25 Ekim 2010 Pazartesi
Savcı ile ilgili suç duyurusunun yeridir..
Celalettin Can
Beş gündür Diyarbakır’dayım. KCK davasından bir gün önce Diyarbakır’a geldim. Amacım çarşı pazar dolaşarak bölge halkının davaya dönük eğilimlerini almak, bu arada görüşebildiğim siyasi çevrelerden davanın nasıl geçebileceğine dair havayı algılamaktı.
Konuşabildiğim esnaf ve halktan insanlar rahat ve soğukkanlı tavırlarıyla dikkat çekiyorlardı. Hemen hepsi politik davranıyor, KCK tutuklularına dönük sahiplenici bir yaklaşım gösterirken gerginliğe yol açacak kavramlar kullanmamaya özen gösteriyorlardı. Eylemsizlik kararının halka dönük yüzü bu olmalıydı.
Davanın birinci günü içeri giremeyişim can sıkıcıydı ama olsun, bu bana Adliye önünde bir nevi nöbet tutan halkla çok daha fazla diyalog kurma olanağı verdi. Halk olabildiğince dengeli davranıyor, herhangi bir olayın ortaya çıkmamasına dikkat ediyordu. İkinci gün mahkemedeydim. Önemli bir kısmını yakından tanıdığım dostlarımın esaretine tanıklık etmek, yaşayan biri olarak hüzün vericiydi. Elden bir şey gelmiyor, şarkıdaki ‘buda geçer’ demekten başka. Mahkeme nizamı cunta dönemini andırıyordu. Asker ve polisin güvenlik kaygısı bizlerin mahkemeyi izlemememizi zorlaştırma üzerine kurulmuştu. Darbe dönemlerinde görülen bu tür toplu davaların hukuksal işleyişi zorlaştırıcı karakteri genel olarak kabul gören bir gerçekti. Bildiğini bildiklerimizin aktardığı, 'hükümete bire bir bağlı bir heyetin, özellikle mahkeme başkanının davayı götürdüğü' idi. Bu durum, hükümetin bu aşamada tercih ettiği Kürt siyasetinin, dava üzerinde etkili olacağı anlamına geliyordu.Gidişat neyi getirir bunu kestirmek zor ama, şu an görünen heyetin sert olduğuydu. Davanın üçüncü günü yine Adliye önünde birken halkın arasında ‘Diyarbakır 5 nolu askeri cezaevinin insan hakları müzesi olması’ için açılan imza kampanyası standındaydım. Oradan ayrılırken dört bin imzaya ulaşmıştı. İlgi düzeyi iyi idi. Perşembe günü Mahkeme yoktu. Siz bu yazıyı okurken herhalde mahkeme önünde veya içinde davayı izliyor olacağım.
Davayı izlerken, özellikle iddianameyi dinlerken, şunu çok açık fark ediyorsun: başarı grafiği yüksek, en önemlisi yaşanan zamana model olmaya elverişli bir legal demokratik siyaset tarzı KCK operasyonları eşliğinde tasfiye sürecine yatırılmış. Tasfiyenin öyle kolay olmayacağı bilinen bir noktadan, mesele bir süreç olarak el alınmış ve bu sürecin bilinen bilinmeyen bir çok boyutu var. Mahkeme bunu bir safhası olarak düzenlenmiş.
Şunu da gayet iyi fark ediyorsun: KCK hadisesinin ideolojik teorisi güçlü ve bu nokta, politik ve örgütsel alana başarılı bir şekilde yedirilmiş. Dünyanın bozulmaya yüz tutan ekolojik dengesi, toplum ve insan birey üzerinden geliştirilen anti devletçi, anti merkezci, anti cinsiyetçi, yerelci açılımların politikleştirilmesi ve örgüt teorisine yedirilmesi açısından ciddi bir ideolojik formasyon var.
En önemlisi üretilen ideolojik/politik/örgütsel formasyon ve bakış açısı doğrultusunda hayat içinde eğitilmeye ve kavramaya açık, kendini sunan legal demokratik kadrolaşma potansiyeli var. Dava, bu kadrolaşmayı daha başından itibaren elemine ederek bitirme sürecine sokmayı amaçlıyorsa da, kadrolaşmanın kaynağının kurutulmasını engelleyici özellikte, politikleşmiş, örgütünü ve önderliğini bulduğuna emin, güvenli, sağa sola oynamayacak güçlü bir halk tavanı(evet tavanı!) veya halk kadrolaşması da var.
Şimdi ortada böyle somut gerçeklik varken Kürt legal demokratik siyasetini tasfiye etmek kolay mı, mümkün mü?
İdeolojik hadisenin bir de uluslar arası boyutu var. Ekolojik, anti devletçi, anti merkezci, anti cinsiyetçi, yerelci yaklaşımlar, dünya devrimci demokratik kamuoyu nezdinde de kabul gören ve yükselen değerleri ifade ediyor. Sadece bu kesim arasında değil, ister ABD’ye, ister Latin Amerika’ya, hatta Kuveyt’e gidiniz, bu değerlerin dünyanın har tarafında tartışılan, yükselen trendin bir parçası olduğuna şahit olursunuz. Hiç abartmadan ifade edelim ki, bu trend Ortadoğu’da Kürt devrimci hareketinin şahsında teorileşti ve yine ilk olarak bir bütünsellik içinde Kürtler üzerinden hayata geçecek gibi görünüyor.
Demek ki, ekolojik, anti devletçi, anti merkezci, anti cinsiyetçi, yerelci, yaklaşımlar, Kürtlerin dünyasal arka planı oluyor. Bu Kürtlerin zamanın eğilimlerini yakalamasını, ilişkilerini örmesini ve araçlarını yaratmasını kolaylaştırıyor. İddianameyi dinlerken ön yargısız düşünen, yenilikçi, zihni açık öncü karakterde bir zihniyet dünyasını da fark etmemek mümkün olmuyor.
İddianame de, PKK, KCK artık ne derseniz deyin bu yapılanmaların hedefleri etkileyici bir şekilde ifade ediliyor. Savcı ile ilgili suç duyurusunda bulunmak yeridir hani (!)
Ne denebilir, iyi ki Diyarbakır’a geldim, iyi ki davayı izledim, iyi ki dostlarımı gördüm demekten başka…
Beş gündür Diyarbakır’dayım. KCK davasından bir gün önce Diyarbakır’a geldim. Amacım çarşı pazar dolaşarak bölge halkının davaya dönük eğilimlerini almak, bu arada görüşebildiğim siyasi çevrelerden davanın nasıl geçebileceğine dair havayı algılamaktı.
Konuşabildiğim esnaf ve halktan insanlar rahat ve soğukkanlı tavırlarıyla dikkat çekiyorlardı. Hemen hepsi politik davranıyor, KCK tutuklularına dönük sahiplenici bir yaklaşım gösterirken gerginliğe yol açacak kavramlar kullanmamaya özen gösteriyorlardı. Eylemsizlik kararının halka dönük yüzü bu olmalıydı.
Davanın birinci günü içeri giremeyişim can sıkıcıydı ama olsun, bu bana Adliye önünde bir nevi nöbet tutan halkla çok daha fazla diyalog kurma olanağı verdi. Halk olabildiğince dengeli davranıyor, herhangi bir olayın ortaya çıkmamasına dikkat ediyordu. İkinci gün mahkemedeydim. Önemli bir kısmını yakından tanıdığım dostlarımın esaretine tanıklık etmek, yaşayan biri olarak hüzün vericiydi. Elden bir şey gelmiyor, şarkıdaki ‘buda geçer’ demekten başka. Mahkeme nizamı cunta dönemini andırıyordu. Asker ve polisin güvenlik kaygısı bizlerin mahkemeyi izlemememizi zorlaştırma üzerine kurulmuştu. Darbe dönemlerinde görülen bu tür toplu davaların hukuksal işleyişi zorlaştırıcı karakteri genel olarak kabul gören bir gerçekti. Bildiğini bildiklerimizin aktardığı, 'hükümete bire bir bağlı bir heyetin, özellikle mahkeme başkanının davayı götürdüğü' idi. Bu durum, hükümetin bu aşamada tercih ettiği Kürt siyasetinin, dava üzerinde etkili olacağı anlamına geliyordu.Gidişat neyi getirir bunu kestirmek zor ama, şu an görünen heyetin sert olduğuydu. Davanın üçüncü günü yine Adliye önünde birken halkın arasında ‘Diyarbakır 5 nolu askeri cezaevinin insan hakları müzesi olması’ için açılan imza kampanyası standındaydım. Oradan ayrılırken dört bin imzaya ulaşmıştı. İlgi düzeyi iyi idi. Perşembe günü Mahkeme yoktu. Siz bu yazıyı okurken herhalde mahkeme önünde veya içinde davayı izliyor olacağım.
Davayı izlerken, özellikle iddianameyi dinlerken, şunu çok açık fark ediyorsun: başarı grafiği yüksek, en önemlisi yaşanan zamana model olmaya elverişli bir legal demokratik siyaset tarzı KCK operasyonları eşliğinde tasfiye sürecine yatırılmış. Tasfiyenin öyle kolay olmayacağı bilinen bir noktadan, mesele bir süreç olarak el alınmış ve bu sürecin bilinen bilinmeyen bir çok boyutu var. Mahkeme bunu bir safhası olarak düzenlenmiş.
Şunu da gayet iyi fark ediyorsun: KCK hadisesinin ideolojik teorisi güçlü ve bu nokta, politik ve örgütsel alana başarılı bir şekilde yedirilmiş. Dünyanın bozulmaya yüz tutan ekolojik dengesi, toplum ve insan birey üzerinden geliştirilen anti devletçi, anti merkezci, anti cinsiyetçi, yerelci açılımların politikleştirilmesi ve örgüt teorisine yedirilmesi açısından ciddi bir ideolojik formasyon var.
En önemlisi üretilen ideolojik/politik/örgütsel formasyon ve bakış açısı doğrultusunda hayat içinde eğitilmeye ve kavramaya açık, kendini sunan legal demokratik kadrolaşma potansiyeli var. Dava, bu kadrolaşmayı daha başından itibaren elemine ederek bitirme sürecine sokmayı amaçlıyorsa da, kadrolaşmanın kaynağının kurutulmasını engelleyici özellikte, politikleşmiş, örgütünü ve önderliğini bulduğuna emin, güvenli, sağa sola oynamayacak güçlü bir halk tavanı(evet tavanı!) veya halk kadrolaşması da var.
Şimdi ortada böyle somut gerçeklik varken Kürt legal demokratik siyasetini tasfiye etmek kolay mı, mümkün mü?
İdeolojik hadisenin bir de uluslar arası boyutu var. Ekolojik, anti devletçi, anti merkezci, anti cinsiyetçi, yerelci yaklaşımlar, dünya devrimci demokratik kamuoyu nezdinde de kabul gören ve yükselen değerleri ifade ediyor. Sadece bu kesim arasında değil, ister ABD’ye, ister Latin Amerika’ya, hatta Kuveyt’e gidiniz, bu değerlerin dünyanın har tarafında tartışılan, yükselen trendin bir parçası olduğuna şahit olursunuz. Hiç abartmadan ifade edelim ki, bu trend Ortadoğu’da Kürt devrimci hareketinin şahsında teorileşti ve yine ilk olarak bir bütünsellik içinde Kürtler üzerinden hayata geçecek gibi görünüyor.
Demek ki, ekolojik, anti devletçi, anti merkezci, anti cinsiyetçi, yerelci, yaklaşımlar, Kürtlerin dünyasal arka planı oluyor. Bu Kürtlerin zamanın eğilimlerini yakalamasını, ilişkilerini örmesini ve araçlarını yaratmasını kolaylaştırıyor. İddianameyi dinlerken ön yargısız düşünen, yenilikçi, zihni açık öncü karakterde bir zihniyet dünyasını da fark etmemek mümkün olmuyor.
İddianame de, PKK, KCK artık ne derseniz deyin bu yapılanmaların hedefleri etkileyici bir şekilde ifade ediliyor. Savcı ile ilgili suç duyurusunda bulunmak yeridir hani (!)
Ne denebilir, iyi ki Diyarbakır’a geldim, iyi ki davayı izledim, iyi ki dostlarımı gördüm demekten başka…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder