6 Ekim 2010 Çarşamba
DEĞİŞİMDE DEĞİŞMEYENLERİN KİRLİ ISRARI
200.DOSYA
DEĞİŞİMDE
DEĞİŞMEYENLERİN KİRLİ ISRARI
Levent Sami Sultan
3.10.2010
Üzerinde yaşadığımız dünyada her şey çok hızlı olarak değişim göstermektedir. Devletler değişmekte, yeni yeni devletler ulusal sınırlarıyla birlikte siyasal sahneye çıkmaktadır.
Ulusal ve sosyal çalkantılar içinde boğuşan Türkiye devleti de üst yapısından alt yapısına kadar her boyutta çok hızlı ve büyük bir değişimin içindedir.
Partiler değişmekte, partilerin götürücüsü siyasiler de değişmektedir. Statüko kurucusu ve koruyucusu felsefeler, mantık ve zihniyetleriyle birlikte örgütlenmeleri de değişmektedir. Kısacası toplum her şeyiyle bir devinim hareketi içinde değişirken, yakın gelecekte bu değişimin olası ulusal, sosyal ve hukuksal boyutlarda yaratacağı yeni statükolara yaşama şansı yaratma ihtimalini de doğurmaktadır.
Derin devlet bütün birimleriyle sancılar içinde kıvranırken, derin devletin bekası ile çıkarları örtüşen gurup ve güçlerin de bu hareketlenişe ayak uydurma girişimleri hız kazanmaktadır. Statüko güvenceleri birimlere (yargı - ordu - istihbarat vb.) gücü yetenlerin el atması ile duru haldeki eski kurum ve yapılar bu meyanda kirli yapıdaki renksizliği göstermeye başlamıştır. Siyasal ahlak, ahlaki değerlerinden çıkarak yoz bir kültürel akım gibi ortamı tozu dumana katmıştır.
12 Eylül'ün öncesi ve sonrası dönemi ihtiva eden kesitte ''devrim'' ya da ''devrimcilik'' içeriğinde çok yüce değerleri barındıran kavramlar durumundaydı. Bu kavramlarla çoğunluk için daha insancıl ve onurlu bir yaşam vaat edilirken, bu kavramları taşıyanlar içeriğini bir yaşam kültürü haline getirmişlerdi. Oysa yılların aşındırması, toplumsal erozyon ve en önemlisi derin devlet bünyesinde güç odaklarının yürüttüğü el atma operasyonlarında ''devrimcilik'' ve ''devrimler'' termonolojisine de sızılmıştır. Daha doğrusu, sonuçlarında onlarca idam ve binlerce şehidin olduğu o korkunç işkence ve mezalimin yarattığı değerler toplamına el atılmıştır. Toplumsal kategoride tam bir kimlik bunalımı yaşanırken statükocu, derin devletçi güç odakları şahıs bazında ''eski devrimci'' sıfatı taşıyan oturmamış kimliksizleri de bu arbede ortamında devşirerek ''hizmetkarları'' sınıfına katmıştır.
Sol'un bütün renk ve tonlarında olduğu gibi geçmişleriyle saflarımızda yer almış ''eskilerden'' de devşirilip derin devletin milliyetçi ruhuna uygun hizmetkarlar üretilmiştir. Geçmişi ile bu gün için ve gelecekte olası ulusal - sosyal - hukuksal boyutlardaki yeni statülere göre hazırlık için bir misyona oturtulmuş ajan - provokatörler mesleği geliştirilerek işlevlendirilmiştir .
Bu anlamda İbrahim Yalçın, Engin Erkiner gibi ''eski'' ler, uzun bir süredir ''mesleki'' icraatlarını değerleri yitirmişlerin en sefilcesine ortaya koymaktadırlar. Hedef çok büyük: Türkiye devrimci mücadele sahnesinde sol'dan - sağ'dan herkesin şu yada bu ölçekte takdirini kazanmış örgütümüzün özgürlük, demokrasi ve hukuk mücadelesine olacak katkısı önünde başta genel sekreter yoldaşımız Mihrac Ural önderliğindeki yeni kalkışa karşı set oluşturmaktır .
Devrim mücadelesinde yeri ve katkısı olan yüzlerce - binlerce meçhul asker misali insan vardır. Derin devlet resmi kurum ve güçleriyle, bu insanları ve devrimci değerlerini inkar etmeyi verdiği tüm çabalarına karşı başaramamıştır. Bu görevin başarılması için kuklalarını hareket halinde tutmuş ve son üç yıldır, İbrahim Yalçın ve Engin Erkiner gibi ''sahiplerinin sesi'' Mit'çiler, bir ihbar şebekesi olarak bu göreve koşulmuştur.
Değişimler içinde her şeye rağmen derin devletin kuklaları değişmemekte ısrarlıdırlar.
Türkiye’de eski statüko değişime doğru giderken, geçmişiyle ve bu gün için demokrasi ve özgürlükler bazında, pratikleri ve düşünceleriyle tarihe mal olmuş önemli devrimci isimler vardır. Ezen ulus Türk orijinli devlete karşı mücadele eden ulus ve azınlık mensubu devrimciler az değildir. Bir bütün olarak bu devrimci önder kuşaklar ülkemizin demokrasi mücadelesine omuz vermek içim mücadelede her türden özveriyi sunmuş ve sunmaktadır. Mihrac Ural yoldaş bunlardan biridir. Bu yolda, biz yoldaşlarıyla birlikte mücadeleye aralıksız sarılan ve en kötü koşullarda bir kez daha bu mücadelenin kararlıca sürmesini sağlayandır. Farklı etnik kökenden gelmiş olması karşısında milliyetçilerin kurgu ve yalanlarla, sendrom ve histerilerle ortaya koydukları tavır esasında bu ülkede milliyetçiliğin sol içinde ne kadar derin izlere sahip olduğunu da göstermiş olmaktadır. Öcalan’a yapılan saldırıların aynıyla tekrarını gördükçe, doğru yolda olduğumuzu, derin devlet kuklalarına karşı daha çok emekle mücadeleye sarılarak yola devam etmemiz gerektiğini anlıyoruz.
Saldırılardaki kin ve nefretin kaynağı öncelikle milliyetçiliktir. Bu saldırılar halkların kimlik haklarına karşı açık ve sefilce bir saldırıdır. Bu saldırılar bizleri haklı bir davada ilgi odağı yapmışsa bu da normaldir. Onun için bin bir dereden su getirilip kah muhabarat, kah kaçakçı, kah tüccar ya da yoldaşlarına şu ya da bu zararı veren zalim gibi hayal ürünü düzmecelerle saldırırılar yapmak, mücadele azmimizi asla yıpratmayacaktır. İstenen, örgütsel aktivitenin enerjisini siyasi alanın dışına taşımaktır. Buna müsaade etmeyeceğiz. Bu çirkin tartışma sadece çirkin insanların iflaslarına iflas katacaktır.
Özellikle Filistin halkıyla dayanışma direnişinde şehit olan yoldaşlara dil uzatan bu ihbar şebekesinin gerçek anlamda bir karşı devrim hareketi olarak ortaya çıktığına işaret edeceğim. Filistin halkıyla dayanışmanın anlamını kirletmek isteyen bu insanların kendilerini saklayabilecek hiçbir şey kalmamıştır. Nebil yoldaşı ağızlarına alarak kirletmek isteyen bu kişilerin, bizim varlığımıza ve sürecin her anını yaşamış olmamıza karşın, ortaya serdikleri yalan kurguların akılları zorlayan şeytani birer çaba olduğunu belirtmekle yetineceğim.
Bu tartışmalarda belgeleriyle kanıtlarıyla el yazılarıyla deşifre edilen MİT ajanı İbrahim yalçın ve İtirafçı Engin Eriner, tüm çıplaklığıyla ortada durmaktadır. Yoldaşları birbirine kırdırtma, birine saldırıp birini görmemezlikten gelme oyunlarıyla müphem ortamlar yaratma, kötüde olsan yeter ki Mihrac Ural’a karşı ol nidalarıyla içine düştükleri aczi örtme çabaları kimseye bir şey kazandırmayacaktır. Devrimciliği lekelemeden ve kendilerini aşağılamadan başka bir sonuç yaratmış olmayacaktır. Bitmeyen bu tür hikayeler esasında yazanların bitişini tanımlamaktadır.
Bunlar, derin devlet adına ''resmi şube'' yetkililerinin rollerini aleni olarak üstlenmek çaresizliğine düşmüşlerdir. Üç yıldır yapılan tekrarlarda siyaset yok. Bunların siyaset yapma dertleri olmadığı için kirlilik saçmayı hayatlarının temel yönelimi olarak belirlemişlerdir.
Bu satırların yazarı, halklarımızın demokrasi ve özgürlük mücadelesinde her özveriyi ortaya koyarak mücadele eden farklı etnik kökenli bir devrimcidir. On yıllardır omuz omuza olduğu,her yönüyle bildiği ve en güç koşullarda büyük sınavlardan anlının akıyla birlikte çıktığı, çabası ve özverilerini birlikte yaşadığı Mihrac Ural yoldaşa yönelen her türden saldırıyı lanetlediğini bir kez daha açıklar.
Bu kirli insanlarla muhatap olmak insanın emeğine yazıktır. Değmez ve iticidir. Bu çirkin sinsanlar açıkça özel harp dairesinin milliyetçi kuklalarıdır.
Görevlileridir; bir MİT ajanının bu ölçüde yüzüz olmasının nedeni de budur. Adam el yazısıyla MİT elemanı olduğunu açıklıyor, para aldığını söylüyor, örgüte gelip gitmiş bilgi toplayıp MİT’e sunuyor, açığa çıkınca itirafnamesini el yazısıyla kendisi yazıyor ve buna rağmen konuşuyor. Bu olacak bir şey değildir. Bunun tek bir anlamı var oda çevresinde hiçbir biçimde devrimci olmadığıdır: Olsaydı bu pervasız satılmış adamın konuşmasının mümkünü yoktur.
Bu güne kadar konuştuğum ve ilişkide olduğum tüm yoldaşlar bu çirkin saldırıların altında devletin olduğu konusunda hem fikirdir. Bu saldırılar Mihrac Ural yoldaşı tek hedef göstermesinin anlamı açıktır. Ama bilmiyorlar ki biz biriz; örgütlü devrimci olarak bu çirkin insanların cezasız kalmayacağına inanıyoruz.
Devrimci mücadelemizin ilk adımlarından,12 Eylül faşist rejimine karşı mücadele zemininden geçen 30 yıllık sürede sahip olduğumuz devrimci değerleri koruyarak ve kesintisizce mücadele sürecini yükselterek ortaya koyduğumuz çabaları kimse kirletemez. Sürecin her adımından tüm yoldaşlar onurla sorumludurlar. Biz buradayız ve burada olmaya devam edeceğiz. Mihrac Ural yoldaşa karşı yapılan en küçük bir imanın da karşısında şiddetle duracağız.
Örgütlerin yok olduğu, örgütlülüğün yok edilmek istendiği, sivil diktatörlük sürecinin derinleştiği bu tarihi kesitte, örgütlü mücadele kararlılığı gösteren biz Acilcilere karşı yönelen bu kirli tutumlar, devletin resmi güvenlik tutumundan başka bir anlama sahip değildir. On yıllardır sonuç alamayan ve bir başarısı olmayan resmi güvenlik tutumunu bu kuklalar asla başarıya çeviremez.
Devrimci değerler kirletilmek istenmektedir. Örgütsüzlük ikame edilmek istenmektedir. Çirkinlik etrafında bir değer oluşturmanın mümkün olmayacağını bile bile yapılanlar, kinle izah edilemez. Bu çabalar siyasette devlet lehine bir yere oturur. Bunda ısrar eden zavallılar, kendi el yazılarıyla kendilerini nasıl tanımladıklarına bakarak çabalarının bir sonuç getiremeyeceğini anlamalıdırlar. 3 değil 300 yıl da çırpınsalar alacakları sonuç aldıklarından fazla olmayacaktır. Yalanın tekrarı, gerçeği değiştirmez, bulanıklıktan sağlıklı bir sonuç çıkmaz.
Sonuç olarak,
Bir kez daha bu örgütün eski yeni tüm emektarlarına sesleniyorum.
Çirkinliğe verilecek yanıt, tarihi bir direnme hareketi olan örgütümüze karşı yönelik her çirkinliği elinizin tersiyle itmektir.
Örgütümüzle uzak yakın bir ilgisi olmayan, başka örgüt saflarında ömürlerini tükettikten sonra, örgütümüze saldırıyı meslek edinen çirkin insanlara karşı tüm yoldaşları duyarlı olmaya çağırıyorum.
Devletin bile yeni statüler peşinde koşmak zorunda olduğu bir kesitte onun adına kuklaların eski yöntemlerle, eski bir ihbar çetesi olarak öbeklenmelerinin elde edebileceği hiçbir şey olamaz. Devlet çözülürken, yıkıntılar altında kalacak olanlar öncelikle bu kuklalar olacaktır.
DEĞİŞİMDE
DEĞİŞMEYENLERİN KİRLİ ISRARI
Levent Sami Sultan
3.10.2010
Üzerinde yaşadığımız dünyada her şey çok hızlı olarak değişim göstermektedir. Devletler değişmekte, yeni yeni devletler ulusal sınırlarıyla birlikte siyasal sahneye çıkmaktadır.
Ulusal ve sosyal çalkantılar içinde boğuşan Türkiye devleti de üst yapısından alt yapısına kadar her boyutta çok hızlı ve büyük bir değişimin içindedir.
Partiler değişmekte, partilerin götürücüsü siyasiler de değişmektedir. Statüko kurucusu ve koruyucusu felsefeler, mantık ve zihniyetleriyle birlikte örgütlenmeleri de değişmektedir. Kısacası toplum her şeyiyle bir devinim hareketi içinde değişirken, yakın gelecekte bu değişimin olası ulusal, sosyal ve hukuksal boyutlarda yaratacağı yeni statükolara yaşama şansı yaratma ihtimalini de doğurmaktadır.
Derin devlet bütün birimleriyle sancılar içinde kıvranırken, derin devletin bekası ile çıkarları örtüşen gurup ve güçlerin de bu hareketlenişe ayak uydurma girişimleri hız kazanmaktadır. Statüko güvenceleri birimlere (yargı - ordu - istihbarat vb.) gücü yetenlerin el atması ile duru haldeki eski kurum ve yapılar bu meyanda kirli yapıdaki renksizliği göstermeye başlamıştır. Siyasal ahlak, ahlaki değerlerinden çıkarak yoz bir kültürel akım gibi ortamı tozu dumana katmıştır.
12 Eylül'ün öncesi ve sonrası dönemi ihtiva eden kesitte ''devrim'' ya da ''devrimcilik'' içeriğinde çok yüce değerleri barındıran kavramlar durumundaydı. Bu kavramlarla çoğunluk için daha insancıl ve onurlu bir yaşam vaat edilirken, bu kavramları taşıyanlar içeriğini bir yaşam kültürü haline getirmişlerdi. Oysa yılların aşındırması, toplumsal erozyon ve en önemlisi derin devlet bünyesinde güç odaklarının yürüttüğü el atma operasyonlarında ''devrimcilik'' ve ''devrimler'' termonolojisine de sızılmıştır. Daha doğrusu, sonuçlarında onlarca idam ve binlerce şehidin olduğu o korkunç işkence ve mezalimin yarattığı değerler toplamına el atılmıştır. Toplumsal kategoride tam bir kimlik bunalımı yaşanırken statükocu, derin devletçi güç odakları şahıs bazında ''eski devrimci'' sıfatı taşıyan oturmamış kimliksizleri de bu arbede ortamında devşirerek ''hizmetkarları'' sınıfına katmıştır.
Sol'un bütün renk ve tonlarında olduğu gibi geçmişleriyle saflarımızda yer almış ''eskilerden'' de devşirilip derin devletin milliyetçi ruhuna uygun hizmetkarlar üretilmiştir. Geçmişi ile bu gün için ve gelecekte olası ulusal - sosyal - hukuksal boyutlardaki yeni statülere göre hazırlık için bir misyona oturtulmuş ajan - provokatörler mesleği geliştirilerek işlevlendirilmiştir .
Bu anlamda İbrahim Yalçın, Engin Erkiner gibi ''eski'' ler, uzun bir süredir ''mesleki'' icraatlarını değerleri yitirmişlerin en sefilcesine ortaya koymaktadırlar. Hedef çok büyük: Türkiye devrimci mücadele sahnesinde sol'dan - sağ'dan herkesin şu yada bu ölçekte takdirini kazanmış örgütümüzün özgürlük, demokrasi ve hukuk mücadelesine olacak katkısı önünde başta genel sekreter yoldaşımız Mihrac Ural önderliğindeki yeni kalkışa karşı set oluşturmaktır .
Devrim mücadelesinde yeri ve katkısı olan yüzlerce - binlerce meçhul asker misali insan vardır. Derin devlet resmi kurum ve güçleriyle, bu insanları ve devrimci değerlerini inkar etmeyi verdiği tüm çabalarına karşı başaramamıştır. Bu görevin başarılması için kuklalarını hareket halinde tutmuş ve son üç yıldır, İbrahim Yalçın ve Engin Erkiner gibi ''sahiplerinin sesi'' Mit'çiler, bir ihbar şebekesi olarak bu göreve koşulmuştur.
Değişimler içinde her şeye rağmen derin devletin kuklaları değişmemekte ısrarlıdırlar.
Türkiye’de eski statüko değişime doğru giderken, geçmişiyle ve bu gün için demokrasi ve özgürlükler bazında, pratikleri ve düşünceleriyle tarihe mal olmuş önemli devrimci isimler vardır. Ezen ulus Türk orijinli devlete karşı mücadele eden ulus ve azınlık mensubu devrimciler az değildir. Bir bütün olarak bu devrimci önder kuşaklar ülkemizin demokrasi mücadelesine omuz vermek içim mücadelede her türden özveriyi sunmuş ve sunmaktadır. Mihrac Ural yoldaş bunlardan biridir. Bu yolda, biz yoldaşlarıyla birlikte mücadeleye aralıksız sarılan ve en kötü koşullarda bir kez daha bu mücadelenin kararlıca sürmesini sağlayandır. Farklı etnik kökenden gelmiş olması karşısında milliyetçilerin kurgu ve yalanlarla, sendrom ve histerilerle ortaya koydukları tavır esasında bu ülkede milliyetçiliğin sol içinde ne kadar derin izlere sahip olduğunu da göstermiş olmaktadır. Öcalan’a yapılan saldırıların aynıyla tekrarını gördükçe, doğru yolda olduğumuzu, derin devlet kuklalarına karşı daha çok emekle mücadeleye sarılarak yola devam etmemiz gerektiğini anlıyoruz.
Saldırılardaki kin ve nefretin kaynağı öncelikle milliyetçiliktir. Bu saldırılar halkların kimlik haklarına karşı açık ve sefilce bir saldırıdır. Bu saldırılar bizleri haklı bir davada ilgi odağı yapmışsa bu da normaldir. Onun için bin bir dereden su getirilip kah muhabarat, kah kaçakçı, kah tüccar ya da yoldaşlarına şu ya da bu zararı veren zalim gibi hayal ürünü düzmecelerle saldırırılar yapmak, mücadele azmimizi asla yıpratmayacaktır. İstenen, örgütsel aktivitenin enerjisini siyasi alanın dışına taşımaktır. Buna müsaade etmeyeceğiz. Bu çirkin tartışma sadece çirkin insanların iflaslarına iflas katacaktır.
Özellikle Filistin halkıyla dayanışma direnişinde şehit olan yoldaşlara dil uzatan bu ihbar şebekesinin gerçek anlamda bir karşı devrim hareketi olarak ortaya çıktığına işaret edeceğim. Filistin halkıyla dayanışmanın anlamını kirletmek isteyen bu insanların kendilerini saklayabilecek hiçbir şey kalmamıştır. Nebil yoldaşı ağızlarına alarak kirletmek isteyen bu kişilerin, bizim varlığımıza ve sürecin her anını yaşamış olmamıza karşın, ortaya serdikleri yalan kurguların akılları zorlayan şeytani birer çaba olduğunu belirtmekle yetineceğim.
Bu tartışmalarda belgeleriyle kanıtlarıyla el yazılarıyla deşifre edilen MİT ajanı İbrahim yalçın ve İtirafçı Engin Eriner, tüm çıplaklığıyla ortada durmaktadır. Yoldaşları birbirine kırdırtma, birine saldırıp birini görmemezlikten gelme oyunlarıyla müphem ortamlar yaratma, kötüde olsan yeter ki Mihrac Ural’a karşı ol nidalarıyla içine düştükleri aczi örtme çabaları kimseye bir şey kazandırmayacaktır. Devrimciliği lekelemeden ve kendilerini aşağılamadan başka bir sonuç yaratmış olmayacaktır. Bitmeyen bu tür hikayeler esasında yazanların bitişini tanımlamaktadır.
Bunlar, derin devlet adına ''resmi şube'' yetkililerinin rollerini aleni olarak üstlenmek çaresizliğine düşmüşlerdir. Üç yıldır yapılan tekrarlarda siyaset yok. Bunların siyaset yapma dertleri olmadığı için kirlilik saçmayı hayatlarının temel yönelimi olarak belirlemişlerdir.
Bu satırların yazarı, halklarımızın demokrasi ve özgürlük mücadelesinde her özveriyi ortaya koyarak mücadele eden farklı etnik kökenli bir devrimcidir. On yıllardır omuz omuza olduğu,her yönüyle bildiği ve en güç koşullarda büyük sınavlardan anlının akıyla birlikte çıktığı, çabası ve özverilerini birlikte yaşadığı Mihrac Ural yoldaşa yönelen her türden saldırıyı lanetlediğini bir kez daha açıklar.
Bu kirli insanlarla muhatap olmak insanın emeğine yazıktır. Değmez ve iticidir. Bu çirkin sinsanlar açıkça özel harp dairesinin milliyetçi kuklalarıdır.
Görevlileridir; bir MİT ajanının bu ölçüde yüzüz olmasının nedeni de budur. Adam el yazısıyla MİT elemanı olduğunu açıklıyor, para aldığını söylüyor, örgüte gelip gitmiş bilgi toplayıp MİT’e sunuyor, açığa çıkınca itirafnamesini el yazısıyla kendisi yazıyor ve buna rağmen konuşuyor. Bu olacak bir şey değildir. Bunun tek bir anlamı var oda çevresinde hiçbir biçimde devrimci olmadığıdır: Olsaydı bu pervasız satılmış adamın konuşmasının mümkünü yoktur.
Bu güne kadar konuştuğum ve ilişkide olduğum tüm yoldaşlar bu çirkin saldırıların altında devletin olduğu konusunda hem fikirdir. Bu saldırılar Mihrac Ural yoldaşı tek hedef göstermesinin anlamı açıktır. Ama bilmiyorlar ki biz biriz; örgütlü devrimci olarak bu çirkin insanların cezasız kalmayacağına inanıyoruz.
Devrimci mücadelemizin ilk adımlarından,12 Eylül faşist rejimine karşı mücadele zemininden geçen 30 yıllık sürede sahip olduğumuz devrimci değerleri koruyarak ve kesintisizce mücadele sürecini yükselterek ortaya koyduğumuz çabaları kimse kirletemez. Sürecin her adımından tüm yoldaşlar onurla sorumludurlar. Biz buradayız ve burada olmaya devam edeceğiz. Mihrac Ural yoldaşa karşı yapılan en küçük bir imanın da karşısında şiddetle duracağız.
Örgütlerin yok olduğu, örgütlülüğün yok edilmek istendiği, sivil diktatörlük sürecinin derinleştiği bu tarihi kesitte, örgütlü mücadele kararlılığı gösteren biz Acilcilere karşı yönelen bu kirli tutumlar, devletin resmi güvenlik tutumundan başka bir anlama sahip değildir. On yıllardır sonuç alamayan ve bir başarısı olmayan resmi güvenlik tutumunu bu kuklalar asla başarıya çeviremez.
Devrimci değerler kirletilmek istenmektedir. Örgütsüzlük ikame edilmek istenmektedir. Çirkinlik etrafında bir değer oluşturmanın mümkün olmayacağını bile bile yapılanlar, kinle izah edilemez. Bu çabalar siyasette devlet lehine bir yere oturur. Bunda ısrar eden zavallılar, kendi el yazılarıyla kendilerini nasıl tanımladıklarına bakarak çabalarının bir sonuç getiremeyeceğini anlamalıdırlar. 3 değil 300 yıl da çırpınsalar alacakları sonuç aldıklarından fazla olmayacaktır. Yalanın tekrarı, gerçeği değiştirmez, bulanıklıktan sağlıklı bir sonuç çıkmaz.
Sonuç olarak,
Bir kez daha bu örgütün eski yeni tüm emektarlarına sesleniyorum.
Çirkinliğe verilecek yanıt, tarihi bir direnme hareketi olan örgütümüze karşı yönelik her çirkinliği elinizin tersiyle itmektir.
Örgütümüzle uzak yakın bir ilgisi olmayan, başka örgüt saflarında ömürlerini tükettikten sonra, örgütümüze saldırıyı meslek edinen çirkin insanlara karşı tüm yoldaşları duyarlı olmaya çağırıyorum.
Devletin bile yeni statüler peşinde koşmak zorunda olduğu bir kesitte onun adına kuklaların eski yöntemlerle, eski bir ihbar çetesi olarak öbeklenmelerinin elde edebileceği hiçbir şey olamaz. Devlet çözülürken, yıkıntılar altında kalacak olanlar öncelikle bu kuklalar olacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder