23 Kasım 2010 Salı
ĞADİR BAYRAMI
ARAP ALEVİLERİN
ĞADİR BAYRAMI KUTLU OLSUN
Bu gün Ğadir bayramı, kimse elini bir işe sürmesin, bırakın iş yapmayı, insanlık üretin, insanlık için düşünün, hepimize gerekli olan budur...
Mihrac Ural
23 Kasım 2010
23 Ekim 2010 (18 Zulhicce 1431) bu gün, İslam aleminin ve özel olarak Arap Alevilerinin en kutsal günlerinden biridir.
Bu gün Hz Muhammed veda haccı (son hac) dönüşünde (H:10 / M 632) Ğadir Hum bölgesinde, Hz. Ali’nin elini tutar, havaya kaldırır ve tüm Müslümanlara seslenerek “Allahumma men kintu veliyah fa haza Ali mevlah, Allahumma vali men vallah ve adi men adah” (Allahım ben kimin velisi isem, Ali onların mevasıdır. Allahım onunla olanların yanında ol, düşmanlarının da düşmanı ol) Der. Bu ilanla, Hz. Ali’nin Hz Muhammed’den sonra Müslümanların halifesi olduğu tespit edilmiş olur. HZ. Ali artık “Emir el Müminin”dir. Bu ilan Kuran ayetlerinden yapılan aktarmalarla da Tanrının, Peygamber Mahammed’e verdiği bir emrin sonucu gerçekleştiği ifade edilir.
Bu ilan gerçek anlamda bir çığır açma olayı idi. Onaylayanlara ve ret edenlere rağmen bu ilan İslam tarihinin bu güne kadar süren en önemli hadiselerinden biri sayılır; İnananlara göre bu karar İslam mesajının yol haritasıdır, İslamın gerçek manasına tanrısal, açık bir işarettir; bu güne kadar süren, yarında sürecek olan bir hak yoludur.
İnanmayanlar açısından ise durum farklıdır. Böylesi bir ilan egemenlikleri önünde önemli bir engeldi. Bu ilanı görmemezlikten gelmek ya da buna inananlara karşı savaşmak gerekirdi.
Ğadir Hum ilanına inanmayıp karşı gelenler iki farklı eğilimden oluşuyor.
Birincisi; peygamber tanrının mesajını iletmekle yükümlü bir kuldur. Tanrısal kalıcı bir hüküm veremez. Ölümünden sonra şura ile karar verilir, miras yoluyla Müslümanların halifesi olunmaz. Ğadir Hum’da yapılan ilan tartışmalıdır, Müslümanların bölünmemesi için ısrarlı olmamak gerek. Ali (Allahın razı olduğu bir kuludur, Allahın yüzünü kerametli kıldığı ender bir insandır. Kerrem Allah-u Vechu)
İkincisi; Ğadir Hum’u ilanın toptan inkar edenlerdir.
Bu eğilim, başlangıçta İslam öncesi hakim olan aile ve çevrelerin eski inançların oluşturduğu mahalle baskısı altında İslama karşı içten huzursuz olanlarla başladı. Bu çevreler açısından İslam, daha ileri ve adil bir insanı yaşam sistemi, bir inanç olarak değil de bir devlet, bir hükümranlık alanı, ideolojisi, gücü olarak algılanır. Dünyevi, maddi çıkar merkezli imparatorluk kuruluş eğilimleri de bu çevrelerde başlar (Emeviler). Bu eğilim, İslama kılıç zoruyla katılmasının ve yakın akrabalarını İslama karşı her savaşta kaybetmiş olmasının acısını taşır. Peygamber İslam mesajını vermeye b.aşladığı andan itibaren en acımasız saldırıları Mekelilerin başında olan amcazadelerinden görmüştür; Mekkenin egemen güçleri olarak, Ebu cehil, Ebu Süfyan ve oğlu Muaviye, Müslümanlara kesilmeyen kanlı baskınlar sürdürmüştür.
İslamın zaferle sonuçlanan ilk muharebesi Bedir savaşıdır (Tarih; H.17 Ramazan 2 / M; 13 Mart 624) Ebu Cehil bu savaşta çocuklarıyla birlikte katledilince, İntikam çılgınlığını da başlatan Emevi çevreleri olmuştur. Bu savaşta Muaviye’nin annesi, Ebu Süfyan’ın karısı Hind, amcasını kardeşini ve çocuğunu kaybetmiş intikam içinde yaralı bir yılan gibiydi.
Mekeliler, 1 yıl sonra intikam almak için Müslümanlara karşı sefere çıkarlar ve iki güç Uhud dağı eteklerinde karşı karşıya gelir. Uhud muharebesi, (tarih: H:3 Şavval 3 / M: 23 Mart 625) Hz. Hamza’nın şehit olduğu muharebedir. Bu savaşta özgürlük vadiyle, Hz. Hamza’yı katletmesi için Hind tarafından özel olarak kiralanan Cabir bin Mutim’in kölesi “Vahşi” adındaki zenci de yer almıştır. Bu savaşta Cahiliye Arapların başında Ebu süfyan (Muaviyenin babası) ve Halid Bin velid yer alıyordu. Vahşi, saklandığı kayanın arkasından bulduğu ilk fırsatta Hz Hamza’yı şehit etmiştir. Hind’in “savaş yerinde Şehit yatan Hamza’nın göğsünü açıp, ciğerini çiğ çiğ yediği” söylenir.
Kin bu ilkel kabilelerde kültürün bir parçası olarak süren bir gerçektir (Kırk yıl sonra intikam alan biri, “çok erken oldu” dermiş). Bu ilkellik bin yılların içinde şekillenmiştir. Bu yüzden yeni kültür, din, inanç da olsa, eskiyi kısa bir süreçte alt etmesi mümkün değildir.
Eski egemenler, İslama girmekle ne eski kültürlerini ne de eski ekonomik güçlerini kaybetmişti, sorunun özü de buradadır). Bu çevreler İslamdaki iktidar mücadelesinde, geçmişten gelen egemenliklerinin devamında ısrarlı olan çevrelerdir. Emeviler (Bini Ümeyye) bu kolun en önemli unsurlarıdır. Hz. Muhammedin İslam mesajına karşı en kanlı savaşları bu çevreler vermişti. Peygamberin ölümünden sonra iktidarı bir kez daha ele geçirmişlerdi, sırtlarında İslam gömleği olsa da eki inanç ve kültürlerinin bilinçaltı kuşatmasıyla bir kez daha egemen konuma gelmişlerdi. İslamda hilafeti babadan oğla saltanat gibi geçirende bunlar olmuştur (Muaviye’den Yezid’e)
Dolaysıyla Ğadir Hum ilanını tanımamayı, onun arkasında duranlara karşı barbarca davranmayı, İslamla süren savaşlarının yeni düzlemdeki devamı olarak gördüler. İslama karşısındaki yakın geçmişin yenilgilerinin intikamını almaya giriştiler. Bu nedenle, Tanrının emriyle Peygamberin Ğadir Hum’da Hz. Ali‘yle ilgili yaptığı İnananların mevlası Alidir ilanını gelecek iktidarlarına yönelik İslamın devam eden bir savaşı olarak gördüler. Bu yüzden en acımasız kıyım ve ölüm saldırısını bu yolun yolcularına ve özellikle Ehlibeytin masum imamlarına ve taraftarı Alevileri yöneltirler. Bu gelenek onların izcileri tarafından da sürdürüldü. Akıl almaz fetvalar İslam adına, İslamın özü, manası, gerçeği, insanlık mesajının taşıyıcılarına karşı yöneltilmiş oldu. Cami hutbelerinde Hz. Ali’ye ağır hakaretleri ikame eden, Kerbela’da Peygamberin torunu Hz.Hüseyn’i şehit eden, kafasını kesip mızrağa diken, Şam sokaklarına yalın ayak ibreti alem diye süründüren bunlardır. Bu yöntemin çok daha acımasız türleri ve fetvaları Alevilere reva görende bunlardır. “Müslüman Müslümanın kardeşidir” insani ilkesini çiğneyen dar çıkarların mahkumları da bunlar ve bu güne kadar süren ardıllarıdır.
Ğadir Hum ilanına yandaş olmayanların bu iki eğilimde, İslamda dünyasal, dar maddi çıkarların egemenliklerine hadis, icma, kıyas gibi araçlarla kan taşıdılar güç vermeye çalıştılar. İslamın gerçek mesajı ise Ehlibeyt ve yandaşlarınca korunmasına karşı, egemenlik alanı dışı zulme mahkum kaldı.
Ğadir Hum ilanına inananlar da iki farklı eğilimdedir.
Birincisi; Şiilerdir. Ehlibeytin yolunda, inanç ritüeli olarak da Sünnilerle aynı biçim içinde ibadet eden bu kesim Ğadir Hum ilanını sadece zahiri yanıyla ele alır. Olayı dünyasal bir iktidar olayı olar görür. Bu nedenle Kerbela’da Hz.Hüseyn’in katledilmesini, bu güne dek süren bir dünyasal intikam zemininde algılar. Hüseyn katledilmiştir katledenler İslamı katletmiştir refleksi gösterirler.
Şiilik bir ölçüye kadar Arap İslam yayılmacılığı karşısında Fars refleksinin tercihi, farklılığının bir ifadesi olarak yer alır. Fıkıh, farz ve öğretinin sisteminde farklılığına karşı genel İslam tanımı içinde mütalaa edilen bir konumda yerini belirler.
Ğadır Hum ilanı Şiilikte önemli olsa da Kerbelanın dünyasal etki ve sonuçları daha çok önemsenir.
Şiilikten oldukça farklı olan Anadolu Aleviliğinde Ğadir Hum ilanına ilişkin açık bir algı, literatür bulunmamaktadır.
İkincisi; Arap Aleviliği (Nusayriler de denilen bu kesim için bu tabiri kulanmayı yerinde bulmuyorum. Hz. Alinin söz konusu olduğu bu yolan düşün yöneliminde Muhammed bin Nusayr’in saygıyla bilinen önemi ne olursa olsun bu yolun yolcularına yalnızca Alevi denilmelidir kanısındayım). Bu kesim, kendi aralarında, kendilerini mezhebin kurucusu büyük şeyhi Hüseyn Bin Hamdan El Hasibi ( kaddes allahu sırru) adına atfen, Hasibiler olarak tanımlarlar.
Bu yol bütünüyle batini ve felsefi bir yoldur. Bu kesimde Ğadir Hum ilanı algısı çok güçlüdür ve her şeyin başlangıcını buradan görür ve buradan geliştirir. Bu gün bayramların en büyüğü olarak içselleştirilir.
Tanrının Peygamberi aracılığıyla dile gelen Ğadir hum ilanı, tüm tartışmaları sona erdiren bir açıklama olduğuna inanırlar; hilafet Hz. Ali’nindir, Hz. Ali Emir El müminindir. İnançta MANA Ali’dir.
Felsefi boyutta bu ilan, doğadaki maddi manevi her varlığın bir özü olduğu ve bu özün hareketiyle yönelimlerini belirlediği saptamasına dayanır. Batini yanıyla bu ilana verilen anlam, her düşüncenin özü, manası onun gerçek var oluşunu izah eder. İslamın insani mesaj olarak taşıdığı anlam Hz. Ali’de ve onun ardılları olan Ehlibeyt’in yolunda olduğuna işaret eder. İslamın özü aynı zamanda inancın manasıdır. İnancı anlamak için manasına ulaşmak gerek. İslam’ın manası da Ğadir Hum mevkiinde Hz Muhammed’in yüz bini aşkın Müslüman’ın şahit olduğu ilanla Hz. Ali’dir
Bu adım İslamın mesajına yol göstermiştir. Hilafet olayında bu ilan inananların İslamdaki insanı öze, gerçek manaya tutunmalarına bir çağrıdır. Hz. Ali’yi Aleviler indinde MANA yapan da budur.
İnsanlığın geçtiği büyük uygarlıkların son doruğunu temsi eden üçlemede Ali, Muhammed, Selman aynı zamanda insanlık düşün evriminin de dorukları olarak tasnif edilirler. Buna felsefi, tarihi belirlemeye şahadet etmeyi, "Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden âbduhu ve Resuluhu." Kelime-i şahadeti kadar önemserler.
Ğadir Hum ilanı, kimi İslam alemi mezheplerince yok sayılmaya, üzeri örtülmeye çalışılması, gerçekte 1400 yıldır süren acımasız Alevi kıyımın bir parçası olarak devam etmektedir.
İnancı dünyasal çıkarların mihverine itenler, bu yanlış yönelime karşı çıkan Peygamberin Ehlibeyt’ini düşman ilan etme nedeni de budur. Oysa inanç, insan merkezli olmaksızın onun erdemlerini ve onursal var oluşunu korumaksızın, ne tanrısal bir mesaj ne de doğruluk yönelimi olabilir. Bu nedenle her düşünce formu gibi inancın da bir manada kendini ifade etmesi gerek. İslamda MANA Hz. Ali’dir; bu da Ğadir Hum’da tanrının peygamber Muhammed’e verdiği bir emirle ilan edilmiştir.
Ebu Süfyan ve Karısı Hind bilindiği gibi İsalama karşı en büyük direnişi gösteren Beni Ümeyya (Emevi) egemenleriydi. İslam güçlenip Mekke fethedileceği açık olunca, göstermelik bir U dönüşüyle bunlarda İslam olduklarını kelime-i şahadet getirerek İslamın engellenemeyen ileri atılımına katıldılar. Oysa eski çok tanrılı inançları ve egemenlikleri tamamıyla dünyasal ve maddi değerler üzerine kurulmuştu. Kültürel algıları bu kapsamda tarihsel geçmişe dayanan çok köklü bir dokusu vardı. Peygamberin erken ölümü ise, bu kültürel dokunun kendi algılarıyla İslamı da kendi çıkarlarına bir araç olarak kullanmaya yönlendirmesi kaçınılmazdı. Halife Osman zamanında Emevilerin sık sık ve ısrarla eski dine dönme yönünde kulis çalışmaları ise tarihçiler tarafından tespit edilmiş vakalar arasındaydı (Ebu Süfyan, amcası oğlu olan Halife Osman’a "Ey Ümeyye Oğulları! Hilafeti tıpkı bir top gibi birbirinize pas verin. Ebu Süfyan'ın yemin ettiği şeye andolsun ki ne cennet vardır, ne de cehennem." Tarih-i Taberi, c. ıo, s. 58; Müruc'üz-Zeheb, c. 2, s. 343. Dediği rivayet edilir).
Beyt ül Mal’in (İslam maliyesi), Halife Osman zamanında yakın çevre arasında haksızca dağıtımı, iktidarı paylaşmada Emevilerin eski kültür algılarıyla çalışmaları bu konuda önemli bir belirtidir) Ebu Süfyaan ve Hind’in oğlu Muaviye, Emevi soyu açısından bu rolü, vali olarak gönderildiği Şam’da, Halife Osman’ın katledilmesi üzerine yürüttüğü çirkin oyunlarla zorlanmadan oynamaya başladı (Osmanın kanlı gömleğinin Emevi camii kapısına aylarca asılı tutulmasıyla, Hz Ali düşmanlığının kışkırtılması olayı, Hz. Hasan’ın aldatılması ve zehirletilmesi olayı gibi).
İslamın insanı mesajı bu süreçle birlikte ters yüz edilerek, Irkçı, milliyetçi, dünyasal çıkarların hükümranlığı için kullanılmaya başlandı. Amaç bir imparatorluk kurma haline geldi. Fütuhat başka milletlerin kıyımı ve emekleriyle ürettikleri servetlerini talana dönüştü. Bunun içinde uyduruk Hadislerle her şey şer-i hale getirildi. Bu kanaldan yeni bir şeriat islamın insan özüne aykırı olarak şekillendi.
Bunun karşısında duran gerçek müminler ise acımasızca doğrandı. Bu nedenle de peygamberin Ehlibeyti, torun ve yakınları bu kıyımın en önemli hedefi oldu. Ehlibeytin yolundan giden Aleviler bu aşamadan sonra, her türden suçlamaya maruz kalarak ölüm takibatlarına, toplu kıyımlara uğradı.
Bu algı İslamın bölünmesinde önemli bir rol oynadı. İslamı, insani mesaj olan özünden çıkaran dünyasal çıkarların hükümranları, kapı kullarının uydurma hadislerinden türettikleri “Sünnet”i şeriat ilan edip, İnananları böldüler. Baskı ve zorla mahkum ettiklerini, hakimlerin uydurmalarına esir ettiler, insanlık dışı fetvalarla da kardeşi kardeşe kırdırdılar. Bu tarihi sürecin en kanlı hedefi de Ehlibeyt oldu.
Ehlibeyt, İnancın MANASIDIR. Batınıdır, gerçeğin içeriği ve özüdür. Bu yüzden dünyasal çıkar imparatorlarının hedefi oldular zehirletildiler, kanlı kıyımla öldürüldüler. Şehitlerin en ulusu Hz. Hüsey Kerbela’da bunun için katledildi (Arap Alevilerine göre o ölmedi, her bir Alevi’de inanç ve düşün olarak yaşamaya devam ediyor; o tanrı katına Hz. İsa gibi yükseltildi. Kuran’da Hz. İse ile ilgili ayet aynıyla Hz. Hüseyn için geçerli olduğu belirtilir; Nisa Süresi 157. Ayet )
Bu gelişmeler, tanrının bir sınavı olarak ilgili tüm gerçek Müslümanları kapsadı. Acılar çekildi, kovuşturmalara düşüldü, zehirlendi, kafalar kesilip top niyetine oyun aracı oldu. Buna rağmen dünden bu güne, İslamın insanlığa yönelik mesajına bağlı olanlar Ğadir Hum’u unutmadı, bu günün ipine sıkıca sarılıp birlik olmanın, hak yolunda yürümenin izini sürdü.
Ğadir Hum bir bayramdır, hakka gidişin yol haritasıdır. Bu gerçeğin şahitleri Sadece Aleviler değildir. Dört mezhepten biri olan Hambeli Mezhebinin kurucusu İmam Ahmet Bin Hambel’in meşhur Hadis kitabı Müsned; C.4;S372’de Zeyd Bin Erkam’ın bizzat Hz. Muhammed’in ağzından Hz. Ali’nin Müslümanların mevlası ilan edildiğini duyduğunu ve bunu tekrarla kendisine soran Ebü’-Tüfeyl’in sorusu üzerine” Evet Resul Allahtan duydum” diyerek cevap verdiğini aktarır. Ğadir Hum’daki ilan, onlarca sahabe tarafından da teyit ediğini yazar.
Bu konuda İmam Ahmet bin Hanbel şunları yazıyor; "O gün otuz ashap ayağa kalkıp Gadir Hum hadisini kendi kulaklarıyla işittiklerine tanıklık ettiler." (Müsned C.1 S;119 Hadis 633)
Ayrıca Gadir Hum olayına, Ehl-i Sünnet tarihçileri, hadis ve tefsir yazarları da önemle işaret eder.
Ayrıca, İslamın insanı mesajı, ehlibeyt ve Hz Ali’nin en sadık takipçisi, sosyal adaletin en kadim temsilcisi Abuzer El Ğifari de Ğadir Hum hadisesinin canlı tanığıdır; “ Gören şu gözlerimi, duyan şu kulaklarımı mezarda yiyecek kurtlar hakkı için yemin ederim ki Hz. Muhammed’in ağzından, hz. Ali’yi “tüm Müslümanların mevlası” olduğunu ilan edişinin tanığıyım” der.
Ğadir Hum ilanının tanrısal bir emir olmasına gelince farklı kaynaklarca teyit edilen şu belirlemeleri görürüz.
Hz. Muhammed son haccını eda etmeye gidişi bir tanrı emri olarak gerçekleştiği belirtilir. Allah Resulüne, ilan etmesini istediği bir gerçeğin duyulmasını ister ve bunun için peygamberini veda haccı yapmaya yönlendirir. Bunun için vahiy gelir ve ayet iner; "Ey Peygamber! Rabbinden sana indirilen mesajı ilet. Eğer bunu yapmazsan, O'nun elçiliğini ulaştırmış olamazsın. (Hiçbir şeyden korkma) Allah seni insanlara karşı koruyacaktır" (Maide 67) Bu ayetle bir sırrın açıklanacağına dair işaret verilir.
Ezanlar okunur ve Veda haccına gidiş ilan edilir. Müslümanlar akın akın veda haccına katılmak üzere gelir. Yüz bini aşkın (114 000) Müslümanın toplandığı rivayet edilir.
Hac farzı eda edilip dönülünce, Ğadir Hum vadisi mevkiinde mola verilir. Bu molada Hz. Muhammed, Hz. Ali’nin elini yükseğe kaldırıp müminlerin mevlası (sorumlusu) olduğunu ilan eder. Bu ilan yapılır yapılmaz, vahi gelir ve Allah, Peygamberin görevini tamamlayıp son emrini böylece yerine getirmesi üzerine şu meşhur ayeti indirir; "Bugün dininizi tamamladım, size nimetimi tamamladım ve din olarak sizin için İslam'ı seçtim." (Maide 3)
İslam dininin tamamlandığı ilanı, Ğadir Hum’da Hz. Ali‘nin Emir el Müminin (İnananların mevlası) ilan edilmesiyle gerçekleştiğine işaret edilir. Bu nedenle bu gün, Tüm inananların, İslam aleminin ve özelikle Alevilerin en kutsal günü sayılır..
Bu gün Arap Alevileri için inancın MANA günüdür, özünün ilan edildiği gündür, sırların en büyüğünün inananlarla paylaşıldığı gündür. Batini derinlikte bu gün, insanlık için düşünme ve emek verme günüdür. Düşüncenin tarihsel evrimi içinde oluşturduğu dorukların (kubbe) Muhammediye kesitindeki “Mana”nın ilanı olarak görülür. Bu yüzden bu günün arifesinden itibaren (dün ve bu gün) hiçbir iş yapılmaz; sadece insanlık için düşünülür, insanlık üretilmeye çalışılır. İnancın insanlık mesajı bilince çıkarılır.
Bu satırların yazarı, inanan inanmayan tüm insanlık için, doğruya gidişin bin bir yolu içinde kendi özgünlüğüyle yer alan, insan erdemini esas alan, bizden olan ve bizim için olan tüm değerlere sahip çıkmayı görev sayar. Bu yanıyla İnsanlık bilgi birikim hazinesinin önemli bir unsuru olan Aleviliği önemle dikkate alır ve onun talibi olduğunu ilan eder.
Bu münasebetle, insanlığa ve insanlık barışına adanmış hikmet yollarından biri olan Alevilerin Ğadir Bayramını kutluyorum.
Kim nerede ve ne olursa olsun, herkesi İnsanlık ailesinin gerçek ve haklı bir üyesi olmak için insani erdemlere bağlı kalmaya davet ediyorum. İnsanlık üretmeye koşun diyorum…
Not: Yararlandığım kaynak, Abdülhüseyn Şerefüddin El Musevi “EL MÜRACAAT”, Velayet Yayıncılık.
ĞADİR BAYRAMI KUTLU OLSUN
Bu gün Ğadir bayramı, kimse elini bir işe sürmesin, bırakın iş yapmayı, insanlık üretin, insanlık için düşünün, hepimize gerekli olan budur...
Mihrac Ural
23 Kasım 2010
23 Ekim 2010 (18 Zulhicce 1431) bu gün, İslam aleminin ve özel olarak Arap Alevilerinin en kutsal günlerinden biridir.
Bu gün Hz Muhammed veda haccı (son hac) dönüşünde (H:10 / M 632) Ğadir Hum bölgesinde, Hz. Ali’nin elini tutar, havaya kaldırır ve tüm Müslümanlara seslenerek “Allahumma men kintu veliyah fa haza Ali mevlah, Allahumma vali men vallah ve adi men adah” (Allahım ben kimin velisi isem, Ali onların mevasıdır. Allahım onunla olanların yanında ol, düşmanlarının da düşmanı ol) Der. Bu ilanla, Hz. Ali’nin Hz Muhammed’den sonra Müslümanların halifesi olduğu tespit edilmiş olur. HZ. Ali artık “Emir el Müminin”dir. Bu ilan Kuran ayetlerinden yapılan aktarmalarla da Tanrının, Peygamber Mahammed’e verdiği bir emrin sonucu gerçekleştiği ifade edilir.
Bu ilan gerçek anlamda bir çığır açma olayı idi. Onaylayanlara ve ret edenlere rağmen bu ilan İslam tarihinin bu güne kadar süren en önemli hadiselerinden biri sayılır; İnananlara göre bu karar İslam mesajının yol haritasıdır, İslamın gerçek manasına tanrısal, açık bir işarettir; bu güne kadar süren, yarında sürecek olan bir hak yoludur.
İnanmayanlar açısından ise durum farklıdır. Böylesi bir ilan egemenlikleri önünde önemli bir engeldi. Bu ilanı görmemezlikten gelmek ya da buna inananlara karşı savaşmak gerekirdi.
Ğadir Hum ilanına inanmayıp karşı gelenler iki farklı eğilimden oluşuyor.
Birincisi; peygamber tanrının mesajını iletmekle yükümlü bir kuldur. Tanrısal kalıcı bir hüküm veremez. Ölümünden sonra şura ile karar verilir, miras yoluyla Müslümanların halifesi olunmaz. Ğadir Hum’da yapılan ilan tartışmalıdır, Müslümanların bölünmemesi için ısrarlı olmamak gerek. Ali (Allahın razı olduğu bir kuludur, Allahın yüzünü kerametli kıldığı ender bir insandır. Kerrem Allah-u Vechu)
İkincisi; Ğadir Hum’u ilanın toptan inkar edenlerdir.
Bu eğilim, başlangıçta İslam öncesi hakim olan aile ve çevrelerin eski inançların oluşturduğu mahalle baskısı altında İslama karşı içten huzursuz olanlarla başladı. Bu çevreler açısından İslam, daha ileri ve adil bir insanı yaşam sistemi, bir inanç olarak değil de bir devlet, bir hükümranlık alanı, ideolojisi, gücü olarak algılanır. Dünyevi, maddi çıkar merkezli imparatorluk kuruluş eğilimleri de bu çevrelerde başlar (Emeviler). Bu eğilim, İslama kılıç zoruyla katılmasının ve yakın akrabalarını İslama karşı her savaşta kaybetmiş olmasının acısını taşır. Peygamber İslam mesajını vermeye b.aşladığı andan itibaren en acımasız saldırıları Mekelilerin başında olan amcazadelerinden görmüştür; Mekkenin egemen güçleri olarak, Ebu cehil, Ebu Süfyan ve oğlu Muaviye, Müslümanlara kesilmeyen kanlı baskınlar sürdürmüştür.
İslamın zaferle sonuçlanan ilk muharebesi Bedir savaşıdır (Tarih; H.17 Ramazan 2 / M; 13 Mart 624) Ebu Cehil bu savaşta çocuklarıyla birlikte katledilince, İntikam çılgınlığını da başlatan Emevi çevreleri olmuştur. Bu savaşta Muaviye’nin annesi, Ebu Süfyan’ın karısı Hind, amcasını kardeşini ve çocuğunu kaybetmiş intikam içinde yaralı bir yılan gibiydi.
Mekeliler, 1 yıl sonra intikam almak için Müslümanlara karşı sefere çıkarlar ve iki güç Uhud dağı eteklerinde karşı karşıya gelir. Uhud muharebesi, (tarih: H:3 Şavval 3 / M: 23 Mart 625) Hz. Hamza’nın şehit olduğu muharebedir. Bu savaşta özgürlük vadiyle, Hz. Hamza’yı katletmesi için Hind tarafından özel olarak kiralanan Cabir bin Mutim’in kölesi “Vahşi” adındaki zenci de yer almıştır. Bu savaşta Cahiliye Arapların başında Ebu süfyan (Muaviyenin babası) ve Halid Bin velid yer alıyordu. Vahşi, saklandığı kayanın arkasından bulduğu ilk fırsatta Hz Hamza’yı şehit etmiştir. Hind’in “savaş yerinde Şehit yatan Hamza’nın göğsünü açıp, ciğerini çiğ çiğ yediği” söylenir.
Kin bu ilkel kabilelerde kültürün bir parçası olarak süren bir gerçektir (Kırk yıl sonra intikam alan biri, “çok erken oldu” dermiş). Bu ilkellik bin yılların içinde şekillenmiştir. Bu yüzden yeni kültür, din, inanç da olsa, eskiyi kısa bir süreçte alt etmesi mümkün değildir.
Eski egemenler, İslama girmekle ne eski kültürlerini ne de eski ekonomik güçlerini kaybetmişti, sorunun özü de buradadır). Bu çevreler İslamdaki iktidar mücadelesinde, geçmişten gelen egemenliklerinin devamında ısrarlı olan çevrelerdir. Emeviler (Bini Ümeyye) bu kolun en önemli unsurlarıdır. Hz. Muhammedin İslam mesajına karşı en kanlı savaşları bu çevreler vermişti. Peygamberin ölümünden sonra iktidarı bir kez daha ele geçirmişlerdi, sırtlarında İslam gömleği olsa da eki inanç ve kültürlerinin bilinçaltı kuşatmasıyla bir kez daha egemen konuma gelmişlerdi. İslamda hilafeti babadan oğla saltanat gibi geçirende bunlar olmuştur (Muaviye’den Yezid’e)
Dolaysıyla Ğadir Hum ilanını tanımamayı, onun arkasında duranlara karşı barbarca davranmayı, İslamla süren savaşlarının yeni düzlemdeki devamı olarak gördüler. İslama karşısındaki yakın geçmişin yenilgilerinin intikamını almaya giriştiler. Bu nedenle, Tanrının emriyle Peygamberin Ğadir Hum’da Hz. Ali‘yle ilgili yaptığı İnananların mevlası Alidir ilanını gelecek iktidarlarına yönelik İslamın devam eden bir savaşı olarak gördüler. Bu yüzden en acımasız kıyım ve ölüm saldırısını bu yolun yolcularına ve özellikle Ehlibeytin masum imamlarına ve taraftarı Alevileri yöneltirler. Bu gelenek onların izcileri tarafından da sürdürüldü. Akıl almaz fetvalar İslam adına, İslamın özü, manası, gerçeği, insanlık mesajının taşıyıcılarına karşı yöneltilmiş oldu. Cami hutbelerinde Hz. Ali’ye ağır hakaretleri ikame eden, Kerbela’da Peygamberin torunu Hz.Hüseyn’i şehit eden, kafasını kesip mızrağa diken, Şam sokaklarına yalın ayak ibreti alem diye süründüren bunlardır. Bu yöntemin çok daha acımasız türleri ve fetvaları Alevilere reva görende bunlardır. “Müslüman Müslümanın kardeşidir” insani ilkesini çiğneyen dar çıkarların mahkumları da bunlar ve bu güne kadar süren ardıllarıdır.
Ğadir Hum ilanına yandaş olmayanların bu iki eğilimde, İslamda dünyasal, dar maddi çıkarların egemenliklerine hadis, icma, kıyas gibi araçlarla kan taşıdılar güç vermeye çalıştılar. İslamın gerçek mesajı ise Ehlibeyt ve yandaşlarınca korunmasına karşı, egemenlik alanı dışı zulme mahkum kaldı.
Ğadir Hum ilanına inananlar da iki farklı eğilimdedir.
Birincisi; Şiilerdir. Ehlibeytin yolunda, inanç ritüeli olarak da Sünnilerle aynı biçim içinde ibadet eden bu kesim Ğadir Hum ilanını sadece zahiri yanıyla ele alır. Olayı dünyasal bir iktidar olayı olar görür. Bu nedenle Kerbela’da Hz.Hüseyn’in katledilmesini, bu güne dek süren bir dünyasal intikam zemininde algılar. Hüseyn katledilmiştir katledenler İslamı katletmiştir refleksi gösterirler.
Şiilik bir ölçüye kadar Arap İslam yayılmacılığı karşısında Fars refleksinin tercihi, farklılığının bir ifadesi olarak yer alır. Fıkıh, farz ve öğretinin sisteminde farklılığına karşı genel İslam tanımı içinde mütalaa edilen bir konumda yerini belirler.
Ğadır Hum ilanı Şiilikte önemli olsa da Kerbelanın dünyasal etki ve sonuçları daha çok önemsenir.
Şiilikten oldukça farklı olan Anadolu Aleviliğinde Ğadir Hum ilanına ilişkin açık bir algı, literatür bulunmamaktadır.
İkincisi; Arap Aleviliği (Nusayriler de denilen bu kesim için bu tabiri kulanmayı yerinde bulmuyorum. Hz. Alinin söz konusu olduğu bu yolan düşün yöneliminde Muhammed bin Nusayr’in saygıyla bilinen önemi ne olursa olsun bu yolun yolcularına yalnızca Alevi denilmelidir kanısındayım). Bu kesim, kendi aralarında, kendilerini mezhebin kurucusu büyük şeyhi Hüseyn Bin Hamdan El Hasibi ( kaddes allahu sırru) adına atfen, Hasibiler olarak tanımlarlar.
Bu yol bütünüyle batini ve felsefi bir yoldur. Bu kesimde Ğadir Hum ilanı algısı çok güçlüdür ve her şeyin başlangıcını buradan görür ve buradan geliştirir. Bu gün bayramların en büyüğü olarak içselleştirilir.
Tanrının Peygamberi aracılığıyla dile gelen Ğadir hum ilanı, tüm tartışmaları sona erdiren bir açıklama olduğuna inanırlar; hilafet Hz. Ali’nindir, Hz. Ali Emir El müminindir. İnançta MANA Ali’dir.
Felsefi boyutta bu ilan, doğadaki maddi manevi her varlığın bir özü olduğu ve bu özün hareketiyle yönelimlerini belirlediği saptamasına dayanır. Batini yanıyla bu ilana verilen anlam, her düşüncenin özü, manası onun gerçek var oluşunu izah eder. İslamın insani mesaj olarak taşıdığı anlam Hz. Ali’de ve onun ardılları olan Ehlibeyt’in yolunda olduğuna işaret eder. İslamın özü aynı zamanda inancın manasıdır. İnancı anlamak için manasına ulaşmak gerek. İslam’ın manası da Ğadir Hum mevkiinde Hz Muhammed’in yüz bini aşkın Müslüman’ın şahit olduğu ilanla Hz. Ali’dir
Bu adım İslamın mesajına yol göstermiştir. Hilafet olayında bu ilan inananların İslamdaki insanı öze, gerçek manaya tutunmalarına bir çağrıdır. Hz. Ali’yi Aleviler indinde MANA yapan da budur.
İnsanlığın geçtiği büyük uygarlıkların son doruğunu temsi eden üçlemede Ali, Muhammed, Selman aynı zamanda insanlık düşün evriminin de dorukları olarak tasnif edilirler. Buna felsefi, tarihi belirlemeye şahadet etmeyi, "Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden âbduhu ve Resuluhu." Kelime-i şahadeti kadar önemserler.
Ğadir Hum ilanı, kimi İslam alemi mezheplerince yok sayılmaya, üzeri örtülmeye çalışılması, gerçekte 1400 yıldır süren acımasız Alevi kıyımın bir parçası olarak devam etmektedir.
İnancı dünyasal çıkarların mihverine itenler, bu yanlış yönelime karşı çıkan Peygamberin Ehlibeyt’ini düşman ilan etme nedeni de budur. Oysa inanç, insan merkezli olmaksızın onun erdemlerini ve onursal var oluşunu korumaksızın, ne tanrısal bir mesaj ne de doğruluk yönelimi olabilir. Bu nedenle her düşünce formu gibi inancın da bir manada kendini ifade etmesi gerek. İslamda MANA Hz. Ali’dir; bu da Ğadir Hum’da tanrının peygamber Muhammed’e verdiği bir emirle ilan edilmiştir.
Ebu Süfyan ve Karısı Hind bilindiği gibi İsalama karşı en büyük direnişi gösteren Beni Ümeyya (Emevi) egemenleriydi. İslam güçlenip Mekke fethedileceği açık olunca, göstermelik bir U dönüşüyle bunlarda İslam olduklarını kelime-i şahadet getirerek İslamın engellenemeyen ileri atılımına katıldılar. Oysa eski çok tanrılı inançları ve egemenlikleri tamamıyla dünyasal ve maddi değerler üzerine kurulmuştu. Kültürel algıları bu kapsamda tarihsel geçmişe dayanan çok köklü bir dokusu vardı. Peygamberin erken ölümü ise, bu kültürel dokunun kendi algılarıyla İslamı da kendi çıkarlarına bir araç olarak kullanmaya yönlendirmesi kaçınılmazdı. Halife Osman zamanında Emevilerin sık sık ve ısrarla eski dine dönme yönünde kulis çalışmaları ise tarihçiler tarafından tespit edilmiş vakalar arasındaydı (Ebu Süfyan, amcası oğlu olan Halife Osman’a "Ey Ümeyye Oğulları! Hilafeti tıpkı bir top gibi birbirinize pas verin. Ebu Süfyan'ın yemin ettiği şeye andolsun ki ne cennet vardır, ne de cehennem." Tarih-i Taberi, c. ıo, s. 58; Müruc'üz-Zeheb, c. 2, s. 343. Dediği rivayet edilir).
Beyt ül Mal’in (İslam maliyesi), Halife Osman zamanında yakın çevre arasında haksızca dağıtımı, iktidarı paylaşmada Emevilerin eski kültür algılarıyla çalışmaları bu konuda önemli bir belirtidir) Ebu Süfyaan ve Hind’in oğlu Muaviye, Emevi soyu açısından bu rolü, vali olarak gönderildiği Şam’da, Halife Osman’ın katledilmesi üzerine yürüttüğü çirkin oyunlarla zorlanmadan oynamaya başladı (Osmanın kanlı gömleğinin Emevi camii kapısına aylarca asılı tutulmasıyla, Hz Ali düşmanlığının kışkırtılması olayı, Hz. Hasan’ın aldatılması ve zehirletilmesi olayı gibi).
İslamın insanı mesajı bu süreçle birlikte ters yüz edilerek, Irkçı, milliyetçi, dünyasal çıkarların hükümranlığı için kullanılmaya başlandı. Amaç bir imparatorluk kurma haline geldi. Fütuhat başka milletlerin kıyımı ve emekleriyle ürettikleri servetlerini talana dönüştü. Bunun içinde uyduruk Hadislerle her şey şer-i hale getirildi. Bu kanaldan yeni bir şeriat islamın insan özüne aykırı olarak şekillendi.
Bunun karşısında duran gerçek müminler ise acımasızca doğrandı. Bu nedenle de peygamberin Ehlibeyti, torun ve yakınları bu kıyımın en önemli hedefi oldu. Ehlibeytin yolundan giden Aleviler bu aşamadan sonra, her türden suçlamaya maruz kalarak ölüm takibatlarına, toplu kıyımlara uğradı.
Bu algı İslamın bölünmesinde önemli bir rol oynadı. İslamı, insani mesaj olan özünden çıkaran dünyasal çıkarların hükümranları, kapı kullarının uydurma hadislerinden türettikleri “Sünnet”i şeriat ilan edip, İnananları böldüler. Baskı ve zorla mahkum ettiklerini, hakimlerin uydurmalarına esir ettiler, insanlık dışı fetvalarla da kardeşi kardeşe kırdırdılar. Bu tarihi sürecin en kanlı hedefi de Ehlibeyt oldu.
Ehlibeyt, İnancın MANASIDIR. Batınıdır, gerçeğin içeriği ve özüdür. Bu yüzden dünyasal çıkar imparatorlarının hedefi oldular zehirletildiler, kanlı kıyımla öldürüldüler. Şehitlerin en ulusu Hz. Hüsey Kerbela’da bunun için katledildi (Arap Alevilerine göre o ölmedi, her bir Alevi’de inanç ve düşün olarak yaşamaya devam ediyor; o tanrı katına Hz. İsa gibi yükseltildi. Kuran’da Hz. İse ile ilgili ayet aynıyla Hz. Hüseyn için geçerli olduğu belirtilir; Nisa Süresi 157. Ayet )
Bu gelişmeler, tanrının bir sınavı olarak ilgili tüm gerçek Müslümanları kapsadı. Acılar çekildi, kovuşturmalara düşüldü, zehirlendi, kafalar kesilip top niyetine oyun aracı oldu. Buna rağmen dünden bu güne, İslamın insanlığa yönelik mesajına bağlı olanlar Ğadir Hum’u unutmadı, bu günün ipine sıkıca sarılıp birlik olmanın, hak yolunda yürümenin izini sürdü.
Ğadir Hum bir bayramdır, hakka gidişin yol haritasıdır. Bu gerçeğin şahitleri Sadece Aleviler değildir. Dört mezhepten biri olan Hambeli Mezhebinin kurucusu İmam Ahmet Bin Hambel’in meşhur Hadis kitabı Müsned; C.4;S372’de Zeyd Bin Erkam’ın bizzat Hz. Muhammed’in ağzından Hz. Ali’nin Müslümanların mevlası ilan edildiğini duyduğunu ve bunu tekrarla kendisine soran Ebü’-Tüfeyl’in sorusu üzerine” Evet Resul Allahtan duydum” diyerek cevap verdiğini aktarır. Ğadir Hum’daki ilan, onlarca sahabe tarafından da teyit ediğini yazar.
Bu konuda İmam Ahmet bin Hanbel şunları yazıyor; "O gün otuz ashap ayağa kalkıp Gadir Hum hadisini kendi kulaklarıyla işittiklerine tanıklık ettiler." (Müsned C.1 S;119 Hadis 633)
Ayrıca Gadir Hum olayına, Ehl-i Sünnet tarihçileri, hadis ve tefsir yazarları da önemle işaret eder.
Ayrıca, İslamın insanı mesajı, ehlibeyt ve Hz Ali’nin en sadık takipçisi, sosyal adaletin en kadim temsilcisi Abuzer El Ğifari de Ğadir Hum hadisesinin canlı tanığıdır; “ Gören şu gözlerimi, duyan şu kulaklarımı mezarda yiyecek kurtlar hakkı için yemin ederim ki Hz. Muhammed’in ağzından, hz. Ali’yi “tüm Müslümanların mevlası” olduğunu ilan edişinin tanığıyım” der.
Ğadir Hum ilanının tanrısal bir emir olmasına gelince farklı kaynaklarca teyit edilen şu belirlemeleri görürüz.
Hz. Muhammed son haccını eda etmeye gidişi bir tanrı emri olarak gerçekleştiği belirtilir. Allah Resulüne, ilan etmesini istediği bir gerçeğin duyulmasını ister ve bunun için peygamberini veda haccı yapmaya yönlendirir. Bunun için vahiy gelir ve ayet iner; "Ey Peygamber! Rabbinden sana indirilen mesajı ilet. Eğer bunu yapmazsan, O'nun elçiliğini ulaştırmış olamazsın. (Hiçbir şeyden korkma) Allah seni insanlara karşı koruyacaktır" (Maide 67) Bu ayetle bir sırrın açıklanacağına dair işaret verilir.
Ezanlar okunur ve Veda haccına gidiş ilan edilir. Müslümanlar akın akın veda haccına katılmak üzere gelir. Yüz bini aşkın (114 000) Müslümanın toplandığı rivayet edilir.
Hac farzı eda edilip dönülünce, Ğadir Hum vadisi mevkiinde mola verilir. Bu molada Hz. Muhammed, Hz. Ali’nin elini yükseğe kaldırıp müminlerin mevlası (sorumlusu) olduğunu ilan eder. Bu ilan yapılır yapılmaz, vahi gelir ve Allah, Peygamberin görevini tamamlayıp son emrini böylece yerine getirmesi üzerine şu meşhur ayeti indirir; "Bugün dininizi tamamladım, size nimetimi tamamladım ve din olarak sizin için İslam'ı seçtim." (Maide 3)
İslam dininin tamamlandığı ilanı, Ğadir Hum’da Hz. Ali‘nin Emir el Müminin (İnananların mevlası) ilan edilmesiyle gerçekleştiğine işaret edilir. Bu nedenle bu gün, Tüm inananların, İslam aleminin ve özelikle Alevilerin en kutsal günü sayılır..
Bu gün Arap Alevileri için inancın MANA günüdür, özünün ilan edildiği gündür, sırların en büyüğünün inananlarla paylaşıldığı gündür. Batini derinlikte bu gün, insanlık için düşünme ve emek verme günüdür. Düşüncenin tarihsel evrimi içinde oluşturduğu dorukların (kubbe) Muhammediye kesitindeki “Mana”nın ilanı olarak görülür. Bu yüzden bu günün arifesinden itibaren (dün ve bu gün) hiçbir iş yapılmaz; sadece insanlık için düşünülür, insanlık üretilmeye çalışılır. İnancın insanlık mesajı bilince çıkarılır.
Bu satırların yazarı, inanan inanmayan tüm insanlık için, doğruya gidişin bin bir yolu içinde kendi özgünlüğüyle yer alan, insan erdemini esas alan, bizden olan ve bizim için olan tüm değerlere sahip çıkmayı görev sayar. Bu yanıyla İnsanlık bilgi birikim hazinesinin önemli bir unsuru olan Aleviliği önemle dikkate alır ve onun talibi olduğunu ilan eder.
Bu münasebetle, insanlığa ve insanlık barışına adanmış hikmet yollarından biri olan Alevilerin Ğadir Bayramını kutluyorum.
Kim nerede ve ne olursa olsun, herkesi İnsanlık ailesinin gerçek ve haklı bir üyesi olmak için insani erdemlere bağlı kalmaya davet ediyorum. İnsanlık üretmeye koşun diyorum…
Not: Yararlandığım kaynak, Abdülhüseyn Şerefüddin El Musevi “EL MÜRACAAT”, Velayet Yayıncılık.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder