7 Mart 2011 Pazartesi
ESKİLER TÜKENİNCE YENİ UMUTLAR YEŞERİYOR
Mustafa Köse
7 Mart 2011
Mkose1955@hotmail.com
Ayaklarımın altından ömür hızla alıp gidiyor. Her dakikası bile dolu geçen geçmiş yine de çabuk tükendi. Arada bir rakamlara kaçamak bir bakış ürkütüyor. Lakin devinimin hızına ve zamana ayak uydurma isteği ‘’yaşa’’takılmayı unutturuyor.Zira her dönemde, geriye düşmeden yaşamak önemli. Bu, başka bir keyf, Ayrı bir mutluluktur.
Asıl konuşmak istediğim şey anlatmak istediklerim yeni durumla ilgilidir. Dünün hızı ve şartları böyle değildi. Yaşarken yer şey o kadar hızlı akıp gitmiyordu. Her günü ertesi gün eskitmiyordu. Yapılacaklar ‘bir program bir öğreti’ çerçevesinde gidiyordu. Dikkat edilmesi gereken tek şey ‘eski hatalara’ düşmemekti. Gelecek alınan derslerle kurgulanıyordu.
Tarih hiç kuşkusuz ders yumağıdır. Her zaman olduğu gibi gelecek, hala geçmişin ince kıvrımlarında yatıyor. Yaşananlar büyük bir laboratuardır. İster kişi ister toplum veya insanlık bu laboratuarda pişmeden, olgunlaşmadan yol almak olası değil. Olması gerekenler bir teori bir strateji ve taktiklerden oluşuyordu. Bazen de ‘umut’ diye bilinen fikirlerin hayatın içinde tükenmesiyle belirginleşiyor. Bırakılması gereken, değiştirilmesi gereken düşüncelerin ancak terk edilmesiyle bunlar gerçekleşebiliyor. Zamanı gelmiş fikirlerin önünde durulmuyor. Tükenenler yeninin önünü açıyor.
30 yıldır bunu yaşıyoruz. Küreselleşme eski kalıpları yıkınca hesaplar değişti. Global dünyada nelerin tükendiğini ve nelerin yeni başladığı tartışıyoruz. Her yerde bunu kavramaya çalışıyor. Tarih bilgimiz ve aklımız bazen bunlara yetmiyor. Eskiden kalma fikirlerimiz yeniçağı algılamamıza yetmiyor. Eskiden söylediklerimiz yenidünya ya denk düşmüyor. Doğru tespitler için duygusallıktan kurtulmak zorundayız. Bunun için cesur bir tutum ve mütevazi bir tavır gerekiyor. İçi dolu ve pozitif tartışma ortamlarını tercih etmek işi kolaylaştıracaktır. Ben böyle düşünüyorum. Bunları yapmaya çalışıyorum. Bildiklerimi, anladıklarımı yazıyorum. Dünü bugünü ve yarının öngörüsünü diyalektik bağla anlamaya çalışıyorum. Anladıklarımın başlıkları aşağıdaki satırlarda ifade edebilirim.
Bilişim teknolojisi kapalı ve dar Pazar olanaklarını tüketti. Yüksek kar ve korumacı ekonomilerin dönemi bitmektedir.Sanayi çağı yerini bilgi çağına bırakmaktadır. Geniş Pazar ve sınırsız dolaşım, sosyalist ülkeleri yıkarken emperyalizmi de törpülüyor. Devletleri, ekonomileri ve toplumları kontrol ederek tekrar tahakküm kurmaya kalkmak kolay olmuyor. Üretim, tüketim kar döngüsü yeni ortamlar istemektedir. Küresel kapitalizm yeni dengeleri ve şartları zorlamaktadır. Tüketim dünyanın en icra yerlerine sirayet etmesi öngörülmektedir. Tüm bunlar bir düzen içinde olsun isteniyor. Zira karşılıklı bağımlılık hiç olmadığı kadar hayata egemen olmuştur. Ekonomileri etkileyen faktörler çoğalmıştır. Dengeleri en fazla ‘istikrarsızlık’ oynatmaktadır. Hiçbir ödeme dengesi veya ekonomik güç bunları hesaba katmadan ayakta duramıyor. Zenginlik ve demokrasi ölçüleri değişmiştir. Bunların bir birine bağımlılığı eskisi kadar fazla değildir. Gelişmiş bir ekonomi çağdaş demokrasinin önkoşulu artık değildir.Sivil bir demokrasi, demokratik bir devlet için ‘uzlaşmış ve çoğulcu irade’ gerekmektedir.
Geçmişte ırklar, dinler, sınıflar ve sosyal bileşenler stratejiler için motor oluşturuyordu. Hedeflenen projeler bunların üzerinden oluyordu. Bunlar bazen birer sigorta olurken bazen de birer bomba görevi görüyordu. Düşmanlıkları körüklemek kolaydı. Bence bu da gerilerde kalıyor. Farklılıklar bir zenginlik haline geliyor. Çeşitliliği kabul etmeden demokrasileri kurmak mümkün olmuyor. Çağdaş demokrasi ve demokratik devlet bunlarla ancak olgunlaşabiliyor.
Eskiden bilgi sınırlıydı. Bilgi kullanılan bir meta halindeydi. Doğruları gizlemek olasıydı. İnsanları yanlış bilgilerle kandırmak mümkündü. Bu gün bunlarda tükendi. Artık herkes her şeyi en kolay ve en hızlı bir şekilde öğrenebiliyor. İletişim kurabiliyor. Sorgulayabiliyor. Tutum alıyor. Müdahale edebiliyor.
Globalizm’in olumlu süreci kuşkusuz her yerde aynı değildir. Her yerin sorunları farklı olduğundan değişim ve yenilenme tek düze olmuyor. Eski dünyanın tuzakları devam ediyor. Çıkar odakları mevzileri kolay terk etmiyor. Yeri gelmişken belirtmeliyim ki, dar ideolojilerden medet bekleyenler çıkar umanlar eskilere malzeme götürüyor. İster inanç gurubu olsun, ister ırksal olsun veya kalıplara sıkıştırılmış sınıflar olsun salt bunlara dayalı mücadele demokrasiyi engelliyor. Oluşması gereken ortak evrensel uygarlık mücadelesine hizmet etmiyor.
Tüm bunlar yaşanırken ülkemizde ters orantılı gelişmeler oluyor. İktidarın sivil dikta peşinde olduğunu tartışıyoruz. Kürt sorunu ve diğer inanç guruplarının talepleri ertelenmişe benziyor. Her şey seçime odaklanmış durumda.Seçimden sonra olacakların öngörüsü karışık. Değişim ve yenilenme süreci tıkanabilir. Gerilim ve çatışmalar artabilir. Bunu yeni anayasa yapılırken netleştireceğiz.
Kuşkusuz sorunlar bir çeşit mutlaka aşılacak. Ben hala iyimserim. Çünkü bunun başka yolu yok. İnsanlık kendisine layık gördüğü ilerleme yolundan sapamaz. Engelleri tanımaz. Bu yol barışın yoludur. Bu yol huzurun yoludur. Bu yol varlık içinde yaşama yoludur. Bu yol doğayı ve çevreyi koruma yoludur. Bu yol mutluluğa giden yoldur. Bunu hakkediyoruz. Ve bunu ısrarla istiyoruz.
7 Mart 2011
Mkose1955@hotmail.com
Ayaklarımın altından ömür hızla alıp gidiyor. Her dakikası bile dolu geçen geçmiş yine de çabuk tükendi. Arada bir rakamlara kaçamak bir bakış ürkütüyor. Lakin devinimin hızına ve zamana ayak uydurma isteği ‘’yaşa’’takılmayı unutturuyor.Zira her dönemde, geriye düşmeden yaşamak önemli. Bu, başka bir keyf, Ayrı bir mutluluktur.
Asıl konuşmak istediğim şey anlatmak istediklerim yeni durumla ilgilidir. Dünün hızı ve şartları böyle değildi. Yaşarken yer şey o kadar hızlı akıp gitmiyordu. Her günü ertesi gün eskitmiyordu. Yapılacaklar ‘bir program bir öğreti’ çerçevesinde gidiyordu. Dikkat edilmesi gereken tek şey ‘eski hatalara’ düşmemekti. Gelecek alınan derslerle kurgulanıyordu.
Tarih hiç kuşkusuz ders yumağıdır. Her zaman olduğu gibi gelecek, hala geçmişin ince kıvrımlarında yatıyor. Yaşananlar büyük bir laboratuardır. İster kişi ister toplum veya insanlık bu laboratuarda pişmeden, olgunlaşmadan yol almak olası değil. Olması gerekenler bir teori bir strateji ve taktiklerden oluşuyordu. Bazen de ‘umut’ diye bilinen fikirlerin hayatın içinde tükenmesiyle belirginleşiyor. Bırakılması gereken, değiştirilmesi gereken düşüncelerin ancak terk edilmesiyle bunlar gerçekleşebiliyor. Zamanı gelmiş fikirlerin önünde durulmuyor. Tükenenler yeninin önünü açıyor.
30 yıldır bunu yaşıyoruz. Küreselleşme eski kalıpları yıkınca hesaplar değişti. Global dünyada nelerin tükendiğini ve nelerin yeni başladığı tartışıyoruz. Her yerde bunu kavramaya çalışıyor. Tarih bilgimiz ve aklımız bazen bunlara yetmiyor. Eskiden kalma fikirlerimiz yeniçağı algılamamıza yetmiyor. Eskiden söylediklerimiz yenidünya ya denk düşmüyor. Doğru tespitler için duygusallıktan kurtulmak zorundayız. Bunun için cesur bir tutum ve mütevazi bir tavır gerekiyor. İçi dolu ve pozitif tartışma ortamlarını tercih etmek işi kolaylaştıracaktır. Ben böyle düşünüyorum. Bunları yapmaya çalışıyorum. Bildiklerimi, anladıklarımı yazıyorum. Dünü bugünü ve yarının öngörüsünü diyalektik bağla anlamaya çalışıyorum. Anladıklarımın başlıkları aşağıdaki satırlarda ifade edebilirim.
Bilişim teknolojisi kapalı ve dar Pazar olanaklarını tüketti. Yüksek kar ve korumacı ekonomilerin dönemi bitmektedir.Sanayi çağı yerini bilgi çağına bırakmaktadır. Geniş Pazar ve sınırsız dolaşım, sosyalist ülkeleri yıkarken emperyalizmi de törpülüyor. Devletleri, ekonomileri ve toplumları kontrol ederek tekrar tahakküm kurmaya kalkmak kolay olmuyor. Üretim, tüketim kar döngüsü yeni ortamlar istemektedir. Küresel kapitalizm yeni dengeleri ve şartları zorlamaktadır. Tüketim dünyanın en icra yerlerine sirayet etmesi öngörülmektedir. Tüm bunlar bir düzen içinde olsun isteniyor. Zira karşılıklı bağımlılık hiç olmadığı kadar hayata egemen olmuştur. Ekonomileri etkileyen faktörler çoğalmıştır. Dengeleri en fazla ‘istikrarsızlık’ oynatmaktadır. Hiçbir ödeme dengesi veya ekonomik güç bunları hesaba katmadan ayakta duramıyor. Zenginlik ve demokrasi ölçüleri değişmiştir. Bunların bir birine bağımlılığı eskisi kadar fazla değildir. Gelişmiş bir ekonomi çağdaş demokrasinin önkoşulu artık değildir.Sivil bir demokrasi, demokratik bir devlet için ‘uzlaşmış ve çoğulcu irade’ gerekmektedir.
Geçmişte ırklar, dinler, sınıflar ve sosyal bileşenler stratejiler için motor oluşturuyordu. Hedeflenen projeler bunların üzerinden oluyordu. Bunlar bazen birer sigorta olurken bazen de birer bomba görevi görüyordu. Düşmanlıkları körüklemek kolaydı. Bence bu da gerilerde kalıyor. Farklılıklar bir zenginlik haline geliyor. Çeşitliliği kabul etmeden demokrasileri kurmak mümkün olmuyor. Çağdaş demokrasi ve demokratik devlet bunlarla ancak olgunlaşabiliyor.
Eskiden bilgi sınırlıydı. Bilgi kullanılan bir meta halindeydi. Doğruları gizlemek olasıydı. İnsanları yanlış bilgilerle kandırmak mümkündü. Bu gün bunlarda tükendi. Artık herkes her şeyi en kolay ve en hızlı bir şekilde öğrenebiliyor. İletişim kurabiliyor. Sorgulayabiliyor. Tutum alıyor. Müdahale edebiliyor.
Globalizm’in olumlu süreci kuşkusuz her yerde aynı değildir. Her yerin sorunları farklı olduğundan değişim ve yenilenme tek düze olmuyor. Eski dünyanın tuzakları devam ediyor. Çıkar odakları mevzileri kolay terk etmiyor. Yeri gelmişken belirtmeliyim ki, dar ideolojilerden medet bekleyenler çıkar umanlar eskilere malzeme götürüyor. İster inanç gurubu olsun, ister ırksal olsun veya kalıplara sıkıştırılmış sınıflar olsun salt bunlara dayalı mücadele demokrasiyi engelliyor. Oluşması gereken ortak evrensel uygarlık mücadelesine hizmet etmiyor.
Tüm bunlar yaşanırken ülkemizde ters orantılı gelişmeler oluyor. İktidarın sivil dikta peşinde olduğunu tartışıyoruz. Kürt sorunu ve diğer inanç guruplarının talepleri ertelenmişe benziyor. Her şey seçime odaklanmış durumda.Seçimden sonra olacakların öngörüsü karışık. Değişim ve yenilenme süreci tıkanabilir. Gerilim ve çatışmalar artabilir. Bunu yeni anayasa yapılırken netleştireceğiz.
Kuşkusuz sorunlar bir çeşit mutlaka aşılacak. Ben hala iyimserim. Çünkü bunun başka yolu yok. İnsanlık kendisine layık gördüğü ilerleme yolundan sapamaz. Engelleri tanımaz. Bu yol barışın yoludur. Bu yol huzurun yoludur. Bu yol varlık içinde yaşama yoludur. Bu yol doğayı ve çevreyi koruma yoludur. Bu yol mutluluğa giden yoldur. Bunu hakkediyoruz. Ve bunu ısrarla istiyoruz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder