11 Ekim 2010 Pazartesi
“MUM SÖNDÜ” ÜZERİNE
Mustafa Köse
11 Ekim 2010
Mkose1955@hotmail.com
Mehmet Ali Erbil bu sefer kötü yakalandı. ‘’Mum söndü’’gafı Alevilerde büyük tepki yarattı. Çünkü aleviler bu konudan oldum olası hep rahatsız olmuşlardır. Şu an yaptığı patavatsızlığa kendisi de üzülüyor ve pişman oluyordur. Ancak bunu kolay aşacağa benzemiyor. Çünkü onun açısından kötü bir zamana denk geldi.
Ayrıca ve farkında olmadan kapıya dayanmış ‘’Alevi açılımı’’meselesini tetiklemiş oldu. Bu yönüyle ilerde belki daha farklı değerlendirilecektir. Bazen kötü örnekler iyiyi yaratmak için vesile olurlar. Tarihte bunun örneği çoktur.
Amacım Mehmet Ali Erbili hırpalamak eleştirmek veya yargılamak değildir. Toplum onu zaten bir çeşit yapıyordur. Asıl gayem bazı kesimleri ve başta Alevilerle ilgili karalamaların derinliğine inmektir. Bu kaba tariflerin, karalamaların yapılmasındaki amaçlara değinmektir. Küçük düşürücülüğün altında yatan sebeplere tarihsel açıdan bakmaktır.
Aleksandır PUŞKİN Rus ordusunun 1829 Erzurum seferine katılır. Ruslar Kars tan Erzurum’a kadar ilerlerler. Puşkin bu askeri harekete katılırken daha ziyade gezi ve inceleme amacını taşımaktadır. Puşkin sonradan, geçtiği yerlerin coğrafi özelliğini ve toplumsal konumlarını ‘’Erzurum Seyahati’’adlı bir eserde toplamıştır. Puşkin incelemesinin bir yerinde doğuda yaşayan ‘’Yezidilerden’ bahseder. Halktan duyduğu dedikoduları nakleder. Yezidilerin ‘’mum söndü’’yaptıklarını anlatır. ‘’Kadınlı erkekli ibadet yaptıklarını ibadetin bir yerinde her tarafı kapatarak ve karışık bir şekilde birlikte olduklarını’’ söyler. Tıpkı Alevilerle ilgili iddia edilen ‘’mum söndü’’ hikayesi gibi.
Aleviler mi? Yezidiler mi? Veya başkalarıyla ilgili mi? Buna benzer dedikoduların olması çok fark etmiyor. Önemli olan halkın bir kısmını karalamak. Bu karalamalardan birilerinin kendilerini üstün görmesi ve yeri geldiğinde bunun gereğini yapılmasıdır. Yani bu tür karalamalar ekonomik, sosyal, siyasal ve etnik boyutu hesaba katılarak yapılmaktadır. Kışkırtılmaktadır. Böyle olduğu içindir ki Anadolu da acı şeyler yaşanmıştır. Bir avuç çıkarcı, ‘’Ulus’’yaratıyoruz ayaklarıyla masum halkın malına ve canına kastetmişlerdir.
Hakim kesimlere mensup kişiler ağzına gelen karalamaları kolayca yapması ve bunu yapanların herhangi bir ciddi takibata uğramaması böyle düşünmemizi haklı kılıyor. Ayrıca bu kirli ayrımcılıktan dolayı günahsız insanların öldürülmüş olması kanaatimizi artırmaktadır. Yakın tarihimiz bunun örnekleriyle dolu.
Başta Ermeniler, Kürtler ve diğer azınlıklar bu tür kötü karalamaların akabinde acılar çekti. Büyük küçük demeden insanlar öldürüldü.
Daha sonra 1955 yılında 6-7 Eylül olaylarında Rum vatandaşlarımıza karşı bu yöntemle ‘’derin’’ bir operasyon yapıldı. Günahsız vatandaşlarımızın canı ve malları talan edildi.
Maraş, Tokat, Çorumda Alevi vatandaşlarımıza karşı yapılan ‘’yok etme’’girişimleri bu birikimin üzerinden olmuştur. Bu böyle olmasaydı provokatörler saf Sünnileri suçsuz Alevilerin üzerine süremezlerdi.
Dönüp bakınca olaylardan kimler faydalanmışsa çözümü de orada aramak gerekiyor. Bunlardan beslenmiş kesimlerin etkinliğini kırmaktan geçiyor.Yoksa kimin kime ne, birilerinin ibadetinden, mumundan, renginden, dilinden, dininden.
Bilgi çağında bunlar artık ayıp ve gülünç şeyler oluyor. Kimsenin başkasına bu tür konulardan söz söyleme hakkı da haddi de yok. Hesabı anında soruluyor.
Eşit, özgür ve birbiriyle barışık bir toplum ihtiyacı zaten ertelenemez hale gelmiştir. Bunu başarırsak uyduruk konularla meşgul kalmayacağız. Evrensel hukuk merkezli bir değişim sorunlarımızı çözecek. Gündemde olan budur. Bunda sağ sol yok. Olması gereken hakka adalete dayalı yenilenmelidir.Hedeflenen güzel ve mutlu yaşamdır.
11 Ekim 2010
Mkose1955@hotmail.com
Mehmet Ali Erbil bu sefer kötü yakalandı. ‘’Mum söndü’’gafı Alevilerde büyük tepki yarattı. Çünkü aleviler bu konudan oldum olası hep rahatsız olmuşlardır. Şu an yaptığı patavatsızlığa kendisi de üzülüyor ve pişman oluyordur. Ancak bunu kolay aşacağa benzemiyor. Çünkü onun açısından kötü bir zamana denk geldi.
Ayrıca ve farkında olmadan kapıya dayanmış ‘’Alevi açılımı’’meselesini tetiklemiş oldu. Bu yönüyle ilerde belki daha farklı değerlendirilecektir. Bazen kötü örnekler iyiyi yaratmak için vesile olurlar. Tarihte bunun örneği çoktur.
Amacım Mehmet Ali Erbili hırpalamak eleştirmek veya yargılamak değildir. Toplum onu zaten bir çeşit yapıyordur. Asıl gayem bazı kesimleri ve başta Alevilerle ilgili karalamaların derinliğine inmektir. Bu kaba tariflerin, karalamaların yapılmasındaki amaçlara değinmektir. Küçük düşürücülüğün altında yatan sebeplere tarihsel açıdan bakmaktır.
Aleksandır PUŞKİN Rus ordusunun 1829 Erzurum seferine katılır. Ruslar Kars tan Erzurum’a kadar ilerlerler. Puşkin bu askeri harekete katılırken daha ziyade gezi ve inceleme amacını taşımaktadır. Puşkin sonradan, geçtiği yerlerin coğrafi özelliğini ve toplumsal konumlarını ‘’Erzurum Seyahati’’adlı bir eserde toplamıştır. Puşkin incelemesinin bir yerinde doğuda yaşayan ‘’Yezidilerden’ bahseder. Halktan duyduğu dedikoduları nakleder. Yezidilerin ‘’mum söndü’’yaptıklarını anlatır. ‘’Kadınlı erkekli ibadet yaptıklarını ibadetin bir yerinde her tarafı kapatarak ve karışık bir şekilde birlikte olduklarını’’ söyler. Tıpkı Alevilerle ilgili iddia edilen ‘’mum söndü’’ hikayesi gibi.
Aleviler mi? Yezidiler mi? Veya başkalarıyla ilgili mi? Buna benzer dedikoduların olması çok fark etmiyor. Önemli olan halkın bir kısmını karalamak. Bu karalamalardan birilerinin kendilerini üstün görmesi ve yeri geldiğinde bunun gereğini yapılmasıdır. Yani bu tür karalamalar ekonomik, sosyal, siyasal ve etnik boyutu hesaba katılarak yapılmaktadır. Kışkırtılmaktadır. Böyle olduğu içindir ki Anadolu da acı şeyler yaşanmıştır. Bir avuç çıkarcı, ‘’Ulus’’yaratıyoruz ayaklarıyla masum halkın malına ve canına kastetmişlerdir.
Hakim kesimlere mensup kişiler ağzına gelen karalamaları kolayca yapması ve bunu yapanların herhangi bir ciddi takibata uğramaması böyle düşünmemizi haklı kılıyor. Ayrıca bu kirli ayrımcılıktan dolayı günahsız insanların öldürülmüş olması kanaatimizi artırmaktadır. Yakın tarihimiz bunun örnekleriyle dolu.
Başta Ermeniler, Kürtler ve diğer azınlıklar bu tür kötü karalamaların akabinde acılar çekti. Büyük küçük demeden insanlar öldürüldü.
Daha sonra 1955 yılında 6-7 Eylül olaylarında Rum vatandaşlarımıza karşı bu yöntemle ‘’derin’’ bir operasyon yapıldı. Günahsız vatandaşlarımızın canı ve malları talan edildi.
Maraş, Tokat, Çorumda Alevi vatandaşlarımıza karşı yapılan ‘’yok etme’’girişimleri bu birikimin üzerinden olmuştur. Bu böyle olmasaydı provokatörler saf Sünnileri suçsuz Alevilerin üzerine süremezlerdi.
Dönüp bakınca olaylardan kimler faydalanmışsa çözümü de orada aramak gerekiyor. Bunlardan beslenmiş kesimlerin etkinliğini kırmaktan geçiyor.Yoksa kimin kime ne, birilerinin ibadetinden, mumundan, renginden, dilinden, dininden.
Bilgi çağında bunlar artık ayıp ve gülünç şeyler oluyor. Kimsenin başkasına bu tür konulardan söz söyleme hakkı da haddi de yok. Hesabı anında soruluyor.
Eşit, özgür ve birbiriyle barışık bir toplum ihtiyacı zaten ertelenemez hale gelmiştir. Bunu başarırsak uyduruk konularla meşgul kalmayacağız. Evrensel hukuk merkezli bir değişim sorunlarımızı çözecek. Gündemde olan budur. Bunda sağ sol yok. Olması gereken hakka adalete dayalı yenilenmelidir.Hedeflenen güzel ve mutlu yaşamdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder