2 Ocak 2012 Pazartesi
BU HAFTAKİ MİSAFİRİMİN ÇAĞRIŞTIRDIĞI
Mihrac Ural - 31 Aralık 2011
27 Aralık 2011 tarihi itibariyle ziyaretime gelen bir genç arkadaşı bir kez daha bilişim çağına ilişkin vardığım sonuçları hatırlattı. Arkadaşımız, Adanalı. Kadim Adana ailelerinden birine mensup. Üniversite öğrencisi. Yeni kuşağın dinamizmini, araştırıcı, akıl yürütücü, kendini tanımlayabilen ve tanıtabilen bir kuşağının özelliklerini taşıyor.. Yeni süreçte hızla gelişen ilişki ağlarımızın, siyasal olduğu kadar sosyal ilişkilerimizin önemli halkalarından biri.
Halkımızın kimlik hakları uğruna mücadelede özgürlük ve demokrasi taleplerinin genç kuşakta aldığı gelişkin düzeyine örnek olan genç misafirim, önermeleriyle, önermeleri için bulduğu çözümlerle, pratik aktif bir atılımcı süreci gireceğimizi işaret ediyor. Deneylerimizle bu gözlemleri yaparken genç arkadaşlardan çok şey öğreneceğimizi de anlıyoruz. Misafirim Üniversite öğrencisi, ama okuma alanı çok gelişmiş, okuduklarının sentezini hızlı biçimde programlayabilen bir. Bu kuşak, gençliğin yükselişe geçtiğini çağrıştırıyor. Onlara verdiğim önemde yanılmadığımı görüyorum; ilgisiz olduğunu, siyasetten uzaklaştıklarını sananlara tekrarla hatırlatırım farklı alanlara bakın çok farklı bir gençlik göreceksiniz.
Bu günün gençliği, bir kitaptan bir alıntı yapana kadar harcadığımız zaman biriminde, bir kütüphaneyi araştırıp sentezler üretebiliyor. İnternet çağı, son halkasından yakaladığımız bu çağ bizim kuşak için de hızlı araştırı ve yazım ufku açmıştır; tabi bizim kuşağın önemli bir kemsi hala mail adresine bile sahip değil…
Basılı kitap okuma üzerine yükselen bilgi ile sanal kitap bilgisi arasında tercih yapılacaksa, ben hala basılı kitapları okumayı tercih ederim; benim bu tutkum, eskiye bağlı olmaktır, yeni ise çok farklı ve daha ileridir.
Nezaket gösterip beni ziyarete gelen her misafirim bol bol kitap hediyesiyle gelir. Bu kitapları zevkle okur kütüphane raflarımı doldururum. Ancak bilgiye erişim ve günceli yakalama çabalarımın tümü, internet üzerinden elde ettiğim bilgilere dayalı. Anında ele alınmayan konuların bayatlaması böylesi hızlı bilgi alımına ihtiyaç yaratıyor. Sonuçta yeni uygarlığın verileri diye tanımladığım, tarihsel devrimleri, geri dönüşü mümkün olmayan dönüşümleri yaratacak olan belirtilerin bu gerçeklik zemininde oluştuğunu söylemek yanlış değildir.
Gün gelecek her şey değişecek kıstasları da birlikte yenilenecektir; sanal gazete, sanal kitap sanal bilgi ve evrensel ölçekte sanal üretim bu günkü üretim ilişkisinin yerine alacağı kesindir. Sanalda üretilmeyen hiçbir şey artık kendine pazar bulamayacaktır; bir eşyayı denemek için onu kullanmaya gerek kalmayacaktır tüm kalite kontrolleri ömrü, yararlılığı vb her şey sanalda hazırlanmış olacaktır. Ondan sonra fiili tüketime gelecektir. Bunun için Marksist teorinin Hegel’den aktardığı ve tamamen olumsuzladığı yabancılaşma esasında tarihin en devrimci dinamiği olduğu anlaşılacaktır; İşbölümü derinleşip genişledikçe artan yabancılaşma, evrensel boyuta en küçük emek ve bilgi verisini en kapsamlı üretim projeleri içinde hazmederek insanlığa sunacaktır.
Bu süreç aynı zamanda değişim değerinin kullanım değerine nitelikçe galebe çaldığı bir üretim tarzını, yani yeni bir uygarlığı tanımlayacaktır. Buradan da anlayacağız ki, tarihin tüm sınıf mücadeleleri, ilgili oldukları sistemlerin bir iç mücadelesidir ve devrimci değil reformisttir. Devrim tarihsel olandır, geri dönüşü olmayandır, siyasal erkin ele geçirilmesi değil, sistemin bir bütün olarak ve nitelikçe tarihsel ilerlemeyi temsi edecek dönüşümüdür. Bunun içindir ki, köleci düzenin sınıf mücadelesi olan kelelerle-köle sahiplerinin mücadelesi feodalizm kurmadı. Yani feodalizmi köleci sistemin sınıf mücadelesinde ezilenleri temsi eden köleler kuramadı. Bu feodalizm içinde aynıyla geçerlidir. Feodal üretim tarzının sınıf mücadelesi olan serflerle feodaller arasındaki mücadele, bu mücadelenin ezilen sınıfı serfler aracılığıyla Kapitalizme geçilmedi. Durum kapitalizmdeki sınıf mücadelesi içinde aynıyla geçerli olacaktır…
Tarihte tüm sınıf mücadeleleri, ilgili oldukları sistemde iyileştirmeler yapar. Bunların desteklenmesi kadar içinde olunmak da gereklidir;emekçilerin haklı taleplerini sistem içinde karşılayacak bu adamlar devrimci güçlerin desteklerine muhatap olmalıdır. Reformların kaynağı da bir ölçüde budur. Ancak sınıf mücadelesi hiçbir toplumda ve tarihi kesitte devrim yapamamıştır. Devrim hep tarihsel olmuştur. Eski sistemin içinde gelişen yeni üretim ilişkileri yadsınmanın yadsınması kanunu gereğince yeni sistemi hazırlamış ve eskiyi tasfiye ederek yerini almıştır. Bu tasfiye, halk ayaklanmasıyla ele geçirilen siyasal iktidarla taçlanabileceği gibi, evrimci yollarla da olduğu bilinmektedir. Durum kapitalizm için de aynıyla geçerlidir.
Kapitalist sınıf mücadelesinin bu anlamda, reformist olmanın ötesinde bir işlevi yoktur. Gerçek tarihsel devrim ise eski sistemin (Kapitalizmin) içinde doğan yeni sistemin verilerinin gelişip yerlerini almasıyla gerçekleşecektir. Kapitalizmi tarihe gömecek olan da budur; sınıf mücadelesinin ezilen kesimi değildir.
Devrimi darbe sananlar doğal olarak siyasal iktidarı, bir biçimde ezilen kitleler aracılığıyla ele geçirip “devrim” yaptıklarını sanacaktır: Ama tarih gösterdi ki, bu devrimlerin tümü birer darbeden ibarettir. Bu nedenle gerisin geriye dönmeye mahkum olmuştur. Gerçek devrim için, yani tarihsel geri dönüşümü olmayan devrim için yadsımanın yadsınması gerek; eskinin içinde doğan yeninin, kendi sınıf ve üretim ilişkileriyle eski sistemin ve sınıflarının yerine alması demektir. Feodalizmde köle sınıfı (rikkat sınıf diyorum şahıs olarak köleden söz etmiyorum) , kapitalizmde serfler ne ise işçi sınıfı da gelecek ileri üretim ilişkisindeki yeri o olacaktı; yani eski rejimle birlikte tarihe karışacaktır.
Çok basit bir örnekle tanımlayım PTT’ye karşı internet iletişimin yaptığı devrim nasıl ki geri dönüşü mümkün olmayan bir devrim ise işte öyle bir şey. Biri eski sistemin iletişimi diğeri ise yeni sistemin. Bu gün, bu gelişmelerin henüz başındayız ama hızla gelişen veriler, yeni sistemin yükselişine ve bir çok alanda eskiyi tasfiye ederek yerine almaya başladığını söylemek yanlış değildir. Şu geri dönüşüm mümkün olmayan devrimle ne kastettiğimi daha iyi anlamak için şöyle düşünmek yeter, internet iletişim teknolojisi varken, bir düğmeye tıklayarak binlerce adrese aynı anda ileti gönderme imkanı varken, kalem, silgi, kağıt, zarp, pul alıp mektup yazarak, postaneye gidip posta kutusuna atarak, postacı da bunu kamyon, uçuk alıp ilgili şehre ya da devlete götürerek oradan aynı işlemle adrese ulaştırması gibi, bu gün bakınca akıl almaz zorluk ve maliyeti göze alarak mı mektup gönderirsiniz…. Olay budur.
Bütün bunları genç misafirimden aldığım mesajlarla anlatma gereği duydum. Bu anlatımların pratikte anlamlı adımlar atmamıza, gençlerimize daha çok fırsat tanıyarak, bizlerde deneylerimizle onlara destek olarak halkımızın ve haklarımızın yanında yer almamız gerekmektedir.
Misafirime buradan da bir kez daha hoş geldin diyorum…
27 Aralık 2011 tarihi itibariyle ziyaretime gelen bir genç arkadaşı bir kez daha bilişim çağına ilişkin vardığım sonuçları hatırlattı. Arkadaşımız, Adanalı. Kadim Adana ailelerinden birine mensup. Üniversite öğrencisi. Yeni kuşağın dinamizmini, araştırıcı, akıl yürütücü, kendini tanımlayabilen ve tanıtabilen bir kuşağının özelliklerini taşıyor.. Yeni süreçte hızla gelişen ilişki ağlarımızın, siyasal olduğu kadar sosyal ilişkilerimizin önemli halkalarından biri.
Halkımızın kimlik hakları uğruna mücadelede özgürlük ve demokrasi taleplerinin genç kuşakta aldığı gelişkin düzeyine örnek olan genç misafirim, önermeleriyle, önermeleri için bulduğu çözümlerle, pratik aktif bir atılımcı süreci gireceğimizi işaret ediyor. Deneylerimizle bu gözlemleri yaparken genç arkadaşlardan çok şey öğreneceğimizi de anlıyoruz. Misafirim Üniversite öğrencisi, ama okuma alanı çok gelişmiş, okuduklarının sentezini hızlı biçimde programlayabilen bir. Bu kuşak, gençliğin yükselişe geçtiğini çağrıştırıyor. Onlara verdiğim önemde yanılmadığımı görüyorum; ilgisiz olduğunu, siyasetten uzaklaştıklarını sananlara tekrarla hatırlatırım farklı alanlara bakın çok farklı bir gençlik göreceksiniz.
Bu günün gençliği, bir kitaptan bir alıntı yapana kadar harcadığımız zaman biriminde, bir kütüphaneyi araştırıp sentezler üretebiliyor. İnternet çağı, son halkasından yakaladığımız bu çağ bizim kuşak için de hızlı araştırı ve yazım ufku açmıştır; tabi bizim kuşağın önemli bir kemsi hala mail adresine bile sahip değil…
Basılı kitap okuma üzerine yükselen bilgi ile sanal kitap bilgisi arasında tercih yapılacaksa, ben hala basılı kitapları okumayı tercih ederim; benim bu tutkum, eskiye bağlı olmaktır, yeni ise çok farklı ve daha ileridir.
Nezaket gösterip beni ziyarete gelen her misafirim bol bol kitap hediyesiyle gelir. Bu kitapları zevkle okur kütüphane raflarımı doldururum. Ancak bilgiye erişim ve günceli yakalama çabalarımın tümü, internet üzerinden elde ettiğim bilgilere dayalı. Anında ele alınmayan konuların bayatlaması böylesi hızlı bilgi alımına ihtiyaç yaratıyor. Sonuçta yeni uygarlığın verileri diye tanımladığım, tarihsel devrimleri, geri dönüşü mümkün olmayan dönüşümleri yaratacak olan belirtilerin bu gerçeklik zemininde oluştuğunu söylemek yanlış değildir.
Gün gelecek her şey değişecek kıstasları da birlikte yenilenecektir; sanal gazete, sanal kitap sanal bilgi ve evrensel ölçekte sanal üretim bu günkü üretim ilişkisinin yerine alacağı kesindir. Sanalda üretilmeyen hiçbir şey artık kendine pazar bulamayacaktır; bir eşyayı denemek için onu kullanmaya gerek kalmayacaktır tüm kalite kontrolleri ömrü, yararlılığı vb her şey sanalda hazırlanmış olacaktır. Ondan sonra fiili tüketime gelecektir. Bunun için Marksist teorinin Hegel’den aktardığı ve tamamen olumsuzladığı yabancılaşma esasında tarihin en devrimci dinamiği olduğu anlaşılacaktır; İşbölümü derinleşip genişledikçe artan yabancılaşma, evrensel boyuta en küçük emek ve bilgi verisini en kapsamlı üretim projeleri içinde hazmederek insanlığa sunacaktır.
Bu süreç aynı zamanda değişim değerinin kullanım değerine nitelikçe galebe çaldığı bir üretim tarzını, yani yeni bir uygarlığı tanımlayacaktır. Buradan da anlayacağız ki, tarihin tüm sınıf mücadeleleri, ilgili oldukları sistemlerin bir iç mücadelesidir ve devrimci değil reformisttir. Devrim tarihsel olandır, geri dönüşü olmayandır, siyasal erkin ele geçirilmesi değil, sistemin bir bütün olarak ve nitelikçe tarihsel ilerlemeyi temsi edecek dönüşümüdür. Bunun içindir ki, köleci düzenin sınıf mücadelesi olan kelelerle-köle sahiplerinin mücadelesi feodalizm kurmadı. Yani feodalizmi köleci sistemin sınıf mücadelesinde ezilenleri temsi eden köleler kuramadı. Bu feodalizm içinde aynıyla geçerlidir. Feodal üretim tarzının sınıf mücadelesi olan serflerle feodaller arasındaki mücadele, bu mücadelenin ezilen sınıfı serfler aracılığıyla Kapitalizme geçilmedi. Durum kapitalizmdeki sınıf mücadelesi içinde aynıyla geçerli olacaktır…
Tarihte tüm sınıf mücadeleleri, ilgili oldukları sistemde iyileştirmeler yapar. Bunların desteklenmesi kadar içinde olunmak da gereklidir;emekçilerin haklı taleplerini sistem içinde karşılayacak bu adamlar devrimci güçlerin desteklerine muhatap olmalıdır. Reformların kaynağı da bir ölçüde budur. Ancak sınıf mücadelesi hiçbir toplumda ve tarihi kesitte devrim yapamamıştır. Devrim hep tarihsel olmuştur. Eski sistemin içinde gelişen yeni üretim ilişkileri yadsınmanın yadsınması kanunu gereğince yeni sistemi hazırlamış ve eskiyi tasfiye ederek yerini almıştır. Bu tasfiye, halk ayaklanmasıyla ele geçirilen siyasal iktidarla taçlanabileceği gibi, evrimci yollarla da olduğu bilinmektedir. Durum kapitalizm için de aynıyla geçerlidir.
Kapitalist sınıf mücadelesinin bu anlamda, reformist olmanın ötesinde bir işlevi yoktur. Gerçek tarihsel devrim ise eski sistemin (Kapitalizmin) içinde doğan yeni sistemin verilerinin gelişip yerlerini almasıyla gerçekleşecektir. Kapitalizmi tarihe gömecek olan da budur; sınıf mücadelesinin ezilen kesimi değildir.
Devrimi darbe sananlar doğal olarak siyasal iktidarı, bir biçimde ezilen kitleler aracılığıyla ele geçirip “devrim” yaptıklarını sanacaktır: Ama tarih gösterdi ki, bu devrimlerin tümü birer darbeden ibarettir. Bu nedenle gerisin geriye dönmeye mahkum olmuştur. Gerçek devrim için, yani tarihsel geri dönüşümü olmayan devrim için yadsımanın yadsınması gerek; eskinin içinde doğan yeninin, kendi sınıf ve üretim ilişkileriyle eski sistemin ve sınıflarının yerine alması demektir. Feodalizmde köle sınıfı (rikkat sınıf diyorum şahıs olarak köleden söz etmiyorum) , kapitalizmde serfler ne ise işçi sınıfı da gelecek ileri üretim ilişkisindeki yeri o olacaktı; yani eski rejimle birlikte tarihe karışacaktır.
Çok basit bir örnekle tanımlayım PTT’ye karşı internet iletişimin yaptığı devrim nasıl ki geri dönüşü mümkün olmayan bir devrim ise işte öyle bir şey. Biri eski sistemin iletişimi diğeri ise yeni sistemin. Bu gün, bu gelişmelerin henüz başındayız ama hızla gelişen veriler, yeni sistemin yükselişine ve bir çok alanda eskiyi tasfiye ederek yerine almaya başladığını söylemek yanlış değildir. Şu geri dönüşüm mümkün olmayan devrimle ne kastettiğimi daha iyi anlamak için şöyle düşünmek yeter, internet iletişim teknolojisi varken, bir düğmeye tıklayarak binlerce adrese aynı anda ileti gönderme imkanı varken, kalem, silgi, kağıt, zarp, pul alıp mektup yazarak, postaneye gidip posta kutusuna atarak, postacı da bunu kamyon, uçuk alıp ilgili şehre ya da devlete götürerek oradan aynı işlemle adrese ulaştırması gibi, bu gün bakınca akıl almaz zorluk ve maliyeti göze alarak mı mektup gönderirsiniz…. Olay budur.
Bütün bunları genç misafirimden aldığım mesajlarla anlatma gereği duydum. Bu anlatımların pratikte anlamlı adımlar atmamıza, gençlerimize daha çok fırsat tanıyarak, bizlerde deneylerimizle onlara destek olarak halkımızın ve haklarımızın yanında yer almamız gerekmektedir.
Misafirime buradan da bir kez daha hoş geldin diyorum…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder