1 Kasım 2010 Pazartesi
Türkiye'de Vicdani Ret Hareketi
Arif Işıldar
1Kasım 2010
1990'lı yıllar Türkiye için de bir milat özelliği taşıyor. Toplumsal muhalefet yelpazesi yeni renklerle genişliyor, değişik akımlar bu dönemde boy veriyor. Avrupa'da yarım asır önce oluşan gökkuşağı muhalefet tablosu Türkiye'de geç şekilleniyor. 1990'lı yıllarda dünyada oluşmaya başlayan siyasal konjonktür Türkiye'de de yeni toplumsal tomurcuklanmaların patlama yapmasını sağlıyor.
Emek sermaye çatışması yanı sıra birçok toplumsal kategoride bilinç açılımı gerçekleşiyor.
O güne kadar bu topraklarda emaresi bulunmayan sosyal muhalefet grupları adından söz ettirmeye başlıyor. Etnik, kültür, inanç, vicdani ret, çevre, cinsiyet, havyan hakları vb. hareketler toplumsal muhalefet platformundaki yerlerini alıyor. Muhalefet hareketinin 1990'dan itibaren gökkuşağı bir karaktere bürünmesi resmi ideolojinin sorgulanması-eleştirisi ve reddi noktasında oluşmuş düşünce ve davranış temayülüne yeni bir derinlik ve genişlik kazandırıyor.
Yeni toplumsal muhalefet grupları henüz çok cılızdırlar ve etkin bir kitlesel hareket olup olamayacakları bugünden belli olmasa da daha ilk adımda resmi ideolojinin korkulu rüyasına dönüşmüş bulunuyorlar.
İşte bu kez bu satırlara onlardan birini konuk etmeye karar verdik. Başlıktan da anlaşıldığı üzere konuğumuz, Türkiye'nin Vicdani Ret Hareketi.
Önce hareketin künyesi hakkında bazı anekdotlar düşelim.
Vicdani Hareket 90'lı yıllarda boy verdi. 2010 yılında uluslar arası Hrant Dink Barış ödülüne layık görüldü. Birkaç kişiyle başlayan hareketin sayısı bugün yüz elli kişi civarında. Aralarında solcu, İslamcı, çevreci, liberal, eşcinsel, kadın gibi değişik kimlikler yer alıyor. Mehmet Tarhan, Enver Aydemir, Halil Savda ve İsmail Saygı gibi aktivistler hareketin bilinen simgelerinden. Kadınlardan ilk Vicdani Retçi İnci Ağlagül.
Militarizmin siyasal, toplumsal ve kültürel hayatı koşulladığı Türkiye'de Vicdani Retçi olmak ateşten gömlek bir hayatı baştan kabullenmektir. Sistemin Vicdani Retçi'lere yaptıkları pişmiş kellenin başına gelmiyor. Lakin Vicdan Red-edince bilinç ferman dinlemiyor.
Diğer ülkelere oranla bu coğrafyada geç şekillenen Vicdani Ret hareketinin en temel özelliği anti-militarist kimliğidir. Savaşa, silahlanmaya ve askerlik kavramının içerdiği her değere karşıdırlar. Şiddet kültürünü sorguluyorlar ve bu kültürün örgütlenmiş biçimleri olan militarizme, orduya ve savaşa karşı durmayı vicdani bir sorumluluk olarak kabul ediyorlar. Bunun gereklerini de şiddet içermeyen eylem biçimleriyle yerine getiriyorlar.
Yaşam felsefeleri; her türlü şiddetten arınmış bir yaşam tarzı.
Parolaları: öldürmeyeceğiz, ölmeyeceğiz, asker olmayacağız.
Milliyetçilik/askerlik/erkeklik kültürü konusunda kazı çalışması yapıyorlar. Resmi ideolojinin sacayaklarına vurmaları egemenlerin hoşuna gitmiyor, sistemle karşı karşıya geliyorlar. Her Türk asker doğar, erkeklik askerliğin yapıldığı noktadan başlar kültürünün yaygın bir meşruiyet kazandığı bir Türkiye'de askerliği sorgulamanın, ona karşı durmanın bedeli ağırdır. Vicdani Retçilerin bu ülkede neler çektiğini bir tanrı bir de onlar bilir.
Burada bir parantez açalım ve küresel Vicdani Ret hareketinin tarih galerisinde kısa bir yolculuğa çıkalım.
Hareketin kökleri 17. yüzyıla uzanır. Militarizmin ve savaş aparatının, tarihinin en ileri tekniğe ve güçlü donanıma sahip olduğu 20. asırda kitleselleşme ivmesi yakalar. Milyonlarca erkek öldürmek ve ölmek için savaş arenalarına sürülürken cephelerden ve sivil yaşam alanlarından kahrolsun savaş sloganı yükselir. Bu süreç askerliğe muhalefet eden Vicdani Ret hareketine yeni bir boyut katar. Fakat Hareket asıl çıkışını 1967'de Vietnam savaşında yapar ve kısa sürede uluslar arası bir meşruiyet kazanır.
Zorunlu askerlik sorgulanarak birçok Avrupa ülkesinde yürürlükten kaldırılırken AB, istemedikçe kimseye zorla askerlik yaptırılamayacağı anlayışını benimseyerek Vicdani Retçiliği insani bir hak olarak kabul eder. Zorunlu askerlik dünyanın tartıştığı konular arasında güncelliğini korumakta, bu uygulamadan hala vazgeçmemiş olan Türkiye gibi ülkelerde ise ideolojik ve siyasi gerilim noktalarından biri olmaya devam etmektedir.
Tüm erkek vatandaşlar askerdir anlayışı Fransız devrimiyle birlikte vücut buluyor. Bir başka deyişle ulus devletin vatandaşlık kavramının bir parçası olarak ortaya çıkıyor zorunlu askerlik. Milliyetçilik, askerlik ve erkeklik; militarist değerlerle belirlenen vatandaşlık tanımlamasının üç temel öğesini oluşturuyor. Bunlar Türkiye'de de resmi ideolojinin kutsadığı değerler arasında yer alıyor.
Türkiye'de militarist değerler sadece kışlayı değil sivil hayatı da belirliyor ve bu, militarist kültürün yaygınlığını gösteriyor. Fransız devriminde şekillenen 'her erkek vatandaş askerdir' kültürü Türkiye koşullarında her Türk asker doğar söyleminde karşılık buluyor. Durum böyle olunca erkeklik tanımlamasına aşırı dozda militarist değerler karıştırılıyor. Askerlik erkekliğin sınandığı alan olarak kabul ediliyor. Erkeğin askerliğini yapmadan erkeklikten sayılmaması anlayışı da bunun ürünüdür.
Sistemin bir başarısı da, milliyetçilik/askerlik/erkeklik denklemine toplumsal bir meşruiyet kazandırmasıdır. Vicdani Ret hareketi, işte bu meşruiyeti sorguluyor. Düne kadar ne sağcılar ne de solcular tarafından ciddi bir eleştiriden geçirilmeyen 'her Türk asker doğar' ezberini bozuyor. Şiddet kültürüne, militarist aparata ve erkeğin savaş cephelerine sürülmesine itirazları var. Ellerine silah almayı, savaşlara katılmayı, askeri cephelerde öldürmeyi ve ölmeyi kabul etmiyorlar. Bu anlayışla sadece zorunlu askerliğin kaldırılması istemiyle yetinmiyorlar aynı zamanda askerlik manzumesinin siyasal, toplumsal ve kültürel yaşamdan tümden düşmesi için mücadele ediyorlar.
Anti militarist taleplerini teorik olarak seslendirmelerinde bir markajla karşılaşmıyorlar ancak işin ucu askerliğe dokununca akan sular duruyor. Soruşturmalar, işkenceler, tutuklamalar, cezalar, hakaretler, kısacası sistemin defolu devreye giriyor. Vicdani Ret olunca insan hakları ayakları altına alınıyor. Cezaya çarptırılanlar serbest kaldıklarında tüm kamu haklarından mahrum edilerek yaşama hakları adeta ellerinden alınıyor.
Onlar sistemin militarist özelliklerine ve uygulamalarına dokundukça şiddet yasaları ayaklarına yeni zincirler bağlıyor, toplumu askerlikten soğutmak gerekçesiyle dillerine düğümler vurulmaya çalışılıyor. Ancak zorunlu askerliğin dünyanın birçok ülkesinde tarih olduğu bir dünyada Vicdani Ret hareketinin önüne set çekmeye güçleri yetmiyor muktedirlerin. Vicdani Ret bilinci, militarist kayalıklar arasından filizleniyor ve yeni bir toplumsal muhalefet hareketi olarak sahneye çıkıyor. Hareket henüz zayıf olmakla birlikte önemli bir mesafe kat ediyor. Militarist değerlerin toplum bilincine derinlemesine nüfuz ettiği ve bunun ilerici güçler tarafından sorunlaştırılıp ciddi bir şekilde sorgulanmadığı bir ülkede Vicdani Ret'in eylemli bir düşünce olarak ortaya çıkması başlı başına bir ilerlemeyi temsil ediyor.
Vicdani Ret hareketi sistem ayrımı yapmadan militarizmi, askerliği, orduyu, silahı savaşı ve tüm şiddet araçlarını reddediyorlar, sivil ve barışçıl bir yaşam için barış diliyle konuşuyorlar, vicdanlarını bunun için konuşturuyorlar. Eğer siyasal mücadelede şiddet içerikli yaklaşımlardan barış eksenli siyaset perspektifine intikal etmişseniz ve toplumsal-kültürel hayatta bunu bir yaşam biçimine dönüştürme yönünde bir istikamet belirlemişseniz insani değerler bulvarında Vicdani Retçilerle konuşacak ortak mevzularınız var demektir.
Vicdani Ret hareketi, sistemin militer karakterine ve militarist değerlerin sivil hayattaki derin nüfuzuna dokunarak resmi ideolojinin sorgulanması temelinde oluşan toplumsal bilinç ve harekete hacminden bin kat büyük katkılar sunuyor. Bundan dolayı da muktedirlerin şimşeklerini üzerlerine çekmeye devam ediyor.
Bu satırlar, Vicdani Retçilerin militarizmden, şiddetin her türlüsünden arınmış ve sadece vicdani kaygılarla örülmüş bir yaşam uğruna giriştikleri mücadeleye çam sakızı çoban armağanı kabilinden sunulmuş bir katkıdır.
1Kasım 2010
1990'lı yıllar Türkiye için de bir milat özelliği taşıyor. Toplumsal muhalefet yelpazesi yeni renklerle genişliyor, değişik akımlar bu dönemde boy veriyor. Avrupa'da yarım asır önce oluşan gökkuşağı muhalefet tablosu Türkiye'de geç şekilleniyor. 1990'lı yıllarda dünyada oluşmaya başlayan siyasal konjonktür Türkiye'de de yeni toplumsal tomurcuklanmaların patlama yapmasını sağlıyor.
Emek sermaye çatışması yanı sıra birçok toplumsal kategoride bilinç açılımı gerçekleşiyor.
O güne kadar bu topraklarda emaresi bulunmayan sosyal muhalefet grupları adından söz ettirmeye başlıyor. Etnik, kültür, inanç, vicdani ret, çevre, cinsiyet, havyan hakları vb. hareketler toplumsal muhalefet platformundaki yerlerini alıyor. Muhalefet hareketinin 1990'dan itibaren gökkuşağı bir karaktere bürünmesi resmi ideolojinin sorgulanması-eleştirisi ve reddi noktasında oluşmuş düşünce ve davranış temayülüne yeni bir derinlik ve genişlik kazandırıyor.
Yeni toplumsal muhalefet grupları henüz çok cılızdırlar ve etkin bir kitlesel hareket olup olamayacakları bugünden belli olmasa da daha ilk adımda resmi ideolojinin korkulu rüyasına dönüşmüş bulunuyorlar.
İşte bu kez bu satırlara onlardan birini konuk etmeye karar verdik. Başlıktan da anlaşıldığı üzere konuğumuz, Türkiye'nin Vicdani Ret Hareketi.
Önce hareketin künyesi hakkında bazı anekdotlar düşelim.
Vicdani Hareket 90'lı yıllarda boy verdi. 2010 yılında uluslar arası Hrant Dink Barış ödülüne layık görüldü. Birkaç kişiyle başlayan hareketin sayısı bugün yüz elli kişi civarında. Aralarında solcu, İslamcı, çevreci, liberal, eşcinsel, kadın gibi değişik kimlikler yer alıyor. Mehmet Tarhan, Enver Aydemir, Halil Savda ve İsmail Saygı gibi aktivistler hareketin bilinen simgelerinden. Kadınlardan ilk Vicdani Retçi İnci Ağlagül.
Militarizmin siyasal, toplumsal ve kültürel hayatı koşulladığı Türkiye'de Vicdani Retçi olmak ateşten gömlek bir hayatı baştan kabullenmektir. Sistemin Vicdani Retçi'lere yaptıkları pişmiş kellenin başına gelmiyor. Lakin Vicdan Red-edince bilinç ferman dinlemiyor.
Diğer ülkelere oranla bu coğrafyada geç şekillenen Vicdani Ret hareketinin en temel özelliği anti-militarist kimliğidir. Savaşa, silahlanmaya ve askerlik kavramının içerdiği her değere karşıdırlar. Şiddet kültürünü sorguluyorlar ve bu kültürün örgütlenmiş biçimleri olan militarizme, orduya ve savaşa karşı durmayı vicdani bir sorumluluk olarak kabul ediyorlar. Bunun gereklerini de şiddet içermeyen eylem biçimleriyle yerine getiriyorlar.
Yaşam felsefeleri; her türlü şiddetten arınmış bir yaşam tarzı.
Parolaları: öldürmeyeceğiz, ölmeyeceğiz, asker olmayacağız.
Milliyetçilik/askerlik/erkeklik kültürü konusunda kazı çalışması yapıyorlar. Resmi ideolojinin sacayaklarına vurmaları egemenlerin hoşuna gitmiyor, sistemle karşı karşıya geliyorlar. Her Türk asker doğar, erkeklik askerliğin yapıldığı noktadan başlar kültürünün yaygın bir meşruiyet kazandığı bir Türkiye'de askerliği sorgulamanın, ona karşı durmanın bedeli ağırdır. Vicdani Retçilerin bu ülkede neler çektiğini bir tanrı bir de onlar bilir.
Burada bir parantez açalım ve küresel Vicdani Ret hareketinin tarih galerisinde kısa bir yolculuğa çıkalım.
Hareketin kökleri 17. yüzyıla uzanır. Militarizmin ve savaş aparatının, tarihinin en ileri tekniğe ve güçlü donanıma sahip olduğu 20. asırda kitleselleşme ivmesi yakalar. Milyonlarca erkek öldürmek ve ölmek için savaş arenalarına sürülürken cephelerden ve sivil yaşam alanlarından kahrolsun savaş sloganı yükselir. Bu süreç askerliğe muhalefet eden Vicdani Ret hareketine yeni bir boyut katar. Fakat Hareket asıl çıkışını 1967'de Vietnam savaşında yapar ve kısa sürede uluslar arası bir meşruiyet kazanır.
Zorunlu askerlik sorgulanarak birçok Avrupa ülkesinde yürürlükten kaldırılırken AB, istemedikçe kimseye zorla askerlik yaptırılamayacağı anlayışını benimseyerek Vicdani Retçiliği insani bir hak olarak kabul eder. Zorunlu askerlik dünyanın tartıştığı konular arasında güncelliğini korumakta, bu uygulamadan hala vazgeçmemiş olan Türkiye gibi ülkelerde ise ideolojik ve siyasi gerilim noktalarından biri olmaya devam etmektedir.
Tüm erkek vatandaşlar askerdir anlayışı Fransız devrimiyle birlikte vücut buluyor. Bir başka deyişle ulus devletin vatandaşlık kavramının bir parçası olarak ortaya çıkıyor zorunlu askerlik. Milliyetçilik, askerlik ve erkeklik; militarist değerlerle belirlenen vatandaşlık tanımlamasının üç temel öğesini oluşturuyor. Bunlar Türkiye'de de resmi ideolojinin kutsadığı değerler arasında yer alıyor.
Türkiye'de militarist değerler sadece kışlayı değil sivil hayatı da belirliyor ve bu, militarist kültürün yaygınlığını gösteriyor. Fransız devriminde şekillenen 'her erkek vatandaş askerdir' kültürü Türkiye koşullarında her Türk asker doğar söyleminde karşılık buluyor. Durum böyle olunca erkeklik tanımlamasına aşırı dozda militarist değerler karıştırılıyor. Askerlik erkekliğin sınandığı alan olarak kabul ediliyor. Erkeğin askerliğini yapmadan erkeklikten sayılmaması anlayışı da bunun ürünüdür.
Sistemin bir başarısı da, milliyetçilik/askerlik/erkeklik denklemine toplumsal bir meşruiyet kazandırmasıdır. Vicdani Ret hareketi, işte bu meşruiyeti sorguluyor. Düne kadar ne sağcılar ne de solcular tarafından ciddi bir eleştiriden geçirilmeyen 'her Türk asker doğar' ezberini bozuyor. Şiddet kültürüne, militarist aparata ve erkeğin savaş cephelerine sürülmesine itirazları var. Ellerine silah almayı, savaşlara katılmayı, askeri cephelerde öldürmeyi ve ölmeyi kabul etmiyorlar. Bu anlayışla sadece zorunlu askerliğin kaldırılması istemiyle yetinmiyorlar aynı zamanda askerlik manzumesinin siyasal, toplumsal ve kültürel yaşamdan tümden düşmesi için mücadele ediyorlar.
Anti militarist taleplerini teorik olarak seslendirmelerinde bir markajla karşılaşmıyorlar ancak işin ucu askerliğe dokununca akan sular duruyor. Soruşturmalar, işkenceler, tutuklamalar, cezalar, hakaretler, kısacası sistemin defolu devreye giriyor. Vicdani Ret olunca insan hakları ayakları altına alınıyor. Cezaya çarptırılanlar serbest kaldıklarında tüm kamu haklarından mahrum edilerek yaşama hakları adeta ellerinden alınıyor.
Onlar sistemin militarist özelliklerine ve uygulamalarına dokundukça şiddet yasaları ayaklarına yeni zincirler bağlıyor, toplumu askerlikten soğutmak gerekçesiyle dillerine düğümler vurulmaya çalışılıyor. Ancak zorunlu askerliğin dünyanın birçok ülkesinde tarih olduğu bir dünyada Vicdani Ret hareketinin önüne set çekmeye güçleri yetmiyor muktedirlerin. Vicdani Ret bilinci, militarist kayalıklar arasından filizleniyor ve yeni bir toplumsal muhalefet hareketi olarak sahneye çıkıyor. Hareket henüz zayıf olmakla birlikte önemli bir mesafe kat ediyor. Militarist değerlerin toplum bilincine derinlemesine nüfuz ettiği ve bunun ilerici güçler tarafından sorunlaştırılıp ciddi bir şekilde sorgulanmadığı bir ülkede Vicdani Ret'in eylemli bir düşünce olarak ortaya çıkması başlı başına bir ilerlemeyi temsil ediyor.
Vicdani Ret hareketi sistem ayrımı yapmadan militarizmi, askerliği, orduyu, silahı savaşı ve tüm şiddet araçlarını reddediyorlar, sivil ve barışçıl bir yaşam için barış diliyle konuşuyorlar, vicdanlarını bunun için konuşturuyorlar. Eğer siyasal mücadelede şiddet içerikli yaklaşımlardan barış eksenli siyaset perspektifine intikal etmişseniz ve toplumsal-kültürel hayatta bunu bir yaşam biçimine dönüştürme yönünde bir istikamet belirlemişseniz insani değerler bulvarında Vicdani Retçilerle konuşacak ortak mevzularınız var demektir.
Vicdani Ret hareketi, sistemin militer karakterine ve militarist değerlerin sivil hayattaki derin nüfuzuna dokunarak resmi ideolojinin sorgulanması temelinde oluşan toplumsal bilinç ve harekete hacminden bin kat büyük katkılar sunuyor. Bundan dolayı da muktedirlerin şimşeklerini üzerlerine çekmeye devam ediyor.
Bu satırlar, Vicdani Retçilerin militarizmden, şiddetin her türlüsünden arınmış ve sadece vicdani kaygılarla örülmüş bir yaşam uğruna giriştikleri mücadeleye çam sakızı çoban armağanı kabilinden sunulmuş bir katkıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder