19 Ocak 2012 Perşembe
Başka bir Suriye
Arap Dünyası uzmanı Fransız akademisyen Pierre Piccinin ve Fedva Süleyman
Mihrac Ural’ın notu – 17 Ocak 2012 / Salı
Bu kez Hürriyet gazetesinden bir paylaşım yapacağım. İlk andan itibaren Suriye olaylarını yerinde gözlemleyerek yazıyorum. Açık ve net olarak taraf olduğumu belirterek yazıyorum. Bu veriler devam ettikçe de taraf olmaya devam edeceğiz. Suriye iki anavatanımdan biri olduğu için değil, Bu taraflılığım gerçeklerden yana, haktan yana oluşumla ilgilidir; doğrularımın arkasında durmamla ilgilidir. Bunu özellikle Türkiye solu anlamakta sancılı davranıyor ve karalamalar başlıyor. İlla bir yabancı bunu söylemesi gerek. Öyle alışmış akıl algıları. Neden olmasın…
İşte, elin yabancısı Arap Dünyası uzmanı Fransız akademisyen Pierre Piccinin yazıyor, alıp okusunlar bakalım. İkna edici veriler bunlarsa hayhay, doğru nereden gelirse gelsin hoş geldi sefa geldi….
Oysa bizim aktardıklarımız akademik ölçekte derinlemesine ve genişlemesine bilgi aktarımıydı, gerçeğin tak kendisiydi. Buna rağmen zararı yok, bu yolla anlamak istiyorlarsa buyursunlar bu yoldan gerçekleri anlasın ve buldukları doğruların arkasında dursunlar…
http://www.hurriyet.com.tr/planet/19690319.asp
“Sebla Kutsal - 16 Ocak 2012
http://www.hurriyet.com.tr/p/spacer.gif
Arap Dünyası uzmanı Fransız akademisyen Pierre Piccinin, Suriye'den döner dönmez, orada gördüklerini hurriyet.com.tr'ye anlattı. Haberlerde okumaya alışık olmadığımız bu Suriye tablosu, insana bildiklerini yeniden sorgulatıyor.
http://www.hurriyet.com.tr/p/spacer.gif
Aylar önceydi. Suriye, yine bugünkü gibi kaynamaktaydı...
Devlet Başkanı Beşar Esad’a karşı oluşan muhalif cepheyle, resmi güvenlik güçleri arasında çatışmalar yaşanıyor, sivil vatandaşlar hükümet eliyle öldürülüyordu.
Bölgeden gelen bilgiler, benim ve birçok kişinin zihninde böyle bir ‘Suriye gerçeği’ yaratıyordu...
Bu haberlere göz gezdirmekteydim ki, bir köşe yazısına rastladım. Temmuz ayında, gözlem amacıyla Suriye’de bulunan bir Fransız akademisyenin orada gördüklerinden, yaşadıklarından alıntılar vardı yazıda.
Pierre Piccinin isimli bu akademisyenin anlattıkları, her gün ajanslara düşen Suriye haberlerinden çok farklı bir tablo çiziyor, beni bildiklerimi sorgular hale getiriyordu. Kafamda oluşan soru işaretleriyle, bu adamın peşine düşmeye karar verdim.
Tarih bilimcisi, politolog ve Arap Dünyası uzmanı olan Piccinin ile temasa geçtiğimde, yine Suriye’ye gitmek için yolculuk hazırlığındaydı. Noel’den önce ülkeye varacak ve 2012’yi orada karşılayacaktı...
Bu ziyaret sonrasında neler anlatacağını merakla ve sabırsızlıkla bekledim. Suriye’den döner dönmez sorularımla dikildim karşısına.
"BİZ DEVRİMİZ"
Bu seferki gidişinde ağırlıklı olarak Şam, Humus ve Hama’da araştırma yapan Piccinin, söze "Muhalif grup yok, muhalif gruplar var" diyerek başladı:
"28 Aralık’ta Humus’a vardığımda üniformasız ama silah taşıyan bir grup aracımı durdurdu ve aradı. Daha sonra pasaportumu istediler. Pasaporttaki 2009 tarihli İran vizesini görünce sinirlendiklerini fark ettim. Beni araçtan indirip, bir kahve içmeyi teklif ettiler. ‘Olur ama siz kimsiniz?’ dedim, yanıtları çarpıcıydı : ‘Biz devrimiz!’. Aradığımı bulmuştum."
"VAHŞETTEN RADİKAL İSLAMCILAR SORUMLU"
Kahve içmek için isyancıların saklandığı binaya girdikten sonra yaşadıkları, duydukları şaşırtıcıydı:
"İçeride yirmi kadar adam ellerinde silahlarla yerdeki döşeklerde oturuyordu. Aralarında bir de kadın vardı: Fadva Süleyman. Bu kadın, Suriye’de çok ünlü bir oyuncuydu, şimdi devrim için mücadele ediyordu. Akşam olurken, keskin nişancıların silah sesleri duyulmaya başladı. Geceyi isyancılarla geçirdim.
Fadva Süleyman bana olan biteni anlattı tüm gece. Genç kadına göre, Humus’taki direniş ne Suriye Ulusal Konseyi’ne (SUK), ne Selefilere, ne de Müslüman Kardeşler’e bağlıydı. Diğer şehirlerdeki direnişçilerle de birlik olmadıklarını vurguladı. Süleyman, ülkedeki vahşetin büyük bir bölümünden de Selefilerin sorumlu olduğunu belirtti."
"MUHALİFLER GÜÇ KAYBEDİYOR"
Humus’taki direnişin diğer şehirlerden farklı olduğunu, burada muhalif eylemlerin silahlı hücrelerde planlandığını ve iki semti kontrolleri altında tutan isyancıların kalaşnikofları, el bombaları olduğunu söyleyen Piccinin şöyle devam etti:
"İsyancıların tanıklığına göre, hükümetin ordusu İranlı tetikçiler tarafından destekleniyor. Fadva Süleyman, tek çarenin direnişten galip çıkmaları olduğuna inanıyor. Ancak muhaliflerin, Rusya ve Çin tarafından da desteklenen hükümet güçleri karşısında gitgide gücünü yitirdiğini de belirtti.
Sabahı makinalı tüfek ve top sesleriyle karşıladık. Uyandığımda tüm isyancılar gitmişti. Sadece bir kişi bırakmışlardı beni gözlemesi için. Ben uyanınca birkaç grup muhalif geldi. Bana kötü davranılmadığını, muhaliflerin arasına kendi isteğimle girdiğimi anlattığım bir video çektiler."
"ORDU CAN KAYBINDAN KAÇINIYOR"
Humus’tan sonra Hama’ya geçen Piccinin, bu şehirde başka bir gerçeklikle karşılaştığını dile getirdi:
"30 Aralık’ta Hama’ya vardım. Bir grup muhalife rastladım. Hükümet güçlerine taş atıyorlardı. Onlar da buna göz yaşartıcı bombayla karşılık veriyordu. İsyancıların arasına karıştım. İçlerinden biri beni liderlerine götürdü.
Hama’daki vaziyet, Humus’takinden çok farklıydı. Temmuz ayındaki ziyaretime kıyasla, isyancı güçleri zayıflamış buldum. Göstericiler silahlı değildi. Şehrin hiçbir yerinde silahlı unsur görmedim. Oysaki şehir Temmuz’da muhaliflerin elindeydi. Ağustos’ta kontrolün ordunun eline geçtiğini öğrendim.
Taşla saldıran göstericilere askerler göz yaşartıcı bomba ile karşılık veriyordu. Silaha davrandıkları zamanlar çok nadirdi. Görünen o ki, orduya verilen emir, can kaybından mümkün mertebe kaçınmaları yönündeydi. Yani, Hama kan ve ateş içinde değildi."
"CİNAYETLERİ İŞLEYENLER SURİYELİ OLMAYABİLİR"
Pierre Piccinin’in, haberlerde yer alan şiddetli çatışmalara yönelik farklı iddiaları vardı:
"Bazı muhalif güçler askeri devriyelere, ölümcül pusular kurarak saldırıyor, kelle uçurma ve çeşitli uzuvları kesme gibi korkunç eylemler yapabiliyor. Hatta bazen bu vahşeti, kendilerini desteklemek istemeyen, hükümeti destekleyen sivillere de yaptıkları oluyor.
Bu cinayetleri işleyen grupları kimlerin oluşturduğunu anlamak çok zor. Muhaliflerin bu kesimiyle hiç iletişime geçmedim, ama birçok tanıklık dinledim. Uzuvları kesilmiş cesetleri morglarda görmek mümkün. Bunları yapanların gerçekten Suriyeli olup olmadığı bilinmiyor. Baasçı rejimin düşmanı olan Katar’dan ve Suudi Arabistan’dan gelmiş olabilirler."
"DEVRİM ŞİMDİLİK MÜMKÜN DEĞİL"
Fransız akademisyenin Esad karşıtı devrimin ne kadar olası göründüğü sorusuna yanıtı da tahmin edilenin aksineydi:
"Muhaliflerin bir bütün değil, hatta haberleşmede bile bulunmuyorlar. Bölünmüş ve sayısal açıdan küçük bir muhalefet var ortada. Böyle bir oluşumla devrim pek mümkün değil gibi. Kaldı ki, Hıristiyanlar, Aleviler, Dürzüler İslamcılardan korktuğu için Esad’a destek vermeye devam ediyor. Bu ülkede, Tunus’taki, Mısır’daki, Libya’daki gibi bir ortam kesinlikle yok. Humus’ta da, Hama’da da direnişçiler ne İslamcılarla ne de temeli Türkiye’de atılan SUK ile beraber hareket ediyordu. Eylemlerse orada burada, planlanmadan, yerel olarak yapılıyor. Hama’daki muhalifler, Humus’takilerin silahlanmış olmasını kınıyor. Kısacası, bir birlik bütünlük kesinlikle yok."
"ARAP BİRLİĞİ HEYETİ LÜKS OTELLERDEN ÇIKAMADI"
Şam’da günlük hayatın normal sürdüğünü, halkın yaşamına rutin biçimde devam ettiğini anlatan Piccinin’e, Arap Birliği gözlemcilerinin niçin bir türlü tutarlı ve tatmin edici bir rapor yazamadığını sordum:
"Arap Birliği gözlemcileri doğru düzgün bir rapor yayımlayamadı çünkü bir şey göremediler. Bunun nedeni öncelikle, resmi konvoylar halinde hareket edip zamanlarının çoğunu olay yerinden ziyade lüks otellerde harcamaları. Suriye’de benim rastladığım muhaliflerin hiçbiri bu heyetten birilerine denk gelmemişti. Diğer bir nedense, aslında ortada, batı medyasının aktardığı gibi bir durum yok."
"MEDYA YANLIŞ HABER VERİYOR"
Konu, röportajın can alıcı noktasına, ‘medyanın Suriye’de sergilediği haberciliğe’ gelince her şeyi anlatmasını istedim. Medyanın nasıl haber çarpıttığını örneklerle açıkladı:
"Açık yüreklilikle belirtmeliyim ki, Batı dezenformasyon uyguluyor yani bizi yanlış bilgilendiriyor. Dikkat edin: Bunu söyleyerek Batı medyasının Suriye’ye karşı büyük bir komplo hazırladığını iddia etmiyorum. Yani, Katar merkezli El Cezire gibi kasıtlı olarak yanıltıcı bilgi vermiyor Batı basını. Elbette ki, Batılı medya patronların da birçoğu editoryal çizgisini ekonomik çıkarlarına göre belirliyor. Afganistan, Irak ve Libya haberlerinin bize yansıtılmasında bunun örneklerine sıkça rastladık. Ama Suriye’de durum farklı. Tamamen yöntemsel bir sıkıntıdan kaynaklanıyor bu dezenformasyon."
"MASA BAŞI GAZETECİLİĞİ YAPIYORLAR"
Bugün Suriye ile ilgili haberleri hazırlayan Batılı gazetecilerin yaptığı şeyi ‘masa başı gazeteciliği’ olarak tanımlayan Piccinin, bu savına örnek olarak basına yansımış bir haberi örnek verdi:
"20 Kasım günü, El Cezire kaynaklı ve tüm uluslararası basının yer verdiği ‘Şam’da Baas Partisi’ne roket saldırısı yapıldı’ haberi büyük bir felaket gibi yansıtıldı. Aynı gün, Şam’da iletişimde olduğum bir kaynak, haberin uydurma olduğunu, parti binasının hasarsız biçimde yerinde durduğunu bildirdi. Şam’da iki kişiyi daha arayarak bu bilgiyi teyid ettirdim. Hatta binanın bir fotoğrafını çekip yolladılar bana."
"İNSAN HAKLARI GÖZLEMCİLERİ BASINI ZEHİRLİYOR"
Kısır döngünün yanı sıra, Suriye’deki muhalefetin büyük bir dezenformasyon yaptığına yönelik delillerin arttığını belirten Piccinin’e göre, bu yanlış bilgilerin en önemli kaynağı olarak Suriye İnsan Hakları Gözlemcileri. Müslüman Kardeşler’e bağlı olan bu kuruluş için «Medyayı, sürekli bir biçimde zehirliyor» diyen Piccinin, yine örneklerle devam etti sohbete:
"Hama’da 15 Temmuz’da katıldığım, Esad hükümeti karşıtı gösterideydim. Katılımcı sayısı 10 binden azdı. Aynı akşam, France 24, Euronews ve Le Monde gazetesindeki haberleri görünce şoke oldum. Göstericilerin sayısını 500 bin olarak yazmışlardı. Kaynaklarıysa Suriye İnsan Hakları Gözlemcileri’ydi. İşin aslı, Hama’nın nüfusu bile 400 bindi.
Buna benzer bir örneği son ziyaretimde de yaşadım. 27 Aralık’ta Şam’dayken, üniversitede silahlı saldırı oldu. Hemen olay yerine gidip yaralanan öğrencilerin yakınlarıyla sıcağı sıcağına konuştum. Esad karşıtı bir öğrencinin, sınav yapılan sınıfa dalarak, arkadaşları arasından Esad yanlısı olanları vurduğunu öğrendim. Suriye İnsan Hakları Gözlemcileri bu haberi, ‘Esad yanlısı öğrenciler, muhalif öğrencilerin üzerine ateş açtı’ şeklinde geçti. Haber, Le Figaro’un ilk haberi yapıldı, bunu diğer haber siteleri de takip etti. Şunu diyeyim ki, Suriye’den gelen medya malzemesi hep bu tornadan çıkıyor."
"ESAD YANLISI GÖSTERİLER SANSÜRE TAKILIYOR"
Medyada yanlış verilen haberlerin yanı sıra hiç verilmeyen haberler olduğunu da söylüyordu Piccinin :
"Muhalefetin gösterilerinin fotoğraf çekimi hep yakın plandan yapılıyor, birkaç yüz insan binlerceymiş gibi gösteriliyor. İşin gerçeği, muhalif gösterilerde bir araya gelen insan sayısı binleri bulmuyor.
Beşar Esad yanlısı gösterilerse adeta yok sayılıyor. Oysaki bunlarda yüzbinlerce Suriyeli toplanıyor ve bu insanları gösteri yapmaya zorlayan falan yok. Ben bu eylemlere de katıldım, göstericilerin çoğunun Esad’ı desteklerken samimi olduğunu anladım.
Medyada hükümet, hiç destekçisi kalmamış, her an çökebilecek bir durumda tasvir ediliyor, ancak bu, hiç de doğru değil. Batı medyasından aylardır okuduklarımız Suriye gerçeği değil. Ülkede ne anlatıldığı gibi bir felaket yaşanıyor ne de Esad, görevi devretmesini gerektirecek kadar güçsüz bir durumda."
"SURİYELİ HIRİSTİYANLAR HÜKÜMETİ DESTEKLİYOR"
Ülkedeki halkın 10’unu oluşturan Hıristiyanlarla görüşen Pierre Piccinin’e göre, yükselen İslamcılık önemli bir tehdit:
Suriyeli Hıristiyanlar Arap Baharı ile yükselen İslamcılık dalgası yüzünden oldukça endişeliler. Devrim yaşanan ülkelerde Selefilerin ve Müslüman Kardeşlerin muhalifleri etkisi altına almasından rahatsızlar çünkü yaşanan şiddet olaylarının çoğunlukla bu radikal gruplardan kaynaklandığını düşünüyorlar.
Hıristiyanlar bu senaryoya aşina aslında. 2003’te Irak’ta Saddam devrildikten sonra bu ülkedeki Hıristiyanlar sürekli saldırıların hedefi haline geldi. Bir bölümü, sonunda çareyi Suriye’ye kaçmakta buldu. Mısır’da yaşananlar da buna benzer. Tahrir Meydanı'nda Müslümanlar ve Hıristiyanlar Mübarek’e karşı birlik oldu, omuz omuza direndi. Mübarek devrildikten sonra ise her şey değişti. Ülkenin hıristiyan azınlığı olan Kıptilerden yüzlercesi sürgüne gönderildi. Bu sebeple, radikal İslam yanlısı bir rejimden korkan Hıristiyanlar, laikliği, dolayısıyla dini azınlıkları koruyan Baasçı yönetimi desteklemeye devam ediyor."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder