7 Ocak 2012 Cumartesi
İSLAM VAHŞET Mİ?
Mihrac Ural – 6 Ocak 2012 / Cuma
Parçalanmış cesetten eline aldığı parçalarla “ya abu HAYDAR ne olursun kalk, beni yalnız bırakma” diye acı içinde ağlayarak haykırıp ölen arkadaşını çağıran Suriyeli kardeşimiz, ülkesinin başına örülmek istenen karanlık girişimlere karşı, yüzünü gökyüzüne çevirerek “neredesin ya HAYDAR bize yapılanları gör artık” diye feryadı figan ediyordu. İzleyenlerin bedeninde sarsıntılar yaratan bu görüntüler, beyinlerde şimşekler çakıp, dinle ilgili sorguları derinleştiriyordu.
Suriye çok yönlü bir saldırı altında bulunuyor. Kin ve intikam kadar, bilinçaltının kirli mezhep güdüleri emperyalist güçlerin bölgedeki karanlık çıkar amaçları için bir araç olarak sunuluyor. Bu bölgenin tarihinde sık sık gündeme gelen komploların en önemli taktiği de budur. Böl-yönet taktiğinin en bataklık alanı mezhep vuruşmasıdır. Komşumuz Suriye bu taktiklerin dehşeti altında, ölüm denklemleriyle boğuşmaya devam ediyor. Oyunları iflas ettikçe daha kanlı eylemlere yönelen karanlık güçler, güvenli komşumuzu cehennem cenderesine çeviriyor.
Evet bu çirkin intihar saldırısının Allah’la uzak yakın bir alakası yok.. Dinle, imanla da uzak yakın bir alakası yok. Bu sadece bir vahşettir insanlık suçudur.
Bu vahşet ne din olabilir ne de siyasal mücadele. Bu vahşet, bu insanlık dışı eylemi yapanların ortaçağ akıllarına, onları bu eylemlerin tetikçisi yapan Emperyalistlerin, Siyonistlerin, Gerici Arap ülkeleri (Katar, Körfez Emirlikleri, Suudi Arabistan gibi) ve Türkiye halklarının iradesini gasp eden Erdoğan yönetiminin Suriye üzerinde ikame etmek istedikleri karanlık amaçların iflasına işaret eder, ötesi değil. 23 milyon Suriyeliyi kim katledebilir, yeryüzünde kimin gücü buna yetebilir ki bu tür eylemlerin katlettiği masum insanların kanı üzerinde bir sonuç alabilsin. Hangi cennet vaadi, hangi aşağılık ve ahlaksız teklif bir insanı teröre tapma noktasında intihar eylemini sürükleyebilir. Bu din değil, bu inanç değil böylesi bir dine tapan, böylesi bir Allaha inanan sadece ahlaksızdır, sadece insanlık evrimini tamamlamamış bir yaratıktır. Bunalar hayvan bile olamaz…
Suriye’de kardeşlerimiz kan ağlamaya devam ediyor. Bir insanlık dramı, bir insanlık yıkımı dayatılma inadı tüm gücüyle eli kanlı çevrelerin tetikçiliğini yaptığı girişimlerle sürdürülüyor. Akılları dumura uğratın tablolar yaratılıyor. Aileler yıkılıyor, kadınlar dul, çocuklar öksüz, analar güzü yaşlı kılınıyor. Suriye direndikçe, üzerine çullanan karanlık amaçları yerinde mağlup ettikçe, saldırılar halklı yönetimi artan oranda kenetlenir hale getirdikçe bu tür hedefsiz amaçsız kitle katliam eylemlerine iltica edildiği gözlemlenmektedir.
Bu eylemler, kirli mezhep bilinçaltının, aldatılmış intiharcılar üzerinden, hayasızların mekanı uyduruk cennet vaadiyle kitle katliamı yaratıyor. Bu eylemlerden beklenen toplumsal gerginli ve korkular tam tersine sonuç vererek toplumsal nefreti, toplumsal kenetlenmeyi ve tepkiyi yarattığı gözlemleniyor. Bu bir Suriye gerçeğidir; bunu bilmeyen katil sürüleri, farklılıklarıyla bu topraklar üzerinde yaşayan herkes için 7000 yıllık bir tarihi vatan olduğunu bilmeyecek kadar aptal ve ilkeldirler. Suriye’nin, komplolara, savaşlara, ihanetlere karşı deneyleriyle şerbetli olan halkı bu tür eylemler karşısında aynı anda etkin bir toplumsal refleks göstererek bu eylemlerin birer iflas eylemi olduğunu göstermiştir.
Gerçek müminleri tenzih ederek söyleyeceğim, bu eylemler Afganistan’ın en ilkel kabile düzeneğindeki ilkel insanlar kadar, Amerika’nın Siklon Vadisinde oturan “Selefi Cihat”çı İslami bilim adamının da temel algıları içinde meşru bir yere sahiptir. Kafir gördüklerini katletmek, bunun da ötesinde “Hadir demmu” (kanının akıtılması) bir ibadet ilkesidir. Şeriatın kestiği parmak acımaz söyleminin bir akıl uzantısıdır. Öldürmek yetmez, kurşun iç kanama yapar ve öldürür ama kan akmış olmaz. Bu nedenle cesedi parçalamak dahil her yöntemle, kafir ilan edilenin kanını akıtmak, ibadetin bir parçasıdır. Bu bir akıl algısıdır ve kendine göre “İslam”dır, Dinin ezici çoğunluğu da bu akıl egemenliği altında kıyımı ibadet sayar. Bu noktada istesek de istemesek de İslam dini katliamlarda sanık sandalyesine oturur.
Bu gerçeği hiçbir çaba, tefsir, meal, normal düşünen akılın sorgularından uzaklaştıramaz. İslam dini itham altındadır. Bunu aklamak için verilecek çabalar sayısal olarak da bu akılla hareket edenlerin İslam dininde ezici çoğunluğu oluşturdukları gerçeğini öteleyemez. Bu nedenle terörü ibadet sayanlara karşı İnançlı insanların, vakit kaybetmeden ortaya koymalardı gereken bir duruş ihtiyacı doğmaktadır. Suriye’de bunun öncülleri de bulunuyor. İnançlı önderler, vatan çatısı altında bu eğilimlere duruyor; halkçı yönetimle omuz omza, halkıyla omuz omza meydanlara inen inanç önderleri, tepkilerini haykırarak, İslam’ı katiller sürüsünün ibadet dini olarak kullanan karanlık akıllara karşı mücadele ediyor.
Allah adına vekaleti hangi noterlikte alınmış belli olmayan bir yetkiyle, üzerine giydiği patlayıcı gömlekle insanlar arasına dalarak intihar eylemi yapıyor. Şehir merkezinde, yoldan geçen, okuluna giden evine eşya götüren ilgili-ilgisiz herkes vahşetin bedelini ödüyor, ölüyor, cesedinin parçaları damlardan, balkonlardan toplanıyor. Bunun adına da Cihat deniyor. Bunan adına da İslam deniyor bunun adına da başarılı askeri eylem deniyor. Oysa bu hayvanlık bile değil, tek kelimeyle vahşettir…
SONUÇ:
El Kaide - Müslüman Kardeşler Örgütü şebekeleri Komşumuzun başkenti Şehri Şam’da bir kez daha insanlık suçu bir vahşete imza attılar. 23 Aralık 2011 tarihine tesadüf eden Cuma günü, 6 Ocak 2012 tarihine tesadüf eden bir başka Cuma gününde bir kez daha kanlı bir ölüme, vahşetin en acımasız iç burkan türüne imza attılar; sivilleri katlettiler askerleri katlettiler sokaktan geçen masum insanları katlettiler. Bilançonun ilk veriler 25 şehit, 50’yi aşan yaralı… Suriye komploları gerilettikçe, karanlık amaçlı güçlerin iflası yoğunlaştıkça, bu tür saldırılara hedef olacağı belliydi. Komşumuza karşı Erdoğan yönetiminin işlediği suçlar arasında bu vahşet eylemlerinin de yer almaya başlaması, halkımızın gasp edilmiş siyasi iradesinin nerelerde pazarlandığını görmek açısından önemli bir veridir.
Dünyanın tüm şer güçlerinin bir araya gelerek saldırdığı bu küçük ülke, esasında hepimiz adına bedel ödemektedir. Onu hepimizin koruması kendi halklarımıza karşı sorumluluğumuzun bir parçasıdır. Bilmeyenlere söyleyeceğim şey Suriye başardıkça ülkemizde özgürlük ve demokrasi yolunda önemli mesafeler kat edilecektir, Erdoğan iktidarının sonu, Suriye’nin zaferiyle daha erken olacaktır.
Parçalanmış cesetten eline aldığı parçalarla “ya abu HAYDAR ne olursun kalk, beni yalnız bırakma” diye acı içinde ağlayarak haykırıp ölen arkadaşını çağıran Suriyeli kardeşimiz, ülkesinin başına örülmek istenen karanlık girişimlere karşı, yüzünü gökyüzüne çevirerek “neredesin ya HAYDAR bize yapılanları gör artık” diye feryadı figan ediyordu. İzleyenlerin bedeninde sarsıntılar yaratan bu görüntüler, beyinlerde şimşekler çakıp, dinle ilgili sorguları derinleştiriyordu.
Suriye çok yönlü bir saldırı altında bulunuyor. Kin ve intikam kadar, bilinçaltının kirli mezhep güdüleri emperyalist güçlerin bölgedeki karanlık çıkar amaçları için bir araç olarak sunuluyor. Bu bölgenin tarihinde sık sık gündeme gelen komploların en önemli taktiği de budur. Böl-yönet taktiğinin en bataklık alanı mezhep vuruşmasıdır. Komşumuz Suriye bu taktiklerin dehşeti altında, ölüm denklemleriyle boğuşmaya devam ediyor. Oyunları iflas ettikçe daha kanlı eylemlere yönelen karanlık güçler, güvenli komşumuzu cehennem cenderesine çeviriyor.
Evet bu çirkin intihar saldırısının Allah’la uzak yakın bir alakası yok.. Dinle, imanla da uzak yakın bir alakası yok. Bu sadece bir vahşettir insanlık suçudur.
Bu vahşet ne din olabilir ne de siyasal mücadele. Bu vahşet, bu insanlık dışı eylemi yapanların ortaçağ akıllarına, onları bu eylemlerin tetikçisi yapan Emperyalistlerin, Siyonistlerin, Gerici Arap ülkeleri (Katar, Körfez Emirlikleri, Suudi Arabistan gibi) ve Türkiye halklarının iradesini gasp eden Erdoğan yönetiminin Suriye üzerinde ikame etmek istedikleri karanlık amaçların iflasına işaret eder, ötesi değil. 23 milyon Suriyeliyi kim katledebilir, yeryüzünde kimin gücü buna yetebilir ki bu tür eylemlerin katlettiği masum insanların kanı üzerinde bir sonuç alabilsin. Hangi cennet vaadi, hangi aşağılık ve ahlaksız teklif bir insanı teröre tapma noktasında intihar eylemini sürükleyebilir. Bu din değil, bu inanç değil böylesi bir dine tapan, böylesi bir Allaha inanan sadece ahlaksızdır, sadece insanlık evrimini tamamlamamış bir yaratıktır. Bunalar hayvan bile olamaz…
Suriye’de kardeşlerimiz kan ağlamaya devam ediyor. Bir insanlık dramı, bir insanlık yıkımı dayatılma inadı tüm gücüyle eli kanlı çevrelerin tetikçiliğini yaptığı girişimlerle sürdürülüyor. Akılları dumura uğratın tablolar yaratılıyor. Aileler yıkılıyor, kadınlar dul, çocuklar öksüz, analar güzü yaşlı kılınıyor. Suriye direndikçe, üzerine çullanan karanlık amaçları yerinde mağlup ettikçe, saldırılar halklı yönetimi artan oranda kenetlenir hale getirdikçe bu tür hedefsiz amaçsız kitle katliam eylemlerine iltica edildiği gözlemlenmektedir.
Bu eylemler, kirli mezhep bilinçaltının, aldatılmış intiharcılar üzerinden, hayasızların mekanı uyduruk cennet vaadiyle kitle katliamı yaratıyor. Bu eylemlerden beklenen toplumsal gerginli ve korkular tam tersine sonuç vererek toplumsal nefreti, toplumsal kenetlenmeyi ve tepkiyi yarattığı gözlemleniyor. Bu bir Suriye gerçeğidir; bunu bilmeyen katil sürüleri, farklılıklarıyla bu topraklar üzerinde yaşayan herkes için 7000 yıllık bir tarihi vatan olduğunu bilmeyecek kadar aptal ve ilkeldirler. Suriye’nin, komplolara, savaşlara, ihanetlere karşı deneyleriyle şerbetli olan halkı bu tür eylemler karşısında aynı anda etkin bir toplumsal refleks göstererek bu eylemlerin birer iflas eylemi olduğunu göstermiştir.
Gerçek müminleri tenzih ederek söyleyeceğim, bu eylemler Afganistan’ın en ilkel kabile düzeneğindeki ilkel insanlar kadar, Amerika’nın Siklon Vadisinde oturan “Selefi Cihat”çı İslami bilim adamının da temel algıları içinde meşru bir yere sahiptir. Kafir gördüklerini katletmek, bunun da ötesinde “Hadir demmu” (kanının akıtılması) bir ibadet ilkesidir. Şeriatın kestiği parmak acımaz söyleminin bir akıl uzantısıdır. Öldürmek yetmez, kurşun iç kanama yapar ve öldürür ama kan akmış olmaz. Bu nedenle cesedi parçalamak dahil her yöntemle, kafir ilan edilenin kanını akıtmak, ibadetin bir parçasıdır. Bu bir akıl algısıdır ve kendine göre “İslam”dır, Dinin ezici çoğunluğu da bu akıl egemenliği altında kıyımı ibadet sayar. Bu noktada istesek de istemesek de İslam dini katliamlarda sanık sandalyesine oturur.
Bu gerçeği hiçbir çaba, tefsir, meal, normal düşünen akılın sorgularından uzaklaştıramaz. İslam dini itham altındadır. Bunu aklamak için verilecek çabalar sayısal olarak da bu akılla hareket edenlerin İslam dininde ezici çoğunluğu oluşturdukları gerçeğini öteleyemez. Bu nedenle terörü ibadet sayanlara karşı İnançlı insanların, vakit kaybetmeden ortaya koymalardı gereken bir duruş ihtiyacı doğmaktadır. Suriye’de bunun öncülleri de bulunuyor. İnançlı önderler, vatan çatısı altında bu eğilimlere duruyor; halkçı yönetimle omuz omza, halkıyla omuz omza meydanlara inen inanç önderleri, tepkilerini haykırarak, İslam’ı katiller sürüsünün ibadet dini olarak kullanan karanlık akıllara karşı mücadele ediyor.
Allah adına vekaleti hangi noterlikte alınmış belli olmayan bir yetkiyle, üzerine giydiği patlayıcı gömlekle insanlar arasına dalarak intihar eylemi yapıyor. Şehir merkezinde, yoldan geçen, okuluna giden evine eşya götüren ilgili-ilgisiz herkes vahşetin bedelini ödüyor, ölüyor, cesedinin parçaları damlardan, balkonlardan toplanıyor. Bunun adına da Cihat deniyor. Bunan adına da İslam deniyor bunun adına da başarılı askeri eylem deniyor. Oysa bu hayvanlık bile değil, tek kelimeyle vahşettir…
SONUÇ:
El Kaide - Müslüman Kardeşler Örgütü şebekeleri Komşumuzun başkenti Şehri Şam’da bir kez daha insanlık suçu bir vahşete imza attılar. 23 Aralık 2011 tarihine tesadüf eden Cuma günü, 6 Ocak 2012 tarihine tesadüf eden bir başka Cuma gününde bir kez daha kanlı bir ölüme, vahşetin en acımasız iç burkan türüne imza attılar; sivilleri katlettiler askerleri katlettiler sokaktan geçen masum insanları katlettiler. Bilançonun ilk veriler 25 şehit, 50’yi aşan yaralı… Suriye komploları gerilettikçe, karanlık amaçlı güçlerin iflası yoğunlaştıkça, bu tür saldırılara hedef olacağı belliydi. Komşumuza karşı Erdoğan yönetiminin işlediği suçlar arasında bu vahşet eylemlerinin de yer almaya başlaması, halkımızın gasp edilmiş siyasi iradesinin nerelerde pazarlandığını görmek açısından önemli bir veridir.
Dünyanın tüm şer güçlerinin bir araya gelerek saldırdığı bu küçük ülke, esasında hepimiz adına bedel ödemektedir. Onu hepimizin koruması kendi halklarımıza karşı sorumluluğumuzun bir parçasıdır. Bilmeyenlere söyleyeceğim şey Suriye başardıkça ülkemizde özgürlük ve demokrasi yolunda önemli mesafeler kat edilecektir, Erdoğan iktidarının sonu, Suriye’nin zaferiyle daha erken olacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder