2 Ocak 2012 Pazartesi
ATATÜRK VE DEMOKRATİK CUMHURİYET ÜZERİNE
Mihrac Ural – 20 Aralık 2011
Bu ülke birimizin değil hepimizindir. Bunu bir kez daha, bin kez daha, ötekileştirici eğilimlerin ırkçılığından, bölücü milliyetçiliğinden, ilkel mezhep ayrımcılığından arındırarak birbirimize kanıtlamakla yükümlüyüz. Bu ülkede bölünmeye karşı barış içinde bir arada yaşamak için, tek boyutlu tüm dayatmaların önünde durmalıyız. Her renk ve farklılıktan doğan aidiyetlerimize ve onların simgesel değerlerine saygı temelinde, halklarımızın kimlik haklarını anadille eğitim haklarını bir demokratik anayasada günceye bağlama hakkını kazanmalıyız; yasalarıyla, kurum ve kuruluşlarıyla farklılıklarımızı ikircimsizce işleyen demokratik anayasa bunun ilk adımıdır. Bu kanaatlerle Atatürk ve demokratik Cumhuriyet algılarımı sizinle paylaşacağım.
ÖZET
Uzun zamandır yaptığım açıklama ve yazdığım makalelerin bir özeti yapacak olursam; Atatürk bir Türk ulusun tarih içinde yetiştirdiği en önemli lideridir, Atatürk’e siyasi açıdan yapacağımız her eleştiri de meşrudur diyeceğim; bu eleştiriler, Atatürk’ün onayını, imzasını, olurlarını taşıyan toplumsal, siyasal tüm kararları da içerir. Bir toplumun tarihiyle cesurca yüzleşmesi, hiç kimseyi işlediği toplumsal siyasal hatalardan muaf tutmaz. Ancak, siyasi eleştiri yerine şahsileştirmelerle yapılacak eleştiriler, bir ulusun simgesel değerine saldırı ve karalama boyutu alması halinde, amacını aşar ve siyaset dışı bir düzleme düşer. Bunu asla tasvip etmedim, etmeyeceğimde. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet tarihi açıdan bir eleri siyasi adımdır. Ama bu adım Osmanlı teokratik yönetimine karşı ileri olmasına karşın, Sevr’e karşı Lozan anlaşmasıyla içinde tutuğu etnik ve inanç farklılıklarına. Özgürlük, demokrasi ve adil bir eşitlik sağlayamadı. Osmanlıdan çıkmış haliyle Cumhuriyet, hilafeti lağvetmesine karşı diyanet işleri müdürlüğüyle tek boyutlu mezhep inancının esiri oldu. Bunun da ötesinde, 1920-40 döneminin tüm Avrupa’da gelişen Irkçı, şoven, faşist siyasal hareketlere paralel olarak, ortak ülkemizdeki etnik topluluklara karşı ırkçı kıyımlar dayatıldı. Farklı etnik kökenli halk hareketi, 1920’lerden itibaren sonuncusu Dersim katliamıyla ortaya çıktığı gibi, kanlı kıyımlara maruz kaldı. Bu yöntemler, Cumhuriyetteki Osmanlıydı. Bu güne kadar süren, zaman zaman gerileyen, zaman zaman iktidar olan bu karanlık zihniyet, bu gün açıkça yeni Osmanlıcılık adı altında kendini ifade etmektedir.
Bu gün, bu karanlık akıl, tüm iddialarının aksine, içte vatandaşlarına karşı akıl almaz bir inanç-mezhep ayrımcılığı kadar, kanlı savaşlarıyla etnik ayrımcılık da yapmaktadır; vatandaşlarına karşı sınır ötesi operasyonlar dayatan ve “Startejik Derinlik” adı altında “komşularla sıfır sorun” aldatmacasının iflasıyla tüm komşularla savaş eşiğine gelen bu karanlık akıllar, komşumuza haksızca ve ahlaksızca dayattıkları “ekonomik yaptırın” ters tepmesi sonucu. ülkemiz ekonomisinin milyarlarca dolar zarara girmesine yol açtılar.
YORUM
“Aleviler, Cumhuriyet Ve Atatürk” Başlıklı makale Mustafa Elveren hocaya aittir. Bu yazı şu linkten takip edilebilir.
http://www.gomanweb.net/index.php?option=com_content&view=article&id=11681:aleviler-cumhuriyet-ve-atatuerk&catid=43:mustafa-elveren&Itemid=106#comment-387
Mustafa Elveren hoca www.gowamanweb.org sitesi moderatörüdür de. Okurlarıma tavsiyem, siteyi ziyaret etmeleri ve yukarıdaki linkten özel olarak ilgili yazıyı okumalarıdır. Çünkü Mustafa hocanın yazısı, Dersim sorunuyla birlikte öne çıkan, ama on yıllardır geniş bir sol çevrenin gündeminde olan Atatürk algısını konu edinmektedir. Bu yazıya yaptığım yorum ise şudur:
Her ulusun uluslaşma sürecinde öne çıkan figürleri vardır. Bu figürler ulusal bir lider, ulusal bir simge gibi tarihi görevler yerine getirirler. Osmanlı gibi feodal bir imparatorluğun yıkıntıları arasından, Parlamenter cumhuriyete geçiş, Cumhuriyetin kuruluş amacındaki ciddi aksaklıklara, hayati hatalara ve militarist katliamcılığına karşın bir tarihi ilerlemedir, bir değişimdir. Bu değişim, siyasal, ekonomik ve toplumsal örgütlenme boyutunda da tarihi ilerlemeleri ifade etse de tek boyutlu bir milliyetçilikte konumlanmıştır; kimi zaman dilimlerinde de ırkçılığa kadar giden çöküşleri olmuştur. Bütün bunlar, bu günün algılarıyla akıl almaz faşizanlık gibi gelse de, Osmanlıdan çıkıp gelen bir parlamenter cumhuriyete yol almış olması nedeniyle ileri bir adımdır.
Tarihi bu günün güzüyle hareket eden bir geçmiş olarak algılamayacaksak, Osmanlıya göre bir ilerlemedir, dememiz yanlış değildir. Bu ilerleme görelidir, bu doğru ama sonuç itibariyle bir ilerlemedir. Türk ulusu içinde çok anlamlıdır. Atatürk bu ilerlemenin simgesidir temel figürüdür. Atatürk Türk ulusu açısından bana göre, tarihinin ürettiği en önemli şahsiyettir.
Ancak, cumhuriyet etnik ve inançsal açıdan olduğu kadar, demokrasi açısından da güdüktü. Bu güdüklük o kesitte ortaya çıkan tüm özgürlük hareketlerine karşı kanlı bir biçimde yaklaşarak faşizanlık da yapmıştır. Bu gerçekler, Cumhuriyetin Osmanlıdan farklı bir planda kuruluş gerekçesini ağır bir tahribat altına almıştır, gelişme dinamiklerini kısırlaştırmıştır. Buna yıllardır cumhuriyetteki Osmanlı adını taktım. Bu süreç bu güne kadar bu kısırlığıyla gelmiştir. Bu kısırlığı tanımlayan askeri darbeler, sivil diktatörlük hevesleri sık sık nüksederek de cumhuriyetin evrimini engellemiştir. Demokratik cumhuriyete doğru barışçıl evrimin, farklılıklarını zenginlik olarak içselleştirecek genişlemenin olmaması da bundandır.
Cumhuriyetin sığlığı ve kaosları, içerdiği farklılığın zenginliğini taşıyamayacak hale gelmesine yol açmıştır. Cumhuriyetin geleceğini belirleyecek sınav da buradadır. Bunun ilk adımında, ulusların Atatürk gibi önemli değer ve simgelerine hiç bir karalama, ayıplama ve hakarete yönelmeden farklılıklarımızı hak ve hukukunu anayasal güvencelere kavuşturmamız gereklidir. Bu cumhuriyet, düne aitti. Bu gün ilerlemek zorundadır. Demokrasi ve özgürlüğü esas alan, farklı etnik ve inançsal hakları güvence altına alan bir genişleme, ilerleme ve dönüşüme ihtiyacımız bulunmaktadır. Barış içinde bir arada yaşamanın tek yolu da buradan geçer. Aksi durumda, kimse kimseyi "neden bölünmeye gidiyorsunuz?"diyerek suçlama hakkına sahip olamaz.
Gerçekte de ortak ülkemizde bölücülüğün esas kaynağı egemen tek boyutlu milliyetçilik ve ırkçı mezhepçiliktir.
Demokratik cumhuriyet farklılıklarımızla hepimizi sığabilecek bir cumhuriyettir. Irkçı- milliyetçi tek boyutlu algılar bunun önünde duran en büyük engeldir. Gerçek bölücülerde bunlardır. Atatürk değil; tarihsel misyonunu yüz yıl önce doldurmuş bir lideri, bu gün için engel görmek hatalı bir algıdır. Bu hatayı kışkırtan da Atatürk’ün tarihi rolünü bilmeden onu kullanmak isteyen darbecilerdir, ırkçı-milliyetçilerdir. Farklılıkları inkar için onu maske yapanlardır.
Atatürk hatalarıyla sevaplarıyla geride kalmış bir veridir. Kendi adıma Atatürk’e hiçbir zaman kaba bir düşmanlıkla yaklaşmadım. Siyasal olarak eleştirsem de onu bir ulusun tarihte yarattığı en anlamlı liderdir diye baktım. Dünü bu güne taşıyarak, Atatürk’ü piyasaya sürüp harcamaya çalışan, darbecilere, milliyetçi, ırkçı yaklaşımlara, hangi isim altında olursa olsunlar eleştirimi yapmaktan da hiç çekinmedim. Bunlara söyleyeceğim en önemli şey, Atatürk’ün yakasını bırakın, o üzerine düşeni başka ulusları hiçe sayarak kendi ulusu için yaptı. Onu piyasaya ucuz mal olarak sürmekten uzak durun. Atatürk dönemi dahil Cumhuriyetin her kesitinde Kürtler katledildi, Araplar ve Aleviler baskı altında oldu; Türkiye Cumhuriyeti bir Sünni Türk cumhuriyetidir tanımlaması bu açıdan yanlış değlidir.
Bir gece ansızın değiştirilen Alfabe kanunuyla da tarihte insanlık adına yapılacak en feci kültür katliamı gerçekleştirilmiş oldu; yeryüzünde, alfabeyi bir kanunla değiştirip tüm vatandaşları sıfır tarih bilgisine indirgeyen başka bir ülke yoktur. Arap alfabesinin lağvedilmesiyle sadece Arap halkına ağır bir kültür katliamı yapılmadı, ama aynı zamanda bir gece ansızın Türkler, Kürtler ve bu ortak vatanda yaşayan herkesin tarih bilinci sıfırlandı. Arap alfabesi bilişim çağı için diğerlerinden hiçte farklı olmayan dinamikleriyle okyanus gibi bir alfabedir. Ama yok edildi.
Bu gibi binlerce olumsuzluğu burada sıralamak güç değil. Ancak bunları bir şahsa bağlamak da o kadar güçtür. Bu bir tarih sürecidir, dengeleriyle verileriyle bir bütün olan bir tarihtir. Tek tek verileri, söz konusu tarihin nesneleri ve öznelerini doğru kavramadan, şahıslara yönelmenin ciddiyeti tartışmalıdır. Tarihi algılamak, şahısları hedef tahtası haline getirmek demek değildir.
Bu günkü haliyle, Türkiye Cumhuriyeti farklılıklarıyla zenginlik arz eden topluluklar için dar bir elbise haline gelmiştir. Bu elbise, genişleyip yükselen toplumsal dinamiklerle de her köşesi yırtılmaktadır. Bu gelişmeyi hiç bir güvenlik önlemi, hiç bir kirli savaş ve yeryüzünün hiç bir askeri kudreti engelleyemez. Böyle kalırsa, kanama ölüme kadar götürür. Bu noktada yine sık sık belirttiğim gibi, kanama üzerinden zamana oynayanlar, Lozan anlaşmasıyla kurtardıklarını bile koruyamaz hale gelecektir; ısrar ise, Sevr anlaşmasını arasalar da bulamayacakları bir çöküşe varılacaktır.
Cumhuriyet konusuna devam edelim.
Cumhuriyetin bir başka çehresinde yaşanan tıkanma, kendini inanç alanındaki ciddi daralmalarda gösterdi. Tek boyutluluk inançta din olarak Hıristiyanlığı tasfiye ederken, mezhepte ise Sünni egemenliğini reva gördü. Üstelik Sünni mezheple çatışma halinde olan bir laik devlet ikileminde bulunarak. Cumhuriyetin bu ikircimliği, tüm ikiyüzlü duruşlar gibi er ya da geç aslına dönecekti. Bunu anlamak için son bir örneği sağlıklı algılamak yeter. Ergenekon adlı eski derin devlet tasfiye edilirken, Fethullahçı cemaatin imamlar ordusuyla yeni derin devletin oluşturulmaya başlanması bu gelişmenin anlatımıdır. Devlet bir bütün olarak tek mezhepçi kıskaç altına laiklik de tasfiye edilerek alınmış oldu. Devletin her köşesinde, farklı inançlar için akıl almaz bir tehlike oluşturmaya başlayan imamlar ordusu devreye girdi; Melleler de bunun Kürt halkı üzerine kurgulanın maskesidir. Bu ise yeni ve farklı bir toplumsal patlamanın zeminidir. Bu derinliğine kaostur.
Ortak ülkemizin kimlik bunalımı bu kaosta anlamak zor değildir.
Önümüzdeki süreç demokratik bir cumhuriyetle bu sorunları aşma süreci olabilir. Bunun, kararlı bir siyasal irade gerekli. Aranan kararlı siyasi irade, sadece seçimle gelenlerin iradesini çok aşar. Toplumun tüm kesimlerini, sivil toplum etkinliklerini de sürece katan bir irade olmalıdır.
Siyaset düzenbazları, ırkçı-milliyetçiler, oy avcıları, parti ve tek boyutlu milliyetçi algılıların iradesi, sorunun boyutuna cevap verecek bir iradeyi temsil edemez.
Sonuçta, önemli bir sınavla karşı karşıya olduğumuzu söylemek yanlış olmayacaktır. Anayasa bu konunun önemli bir halkası olabilir. Ortak vatanda, barış içinde bir arada yaşamayı temel alan, tüm farklılıklarımızı temsil eden, farklılıkların hak ve hukukunu yasa, kurum ve kuruluşlarla güvence altına alan bir anayasa bu iradeyi temsil edebilir. Yoksa kimse kimseye “neden?” Diye sorma hakkına sahip olamaz…
Bu tercih, hepimizin sınavıdır. Ortak ülkemizin kaderi de bu tercihle belirlenecektir.
YAZIMA YORUM VE CEVAP
Vedat koparan arkadaş, “ATATÜRK VE DEMOKRATİK CUMHURİYET” Başlıklı makalem için alttaki şu yorumu yaptı.
“değerli dost genel olarak düşüncen olumlu, ne varki eksik ve açılmaya ihtiyaç olan ise nasıl olacak bu demeokratik cumhuriyet .üstelik kapitalsit egemenlikte (faşizm hükmünü sürdürürken)yaşanırken vede kararlı bir siyasi irade önermesi var kimden gelecek bu irade ?diyor sorarken belirttiğin (". Toplumun tüm kesimlerini, sivil toplum etkinliklerini de sürece katan bir irade olmalıdır".)bunu öneriyorsun ne yazık ki her girişim sonuç almayan kısır bir döngüde kanla acıyla hapisliklerle sürmekte egemenler yine bildiğini okuyup uyuglamaktalar her gelen hükümet gideni aratır bir işleyişle devam etmekte ve devrimsiz bir düzen içi demokratik cumhuriyet önermesi ,pek akla ,gerçeğe, olabilirliğe yaslanmıyor.bu sistemin önerilen demokratik cumhuriyete evrilmesini beklemek veya istemek iyi niyetten öte geçmeyen bir düşünüş olsa gerek.kaldı ki demokraitk talep ve mücadele elbet yadsınmaz fakat devrimi hedeflemeyen bir talep düzen içinde boğulmaya mahkum olmaz mı. Değişim olacaksa ;kırıntılarla değil, dipten gelen dalgayla ,tepeden tırnağa aşağıdan yukarıya olmalı her şey ters yüz edilmeli –sevgiler” (http://www.facebook.com/photo.php?fbid=187733621322824&set=a.104968396266014.10234.100002585630850&type=1&theater )
CEVABIMDIR
Değerli dostum Vedat koparan, haklısınız. Sonuç olarak size katılmamak mümkün değil. Zaten tekrarla dikkatlice okursanız aradığım irade, kamuoyuna bir mesajdır. Bu sistemin böylesi bir iradeyi sığasına sığdıramayacağı ise açıktır. Tekrarla devam eden, 135 yıl içinde 5 anayasa yapmalarına karşın hiç birinin sivil ve demokratik olmamasının toplum vicdanı ve farklılıkların toplumsal dokularınca da kabul görmemesinin tek anlamı budur. Bu nedenle önerimi halka bir mesaj olarak ele almak gerek. Yazının konusu Atatürk ve Demokratik Cumhuriyet. Bunun sonuçta bir iradeye dayanması gerek. Bu iradeyi işaret ettim. Buyursun bu düzen bu iradeyi kursun, biz de kabul edelim. Ama bu iradeyle nitelik çatışması içinde olan bu sistemin, hep kaoslar yaratarak halkın gerçekçi iradesini sistemin içinde oturtamayacağı açıktır. Yazıda bir tek cümle daha koyulabilir idi bunu düşündüm, ama koymadım. Olduğu gibi bıraktım, mümkün olan en geniş en yumuşak anlamıyla bile ele alınsa, bu sistemin, böylesi bir iradeyle yeni bir anayasa yapamayacağını göstermek istedim.
Eksik cümleme gelince, Şunu diyecektim, "Ortak ülkemizde gerçek bir demokratik anayasa için çatışma halinde olan tüm güçlerin meydanlardan ve dağlardan gelen siyasal güçlerin ortak iradesine dayanmalıdır." Bu cümlede, diyalogu, içeren bir kamuoyu mesaj cümlesi olacaktı. "Demokratik bir anayasa için tek düze devrim şarttır" kestirme slogansı önermelere gitmek, sonuçta haklı bir söylem olsa da bence siyasetin genişliğine, en azından benim bu günkü algılarıma oturmuyor. Çok marjinal söylemlere yönelmeden, halkın kabul edilebilir algıları a ait önermelerle ilgili mesajlar vermek daha yerindedir; bu hiçte popülist bir yaklaşım değil. Sonuçta halkın iradesi olmadan hiçbir şey olmamalıdır. Zorlam sadece darbeciliktir, iktidar gaspıdır. Bunun ötesini şöyle izah edebilirim ki bir çok yazımda işledim ve buradan da yakında yeniden ele alacağım. O da “TARİHİ KIRILMA...” başlığı altında irdelenecek.
Bu kavram tarihin tüm devrimlerini açıklayan bir kavram; TARİHSEL KIRILMA yeterli olgunluk koşullarında ortaya çıkan toplumsal, siyasi, kültürel askeri fiili kırılmadır. Bu koşul, tarihte azınlık gibi olan kararlı bir örgütsel gücün ülkede doğan devrimci krizleri gerçek anlamda bir devrime dönüştürme anıdır. Bu an, bölgemizin her alanında ortaya çıkabilir. Böylesi bir anda hiç hesaba katılmayan sessiz kitleler birer militan, birer kadro ve yönetici olur. Dünya devrimler tarihi bu örneklerin tarihidir... Ama sakın devrim anlayışımı sorma ( çok uzun konu), 15 yıldır yoğun polemikler yaptık. Yüzlerce makale binlerce sayfa. Benim algılarımda devrim, altı boş, fırsatı kullanan ve buradan siyasal iktidarı ele geçiren bir devrim değildir. iktidarı ele geçirip bir gece ansızın siyasi bir kararnameyle ilan edilecek yeni toplumsal sistemlerin tümü, gerisin geriye dönmüştür. Bu geri dönüş ne şahsi, ne programsal, ne başka bir açıktan dolayıdır. Bu devrimleri yapanların yer yüzünün en büyük beyinleri olduğu gerçeği, böyle bir tanımlama yapmamızı engeller onlara hakaret olur. Geri dönüşün tarihsel nedenleri ve nesnel durumun yetersizliği üzerine binmeleriyle il2gili bir yanı var. Ejderha olsanız başka bir şey yapamazdınız da…
Geri dönüşü mümkün olmayan tarihsel devrimlere, yeni uygarlıklara, bilişim çağının ortaya koyduğu verilerle yadsınmanın yadsınması gereği eski sistemde gelişip olgunlaşan verilerin sonucu olarak devrime yönelmek gerek. Böylesi bir devrimde sınıf mücadelesi bile sıradan reformist bir mücadele düzeyinde kalır; yani sistem içi iyileştirmelerden öteye geçemez. Tarihsel olarak gerçek devrimler bu objektif olgunluklar üzerine siyasal iktidarın da dönüşümüyle tamamlanırlar.
Bu nedenle, demokratik anayasa için ortaya koyduğum önerme, bu olgunlaşma sürecinin bir unsuru olmasıyla ilgilidir. Yani yazdığım cümleler bu önemli tarihsel polemiklerin birikimlerinden gelmiş cümlelerdir. İlginize teşekkürler...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder