28 Ekim 2010 Perşembe
Kadın “Koca”sız Olunca
Erkek vesayetini reddeden,
erkeksi yağmurlarda kendi şemsiyesiyle dolaşan kadınlara…
Arif Işıldar
26 Ekim 2010
Yine mi kadın yazısı diyenler çıkacaktır. Kadın meselesini amma da abarttı bunlar diye ardımızdan laflayanların olduğunu da biliyoruz.
Yalnız şu noktanın derin bellenmesi lazım. Uğraşılan konu asırlardır süregelen bir problematikse yılda bir kere (8 Mart) atıfta bulunarak erkek egemen değerlere karşı mücadelede bir arpa boyu mesafe alınamaz. Kadın sorununda bir çiçekle baharın gelmeyeceği, gelemeyeceği gerçeği her türlü tartışmanın üstündedir. Daha önceki yazılarımızda kadın konusunda ciddi ilerlemelerin sağlanabilmesi için SORUNUN sürekli gündemde tutularak değişik boyutlarıyla işlenmesi gerektiğinin altını kırmızı kalemle çizmiştik.
O halde. Parola: Yola devam.
Başlıktan da anlayacağınız üzere bu kez konumuz “kocasız” kadın.
Bu toplumda kocasız ve yalnız yaşayan kadının başına neler gelebileceğini yazıya iliştirdiğimiz karikatürde çarpıcı bir şekilde anlatılmaktadır. Lütfen bu resme dikkatlice bakın. Kocasız ve erkek himayesi altında olmayan bir kadının tepesine üşüşen aynı tandanslı erkek tiplemeleri görüyorsunuz.
Biliyor musunuz, eskiden bazı toplumlarda kocası ölen kadının hayatına son verilirdi. Kocası öldüğünde o da öldürülüp onunla birlikte gömülürdü. Bu uygulama modern çağda kalktıysa da hala bazı toplum kesimlerinde kocasız (dul) kadın ibadet ve namaz işlerinin dışında tutulmaktadır. Kocasız kadın iffetsizdir, korunmasızdır ve cinselliktir, etek altıdır; işte, toplumun erkek himayesi olmayan yada bunu reddeden kadına atfettiği tanımlama budur. Söz konusu kadının sosyalist ya da sıradan biri olması da bu bakış açısına göre fark etmez. Kadın kadındır ve koca zırhından yoksunsa cinsellik kokmaktadır. Yargı böyle olunca cinselliğe indirgenmiş kadın algısı “kocalı” kadın için ne kadar aşağılayıcı ise “kocasız” kadın için de bir o kadar yakıcı ağırlıktadır.
Erkek egemen değer yargıları sadece kendi koyduğu meşru kurallar içerisinde kadına yaşam hakkı tanır. Bunlardan birisi de kocalıktır. Kocalık, erkek egemen değerleri sürdürmenin etkin biçimlerinden biridir. Bu aynı zamanda kadının erkeksi değerleri içselleştirmesinin de bir aracıdır. Erkeksi sistem, bu tahakküm biçiminin (kocalığın) bozulmasına yol açacak yaşam tercihlerini ve davranışları ya hizaya getirir yada gayri meşru addederek toplumdan izole etmeye yönelir. Bir kadın için toplumun değer yargılarına ters düşmek her türlü hakareti, karalamayı, dedikoduyu, defolu ve saldırıyı göze almak demektir. Bunlardan sakınmak istiyorsa bir erkeğin (kocanın) vesayeti altında yaşamak zorundadır.
Peki, bir kadın erkek himayesiz ve yalnız yaşamayı tercih ederek erkeksi iktidarların meşrulaştırdığı medeni statü ve kurallara meydan okursa ne olur? Derdini kimle bölüşebilir, seçtiği bu yaşam biçimini hangi platformda ifade etme olanağı bulabilir? Kısacası sistemin ve toplumun kendisine biçtiği karılık rolüne itiraz ederek ve kocasız yaşamayı göze alarak özgürleşme kavgası veren bir kadının bu tercihine hangi siyasal düzenek karşılık düşebilir? Şeey, yani solculuk, solcu yapılanmalar diyeceğiz. Ama… Anladınız değil mi. Kem küm ederek solculuğu adres gösterdiğimizi. İnsan solculuğundan şüpheye düşer mi? Hâşâ. Biz böyle bir şey demedik. Fakat mevcut solculuk ve sol yapılanmalardaki kadın algısından yana ciddi şüphelerimizin olduğunu inkar etmiyoruz.
Siz lütfen yazıdaki karikatüre bir kere daha bakın ve bir an için kadının etrafına üşüşmüş erkeklerin farklı görüşteki solcular olduğunu düşünün.
Ne gördünüz? Sosyalist bir partide kadın yoldaşını taciz eden ve partinin (SDP) bölünmesine yol açan erkeği mi, karısının kafasına dışkı döken (Sevan Nişanyan) tarihçi aydını mı, mimiklerinden anladım kadın bana ilgi duyuyor yaygarası koparan beyaz kafalı solcuyu mu yoksa hem sol saflarda olan hem de kadına şiddet kullanan erkekliği mi? Bütün bu vuku bulmuş olaylarda mağdurenin karşısına bir erkek dayanışmasının dikildiğini ve erkekliğin aklanması için erk’eklerin birbirini kolladığını söylersek ne dersiniz? İnanasınız gelmiyor değil mi? Yoo solcu olunca erkeklik arıtma tesisinden geçirilmiyor.
Gelin mini bir anket yapalım. Mevcut solcu, sosyalist kılıklı erkek tipi sizce burjuva kültürden mi yoksa feodal kültürden mi mustarip? Burjuva demokratik devrimin kültürel aydınlanmasının şekillendirdiği bir erkek karakterinden söz edemeyeceğimize göre anketin sarkacının nereye çarptığı belli. Feodal kültür kişiliği… Yukarıdan bindirilen kapitalizm feodal kişiliği belli oranda çözer fakat bir burjuva devriminin ürünü olmadığı için köklü bir şekilde dönüştüremez. Aidiyet koşullanmasıyla feodal değerleri şahsında yaşatmayı sürdüren bu kişilik (ve bir bütün olarak toplum) siyasal örgütlenmelerin ana insan malzemesini oluşturur. Kişilik kırılması yada teori ile davranışın tezatlığı da bu noktada tezahür eder.
Siz sanmayınız ki çarpıklık sadece burjuvaziye özgüdür. Hayır, burjuvaziyi sonradan görme ve çarpık kılan maddi toplumsal koşullar sosyalisti de bu durumdan mustarip kılar. Bakın, kapitalist olmayan yol tezinden hareketle kapitalizmi yaşamamış feodal toplum yapılanması üzerine bina edilmek istenen sosyalist toplum denemelerinin külliyesi fiyaskoyla sonuçlanmıştır.
Köylü toplumuna enjekte edilen sosyalizm aşısı tutmamıştır.
Peki, Türkiye'de feodal toplum artığı kişiliğe enjekte edilen solculuk nasıl tutacak?
Tutuyor mu ki? Okuması-yazması olmayan “kazma” kişilikler sadece toplumda mı sürüsüne bereket? Ne münasebet. Sol safları iyice bir inceleyin. Neler çıkar neler. İsterseniz gelin bu kişiliği bir de kadına dönük yüzü tarafından sorgulayalım.
Ülkenin herhangi bir taşra yöresinden bir adamı şehre taşıyalım ve yolunu sol bir mahalleye düşürelim. O artık solcudur, yoldaştır ve parmak sayısını geçmeyen saflardaki kadınlarla yan yanadır. Erkeksi örgütte gördüğü, erkekleş(tiril)miş “bacı yoldaş”, “kardeş yoldaş” imgesidir, kadınlığı bitirilmiş annesinin politikleştirilmiş figürleridir. Buraya kadar her şey normal görünür. Ta ki…
O da ne böyle? Taşralı kahramanımız kadın algısını alt üst eden bir manzarayla karşı karşıyadır. Aykırı, kendinden emin, makyajıyla, giyimiyle cüretkâr çağdaş bir kadın karşısında oturuyor. Üstelik devlet yasalarına göre evli değil yani bir kocası (sahibi) yok ve bir erkekle gidip gelmiyor. Yani kocasız, erkeksiz, yalnız yaşayan, hayatının dizginlerini eline alan, kadın farkındalığını bilince çıkaran farklı bir kadın portresi; o güne kadar kafasındaki kadın ezberine hiç ama hiç uymuyor. İçindeki feodal erkekliğin ayranı kabarıyor, beyni penisine vurmuş bu erkeklik halleri, karşısında oturan kadından cinsellik yorumu çıkarıyor, kadının tesettür bozan hal ve davranışından ve giyim tarzından teşhirciliği anlıyor.
Şimdide feodal-sol erk’eğimizin yerleşik kadın ezberini yerle bir eden bu kadın kişiliği hakkında aklından neler geçmiş olabileceği konusunda bir tahmin yürütelim: “Oğlum bak bu kadın sana iş koyuyor, görmüyor musun mimiklerini, kalıbıma basarım sana ilgi duyuyor. Hayır, yanılmış olamam; ben 50 yaşına gelmiş bir erkeğim, bir kadının ne olduğunu ve ne istediğini mimiklerinden anlarım. Bana boşuna dememişler, 'mimik okuyucu' kibar feyzo, diye.”
Gördüğünüz gibi kibar feyzo'ların sol-culuk nazarında da kadın eşittir cinselliktir. Kibar feyzonun köylü kurnazlığı, Nietzsche’ye bile dudak uçuklatır. Hani demiş ya Nietzsche kadına giderken kırbacını al, diye. Türk erkeği kibar feyzo ise kadına giderken yanına kadın alıyor. Sol içi sol dışı ara bölgede dolanan Feyzo karşısındaki kadını aşağılarken, yanındaki lojistik kadın da aşağılandığının farkında değil. Ah be kadın FARKINDALIĞI nerelerdesin?
Hep söyledik/yazdık, kadının kadına ihaneti (yaptıkları) erkek egemenliğin sürgitmesinde erkeğe sunulmuş tükenmez bir kredidir, diye.
Karşılaştığı her kadının kendisine ilgi duyduğu, sıcak çay bardağına atılmış kesme şeker gibi eriyip bittiği iddiasındaki erkeklik kompleksine gelince. Bu komplike kişiliğin çözümlemesi branşımızın dışında kaldığından teğet geçiyoruz. Yalnız sol dışı erkek ile sol içi erkeğin kadına yaklaşımda geleneksel erkeklik çamurunda birlikte kulaç atması bizi düşündürmüyor dersek yalan olur.
Biraz kurgu yapalım mı? Bir mahkeme salonunu düşünün. Sanık sandalyesine oturtulan kadın. Sahibi, korumalığı yani kocası olmadığı için yargılanmaktadır. Mahkeme heyeti erkek, savcı erkek, avukat erkek, tanıklar erkek. Sanığın ne dediği hükümsüzdür. Gereği düşünüldü: Gerekçeli karar; “Kadın erkeğin meşru saydığı koca ve karılık tanımlamasına itiraz etmektedir. Özgür kadın fikirleri ve davranışlarıyla diğer kadınlara kötü örnek teşkil etmektedir, dekoltesi ve diz üstü kaçık eteklikleriyle erkeklerin adabıyla oynayıp istenç dışı karıncalanmalarına sebebiyet vermektedir, bu durumdan etkilenen 'mimik okuyucu' kibar feyzo'lar kadının bu yaşam biçimini kendilerine yönelmiş bir ilgi olarak zan-netmekten kendilerini alamamışlardır. Ayrıca, her kadının mülki sahibi erkektir hükmüne karşı gelerek ve bunu içinde yer aldığı platformlara taşıyarak erkek egemenliğin temel yapı taşını yerinden oynatmaya çalıştığına dair suçu sabit görüldüğünden; burada bulunan tüm erkeklerin görüş birliği ve dayanışmasıyla cezalandırılması vacip görülmüştür”. Not: Lakin kadının koruyucusu-kollayıcısı erkek (kocası vs.) olsaydı bu davaya lüzum görülmezdi.
Eğer iradesini başkalarının (erkeğin) elinden almış, kadın devrimi davasına kendini adamış, ezilen kadın cinsini özgürleştirerek erkeği de özgürleştirme kavgasına taraf olmuş bir kadın; sol, sosyalist platformlarda kendini özgürce ifade etme ortamı bulamayacaksa ve burada da karanlık kadın dünyasında yaktığı her ışığın üzerine erkekler tarafından su kovasıyla gidilecekse o zaman söz konusu platformlardaki erkeklik gerçeğini baypas etmek tek yol gibi görünmektedir. Sol platformların bile kocasız kadına var olma koşulu bırakmadıkları noktada toplumun o kadına neler yapabileceğini artık varın siz tahmin edin. Bu noktada milyonlarca kadının fiilen bitmiş evliliğini bitirip kimseye dayanmadan kendi hayatını sürdürmeye atılamayıp onu kuşatan toplum değerlerine teslimiyeti seçtiği acı gerçeğini tekrar düşünmek lazım. “Dul/erkeksiz” kadın toplumca aforoz edilen kadındır. Bu da kadını can evinden vuran erkeksi hükümlerden biridir. Milyonlarca seks işçisini (fahişeyi) genelevlerinde pazarlayan erkeksi toplum “dul” kadına da avlanmaya hazır seks objesi muamelesini reva görüyor.
Bununla mücadele etmesi gereken solculuğun kadına yönelik değer yargılarını şahsında yansıtmasına doğrusu aklımız ermiyor. Bir daha söylüyoruz bir sol örgüt devlet gibi örgütlenmek zorundadır. Bu çerçevede dilediği yaşamı seçen kadından eşcinsele, vicdani retçiden çevreciye, etnisiteden inanç türlerine kadar tüm toplumsal kimlikleri idrak etmek ve onların taleplerine karşılık vermek durumundadır. Bu paydada kadın açılımı özel bir yere sahiptir. Sol yapıların kadın profili değiş(tiril)melidir. Erkek egemen örgütler çağı kapanmaktadır. İçindeki her yüz erkeğe bir kadın düşen örgütler ne geleneksel erkeklikle gerektiği kadar mücadele edebilir ne de kadının dünyasına açılmasını sağlayacak düşünce ve davranış köprülerini kurabilir.
Ecdattan kalma etekaltı kadın algısı ve hikayeleri aynıyla sola intikal ederek sosyalist erkeklikle entegre olup sembiyoza (ortakyaşarlığa) dönüşüyorsa sol hareketi vuran kadın kuraklığı, kadın cinsinin bitivermeyeceği bir yangın yerine döner, ve sol tümden kadınsızlaşır. Küresel çağda erkek egemen deltalarda özgürleşme kavgası veren kadına karşılık düşmeyen bir solcu erkeklik ve erkeksi sol yapılar kadınsızlaşma tehlikesi altındadır. Ancak kadın atı alıp üsküdarı geçmemiştir. Geleneksel erkeklikle ve bunun en yaygın türü olan kibar feyzo tiplemesiyle yüzleşerek tarihi bir mücadeleye atılmak kadın kitlelerle buluşmanın elifbesidir.
Merak ediyorsunuz değil mi? Çizdiğimiz tablodaki hallerimizi. Bir de dobraca mana yapıyorsunuz. Hırsız evin içindeyse kilit ne işe yarar, diyorsunuz. İşte bu yüzden ıslah işine evdeki hırsızlardan (atadan baki erkeklik hallerinden) işe başladık. Sözümüz meclisten içeri deyip kadın eylemli kelama durduk. Sol içi erkekliği çözemeyen solculuğun sol dışı erkekliği dönüştüremeyeceğini bildiğimizden okları önce kendimize batırdık, batırıyoruz.
Son söz. Bilincimiz açık olduğu müddetçe; bu sütunlar, erkek egemenliği bir varmış bir varmış'tan bir varmış bir yokmuş'a dönüştürme kavgası veren kadınlara yoldaşlık etmeye devam edecektir.
Tarih devrimcileri, kadının erkek tarafından mülkleştirildiği tarihten bu yana her bir toplumsal uygarlık çağının diğerine devrettiği ezilen kadın-ezen erkek çelişkisini çözme noktasında bir kez daha sınayacaktır.
erkeksi yağmurlarda kendi şemsiyesiyle dolaşan kadınlara…
Arif Işıldar
26 Ekim 2010
Yine mi kadın yazısı diyenler çıkacaktır. Kadın meselesini amma da abarttı bunlar diye ardımızdan laflayanların olduğunu da biliyoruz.
Yalnız şu noktanın derin bellenmesi lazım. Uğraşılan konu asırlardır süregelen bir problematikse yılda bir kere (8 Mart) atıfta bulunarak erkek egemen değerlere karşı mücadelede bir arpa boyu mesafe alınamaz. Kadın sorununda bir çiçekle baharın gelmeyeceği, gelemeyeceği gerçeği her türlü tartışmanın üstündedir. Daha önceki yazılarımızda kadın konusunda ciddi ilerlemelerin sağlanabilmesi için SORUNUN sürekli gündemde tutularak değişik boyutlarıyla işlenmesi gerektiğinin altını kırmızı kalemle çizmiştik.
O halde. Parola: Yola devam.
Başlıktan da anlayacağınız üzere bu kez konumuz “kocasız” kadın.
Bu toplumda kocasız ve yalnız yaşayan kadının başına neler gelebileceğini yazıya iliştirdiğimiz karikatürde çarpıcı bir şekilde anlatılmaktadır. Lütfen bu resme dikkatlice bakın. Kocasız ve erkek himayesi altında olmayan bir kadının tepesine üşüşen aynı tandanslı erkek tiplemeleri görüyorsunuz.
Biliyor musunuz, eskiden bazı toplumlarda kocası ölen kadının hayatına son verilirdi. Kocası öldüğünde o da öldürülüp onunla birlikte gömülürdü. Bu uygulama modern çağda kalktıysa da hala bazı toplum kesimlerinde kocasız (dul) kadın ibadet ve namaz işlerinin dışında tutulmaktadır. Kocasız kadın iffetsizdir, korunmasızdır ve cinselliktir, etek altıdır; işte, toplumun erkek himayesi olmayan yada bunu reddeden kadına atfettiği tanımlama budur. Söz konusu kadının sosyalist ya da sıradan biri olması da bu bakış açısına göre fark etmez. Kadın kadındır ve koca zırhından yoksunsa cinsellik kokmaktadır. Yargı böyle olunca cinselliğe indirgenmiş kadın algısı “kocalı” kadın için ne kadar aşağılayıcı ise “kocasız” kadın için de bir o kadar yakıcı ağırlıktadır.
Erkek egemen değer yargıları sadece kendi koyduğu meşru kurallar içerisinde kadına yaşam hakkı tanır. Bunlardan birisi de kocalıktır. Kocalık, erkek egemen değerleri sürdürmenin etkin biçimlerinden biridir. Bu aynı zamanda kadının erkeksi değerleri içselleştirmesinin de bir aracıdır. Erkeksi sistem, bu tahakküm biçiminin (kocalığın) bozulmasına yol açacak yaşam tercihlerini ve davranışları ya hizaya getirir yada gayri meşru addederek toplumdan izole etmeye yönelir. Bir kadın için toplumun değer yargılarına ters düşmek her türlü hakareti, karalamayı, dedikoduyu, defolu ve saldırıyı göze almak demektir. Bunlardan sakınmak istiyorsa bir erkeğin (kocanın) vesayeti altında yaşamak zorundadır.
Peki, bir kadın erkek himayesiz ve yalnız yaşamayı tercih ederek erkeksi iktidarların meşrulaştırdığı medeni statü ve kurallara meydan okursa ne olur? Derdini kimle bölüşebilir, seçtiği bu yaşam biçimini hangi platformda ifade etme olanağı bulabilir? Kısacası sistemin ve toplumun kendisine biçtiği karılık rolüne itiraz ederek ve kocasız yaşamayı göze alarak özgürleşme kavgası veren bir kadının bu tercihine hangi siyasal düzenek karşılık düşebilir? Şeey, yani solculuk, solcu yapılanmalar diyeceğiz. Ama… Anladınız değil mi. Kem küm ederek solculuğu adres gösterdiğimizi. İnsan solculuğundan şüpheye düşer mi? Hâşâ. Biz böyle bir şey demedik. Fakat mevcut solculuk ve sol yapılanmalardaki kadın algısından yana ciddi şüphelerimizin olduğunu inkar etmiyoruz.
Siz lütfen yazıdaki karikatüre bir kere daha bakın ve bir an için kadının etrafına üşüşmüş erkeklerin farklı görüşteki solcular olduğunu düşünün.
Ne gördünüz? Sosyalist bir partide kadın yoldaşını taciz eden ve partinin (SDP) bölünmesine yol açan erkeği mi, karısının kafasına dışkı döken (Sevan Nişanyan) tarihçi aydını mı, mimiklerinden anladım kadın bana ilgi duyuyor yaygarası koparan beyaz kafalı solcuyu mu yoksa hem sol saflarda olan hem de kadına şiddet kullanan erkekliği mi? Bütün bu vuku bulmuş olaylarda mağdurenin karşısına bir erkek dayanışmasının dikildiğini ve erkekliğin aklanması için erk’eklerin birbirini kolladığını söylersek ne dersiniz? İnanasınız gelmiyor değil mi? Yoo solcu olunca erkeklik arıtma tesisinden geçirilmiyor.
Gelin mini bir anket yapalım. Mevcut solcu, sosyalist kılıklı erkek tipi sizce burjuva kültürden mi yoksa feodal kültürden mi mustarip? Burjuva demokratik devrimin kültürel aydınlanmasının şekillendirdiği bir erkek karakterinden söz edemeyeceğimize göre anketin sarkacının nereye çarptığı belli. Feodal kültür kişiliği… Yukarıdan bindirilen kapitalizm feodal kişiliği belli oranda çözer fakat bir burjuva devriminin ürünü olmadığı için köklü bir şekilde dönüştüremez. Aidiyet koşullanmasıyla feodal değerleri şahsında yaşatmayı sürdüren bu kişilik (ve bir bütün olarak toplum) siyasal örgütlenmelerin ana insan malzemesini oluşturur. Kişilik kırılması yada teori ile davranışın tezatlığı da bu noktada tezahür eder.
Siz sanmayınız ki çarpıklık sadece burjuvaziye özgüdür. Hayır, burjuvaziyi sonradan görme ve çarpık kılan maddi toplumsal koşullar sosyalisti de bu durumdan mustarip kılar. Bakın, kapitalist olmayan yol tezinden hareketle kapitalizmi yaşamamış feodal toplum yapılanması üzerine bina edilmek istenen sosyalist toplum denemelerinin külliyesi fiyaskoyla sonuçlanmıştır.
Köylü toplumuna enjekte edilen sosyalizm aşısı tutmamıştır.
Peki, Türkiye'de feodal toplum artığı kişiliğe enjekte edilen solculuk nasıl tutacak?
Tutuyor mu ki? Okuması-yazması olmayan “kazma” kişilikler sadece toplumda mı sürüsüne bereket? Ne münasebet. Sol safları iyice bir inceleyin. Neler çıkar neler. İsterseniz gelin bu kişiliği bir de kadına dönük yüzü tarafından sorgulayalım.
Ülkenin herhangi bir taşra yöresinden bir adamı şehre taşıyalım ve yolunu sol bir mahalleye düşürelim. O artık solcudur, yoldaştır ve parmak sayısını geçmeyen saflardaki kadınlarla yan yanadır. Erkeksi örgütte gördüğü, erkekleş(tiril)miş “bacı yoldaş”, “kardeş yoldaş” imgesidir, kadınlığı bitirilmiş annesinin politikleştirilmiş figürleridir. Buraya kadar her şey normal görünür. Ta ki…
O da ne böyle? Taşralı kahramanımız kadın algısını alt üst eden bir manzarayla karşı karşıyadır. Aykırı, kendinden emin, makyajıyla, giyimiyle cüretkâr çağdaş bir kadın karşısında oturuyor. Üstelik devlet yasalarına göre evli değil yani bir kocası (sahibi) yok ve bir erkekle gidip gelmiyor. Yani kocasız, erkeksiz, yalnız yaşayan, hayatının dizginlerini eline alan, kadın farkındalığını bilince çıkaran farklı bir kadın portresi; o güne kadar kafasındaki kadın ezberine hiç ama hiç uymuyor. İçindeki feodal erkekliğin ayranı kabarıyor, beyni penisine vurmuş bu erkeklik halleri, karşısında oturan kadından cinsellik yorumu çıkarıyor, kadının tesettür bozan hal ve davranışından ve giyim tarzından teşhirciliği anlıyor.
Şimdide feodal-sol erk’eğimizin yerleşik kadın ezberini yerle bir eden bu kadın kişiliği hakkında aklından neler geçmiş olabileceği konusunda bir tahmin yürütelim: “Oğlum bak bu kadın sana iş koyuyor, görmüyor musun mimiklerini, kalıbıma basarım sana ilgi duyuyor. Hayır, yanılmış olamam; ben 50 yaşına gelmiş bir erkeğim, bir kadının ne olduğunu ve ne istediğini mimiklerinden anlarım. Bana boşuna dememişler, 'mimik okuyucu' kibar feyzo, diye.”
Gördüğünüz gibi kibar feyzo'ların sol-culuk nazarında da kadın eşittir cinselliktir. Kibar feyzonun köylü kurnazlığı, Nietzsche’ye bile dudak uçuklatır. Hani demiş ya Nietzsche kadına giderken kırbacını al, diye. Türk erkeği kibar feyzo ise kadına giderken yanına kadın alıyor. Sol içi sol dışı ara bölgede dolanan Feyzo karşısındaki kadını aşağılarken, yanındaki lojistik kadın da aşağılandığının farkında değil. Ah be kadın FARKINDALIĞI nerelerdesin?
Hep söyledik/yazdık, kadının kadına ihaneti (yaptıkları) erkek egemenliğin sürgitmesinde erkeğe sunulmuş tükenmez bir kredidir, diye.
Karşılaştığı her kadının kendisine ilgi duyduğu, sıcak çay bardağına atılmış kesme şeker gibi eriyip bittiği iddiasındaki erkeklik kompleksine gelince. Bu komplike kişiliğin çözümlemesi branşımızın dışında kaldığından teğet geçiyoruz. Yalnız sol dışı erkek ile sol içi erkeğin kadına yaklaşımda geleneksel erkeklik çamurunda birlikte kulaç atması bizi düşündürmüyor dersek yalan olur.
Biraz kurgu yapalım mı? Bir mahkeme salonunu düşünün. Sanık sandalyesine oturtulan kadın. Sahibi, korumalığı yani kocası olmadığı için yargılanmaktadır. Mahkeme heyeti erkek, savcı erkek, avukat erkek, tanıklar erkek. Sanığın ne dediği hükümsüzdür. Gereği düşünüldü: Gerekçeli karar; “Kadın erkeğin meşru saydığı koca ve karılık tanımlamasına itiraz etmektedir. Özgür kadın fikirleri ve davranışlarıyla diğer kadınlara kötü örnek teşkil etmektedir, dekoltesi ve diz üstü kaçık eteklikleriyle erkeklerin adabıyla oynayıp istenç dışı karıncalanmalarına sebebiyet vermektedir, bu durumdan etkilenen 'mimik okuyucu' kibar feyzo'lar kadının bu yaşam biçimini kendilerine yönelmiş bir ilgi olarak zan-netmekten kendilerini alamamışlardır. Ayrıca, her kadının mülki sahibi erkektir hükmüne karşı gelerek ve bunu içinde yer aldığı platformlara taşıyarak erkek egemenliğin temel yapı taşını yerinden oynatmaya çalıştığına dair suçu sabit görüldüğünden; burada bulunan tüm erkeklerin görüş birliği ve dayanışmasıyla cezalandırılması vacip görülmüştür”. Not: Lakin kadının koruyucusu-kollayıcısı erkek (kocası vs.) olsaydı bu davaya lüzum görülmezdi.
Eğer iradesini başkalarının (erkeğin) elinden almış, kadın devrimi davasına kendini adamış, ezilen kadın cinsini özgürleştirerek erkeği de özgürleştirme kavgasına taraf olmuş bir kadın; sol, sosyalist platformlarda kendini özgürce ifade etme ortamı bulamayacaksa ve burada da karanlık kadın dünyasında yaktığı her ışığın üzerine erkekler tarafından su kovasıyla gidilecekse o zaman söz konusu platformlardaki erkeklik gerçeğini baypas etmek tek yol gibi görünmektedir. Sol platformların bile kocasız kadına var olma koşulu bırakmadıkları noktada toplumun o kadına neler yapabileceğini artık varın siz tahmin edin. Bu noktada milyonlarca kadının fiilen bitmiş evliliğini bitirip kimseye dayanmadan kendi hayatını sürdürmeye atılamayıp onu kuşatan toplum değerlerine teslimiyeti seçtiği acı gerçeğini tekrar düşünmek lazım. “Dul/erkeksiz” kadın toplumca aforoz edilen kadındır. Bu da kadını can evinden vuran erkeksi hükümlerden biridir. Milyonlarca seks işçisini (fahişeyi) genelevlerinde pazarlayan erkeksi toplum “dul” kadına da avlanmaya hazır seks objesi muamelesini reva görüyor.
Bununla mücadele etmesi gereken solculuğun kadına yönelik değer yargılarını şahsında yansıtmasına doğrusu aklımız ermiyor. Bir daha söylüyoruz bir sol örgüt devlet gibi örgütlenmek zorundadır. Bu çerçevede dilediği yaşamı seçen kadından eşcinsele, vicdani retçiden çevreciye, etnisiteden inanç türlerine kadar tüm toplumsal kimlikleri idrak etmek ve onların taleplerine karşılık vermek durumundadır. Bu paydada kadın açılımı özel bir yere sahiptir. Sol yapıların kadın profili değiş(tiril)melidir. Erkek egemen örgütler çağı kapanmaktadır. İçindeki her yüz erkeğe bir kadın düşen örgütler ne geleneksel erkeklikle gerektiği kadar mücadele edebilir ne de kadının dünyasına açılmasını sağlayacak düşünce ve davranış köprülerini kurabilir.
Ecdattan kalma etekaltı kadın algısı ve hikayeleri aynıyla sola intikal ederek sosyalist erkeklikle entegre olup sembiyoza (ortakyaşarlığa) dönüşüyorsa sol hareketi vuran kadın kuraklığı, kadın cinsinin bitivermeyeceği bir yangın yerine döner, ve sol tümden kadınsızlaşır. Küresel çağda erkek egemen deltalarda özgürleşme kavgası veren kadına karşılık düşmeyen bir solcu erkeklik ve erkeksi sol yapılar kadınsızlaşma tehlikesi altındadır. Ancak kadın atı alıp üsküdarı geçmemiştir. Geleneksel erkeklikle ve bunun en yaygın türü olan kibar feyzo tiplemesiyle yüzleşerek tarihi bir mücadeleye atılmak kadın kitlelerle buluşmanın elifbesidir.
Merak ediyorsunuz değil mi? Çizdiğimiz tablodaki hallerimizi. Bir de dobraca mana yapıyorsunuz. Hırsız evin içindeyse kilit ne işe yarar, diyorsunuz. İşte bu yüzden ıslah işine evdeki hırsızlardan (atadan baki erkeklik hallerinden) işe başladık. Sözümüz meclisten içeri deyip kadın eylemli kelama durduk. Sol içi erkekliği çözemeyen solculuğun sol dışı erkekliği dönüştüremeyeceğini bildiğimizden okları önce kendimize batırdık, batırıyoruz.
Son söz. Bilincimiz açık olduğu müddetçe; bu sütunlar, erkek egemenliği bir varmış bir varmış'tan bir varmış bir yokmuş'a dönüştürme kavgası veren kadınlara yoldaşlık etmeye devam edecektir.
Tarih devrimcileri, kadının erkek tarafından mülkleştirildiği tarihten bu yana her bir toplumsal uygarlık çağının diğerine devrettiği ezilen kadın-ezen erkek çelişkisini çözme noktasında bir kez daha sınayacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder