22 Kasım 2010 Pazartesi
BÖLGE SİYASETİNDE KÜRTLERİN İLK SINAVI
Mihrac Ural
22 Kasım 2010
Kürtlerin adı da var sanı da. Daha da ötesi, yerlisi oldukları ülkenin sınırlarını aşan, bölge siyasetinde ağırlık koyan etkinlikleri de belirmeye başladı. Kürtlerin bölge siyasetinde ağırlıklarını koydukları ilk sınav, 9 aydır ABD dahil bölgenin tüm etkin güçlerinin müdahalesine rağmen kurulamayan Irak hükümetinin kuruluşuyla ilgili başarılı girişimle verildi. Irak siyasal liderlerini akıllı çözüm önerileriyle Erbil’de toplayan Mesut Barzani (8 Kasım 2010), Dünyanın yakından izlediği, bölgemizin önemle takip ettiği Irak’ın da kör düğümü olan Hükümet soruna çözüm için ilk kılıç darbesini indirdi; Cumhurbaşkanlığı (Celal Talabani), Meclis Başkanlığı (İyad Allawi), Başbakan (Nureddin El Malki) seçimini sağlayıp 1 ay içinde hükümetin kuruluşu için her tarafın tatmin edildiği bir program ortaya koydu.
Kürtler artık bu bölgenin denkleminde bir ağırlıktır ve herkesin eşitçe kazanacağı bir çözümde, olumlu girişimleriyle asli bir taraf olarak aramızdadır. Doğal olanda budur.
Bu bölgenin yerlileri olarak, bölge sorunlarımızda yabancının karışmayacağı bir ortamın inşası için bu adımların önemi de tartışmasızdır. Bölgede Araplar, Farslar, Kürtler ve Türkler birer asli unsur olarak aralarındaki sorunların çözümünde kendi nesnel koşullarının ürettiği sorunları, bu nesnel koşulların dolaysız sonucu olan öznel girişmeleriyle çözmenin yollarını bulacaklardır.
Artık Kürtler var…
Köprülerin altından çok sular aktı. Akmaya da devam ediyor. Halkının arkasında durduğu özverileriyle de destekleme kararlılığı gösterdiği bölgemizin bu yerli halkı bölgemiz sorunlarında yani ev içi sorunlarımızda onunda söyleyecek sözü, yapacağı katkısı var. Buna hepimiz alışacak bundan da hepimiz yararlanmaya çalışacağız. Çünkü Kürtlerin olmadığı bir Ortadoğu kaosların bölgesi olmaya devam edecek demektir.
IRAK HÜKÜMET SORUNU
Irakta seçimler 7 Mart 2010 tarihinde yapıldı. Seçimlere katılan hiçbir liste tek başına hükümet kurabilecek çoğunluk sağlayamadı; iki liste birleşse bile bu çoğunluk sağlanamıyor.
Aradan geçen 9 ay boyu yapılan tüm girişimler hükümet kuruluşuyla sonuçlanamadı. Dünyada bir başka örneği olmayan böylesi bir durum aynı zamanda ırak’ın içine düşürüldüğü çıkmazında bir göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır. Irak işgaline yol açan tarihin en büyük yalanı, aynı zamanda “Irak’a demokrasi getirme” iddiasının da o üçlüde bir yalan olduğunu göstermektedir.
Irak parlamentosu 325 milletvekillidir. Bu parlamentoda, listelere göre sandalye dağılımı son seçimlerle şekillendi. Listelerin dağılımı ise şudur:
1. “El Irakiye listesi (Kaimet El Irakiya); İyad Allawi (Şii) liderliğinde. Laik, eski Baasçı Sünni, Kürt (HEDBA partisi yaklaşık 20 Milletvekili gücünde) ve Şiilerce desteklenir. 91 Milletvekiline sahiptir. ABD, Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye tarafından desteklenmektedir.
2. Kanun Devleti listesi (Kaimet Devletül Kanun); Nuri el Maliki liderliğinde. Şii (Ayetullah Sistani ve çevresi) 89. Milletvekiline sahiptir. Yoğun İran etkisi, nispi Suriye etkisi. ABD, bu güçten İran etkisi nedeniyle umudunu kesmiş gibi.
3. Irak Ulusal İttifakı (İttifak el Kavmi el Iraki) ; Muktada el Sadr ve Ammar El Hakim liderliğinde. Şii. Toplam 70 Milletvekiline sahip ( 42 Sadır, 28 Hakim) İran, Suriye etkisi. ABD’ye karşı radikal tutum takınır.
4. Kürt İttifakı; Mesut Barzani ve Celal Talabani liderliğinde (KDP ve YNK, Goran Hareketi; Komala İslami ve Yekgırtu İslami Hareketi) 57. Milletvekili. ABD etkinliği yoğun, ABD’nin çekilmesiyle birlikte kararsızlık içinde ancak daha çok İran’a yatkın.
Tavafuk Cephesi; Cevat Bolani liderliğinde (Irak İçişleri Bakanı) 6 Milletvekiline sahip. Geride kalanlar ise Türkmen, Asuri ve Yezidilerden oluşuyor. ” ( “Ortadoğu Gebe” 7 Ekim 2010 Makale. http://mirural.blogspot.com/)
Irak parlamentosunda hükümet kuracak çoğunluk ise 163 Milletvekiline sahip olmayı gerektirir.
Bu tablo Irak’ı Ortadoğu’nun dış etkilere en açık ülkesi haline getirmeye yetti. Bunu durumu, önceki yazılarımda Lübnan’a benzettim. Bölgemizde mezhep ve etnik dokulara göre siyasal gruplara bölümlenmiş ikinci ülkesi olarak Irak, artık bölge içi ve dışı güçlerin etkisi altında kendi siyasal kaderini çizmeye ya da bulmaya çalışmak zorunda kalacaktır. Bağımsızlık denilen 20.yy algısı, 21.Yüz yılda Irak için, artık alt üst olmuş durumdadır. Lübnan da büyük savaş ardından ( I.Dünya savaşı), tarihindeki bölünme üzerine böylesi siyasi bir kantonik bölümlenmeye sürüklenmiştir. 19.yy dan da öncelere giden Lübnan’a dış müdahale, İngiliz, Osmanlı, Rus, Fransız ve son olarak ABD müdahaleleri yanı sıra bölge içinden Mısır, Suriye ve son dönemlerde Suudi Arabistan müdahaleleri, Siyasetin kaderini belirleyen ana etmen haline gelmiştir; Müslümanlar ve Hıristiyanlar diye iki temel bölümlenme, kendi içinde de bir dizi mezhepsel bölünmeyle Taif Anlaşmasının (22 Ekim 1989) oluşturduğu yarı anayasa da istikrar bulmuştur. Bir gergin dengeler istikrarı olan bu durum Lübnan’ın bitip tükenmez iç savaşları ve dış müdahalelerinin kaynağı olmuştur.
Bu kader, ABD işgaliyle birlikte (20 Mart - 9 Nisan 2003) Irak için de aynıyla yazılmış oldu. Irak Lübnan gibi siyasal kantonlara etnik ve mezhepsel temelde ayrılmış oldu.
Saddam diktatörlüğü yıkılıp gitmiştir. Bölgemizin başına olmadık belaları yarat, insanlık dışı cürümlerin faili, Kürt halkına karşı jenositlerin uygulayıcısı, Arap ırkçılığıyla ülkesinin demografik dokusunu alt üs eden böylesi bir diktatörlüğün yıkılması geç bile kalmıştır. Kimin yıktığı ya da kimin yıkacağı konusu ayrı bir sorun. Her zaman öznel niyetlere bağlı gelişmeler vuku bulmaz, kimi sorunların çözümü hiçte arzu edilmeyen ve yeni belaları getirecek güçlerce de çözülebilir. Buda bir gerçek olarak yerini alıp sorunlar yumağına eklenir; ancak sonuçta, bölgemiz bu güne kadar süren tüm belaların kaynağında yatan bir diktatörlükten kurtulduğu açıktır.
Irak artık eski ırak değil. Her siyasal öbeği, her mezhebi, her etnik dokusu bölge ve dünya güçleri içinde kendi müttefikleriyle siyasal arenanın içinde gergin bir güç dengesi oluşturmuş bulunmaktadır.
ABD, geride kalan son askeri gücünden 50 000 askeri çekmesine karşın, özel bir askeri güç olan 56.000 Blackwater adlı suç makinesi “askerlerle” siyasetin merkezinde olmaya devam etmektedir. Özellikle kimi zayıf güçler ya da geçmişin tedirginliğini üzerinden atamamış etnik topluluklar, ABD’nin varlığını kendi varlık güvencesi olarak görmekte ve ABD’nin yoğun bir askeri güç olarak Irak’ta daha uzun süre kalmasını istemektedirler. İç siyasette güç dengeleri için gündemde olan bu talep bölge ülkelerince ve Irak halkı tarafından olumlu görülmemektedir.
Her şeye rağmen dünden farklı bir Irak’la karşı karşıya olduğumuz gerçeği bizi bölge yorum ve değerlendirmelerinde doğal olarak yeni ölçülere yöneltecekti. Irakta bir biçimde bir güç odağına bağlı o5lmayan bir siyasal var oluş uzun bir süre sahneye çıkmakta zorlanacak gibidir. Buna rağmen, bölge siyasetinde binyıllardır adı anılmayan Kürtler gibi güçler de siyasal sahnenin orta yerinde rollerini oynamaya başlamıştır.
Irak bu tablonun ağır yükü altında 7 Mart 2010 de yapılan seçimler üzerinde 9 ay geçmesini rağmen hükümet kuramamış olması, öncelikle üzerinde durulması gereken en önemli olaydır.
Seçimler üzerinde bu ölçüde zaman geçmesine karşın hükümetin kurulmaması, dış güçlerin etkisi bir yana öncelikle Irak siyasal güçler dengesinin başa baş durumuna bir işarettir. Gerçekten de karmaşık dokusuna rağmen Irak’ta Kürt siyasal güçleri dışında Şii zemin üzerinde olan siyasal eğilimler (Kanun Devleti listesi ve Irak Ulusal İttifakı, toplam 159 milletvekili) ve diğerlerinden oluşan (İyad Allawi önderliğinde El Irakıya listesi, Sünniler, Laikler, eski Baasçılar ve Baasçı Kürtler HEDBA vb, toplam 91 milletvekili) iki temel gücün rekabeti sürmektedir. Bu rekabet bile başlı başına, eski rejim artığı Baasçıların gücüne ve toplumdaki laik kesimlerin köklü duruşlarını ifade etmektedir.
Her şeye rağmen bu iki güç kendi başlarına hükümet kuracak sayısal çoğunluğa sahip değildir. Aranan 163 milletvekilliği bir araya getirilememektedir. ABD, Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır gibi ülkeler, Sünni etkinliğini içinde barındıran, İyad Allawi’nin liderliğini yaptığı El Irakiye listesi ne yoğun destek verdikleri bilinmektedir. Bu liste Baasçılarıda ihtiva etmesi dolaysıyla Suriye’nin de ilgilendiği, dirsek temasının yoğun olduğu, desteğini de verme eğiliminde bulunduğu bir siyasal oluşumdur.
Diğer yanda ise Nureddin El Malki’nin Kanun Devleti Listesi, destekçileri olan Ammar El hakim ve Muktada El sadır önderliğindeki Şii ittifakı İran’ın desteğini ve önemli oranda Suriye’nin de desteğini almaktadır. Bu destek bölgede yükselen güçlerin desteği anlamına geliyor. Bu açıdan diğerlerinin desteğinden daha yerleşik, daha yerli ve güçlü olduğu hissedilmektedir.
Kürtler bu iki temel güç arasında bir denge unsurudur. Yerel güçlerin desteğini alan Şii ittifakıyla yakınlaşması ise uzun erimli bakışın bölgede komşularıyla yaşam dayanışmasının ABD gibi geçici güçlerin yanında olmaktan daha çok tercih edileceğini gösteren duruşlar sergilemektedir. Her ne kadar Kürtler arasında Talabani ve Barzani’nin tercihleri arasında da nüans farklılıklar olsa da. Özellikle ABD’nin, Irak Cumhurbaşkanlığı makamında Talabani’nin durmasını istememesi, Kürtlerde bu eğilimi daha da güçlendirmiştir.
Bu tasnifte ortaya çıkan üç temel güç bulunmaktadır. Üçüncü güç olan Kürtler, Irak’ta herhangi bir ülkedeki üçüncü güç ya da seçimlerden çıkan bir ara güç, anahtar güç olarak ele alınamazlar. Çünkü Kürtler, ayrıca özerk bir bölgenin ve bu bölgenin ekonomik kaynaklarıyla birlikte özgün bir yere ve çok boyutlu ağırlığa sahiptir. Öyle ki, iç siyasi istikrarını Irak bütününe göre çok sağlam oluşturmuş, genç ve yeni bir kuşağın dinamizmiyle, sadece Irak sahasında değil, bölgede de önemli bir cazibe merkezi haline gelen Irak Kürdistan bölgesi Irak siyasi etkinliklerine daha iyi bir zeminde rol oynama şansını artırmaktadır.
IRAK’TA KÜRTLERİN SİYASAL AĞIRLIĞI
Irak’ta Kürtler işgal öncesi dönemin en ağır kefaretini ödeyen topluluğudur. 20.yy Irak tarihi bir ölçüde Kürtlerin çektiği acımasız kıyımların da tarihidir. Bu tarih Ülkemizin tarihinde Kürtlerin çektiklerinden çok farklı değildir.
Irakta Saddam Baas diktatörlüğünün Arap ırkçılığına kadar uzanan sindirme, asimile etme, baskı ve zorbalığı, Şiiler maruz kaldığı baskıları çok katlayan bir durumdur; Şiiler daha çok, İran-Irak savaşı sonrasına denk düşen mezalim yaşamıştır.
Bölgemizde hakim olan tek ulusçu ilkel zihniyet, Kürtlerin bu ülkelerde çektiği acıları görmemezlikten gelerek, hakları olan kazanımları da fazla bularak olaylara yaklaşım yaptıkları bilinmektedir. Bu milliyetçi algılar, Saddam diktatörlüğünün yıkılması ardından açığa çıkan Kürt etkinliğini çok fazla bulmaktadırlar; “Kürtler haklarından çok fazlasını aldılar” yönünde milliyetçi refleks yorumları ortaya çıkmıştır.
Oysa Kürtler, bölgedeki 30 milyonu aşkın nüfusuyla, tarihte ilk kez yaşama, ziraata açtığı ve anavatan haline getirdiği bu topraklarda diğer milletler gibi kendi bağımsız ve özgür devlet sahibi olmalıydılar. Bu da onların ana sütü gibi haklarıdır. Kürtler ortak yaşam, barış ve kardeşlik adına haklarından feragat etmekte özverili davranarak gerçekten uygar bir ulus olduğunu ortaya koymaktadır. Bu satırların yazarı Arap orijinlidir, Kürtlerle ilgili bakış açısı bölgemizde uzun yıllar süren gözlem ve deneylerinin ışığında, her türden milliyetçiliğin bölge halklarının en büyük düşmanı olduğu algısından ortayla çıkan doğrularını oluşturmaktadır.
Kürtler haklarını tümüyle almamıştır. Buna rağmen siyasetin orta yerinde diğer her taraf gibi yoğun ve güçlü bir etkinlik olarak belirmiştir. Bu gücün ve etkinin kaynağında dünüyle bu günüyle doğrular arkasında dik duruş yatmaktadır. Özveri ve bedel ödeme yatmaktadır.
Bu gün Kürtlerin Irak siyasetinde anahtar rolü oynamalarına yol açan üstelik bunun de ötesine geçmelerine zemin hazırlayan da bu sağlam alt yapıdır.
Kürdistan, Kürt siyasetinin bölgemizin her köşesinde, her Kürt siyasi eğilimi için en önemli ve en zengin alt yapıdır. Bu zeminin ulusal bileşke sağlamlığı kadar, ekonomik potansiyellerinin gücüyle de yakında ilintilidir.
Kürdistan, bir kara alandır. Denizlere açık değildir. Kürtlerin makus kaderlerinde bunun rolü çok büyüktür. Ama bir kara ülkesi olarak, toprakları komşuları tarafından haksızca gasp edilmiş olmasına karşın her devlet içinde hesaba katılan bir potansiyel güç olarak varlığını sürdürmüştür; ayrıca Kürdistan’ın coğrafi konumu, Kürtler için tüm komşularıyla yoğun iletişim ve geçiş alanı olması anlamında da ayrıca bir zenginlik olarak değerlendirilebilir. Nitekim bu rol Kürtler özgür oldukça daha belirgin olmaktadır.
Bu açıdan Kürt siyasetinin gücü Kürdistan’dan geliyor demek yanlış değildir.
Bu güçlü alt yapının, Saddam diktatörlüğüne karşı savaşın her aşamasında, sadece Kürtler için değil Araplar ve İranlı içinde bir sığınak, bir güvenli limandır. Saddam Diktatörlüğünün yıkılmasında Irak’ın en düzenli gücü olarak Kürtlerin katkısı da az değildir. Bu nedenle, bu gün Irak tüm olumsuz süreçlerine, ABD’nin yıkıcı etkilerine, İsrail’in bin bir oyunla oluşturduğu kapanlara, mezhepsel algıların ilkeli ve yaygın duruşuna karşı varılan konjonktürde Kürtlerin Irak devletindeki kazançları abartılacak türden sayılamaz; Bu tabloda, Irak Cumhurbaşkanlığı (Celal Talabani), Dış İşleri Bakanlığı (Hoşyar Zibari), Genel Kurmay Başkanlığı (Ebubekir Zibari)ve Kürdistan Özerk Bölge Başkanlığını (Mesut Barzani) elinde tutmak kimisinin sandığı gibi ABD işgalinin ucuz kazanımı değildir.
Bu gün Irak siyasal arenasının tüm güçleri bir biçimde Kürt hareketinin ev sahipliğinden yararlanmış ve Kürtlerin bir azınlık olarak taşıdıkları kaygılara karşı saygılı ve duyarlı oldukları açıkça bilinmektedir. Bu algılar Kürtlerin Irak yönetimindeki rol paylaşımını da belirleyen etmenler arasındadır.
Kürtler özgür oldukça kendilerini tanımaya güçlerini ve bunun kaynaklarını keşfetmeye başladılar. Doğal olarak da bu güçlerini kullanırken tecrübe sahibi olmaya başladılar. Bu gelişmeler Kürtleri daha özgür ve bölgemizde ortak paylaşım için daha duyarlı olmaya, daha yapıcı ve kapsayıcı rollerle kendi yerlerini belirleme olanağı yarattı.
Kürtler, Irak devletinin yeniden yapılanması ve ilk hükümetlerinin kuruluşunda, devlet etkinliklerinde aldıkları rollerle bunu hakkıyla yerine getirdiler. Kürtler her şeyi doğru yaptılar demek elbette ki doğru olmaz ve abartmadan öteye geçemez. Ancak Kürtler özgürleştikçe, kendi hatalarından sıyrılıp bu bölgenin bir yerli halkı olarak diğer halklarla ortak karar alma ve eşit paylaşım ilkesiyle ilişkilerini yoğunlaştırdıkça, kendi haklarını da eksiksiz alma yönünde başarı kazanmış olacaktır. Bu ilerleme dış müdahalelerin aşılmasıyla da taçlanacağı açıktır.
Burada teslim edilmesi gereken önemli bir nokta şudur.
Kürtler, on yılların emekleriyle elde ettikleri siyasal güçlerini, sadece kendi dar milli çıkarları için kullanma eğilimi içinde olmadılar. Dünyadaki hiçbir ulusal kurtuluş hareketinde olmadığı kadar milliyetçilikten de uzaktadırlar. Tarihleri boyunca esir olan Kürtlerin, özgürce siyaset yapamadığı, özgürlüğünü kazandıkça da ortak ve eşit davranışıyla milliyetçi bir taasup (tutuculuk) içinde olmadığını göstermiştir.
Kürtler, kendi fırsatlarını en iyi şekilde değerlendirmeyi bildikleri ve bilebilecekleri kadar, bunun bölgemizde bencilce ikame edilemeyeceğini de bilirler. Bunun için de önemli adımlar atabileceğini, atmakta olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu gün Irak hükümetinin oluşumunda oynamakta olduğu rol bununu bir belirtisidir ve makalemin de temel konusudur.
IRAK HÜKÜMETİNİN KURULUŞUNA DOĞRU
Bölgemizin temel sorunları 20.yy sorunlarıdır. Bu sorunların kaynağında bölgemizin tüm dengelerini ve kimyasını bozan I. Dünya savaşı yer almaktadır. Emperyalizm çağı bölgemiz için bir hüsran çağıdır. Kıyım, yıkım ve parçalanma çağıdır; böl-yönet çağıdır.
Bu gün hala bu savaşın kapanmamış dosyalarını, yaraların kapatma mücadelesi içindeyiz.
Bu sorunlar, güvenlik, toprak ve su sorunu olarak sıralamak yanlış olmayacaktır. Her üç konuda da bitip tükenmez med ve cezirler yaşanmış, bölgemizin kuşakları art arda heder edilmiştir. Dış güçlerin bölgemize girişi de bu ortamın kesilmeden süren kaoslarına neden olmuştur.
Tel armandan bu güne uzanan sürecinde kimi durgun dönemleri olsa da bölgemiz, özellikle 20yy la birlikte yıkımların en büyüğüne uğramıştır.
Bu süreci, II. Dünya savaşı ve soğuk savaşın girdapları takip etmiştir. Bölgemizin ulusal özgürlük uyanışına karış amansız bir baskı ve sindirme çabası sürdürülmüştür. Bu amaçla ülkemiz ileri bir karakol haline dönüştürülmüştür. NATO’nun, Bağdat Paktının, CENTO’nun faaliyetleri, Lübnan iç savaşına (1958), Irak devrimine( 14 Temmuz 1958), Arap –İsrail savaşlarına taraf olmuş, bölge halklarına karşı dış güçlerin yanında yer almıştır. Haksız tarafın bir maşalığını yapmıştır.
Bu tarz politikalar, bölgemizde politikanın nasıl olmayacağına önemli bir göstergedir.
Bölge halkları bu politikaların kimin yararına olduğunu iyi bilirler. Bu tür politikalara karşı da kaygı ve tepki beslerler. Bu yüzden Cumhuriyet kuruldu kurulalı, bölgemizin siyasal arenasına sokulmamıştır. Ülkemiz hep kapı dışarı edilmiştir.
Oysa kim ve ne olursanız olun, siyasetiniz herkesin yararına olan bir projeye sahip değilse, bölge siyasi arenasında yerinizde olmayacaktır. Kendi aralarında kanlı bıçaklı olanlar bile, bölge için olumlu bir siyasal önerme sahibi olduklarında, hak ettikleri yeri kazanmakta zorlanmazlar. İşin sırrı da budur; herkesin kazanacağı bir siyasal yönelim içinde olmaktır.
Bu kısa anekdotlar, bölgemizde siyasetin temel dayanaklarını belirlemeye yeterlidir.
Bütün bu anlatımların geleceği yer, Irak ve Kürtlerini bölge politikalarında ortaya koydukları performansla ilgilidir.
Kürtler, 9 aydır hükümet kuramayan ve bölgede ciddi tedirginlik yaratan Iraklı siyaset etkinliklerinin önünü açan bir paketle adım attılar. Barzani Kürt siyasal güçleri adına bu önermeyi Irak’ın önünü açmak, dünyanın yakından kaygıyla izlediği, bölgenin tedirginlikle içinde olduğu bu süreci daha olumsuz sonuçlara yönelmeden aşacak bir paketle sona erdirme adımı atmıştır. Bölge ülkeleri ve müdahil dış güçlerin başaramadıkları sorun Kürtlerin önermeleriyle aşılabilecek bir düzleme girmiştir.
Önerilerini herkesin kazanacağı ve anlaşacağı çizide bir programla ortaya koyarak Erbil toplantısını yaptı (8 Kasım 2010). Üç başkanlığı tespit etti ve bunu diğer güçlerin, bölge ve bölge dışı müdahil güçlerin de kabul etmesini sağladı. Bundan sonrası bir ay içinde Irak hükümetinin şekillenmesi takip edeceği kararını, ortak bir karar olarak aldırdı. 9 aydır süren bir kör düğümü böylece düğüm düğüm çözmeye başladı.
Bu adım, Kürtlerin bölge politikasındaki ağırlıklarını, yeteneklerini ve ilk sınavdaki başarılarını gösterdi. Kürtler özgürleştikçe bölge halklarının yararına ve buradan insanlık barışı için katkı yapabilecek bir rol oynayabileceklerini de açıkça göstermiş oldular.
KISSADAN HİSSE
Bölgemizdeki bu gelişmeler ülkemizin alacağı derslerle doludur. Barış içinde birlikte yaşam özgürlük ve demokrasiye dalyalı olması gereken bir yaşamdır. Bunun sağlandığı yerde, kardeşlik, eşitlik ve adalet olur.
Ortak ülkemizde Kürtlerin özgürlük ihtiyaçları, dar milliyetçi bir ihtiyaç değildir. Tersine Kürtlerin özgürlüğü bölgemizde ve ülkemizde ihtiyaç duyulan, sorunların çözümüyle ilgili bir açılımdır. Ülkemiz bu zenginliğini yasakçı zihniyetle köreltirken, Irak örneğinde Kürtler, önemli tercümelere imza atmaktadır.
Irak’ta ortaya çıkan bu ilerlemeden, ülkemizin yararlanması kıssadan alacağımız hissedir.
Komşularla sıfır sorun adı altında başlatılan politikalar, öncelikle iç farklılıklarımızla sıfır sorun üzerinden yürütülmelidir. Başarının olanağı da buradan geçiyor.
22 Kasım 2010
Kürtlerin adı da var sanı da. Daha da ötesi, yerlisi oldukları ülkenin sınırlarını aşan, bölge siyasetinde ağırlık koyan etkinlikleri de belirmeye başladı. Kürtlerin bölge siyasetinde ağırlıklarını koydukları ilk sınav, 9 aydır ABD dahil bölgenin tüm etkin güçlerinin müdahalesine rağmen kurulamayan Irak hükümetinin kuruluşuyla ilgili başarılı girişimle verildi. Irak siyasal liderlerini akıllı çözüm önerileriyle Erbil’de toplayan Mesut Barzani (8 Kasım 2010), Dünyanın yakından izlediği, bölgemizin önemle takip ettiği Irak’ın da kör düğümü olan Hükümet soruna çözüm için ilk kılıç darbesini indirdi; Cumhurbaşkanlığı (Celal Talabani), Meclis Başkanlığı (İyad Allawi), Başbakan (Nureddin El Malki) seçimini sağlayıp 1 ay içinde hükümetin kuruluşu için her tarafın tatmin edildiği bir program ortaya koydu.
Kürtler artık bu bölgenin denkleminde bir ağırlıktır ve herkesin eşitçe kazanacağı bir çözümde, olumlu girişimleriyle asli bir taraf olarak aramızdadır. Doğal olanda budur.
Bu bölgenin yerlileri olarak, bölge sorunlarımızda yabancının karışmayacağı bir ortamın inşası için bu adımların önemi de tartışmasızdır. Bölgede Araplar, Farslar, Kürtler ve Türkler birer asli unsur olarak aralarındaki sorunların çözümünde kendi nesnel koşullarının ürettiği sorunları, bu nesnel koşulların dolaysız sonucu olan öznel girişmeleriyle çözmenin yollarını bulacaklardır.
Artık Kürtler var…
Köprülerin altından çok sular aktı. Akmaya da devam ediyor. Halkının arkasında durduğu özverileriyle de destekleme kararlılığı gösterdiği bölgemizin bu yerli halkı bölgemiz sorunlarında yani ev içi sorunlarımızda onunda söyleyecek sözü, yapacağı katkısı var. Buna hepimiz alışacak bundan da hepimiz yararlanmaya çalışacağız. Çünkü Kürtlerin olmadığı bir Ortadoğu kaosların bölgesi olmaya devam edecek demektir.
IRAK HÜKÜMET SORUNU
Irakta seçimler 7 Mart 2010 tarihinde yapıldı. Seçimlere katılan hiçbir liste tek başına hükümet kurabilecek çoğunluk sağlayamadı; iki liste birleşse bile bu çoğunluk sağlanamıyor.
Aradan geçen 9 ay boyu yapılan tüm girişimler hükümet kuruluşuyla sonuçlanamadı. Dünyada bir başka örneği olmayan böylesi bir durum aynı zamanda ırak’ın içine düşürüldüğü çıkmazında bir göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır. Irak işgaline yol açan tarihin en büyük yalanı, aynı zamanda “Irak’a demokrasi getirme” iddiasının da o üçlüde bir yalan olduğunu göstermektedir.
Irak parlamentosu 325 milletvekillidir. Bu parlamentoda, listelere göre sandalye dağılımı son seçimlerle şekillendi. Listelerin dağılımı ise şudur:
1. “El Irakiye listesi (Kaimet El Irakiya); İyad Allawi (Şii) liderliğinde. Laik, eski Baasçı Sünni, Kürt (HEDBA partisi yaklaşık 20 Milletvekili gücünde) ve Şiilerce desteklenir. 91 Milletvekiline sahiptir. ABD, Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye tarafından desteklenmektedir.
2. Kanun Devleti listesi (Kaimet Devletül Kanun); Nuri el Maliki liderliğinde. Şii (Ayetullah Sistani ve çevresi) 89. Milletvekiline sahiptir. Yoğun İran etkisi, nispi Suriye etkisi. ABD, bu güçten İran etkisi nedeniyle umudunu kesmiş gibi.
3. Irak Ulusal İttifakı (İttifak el Kavmi el Iraki) ; Muktada el Sadr ve Ammar El Hakim liderliğinde. Şii. Toplam 70 Milletvekiline sahip ( 42 Sadır, 28 Hakim) İran, Suriye etkisi. ABD’ye karşı radikal tutum takınır.
4. Kürt İttifakı; Mesut Barzani ve Celal Talabani liderliğinde (KDP ve YNK, Goran Hareketi; Komala İslami ve Yekgırtu İslami Hareketi) 57. Milletvekili. ABD etkinliği yoğun, ABD’nin çekilmesiyle birlikte kararsızlık içinde ancak daha çok İran’a yatkın.
Tavafuk Cephesi; Cevat Bolani liderliğinde (Irak İçişleri Bakanı) 6 Milletvekiline sahip. Geride kalanlar ise Türkmen, Asuri ve Yezidilerden oluşuyor. ” ( “Ortadoğu Gebe” 7 Ekim 2010 Makale. http://mirural.blogspot.com/)
Irak parlamentosunda hükümet kuracak çoğunluk ise 163 Milletvekiline sahip olmayı gerektirir.
Bu tablo Irak’ı Ortadoğu’nun dış etkilere en açık ülkesi haline getirmeye yetti. Bunu durumu, önceki yazılarımda Lübnan’a benzettim. Bölgemizde mezhep ve etnik dokulara göre siyasal gruplara bölümlenmiş ikinci ülkesi olarak Irak, artık bölge içi ve dışı güçlerin etkisi altında kendi siyasal kaderini çizmeye ya da bulmaya çalışmak zorunda kalacaktır. Bağımsızlık denilen 20.yy algısı, 21.Yüz yılda Irak için, artık alt üst olmuş durumdadır. Lübnan da büyük savaş ardından ( I.Dünya savaşı), tarihindeki bölünme üzerine böylesi siyasi bir kantonik bölümlenmeye sürüklenmiştir. 19.yy dan da öncelere giden Lübnan’a dış müdahale, İngiliz, Osmanlı, Rus, Fransız ve son olarak ABD müdahaleleri yanı sıra bölge içinden Mısır, Suriye ve son dönemlerde Suudi Arabistan müdahaleleri, Siyasetin kaderini belirleyen ana etmen haline gelmiştir; Müslümanlar ve Hıristiyanlar diye iki temel bölümlenme, kendi içinde de bir dizi mezhepsel bölünmeyle Taif Anlaşmasının (22 Ekim 1989) oluşturduğu yarı anayasa da istikrar bulmuştur. Bir gergin dengeler istikrarı olan bu durum Lübnan’ın bitip tükenmez iç savaşları ve dış müdahalelerinin kaynağı olmuştur.
Bu kader, ABD işgaliyle birlikte (20 Mart - 9 Nisan 2003) Irak için de aynıyla yazılmış oldu. Irak Lübnan gibi siyasal kantonlara etnik ve mezhepsel temelde ayrılmış oldu.
Saddam diktatörlüğü yıkılıp gitmiştir. Bölgemizin başına olmadık belaları yarat, insanlık dışı cürümlerin faili, Kürt halkına karşı jenositlerin uygulayıcısı, Arap ırkçılığıyla ülkesinin demografik dokusunu alt üs eden böylesi bir diktatörlüğün yıkılması geç bile kalmıştır. Kimin yıktığı ya da kimin yıkacağı konusu ayrı bir sorun. Her zaman öznel niyetlere bağlı gelişmeler vuku bulmaz, kimi sorunların çözümü hiçte arzu edilmeyen ve yeni belaları getirecek güçlerce de çözülebilir. Buda bir gerçek olarak yerini alıp sorunlar yumağına eklenir; ancak sonuçta, bölgemiz bu güne kadar süren tüm belaların kaynağında yatan bir diktatörlükten kurtulduğu açıktır.
Irak artık eski ırak değil. Her siyasal öbeği, her mezhebi, her etnik dokusu bölge ve dünya güçleri içinde kendi müttefikleriyle siyasal arenanın içinde gergin bir güç dengesi oluşturmuş bulunmaktadır.
ABD, geride kalan son askeri gücünden 50 000 askeri çekmesine karşın, özel bir askeri güç olan 56.000 Blackwater adlı suç makinesi “askerlerle” siyasetin merkezinde olmaya devam etmektedir. Özellikle kimi zayıf güçler ya da geçmişin tedirginliğini üzerinden atamamış etnik topluluklar, ABD’nin varlığını kendi varlık güvencesi olarak görmekte ve ABD’nin yoğun bir askeri güç olarak Irak’ta daha uzun süre kalmasını istemektedirler. İç siyasette güç dengeleri için gündemde olan bu talep bölge ülkelerince ve Irak halkı tarafından olumlu görülmemektedir.
Her şeye rağmen dünden farklı bir Irak’la karşı karşıya olduğumuz gerçeği bizi bölge yorum ve değerlendirmelerinde doğal olarak yeni ölçülere yöneltecekti. Irakta bir biçimde bir güç odağına bağlı o5lmayan bir siyasal var oluş uzun bir süre sahneye çıkmakta zorlanacak gibidir. Buna rağmen, bölge siyasetinde binyıllardır adı anılmayan Kürtler gibi güçler de siyasal sahnenin orta yerinde rollerini oynamaya başlamıştır.
Irak bu tablonun ağır yükü altında 7 Mart 2010 de yapılan seçimler üzerinde 9 ay geçmesini rağmen hükümet kuramamış olması, öncelikle üzerinde durulması gereken en önemli olaydır.
Seçimler üzerinde bu ölçüde zaman geçmesine karşın hükümetin kurulmaması, dış güçlerin etkisi bir yana öncelikle Irak siyasal güçler dengesinin başa baş durumuna bir işarettir. Gerçekten de karmaşık dokusuna rağmen Irak’ta Kürt siyasal güçleri dışında Şii zemin üzerinde olan siyasal eğilimler (Kanun Devleti listesi ve Irak Ulusal İttifakı, toplam 159 milletvekili) ve diğerlerinden oluşan (İyad Allawi önderliğinde El Irakıya listesi, Sünniler, Laikler, eski Baasçılar ve Baasçı Kürtler HEDBA vb, toplam 91 milletvekili) iki temel gücün rekabeti sürmektedir. Bu rekabet bile başlı başına, eski rejim artığı Baasçıların gücüne ve toplumdaki laik kesimlerin köklü duruşlarını ifade etmektedir.
Her şeye rağmen bu iki güç kendi başlarına hükümet kuracak sayısal çoğunluğa sahip değildir. Aranan 163 milletvekilliği bir araya getirilememektedir. ABD, Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır gibi ülkeler, Sünni etkinliğini içinde barındıran, İyad Allawi’nin liderliğini yaptığı El Irakiye listesi ne yoğun destek verdikleri bilinmektedir. Bu liste Baasçılarıda ihtiva etmesi dolaysıyla Suriye’nin de ilgilendiği, dirsek temasının yoğun olduğu, desteğini de verme eğiliminde bulunduğu bir siyasal oluşumdur.
Diğer yanda ise Nureddin El Malki’nin Kanun Devleti Listesi, destekçileri olan Ammar El hakim ve Muktada El sadır önderliğindeki Şii ittifakı İran’ın desteğini ve önemli oranda Suriye’nin de desteğini almaktadır. Bu destek bölgede yükselen güçlerin desteği anlamına geliyor. Bu açıdan diğerlerinin desteğinden daha yerleşik, daha yerli ve güçlü olduğu hissedilmektedir.
Kürtler bu iki temel güç arasında bir denge unsurudur. Yerel güçlerin desteğini alan Şii ittifakıyla yakınlaşması ise uzun erimli bakışın bölgede komşularıyla yaşam dayanışmasının ABD gibi geçici güçlerin yanında olmaktan daha çok tercih edileceğini gösteren duruşlar sergilemektedir. Her ne kadar Kürtler arasında Talabani ve Barzani’nin tercihleri arasında da nüans farklılıklar olsa da. Özellikle ABD’nin, Irak Cumhurbaşkanlığı makamında Talabani’nin durmasını istememesi, Kürtlerde bu eğilimi daha da güçlendirmiştir.
Bu tasnifte ortaya çıkan üç temel güç bulunmaktadır. Üçüncü güç olan Kürtler, Irak’ta herhangi bir ülkedeki üçüncü güç ya da seçimlerden çıkan bir ara güç, anahtar güç olarak ele alınamazlar. Çünkü Kürtler, ayrıca özerk bir bölgenin ve bu bölgenin ekonomik kaynaklarıyla birlikte özgün bir yere ve çok boyutlu ağırlığa sahiptir. Öyle ki, iç siyasi istikrarını Irak bütününe göre çok sağlam oluşturmuş, genç ve yeni bir kuşağın dinamizmiyle, sadece Irak sahasında değil, bölgede de önemli bir cazibe merkezi haline gelen Irak Kürdistan bölgesi Irak siyasi etkinliklerine daha iyi bir zeminde rol oynama şansını artırmaktadır.
IRAK’TA KÜRTLERİN SİYASAL AĞIRLIĞI
Irak’ta Kürtler işgal öncesi dönemin en ağır kefaretini ödeyen topluluğudur. 20.yy Irak tarihi bir ölçüde Kürtlerin çektiği acımasız kıyımların da tarihidir. Bu tarih Ülkemizin tarihinde Kürtlerin çektiklerinden çok farklı değildir.
Irakta Saddam Baas diktatörlüğünün Arap ırkçılığına kadar uzanan sindirme, asimile etme, baskı ve zorbalığı, Şiiler maruz kaldığı baskıları çok katlayan bir durumdur; Şiiler daha çok, İran-Irak savaşı sonrasına denk düşen mezalim yaşamıştır.
Bölgemizde hakim olan tek ulusçu ilkel zihniyet, Kürtlerin bu ülkelerde çektiği acıları görmemezlikten gelerek, hakları olan kazanımları da fazla bularak olaylara yaklaşım yaptıkları bilinmektedir. Bu milliyetçi algılar, Saddam diktatörlüğünün yıkılması ardından açığa çıkan Kürt etkinliğini çok fazla bulmaktadırlar; “Kürtler haklarından çok fazlasını aldılar” yönünde milliyetçi refleks yorumları ortaya çıkmıştır.
Oysa Kürtler, bölgedeki 30 milyonu aşkın nüfusuyla, tarihte ilk kez yaşama, ziraata açtığı ve anavatan haline getirdiği bu topraklarda diğer milletler gibi kendi bağımsız ve özgür devlet sahibi olmalıydılar. Bu da onların ana sütü gibi haklarıdır. Kürtler ortak yaşam, barış ve kardeşlik adına haklarından feragat etmekte özverili davranarak gerçekten uygar bir ulus olduğunu ortaya koymaktadır. Bu satırların yazarı Arap orijinlidir, Kürtlerle ilgili bakış açısı bölgemizde uzun yıllar süren gözlem ve deneylerinin ışığında, her türden milliyetçiliğin bölge halklarının en büyük düşmanı olduğu algısından ortayla çıkan doğrularını oluşturmaktadır.
Kürtler haklarını tümüyle almamıştır. Buna rağmen siyasetin orta yerinde diğer her taraf gibi yoğun ve güçlü bir etkinlik olarak belirmiştir. Bu gücün ve etkinin kaynağında dünüyle bu günüyle doğrular arkasında dik duruş yatmaktadır. Özveri ve bedel ödeme yatmaktadır.
Bu gün Kürtlerin Irak siyasetinde anahtar rolü oynamalarına yol açan üstelik bunun de ötesine geçmelerine zemin hazırlayan da bu sağlam alt yapıdır.
Kürdistan, Kürt siyasetinin bölgemizin her köşesinde, her Kürt siyasi eğilimi için en önemli ve en zengin alt yapıdır. Bu zeminin ulusal bileşke sağlamlığı kadar, ekonomik potansiyellerinin gücüyle de yakında ilintilidir.
Kürdistan, bir kara alandır. Denizlere açık değildir. Kürtlerin makus kaderlerinde bunun rolü çok büyüktür. Ama bir kara ülkesi olarak, toprakları komşuları tarafından haksızca gasp edilmiş olmasına karşın her devlet içinde hesaba katılan bir potansiyel güç olarak varlığını sürdürmüştür; ayrıca Kürdistan’ın coğrafi konumu, Kürtler için tüm komşularıyla yoğun iletişim ve geçiş alanı olması anlamında da ayrıca bir zenginlik olarak değerlendirilebilir. Nitekim bu rol Kürtler özgür oldukça daha belirgin olmaktadır.
Bu açıdan Kürt siyasetinin gücü Kürdistan’dan geliyor demek yanlış değildir.
Bu güçlü alt yapının, Saddam diktatörlüğüne karşı savaşın her aşamasında, sadece Kürtler için değil Araplar ve İranlı içinde bir sığınak, bir güvenli limandır. Saddam Diktatörlüğünün yıkılmasında Irak’ın en düzenli gücü olarak Kürtlerin katkısı da az değildir. Bu nedenle, bu gün Irak tüm olumsuz süreçlerine, ABD’nin yıkıcı etkilerine, İsrail’in bin bir oyunla oluşturduğu kapanlara, mezhepsel algıların ilkeli ve yaygın duruşuna karşı varılan konjonktürde Kürtlerin Irak devletindeki kazançları abartılacak türden sayılamaz; Bu tabloda, Irak Cumhurbaşkanlığı (Celal Talabani), Dış İşleri Bakanlığı (Hoşyar Zibari), Genel Kurmay Başkanlığı (Ebubekir Zibari)ve Kürdistan Özerk Bölge Başkanlığını (Mesut Barzani) elinde tutmak kimisinin sandığı gibi ABD işgalinin ucuz kazanımı değildir.
Bu gün Irak siyasal arenasının tüm güçleri bir biçimde Kürt hareketinin ev sahipliğinden yararlanmış ve Kürtlerin bir azınlık olarak taşıdıkları kaygılara karşı saygılı ve duyarlı oldukları açıkça bilinmektedir. Bu algılar Kürtlerin Irak yönetimindeki rol paylaşımını da belirleyen etmenler arasındadır.
Kürtler özgür oldukça kendilerini tanımaya güçlerini ve bunun kaynaklarını keşfetmeye başladılar. Doğal olarak da bu güçlerini kullanırken tecrübe sahibi olmaya başladılar. Bu gelişmeler Kürtleri daha özgür ve bölgemizde ortak paylaşım için daha duyarlı olmaya, daha yapıcı ve kapsayıcı rollerle kendi yerlerini belirleme olanağı yarattı.
Kürtler, Irak devletinin yeniden yapılanması ve ilk hükümetlerinin kuruluşunda, devlet etkinliklerinde aldıkları rollerle bunu hakkıyla yerine getirdiler. Kürtler her şeyi doğru yaptılar demek elbette ki doğru olmaz ve abartmadan öteye geçemez. Ancak Kürtler özgürleştikçe, kendi hatalarından sıyrılıp bu bölgenin bir yerli halkı olarak diğer halklarla ortak karar alma ve eşit paylaşım ilkesiyle ilişkilerini yoğunlaştırdıkça, kendi haklarını da eksiksiz alma yönünde başarı kazanmış olacaktır. Bu ilerleme dış müdahalelerin aşılmasıyla da taçlanacağı açıktır.
Burada teslim edilmesi gereken önemli bir nokta şudur.
Kürtler, on yılların emekleriyle elde ettikleri siyasal güçlerini, sadece kendi dar milli çıkarları için kullanma eğilimi içinde olmadılar. Dünyadaki hiçbir ulusal kurtuluş hareketinde olmadığı kadar milliyetçilikten de uzaktadırlar. Tarihleri boyunca esir olan Kürtlerin, özgürce siyaset yapamadığı, özgürlüğünü kazandıkça da ortak ve eşit davranışıyla milliyetçi bir taasup (tutuculuk) içinde olmadığını göstermiştir.
Kürtler, kendi fırsatlarını en iyi şekilde değerlendirmeyi bildikleri ve bilebilecekleri kadar, bunun bölgemizde bencilce ikame edilemeyeceğini de bilirler. Bunun için de önemli adımlar atabileceğini, atmakta olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu gün Irak hükümetinin oluşumunda oynamakta olduğu rol bununu bir belirtisidir ve makalemin de temel konusudur.
IRAK HÜKÜMETİNİN KURULUŞUNA DOĞRU
Bölgemizin temel sorunları 20.yy sorunlarıdır. Bu sorunların kaynağında bölgemizin tüm dengelerini ve kimyasını bozan I. Dünya savaşı yer almaktadır. Emperyalizm çağı bölgemiz için bir hüsran çağıdır. Kıyım, yıkım ve parçalanma çağıdır; böl-yönet çağıdır.
Bu gün hala bu savaşın kapanmamış dosyalarını, yaraların kapatma mücadelesi içindeyiz.
Bu sorunlar, güvenlik, toprak ve su sorunu olarak sıralamak yanlış olmayacaktır. Her üç konuda da bitip tükenmez med ve cezirler yaşanmış, bölgemizin kuşakları art arda heder edilmiştir. Dış güçlerin bölgemize girişi de bu ortamın kesilmeden süren kaoslarına neden olmuştur.
Tel armandan bu güne uzanan sürecinde kimi durgun dönemleri olsa da bölgemiz, özellikle 20yy la birlikte yıkımların en büyüğüne uğramıştır.
Bu süreci, II. Dünya savaşı ve soğuk savaşın girdapları takip etmiştir. Bölgemizin ulusal özgürlük uyanışına karış amansız bir baskı ve sindirme çabası sürdürülmüştür. Bu amaçla ülkemiz ileri bir karakol haline dönüştürülmüştür. NATO’nun, Bağdat Paktının, CENTO’nun faaliyetleri, Lübnan iç savaşına (1958), Irak devrimine( 14 Temmuz 1958), Arap –İsrail savaşlarına taraf olmuş, bölge halklarına karşı dış güçlerin yanında yer almıştır. Haksız tarafın bir maşalığını yapmıştır.
Bu tarz politikalar, bölgemizde politikanın nasıl olmayacağına önemli bir göstergedir.
Bölge halkları bu politikaların kimin yararına olduğunu iyi bilirler. Bu tür politikalara karşı da kaygı ve tepki beslerler. Bu yüzden Cumhuriyet kuruldu kurulalı, bölgemizin siyasal arenasına sokulmamıştır. Ülkemiz hep kapı dışarı edilmiştir.
Oysa kim ve ne olursanız olun, siyasetiniz herkesin yararına olan bir projeye sahip değilse, bölge siyasi arenasında yerinizde olmayacaktır. Kendi aralarında kanlı bıçaklı olanlar bile, bölge için olumlu bir siyasal önerme sahibi olduklarında, hak ettikleri yeri kazanmakta zorlanmazlar. İşin sırrı da budur; herkesin kazanacağı bir siyasal yönelim içinde olmaktır.
Bu kısa anekdotlar, bölgemizde siyasetin temel dayanaklarını belirlemeye yeterlidir.
Bütün bu anlatımların geleceği yer, Irak ve Kürtlerini bölge politikalarında ortaya koydukları performansla ilgilidir.
Kürtler, 9 aydır hükümet kuramayan ve bölgede ciddi tedirginlik yaratan Iraklı siyaset etkinliklerinin önünü açan bir paketle adım attılar. Barzani Kürt siyasal güçleri adına bu önermeyi Irak’ın önünü açmak, dünyanın yakından kaygıyla izlediği, bölgenin tedirginlikle içinde olduğu bu süreci daha olumsuz sonuçlara yönelmeden aşacak bir paketle sona erdirme adımı atmıştır. Bölge ülkeleri ve müdahil dış güçlerin başaramadıkları sorun Kürtlerin önermeleriyle aşılabilecek bir düzleme girmiştir.
Önerilerini herkesin kazanacağı ve anlaşacağı çizide bir programla ortaya koyarak Erbil toplantısını yaptı (8 Kasım 2010). Üç başkanlığı tespit etti ve bunu diğer güçlerin, bölge ve bölge dışı müdahil güçlerin de kabul etmesini sağladı. Bundan sonrası bir ay içinde Irak hükümetinin şekillenmesi takip edeceği kararını, ortak bir karar olarak aldırdı. 9 aydır süren bir kör düğümü böylece düğüm düğüm çözmeye başladı.
Bu adım, Kürtlerin bölge politikasındaki ağırlıklarını, yeteneklerini ve ilk sınavdaki başarılarını gösterdi. Kürtler özgürleştikçe bölge halklarının yararına ve buradan insanlık barışı için katkı yapabilecek bir rol oynayabileceklerini de açıkça göstermiş oldular.
KISSADAN HİSSE
Bölgemizdeki bu gelişmeler ülkemizin alacağı derslerle doludur. Barış içinde birlikte yaşam özgürlük ve demokrasiye dalyalı olması gereken bir yaşamdır. Bunun sağlandığı yerde, kardeşlik, eşitlik ve adalet olur.
Ortak ülkemizde Kürtlerin özgürlük ihtiyaçları, dar milliyetçi bir ihtiyaç değildir. Tersine Kürtlerin özgürlüğü bölgemizde ve ülkemizde ihtiyaç duyulan, sorunların çözümüyle ilgili bir açılımdır. Ülkemiz bu zenginliğini yasakçı zihniyetle köreltirken, Irak örneğinde Kürtler, önemli tercümelere imza atmaktadır.
Irak’ta ortaya çıkan bu ilerlemeden, ülkemizin yararlanması kıssadan alacağımız hissedir.
Komşularla sıfır sorun adı altında başlatılan politikalar, öncelikle iç farklılıklarımızla sıfır sorun üzerinden yürütülmelidir. Başarının olanağı da buradan geçiyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder