8 Kasım 2010 Pazartesi
CHP ve KÜRTLER
Mihrac Ural
8 Kasım 2010
Hepimizin barışa ihtiyacı var, ne galip ne mağlup bu süreci barışla taçlandıralım.
CHP’deki gelişme ve Kürt Özgürlük hareketinin silahlı gücünü sınır ötesine çekme kararıyla ortaya çıkan iki önemli gelişme. Ülkemizin barış arayışına olumlu etki yapabilir
CHP ülkedeki sorunların çözümü için önemle ele alınması gereken bir siyasal birikimdir. CHP aşılarak bu ülkede sorun aşmanın mümkünü yoktur.
CHP, hızla Kürt halkının talepleriyle ilgili olduğunu ilan etmeli ve bunu için önermelerini ortaya koymalıdır
Kürt ulusu modern bir ulus olarak, tarih sahnesine çıkmıştır, bu noktadan itibaren saatin akrebini tersine döndürmenin imkanı kalmamıştır.
Kürt özgürlük hareketi silahlı güçlerini sınır ötesine çekme kararı almıştır. Bu adım, herkesi sınavdan geçirecek ve her taraf için ortaya konabilecek en akıllı orta yoldur.
***
Ülkemizin barışı kazanması için hepimize görev düşüyor. Hepimizin özverili davranması gerekiyor.
Bu sürecin en anlamlı açılımını dile getiren iki önemli gelişmeden söz edeceğim.
At başı giden iki önemli gelişme. Sihirli bir el değmiş gibi, doğada da toplumda da her şey bir sürecin dengeleri içinde birbirini tetikleyerek ilerliyor. Bu açıdan gelişmeleri önemli izlemek ve sürece yapabileceğimiz katkıyı ihmal etmemek gerek.
Birincisi; CHP içinde patlak veren ve yol haritasının yenilenmesiyle sonuçlanma ihtimali olan gelişmeler.
İkincisi; Kürt Özgürlük hareketinin sınır gerisine çekilme kararı.
CHP VE BEKLENEN YOL HARİTASI
CHP önemli bir kaynamaya maruz kaldı. Hızlı bir şekilde de bu kaynamayı aştı. Bu gelişme büyük bir olgunluk ve ülkemiz için önemli bir referans. CHP’nin tarihten gelen iki çelişik konumuna rağmen bu özelliklerinden biri olan ülke mozaiğini içinde taşıyabilecek yanının bir kez daha öne çıkma şansı gündeme gelmiş olabilir. CHP’nin en olumsuz yanı milliyetçilikte zaman zaman ırkçılığa varan, demokrasi ve özgürlüklere karşı “bölücülük tehlikesi” telalığı yapan akılların hakimiyeti altına girerek faşizan tutumlar içine sürüklenmiştir.
CHP ittihatçı etkilerle hesaplaşmasını başarıyla tamamladığı zaman bu ülkenin önemli bir siyasal etkinliği olarak sorunların aşılmasında da rol oynama, iktidara kadar uzanacak etkinlikleri elde edebilme şansına sahip olabilir. Cumhuriyeti kurduğu övüncüyle, serbest seçimlerle birlikte bir türlü iktidar olamayan CHP’nin önünde çok önemli bir sınav ve fırsat olduğu bilinmelidir bunun değerlendirilmesi için de geçmişten bu güne sırtında taşıdığı tek boyutlu milliyetçilik gibi olumsuzlukları aşmanın yollarını bulması gerekmektedir.
CHP cumhuriyet kurdu ama Cumhuriyeti yıkamanın yollarını da stabilize ettiği unutulmamalıdır. Ülkemiz sivil bir gerici diktatörlüğe doğru gidiyor, bu artık ayan beyan ortadadır. Bunun nedenleri arasında iddia ettiği gibi çağdaş uygarlığa ayak uyduramayan ve toplumun taleplerini göz ardı eden CHP’nin yetmezliği, imhalı ve beceriksizliğidir.
CHP genetik olarak gerçek anlamda bir demokrasinin inşasını başaramayacak bir siyasal yapıdır. Ancak, bu yöne gidişte önemli katkıları olabilecek bir güçtür, bir hak tabanına sahip siyasal yapılanmadır. Yönetim kademesinin yarattığı ayak bağları, CHP bu olumsuz konuma getirmiştir. İttihatçı algılar bunun merkezinde durmaktadır.
Parti içinde kazan kaldıranların son ittihatçı olmaları bu açıdan önemle ele alınmalıdır. Kaynama bir biçimde dengeye getirildi. Kılıçdaroğlu CHP’yi olumlu bir sürece yönlendirme olanağı yaratmış oldu.
Buna rağmen,
Son ittihatçılar CHP’den söküldü mü?
Bu o kadar kolay değil.
CHP ittihatçı gelenekten koptu mu? Bu da kolay değil.
Bunların gerçekleşmesi için uzun bir yol yürünmesi, sınavlardan geçmesi gerek.
Statülerden ve en önemlisi tek boyutlu milliyetçilikten kurtulması gerek. Ortak ülkemizin farklılıklarını içeren bir algıyla demokratlaşması gerek.
CHP ülkedeki sorunların çözümü için önemle ele alınması gereken bir siyasal birikimdir. CHP aşılarak bu ülkede sorun aşmanın mümkünü yoktur. Bu, en azından ufukta görülen durumdur.
Devrimci siyasal etkinliğin mevta halleri, CHP’nin siyasal rolünü daha da artıran bir nedendir. Bir ülkenin ana muhalefet gücü kabul edilebilir bir çözüm önerisine onay vermeden, temel sorunların barışçıl yollarla çözümü mümkün değildir. Bu durum doğal olarak, Kürt sorununda CHP’nin rolü üzerinde net bir algıya sahip olmamızı gerektiriyor.
Siyaseti sokakların reflekslerine rehin olarak ele almıyorsak, CHP’yi dışlayan bir denklem, Kürt sorununda demokratik bir çözümü başarısız kılacak demektir. Buna, Kürt özgürlük hareketi kadar iktidarların da devrimci muhalefet güçlerinin de ihtiyacı vardır.
Bu nedenle CHP içinde gündeme gelen ve ittihatçı algıların geri plana itildiği gelişmeleri önemsemek gerek.
Bu nedenle CHP’den toplum olarak beklentilerimizin öncelikleri şunlardır,
CHP, hızla Kürt halkının talepleriyle ilgili olduğunu ilan etmeli ve bunu için önermelerini ortaya koymalıdır; gelişmeler sivil diktatörlük yönünde giden, kendi derin devletini hızla oluşturmaya yönelen bir gerici iktidarın çözeceği bir sorun değildir. Gerici güçler aynı zamanda en katkı en ilkel milliyetçilerdir. Bunun da ötesinde İslam dini söylemlerine karşın ümmet algısını bile ret edenlerdir. Bunların temel algılarında din, tek ulusun hizmetine koşulmuş farklılıkların dinidir; Geçim imparatorluk kompleksinin devamı olarak cumhuriyetteki Osmanlı tas tamam budur.
CHP, ortak ülkemizin tüm farklılıkları için kimlik hakları ve ortak yaşam içinde kendilerine özgü siyasal hakları üzerine açık ve net tutumlar ortaya koymalıdır; Ülkemizde, farklılıklar demek sadece Kürt gerçeği değil ama aynı zamanda bir dizi etnik dokunun olduğu da bilinmelidir. Bunlar arasında üçüncü en büyük topluluk olarak Arap halkını hatırlatmak gerek. Torosların güney yamaçlarından Akdenize uzanan bu alanlarda tarihin en kadim halkı olan Araplar 4 milyona yakın nüfuslarıyla, önemli bir kültür kuşağı oluştururlar. CHP ortak ülkemizin tüm farklılıklarını açıkça tanımlayıp hakları dile getiren bir performans sergilemelidir
CHP, anayasal haklarını kazanmış tüm vatandaşların demokrasi ve özgürlüklerini sonuna kadar savunmalıdır. Bu konuda Türk halkının demokratik ihtiyaçları diğerlerinden hiçte az değildir.
CHP, ekonomik ve sosyal konularda Kılıçdaroğlu’nun diliyle Star TV’de Uğur dündüarla yaptığı programında, Ecevit’e atfen özenle dile getirdiği “ne ezen ne ezilen insanca hakça bir düzen” tekerlemesine gerçekten sadık kalan bir politika üretebilmelidir. Bu sloganı ilk kez 1970’lı yıllarda seslendiren Ecevit’i örnek almak ise CHP’yi bir kez daha ilkel milliyetçi bataklığa sürükler. Bu şiarın ikame edilmesi için demokrasi ve özgürlük konusunda sonuna kadar gitmeyi gerektirir.
CHP, liberallerin ortaya koyduğu ekonomik etkinlikleri, sosyal ve ilerlemedeki görsel içeriğe bakmadan dengeli ve adil bir ekonomik ve sosyal yönelimin planlamasını yapmalıdır. Devlete vergi ödeyen halkı, kardan başka bir algısı olmayan tekellerin rahmeti altında bırakmayacak bir sosyal adalet ikame etmelidir. Bunun için hukuk ve yargı alanında köklü reformlara gitmelidir.
CHP’ kimlik kazanma mücadelesinde anayasa önerisiyle bunu halka sunma çabası içinde olmalı, liberallerin, din istismarcıların gerisinde olmaktan çıkması bilmelidir; onu bu geriliğe iten tek boyutlu milliyetçi yaklaşımları anayasa önermesiyle aştığı göstermelidir.
Bunun yolu da Anayasanın “değiştirilemez ve değiştirilmesi önerilemez” maddelerinin değiştirilebileceği ve halkın tercihleri üstünde hiçbir yasanın olmayacağını ortaya koymalıdır.
CHP, bu sınava ciddi bir hazırlık içinde olduğunu göstermesi halinde, ülkemizin demokratik güçleri her katkıyı yapacağı da açıktır.
GERİLALARIN SINIR GERİSİNE ÇEKİLME KARARI
Ülkemizde Kürt sorununu, her zaman diliminin ortaya çıkardığı verilerle irdeleyip bu güne geldik.
Her siyasal gelişmenin anlamını ve çözümünü ortak ülkemizde barış içinde bir arada yaşama temelinde irdeledik. Sorunlarımızı diyalogla çözmek için yararlanılması gereken gelişmeleri önemsedik, bunun üzerine yorumlar yaptık.
Bu belirlemeler içinde, Sayın Öcalan fonksiyonunun esasında ülkemiz için bir kazanç olduğunu, bu halkayı kaybeden bir Türkiye’nin temel sorunu olan Kürt sorununda bir adım ileri gidemeyeceğini söyleyip durduk.
Bu konular arasında, her barış girişimini, ateş kes kararını destekledik. Bu destek kraldan çok kralcı olmak değil, gelişmiş mücadelesiyle Kürt halkının politik tercihlerinin arkasına takılmak da değil. Bu tercihleri, ülkemizin gerçekçi ve öncelikli talepleri gördüğümüz için, kendi bağımsız siyasal tercihimizle uyumlu olduğu için destekledik bir parçası olma mücadelesi verdik.
Kürt siyasal partilerinin yasal mücadele alanlarını tıkanmanın tehlikeli ve bir o kadar kirli bir oyun olduğunu dile ifade ettik. KCK davalarını şiddetle eleştirdik, tehlikeli bir gelişme olduğunu dile getirdik; Kürt ulusunun varlığını tanırken, Kürtçe TV serbest olurken, Lozan anlaşmasının 39/4-5 maddesi gereğince bir hak olmasına rağmen Kürtçe savunmaya gösterilen faşist tepkilerin barış sürecine indirilen bir darbe olarak ifade ettik.
Kürt halkı bir gerçektir, hakları da o ölçüde bir gerçektir. Bunun açık göstergesi 200 yılın tüm verilerinde bulunmaktadır; Kürtler hakları arkasında tüm özverilerini ortaya koyarak bu güne gelmiştir. Bu duruşu, ortaçağların vahşetine rağmen, kıyım ve yıkıma rağmen kimse yenilgiye uğratamamıştır. Bu gün de açığa çıktığı gibi, çeyrek asırdır (1984’ten bu güne) akıllara ziyan baskı ve zulme rağmen, sınır ötesi saldırı ve her türden silahın kullanılmasına rağmen 17 000 faili meçhule, 30 000 Kürdün katline rağmen, Kürt halkı hakkını aramakta bir an geri durmamıştır.
Tarihin bu derslerini yorumlarken, yeryüzünün hiçbir silahlı gücünün Kürt özgürlük hareketini yenilgiye uğratamayacağını, güvenlik önlemlerinin hiçbir biçimi bu sorunu çözme durumunda olmayacağını dile getirdik; Saddam’ın kirli savaşlarını, toplu katliamlarını ve ırkçı çabalarını örnekleyerek hiçbir sonucun alınamayacağını, ülkemizin bu hataya düşmemesi gerektiğini ısrarla dile getirdik.
Artık herkesin anlaması gereken bir gerçek var ortada.
Kürt ulusu modern bir ulus olarak, tarih sahnesine çıkmıştır bu noktadan itibaren saatin akrebini tersine döndürmenin imkanı kalmamıştır. Uzun uzun bunu tarihi gerekçeleriyle toplumbilim verileriyle ifade etmeye çalıştık.
Tarihin hiçbir ulusal kurtuluş savaşı Kürtlerinki kadar milliyetçilikten uzak olmamıştır diye belirleme yaptık; bu belirleme aynı zamanda bu hareketin önderlerinin demokratik algılarıyla bir iç savaşı engellediğini de dile getirdik.
Barış çağrılarını sık sık yapıp tek taraflı ateş kes ilan etmenin bir zayıflık değil, kendi halkına ve bu halkın siyasal güçleri arkasında sonuna kadar özveriyle durduğuna bir işaret olarak algılanmalıdır belirlemesi yaptık.
Bu gün ise bu sürecin birikimleri üzerinde önemli ve nitelikli bir adım daha atılmaktadır.
Kürt özgürlük hareketi silahlı güçlerini sınır ötesine çekmektedir. Bu adım, herkesi sınavdan geçirecek ve her taraf için ortaya konabilecek en akıllı orta yoldur diyeceğim.
Ne Birleşmiş Milletlerin aracılığına, ne de ülkemizin içişleri olan bu temel sorunun çözümü için komşuları askeri önlem ve yardıma çağırıp, sonuçsuz ”terör zirveleri” yapmaya gerek bulunmaktadır.
Kürt halkı siyasal temsilcileri adıyla ortaya koydukları bu çözüm, Anadolu halklarının barış içinde bir arada yaşama kararlılığın bir ifadesidir. Bu topraklar üzerinde yaşayan yerli halkları 1000 yıldır “kılıç hakkı” diye hükmü altında tutanlar, artık onlarla diyalog ve müzakere istihkakı olarak, barış içinde yaşamayı ve yaşama dair her şeyi, kimlik haklarını inkar etmeden adil ve eşit olarak paylaşmayı bilmelidirler.
Bunun için ülkemizin demokrasi güçleri, her türden milliyetçi sorumsuzluktan uzak bu sürecin başarıyla yükselişi için omuz vermelidir.
Hepimizin barışa ihtiyacı var, kalıcı sonuçlar için tüm tarafların diyalogu ve ortak kabulü gereklidir. Kimsenin mağlup olmadığı, herkesin kazandığı bir barış, bizler için olduğu kadar, gelecek kuşakların insanca yaşamı için de zorunludur.
8 Kasım 2010
Hepimizin barışa ihtiyacı var, ne galip ne mağlup bu süreci barışla taçlandıralım.
CHP’deki gelişme ve Kürt Özgürlük hareketinin silahlı gücünü sınır ötesine çekme kararıyla ortaya çıkan iki önemli gelişme. Ülkemizin barış arayışına olumlu etki yapabilir
CHP ülkedeki sorunların çözümü için önemle ele alınması gereken bir siyasal birikimdir. CHP aşılarak bu ülkede sorun aşmanın mümkünü yoktur.
CHP, hızla Kürt halkının talepleriyle ilgili olduğunu ilan etmeli ve bunu için önermelerini ortaya koymalıdır
Kürt ulusu modern bir ulus olarak, tarih sahnesine çıkmıştır, bu noktadan itibaren saatin akrebini tersine döndürmenin imkanı kalmamıştır.
Kürt özgürlük hareketi silahlı güçlerini sınır ötesine çekme kararı almıştır. Bu adım, herkesi sınavdan geçirecek ve her taraf için ortaya konabilecek en akıllı orta yoldur.
***
Ülkemizin barışı kazanması için hepimize görev düşüyor. Hepimizin özverili davranması gerekiyor.
Bu sürecin en anlamlı açılımını dile getiren iki önemli gelişmeden söz edeceğim.
At başı giden iki önemli gelişme. Sihirli bir el değmiş gibi, doğada da toplumda da her şey bir sürecin dengeleri içinde birbirini tetikleyerek ilerliyor. Bu açıdan gelişmeleri önemli izlemek ve sürece yapabileceğimiz katkıyı ihmal etmemek gerek.
Birincisi; CHP içinde patlak veren ve yol haritasının yenilenmesiyle sonuçlanma ihtimali olan gelişmeler.
İkincisi; Kürt Özgürlük hareketinin sınır gerisine çekilme kararı.
CHP VE BEKLENEN YOL HARİTASI
CHP önemli bir kaynamaya maruz kaldı. Hızlı bir şekilde de bu kaynamayı aştı. Bu gelişme büyük bir olgunluk ve ülkemiz için önemli bir referans. CHP’nin tarihten gelen iki çelişik konumuna rağmen bu özelliklerinden biri olan ülke mozaiğini içinde taşıyabilecek yanının bir kez daha öne çıkma şansı gündeme gelmiş olabilir. CHP’nin en olumsuz yanı milliyetçilikte zaman zaman ırkçılığa varan, demokrasi ve özgürlüklere karşı “bölücülük tehlikesi” telalığı yapan akılların hakimiyeti altına girerek faşizan tutumlar içine sürüklenmiştir.
CHP ittihatçı etkilerle hesaplaşmasını başarıyla tamamladığı zaman bu ülkenin önemli bir siyasal etkinliği olarak sorunların aşılmasında da rol oynama, iktidara kadar uzanacak etkinlikleri elde edebilme şansına sahip olabilir. Cumhuriyeti kurduğu övüncüyle, serbest seçimlerle birlikte bir türlü iktidar olamayan CHP’nin önünde çok önemli bir sınav ve fırsat olduğu bilinmelidir bunun değerlendirilmesi için de geçmişten bu güne sırtında taşıdığı tek boyutlu milliyetçilik gibi olumsuzlukları aşmanın yollarını bulması gerekmektedir.
CHP cumhuriyet kurdu ama Cumhuriyeti yıkamanın yollarını da stabilize ettiği unutulmamalıdır. Ülkemiz sivil bir gerici diktatörlüğe doğru gidiyor, bu artık ayan beyan ortadadır. Bunun nedenleri arasında iddia ettiği gibi çağdaş uygarlığa ayak uyduramayan ve toplumun taleplerini göz ardı eden CHP’nin yetmezliği, imhalı ve beceriksizliğidir.
CHP genetik olarak gerçek anlamda bir demokrasinin inşasını başaramayacak bir siyasal yapıdır. Ancak, bu yöne gidişte önemli katkıları olabilecek bir güçtür, bir hak tabanına sahip siyasal yapılanmadır. Yönetim kademesinin yarattığı ayak bağları, CHP bu olumsuz konuma getirmiştir. İttihatçı algılar bunun merkezinde durmaktadır.
Parti içinde kazan kaldıranların son ittihatçı olmaları bu açıdan önemle ele alınmalıdır. Kaynama bir biçimde dengeye getirildi. Kılıçdaroğlu CHP’yi olumlu bir sürece yönlendirme olanağı yaratmış oldu.
Buna rağmen,
Son ittihatçılar CHP’den söküldü mü?
Bu o kadar kolay değil.
CHP ittihatçı gelenekten koptu mu? Bu da kolay değil.
Bunların gerçekleşmesi için uzun bir yol yürünmesi, sınavlardan geçmesi gerek.
Statülerden ve en önemlisi tek boyutlu milliyetçilikten kurtulması gerek. Ortak ülkemizin farklılıklarını içeren bir algıyla demokratlaşması gerek.
CHP ülkedeki sorunların çözümü için önemle ele alınması gereken bir siyasal birikimdir. CHP aşılarak bu ülkede sorun aşmanın mümkünü yoktur. Bu, en azından ufukta görülen durumdur.
Devrimci siyasal etkinliğin mevta halleri, CHP’nin siyasal rolünü daha da artıran bir nedendir. Bir ülkenin ana muhalefet gücü kabul edilebilir bir çözüm önerisine onay vermeden, temel sorunların barışçıl yollarla çözümü mümkün değildir. Bu durum doğal olarak, Kürt sorununda CHP’nin rolü üzerinde net bir algıya sahip olmamızı gerektiriyor.
Siyaseti sokakların reflekslerine rehin olarak ele almıyorsak, CHP’yi dışlayan bir denklem, Kürt sorununda demokratik bir çözümü başarısız kılacak demektir. Buna, Kürt özgürlük hareketi kadar iktidarların da devrimci muhalefet güçlerinin de ihtiyacı vardır.
Bu nedenle CHP içinde gündeme gelen ve ittihatçı algıların geri plana itildiği gelişmeleri önemsemek gerek.
Bu nedenle CHP’den toplum olarak beklentilerimizin öncelikleri şunlardır,
CHP, hızla Kürt halkının talepleriyle ilgili olduğunu ilan etmeli ve bunu için önermelerini ortaya koymalıdır; gelişmeler sivil diktatörlük yönünde giden, kendi derin devletini hızla oluşturmaya yönelen bir gerici iktidarın çözeceği bir sorun değildir. Gerici güçler aynı zamanda en katkı en ilkel milliyetçilerdir. Bunun da ötesinde İslam dini söylemlerine karşın ümmet algısını bile ret edenlerdir. Bunların temel algılarında din, tek ulusun hizmetine koşulmuş farklılıkların dinidir; Geçim imparatorluk kompleksinin devamı olarak cumhuriyetteki Osmanlı tas tamam budur.
CHP, ortak ülkemizin tüm farklılıkları için kimlik hakları ve ortak yaşam içinde kendilerine özgü siyasal hakları üzerine açık ve net tutumlar ortaya koymalıdır; Ülkemizde, farklılıklar demek sadece Kürt gerçeği değil ama aynı zamanda bir dizi etnik dokunun olduğu da bilinmelidir. Bunlar arasında üçüncü en büyük topluluk olarak Arap halkını hatırlatmak gerek. Torosların güney yamaçlarından Akdenize uzanan bu alanlarda tarihin en kadim halkı olan Araplar 4 milyona yakın nüfuslarıyla, önemli bir kültür kuşağı oluştururlar. CHP ortak ülkemizin tüm farklılıklarını açıkça tanımlayıp hakları dile getiren bir performans sergilemelidir
CHP, anayasal haklarını kazanmış tüm vatandaşların demokrasi ve özgürlüklerini sonuna kadar savunmalıdır. Bu konuda Türk halkının demokratik ihtiyaçları diğerlerinden hiçte az değildir.
CHP, ekonomik ve sosyal konularda Kılıçdaroğlu’nun diliyle Star TV’de Uğur dündüarla yaptığı programında, Ecevit’e atfen özenle dile getirdiği “ne ezen ne ezilen insanca hakça bir düzen” tekerlemesine gerçekten sadık kalan bir politika üretebilmelidir. Bu sloganı ilk kez 1970’lı yıllarda seslendiren Ecevit’i örnek almak ise CHP’yi bir kez daha ilkel milliyetçi bataklığa sürükler. Bu şiarın ikame edilmesi için demokrasi ve özgürlük konusunda sonuna kadar gitmeyi gerektirir.
CHP, liberallerin ortaya koyduğu ekonomik etkinlikleri, sosyal ve ilerlemedeki görsel içeriğe bakmadan dengeli ve adil bir ekonomik ve sosyal yönelimin planlamasını yapmalıdır. Devlete vergi ödeyen halkı, kardan başka bir algısı olmayan tekellerin rahmeti altında bırakmayacak bir sosyal adalet ikame etmelidir. Bunun için hukuk ve yargı alanında köklü reformlara gitmelidir.
CHP’ kimlik kazanma mücadelesinde anayasa önerisiyle bunu halka sunma çabası içinde olmalı, liberallerin, din istismarcıların gerisinde olmaktan çıkması bilmelidir; onu bu geriliğe iten tek boyutlu milliyetçi yaklaşımları anayasa önermesiyle aştığı göstermelidir.
Bunun yolu da Anayasanın “değiştirilemez ve değiştirilmesi önerilemez” maddelerinin değiştirilebileceği ve halkın tercihleri üstünde hiçbir yasanın olmayacağını ortaya koymalıdır.
CHP, bu sınava ciddi bir hazırlık içinde olduğunu göstermesi halinde, ülkemizin demokratik güçleri her katkıyı yapacağı da açıktır.
GERİLALARIN SINIR GERİSİNE ÇEKİLME KARARI
Ülkemizde Kürt sorununu, her zaman diliminin ortaya çıkardığı verilerle irdeleyip bu güne geldik.
Her siyasal gelişmenin anlamını ve çözümünü ortak ülkemizde barış içinde bir arada yaşama temelinde irdeledik. Sorunlarımızı diyalogla çözmek için yararlanılması gereken gelişmeleri önemsedik, bunun üzerine yorumlar yaptık.
Bu belirlemeler içinde, Sayın Öcalan fonksiyonunun esasında ülkemiz için bir kazanç olduğunu, bu halkayı kaybeden bir Türkiye’nin temel sorunu olan Kürt sorununda bir adım ileri gidemeyeceğini söyleyip durduk.
Bu konular arasında, her barış girişimini, ateş kes kararını destekledik. Bu destek kraldan çok kralcı olmak değil, gelişmiş mücadelesiyle Kürt halkının politik tercihlerinin arkasına takılmak da değil. Bu tercihleri, ülkemizin gerçekçi ve öncelikli talepleri gördüğümüz için, kendi bağımsız siyasal tercihimizle uyumlu olduğu için destekledik bir parçası olma mücadelesi verdik.
Kürt siyasal partilerinin yasal mücadele alanlarını tıkanmanın tehlikeli ve bir o kadar kirli bir oyun olduğunu dile ifade ettik. KCK davalarını şiddetle eleştirdik, tehlikeli bir gelişme olduğunu dile getirdik; Kürt ulusunun varlığını tanırken, Kürtçe TV serbest olurken, Lozan anlaşmasının 39/4-5 maddesi gereğince bir hak olmasına rağmen Kürtçe savunmaya gösterilen faşist tepkilerin barış sürecine indirilen bir darbe olarak ifade ettik.
Kürt halkı bir gerçektir, hakları da o ölçüde bir gerçektir. Bunun açık göstergesi 200 yılın tüm verilerinde bulunmaktadır; Kürtler hakları arkasında tüm özverilerini ortaya koyarak bu güne gelmiştir. Bu duruşu, ortaçağların vahşetine rağmen, kıyım ve yıkıma rağmen kimse yenilgiye uğratamamıştır. Bu gün de açığa çıktığı gibi, çeyrek asırdır (1984’ten bu güne) akıllara ziyan baskı ve zulme rağmen, sınır ötesi saldırı ve her türden silahın kullanılmasına rağmen 17 000 faili meçhule, 30 000 Kürdün katline rağmen, Kürt halkı hakkını aramakta bir an geri durmamıştır.
Tarihin bu derslerini yorumlarken, yeryüzünün hiçbir silahlı gücünün Kürt özgürlük hareketini yenilgiye uğratamayacağını, güvenlik önlemlerinin hiçbir biçimi bu sorunu çözme durumunda olmayacağını dile getirdik; Saddam’ın kirli savaşlarını, toplu katliamlarını ve ırkçı çabalarını örnekleyerek hiçbir sonucun alınamayacağını, ülkemizin bu hataya düşmemesi gerektiğini ısrarla dile getirdik.
Artık herkesin anlaması gereken bir gerçek var ortada.
Kürt ulusu modern bir ulus olarak, tarih sahnesine çıkmıştır bu noktadan itibaren saatin akrebini tersine döndürmenin imkanı kalmamıştır. Uzun uzun bunu tarihi gerekçeleriyle toplumbilim verileriyle ifade etmeye çalıştık.
Tarihin hiçbir ulusal kurtuluş savaşı Kürtlerinki kadar milliyetçilikten uzak olmamıştır diye belirleme yaptık; bu belirleme aynı zamanda bu hareketin önderlerinin demokratik algılarıyla bir iç savaşı engellediğini de dile getirdik.
Barış çağrılarını sık sık yapıp tek taraflı ateş kes ilan etmenin bir zayıflık değil, kendi halkına ve bu halkın siyasal güçleri arkasında sonuna kadar özveriyle durduğuna bir işaret olarak algılanmalıdır belirlemesi yaptık.
Bu gün ise bu sürecin birikimleri üzerinde önemli ve nitelikli bir adım daha atılmaktadır.
Kürt özgürlük hareketi silahlı güçlerini sınır ötesine çekmektedir. Bu adım, herkesi sınavdan geçirecek ve her taraf için ortaya konabilecek en akıllı orta yoldur diyeceğim.
Ne Birleşmiş Milletlerin aracılığına, ne de ülkemizin içişleri olan bu temel sorunun çözümü için komşuları askeri önlem ve yardıma çağırıp, sonuçsuz ”terör zirveleri” yapmaya gerek bulunmaktadır.
Kürt halkı siyasal temsilcileri adıyla ortaya koydukları bu çözüm, Anadolu halklarının barış içinde bir arada yaşama kararlılığın bir ifadesidir. Bu topraklar üzerinde yaşayan yerli halkları 1000 yıldır “kılıç hakkı” diye hükmü altında tutanlar, artık onlarla diyalog ve müzakere istihkakı olarak, barış içinde yaşamayı ve yaşama dair her şeyi, kimlik haklarını inkar etmeden adil ve eşit olarak paylaşmayı bilmelidirler.
Bunun için ülkemizin demokrasi güçleri, her türden milliyetçi sorumsuzluktan uzak bu sürecin başarıyla yükselişi için omuz vermelidir.
Hepimizin barışa ihtiyacı var, kalıcı sonuçlar için tüm tarafların diyalogu ve ortak kabulü gereklidir. Kimsenin mağlup olmadığı, herkesin kazandığı bir barış, bizler için olduğu kadar, gelecek kuşakların insanca yaşamı için de zorunludur.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder