10 Ocak 2012 Salı
KARANLIKTA AYDINLIĞI BULMAK
Mihrac Ural – 8 Ocak 2012 / Pazar
NE OKUYORUM
Ne mi okuyorum? Kısaca anlatayım siz de okuyun.
Tek servetim binlerce kitaptan oluşan kütüphanemdir. Büyük bir çoğunluğunu okuduğum altını çizerek notlar aldığım kütüphanemde, aynı içerikte olan kimi kitapları bir kenara koyarak zamanı gelince okurum dediğim olmuştur. İşte o kitaplardan birini bu karanlıkta elime aldım. Şöyle bir göz gezdirdim. Yayın evine baktım; “Hürriyet Vakfı Yayınları” içim sıkıldı. Yazarı Norman Hampson, hiçbir kitabını okumamışım, duymamıştım da.. Yazar Arka kapağa ilgimi çeken “Okuyucu bu kitabı, entelektüel bir gıda gibi değil de, bir ziyafet çağrısı olarak görmesini isterim” diye, kısa bir not düşmüş. Bu cümleyi okuyunca, “Şu karanlıkta, iddialı olmaktan uzak bir kitap okumak yeterlidir” diyerek okuma düzeneğimi sürdürmeyi uygun gördüm, sayfaları çevirdim. Yayın kurulundaki isimleri okuyunca, biraz daha karıştırdım. Ve sonuçta anladım ki, 35 yıldır okuduğum, özetler çıkardığım, alıntılar yaptığım AYDINLANMA ÇAĞI ile ilgili, derin bir araştırmayla karşı karşıyayım. Bu çağın öncesi ve sonrasını, başlangıç ve yükselişini, çağı yaratan filozofları, bilgeleri ve söylemlerini bir araya toplayarak okura özet olarak sunmuş. Daha da ötesi, öyle soyutlamalar yapmış ki, bir servet küpüyle karşı karşıya olduğunuzu hemen fark edersiniz. Okumaya, satır satır altlarını çizmeye ve notlarımı almaya, eski bilgilerimi canlandırarak sindiremeye koyuldum; Karanlıkta AYDINLANMA ÇAĞINI böyle buldum.
Bir tarihi çağı anlatıyor olsa da, bu tür kitaplarda bir ölçüde yazarını yorumlarıyla da karşı karşıya kalırsınız. Kitap yazarının yorumlarının tümüne katılmadım, siyasal sonuçlarla da birçok noktada farklı noktadayım ama öylesi bir özeti, öylesi bir toparlamayı önüme sermiş ki, ufuklarıma yeni ufuklar kattı demeyi abartı saymayacağım. Farklı okumalarla vardığım sonuçları bu kitapta da görmem, soyutlamanın önemi kadar, emeklerimin boşa gitmediğini göstermesi açısından mutlu oldum; o da nedir bilir misiniz?
Hiçbir çağ, hiçbir uygarlık, hiçbir üretim tarzı ya da sanat, edebiyat kültür akımı, verileri belirmiş olsa da yaşanırken tüm yönleriyle anlaşılamaz, formüle edilemez…
Bu soyutlamayı yıllardır tekrar edip duruyordum. Bu soyutlama, sınıf mücadelesi, tarihsel devrimler, yeni uygarlık, devrimci küreselleşme ve emperyalist küreselleşme arasındaki fark ve bunun yeni uygarlığa gidişte taşıdığı anlam, Sosyalizm, özgürlük ve demokrasi, yabancılaşma vb gibi toplumsal siyasal yaşamın en kritik belirlemeleri üzerine gelişen kanaatlerimi, vardığım sonuçları çok iyi tanımlıyordu;
“Bilinmeyenin, henüz keşfedilmemiş olandan başka bir şey olmaması”
“Aklın açık seçik idrakıyla yadsınan her doğma… yanlıştır”
“Kuşkuya temel teşkil eden şeyler de kuşkuludur; onun için kuşkulanıp kuşkulanmamak gerektiğine de kuşkulanmalıyız”
“Aklın cesaretle kullanılması” gibi yüz binlerce değişik soyutla, bilimin her bir dalında evrimin “uyumlu bütün” olması gibi, uyumlu bütünsel bir teze, algıya yönelimi görmek güç değildir: Aydınlanma çağı bu bütünün tecelli ettiği teorik ve pratik tüm verilerde anlam buluyor.
Benim geldiğim medresenin jargonu, paradigmaları son iki asır boyunca insan topluluklarının, Siyasal -Toplumsal-Ekonomik-Kültürel alanlarını yoğun olarak belirlemiş bir medresedir. Ancak bu medrese, değişen çağa, gelişen yeni uygarlık verilerinin yarattığı ilerlemeye adapte olma sorunu yaşamaktadır. Kendini yadsıma dönemi içine girdiğini söylemek de yanlış değil. Bu nedenle tarihi tüm yönleriyle yeniden okumak bu çağın aydını için önemli bir sorumluluk. Tarihin temel dinamiklerini, çağları ve üretim ilişkileriyle kültürel toplumları, uygarlıkları ve bunların yükseliş ve çöküşteki dinamiklerini yeniden soyutlamak, düzenlemek ve tarihsel bir tez olarak algılamak gereklidir.
Malumunuz sürgünde mülteci olduğum ülke bu gün direniyor. Dünyanın tüm şer güçleri üzerine çullanmış halkıyla yönetimini teslim almak istiyor. Ama bu küçük ülke ve halkı öylesine kenetli ve öylesine güçlü bir direniş sergiliyor ki “toprak yeriz yine teslim olmayız” diyor. Bendi bu ülkenin onurlu halkıyla omuz omuza direniyorum.
Elektrik kesintisinde diremek, benim için bir yanıyla okumaktır, yazmaktır da. Hayatım boyunca sıkıntıya girdiğim zaman hep kitap okudum. En sağlam bilgileri, en yetkin soyutlamaları ve kapsamlı ilişkilendirmeleri böylesi kesitlerde edindim. Bir yandan direnirken diğer yandan üretmek işte Suriye’nin bana kattığı tas tamam budur. Bu ülkede, anlı açık yaşamak, devrimci onurla üretken olmak, mülteci olmanın hassasiyetleriyle adın dahil, çok şeyi çevrenden gizlemek, devlet ve devlet adamlarından uzak kalmak zor zanaattır. Kod adıyla yaşamak erketede sinmek demektir. Açık vermemek, sosyal çevrende akrabasız olmak, farklı ad ve soyadıyla toplum içinde erimek demektir.
Devrimci ilkeler gereği, dostta olsa hiçbir devlete güvenilmez, bu nedenle kimliğini ısrarla saklayıp yaşamak gerek. Bütün bu öz verilerle birlikte, mülteci olduğun ülke ve halkını savunmak, onlarla omuz omuza direnmek, işte dünden bu güne gelen doğrularımızın arkasında durmak tastamam budur. Karanlıkta kitap okurken, sizlerle bunu paylaşmak istedim…
Sözünü ettiğim şey, karanlıkta aydınlığı bulmaktır, ötesi değil…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder