milletvekili, 100 Belediye Başkanlığıyla, Kürt kimliğini inkar ya da açıklama cesareti göstermeseler de farklı partilere dağılmış en az 100 milletvekili, bir dizi bakanıyla Kürt dilini, “varlığı bilinmeyen diller” olarak tanımlamak, ülkemizin demokrasiden nasibini alamamış üçüncü sınıf bir ülke olduğunu göstermeye yeterlidir.
Konumuz Kürtler olduğu için, ülkemiz genelinde var olan ve tüm acımasızlığıyla ortada duran anti demokratik baskıları ayrıca dile getirmiyorum; aydınlara, gazetecilere, devrimci örgüt ve liderlerine zaman zaman kanlı baskınlarla, zaman zaman toplu tutuklamalarla, akıl almaz ithamlarla yapılan saldırıların gerici çehresini bilmeyen yoktur. Başka halkları zulmü altında tutanların kendi halkına asla demokratik davranamayacağını söylemek ise yanlış değildir.
Kürt özgürlük hareketi Kürtlerin gerçek, doğal, acil, çağdaş taleplerinin siyasal hareketidir. Bunu bu yönüyle kavramadan iktidarların halklarıyla barışık olmasının mümkünü yoktur. Tüm iktidarların bu gerçekleri anlamakta sınırları vardır. En geniş olanının bile bir noktaya kadar olan hacmi taşınca kırılmaktan başka bir seçeneğe sahip değildir. Bunun için ya barışçıl yollarla iktidarların el değiştirerek daha demokratik yeni iktidarlar olunmalı ya da devrim bu sorunu köklüce çözmelidir diyoruz.
İşte ülkemiz iktidarları da Kürt sorununda böylesi bir ikileme hızla gelip dayanmış bulunmaktadır.
Kürtlerin başlattığı “sivil itaatsizlik” eyleminin bu sürecin vardığı son boyut olarak kavranması yanlış değildir. Üstelik bu tezahür ortaya konulabilecek en barışçıl yol ve yöntemdir.
SİVİL İTAATSİZLİK VE İKTİDAR
Kürt halkı bölgenin yerli halklarından biridir.
Bu halk, bölgenin tarihi ve kültür dokusu içinde ortak bölenleri olan bir sürecin uluslaştırdığı gelişmelerle kendini ifade eder. Bölgedeki sorunlar, Kürt halkının da içinde yer aldığı sorunlardır.
Kürtleri nispeten ayrı tutan yan devletlerinin olmaması, siyasal yönetimleri altında bir ülkenin olmamasıdır. Buna rağmen, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi’ni ve topraklarını “yarı-ülke” sayacak olursak, bölgede halkları ve devletleri kapsayan sorunların burada da kendini gösterdiğinden söz etmek yanlış değildir. Kürdistan Özerk Bölgesi’nde, halkın demokrasi ve özgürlük istemleri, Medyaya yapılan askeri baskınlar, iki partinin paylaştığı siyasal sahnenin anti demokratik yapısı gibi eleştirilerle gündeme gelen ve kanlı biten çatışmalar olduğu bilinmektedir.
Kürt halkı bu yanıyla da bölgenin tüm halkları gibi siyasal yönelim ortaklığı içinde olan bir halktır.
Ortak ülkemizde Kürt halkının talepleri, iki yüz yılı aşkın süre içinde çekilen büyük acılara yol açmış taleplerdir. Kürt halkı özgürlük ve demokrasi talepleri uğruna bu acıları çekmekten geri durmamıştır. Haklı olduğu davanın taleplerini 39 halk ayaklanmasıyla dile getirirken uğradığı kanlı kıyımlar, teslim olmasına yol açmamıştır.
Cumhuriyet döneminde 19 kez ayağa kalkmış, son atılımı 30. yılına girmekte olan bir mücadeleyi sürdürmüştür. Bu mücadele sürecinde, iktidarların dayattığı büyük yıkımlara karşı savunma amaçlı silahlı mücadele dahil her yol ve yöntemle halkının taleplerini dile getirmiştir.
Varlığı inkar edilen bu halkın önemli kazanımlarla ulaştığı sonuçlar, yine tatmin edici olmaktan uzaktır. Kürt halkı, tüm halkların en doğal hakkı olan kendi anadiliyle eğitim hakkını bile alamamıştır. Bu, ortak ülkemizin tüm etnik toplulukları için de geçerli bir durumdur. Çok dilli doğal mozaik yapısıyla ülkemizin tek dilli bir sığlık içinde olması, tarihin kadim dönemlerindeki çok dilliğin gerisine düştüğünün açık bir kanıtıdır. Buna eklenecek onlarca hak daha bulunmaktadır. Bu haklar da barış içinde bir arada yaşamla paralel olabilecek haklardır. Bu hakları iktidarların devam eden ilkel bir inatla yasaklı kılmasının ne 21. yüzyıl ne de insan haklarının en basit verileri itibariyle kabulü mümkün değildir.
Kürt halkı, kabulü mümkün olmayan bu haklarını bölgemizin yükselen demokrasi ve özgürlükler kesitinde yeni mücadele araçlarıyla dile getirmesi kadar doğal hiçbir şey olamaz.
Barışçıl olma ısrarında ortaya konan “Sivil İtaatsizlik” eyleminin, “Demokratik Özerklik Çadırları”nda anlamını bulan konumlanışı ise, bütünsel bir siyasal projenin barışçıl yollarla ifadesidir.
Halkının taleplerine dönüp bakmama ısrarında olan iktidarlara karşı, itaatsizlik bir haktır. Bu hakkı gerçekten kullanabilen bir halk, haklılığını en anlamlı şekliyle ispat edebilen halktır. Sivil itaatsizlik, kuru bir söz yığını değildir. En barışçıl haliyle, geniş halk kitlelerine dayanmayı gerektirir. Hükümran güce rağmen, bunu başarmak, halkı bu duruşa çekebilmek, başarıya yakın olmaktır. Bu mesajı görmeyen iktidarların iflah olması da mümkün değildir. “Sivil İtaatsizlik”, ortak ülkemizin bu tarihsel kesitinde özgürlük ve demokrasi için önemli bir adım olarak algılanmalıdır.
Kürt halkının böylesine çağdaş ve uygar bir davranışın arkasında kararlıca duracağı da açıktır.
İktidarların bölgedeki demokrasi ve özgürlük rüzgarlarının mesajlarını bir türlü algılamayan gericiliği, halkların bu doğal hak arayışlarında oldukça çirkin baskılara dönüştüğü ortaya çıkmaktadır. Bu ise, barışçıl çözümleri çökertmekte, ortak yaşama ait umutları da katletmektedir.
Bölge gelişmelerinde ülkemiz iktidarlarının olumlu etkilenmesini beklerken, Kürt halkının barışçıl hak arayışına karşı akıl almaz tepkilerle “Bunların neresi sivil” diyerek, parlamentoya halkın oylarıyla gelen Kürt temsilcilerinin de aralarında olduğu Kürt halkının anayasal haklarla korunduğu iddiasında olunan mücadelelerini yok saymak, ülkemizin en riskli handikabıdır. Bu ise, iktidarların çevredeki gelişmelerden hiç ders alamadıklarını gösteren acı bir belirtidir.
Daha da kötüsü, bu tür barışçıl eylemlerin seçim arifesinde yapılmasından rahatsız olan Başbakanın sözlerini “kendi iradeleriyle ne zaman iş yaptılar ki” diyerek sürdürmesi büyük bir gaftır (27 Mart 2011- Adana konuşması).
Bu algılar, devam eden inkarcı politikaların, Kürt ulusal varlığının ve bundan doğan haklarını “dış güçlerin bir oyunu” diye malum ırkçı-milliyetçi akılla itham etmek, eski hezeyanlarının devam ettiğini göstermektedir. Bu nedenle iddia edilen demokratik açılım, vaat edilen yeni anayasa söylemlerinin kof bir seçim söylemi ötesinde bir anlama sahip olmadığına da kanıttır.
Bir kez daha herkesin tutarlı olması gerektiğine işaret edeceğim.
Bu tutarsızlıkları kimsenin gözünden kaçmamaktadır. Uluslararası planda bile kabaca yapılan U dönüşleri ve devam eden NATO yanlısı ilkesiz, bir o kadar da kuklaca duruşlarını, ortak ülkemizin sorunlarında da aynıyla sürdürme amacında olunduğuna işarettir.
İktidarlar artık ders almalıdır. Bölge halkları, özgürlük için yola çıkmıştır. Bu bölgenin en kadim yerli halklarından biri olarak Kürtler de bu rotada hak talebini barışçıl yollarla kazanma çabasındadır. Halkın verdiği iktidarı halka karşı sonuna kadar sürdürmenin mümkün olmadığı ve anlamsız bir çaba olduğu anlaşılmıştır.
Hiçbir diktatörlüğün, halkın gücünden daha güçlü olmadığı ortaya çıkmıştır. Başkasına nasihat verme iddiasında olan iktidarlar, bu nasihati öncelikle kendilerinin dinlemesi gereklidir. Bu ülkemizdeki iktidar için herkesten daha da geçerli bir önermedir.
İktidarlar halk için vardır, bunun hakkını vermeyen iktidarların elindeki tüm güç ve etkinlikleri halkı bir biçimde almasını bilecek kadar özgürlüğüne sahip çıkacaktır.
Bu gerçekler, ülkemizde Kürt halkı için olduğu kadar bölge halkları için de açık bir gerçektir. Ülkemizin tüm halklarının bu duruşa destek vermesinin önemi her halkın kendi hak arayışı için bir sorumluluk olduğu kadar bir yükümlülüktür de.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder