10 Ekim 2010 Pazar
ARAP ZİRVESİ
32. ARAP ZİRVESİ
BOŞ ÇUVAL DİK DURAMAZ
Mihrac Ural
10 Ekim 2010
Libya’nın Sirt kentinde 9 Ekim 2010 tarihinde başlayan olağan üstü 32. Arap zirvesi, öncekiler gibi boş çuval olmaya devam ediyor.
Dünya ekonomisinde dev mali güçleriyle belirgin etkiye sahip olan 22 Arap devleti, okyanustan Arap körfezine uzanan toprakları ve insan potansiyelleriyle kendi sorunları karşısında dik durmayı beceremiyor. Küçük aşiretlere birer devlet oluşturan emperyalist politikalar, I. Dünya savaşı sonrası geliştirdikleri böl yönet taktiğiyle Araplar üzerinde bu güne süren egemenliklerini korumaya devam ediyor.
Dev mali kaynaklar, yer altı ve yer üstü zenginlikler ve özel olarak petrol, nüfusu on binleri geçmeyen aşiretlerin elinde Arap ulusunu küçük düşüren hallere sürüklemekten başka bir işe yaramıyor. 50 yıllık İsrail-Arap çatışmasında sonuç alamamanın nedenleri de buraya dayanıyor.
Onlarca makalede detaylara inerek, bölge ve özel olarak Arap sorunlarını işledim. Her zirvenin olumlu olduğunu da vurguladım. Bir araya gelip, diyalog içinde olmak ilişki kopukluğundan çok daha olumludur. Anca bu dik duruş için, kararlı bir siyasi irade için yetmiyor.
İlk verilerinden de anlaşılacağı gibi, 32. zirve de öncekilerden farklı değil. Ancak bu zirve ilk kez farklı bir veriyi seslendiriyor. O da Arap ülkelerinin parçalara ayrılmak istendiği gerçeğidir; Sudan’da Darfur sorunu, Irak’ta Hükümet kurmayı bile beceremeyen fiziki bölünme, Filistin’de batı Şeria, Gazze bölünmesi, Yemen’de yeniden kuzey-Güney bölünme dinamikleri, Batı Arap ülkelerinde Berberi bölünme çabaları ve son olarak Lübnan’da ısıtılan kolonilere bölünme gerginlikleri.
Bu tehlike artık zirveyi ve liderlerini çok aşan bir hal almış bulunmaktadır. Bunun için liderlerin önerdikleri ciddi bir program, ön görü de yoktur.
Tarihte kurduğu uygarlıklarıyla, insan potansiyelleri ve mali kaynaklarıyla bu ulusu egemenlerin çıkar sultası altında esir eden koşulların aşılması çok güç.
Arap halkı, bin yılların tarihi içinde, Belkıs’ın Seba uygarlığından Med savaşlarına, Anbat’ların Petra’sından, Kinda uygarlığına, imparatoriçe Zenubya’nın Roma’ya karşı direnişine, Emevi, Endelüs (ispanya), Abbasi süreçlerine, 20 yy başlarında yükselen özgürlük direnişi ve Filistin halkının tarihsel intifadasına uzanan çetin yollardan başı dik bir halk olarak çıkmıştır. Bu tarihin karanlık ve kıyıcı yanlarıyla yüzleşememenin eksikliğine rağmen, zalime boyun eğmemiş mücadele etmiştir.
Arap halkı, bölgemizde yüz yüze kaldığı ve kalacağı yeni sorunlarla boğuşurken geliştirdiği direme çizgisi, İsrail’e diz çökerten 12 Temmuz 2006 savaşıyla sorunları karşısında nasıl dik durabileceğinin de mesajlarını vermiştir. Arap zirveleri tarihi teslimiyet ile direnme arasında bocalayan farklı duruşların mücadelesini yansıtan özelikleriyle sürmektedir.
Libya’nın Sirte kentinde bağlanan olağanüstü 32. Arap Zirvesi, Filistin İsrail doğrudan görüşmelerinin tıkanmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirerek, ABD’ye 1 ay da çaba sarf etme süresi tanıması, komedinin trajik bir sunumuydu. ABD’nin teşekkürü ise ayrı bir komedi.
22 Arap ülkesi, sorunları altında ezilirken kimlik tanımlaması sorunları da yaşadığı bilinmektedir. Kimisi kendini İslam kimisi kendi Arap ya da ihtiva ettiği farklılıklardan dolayı Irak gibi kendini Arap tanımlamaya yanaşmayan ülkelerin birliği olarak artan sorunlar altında ezileceğini söylemek abartılı olmayacaktır.
Bu zirvelerin zinde güçleri, direnme hattının destekçileri ve öncüleri olduğu da açıktır. Her zirve bu iki taraf arasında geçen bir düello da olsa zirvelerin bağlanması olmamasından çok daha gereklidir.
Arap halkı direnme çizgisinde hak alımının nasıl da gerçekçi birer kazanım olduğunu görmektedir. Bu ufuk yeni bir Arap kuşağı geliştirdiği de gözlemlenmektedir. Halkların davasında zaman birimlerine bağlı olma hatasına düşülmeyecekse Arap halkı haklarını yeni kuşaklar önderliğinde kazanacağı kesindir. Bunun için öncelikle kendi iç demokrasilerini ikame etmekle yükümlüdürler.
Özgür olmayan toplumlar dik duramazlar bir dış güce ya da dar çıkar diktatörlüklerine esir olurlar. 21. Yy ilk çeyreğinde Araplar bu sorunu çözmekle yüz yüze kalacaktır.
Kendi halkı için ve evrensel konumlanışıyla ilgili duruşunun sağlıklı olması için Araplar kendi tarihleriyle yüzleşmeye muhtaçtır. Hiçbir zirve bunu başaramaz. Bunu başaracak olan halkın özgür ve kararlı iradesidir; demokrasiyi ülkesinde ikame etme gücüdür.
Kıssadan hisse,
Ülkemizin de yüz yüze kaldığı sorunlar altında ezilmemek için, tarihiyle yüzleşerek, barışçıl yollarla, özgürlük ve demokrasi kurallarıyla sorunlarını çözmeye çalışmalıdır. Bu şansını kullanmak yerine, iç sorunlarını diş güçlerin güvenlik yardımlarına endeksli çözüme uğraşısı çözme değil, tarihi yeni yaralara yol açacaktır.
Ülkemizin iç halleri bu yanıyla Arap zirvelerinden hiçte farklı değildir.
Boşa tüketilen zaman, çift ağızlı testere gibidir, gelişte de gidişte de keser.
Bunu denemeye kimsenin hakkı yoktur
BOŞ ÇUVAL DİK DURAMAZ
Mihrac Ural
10 Ekim 2010
Libya’nın Sirt kentinde 9 Ekim 2010 tarihinde başlayan olağan üstü 32. Arap zirvesi, öncekiler gibi boş çuval olmaya devam ediyor.
Dünya ekonomisinde dev mali güçleriyle belirgin etkiye sahip olan 22 Arap devleti, okyanustan Arap körfezine uzanan toprakları ve insan potansiyelleriyle kendi sorunları karşısında dik durmayı beceremiyor. Küçük aşiretlere birer devlet oluşturan emperyalist politikalar, I. Dünya savaşı sonrası geliştirdikleri böl yönet taktiğiyle Araplar üzerinde bu güne süren egemenliklerini korumaya devam ediyor.
Dev mali kaynaklar, yer altı ve yer üstü zenginlikler ve özel olarak petrol, nüfusu on binleri geçmeyen aşiretlerin elinde Arap ulusunu küçük düşüren hallere sürüklemekten başka bir işe yaramıyor. 50 yıllık İsrail-Arap çatışmasında sonuç alamamanın nedenleri de buraya dayanıyor.
Onlarca makalede detaylara inerek, bölge ve özel olarak Arap sorunlarını işledim. Her zirvenin olumlu olduğunu da vurguladım. Bir araya gelip, diyalog içinde olmak ilişki kopukluğundan çok daha olumludur. Anca bu dik duruş için, kararlı bir siyasi irade için yetmiyor.
İlk verilerinden de anlaşılacağı gibi, 32. zirve de öncekilerden farklı değil. Ancak bu zirve ilk kez farklı bir veriyi seslendiriyor. O da Arap ülkelerinin parçalara ayrılmak istendiği gerçeğidir; Sudan’da Darfur sorunu, Irak’ta Hükümet kurmayı bile beceremeyen fiziki bölünme, Filistin’de batı Şeria, Gazze bölünmesi, Yemen’de yeniden kuzey-Güney bölünme dinamikleri, Batı Arap ülkelerinde Berberi bölünme çabaları ve son olarak Lübnan’da ısıtılan kolonilere bölünme gerginlikleri.
Bu tehlike artık zirveyi ve liderlerini çok aşan bir hal almış bulunmaktadır. Bunun için liderlerin önerdikleri ciddi bir program, ön görü de yoktur.
Tarihte kurduğu uygarlıklarıyla, insan potansiyelleri ve mali kaynaklarıyla bu ulusu egemenlerin çıkar sultası altında esir eden koşulların aşılması çok güç.
Arap halkı, bin yılların tarihi içinde, Belkıs’ın Seba uygarlığından Med savaşlarına, Anbat’ların Petra’sından, Kinda uygarlığına, imparatoriçe Zenubya’nın Roma’ya karşı direnişine, Emevi, Endelüs (ispanya), Abbasi süreçlerine, 20 yy başlarında yükselen özgürlük direnişi ve Filistin halkının tarihsel intifadasına uzanan çetin yollardan başı dik bir halk olarak çıkmıştır. Bu tarihin karanlık ve kıyıcı yanlarıyla yüzleşememenin eksikliğine rağmen, zalime boyun eğmemiş mücadele etmiştir.
Arap halkı, bölgemizde yüz yüze kaldığı ve kalacağı yeni sorunlarla boğuşurken geliştirdiği direme çizgisi, İsrail’e diz çökerten 12 Temmuz 2006 savaşıyla sorunları karşısında nasıl dik durabileceğinin de mesajlarını vermiştir. Arap zirveleri tarihi teslimiyet ile direnme arasında bocalayan farklı duruşların mücadelesini yansıtan özelikleriyle sürmektedir.
Libya’nın Sirte kentinde bağlanan olağanüstü 32. Arap Zirvesi, Filistin İsrail doğrudan görüşmelerinin tıkanmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirerek, ABD’ye 1 ay da çaba sarf etme süresi tanıması, komedinin trajik bir sunumuydu. ABD’nin teşekkürü ise ayrı bir komedi.
22 Arap ülkesi, sorunları altında ezilirken kimlik tanımlaması sorunları da yaşadığı bilinmektedir. Kimisi kendini İslam kimisi kendi Arap ya da ihtiva ettiği farklılıklardan dolayı Irak gibi kendini Arap tanımlamaya yanaşmayan ülkelerin birliği olarak artan sorunlar altında ezileceğini söylemek abartılı olmayacaktır.
Bu zirvelerin zinde güçleri, direnme hattının destekçileri ve öncüleri olduğu da açıktır. Her zirve bu iki taraf arasında geçen bir düello da olsa zirvelerin bağlanması olmamasından çok daha gereklidir.
Arap halkı direnme çizgisinde hak alımının nasıl da gerçekçi birer kazanım olduğunu görmektedir. Bu ufuk yeni bir Arap kuşağı geliştirdiği de gözlemlenmektedir. Halkların davasında zaman birimlerine bağlı olma hatasına düşülmeyecekse Arap halkı haklarını yeni kuşaklar önderliğinde kazanacağı kesindir. Bunun için öncelikle kendi iç demokrasilerini ikame etmekle yükümlüdürler.
Özgür olmayan toplumlar dik duramazlar bir dış güce ya da dar çıkar diktatörlüklerine esir olurlar. 21. Yy ilk çeyreğinde Araplar bu sorunu çözmekle yüz yüze kalacaktır.
Kendi halkı için ve evrensel konumlanışıyla ilgili duruşunun sağlıklı olması için Araplar kendi tarihleriyle yüzleşmeye muhtaçtır. Hiçbir zirve bunu başaramaz. Bunu başaracak olan halkın özgür ve kararlı iradesidir; demokrasiyi ülkesinde ikame etme gücüdür.
Kıssadan hisse,
Ülkemizin de yüz yüze kaldığı sorunlar altında ezilmemek için, tarihiyle yüzleşerek, barışçıl yollarla, özgürlük ve demokrasi kurallarıyla sorunlarını çözmeye çalışmalıdır. Bu şansını kullanmak yerine, iç sorunlarını diş güçlerin güvenlik yardımlarına endeksli çözüme uğraşısı çözme değil, tarihi yeni yaralara yol açacaktır.
Ülkemizin iç halleri bu yanıyla Arap zirvelerinden hiçte farklı değildir.
Boşa tüketilen zaman, çift ağızlı testere gibidir, gelişte de gidişte de keser.
Bunu denemeye kimsenin hakkı yoktur
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder