11 Mart 2011 Cuma
AYRI VARLIK GÜNEY SUDAN’DA YENİ BİR DEVLET DOĞUYOR
Yahya Yurtsever
10 Mart 2011
Şu sıralarda halk devrimleriyle çalkalanan Kuzey Afrika'da yeni bir devlet doğdu. Halk ayaklanmalarından mustarip Sudan'da siyasi irade ikiye ayrıldı. Sudan, on yıllardır kanayıp duran bir yarasını en nihayetinde tedavi etmeyi başardı. 9 Ocak 2011’de başlayan ve bir hafta süren referandumda Güney Sudan halkı ezici çoğunlukla tercihini (98,83 oyla) ayrılmadan yana kullandı. Ömer El Beşir başkanlığındaki Sudan merkezi yönetimi yaptığı resmi açıklamayla referandum sonuçlarını kabul ettiğini bildirdi. Güney Sudan referandum sonuçları ışığında 9 Temmuz 2011'de bağımsızlığını resmen ilan edecek.
Güney sorunu uzun yıllardır merkezi yönetim ile bölge halkı arasında kanlı çatışmaların yaşanmasına neden oldu. Sudan Halk Ordusu gibi örgütlerin önderliğinde örgütlenmiş bölge halkının kendi kaderini tayin etme hakkına karşı Sudan gerici yönetimi askeri saldırılarla yanıt verdi. Bunun neticesinde başlayan iç savaşta yüz binlerce insan hayatını kaybetti, ülkenin zenginlik kaynakları heba edildi, iki halk arasında nifak tohumları atıldı.
Ancak Sudan merkezi yönetimi kirli savaş yöntemleriyle bölgede kaybettiği siyasi ve askeri otoritesini yeniden kuramadı. Bölge halkına dayattığı kirli savaşın her aşamasında ülkenin Güney bölgesinin Ayrı Varlık olduğu gerçeği yüzüne bir duvar gibi çarptı. Bölge halkının istediği ise merkezi hükümetin bu gerçeği idrak etmesi ve sorunun çözümü yönünde bir siyasal başkalaşmaya gitmesiydi.
Güney Sudan zengin petrol vb. kaynaklara sahiptir. Bu durum dış güçlerin bölgede yaşanan çatışmaya ilgilerini artırdı. ABD'den AB'ye kadar Batılı güçler Güney Sudan sorununa birer etken olarak müdahil oldu. Dış güçlerin bu pozisyonu Sudan rejimi üzerinde küresel bir baskının oluşturulmasında belirleyici bir rol oynadı. Dış destek bölgedeki bağımsızlık hareketinin merkezi iktidar karşısında elini güçlendirdi. Bağımsızlığın ilanından sonra Güney Sudan ile söz konusu dış güçler arasında gelişecek ilişkinin niteliği ve boyutu merak edilen gelişmeler arasındadır.
Dış güçlerin Güney Sudan'daki etkisi konusunda söylediklerimiz bağımsızlık hareketinin emperyalist vb. dış güçlerin denetiminde hareket ettiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Güney Sudan bağımsızlık ve özgürlük hareketi başından itibaren halkın öz iradesine ve desteğine dayandı, onun haklarını ve arzularını dile getirdi. Aksi durumda başarıya ulaşamazdı. Zira sadece dış güçlerin teşviki ve desteğiyle bir halkın kendi davasını sonuca ulaştırdığı bir tarihi örnek yoktur.
G. Sudan'ın nesnel gerçeği ve halkın kendi kaderini belirleme arzusu özgürlük hareketini yarattı. Güney bölgesi, Sudan merkezi devletiyle entegre olmakla birlikte ayrı bir kimlikti. Egemen güçler, Güney halkına, Arap ulusunun ve üniter sistemin bir öğesi olarak yaklaştı. Oysa bölge halkı Sudanlılık konsepti içinde farklı bir varlık olarak davrandı. Sudan rejimi de bu gerçeği idrak edecek siyasal ve anayasal düzenlemelere gitmeyip topyekün savaşı dayatınca ülkede uzun bir kıyım ve yıkım savaşının fitili yakılmış oldu.
Güney Sudan sorununun bağımsızlıkla sonuçlanması kaçınılmaz mıydı?
Elbette ki değil. Merkezi yönetimde gerçekleştirilecek demokratikleşme çerçevesinde Güneye özerklik tanınarak sorunun çözülmesi pekâlâ mümkündü. Ancak Ömer El Beşir yönetimi Güney sorununun bu tarzda çözülmesini sağlayacak bir ortam yaratmadı.
İlk başlarda Güney halkının siyasi iradesi ve talepleri fazla kaale alınmadı. Ne zaman ki yönetimin Güney Sudan politikası iflas edip devlet bölgedeki otoritesini yitirdi o zaman özgürlük hareketiyle müzakerelere başlandı. Varılan aşamada ise iş işten geçmiş, bölgedeki bağımsızlık eğilimi artık geriye döndürülemez şekilde ağırlık kazanmıştı.
Bu örnekten de bir kez daha anlaşıldı ki ezilen bir halkın siyasi kaderini belirlemede kullanacağı yol ve yöntemleri egemen ulus güçlerinin izlediği siyaset belirlemektedir. G. Sudan halkının bağımsızlık kararını tanıyan Arap egemen güçleri, bağımsızlıkla sonuçlanan siyasal sürecin asli sorumlularıdır. Güney halkına yönelik uyguladıkları inkar, asimilasyon ve imha siyasetinin bedelini bu şekilde ödemişlerdir.
Bununla birlikte Ömer El Beşir yönetiminin Güney halkının siyasi iradesini tanıması, ateşkes ilan etmesi ve sorunun barışçıl çözümü yönünde diyalog ve müzakere sürecini başlatması biçimindeki sağduyulu yaklaşımını yabana atmamak gerekir.
Şimdi denecektir ki bu düzleme istemeyerek gelmiştir. Bu doğrudur. Ancak hangi ezen ulus güçlerinin egemenlikleri altındaki ulusun veya halkın varlığını ve taleplerini isteyerek kabul etmiştir ki. Sudan Arap egemen güçleri Güney halkına dayattıkları imha savaşına son vererek hatalarından dönmeleri barış ve çözüm ortamının kapısını araladı.
Bu deneyim, benzer sorunlardan ve süreçlerden mustarip tüm anti-demokratik rejimler için oldukça manidardır.
2005'te taraflar arasında imzalanan barış anlaşması, Güneyin bağımsızlık tercihine giden yolda bir dönemeçtir. Savaşı sona erdiren bu anlaşma neticesinde Güney Sudan siyasal güçleri merkezi yönetime ortak oldu ve yapılacak referandumdan çıkacak sonuca riayet edileceği hususunda görüş birliğine varıldı.
Bu çerçevede yapılan ve kesin sonuçları 31 Ocak'ta açıklanan referandum yüzde yüze yakın oyla halk ülkeden ayrılarak kendi bağımsız devletini kurmaya karar verdi. Varılan anlaşma gereği devlet başkanı Ömer el Beşir sandıktan çıkan sonucu kabul ettiğini beyan etti. Birilerine paradoksal gibi gelebilir fakat Güney Sudan sorununun bu şekilde çözülmüş olmasından iki taraf da kazançlı çıktı.
El Beşir yönetimi bölgedeki siyasal statükoyu artık sürdüremezdi. Bölgenin siyasal iradesinin halkın eline geçtiği noktada yapılacak tek şey o iradenin karar ve tercihleri karşısında boyun eğmekti. Bu bir yenilgi gibi görünse de Sudan toplumunun ölümcül bir yaradan kurtulması daha sağlıklı siyasal, sosyal dinamiklerle geleceğini şekillendirmesi açısından ciddi bir ders niteliği taşımaktadır.
Güney halkını kaybeden Sudan, beşiğindeki demokrasi ve özgürlük fırtınasını siyasal yönetime yedirerek Kuzey halkıyla barışık bir dönemin kapısını aralayabilir. Aksi durumda Kuzey halkı hem Güneyin kaybedilmesinin hem de kendisine yönelik uygulanan teokratik devlet zulmünün hesabını yönetimden fena halde sorabilir.
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, referandum sonuçlarını tanıdığını açıklayan Ömer el Beşir'i kutladı. AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye'yi bölge ülkelerine siyasi model olarak arzı endam etme çabalarının aksine biz daha çok Türkiye'nin bölgedeki gelişmelerden ders çıkarması gerektiğinin altını çizmekteyiz.
Örneğin Türkiye, Güney Sudan sorununda sağlanan çözüm üzerine doktora çalışması
yapmalıdır. Bugün Kürt halkının üniter devlet içerisinde demokratik özerklik talebini ülkenin başına gelmiş en büyük musibet gibi algılayarak buna şiddetle karşı çıkan Türkiye yöneticileri, yarın G. Sudan'da referandumdan çıkan sonuçlara benzer kararlara katlanmak zorunda kalabilirler. İyisi mi siz ölümü gösterip sıtmaya razı etme kabilinden politikalara fazla bel bağlamadan G. Sudan dersini okuyup Kürt sorununu çözecek siyasi iradeyi göstererek tebrik mesajı gönderdiğiniz Ömer el Beşir kadar olmaya bakın.
Sudan devlet başkanı el Beşir, Güneyde yürüttüğü kirli savaş ve katliamlar nedeniyle uluslar arası savaş suçları mahkemesi tarafından suçlu bulunarak hakkında tutuklama kararı çıkartıldı. El Beşir işlediği suçlardan dolayı yargılanmalıdır. Ama son yarım asırda Vietnam'dan Irak'a kadar dünyayı kan gölüne çeviren emperyalist savaş suçlularının vesayeti altındaki düzmece mahkemelerde değil.
El Beşir'i böylesi bir küresel yargı platformuna çıkarmanın yolu, yalnızca Irak'ta bir milyon insanın kanına giren Bush ve Blair ikilisini bu mahkemede savaş suçlusu olarak yargılamaktan geçmektedir. Bunu yapamayan bir yargısal iradenin zayıf ülkelerin tepesine çökerek yöneticilerini yargılamaya kalkışması abesle iştigaldir. Halkı ve insanlık karşısında suç işlemiş yöneticileri ve yönetimleri yargılayacak olan tek merci halkın kendisidir. Bu açıdan Sudan halkı dururken Ömer El Beşir’i yargılamak dış güçlerin haddi değildir. Zaten Güney Sudan halkı referandumdaki bağımsızlık kararıyla, işlediği savaş suçlarından dolayı El Beşir'e en ağır cezayı vermiştir.
Güney Sudan 9 Temmuz 2011 tarihinde bağımsızlığını ilan edecek. Yani o gün Güney Sudan dünyanın en yeni devleti olarak dünya devletleri topluluğuna katılacak. Bu devlet, halkın zalim Sudan rejimi karşısında kazandığı siyasal zaferin bir sonucudur. Küreselleşme çağında halkların demokrasi ve özgürlük haklarıyla yatıp kalktığı, demokratik zaferlere koştuğu bir tarihsel kesitte G. Sudan halkının bağımsızlık kararı karşısında sadece ayağa kalkılır.
Bu devletin hiçbir dış gücün vesayetine girmeden, demokrasinin, özgürlüklerin, evrensel hakların ve sosyal adaletin işlerlik kazandığı demokratik bir devlet niteliği kazanması temennimizdir.
10 Mart 2011
Şu sıralarda halk devrimleriyle çalkalanan Kuzey Afrika'da yeni bir devlet doğdu. Halk ayaklanmalarından mustarip Sudan'da siyasi irade ikiye ayrıldı. Sudan, on yıllardır kanayıp duran bir yarasını en nihayetinde tedavi etmeyi başardı. 9 Ocak 2011’de başlayan ve bir hafta süren referandumda Güney Sudan halkı ezici çoğunlukla tercihini (98,83 oyla) ayrılmadan yana kullandı. Ömer El Beşir başkanlığındaki Sudan merkezi yönetimi yaptığı resmi açıklamayla referandum sonuçlarını kabul ettiğini bildirdi. Güney Sudan referandum sonuçları ışığında 9 Temmuz 2011'de bağımsızlığını resmen ilan edecek.
Güney sorunu uzun yıllardır merkezi yönetim ile bölge halkı arasında kanlı çatışmaların yaşanmasına neden oldu. Sudan Halk Ordusu gibi örgütlerin önderliğinde örgütlenmiş bölge halkının kendi kaderini tayin etme hakkına karşı Sudan gerici yönetimi askeri saldırılarla yanıt verdi. Bunun neticesinde başlayan iç savaşta yüz binlerce insan hayatını kaybetti, ülkenin zenginlik kaynakları heba edildi, iki halk arasında nifak tohumları atıldı.
Ancak Sudan merkezi yönetimi kirli savaş yöntemleriyle bölgede kaybettiği siyasi ve askeri otoritesini yeniden kuramadı. Bölge halkına dayattığı kirli savaşın her aşamasında ülkenin Güney bölgesinin Ayrı Varlık olduğu gerçeği yüzüne bir duvar gibi çarptı. Bölge halkının istediği ise merkezi hükümetin bu gerçeği idrak etmesi ve sorunun çözümü yönünde bir siyasal başkalaşmaya gitmesiydi.
Güney Sudan zengin petrol vb. kaynaklara sahiptir. Bu durum dış güçlerin bölgede yaşanan çatışmaya ilgilerini artırdı. ABD'den AB'ye kadar Batılı güçler Güney Sudan sorununa birer etken olarak müdahil oldu. Dış güçlerin bu pozisyonu Sudan rejimi üzerinde küresel bir baskının oluşturulmasında belirleyici bir rol oynadı. Dış destek bölgedeki bağımsızlık hareketinin merkezi iktidar karşısında elini güçlendirdi. Bağımsızlığın ilanından sonra Güney Sudan ile söz konusu dış güçler arasında gelişecek ilişkinin niteliği ve boyutu merak edilen gelişmeler arasındadır.
Dış güçlerin Güney Sudan'daki etkisi konusunda söylediklerimiz bağımsızlık hareketinin emperyalist vb. dış güçlerin denetiminde hareket ettiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Güney Sudan bağımsızlık ve özgürlük hareketi başından itibaren halkın öz iradesine ve desteğine dayandı, onun haklarını ve arzularını dile getirdi. Aksi durumda başarıya ulaşamazdı. Zira sadece dış güçlerin teşviki ve desteğiyle bir halkın kendi davasını sonuca ulaştırdığı bir tarihi örnek yoktur.
G. Sudan'ın nesnel gerçeği ve halkın kendi kaderini belirleme arzusu özgürlük hareketini yarattı. Güney bölgesi, Sudan merkezi devletiyle entegre olmakla birlikte ayrı bir kimlikti. Egemen güçler, Güney halkına, Arap ulusunun ve üniter sistemin bir öğesi olarak yaklaştı. Oysa bölge halkı Sudanlılık konsepti içinde farklı bir varlık olarak davrandı. Sudan rejimi de bu gerçeği idrak edecek siyasal ve anayasal düzenlemelere gitmeyip topyekün savaşı dayatınca ülkede uzun bir kıyım ve yıkım savaşının fitili yakılmış oldu.
Güney Sudan sorununun bağımsızlıkla sonuçlanması kaçınılmaz mıydı?
Elbette ki değil. Merkezi yönetimde gerçekleştirilecek demokratikleşme çerçevesinde Güneye özerklik tanınarak sorunun çözülmesi pekâlâ mümkündü. Ancak Ömer El Beşir yönetimi Güney sorununun bu tarzda çözülmesini sağlayacak bir ortam yaratmadı.
İlk başlarda Güney halkının siyasi iradesi ve talepleri fazla kaale alınmadı. Ne zaman ki yönetimin Güney Sudan politikası iflas edip devlet bölgedeki otoritesini yitirdi o zaman özgürlük hareketiyle müzakerelere başlandı. Varılan aşamada ise iş işten geçmiş, bölgedeki bağımsızlık eğilimi artık geriye döndürülemez şekilde ağırlık kazanmıştı.
Bu örnekten de bir kez daha anlaşıldı ki ezilen bir halkın siyasi kaderini belirlemede kullanacağı yol ve yöntemleri egemen ulus güçlerinin izlediği siyaset belirlemektedir. G. Sudan halkının bağımsızlık kararını tanıyan Arap egemen güçleri, bağımsızlıkla sonuçlanan siyasal sürecin asli sorumlularıdır. Güney halkına yönelik uyguladıkları inkar, asimilasyon ve imha siyasetinin bedelini bu şekilde ödemişlerdir.
Bununla birlikte Ömer El Beşir yönetiminin Güney halkının siyasi iradesini tanıması, ateşkes ilan etmesi ve sorunun barışçıl çözümü yönünde diyalog ve müzakere sürecini başlatması biçimindeki sağduyulu yaklaşımını yabana atmamak gerekir.
Şimdi denecektir ki bu düzleme istemeyerek gelmiştir. Bu doğrudur. Ancak hangi ezen ulus güçlerinin egemenlikleri altındaki ulusun veya halkın varlığını ve taleplerini isteyerek kabul etmiştir ki. Sudan Arap egemen güçleri Güney halkına dayattıkları imha savaşına son vererek hatalarından dönmeleri barış ve çözüm ortamının kapısını araladı.
Bu deneyim, benzer sorunlardan ve süreçlerden mustarip tüm anti-demokratik rejimler için oldukça manidardır.
2005'te taraflar arasında imzalanan barış anlaşması, Güneyin bağımsızlık tercihine giden yolda bir dönemeçtir. Savaşı sona erdiren bu anlaşma neticesinde Güney Sudan siyasal güçleri merkezi yönetime ortak oldu ve yapılacak referandumdan çıkacak sonuca riayet edileceği hususunda görüş birliğine varıldı.
Bu çerçevede yapılan ve kesin sonuçları 31 Ocak'ta açıklanan referandum yüzde yüze yakın oyla halk ülkeden ayrılarak kendi bağımsız devletini kurmaya karar verdi. Varılan anlaşma gereği devlet başkanı Ömer el Beşir sandıktan çıkan sonucu kabul ettiğini beyan etti. Birilerine paradoksal gibi gelebilir fakat Güney Sudan sorununun bu şekilde çözülmüş olmasından iki taraf da kazançlı çıktı.
El Beşir yönetimi bölgedeki siyasal statükoyu artık sürdüremezdi. Bölgenin siyasal iradesinin halkın eline geçtiği noktada yapılacak tek şey o iradenin karar ve tercihleri karşısında boyun eğmekti. Bu bir yenilgi gibi görünse de Sudan toplumunun ölümcül bir yaradan kurtulması daha sağlıklı siyasal, sosyal dinamiklerle geleceğini şekillendirmesi açısından ciddi bir ders niteliği taşımaktadır.
Güney halkını kaybeden Sudan, beşiğindeki demokrasi ve özgürlük fırtınasını siyasal yönetime yedirerek Kuzey halkıyla barışık bir dönemin kapısını aralayabilir. Aksi durumda Kuzey halkı hem Güneyin kaybedilmesinin hem de kendisine yönelik uygulanan teokratik devlet zulmünün hesabını yönetimden fena halde sorabilir.
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, referandum sonuçlarını tanıdığını açıklayan Ömer el Beşir'i kutladı. AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye'yi bölge ülkelerine siyasi model olarak arzı endam etme çabalarının aksine biz daha çok Türkiye'nin bölgedeki gelişmelerden ders çıkarması gerektiğinin altını çizmekteyiz.
Örneğin Türkiye, Güney Sudan sorununda sağlanan çözüm üzerine doktora çalışması
yapmalıdır. Bugün Kürt halkının üniter devlet içerisinde demokratik özerklik talebini ülkenin başına gelmiş en büyük musibet gibi algılayarak buna şiddetle karşı çıkan Türkiye yöneticileri, yarın G. Sudan'da referandumdan çıkan sonuçlara benzer kararlara katlanmak zorunda kalabilirler. İyisi mi siz ölümü gösterip sıtmaya razı etme kabilinden politikalara fazla bel bağlamadan G. Sudan dersini okuyup Kürt sorununu çözecek siyasi iradeyi göstererek tebrik mesajı gönderdiğiniz Ömer el Beşir kadar olmaya bakın.
Sudan devlet başkanı el Beşir, Güneyde yürüttüğü kirli savaş ve katliamlar nedeniyle uluslar arası savaş suçları mahkemesi tarafından suçlu bulunarak hakkında tutuklama kararı çıkartıldı. El Beşir işlediği suçlardan dolayı yargılanmalıdır. Ama son yarım asırda Vietnam'dan Irak'a kadar dünyayı kan gölüne çeviren emperyalist savaş suçlularının vesayeti altındaki düzmece mahkemelerde değil.
El Beşir'i böylesi bir küresel yargı platformuna çıkarmanın yolu, yalnızca Irak'ta bir milyon insanın kanına giren Bush ve Blair ikilisini bu mahkemede savaş suçlusu olarak yargılamaktan geçmektedir. Bunu yapamayan bir yargısal iradenin zayıf ülkelerin tepesine çökerek yöneticilerini yargılamaya kalkışması abesle iştigaldir. Halkı ve insanlık karşısında suç işlemiş yöneticileri ve yönetimleri yargılayacak olan tek merci halkın kendisidir. Bu açıdan Sudan halkı dururken Ömer El Beşir’i yargılamak dış güçlerin haddi değildir. Zaten Güney Sudan halkı referandumdaki bağımsızlık kararıyla, işlediği savaş suçlarından dolayı El Beşir'e en ağır cezayı vermiştir.
Güney Sudan 9 Temmuz 2011 tarihinde bağımsızlığını ilan edecek. Yani o gün Güney Sudan dünyanın en yeni devleti olarak dünya devletleri topluluğuna katılacak. Bu devlet, halkın zalim Sudan rejimi karşısında kazandığı siyasal zaferin bir sonucudur. Küreselleşme çağında halkların demokrasi ve özgürlük haklarıyla yatıp kalktığı, demokratik zaferlere koştuğu bir tarihsel kesitte G. Sudan halkının bağımsızlık kararı karşısında sadece ayağa kalkılır.
Bu devletin hiçbir dış gücün vesayetine girmeden, demokrasinin, özgürlüklerin, evrensel hakların ve sosyal adaletin işlerlik kazandığı demokratik bir devlet niteliği kazanması temennimizdir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder