7 Kasım 2010 Pazar
ŞAŞIRMADAN DOĞRULAR BULUNMAZ
Mustafa Köse
7 Kasım 2010
Yakın tarih ilginçtir. İlginç olduğu kadar öğreticidir. Bunlar 30- 40 yıl içinde gerçekleşti. Bir uygarlık başka bir uygarlığa evrilirken, dünya bir durumdan başka bir duruma geçti. Tüm bunlar ‘’şaşırtacak’’şekilde oldu.
Bilimsel teknolojik gelişmeler 1970’in ikinci yarısından itibaren hayata damgasını vurmaya başladı.Bilişim teknolojisi sınırları törpüledi. O güne kadar gizlenen, korunan veya engellenen ne varsa artık engellenemez korunamaz hale geldi. Bilgilenmenin hızı eski bütün katı yapıları etkiledi. Dengeler yeniden şekillendi, ezberler bozuldu. ‘’Küreselleşme’’, aksaklıkların fazlalıkların sorgulanmasının hesap sorulmasının önünü açtı. Bu akışa direnenler alabora oldu. 1989 yılında yıkılan Berlin duvarı, 1993’te dağılan Sovyetler Birliği bu etkilerin sonucudur. Değişim ve yenilenmeyi becermeyenlerin akıbeti hüsran oldu. Bütün statükolar yerinden oynadı.
Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla kapitalizm tek egemen güç haline geldi. Ancak kapitalizm de bu süreçten etkilendi. Bu nasıl ve ne şekilde oldu veya oluyor tartışma konusu. Ancak ve maalesef bunu daha çok sermaye gurupları yapıyor. Yeni dönemin şartlarında neler yapacaklarını, karlarını nasıl arttıracaklarını araştırıp duruyorlar. ‘’Çok kutuplu’’ dünya çıkarları yeni sorunlar yaratıyor. Başta ABD olmak üzere gelişmiş devletler piyasaları nasıl denetlenecek diye kavga yapıyorlar.
Sol nedense ve henüz elle tutulur bir çıkış yakalayamamıştır. Süreci zihinde berraklaştırmamıştır. Eski alışkanlıklarla yeni süreci kovalamaya çalışmaktadır. Gündelik olaylarda ve hayata dair meselelerde ikircikli davranmaktadır. Geleceği, umutları tarif edememektedir. İknacı olamamaktadır. Oysa her taraf çatırdıyor. Demokrasiye dair, çevreye dair, sosyal adalete dair, yeniye ve değişime dair yapılacaklar ortada duruyor. Ancak sol, bir türlü aktör olamıyor. Zamanı kötü kullanılıyor.
Oysa yapılacaklar belli. Sol ilerleme normlarının yanında olmalıdır. İlerlemenin dinamiklerine yabancı durmamalıdır. Yenilenme ve değişimi gözetmelidir. Hakkın, adaletin, eşitliğin ve vicdanın sesi olmalıdır.
Sol pusula ülkemizde daha yakıcıdır. Vesayet rejiminden kaynaklı ve çözülmesi gereken ivedi sorunlarımız var. Yerelci (ulusalcı) ile evrenselci olmak üzere ayrışma derinleşiyor. Her türlü gelişme bu yansımanın üstünden gerçekleşiyor. Ulusalcılar, kapalılığı (statiko) dolayısıyla yokluğu yoksulluluğu ve ırkçılığı muhafaza etmek istiyor. Bölünme ve gericilik korkularını şişirerek ondan besleniyor. Çoğu zaman, Bağımsızlık, sol’culuk ve Atatürkçülük jargonun arkasında saklanıyorlar. Oysa bunun sol’culukla ve ilericilikle hiçbir alakası yok. Bu sadece bir aldatmacadır.
İşin doğrusu, gelişmiş dünya standartlarına uyum sağlamalıyız. Sivil ve demokratik yeni bir anayasal rejim hedeflemeliyiz. Toplumsal sorunlarımız ve başta kürt sorunu alevi ve diğer inanç guruplarının talepleri diyalog içinde çözülsün istemeliyiz. Eşitlikçi ve sosyal adaleti yüksek bir ülke yaratmalıyız.
Şaşarak bakınca meraklarımız bizi yeni metotlara götürüyor. Yeni bakış açılarına yönlendiriyor. Yenilenme ve değişim, bir ‘’ideolojik’’tutarlılıktan ziyade, bir ihtiyaçlar manzumesi olduğunu anlıyoruz. Demokratik başarıların, toplumdaki bileşkelerinden olacağını, mağdur bırakılan kesimlerin zorlamasından gelişeceğini görmeliyiz. Gelişmelerden korkmadan, sürecin asıl dinamiği ‘’ideolojiler’’den ziyade, çağdaş demokrasi normlarının olacağını kabul etmeliyiz.
Hamaset söylemlerin yerine aklın, mantığın ve bilimin öngörüsünü rehber edinmeliyiz. Sol kültür bunların yabancısı değildir. Hatta asıl taşıyıcısıdır.
Güzel günler görmek istiyorsak başta merakla, sabırla, hoşgörüyle ve azimle hayata sarılmalıyız. Yazımı Nazımın şiiriyle bitirmek istiyorum.
Bu gün Pazar
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
Bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum
Dayadım sırtımı duvara
Bu anda ne düşmek dalgalara
Bu anda ne kavga, ne hürriyet,
Ne karım.
Toprak, güneş ve ben
Bahtiyarım.
7 Kasım 2010
Yakın tarih ilginçtir. İlginç olduğu kadar öğreticidir. Bunlar 30- 40 yıl içinde gerçekleşti. Bir uygarlık başka bir uygarlığa evrilirken, dünya bir durumdan başka bir duruma geçti. Tüm bunlar ‘’şaşırtacak’’şekilde oldu.
Bilimsel teknolojik gelişmeler 1970’in ikinci yarısından itibaren hayata damgasını vurmaya başladı.Bilişim teknolojisi sınırları törpüledi. O güne kadar gizlenen, korunan veya engellenen ne varsa artık engellenemez korunamaz hale geldi. Bilgilenmenin hızı eski bütün katı yapıları etkiledi. Dengeler yeniden şekillendi, ezberler bozuldu. ‘’Küreselleşme’’, aksaklıkların fazlalıkların sorgulanmasının hesap sorulmasının önünü açtı. Bu akışa direnenler alabora oldu. 1989 yılında yıkılan Berlin duvarı, 1993’te dağılan Sovyetler Birliği bu etkilerin sonucudur. Değişim ve yenilenmeyi becermeyenlerin akıbeti hüsran oldu. Bütün statükolar yerinden oynadı.
Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla kapitalizm tek egemen güç haline geldi. Ancak kapitalizm de bu süreçten etkilendi. Bu nasıl ve ne şekilde oldu veya oluyor tartışma konusu. Ancak ve maalesef bunu daha çok sermaye gurupları yapıyor. Yeni dönemin şartlarında neler yapacaklarını, karlarını nasıl arttıracaklarını araştırıp duruyorlar. ‘’Çok kutuplu’’ dünya çıkarları yeni sorunlar yaratıyor. Başta ABD olmak üzere gelişmiş devletler piyasaları nasıl denetlenecek diye kavga yapıyorlar.
Sol nedense ve henüz elle tutulur bir çıkış yakalayamamıştır. Süreci zihinde berraklaştırmamıştır. Eski alışkanlıklarla yeni süreci kovalamaya çalışmaktadır. Gündelik olaylarda ve hayata dair meselelerde ikircikli davranmaktadır. Geleceği, umutları tarif edememektedir. İknacı olamamaktadır. Oysa her taraf çatırdıyor. Demokrasiye dair, çevreye dair, sosyal adalete dair, yeniye ve değişime dair yapılacaklar ortada duruyor. Ancak sol, bir türlü aktör olamıyor. Zamanı kötü kullanılıyor.
Oysa yapılacaklar belli. Sol ilerleme normlarının yanında olmalıdır. İlerlemenin dinamiklerine yabancı durmamalıdır. Yenilenme ve değişimi gözetmelidir. Hakkın, adaletin, eşitliğin ve vicdanın sesi olmalıdır.
Sol pusula ülkemizde daha yakıcıdır. Vesayet rejiminden kaynaklı ve çözülmesi gereken ivedi sorunlarımız var. Yerelci (ulusalcı) ile evrenselci olmak üzere ayrışma derinleşiyor. Her türlü gelişme bu yansımanın üstünden gerçekleşiyor. Ulusalcılar, kapalılığı (statiko) dolayısıyla yokluğu yoksulluluğu ve ırkçılığı muhafaza etmek istiyor. Bölünme ve gericilik korkularını şişirerek ondan besleniyor. Çoğu zaman, Bağımsızlık, sol’culuk ve Atatürkçülük jargonun arkasında saklanıyorlar. Oysa bunun sol’culukla ve ilericilikle hiçbir alakası yok. Bu sadece bir aldatmacadır.
İşin doğrusu, gelişmiş dünya standartlarına uyum sağlamalıyız. Sivil ve demokratik yeni bir anayasal rejim hedeflemeliyiz. Toplumsal sorunlarımız ve başta kürt sorunu alevi ve diğer inanç guruplarının talepleri diyalog içinde çözülsün istemeliyiz. Eşitlikçi ve sosyal adaleti yüksek bir ülke yaratmalıyız.
Şaşarak bakınca meraklarımız bizi yeni metotlara götürüyor. Yeni bakış açılarına yönlendiriyor. Yenilenme ve değişim, bir ‘’ideolojik’’tutarlılıktan ziyade, bir ihtiyaçlar manzumesi olduğunu anlıyoruz. Demokratik başarıların, toplumdaki bileşkelerinden olacağını, mağdur bırakılan kesimlerin zorlamasından gelişeceğini görmeliyiz. Gelişmelerden korkmadan, sürecin asıl dinamiği ‘’ideolojiler’’den ziyade, çağdaş demokrasi normlarının olacağını kabul etmeliyiz.
Hamaset söylemlerin yerine aklın, mantığın ve bilimin öngörüsünü rehber edinmeliyiz. Sol kültür bunların yabancısı değildir. Hatta asıl taşıyıcısıdır.
Güzel günler görmek istiyorsak başta merakla, sabırla, hoşgörüyle ve azimle hayata sarılmalıyız. Yazımı Nazımın şiiriyle bitirmek istiyorum.
Bu gün Pazar
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
Bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum
Dayadım sırtımı duvara
Bu anda ne düşmek dalgalara
Bu anda ne kavga, ne hürriyet,
Ne karım.
Toprak, güneş ve ben
Bahtiyarım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder