3 Ocak 2012 Salı
247. DOSYA ( 1. KONGREDE DELEGE KARTI)
247. DOSYA
1.KONGREDE DELEGE KARTI
Fotolara iyi bakın… Bir daha bakın… Bir tarafta 1. Kongre DELEGE KARTI diğer yanda ise 1. Kongre delegeleri karşısında açış konuşması yaptığım fotoğraf yer alıyor. Göğsümün sol yanında DELEGE KARTI bulunduğu dikkatinizden kaçmamıştır. Kongrede DELEGE KARTI takmayan hiç kimse salona giremezdi. Anlatmak istediğim de budur. Ben de bir delege olarak kartımı takıp salona girmiştim. Tüm delegeler de öyle yapmıştı.
MİT ajanı, her şeyi karalayıp, küçük düşürme gibi kendisine emir olunmuş görevlerini ifa ederken bu ayrıntıyı unutmuş. Normal, aklı kongrenin biçimsel unsurlarında değil, ispiyon edeceği daha önemli şeyleri arayışta da ondan. Hatırlamaz, çünkü amaç karanlık, görevli gelmiş, hedefi var, bu nedenle ayrıntılar dikkatinden kaçmış… Her şey, bilinçli bir karalama için görev olunca böyle olur…
MİT ajanı İbrahim, “böyle bir DELEGE KARTI yoktu” diyor. Siz bunu şöyle anlayın, İspiyoncu MİT’e raporunu yazarken DELEGE KARTI bilgisini atlamış, bu nedenle aklında tutmamış ( Bu it, Paris’te genişletilmiş Avrupa Komitesi Toplantısını da teşkilatına yazamamıştı. Ancak orada, onu biz atlatmıştık.)
Mihrac Ural – 3 Ocak 2012 Salı
24 Kasım 1986 örgütsel tarihimizin en görkemli günleriydi, yükselişin doruk yılları. Kongremiz 1 Arlık 1986’da kapanış bildirisiyle tamamlandı. O kesit, 12 Eylül rejimine karşı mücadelenin her alanda ve her düzeyde yükseldiği günlerdi. Sadece biz değil, Türkiye solu ve Kürt hareketi de büyük başarılara doğru gittiği günlerdi. Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC) kurulmuş sol belli bir toparlanma içine girmişti (Haziran 1982).1. Kongremizi böylesi bir sürecin başarılı bir halkası olarak bağlanmıştı.
Bu kongrenin tutanakları, divan görevlisi yoldaşlar tarafından tutuldu. Örgüt arşivinde el yazılı olarak duran bu tutanaklarda, kimin ne konuştuğu dikkatlice not edilmiştir. Zaten, her biri 1,5 saat olan 19 kasette, istisnasız her konuşma, her bilgi alış verişi kaydedilmişti. Örgüt tarihi yazılınca, gerçek tarihi belgelere olarak bu verile ele alınıp yazılacaktır. İtirafçıların, MİT ajanlarının özel harp dairesi güdümlü çirkinliklerin ve karalamalarının nefesi tükenip, belgelere kanıtlara dayalı tarih arayışı olgunlaşınca, bu tarih işte o zaman, kalıcı olan bir tarih olarak bu verilerle okura sunulacaktır.
Sabır… Sabır… Diyorum, suları bulandıranların, karalamaları görevli olarak yapanların bir tükenme düzlemi vardır. Buraya gelindi. İflaslar iflasları, yalanlar yalanları abartma ve bitip tükenmez çelişkileri ortaya çıkan görevliler tükendikçe, birleşik kaplar gereği gerçekler ortaya çıkmaya başladı. Süreçle ilgili olanlar da sakince düşünmeyi bu kadar boyutsuz yalanın içinde bir bit yeniği olduğunu anlamaya başladı. Bununla da kalınmadı hızla tepkiler kimi yazılı kimi sözlü akmaya başladı. MİT ajanı ve ortağı İtirafçı yolun sonuna gelindiğinin tedirginliğiyle, tekrarları oynamaya başladı. Her tekrar yeni bir dizayn gerektirdikçe de yalanlar daha çirkince ortaya çıktı…
Biraz daha sabır diyorum… Nefesi güçlü olan kazanacaktır, bu ise gerçeğin nefesidir. Dolaysıyla, bir direnme tarihi olan örgütsel tarihimizi kirletmek isteyen MİT ajanı İbrahim Yalçın ve ortağı İtirafçı Engin Erkiner’in hayal ürünü çirkin karalamaları, hezeyanları ayaklar altında bir izmarit gibi ezilip gidecektir.
Mihrac Ural adı altında içine düştükleri esaret, ruhlarını saran gerginliğinde ifadesidir. Bu it sürüsü, evladı zinalar, bu esaretin köleleri olarak daha uzun yıllar yazmaya devam edecektir. Bu da çok normal; belge ve kanıtlarla ispatlayıp suratlarına kazıdığım iz ebede kadar onları takip edecektir.
Bilinler bilir, zindanda muhbirlere herkes bilsin diye derin bir iz bırakılır, ya burunları, ya kulakları kesilir ya da suratlarına derin bir iz oturtulur. Aynen öyle oldu. Bu iz ebede kadar suratlarında kalacaktır.
Birinci aşama artık geride kaldı. Bu polis organizesi ikiliyi, her yoldaş çok iyi tanıyor. Bu ikilinin ahlaksızlıklarını çirkinliklerini öylesine biliyorlar ki, “zamanında neden susturmadın” diye de bana sitem ediyorlar.
Onlara “it ürür kervan yürür” diyorum.
Bu ikili polis organizesi, her şeyi karalayarak tarih yazabileceklerini sanıyorlar, ama olmuyor. Bir örgütün merkez yayın organını (CEPHE) en zor koşullarda yayınlayan, bir itirafçının yıktığı örgütü firari koşullarda ayağa kaldıran, yoldaşlarını güvenli limanlara taşıyarak 12 Eylül faşizminden koruyan, mücadeleye kararlıca devam için çırpınan ve binlerce başarılı adımı 1. Kongreyle taçlandıran adımlarını yok edemiyorlar. O zaman, küçümsemelere, karalamalara sarılmaya başlıyor zavallılar, bir de görevleri bu olunca, adıma esir olmaktan kendilerini kurtaramaz hale geliyorlar…
Bu ikilinin, 1.Kongremiz için yazdıkları arasındaki yüzlerce çelişki bir yana, kah övüp gölgesine sığınma hezeyanları, kah pay kapma çapsızlıkları, kah iletilerini inkar aptallıkları, kimi dünya tarihini kendisiyle başlatıp bitirirken 1982 terennümleri, diğerinin uzatmalarla bu tarihi 1988’lere uzatma komedileri, aradaki farkları radekte etme telaşları gibi yeşil çamın üçüncü sınıf komedi filmlerine taş çıkartıp duruyorlar.
Belgesiz, kanıtsız herzeler… Yazdıkları bir yazıyı, bir süre sonra belge gibi kullanma ahmaklıkları, örgütün onurla herkese açık yayınladığı tutumları, karanlık amaçlarına belge gibi sunma çapsızlıkları iflas üzerine yaşadıkları iflasın birer verisi olmanın ötesine geçmiyor.
Bu ikili artık herkesçe, solun tüm düzlemleri itibariyle bir polis organizesi oldukları genel kabul germektedir. Tesadüfen selam atan bile dönüp bize yazıyor “ itirafçı Engin Erkiner tam bir yılan, her şeyiyle demagoji, meyde bilgisi dışında bir derinliği olmayan elastiki kelimelerini yer ve zamana göre değiştirerek kıvıran bir dansöz. Her şeyi yapabilecek bir pislik ortağıyla hala bu işin içinde yüzüyorlar” (İsviçre’den eski TKEP militanı E.D). Kendi sözleriyle bu puşt oğlu puşt itirafçı Engin’i herkes tanıyor demekle yetineceğim.
Herkesin çapı belli. Bunun için hiç çaba harcamaya değmez. Bu ara, bu muhbir çetesinin maskesini bir kez daha düşüren ve kelime oyunlarıyla yaptıklarını demagojileri suratlarına vuranların haklı duruşlar sergilemeleri oldukça anlamlıdır. Bunlar arasına düşmüş bir Aptal’ın ahlaksızlıklarını ise sonra yazacağım; bir insan, aynı anda nasıl olur da kırk surat olur, bunu tek tek, hiç yorum yapmadan, sadece kendi yazılarından aktaracağım. Üstelik bunu uzun zaman aralıkları içindeki farklı konumuyla değil aynı zaman kesiti içinde, aynı konumdayken yazdıklarıyla suratına tükürmek üzere yazacağım. Bu aptal, MİT ajanı için “para almakla zaaf göstermiştir” diyerek işi hafife alırken, MİT ajanının örgüt merkezine ilk gidişinde (15 gün kalıp her türlü bilgiyi MİT’e taşıdığı 28 Ağustos 1986 tarihli gelişi) neden MİT’le bağlantısını örgüte açıklamadığı noktasına hiç değinmemesi, ikinci gelişinde ise ( 24 Kasım 1986 1 Kongre arifesinde, Kongreyi ispiyonlamak için MİT denetiminde yaptığı ikinci geliş) yakalanan diğer MİT ajanlarından korkusuyla (Aydın ocak ve Süleyman Uğur) itiraflarda bulunmak zorunda kalışını hiç izah edememesi başlı başına bir ahlaksızlık örneği değil mi? Bu ahlaksıza hak ettiği cevabı kapsamlı olarak vereceğim. Önemsemediğim için şimdilik vakit ayırmıyorum ama unutmuş değilim. Beklesin…
Bu arada BM’nin mavi bereli askeri; İtirafçı Engin Erkiner’i yazacağım ( bu bilgisiz cahile tiyo olsun, diz bağları da iyice bir çözülsün). Bu yazımda İtirafçıların tümünde görülen ortak halleri, “bir başka güce dayanarak gizlenme ihtiyaçlarını, kişiliksiz, zayıf şahsiyetlerini ve bunun ürünü şekillenen ruh hallerini” anlatacağım; kişisel kinlerle yola çıkışın, kişiyi nasıl da, iktidar piçi haline dönüştüreceğini anlatacağım. Komşu ülke gençlerinin katledilmesine kadar uzanan kin ve intikam salyalarının siyasal kaynağını irdeleyeceğim.
DELEGE KARTI
Bu uzun girişi ana koyuya ulaşmak için yazdım. Bu dosyayı, yayınladığım fotoğraflarla noktalamak istiyorum.
Fotolara iyi bakın… Bir daha bakın… Bir tarafta 1. Kongre DELEGE KARTI diğer yanda ise 1. Kongre delegeleri karşısında açış konuşması yaptığım fotoğraf yer alıyor. Göğsümün sol yanında DELEGE KARTI bulunduğu dikkatinizden kaçmamıştır. Kongrede DELEGE KARTI takmayan hiç kimse salona giremezdi. Anlatmak istediğim de budur. Ben de bir delege olarak kartımı takıp salona girmiştim. Tüm delegeler de öyle yapmıştı.
MİT ajanı, her şeyi karalayıp, küçük düşürme gibi kendisine emir olunmuş görevlerini ifa ederken bu ayrıntıyı unutmuş. Normal, aklı kongrenin biçimsel unsurlarında değil, ispiyon edeceği daha önemli şeyleri arayışta da ondan. Hatırlamaz, çünkü amaç karanlık, görevli gelmiş, hedefi var, bu nedenle ayrıntılar dikkatinden kaçmış… Her şey, bilinçli bir karalama için görev olunca böyle olur…
MİT ajanı İbrahim Yalçın, “böyle bir DELEGE KARTI yoktu” diyor. Siz bunu şöyle anlayın, İspiyoncu MİT’e raporunu yazarken DELEGE KARTI bilgisini atlamış, bu nedenle aklında tutmamış ( Bu it, Paris’te genişletilmiş Avrupa Komitesi Toplantısını da teşkilatına yazamamıştı. Ancak orada, onu biz atlatmıştık.)
Son söz;
Beyler, bir tarihi direnme örgütüne dil uzatan herkesin dilini er ya da geç keseceğime emin olunuz. Belgelerle kanıtlarla da ezip geçeceğim. Ben, bu görevi Kongremizin oy birliğiyle şerefle omuzlarıma aldım. Aradan geçen zaman nedeniyle isteyen istediği gibi düşünsün. Ancak onurlu her yönetici gibi tevdi edilen görevin sorumluluğunu sırtımda taşıma kararlılığından bir zerre kadar geri adım atmadım atmayacağım da.
Dün olduğu gibi bu gün de örgüte ait her şeyi eksiksiz olarak korudum ve genişletip büyüttüm. Haklı tarihsel gerekçelerle biz gibi, yüz binleri toplayan örgütlerin buharlaştığını göz önüne alınca biz buradayız demeye devam ettim. Örgüt adına bu güne kadar ilan edilen her siyasal tutumun 1. Kongrenin kabul ettiği yeni programın ışığı altında ele alınmıştır. Örgüt imzası taşıyan tüm verilere ulaşmak zor değildir. Bu örgütü sanal sananların sanaldan da ulaşma kolaylıkları çoktur. Herkes oturup incelesin, örgüt adına alınan tutumlar kongrenin ilkeleri ışığından zerre kadar bir sapması yoktur olmayacaktır da. Bu benim ve yönetici arkadaşlarımın sorumluluğudur; zaman içinde gelişip olgunlaşan şahsi siyasi görüşlerimi ise, örgüt imzasını taşıyan tutumlardan ayırdım. Kendi açık adımla makalelerimi, şahsi siyasi görüşlerimi belirtmek için özgürce yazdım. Bu iddiamın tersini söyleyecek olanın anlını karışlarım kurumsal işleyiş nedir, öğrenmek isteyen beri gelsin. Bu örgüt kongrenin kararıyla resmileşmiş ve kurumsallaşmıştır. Beğenir ya da beğenmezsiniz kural budur. Ve ancak yeni kongrenin kararıyla sön sözünü söyler, şahısların keyfiyle değil. Bu tarihi direnme örgütünü bir direnme örneğiyle II. kongreye kadar korumak benim kurumsal ve onursal olarak boynumun borcudur. O da yaklaştı…
Mihrac Ural işte budur ilkelerin insanı olmak da tas tamam budur… Bu it sürüsünün bir türlü baş edemediği gerçek böylesine asil, böylesine kararlı bir ilkesel gerçektir. Yoksa 4 yıldır, tek bir isim üzerine karalama yapmalarının anlamını bulmak mümkün olmazdı. “Adımın esiri oldular ebede kadar bu böyle devam edecek” derken ne kadar haklı olduğum ortadadır…
Bu örgütü sanallıkla, sayılarla ölçenlere diyeceğim şudur. Bu örgüt sayısal olarak var olduğu yerde ve var olduğu kadardır. Bilişim çağı esprisini kavramış bir örgüt olarak bu kadardır. Bu çağın imkanları içinde var olan fiili potansiyelleriyle, tarihin bu kesitine uygun olarak şekillenerek mesafe kat eden yönelimleriyle özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bir dişlisi olma kararlılığındadır. Bu günden geçmişi dönüp baktığımızda devrim yapmış devasa kitle örgütlerinin bile buharlaşıp gittiği bir tarihle yüz yüze kalırız. Bu nedenle kimse kimseye sayısal sorular sormasın. Dönsün aynaya baksın. Türkiye solunun kaç kişi olduğunu söylesin. Sonra Acilciler örgütünün tarihi boyunca sayılara dayanıp dayanmadığını düşünsün.
Bu örgüt, tarihi boyunca belli alanlarda bir kitlesel güç olmuştur. Aynı alanlarda aynı güce dün gibi bu gün de sahiptir. Bu bir kitle iletişim psikolojisiyle de yakından ilgilidir. Önemli olan nerede ve ne kadar olunursa olunsun, bu var oluşu ortak ülkemizin özgürlük ve demokrasi mücadelesine katmaktır. Bu dayanışmayı sağlayabilme iradesini taşımaktır. Acilciler de tas tamam budur…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder