28 Ocak 2012 Cumartesi
YÜKSEL ERİŞ HOCA SENİ UNUTMAYACAĞIZ
Yüksel Eriş (Tekirdağ Şarköy 1955 – Trabzon 21 Ocak 1977)
Mihrac Ural – 21 Ocak 2012 / Cumartesi
Yüksel Eriş hoca, kardeşi Hüseyin Erişe ““Hatay’ın Kültüründen ve insanlarından bahsederdi ve ola ki bir gün gidersen orada çok sevdiğim bir ailemin daha olduğunu bil ve onları mutlaka ziyaret et” demiş. Bu cümleler, benim ve örgütüm için büyük bir onurdur. Bu cümle aynı zamanda baba evimi bilen kendi evimi bilen her insan için her yoldaş içinde aynıyla geçerlidir. Baba evim dahil evime gelip süreklilik arz eden tüm misafirlerim ister yoldaş ister dost olsun, Yüksel Eriş hocanın duyumsadığı ve on yıllar sonra kardeşi vasıtasıyla duyduğum bu sıcaklığı duyar. Benim dostluğum da yoldaşlığımda tastamam budur.
Hüseyin Eriş bu cümleleri Yüksel Eriş adına açtığı bolgda şöyle dile getiriyor:
“Yüksel Erişin ölümünden 33 yıl sonra Hatay'a giden Hüseyin Eriş gezi dönüşünde "HATAY GEZİM VE İZLENİMLERİM" başlıklı bir yazı yazmış. Bu yazıda, "Yıllar önce ağabeyim Yüksel ERİŞ ile çok nadir görüşüp konuşmalarımda bana “Hatay ın Kültüründen ve insanlarından bahsederdi ve ola ki bir gün gidersen orada çok sevdiğim bir ailemin daha olduğunu bil ve onları mutlaka ziyaret et” demesiyle bunu kendime vasiyet kabul ederek Hataya gitmeye karar verdim. Hataya gidişimde hiçbir art niyetim ve bir yerlere görüntü vermek gibi bir niyetim asla yoktu ben bir VASİYETİ yerine getirdim ve vicdani olarak rahatladım”
(http://huseyinerisyazilari.blogspot.com/search?updated-min=2011-01-01T00:00:00-08:00&updated-max=2012-01-01T00:00:00-08:00&max-results=5 )
Bu ölçüde asil bir hocanın yolunda yürümek hepimiz için bir onurdur.
Yüksel Eriş, benim olduğu kadar tüm Acilcilerin onurlu şehit hocasıdır. Özverilerin en büyüğünü doğruları arkasında durarak vermiş bir önderdir. O bir örgütte yönetici olmak nedir öğretendi. Yönetici olmanın direnmek olduğunu, şehit olmasını bilecek kadar kararlı olunması gerektiğini ifade edendi.
Bu gün onu anarken, bir kez daha polis önünde dizleri çözülüp itirafçı, üç beş kuruş için MİT ajanı olan ahlaksızlarla karşı ser verip sır vermeyen gerektiğinde doğruları arkasında ölüme bile giden kararlı militan, kadro ve yönetici olmayı bilince çıkarıyoruz.
Biz üzerimize düşenleri yaparken Yüksel Eriş hoca örneğimizdi. Bu nedenle hep direndik, işkencede ser verdik sır vermedik. Teslim olanlara örgütü ve mücadeleyi bırakmadık.
Karanlık ağızların, karalamaların bitip tükenmez esareti altında Özel Harp Dairesi kuklalığı yapanlar, içine düştükleri bataklığın kapan içinde fare gibi hayatlarını sonuna kadar yaşamaya mahkumdurlar.
Yüksel hoca sana sözümüz var, kararlılığımızı hiçbir koşulda bırakmadan mücadeleyi sürdüreceğiz. Ruhun şad olsun.
İki yıl önce paylaştığım anma yazısını bir kez daha önemi üzerine tekrarla okurlarımla paylaşıyorum.
Mihrac Ural - 24 Ocak 2010
İlker Akman, Acilcilerin siyasal iradesi olduğu kadar, Yüksel Eriş'de hocasıdır. Acilcilerin hocası aynı zamanda, dengesi, genşi yüreği, olgunluğu, bilgi dönüşümümüzün de ifadesiydi.
Bu satırların yazarı ve Güney Bölgesinin Acilci olmasında temel rol Yüksel Hocanındır. O, gerek insani duruşuyla, gerekse devrimciliğin örnek ve simgesi olma vakurluğuyla, düzey ve bilgi birikimini her konuşmasında ifade etmesiyle bir öğretmendi. O'nu tanımam bu günlere gelişimin temel dinamiklerinden biri olmuştur. Yüksel Hocayı, Antakya'ya getiren ve O'nunla tanışmama vesile olan Dr. Mehmet Çelikel'dir.
Dr. Mehmet Çelikel'le Antakya TÖB-DER salonunda buluştuk. O dönemin Devrimci Sağlık İş sendikasında, örgütsel sürecin içinde yer alan bir yoldaştı. Memleketine gelmiş bizlerle buluşmuştu. O günün koşullarında Antakya, en aktif siyasal gelişme sürecini yaşıyordu. Ülke çapında her hangi bir örgütle resmi hiç bir bağımız olmamasına rağmen, kendi ölçeklerimizde özgün ve özgür bir örgütlenme içinde toparlanmıştık. Bu buluşmaya ise, sürecin biraz daha gerilerinden çıkıp gelen bir çabanın sonunda gelmiştik.
Okulumdan mezun olduktan sonra, Mahir Çayan'ın Kesintisiz Devrim adlı kendi el yazısı makalelerini Antakya'ya getirmiştim. Isparta'lı Yaşar Sarı yoldaş bu yazıları bana, kutsal kitap gibi gizlice ve önemli uyarılarla verdi. Kimseye gösterme, herkese okutma, yakalanırsa çok kötü sonuçları olur v.b. dedi. Antalya'da okul sürecimin önemli bir kesiti siyasal mücadelemin etkin dönemiydi. Antalya Gençlik Örgütü'nün (ANT-GÖR) kuruluş çalışmaları ve faşistlerle giriştiğimiz çatışmalar sonucunda, Isparta'ya naklimi yaptırmıştım. Isparta tarihinin ilk devrimci dernek kuruluş çalışmalarında etkin rol oynamış,çevre devrimcileriyle çok sıkı bağlar oluşturmuştum. Yaşar Sarı, 68'li kuşağın liderlerinden Mustafa Kaçaroğlu ile yakın ilişki içinde olan, çevre köylerden bir yoldaştı. Cezaevinden elle çoğaltılarak dışarı çıkarılan, sayısını bilmediğim, ancak çok az olduğu kesin olan, Kesintisizlerin ilk nüshalarından birini işte bu yiğit insanın elinden almıştım. Antakya'da THKP-C geçmişi üzerinde yükselen siyasal eğilimlerin hakim olmasının kaynağı, buraya kadar gider.
Antakya'da ileri düzeyde örgütlenmemiz, TEK YOL DEVRİM gibi dergi yayınlarımız, bildirilerimiz, duvar yazılamalarımız, eylemlerimiz, her mahallede kurulu olan derneklerimiz, kitlemiz ve yapılmış büyük kitlesel mitingimiz bulunuyordu. Askeri eylemlerimiz sürmekte, askeri eğitimlerimiz için her türden hazırlıklarımız da bulunuyordu. Bunlardan birinin arifesinde Yüksel Hoca da vardı. Yapacağımız askeri eylemlerin yoğunluğu ve etkinliği nedeniyle, gündeme gelecek baskıları örgütümüzün kaldıramayacağını, 26 Ocak 1976 Beyler Deresi katliamının yıkımını henüz onaramadıklarını belirterek bu eylemleri Hatay Kurtuluş Ordusu vb. farklı isimlerle üstlenmenin daha uygun olacağını ifade etmişti. Yüksel Hoca, hesaplı ve akıllı bir insandı, nazikçe ve olgunca bizlere bu eylemleri isim olarak üstlenmede gizliliği tavsiye ediyordu. Bu eylemler İskenderun Demir-Çelik fabrikasında gelişen işçi sorunlarıyla ilgili; baskılara, işten çıkarmalara, grev sorunlarına ilişkin bir tepki olarak hazırlanıyordu.
Yüksel Hocayla uzun siyasal sohbetlerimiz oldu, silahlar ve askeri konularda da konuştuk. O, silahlardan çok uzak bir insandı. Binboğa dağlarına yaptığımız tırmanışta da buna tanık oldum. Bir şehirliydi, şehir kimliğini taşıyan olgunluğuyla, olayları kavrayışıyla, sorunları aşmadaki genişliğiyle, kapsayıcılığıyla gerçek bir öğretmendi. O, İlker Akman'ın izinden gidebilecek. Örgüte siyasal bir irade kazandıracak, onun döneminden kalan bir yöneticiydi. O kesitte; akılalmaz saplantı derecesinde, insan ilişkilerindeki yanlışlarıyla sekterlik yapan ve o ölçekte silik bir duruş sergileyerek, sonunda itirafçı olan yöneticiler de bulunuyordu. Ancak Yüksel Hoca, bir örgütün gereksinim duyduğu olgunluk ve bilgi birikiminin tüm verilerini üzerinde taşıyordu.
Yüksel Eriş Hocayla son olarak, Ankara'da buluştum. Kızılay meydanındaki Gima mağazası binasında bir kafede oturduk, uzunca konuştuk. Bölgemizdeki çalışmaya başka bir yoldaşın geleceğini ifade etti. O'na neden başkası? diye sordum, bana; "bölgenizin yeterliliklerini göz önüne alarak, sizlerle birlikte çalışacak bir yoldaşı göndereceğiz. Ben daha çok çalışmayı gerektiren bir bölgeye gideceğim" dedi.
Hüzün doldum. Aramızda çok yoğun bir bağ oluşmuştu. Yüksel Hocayı bölgemizde görmek istiyorduk. Ancak o kesitte, bunların ne konuşulması ne de konusunun edilmesi söz konusuydu. Ankaradan ayrıldık, Ayşe yoldaş (Ömür Karamollaoğlu) gelmişti. O'da bizim içten bir sevgiyle sarıldığımız yoldaşımız olmuştu. Bölgemiz hep öyle, duygusal bir sevgiyle sarılırdı misafir yoldaşlara...
Yüksel Hoca örgütümüzün değerli bir şahsiyetidir. O, anılarımızda örnek aldığımız mütevazi bir yönetici olarak yaşadı durdu. O'na beslediğimiz saygı ve sevginin haklılığını dostumuz, yoldaşımız Kürt halkının lideri sayın Abdullah Öcalan'ın dilinden de duymak, bize moral ve dinamik katmıştı. Başkan Öcalan, bu sırrı 1. Kongremizde, delege yoldaşların ve misafirlerimizin önünde yaptığı konuşmada açıklarken, yaşadığımız coşkunun, bu konuşmayı her dinlediğimizde, kararlılığımızın, sorumluluğumuzun davamıza ve örgütümüze olan bağlılığımızın bir kez daha bilinçte doruklara ulaştığını hissederiz.
Başkan Öcalan 1. Kongremizde şunları dile getirdi:
"Değerli Yoldaşlar,
Değerli THKP-C Acilciler 1. Kongre delegeleri ve değerli misafirler. Sözlerime başlamadan önce içten selamlarımı sunar, böylesine değerli ve bir çok oluşuma yol açacağına kesinlikle inandığım 1. Kongrenizde bulunma imkanına kavuştuğum için siz yoldaşlarıma şükranlarımı iletiyorum.
Sizlere, partimiz PKK´nın kısmi de olsa ayağa kaldırdığı halkımızın mücadele selamlarını iletiyorum. Tarihinden gelen ve günümüzde, özellikle 1980 sonrasında son derece vahşi ve barbarca bir saldırıyla üzerimize gelen, başta sizler ve bizler olmak üzere vahşi hayvanlara özgü kudurganlıkla saldırarak çoğumuzu, zindanlarda görülmemiş iğrenç işkencelerden geçiren faşist TC´nin saldırıları altında böylesine görkemli bir ortamda kavuşmamız hiçbir kişisel, ulusal, hatta sınıfsal basit çıkar endişesine kapılmadan, yeninin doğuşunu tartışmamız, yeniyi doğuracak pek çok kararlara ulaşmanız sizin gibi. bizleri de son derece mutlu ediyor.
Sizlerin, hareketinizin, soylu bir geçmişe ve başkaldırışa sahip olduğunu bilmeyen yoktur. O günkü amansız zorluklar ne olursa olsun bu soylu başkaldırışın önderlerinden bizzat konuşmalarına tanık olduğum Mahir Çayan yoldaşın, milliyetçilik ve ulusal sorun konusunda söyledikleri sözler çağdaş Türkiye halk hareketlerinin temeli olacak derinliktedir. Hareketinizin bu çıkışı da, zaten bunu kanıtlar. Ve bizim de çıkışımız bunu kanıtlar.
Evet, daha sonra yine sizlerin önder yoldaşlarınızın soylu çıkışları vardır. Belirtmek gerekir. Şahsen tanıma imkanı bulduğum Yüksel Eriş yoldaşın candan, son derece insani yoldaşlığını asla unutmayacağım. 12 Mart´tan sonra, birlikte uzun bir süre aynı odada, uzun ve son derece candan, samimi tartışmalarımız oldu. Son derece enternasyonalist bir özü onda da bulduğumu belirteyim. Bu yoldaşa karşı, bu bir görevdir. Bunu belirtmek görevdir. Ve bu yoldaşlar, çıkışımızın temel cesaret kaynaklarıdır. Onlardan aldığımız cesaret, son derece yüreklendiriciydi. Ulusal sorunda da öyleydi, faşizme karşı soylu çıkışta da öyleydi. Belki onlar görmedi ama, bazı tartışmalara sizlerden de arkadaşlar katıldı. Birçok tartışmada bazılarının tasfiyecilik eğilimlerine karşı biz, sonuna kadar bu direnişçilerin anısını dayattık. Onlar her ne kadar bugün aramızda yoksa da, onların anısının böyle oynanacak anılar olmayacağını söyledik, kabul edeceksiniz dedik (....). Nitekim oralardaki ısrarlarımız, bizleri bu noktaya kadar getirdi..." (Abdullah Öcalan, THKP-C (Acilciler) 1. Kongresi açılış konuşması 21 Kasım -1 Aralık 1986)
Yüksel Hoca, 26 Ocak 1976 Malatya Beyler Deresi şehitleri anısına yapılan, askeri eylem hazırlığı sırasında şehit oldu. Yanında değerli bir yoldaş bulunuyordu; yazılarıyla, kitap ve eğitmenliğiyle en az Yüksel Hoca kadar değer verdiğimiz bir yiğit. Yener Orkunoğlu.
Yüksel Hocanın son günlerini, örgütsel tarih yazımı için Yener Orkunoğlu'nun anılarını yazmasını bekleyeceğiz. Yener Orkunoğlu'nun kaleminden, yazılarında ortaya koyduğu akademisyen kimliğiyle o dönemi anlatmasını bekleyeceğiz.
Yukarıda A. Öcalan’ın Yüksel Eriş için sarf ettiği sözleri, yok saymaya çalışan, ya da başkasına söylenmiş Öcalan, “onu Yüksel Eriş sanmış” diyen Boyacı, itirafçı ajan kuklalara söylenecek tek şey, Öcalan bunu yazılı, sözlü (1. Kongrede bant kaydı) olarak, Yüksel Erişi de fiziki olarak tanımlayıp, verdiği detaylı bilgilerle dile getirdi. Kaldı ki, Yüksel Eriş’in, insani ve devrimci kişiliğini anlatıp tanımlamak için, hiç kimseye ihtiyacı olmadığını ayrıca belirtirim.
Not: Yüksel Eriş Hocayı şehit oluşunun her yıl dönümünde İlker Akman ve arkadaşlarının Malatya Beylerderesi’nde, itirafçı katil muhbir Engin Erkiner’in ihbarıyla yapılan operasyon sonucu katledilmeleri anısına 26 Ocak ‘ta anıyordum. Bu yıl bir defalığını bunu Yüksel Hocanın ölüm haberinin basına yansıdığı 21 Ocakta anıyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder