19 Ocak 2012 Perşembe
ELEŞTİRİNİN İLKELERİ
( Suriyecilik, Alevicilik, Hatay’cılık, Bölücülük, Üzerine, Eleştiri mi? Ötekileştiricilik mi? )
Mihrac Ural – 19 Ocak 2012 / Perşembe
Yakın zamanda tanıştığım, sıcak ve esprili olarak yakınlık duyduğum bir arkadaşım, Suriyeli sivil halk temsilcileri komitesinin Hacı Bektaşi veli 2. Büyük Alevi kurultayına gidişleriyle ilgili yazdığım bir makale üzerine, yorum yapan arkadaşları ve bir ölçüde de beni eleştirmiş (Ana yazı ve yorumların tümü duvarımda da duruyor
(http://www.facebook.com/photo.php?fbid=199127640183422&set=a.104968396266014.10234.100002585630850&type=1&theater ).
Arkadaşım şunları söylüyor; “şunu anladım sizin sol anlayışınız hatayı suriyeye baglanmasıyla sınırlı evet suriye emperyalizmin çirkin oyunları ile karsı ksrşıya bundan dolayı suriyenin yanında olmak gerekir ama şuna itirazım var suriye de demokrasi yoktur kürtlerin çogu kimliksiz yaşıyor alevi degil nasuridir alevilige yakın dır ama alevilik degildir zaten din mesep ve etnik kimlik üzerinden hareket edmiyorum ama bunların bilinmesi lazım. “( J.K)
J.K kardeşim, yukarıdaki yorumumu yeniden oku. Birilerinden aktardığın yorumlara sığınma; bana bir tek yerde, bir tek satır, bir tek cümle Hatay’ın Suriye'ye bağlanmasıyla ilgili bir belirleme koy ki sözün doğru olsun, ön yargılı olmasın. Bu bir. İkincisi, Alevilik de yapılmıyor, Nusayrilikte. Burada sende Sünni medrese gibi ve Osmanlı gibi kendini alevi bizi Nusayri olarak adlandırıyorsun. Kaynağını ikimiz de biliyoruz. Bunu bir suçlama gibi de yöneltmişsin. Milyonlarca insanı rencide edecek kıymeti kendinden menkul tanımlamalar yapıyorsun.
Bize Nusayri adını veren biz değiliz. Şii Şehristani'den ( Hicri 479 -548) Aleviler üzerine fetvalarıyla meşhur İbni Teymiye (Vahhabi cani) bunlardan da Osmanlıya kadar bizi sırf kötülemek için, kötüledikleri Hz. İmam Hasan el Askeri'nin yardımcısı Muhammed Bin Nusayr'i adına bizi anmak istediler: Tek neden kendi kötülemeleriyle bizi isimlendirmektir. Tekrar ediyorum Muhammed ibni Nusayri insan aklının almayacağı ölçekte kötülediler ve bizi onun adıyla andılar olay bu. Oysa bu kutsal insan Ehlibeytin en büyük savunucusu ve Hz İmam Hasan el Askeri’nin yardımcısıydı..
Oysa, Türkler ve Kürtler Aleviliğin A sını daha bilmezken, ne İslam ne Alevilikle ilgileri olmazken, bizler bir inanç topluğu olarak ALEVİ diye anıldık. Hz. İmam Ali Zeynel Abiddin (Hz Hüseynin kerbeladan kurtulan tek oğlu ve ehli Beytin tek imamı) der ki; "babama velayetim, ondan doğmuş olmamdan daha hayırlıdır". Bu da, Aleviliğin bir kan bağı olmasından çok, bir inanç topluluğu yani senin Alevilerinin de sonradan bağlı olduğu "velayet ve teberra" ilkeleriyle ilgili bir olaydır. Aleviler Hz. Ali'yle yürüyenlerdir. Bunun da tarihi İslam’la birlikte yükselmiştir. Bu gün Erdoğan çınar’ın giriştiği hayali çabalara, bölgenin tüm Alevilerinin ortak köken birliğini sarsan, Hıristiyan köklere götüren kimilerinin ise Bigi Bang (evrenini ilk oluşum patlaması) sürecindeki “ışık”a bağlayan ve Aleviliği alev, ışık gibi hiçte ciddi olmayan köklere ilintili göstermek bence Alevilik hiç değildir.
Alevilik için devamla, bu konuda Haşimi’lerin (hz. Muhammed’in sülalesi) iki kolu ya da evi olduğu belirtilir (Abbasi ve Aleviyun), aleviler(Arapçası Aleviyyun) Hz Ali'nin yolunda dünden bu güne yürüyenlerdir. Senin kaynak aldığın kişileri burada anmayacağım, sadece ayıplayacağım. Aleviliği başka bir şeye bağlamak ise gerçekçi değil. Bölgeye paraşütle gelmedik bu toprakların kültür evriminin bir ürünü olarak siz de bizde ALEVİ olarak bu güne geldik: Ama bu siyasetle ilgili çok cüzi bir yan taşır. Bunları birbirine karıştırma. Yazılarımda yoğun olarak işlememin nedeni açıkça ırkçı Sünni mezhep zülüm yapan bir Erdoğan iktidarı olduğu içindir, Suriye olaylarında bu teme çok işlendi içindir: dön bir yıl önceki yazılarıma bak bundan eser göremezsin. Kimsenin dinle, mezheple, siyaseti karıştırma derdi yok.
Gelelim şu onarılması mümkün olmayan Suriye düşmanlığına (senin değil), Suriye’de Kürtlerin kimlik meselesini kırk kez anlattım, 1962'de yapılan sayımda vergi vermemek ve askere gitmemek için Suriyeli yerli Kürtler değil, Türkiye’den göç eden, ama sadece göç eden Kürtler, Suriye vatandaşlık hakkını tanıdığı ve tescillerin yapıldığı 1962 sayımında, kendi istekleriyle, kendi isimlerini vatandaşlığa yazdırmadılar ve kimlik almadılar. Kürtlere kimlik vermeme olayı ne Hafızın ne de .Beşşar’ın işi değil bunu iyice bil. Hafız da Beşşar da Öcalan’ın açıkça dediği gibi Suriye’de Kürtlere en çok dost olan bunlardır (Beşşar Esad’a Mayıs 2011’de gönderdiği mektup, bu mektubu yayınladım, Son KCK baskınlarında ele geçmiş ve basına yansımıştı. Talabani ise “Suriye ebiya” (Suriye ebedidir, ölümsüzdür kucaklayan büyüklüktür) der ve bu gün “Suriye’ye bir saldırı olursa Beşşar Esad’ın ordusunda bir asker olarak çarpışmaya hazırım” der (Aktaran Ömer Osi, 22 Aralık 2011 Perşembe. Lazkiye/Suriye konferansı, ben de şahsen dinledim)
İşte son reformlarla birlikte Beşşar Esad istisnasız tüm Kürtlere vatandaşlık hakkı verdi. Bu da reform paketinin ilk eylemi oldu (Kürtlerin vatandaşlık hakkı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi no:49 7 Nisan 2011) Bu hakkı kullanan Kürtler de, derhal pasaport çıkardı, birçok insandan bundan yararlanarak yurt dışına çıkma hakkını kullandı, eğitim, mülk, evlilik gibi sorunlarını çözdü. Bunu bilmiyorsan buradan, benden öğren.
Suriye'de sistem elbette demokrasi değil, ama oraya gidiyor. Soğuk savaşın iki kutuplu dünyasında Suriye sistemi sosyalist sistemin yanında yer alan tek partili bir rejimdi. Bu Sovyetlerde de Küba’da da Kuzey Kore’de de öyleydi (Tüm sosyalist blok ülkelerinde de). Sovyetler yıkıldı, geriye bu üç ülke kaldı. Baas partisinin adı da o günlerden kalma Sosyalist Yeniden Doğuş Partisidir. Sosyalist sistem artık 21. yy yeterli değil ve değişmelidir. Bu değişim dünyanın çoğu yerinde yıkılmayla ve gerisin geriye kapitalizme dönüşmeyle tamamlandı. Ama bu üç ülke (Küba, Kuzey Kore ve Suriye) sorunları olmasına rağmen aynı doğrultuda kimi ilkeleri koruyarak yaşamaya ve son olaylarda içe evrimci biçimde değişerek, halkını kapitalizmin vahşi pençelerine terk etmeden reformlarla özgürlük ve demokrasiyi dengeli olarak ikame etmeye çalışıyor. Bunu doğru kavramazsın, elik kanlı Müslüman kardeşler Örgütü şebekelerinin karşı-devrim hareketini, bir halk hareketi olarak görmeye düşersin. Ki bu türden solcular da Siyonist sol olarak, ülkemizde solun perişan ve çirkin boyutunu temsil ediyorlar; bunlar, itirafçı ve devletin derin elemanları gibi, Suriye’ye NATO müdahalesi ya da BM Mavi Bereli askerlerinin sokulmasını istiyorlar.
Suriye, eksikleri olan, yetmezleri ve yanlışları olan bir ülkedir. Bunu illa tekrar etmemize gerek yok: Okurlarım da bu gerçeği iyi bilir. Ben ise 150 makalede bunları dile getirdim durdum. Ama bunları okumadan, alıntısız aktarmasız eleştiri yaparsan olmaz, ciddi ve samimi olmaz…Yaptığın yargısız infaz olmaması için, adil bir eleştiri yapman için, belgeye kanıta, alıntıya dayanacaksın. Tartışma da böylece kalite kazanacaktır.
Tekrar diyelim, Suriye eksiği çok olan bir ülkedir ve 50 yıldır emperyalist baskı altındadır. Buna rağmen, emperyalizme karşı mücadele eden bir ülke olarak tüm bölge direnme hareketlerine de ev sahipliği yapmıştır. Fas'tan, Türkiye'ye kadar haritayı bir gözden geçirin. Karşınıza olta gibi, çengel gibi bir hat çıkar. Bir tek Suriye halkası eksik. Bu hattın siyasal tablosunu takip edin, eli kanlı Müslüman Kardeşler Örgütü şebekelerinin, ABD desteğiyle iktidara geldiğini görürsünüz. Bir tek, bu kilit taşı eksik. Suriye, laikliğiyle, yarım asırdır süren direnişiyle, Emperyalizmin oyun ve komplolarına karşı duruşuyla. Saddam diktatörlüğüne karşı direnen tüm siyasal güçleri desteğiyle (Kürt hareketleri dahil), Irak işgaliyle ortaya çıkan 2 milyon Iraklıyı sesiz sitemsiz misafir etmesiyle (Güvenlik, eğitim, iş, barınak, sağlık, eğitim hakları mahfuz olmak üzere), Filistin davasını yarım asırdır desteklemesiyle (Halkından Filistin vergisi alan tek ülke olmak kadar, direnişçi örgütleri koruyup, kollamak ve her türden desteği sunmasıyla), Lübnan direme güçlerini koruyup desteklemesi ve İsrail saldırılarında göçmenleri misafir etmesiyle, 12 Eylül sürgünü tüm Türk-Kürt devrimcilerine güvenli liman olmasıyla ve bu gün yeryüzünün şer güçleri medyasının, yalanlarına, abartılarına, komplo ve uydurmalarına ve destekledikleri eli kanlı şebekelere karşı Katar, Suudi Arabistan, Körfez Emirlikleri, İsrail-ABD (tüm emperyalistler adına) ve bu güçlerin ucuz tetikçisi Erdoğan yönetimine karşı bölge halklarının dik duruşunu temsil ediyor. Bu küçük ülke insanlık adına direniyor.
Biz ne eksiz-k ne fazla bunu söyledik. Ne Arap kökenli olduğumuz için kimse milliyetçi ayranını kabartmasın, düşman değil dost arıyoruz ve barışçıyız, üstelik bölücülüğe karşıyız ( bu “bölücü olmayacağız” belirlememizi ısrarla vurgulamamıza rağmen, “sizden şüpheleniyoruz Hatay’ı Suriye’ye katacaksınız bölücülük yapacaksınız” diyerek, bize şüpheyle, ötekileştirici tarzda yaklaşmanızı önce ayıplayacağız ve Kürtlere böyle diye diye nereye gelindiğini hatırlatmakla yetineceğiz).
Son olarak ve ısrarla, lütfen birlik ve dost olmanın yollarını bulalım, birbirimizi ötekileştirerek ne Irçı mezhepçilik ne de ırkçı milliyetçilik yapmayalım. Tek isteğimiz ülkemizi oluşturan tüm farklılıkların özgürlük ve demokrasi içinde, güvenceyle yaşamasıdır. Demokratik bir anayasa etrafında birlikte yaşamaktır. Bölücülüğün tek kaynağı egemen ulus milliyetçiliğidir ve bu, devletin akıl ve statülerinde, kurum ve kuruluşlarında yasa ve anayasasında olan şeydir.
Eleştirecekseniz, lütfen alıntı yapıp eleştirin. “Biz düşman değil dost arıyoruz” (bu cümle her yerde bana aittir) bunu iyi bilmelisiniz. Bize haksızlık yapmayın. Burada yazan çok insan, devrimci hareketin içinde yer aldı ve almaya devam ediyor. Bedel ödedi, bunları bilmeden herkesi “Suriyeci, Muhabarat, Hatay’ı Suriye’ye katmak isteyen, Alevici diye suçlamayın”, bölücülük bunu yapanlardır, bilgisizce, cahilce eleştirendir. İlgili iseniz, okuyor ve yorum yapma gibi bir dirsek teması içinde olmak istiyorsanız doğruyu yazmak ve doğru bilgiyle eleştirmek gibi ahlaki bir sorumlulukla karşı karşıya olduğunuzu bilmelisiniz. Bu sanal ortamda herkes en ahlaksızca herkesi her şeyle suçlayabilir; bu sol gelenekte çok yaygındır da. Ama bizim bu düzeylerde işimiz yok olmayacaktır da.
ÖNCEKİ YORUMA CEVAP - 18 Ocak 2012
J.K kardeşim, önce yazıyı iyi oku orada sosyalizmden ya da sosyalist şeyhlerden söz edilmiyor. Bu bir. Sonra, bu alevi şeyleri inançları gereği de Kerbela'dan bu güne gelen bir direnme çizgileri var, hiç bir zaman egemen mezhep olmadıkları için hep muhalefette kaldıkları için sık sık devrim hareketlerinde ilerici duruşlarda yer almışlardır. Bir de inancın içinden gelen bir laik duruşları vardır. Dolaysıyla sosyalizmle değil devrimcilikle ilgileri pek çoktur ve devrimleri sadece sosyalistler değil halkın her türden insanı yapar.
Sonra bunlar İran Şiileri de değil bunu unutma, bilmiyorsan sor. Sonra, bunlar bireydir şeyhlik kurumu adına gelmemişler birey olarak sivil etkinlik olarak gelmişler ki, devrimci burjuvalar olduğunu hatırlatırım, devrimci Latin Amerika papazları olduğunu hatırlatırım ve bunların birçoğu Latin devrimlerinde çok önemli roller oynadı. Bunu da benden öğren. Sonra, materyalizmle ne ilgisi var konunu onu anlamadım. Sosyalizmle ne ilgisi var konunun onu da anlamadım. Bu şeyhlerin Türkiye devrimiyle de ne ilgileri var. Sen yazı yerine, kendinden çıkardığın zar zar zar zar.. sesleri arasında kulakların sağır mı olmuş onun için yazılanı anlamıyorsun.
Birde şüphelisin işin içinde Alevicilik var diye, hiç ilgisi yok orijinalitemizi değerlendirmeyi öyle okuyorsan Türkiye solunun neden %1 bile geçmediğini daha iyi anlamış oluruz. Sorun ne biliyor musun sorun siyaseti çok yönüyle kavramamaktır, bütünsel ve kucaklayıcı olmayı bilmemektir, ithamdır karalamadır. yapma. Akıllı bir arkadaşımsın yazıyı tekrar oku, şaka yapma zamanı değil komşumuza askeri saldırı yapılmak üzere birlik olma herkesin gücünü aynı potada toplayım ülkemizde özgürlük ve demokrasi için çalışma zamanıdır. Sözü edilen ne devrim ne sosyalizm ne de materyalizmdir. Bunlar ayrı konular ki bunları da ayrıca tartışmak gerek.
Mihrac Ural – 19 Ocak 2012 / Perşembe
Yakın zamanda tanıştığım, sıcak ve esprili olarak yakınlık duyduğum bir arkadaşım, Suriyeli sivil halk temsilcileri komitesinin Hacı Bektaşi veli 2. Büyük Alevi kurultayına gidişleriyle ilgili yazdığım bir makale üzerine, yorum yapan arkadaşları ve bir ölçüde de beni eleştirmiş (Ana yazı ve yorumların tümü duvarımda da duruyor
(http://www.facebook.com/photo.php?fbid=199127640183422&set=a.104968396266014.10234.100002585630850&type=1&theater ).
Arkadaşım şunları söylüyor; “şunu anladım sizin sol anlayışınız hatayı suriyeye baglanmasıyla sınırlı evet suriye emperyalizmin çirkin oyunları ile karsı ksrşıya bundan dolayı suriyenin yanında olmak gerekir ama şuna itirazım var suriye de demokrasi yoktur kürtlerin çogu kimliksiz yaşıyor alevi degil nasuridir alevilige yakın dır ama alevilik degildir zaten din mesep ve etnik kimlik üzerinden hareket edmiyorum ama bunların bilinmesi lazım. “( J.K)
J.K kardeşim, yukarıdaki yorumumu yeniden oku. Birilerinden aktardığın yorumlara sığınma; bana bir tek yerde, bir tek satır, bir tek cümle Hatay’ın Suriye'ye bağlanmasıyla ilgili bir belirleme koy ki sözün doğru olsun, ön yargılı olmasın. Bu bir. İkincisi, Alevilik de yapılmıyor, Nusayrilikte. Burada sende Sünni medrese gibi ve Osmanlı gibi kendini alevi bizi Nusayri olarak adlandırıyorsun. Kaynağını ikimiz de biliyoruz. Bunu bir suçlama gibi de yöneltmişsin. Milyonlarca insanı rencide edecek kıymeti kendinden menkul tanımlamalar yapıyorsun.
Bize Nusayri adını veren biz değiliz. Şii Şehristani'den ( Hicri 479 -548) Aleviler üzerine fetvalarıyla meşhur İbni Teymiye (Vahhabi cani) bunlardan da Osmanlıya kadar bizi sırf kötülemek için, kötüledikleri Hz. İmam Hasan el Askeri'nin yardımcısı Muhammed Bin Nusayr'i adına bizi anmak istediler: Tek neden kendi kötülemeleriyle bizi isimlendirmektir. Tekrar ediyorum Muhammed ibni Nusayri insan aklının almayacağı ölçekte kötülediler ve bizi onun adıyla andılar olay bu. Oysa bu kutsal insan Ehlibeytin en büyük savunucusu ve Hz İmam Hasan el Askeri’nin yardımcısıydı..
Oysa, Türkler ve Kürtler Aleviliğin A sını daha bilmezken, ne İslam ne Alevilikle ilgileri olmazken, bizler bir inanç topluğu olarak ALEVİ diye anıldık. Hz. İmam Ali Zeynel Abiddin (Hz Hüseynin kerbeladan kurtulan tek oğlu ve ehli Beytin tek imamı) der ki; "babama velayetim, ondan doğmuş olmamdan daha hayırlıdır". Bu da, Aleviliğin bir kan bağı olmasından çok, bir inanç topluluğu yani senin Alevilerinin de sonradan bağlı olduğu "velayet ve teberra" ilkeleriyle ilgili bir olaydır. Aleviler Hz. Ali'yle yürüyenlerdir. Bunun da tarihi İslam’la birlikte yükselmiştir. Bu gün Erdoğan çınar’ın giriştiği hayali çabalara, bölgenin tüm Alevilerinin ortak köken birliğini sarsan, Hıristiyan köklere götüren kimilerinin ise Bigi Bang (evrenini ilk oluşum patlaması) sürecindeki “ışık”a bağlayan ve Aleviliği alev, ışık gibi hiçte ciddi olmayan köklere ilintili göstermek bence Alevilik hiç değildir.
Alevilik için devamla, bu konuda Haşimi’lerin (hz. Muhammed’in sülalesi) iki kolu ya da evi olduğu belirtilir (Abbasi ve Aleviyun), aleviler(Arapçası Aleviyyun) Hz Ali'nin yolunda dünden bu güne yürüyenlerdir. Senin kaynak aldığın kişileri burada anmayacağım, sadece ayıplayacağım. Aleviliği başka bir şeye bağlamak ise gerçekçi değil. Bölgeye paraşütle gelmedik bu toprakların kültür evriminin bir ürünü olarak siz de bizde ALEVİ olarak bu güne geldik: Ama bu siyasetle ilgili çok cüzi bir yan taşır. Bunları birbirine karıştırma. Yazılarımda yoğun olarak işlememin nedeni açıkça ırkçı Sünni mezhep zülüm yapan bir Erdoğan iktidarı olduğu içindir, Suriye olaylarında bu teme çok işlendi içindir: dön bir yıl önceki yazılarıma bak bundan eser göremezsin. Kimsenin dinle, mezheple, siyaseti karıştırma derdi yok.
Gelelim şu onarılması mümkün olmayan Suriye düşmanlığına (senin değil), Suriye’de Kürtlerin kimlik meselesini kırk kez anlattım, 1962'de yapılan sayımda vergi vermemek ve askere gitmemek için Suriyeli yerli Kürtler değil, Türkiye’den göç eden, ama sadece göç eden Kürtler, Suriye vatandaşlık hakkını tanıdığı ve tescillerin yapıldığı 1962 sayımında, kendi istekleriyle, kendi isimlerini vatandaşlığa yazdırmadılar ve kimlik almadılar. Kürtlere kimlik vermeme olayı ne Hafızın ne de .Beşşar’ın işi değil bunu iyice bil. Hafız da Beşşar da Öcalan’ın açıkça dediği gibi Suriye’de Kürtlere en çok dost olan bunlardır (Beşşar Esad’a Mayıs 2011’de gönderdiği mektup, bu mektubu yayınladım, Son KCK baskınlarında ele geçmiş ve basına yansımıştı. Talabani ise “Suriye ebiya” (Suriye ebedidir, ölümsüzdür kucaklayan büyüklüktür) der ve bu gün “Suriye’ye bir saldırı olursa Beşşar Esad’ın ordusunda bir asker olarak çarpışmaya hazırım” der (Aktaran Ömer Osi, 22 Aralık 2011 Perşembe. Lazkiye/Suriye konferansı, ben de şahsen dinledim)
İşte son reformlarla birlikte Beşşar Esad istisnasız tüm Kürtlere vatandaşlık hakkı verdi. Bu da reform paketinin ilk eylemi oldu (Kürtlerin vatandaşlık hakkı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi no:49 7 Nisan 2011) Bu hakkı kullanan Kürtler de, derhal pasaport çıkardı, birçok insandan bundan yararlanarak yurt dışına çıkma hakkını kullandı, eğitim, mülk, evlilik gibi sorunlarını çözdü. Bunu bilmiyorsan buradan, benden öğren.
Suriye'de sistem elbette demokrasi değil, ama oraya gidiyor. Soğuk savaşın iki kutuplu dünyasında Suriye sistemi sosyalist sistemin yanında yer alan tek partili bir rejimdi. Bu Sovyetlerde de Küba’da da Kuzey Kore’de de öyleydi (Tüm sosyalist blok ülkelerinde de). Sovyetler yıkıldı, geriye bu üç ülke kaldı. Baas partisinin adı da o günlerden kalma Sosyalist Yeniden Doğuş Partisidir. Sosyalist sistem artık 21. yy yeterli değil ve değişmelidir. Bu değişim dünyanın çoğu yerinde yıkılmayla ve gerisin geriye kapitalizme dönüşmeyle tamamlandı. Ama bu üç ülke (Küba, Kuzey Kore ve Suriye) sorunları olmasına rağmen aynı doğrultuda kimi ilkeleri koruyarak yaşamaya ve son olaylarda içe evrimci biçimde değişerek, halkını kapitalizmin vahşi pençelerine terk etmeden reformlarla özgürlük ve demokrasiyi dengeli olarak ikame etmeye çalışıyor. Bunu doğru kavramazsın, elik kanlı Müslüman kardeşler Örgütü şebekelerinin karşı-devrim hareketini, bir halk hareketi olarak görmeye düşersin. Ki bu türden solcular da Siyonist sol olarak, ülkemizde solun perişan ve çirkin boyutunu temsil ediyorlar; bunlar, itirafçı ve devletin derin elemanları gibi, Suriye’ye NATO müdahalesi ya da BM Mavi Bereli askerlerinin sokulmasını istiyorlar.
Suriye, eksikleri olan, yetmezleri ve yanlışları olan bir ülkedir. Bunu illa tekrar etmemize gerek yok: Okurlarım da bu gerçeği iyi bilir. Ben ise 150 makalede bunları dile getirdim durdum. Ama bunları okumadan, alıntısız aktarmasız eleştiri yaparsan olmaz, ciddi ve samimi olmaz…Yaptığın yargısız infaz olmaması için, adil bir eleştiri yapman için, belgeye kanıta, alıntıya dayanacaksın. Tartışma da böylece kalite kazanacaktır.
Tekrar diyelim, Suriye eksiği çok olan bir ülkedir ve 50 yıldır emperyalist baskı altındadır. Buna rağmen, emperyalizme karşı mücadele eden bir ülke olarak tüm bölge direnme hareketlerine de ev sahipliği yapmıştır. Fas'tan, Türkiye'ye kadar haritayı bir gözden geçirin. Karşınıza olta gibi, çengel gibi bir hat çıkar. Bir tek Suriye halkası eksik. Bu hattın siyasal tablosunu takip edin, eli kanlı Müslüman Kardeşler Örgütü şebekelerinin, ABD desteğiyle iktidara geldiğini görürsünüz. Bir tek, bu kilit taşı eksik. Suriye, laikliğiyle, yarım asırdır süren direnişiyle, Emperyalizmin oyun ve komplolarına karşı duruşuyla. Saddam diktatörlüğüne karşı direnen tüm siyasal güçleri desteğiyle (Kürt hareketleri dahil), Irak işgaliyle ortaya çıkan 2 milyon Iraklıyı sesiz sitemsiz misafir etmesiyle (Güvenlik, eğitim, iş, barınak, sağlık, eğitim hakları mahfuz olmak üzere), Filistin davasını yarım asırdır desteklemesiyle (Halkından Filistin vergisi alan tek ülke olmak kadar, direnişçi örgütleri koruyup, kollamak ve her türden desteği sunmasıyla), Lübnan direme güçlerini koruyup desteklemesi ve İsrail saldırılarında göçmenleri misafir etmesiyle, 12 Eylül sürgünü tüm Türk-Kürt devrimcilerine güvenli liman olmasıyla ve bu gün yeryüzünün şer güçleri medyasının, yalanlarına, abartılarına, komplo ve uydurmalarına ve destekledikleri eli kanlı şebekelere karşı Katar, Suudi Arabistan, Körfez Emirlikleri, İsrail-ABD (tüm emperyalistler adına) ve bu güçlerin ucuz tetikçisi Erdoğan yönetimine karşı bölge halklarının dik duruşunu temsil ediyor. Bu küçük ülke insanlık adına direniyor.
Biz ne eksiz-k ne fazla bunu söyledik. Ne Arap kökenli olduğumuz için kimse milliyetçi ayranını kabartmasın, düşman değil dost arıyoruz ve barışçıyız, üstelik bölücülüğe karşıyız ( bu “bölücü olmayacağız” belirlememizi ısrarla vurgulamamıza rağmen, “sizden şüpheleniyoruz Hatay’ı Suriye’ye katacaksınız bölücülük yapacaksınız” diyerek, bize şüpheyle, ötekileştirici tarzda yaklaşmanızı önce ayıplayacağız ve Kürtlere böyle diye diye nereye gelindiğini hatırlatmakla yetineceğiz).
Son olarak ve ısrarla, lütfen birlik ve dost olmanın yollarını bulalım, birbirimizi ötekileştirerek ne Irçı mezhepçilik ne de ırkçı milliyetçilik yapmayalım. Tek isteğimiz ülkemizi oluşturan tüm farklılıkların özgürlük ve demokrasi içinde, güvenceyle yaşamasıdır. Demokratik bir anayasa etrafında birlikte yaşamaktır. Bölücülüğün tek kaynağı egemen ulus milliyetçiliğidir ve bu, devletin akıl ve statülerinde, kurum ve kuruluşlarında yasa ve anayasasında olan şeydir.
Eleştirecekseniz, lütfen alıntı yapıp eleştirin. “Biz düşman değil dost arıyoruz” (bu cümle her yerde bana aittir) bunu iyi bilmelisiniz. Bize haksızlık yapmayın. Burada yazan çok insan, devrimci hareketin içinde yer aldı ve almaya devam ediyor. Bedel ödedi, bunları bilmeden herkesi “Suriyeci, Muhabarat, Hatay’ı Suriye’ye katmak isteyen, Alevici diye suçlamayın”, bölücülük bunu yapanlardır, bilgisizce, cahilce eleştirendir. İlgili iseniz, okuyor ve yorum yapma gibi bir dirsek teması içinde olmak istiyorsanız doğruyu yazmak ve doğru bilgiyle eleştirmek gibi ahlaki bir sorumlulukla karşı karşıya olduğunuzu bilmelisiniz. Bu sanal ortamda herkes en ahlaksızca herkesi her şeyle suçlayabilir; bu sol gelenekte çok yaygındır da. Ama bizim bu düzeylerde işimiz yok olmayacaktır da.
ÖNCEKİ YORUMA CEVAP - 18 Ocak 2012
J.K kardeşim, önce yazıyı iyi oku orada sosyalizmden ya da sosyalist şeyhlerden söz edilmiyor. Bu bir. Sonra, bu alevi şeyleri inançları gereği de Kerbela'dan bu güne gelen bir direnme çizgileri var, hiç bir zaman egemen mezhep olmadıkları için hep muhalefette kaldıkları için sık sık devrim hareketlerinde ilerici duruşlarda yer almışlardır. Bir de inancın içinden gelen bir laik duruşları vardır. Dolaysıyla sosyalizmle değil devrimcilikle ilgileri pek çoktur ve devrimleri sadece sosyalistler değil halkın her türden insanı yapar.
Sonra bunlar İran Şiileri de değil bunu unutma, bilmiyorsan sor. Sonra, bunlar bireydir şeyhlik kurumu adına gelmemişler birey olarak sivil etkinlik olarak gelmişler ki, devrimci burjuvalar olduğunu hatırlatırım, devrimci Latin Amerika papazları olduğunu hatırlatırım ve bunların birçoğu Latin devrimlerinde çok önemli roller oynadı. Bunu da benden öğren. Sonra, materyalizmle ne ilgisi var konunu onu anlamadım. Sosyalizmle ne ilgisi var konunun onu da anlamadım. Bu şeyhlerin Türkiye devrimiyle de ne ilgileri var. Sen yazı yerine, kendinden çıkardığın zar zar zar zar.. sesleri arasında kulakların sağır mı olmuş onun için yazılanı anlamıyorsun.
Birde şüphelisin işin içinde Alevicilik var diye, hiç ilgisi yok orijinalitemizi değerlendirmeyi öyle okuyorsan Türkiye solunun neden %1 bile geçmediğini daha iyi anlamış oluruz. Sorun ne biliyor musun sorun siyaseti çok yönüyle kavramamaktır, bütünsel ve kucaklayıcı olmayı bilmemektir, ithamdır karalamadır. yapma. Akıllı bir arkadaşımsın yazıyı tekrar oku, şaka yapma zamanı değil komşumuza askeri saldırı yapılmak üzere birlik olma herkesin gücünü aynı potada toplayım ülkemizde özgürlük ve demokrasi için çalışma zamanıdır. Sözü edilen ne devrim ne sosyalizm ne de materyalizmdir. Bunlar ayrı konular ki bunları da ayrıca tartışmak gerek.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder