28 Ocak 2012 Cumartesi
TARİH YALAN KURGULARLA YAZILAMAZ
Mihrac Ural – 23 Ocak 2012 / Pazartesi
Abdullah Muradoğlu adlı biri 1980-90’lı yıllarda Suriyede olduğumuz bir kesit üzerine Kemal Burkay’ın da iddialarına dayanarak kurguladığı alsı astarı olmayan görüşlerini şu lilkten okumanızı tavsiye ederim;
http://www.timeturk.com/tr/makale/abdullah-muradoglu/turkiye-ve-suriye-deki-darbelerin-sifreleri.html
O dönemi Sayın Öcalan’la yaşamış biri olarak, konu edilen şahıslarla tanıştıran biri olmam nedeniyle de cevap hakkımın doğduğunu belirteceğim. Yazarın Türkiye ve Suriye’de yapılan askeri darbeler üzerine, çocukların bile güleceği karşılaştırmalar üzerinde durmayacağım. Tarih hataları, olay ve ilgili bağlantıları üzerine okuru aldatmak üzerine kurgulanmış, masa başında üretilen hikayelere değinmeyeceğim. Sadece içinde yer aldığım tanıklığını yaptığım anlatımlara kısaca cevap vermekle yetineceğim.
CEVABIMDIR
Bu makalede yazılan her şey abartma ve yalandır. O dönemi bire bir yaşayan biri olarak Hafız Esad'ın kardeşi Cemil Esad hakkında kurduğunuz kurgular üzerinden Öcalana yaptığınız saldırıların tümü geçersizdir. Ayrıca cevap vereceğim ama buradan belirtmem gereken şudur; Cemil Esad, ne devlet içinde ne dışında saygın bir yanı ya da ne de silahlı bir gücü bulunuyordu; inanmayacaksınız ama, Müslüman Kardeşlerin tehdidine kardeşi verilen korumanın dışında fazla bir silah korumaları bile bunu olunca kaygıyla sakladıklarını bilirim. O, sıradan bir insandı. Hafız’ın da Rıfat’ın da tepkilerini çeken evinden dışarı çıkmayan, çıkması istenmeyen, aile içi ölümlerde taziyeleri kabul eden sıradan biriydi. Devlet içinde de hiçbir yeri yoktu iç işleri bakanlığına bağlı bekçi kadrosundan emekli biriydi. Ne gücü ne de denetlediği bir şey vardı, çocukları üzerinde bile hükmü yoktu. Onunla tanışmanın tek nedeni kurduğu Murtaza derneğinin sivil bir halk etkinliği ve doğuşuna neden olan Müslüman Kardeşler Şebekesine karşı Arap-Kürt Alevi-Sünni herkesi birleştirme çabasıydı. Tamamen yasal ve barışçıl bir çaba veren bu dernek Suriye’deki Filistin hareketlerinin taşıdığı özgürlük kadar bile özgür değildi. Cemil Esad’ın oğlu Fuvvaz Esad ise ne dernek ne siyasal hiçbir şeyle ilgili biri değil. O zamanlar da yaşı çok küçük biriydi kısa pantolonluydu. Ama siz makalenizde ne cangaverler üretmiş sallayıp durmuşsunuz. Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesini kuran Türkiyeli sol örgüt liderlerinin tümü Bu şahısla tanışıp selamlaşmıştır. Bu dernekte olaylar bitince kendi kendine çözülmüştür.. Dolaysıyla üzerine kurgulanan tüm hikayeler bir yalanadır.
Cemil Esad'ı Öcalan’a tanıştıran benim. Öcalan, 1979 da geldiği dönemden itibaren, 2 yıl boyunca kendi imkanlarıyla halkına dayanarak ve Lübnan’daki devlet boşluğundan yararlanarak ve önce Filistin örgütleri şemsiyesi altında kamplar kurdu. Bunda ne Suriye'nin ne de bir başka devlet ya da teşkilatın uzak yakın bir katkısı yoktur. Kürt halkının özgürlük mücadelesini küçümsemek isteyen siz gibi üçüncü sınıf yazarlar, belgesiz, kanıtsız karalamalarınızı yapabilirsiniz. Burkay gibi insanlarda, halkı için başarılı birin kıskanarak bunları söyleyebilir. Ama hakikati söyleyecek insanlar var oldukça bu çabalarınızın kıymeti itibarı olmaz.
Biz acilcilere gelince, tüm iddialar yine yalan ve abartmalarla örülüdür. Acilciler örgütünde yoğun olarak Hataylı, Adanalı Arap devrimcilerin olmasıyla Suriye’de var olan akrabalık ilişkileriyle daha aktif çalışabilme olanağı içinde olmamız ise bu kurgular için zemin olamaz; iyi Almanca, Fransızca ya da İngilizce bilen biri bu ülkelerde daha aktif çalışması ne ise bizim durumumuz da bundan ibaretti. Bunu da her zaman dile getiririz. Türkiyeli hangi ilticacı iltica ettiği ülkenin dilini bir an önce öğrenip daha rahat çalışmak istemez ki durum budur. Aynı şey Öcalan için de geçerlidir, Suriyeli Kürtler iyi Arapça ve Kürtçe bilirler bundan yararlanması kadar doğal ne olabilir ki. Bu verilerle karalama yapmak kadar ahlaksızca bir şey olamaz. Bu basit olanaklardan yola çıkarak, karanlık amaçlar, kurgular ve senaryolar için meze üretmek kimsenin işine yaramaz tarihi de izah edemez. Yazınızın kalitesini sıfırlayanda bu yalan seremonisidir. Okurun araştırma yapamayacağı geleneksel var sayıma dayanarak kurgular üretmek Türkiye medyasının kaderidir, bunu anlarız. Ama bunu, bu kadar aptalcasına uydurmak biraz da maharet ister. Bu maharette genellikle istihbaratçılarda vardır. medyanın bir kolunun istihbarat yönlendirmesinde olduğunu buradan çıkarmak zor değildir.
Makaleniz bir kumar masasından zar etmek gibidir. Gerçeklerin sahibi var ve bunlarla iletişim kurup gerçeği ulaşmak zor değildir. Ama gerçekleri bulmayı değil, karalamayı esas alanların buna ihtiyaç duymaması da eşyanın tabiatına uygundur.
Bu dönemi saat saat, santim santim bilen biri olarak şu açık adresimle gerçekleri konuşabileceğimi ifade ederim. İlgili olan, bu kanaldan geçmeli sonra kendi doğrularını oluşturmalıdır.
Ön yargılar tarih yazamaz. Bu makalede geçen bilgilerin kaynağı malumdur. Özel harp dairesi kuklaları İtirafçı-MİT ajanı Engin Erkiner ve İbrahim Yalçın adlı kuklalarıdır. Bunlar ise kimsenin tanıtımına ihtiyaçları yoktur kendi polis itirafnamelerinde kendilerini açıkça ifade etmiştir. Şu iki cümle bilgi kaynağınızın nereye dayandığını göstermeye yeter:
Engin Erkiner kendini anlatıyor;
“Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16)
İbrahim Yalçın’ın el yazılı itirafı;
“Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)
Bu ikili bordrolu olarak MİT hesabına çalışıyorlar ve özel harp dairesinin yalanlarını sol içinde pazarlıyorlar. Öcalan’ın suçlanması da, Harp Dairesinin bu tür kuklalarını işidir: 26 Ocak 1976’da Malatya Beylerderesi’nde İlker Akman ve iki arkadaşının bir operasyonla kanlı biçimde katledilmesini organize eden kişi de bu İtirafçı, katil muhbir Engin Erkiner’dir. Bu kişi mahir Çayan’ın Kurtuluş gazetesinde son yazı işleri müdürü olarak gösterilmesine rağmen MİT tarafından korunmuş 12 Martta 1971 askeri darbesinde ilgili ilgisiz kişiler tutuklanırken o serbest dolaşarak, ODTÜ’lü devrimcileri ihbar etme işini sürdürmüştür. Örgüt genel komitesi içinde olmasına rağmen İlker Akman ve arkadaşlarını ihbar sonucu tutuklanmamış kısa dönemli askerliğe gönderilerek gözden uzak tutulmuştur. MİT tarafından bir daha görevlendirilerek, Ankara örgütünden geride kalanları ölü ya da diri yakalatmıştır (Genel komite üyesi Rıza Salman’ı ihbar etmiş, karısı Ömür Karamollaoğlu’nun patlayıcı yapımı sırasında ölümüne yol açmıştır). 19 Ağustos 1977’da de Acilciler örgütüne son darbeyi vurmak için MİT ajanı İbrahim Yalçın’la tanıştırılarak faaliyete geçirilmiştir; 20 sayfalık itirafnamesiyle hayallerini bile anlatmış, bildik bilmedik her tür adres, malzeme, militan kadro sempatizan eylem ve olası eylemlerle olası eylemcileri bile polise vermiştir ev ev dolaşıp örgüt yoldaşlarını yakalatmıştır. Parist’e, örgütümüze yapılan baskının ihbarcısı da MİT ajanı İbrahim Yalçın’dır. Milliyet gazetesi muhabiri Rafet ballıya uydurulan tüm yalanların kaynağı da bu ajandır.
Evlerimize yapılan baskında yasa dışı hiçbir şey bulunmamış anket (Soruşturma) sonuçlandığı an da tahliye edilmiş olduk. Siyasi mülteci statümüz bunun için hala geçerlidir ve hakkımızda hiçbir yasa dışı itham yapılamamış muhbir ajanı kara yüzüyle kalmıştır: bütün bu bilgileri, belge ve kanıtlarıyla http://acilciler-thkpc.blogspot.com / linkinden 248 dosyada bulabilirsiniz. Bu soytarıların ihbarlarıyla tarih yazmak ise tarihe kalmış bir komediden ibarettir.
Burkay’ın dayandığı verelerde bunlar kadar ciddiyetten uzaktır. Burkay, Türkiye dönüşü hiçte iç açıcı bir onursal dönüş sayılamaz. O, kendi tarihini eliyle yakmıştır, ama kendisini ilgilendirir. Bizleri ilgilendiren, bire bir yaşadığımız tarihi konularla ilgili konuşmasıdır. Diyeceğim ilk şey, bilmeden konuşmak ona da yakışmaz; Burkay’a karşı hiçbir ön yargım yoktur, başka halkların kendi iç işleri olan siyasi çekişmelerde taraf olmamayı tercih ettim her zaman. Ama yaşadığım bir kesiti, bile bile yanlış aktarma karşısında sorumsuzcu seyirci kalamam. Bu nedenle Burkay, Öcalan’ın anlattığı bir cümleden yola çıkarak kağıttan bir şato kurmaktadır. Abartma ve bilmeden anlamlandırmaya bu yolla hasıma karşı puan kazanmaya çalışmaktadır. Ancak anlattıkları gerçeğin çok uzağındadır. Öcalan Cemil Esad ilişkisi sosyal bir ilişki ötesi değildir. Bunun ötesinde hiçbir unsura sahip değildir: bunu iyi biliyor ve anlattığım çerçeve içinde sivil bir ilişkiden ibarettir; Burkay’ın kendisi bu tür ilişkileri Avrupa’nın dört bir köşesinde binlerce kez kurduğunu söylersem abartma olmayacaktır.
Öcalan bir halk lideridir halkının gücünden başka kimseye dayanmamaktadır. İddialarınız gerçeğin %0,1 bile olsaydı Suriye’den çıktıktan sonra Kürt özgürlük hareketinin bu güne kadar yok olması gerekirdi. Ama tersi oldu daha da büyüdü. Öcalan, Suriye devletiyle hiçbir zaman hiçbir biçimde hiç bir nedenle kendi doğrularının ortak kesişmesi dışında bir ilişki içinde olmadı. Bunun tarih önünde bire bir tanığıyım. Öcalan, halkın önderi sağlam karakterli biriydi. Kimsenin baskısına boyun eğmeyen ve ilkesizliği anında ret eden biriydi. Suriye devletiyle ilişkisi de öyleydi. Biz THKP-C (Acilciler) de aynı kararlılıkla davrandık. Suriye istihabaratına karşı ve dünyanın tüm devlet ve teşkilatlarına karşı devrimciler nasıl davranması gerekirse öyle davrandık. Yeri gelince bunun ayrıntısını belgelerle yazacağız. Ama herkes bilsin ki, 12 Eylül 1980 askeri faşist darbenin yarattığı vahşet ortamından çıkışta tek güvenli ülke Suriye’de. Bu güvenli ülke on binlerce devrimciyi misafir ederek 12 Eylül rejiminden korumuştur. Bunun karşılığında bir tek şey istediğini duymadım görmedimdi. Bu makalede yapmak istediğiniz karalamalar bence Kürt halkına yöneliktir, Türkiye’de farklılıkların özgün örgütlenme ve özgür mücadelelerine yöneliktir onların yolunu derin devlet adına kasma amacındadır. Ama tarihi yalanlara yazamayacaksınız. Biz buradayız..
Yayınlanmak üzere kim nasıl bir diyalog kurmak isterse buna hazırım. Buyurun bu adresler açık iletişim kanallarımdır.
E - Adresim; mircihan@gmail.com
Blogumun linki; http://mirural.blogspot.com/
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder