10 Kasım 2010 Çarşamba
Ekim İhtilali ve Sosyalizmde Tarihsel Kopuş
Arif Işıldar
10 Kasım 2010
Dünyayı sarsan Ekim devrimi 93 yaşına girdi. Kuralı bozmadık ve bu yıl da modern zamanların bu ilk ve büyük işçi-emekçi devriminin öğretilerini değişik boyutlarıyla irdeleme çalışmalarına devam ettik.
Paris Komünü'ne büyük bir ilgileri olsa da 20. yüzyıl sosyalistlerinin ilk göz ağrısı Ekim devrimidir. Demek ki siyasal mücadelelerde de ilk'lerin ayrı bir anlamı vardır. Ama Ekim devrimi sosyalizm tarihinde bir başlangıç olduğu kadar bir sonuç noktasıdır da. İki durak arasındaki zaman dilimi yaklaşık yetmiş beş yıldır.
Bu süreci ateşleyen ve 20. yüzyılın sosyalist kuşaklarını koşullayan Ekim devrimi başlangıç ve sonuç fasıllarıyla irdelendiği bir noktada 75 yıllık reel sosyalizm sürecinin sevapları ve hataları konusunda daha sağlıklı çıkarsamalara varılabilir. Dünya sosyalist hareketinin koşusunda tarihi bir çığır açan Ekim devriminin öğretilerinden bugün de ilhamlar alacağız ama stratejik bir yenilgi anlamına gelen sosyalizmin finiş noktasından da aynı ciddiyetle dersler çıkaracağız.
Devrimci siyasal mücadelede yenilgilerin bir okul özelliği taşıdığı ve öğretici dersler sunduğu gerçeğini burada yinelemekte fayda vardır. Bu bağlamda sosyalistler derslerine iyi çalışırlarsa, hem Ekim devrimi hükümsüzdür gibi toptancı bir inkârdan ve biraz da ihanetten hem de tarihte değişmeyen tek yasa değişimdir sözünü kulak arkası ederek Ekim devriminin tezlerini tekrarlamak dolayısıyla yarının dünyasını düne göre tasavvur etmeye devam etmek yanılsamasından imtina etmiş olacağız.
Bilimsel sosyalizmin iki ustası Marks ve Lenin'in, ardıllarına bizi takip etmeye devam edin dediklerini biliyoruz ama öte yandan bizi tekrarlamayın uyarısında bulundukları da bilgimiz dâhilindedir. Zaten ilah da olsanız görüşleriniz hiçbir farklılığa uğramadan en fazla iki kuşağın hayatında derin izler bırakabilir. O aşamadan itibaren paradigmada farklılıklar (mutasyon) baş gösterir ve süreklilik-kopuş diyalektiği, her türlü sabiteyi aşarak kendini dayatır.
Sovyet sosyalizminin çözülmesine yol açan krizi tetikleyen yan etkilerden biri de bu noktada aranabilir. Bir ülkede sosyalist kuşaklar arasındaki diyalektik ilişkide esaslı farklılaşma meydana gelmeden süreklilik kavramında bir patlamanın (kopuşun) gündeme gelmesi olası değildir. Nitekim Sovyet sosyalizmi de yetmiş yıllık bir sürekliliği ifade etmekle birlikte kopuş olayını sistemsel bir dönüşüm olarak gerçekleştirememiştir. Doğrusu buna öncülük edecek bir sosyalist kuşağın oluştuğunu söylemek de zor. Örneğin Stalin dönemi Lenin'in önderlik ettiği ilk sosyalist kuşağın izini taşır. Gorbaçov'a kadar ki süreçte ülkenin kaderini belirleyen kuşaksa Stalin kuşağının fotokopisidir. Gorbaçov, Arşimed'e özenip, ilk başlarda eski kuşaklardan farklı yeni bir sosyalist kuşağı müjdeler gibi göründüyse de Sovyet KALDIRACININ dinamiklerinin sosyalizmde niteliksel bir farklılaşmaya/dönüşüme elvermediği ortaya çıktı.
Ekim devrimiyle açılan “sosyalizm çağı” ilk ve son denebilecek bir tarihi kırılma yaşadı. Sosyalist mücadele tarihinde böylesi bir fenomenin yaşanmış olması o güne kadar hikmetinden sual olunmayan sosyalist dünya görüşünün masaya yatırılmasına zemin hazırladı. Bu da sosyalist süreklilikte tarihi kopuşun fitilini ateşledi. Bir başka açıdan bu süreç ölümsüz gibi görünen ve komünizme kadar ki tarihi uzamın geçerli kodu olarak içselleştirilen kavramların aslında fani olduğu gerçeğinin bellekte ışımasına yol açtı.
Bizce de sosyalizmde süreklilik hali artık yoğun bakım odasındaki kavramlarla anlatılamaz. Mevlana: “Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” Derken yerden göğe kadar haklıydı. Sosyalizmdeki tarihsel kırılma sosyalistlerin aklına “ölümlü kavram” mefhumunu düşürdü dersek yanlış olmaz. Yine de 'eski kavramlar ordusu yeni kavramların silahlı kuvvetlerince yere serilmediği' sürece kadim kavramların bitpazarına nur yağmaya devam edecektir.
Sosyalist süreklilikte kopuş demiştik. Sosyalist mücadelede tarihi kopuş, statükoda köklü bir farklılaşma açılımına işaret eder. Bu da bir yanıyla zaman aşımına uğramış eski meşruiyetlerden kurtulmak deyim yerindeyse onlardan 'daha üst düzeye çıkmak' anlamına gelir. Ancak kurtulma fiilinde 'daha aşağı düzeye' inme riski hep vardır, bunun için de kapıları sıkı tutmak gerekir.
Sosyalist statükoya müdahale başlı başına bir eleştiri ve sorgulama eylemidir. Bu önemlidir ancak sosyalizme müdahalenin hangi noktadan yapıldığı daha da önemlidir. Çağ boyutunda yaşanan değişimleri göz ardı ederek ve eski sosyalist meşruiyetler içerisinde kalarak sosyalizm algısında yapılacak güncellemeler devrimci bir kopuşu temsil edemez. Sosyalizm meselesine küresel çağın değişim aynasından bakmak bir zaruriyet kazanmıştır. Bu nokta bilince çıkarılmadan gelenekle gelecek arasında sağlam köprüler kurmak olası değildir. Sosyalist değer ve birikimleri önüne katıp çağın sorularına yanıt verme derdine düşmüş bir devrimcilik, hayat hikayesi Batı uygarlığının değerleriyle sınırlı olan sosyalist paradigmada gidilecek herhangi bir tashih hareketinden daha fazla sosyalisttir ve tarihin akışıyla paraleldir. Sosyalizmde tekerrüre değil tarihsel kopuşun gereklerine odaklanmak gerek.
Romanya'da Çevuşesku'lar kurşuna dizilirken, Moskova'da ayyaş Yeltsin tankın üzerine çıkıp Sovyet sosyalizminin ölüm çanlarını çaldırırken ve Doğu Avrupa sosyalizmi domino taşları gibi yıkılıp dağılırken, dünya sosyalistlerinin bilincine 'tarihsel kopuş' huzmeleri düşmeye başladı. Bu moment, sosyalist paradigmada tarihsel kopuşa içkin radikal eleştiri ve sorgulama eylemi bakımından bir milattır. Sosyalist gelenekten geleceğe uzanımda günbatımı algılar, değerler ve pratiklerin yerini alacak gündoğumu devrimci paradigma ve önermeler önemli oranda eleştiri-sorgulama-çözümleme fideliğinde boy verip şekillenecektir.
Eleştirel aklın yüzü neden-sonuç ilişkisinde ağırlıkla sonuca dönüktür. Sonuç, sebebin hayat içindeki yansımasıdır yada verileşmiş biçimidir. Kolektif akıl, nedenselliği muhakeme eylemine bu verilerden başlar. Sosyalizmin çözülüş hadisesi de bir sonuçtur. Sosyalistlerin çözülmenin nedenlerini sorgulamaya bu duraktan başlaması doğaldır. Ancak sonuçlar üzerine yapılan çalışmalar her zaman nedenselliğe uzanan koridorlara açılmayabilir. Sosyalizmin yenilgisiyle ortaya çıkmış sonuçların değerlendirilmesinde işlenecek bir hata, nedenlerin okunmasında detone olmayı beraberinde getirir. Sonuca bakışta tek yolu kullanan akıl, nedenlere giderken çoğu zaman bin bir yolu kullanır.
Bu bağlamda sosyalist sistemin çöküşünü Stalinist tarz, revizyonist kliğin egemenliği gibi öznelliğe indirgenmiş fasıllarda aramak sosyalizmin kırılmasındaki tarihi arka planı teğet geçmektir. Bu yaklaşımla, ne yaşanmış sosyalizmle ne de onun temellerini atan Ekim devrimiyle doğru bir şekilde ilişkilenmek mümkündür. İnsanlığın tarihçesinde özgül bir yeri olan sosyalizmin tarihini hareket halinde kılmak, bütün o tarihin teorik ve pratik SONUÇLARINI aşmakla mümkündür. Zira yanı başımızdaki kolektif yaşam, sanayi çağının yeni bir uygarlık çağı tarafından aşılması yönünde akıyorsa ve yerleşik kavramlar bu tarihsel evrimi anlatmakta kifayetsiz kalıyorsa, yenidünyayı yeni cümlelerle, kavramlarla ve çözümlemelerle tanımlamak konusunda elimizi taşın altına koymak durumundayız.
Aksi takdirde sosyalizmin stratejik yenilgisinin ortaya çıkardığı sonuçlar konusunda farklı sol görüşler olarak el sıkışan değerlendirmeler yapmış görünsek de yenilginin asli nedenleri hakkında söyleyeceklerimiz ‘birbirimizin yanından geçip gitmeye’ devam edecektir.
10 Kasım 2010
Dünyayı sarsan Ekim devrimi 93 yaşına girdi. Kuralı bozmadık ve bu yıl da modern zamanların bu ilk ve büyük işçi-emekçi devriminin öğretilerini değişik boyutlarıyla irdeleme çalışmalarına devam ettik.
Paris Komünü'ne büyük bir ilgileri olsa da 20. yüzyıl sosyalistlerinin ilk göz ağrısı Ekim devrimidir. Demek ki siyasal mücadelelerde de ilk'lerin ayrı bir anlamı vardır. Ama Ekim devrimi sosyalizm tarihinde bir başlangıç olduğu kadar bir sonuç noktasıdır da. İki durak arasındaki zaman dilimi yaklaşık yetmiş beş yıldır.
Bu süreci ateşleyen ve 20. yüzyılın sosyalist kuşaklarını koşullayan Ekim devrimi başlangıç ve sonuç fasıllarıyla irdelendiği bir noktada 75 yıllık reel sosyalizm sürecinin sevapları ve hataları konusunda daha sağlıklı çıkarsamalara varılabilir. Dünya sosyalist hareketinin koşusunda tarihi bir çığır açan Ekim devriminin öğretilerinden bugün de ilhamlar alacağız ama stratejik bir yenilgi anlamına gelen sosyalizmin finiş noktasından da aynı ciddiyetle dersler çıkaracağız.
Devrimci siyasal mücadelede yenilgilerin bir okul özelliği taşıdığı ve öğretici dersler sunduğu gerçeğini burada yinelemekte fayda vardır. Bu bağlamda sosyalistler derslerine iyi çalışırlarsa, hem Ekim devrimi hükümsüzdür gibi toptancı bir inkârdan ve biraz da ihanetten hem de tarihte değişmeyen tek yasa değişimdir sözünü kulak arkası ederek Ekim devriminin tezlerini tekrarlamak dolayısıyla yarının dünyasını düne göre tasavvur etmeye devam etmek yanılsamasından imtina etmiş olacağız.
Bilimsel sosyalizmin iki ustası Marks ve Lenin'in, ardıllarına bizi takip etmeye devam edin dediklerini biliyoruz ama öte yandan bizi tekrarlamayın uyarısında bulundukları da bilgimiz dâhilindedir. Zaten ilah da olsanız görüşleriniz hiçbir farklılığa uğramadan en fazla iki kuşağın hayatında derin izler bırakabilir. O aşamadan itibaren paradigmada farklılıklar (mutasyon) baş gösterir ve süreklilik-kopuş diyalektiği, her türlü sabiteyi aşarak kendini dayatır.
Sovyet sosyalizminin çözülmesine yol açan krizi tetikleyen yan etkilerden biri de bu noktada aranabilir. Bir ülkede sosyalist kuşaklar arasındaki diyalektik ilişkide esaslı farklılaşma meydana gelmeden süreklilik kavramında bir patlamanın (kopuşun) gündeme gelmesi olası değildir. Nitekim Sovyet sosyalizmi de yetmiş yıllık bir sürekliliği ifade etmekle birlikte kopuş olayını sistemsel bir dönüşüm olarak gerçekleştirememiştir. Doğrusu buna öncülük edecek bir sosyalist kuşağın oluştuğunu söylemek de zor. Örneğin Stalin dönemi Lenin'in önderlik ettiği ilk sosyalist kuşağın izini taşır. Gorbaçov'a kadar ki süreçte ülkenin kaderini belirleyen kuşaksa Stalin kuşağının fotokopisidir. Gorbaçov, Arşimed'e özenip, ilk başlarda eski kuşaklardan farklı yeni bir sosyalist kuşağı müjdeler gibi göründüyse de Sovyet KALDIRACININ dinamiklerinin sosyalizmde niteliksel bir farklılaşmaya/dönüşüme elvermediği ortaya çıktı.
Ekim devrimiyle açılan “sosyalizm çağı” ilk ve son denebilecek bir tarihi kırılma yaşadı. Sosyalist mücadele tarihinde böylesi bir fenomenin yaşanmış olması o güne kadar hikmetinden sual olunmayan sosyalist dünya görüşünün masaya yatırılmasına zemin hazırladı. Bu da sosyalist süreklilikte tarihi kopuşun fitilini ateşledi. Bir başka açıdan bu süreç ölümsüz gibi görünen ve komünizme kadar ki tarihi uzamın geçerli kodu olarak içselleştirilen kavramların aslında fani olduğu gerçeğinin bellekte ışımasına yol açtı.
Bizce de sosyalizmde süreklilik hali artık yoğun bakım odasındaki kavramlarla anlatılamaz. Mevlana: “Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” Derken yerden göğe kadar haklıydı. Sosyalizmdeki tarihsel kırılma sosyalistlerin aklına “ölümlü kavram” mefhumunu düşürdü dersek yanlış olmaz. Yine de 'eski kavramlar ordusu yeni kavramların silahlı kuvvetlerince yere serilmediği' sürece kadim kavramların bitpazarına nur yağmaya devam edecektir.
Sosyalist süreklilikte kopuş demiştik. Sosyalist mücadelede tarihi kopuş, statükoda köklü bir farklılaşma açılımına işaret eder. Bu da bir yanıyla zaman aşımına uğramış eski meşruiyetlerden kurtulmak deyim yerindeyse onlardan 'daha üst düzeye çıkmak' anlamına gelir. Ancak kurtulma fiilinde 'daha aşağı düzeye' inme riski hep vardır, bunun için de kapıları sıkı tutmak gerekir.
Sosyalist statükoya müdahale başlı başına bir eleştiri ve sorgulama eylemidir. Bu önemlidir ancak sosyalizme müdahalenin hangi noktadan yapıldığı daha da önemlidir. Çağ boyutunda yaşanan değişimleri göz ardı ederek ve eski sosyalist meşruiyetler içerisinde kalarak sosyalizm algısında yapılacak güncellemeler devrimci bir kopuşu temsil edemez. Sosyalizm meselesine küresel çağın değişim aynasından bakmak bir zaruriyet kazanmıştır. Bu nokta bilince çıkarılmadan gelenekle gelecek arasında sağlam köprüler kurmak olası değildir. Sosyalist değer ve birikimleri önüne katıp çağın sorularına yanıt verme derdine düşmüş bir devrimcilik, hayat hikayesi Batı uygarlığının değerleriyle sınırlı olan sosyalist paradigmada gidilecek herhangi bir tashih hareketinden daha fazla sosyalisttir ve tarihin akışıyla paraleldir. Sosyalizmde tekerrüre değil tarihsel kopuşun gereklerine odaklanmak gerek.
Romanya'da Çevuşesku'lar kurşuna dizilirken, Moskova'da ayyaş Yeltsin tankın üzerine çıkıp Sovyet sosyalizminin ölüm çanlarını çaldırırken ve Doğu Avrupa sosyalizmi domino taşları gibi yıkılıp dağılırken, dünya sosyalistlerinin bilincine 'tarihsel kopuş' huzmeleri düşmeye başladı. Bu moment, sosyalist paradigmada tarihsel kopuşa içkin radikal eleştiri ve sorgulama eylemi bakımından bir milattır. Sosyalist gelenekten geleceğe uzanımda günbatımı algılar, değerler ve pratiklerin yerini alacak gündoğumu devrimci paradigma ve önermeler önemli oranda eleştiri-sorgulama-çözümleme fideliğinde boy verip şekillenecektir.
Eleştirel aklın yüzü neden-sonuç ilişkisinde ağırlıkla sonuca dönüktür. Sonuç, sebebin hayat içindeki yansımasıdır yada verileşmiş biçimidir. Kolektif akıl, nedenselliği muhakeme eylemine bu verilerden başlar. Sosyalizmin çözülüş hadisesi de bir sonuçtur. Sosyalistlerin çözülmenin nedenlerini sorgulamaya bu duraktan başlaması doğaldır. Ancak sonuçlar üzerine yapılan çalışmalar her zaman nedenselliğe uzanan koridorlara açılmayabilir. Sosyalizmin yenilgisiyle ortaya çıkmış sonuçların değerlendirilmesinde işlenecek bir hata, nedenlerin okunmasında detone olmayı beraberinde getirir. Sonuca bakışta tek yolu kullanan akıl, nedenlere giderken çoğu zaman bin bir yolu kullanır.
Bu bağlamda sosyalist sistemin çöküşünü Stalinist tarz, revizyonist kliğin egemenliği gibi öznelliğe indirgenmiş fasıllarda aramak sosyalizmin kırılmasındaki tarihi arka planı teğet geçmektir. Bu yaklaşımla, ne yaşanmış sosyalizmle ne de onun temellerini atan Ekim devrimiyle doğru bir şekilde ilişkilenmek mümkündür. İnsanlığın tarihçesinde özgül bir yeri olan sosyalizmin tarihini hareket halinde kılmak, bütün o tarihin teorik ve pratik SONUÇLARINI aşmakla mümkündür. Zira yanı başımızdaki kolektif yaşam, sanayi çağının yeni bir uygarlık çağı tarafından aşılması yönünde akıyorsa ve yerleşik kavramlar bu tarihsel evrimi anlatmakta kifayetsiz kalıyorsa, yenidünyayı yeni cümlelerle, kavramlarla ve çözümlemelerle tanımlamak konusunda elimizi taşın altına koymak durumundayız.
Aksi takdirde sosyalizmin stratejik yenilgisinin ortaya çıkardığı sonuçlar konusunda farklı sol görüşler olarak el sıkışan değerlendirmeler yapmış görünsek de yenilginin asli nedenleri hakkında söyleyeceklerimiz ‘birbirimizin yanından geçip gitmeye’ devam edecektir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder