17 Ekim 2010 Pazar
Kürt Sorununda Çözüm mü Tasfiye mi?
Arif Işıldar
Kürt halkı ayrı varlık gerçeğini ve demokratik iradesini referandumda da ortaya koydu. Bu tablo şu realiteyi yansıttı. Devletin Kürt sorununda izlediği inkar ve tasfiye politikaları iflas etti. Kürt nesnelliği kendini yeni bir çağdaş halk isyanıyla dayattı, egemenler de bunu kabul etmek durumunda kaldı. Kürt sorunu ekseninde bugüne dek izlenen şiddet politikası sadece sorunun bir parçası noktasında işlev gördü; demokratik çözüm için barışçıl siyasetin olmazsa olmaz koşul olduğu iyice bilince çıktı.
Konuyu iki kategoriye indirgeyerek anekdotlarımıza devam edelim. İki kategori: Demokratikleşme ve Kürt sorunu. Bunların ikisi siyam ikizleri gibidir, biri çözülmeden diğeri de çözülmez.
Hangisinden başlanmalı.
Devletin bu konuda kafası oldukça karışık görünüyor. Yalnız referandum sonrası hükümetin güya demokratik açılımın bir devamı olarak başlattığı siyasi-diplomatik maratona ve artırarak devam ettirdiği askeri hazırlıklara bakılırsa, Kürt sorunu konusunda da aşina olduğumuz bir yöntemi takip ediyor gibi. Kürt sorununda çözüm gerekiyorsa onu da biz getiririz havası var devlet ricalinde. Bunun tercümesi şudur: devlet Kürtsüz Kürt çözümü girdaplarında dolaşmaktan kurtulmuşa benzemiyor. Kürdün siyasi iradesini hiçe sayarak Türk aklıyla Kürt sorununu çözme eğilimi beraberinde birden çok olasılığı gündeme getiriyor.
Devlet, Kürt sorununda izlediği çözümsüzlük politikasının karaya vurduğu bu aşamada demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümünden artık kaçamayacağını, bunu bir süre daha ötelemeye mahal kalmadığını biliyor. Daha değişik bir ifadeyle Ankara inkar, asimile ve baskıcı politikalarından kaynaklanan Kürt sorununun bir parçası olmaktan çıkıp çözüme irtifa eden bir yönelime girmenin artık kaçınılmaz olduğunu özümsemiş görünüyor. Devletin Kürt halkının inkarına ve bunun yarattığı sorunu yadsıma üzerine oturttuğu politikadan siyasi çözüm dilini konuşur bir aşamaya gelmesi hiç kuşkusuz kayda değer bir ilerlemedir. Ancak bu dönüşümü geçirmesinde tayin edici rol oynayan Kürt halk hareketinin siyasi iradesi karşısında sergilediği oportünist yaklaşım, Kürtlerde ve demokratik çözümden yana olan kesimlerde devletin Kürt söylemlerini sıkı bir ihtiyatlıkla okumaya devam etmelerine yol açmaktadır.
Devletin amacı Kürt sorununu çözmek mi PKK'yı tasfiye etmek mi?
Kürt hareketi tarihi tecrübelerinden hareketle devletten yana sıkı duruyor ancak öteki taraftan demokratik çözümün önünü açmak üzere eylemsizlik kararını uzatmak, silahları susturmak, kalıcı barış ortamının sağlanması için diyalogun kapısını açık tutmak vb. karar ve önerilerle devletin bir adım önünde durmaya devam ediyor. Kürt hareketinin ortak ülkemiz kavrayışının ortak demokratik çözüm çerçevesinde yaşamsallaştırılarak adil ve kâmil barışın tesis edilmesi konusunda gösterdiği tarihi duruş tüm siyasi güçler için örnek oluşturuyor. Kürt halkının, Mustafa Kemal'in Anadolu'dan başlattığı cumhuriyet devrimini demokratikleştirmek üzere Diyarbakır'dan başlattığı siyasi hareketi Ankara'daki saltanat güçlerinin ve tüm Türkiye'nin doğru okuması gerekiyor.
Hükümetin dış emperyalist güçleri ve Kürt sorunuyla ilişkili komşu ülkeleri arkasına alarak PKK'nın tasfiyesini dolayısıyla Kürt demokratik iradesinin bitirilmesini hala seçeneklerden biri olarak masada tutuyor olması devletin Kürt dinamizminin Türkiye'nin demokratlaşmasında oynamakta olduğu siyasi rolü anlamaktaki zafiyetini gösteriyor. Kürt hareketi devletin operasyonlarla üstesinden gelebileceği bir siyasi grup olmaktan çıkarak halklaşmıştır. Halksa tasfiye edilemez. Kürt demokratik hareketinin tasfiye edilebilmesi için Kürt halkının tümden imha edilmesi lazım. Bu ise iktidar güçleri açısından imkansızı istemenin de ötesinde bir şeydir. Kürt halkına topyekûn savaşı dayatan ama bu yöntemle onun siyasi iradesini bükemeyenlerin özelde Kürtlere ve genelde ülkemize bir barış borcu vardır.
Tüm halkların kardeşliğinden geçmiş ve demokratik güçlerin onayını almış Türk-Kürt demokratik ortaklığı temelinde Kürt sorununu çözmek, sanayi çağından kalma bir sorun olan siyasal demokratikleşmeyi aşağıdan yukarıya inşa etmektir. Bu cumhuriyetin gerici ve tek boyutlu siyasi genetiğinin değişerek demokratlaşması, cumhurlaşması anlamına gelir.
Demokratik devrim sorununu çözemeyen cumhuriyet burjuvazisi buna talip olan halkın (Kürt halkı öncü dinamiklerle bunu fiile dönüştürmüş durumda) iradesini kabullenmek durumundadır. Bu kabullenişin ilk adımı da Ankara'nın kapısına dayanmış olan Kürt sorununun demokratik tarzda çözümüne katkıda bulunarak barış, adalet, kardeşlik ve özgürlük Türkiye'sinin yolunu açmaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder