1 Kasım 2011 Salı
SURİYE DENKLEMİNDE TÜRKİYE’NİN ROLÜ
Mihrac Ural’ın yorumu: Ellerine sağlık Hasip Yiğitoğlu, güzel bir akıl yürütmüş, sorduğun sorularla okurun gerçeği kendi kendine bulmasına yardımcı olmuşsun. Benim ekleyeceğim, Türkiye-Suriye arasında nelerin olduğu konusunun artık geride kaldığıdır. Türkiye, Suriye’ye karşı önceden planlanmış senaryoların içinde yerini belirlemiştir. Bunun gereği olarak Suriye’deki eli kanlı Müslüman Kardeşler Örgütü şebekeleriyle iç içe olmuştur. Kuzeyden gelen tüm silahları gönderende Erdoğan iktidarıdır. TV'lere çıkarılan tüm itirafçılar bundan daha fazlasını söyledi. Yakalananlar arasında Türkiyeli askeri uzmanları olduğu da kesin. Suriye her zamanki akılcı diplomasisiyle bunu medya çığırtkanlığı yapmadı. Bu verilerden sonra gündem, Türkiye’nin ilkesiz siyasetini sorgulamak değil, bölgede yarattığı savaş dahil her türlü riskin önüne nasıl geçilebileceği üzerinde olmalıdır.
Bu günün tehlikesi, iki halkı ve evlatlarını savaş ortamında ebedi düşmanlıklara sürükleyecek girişimlerin engellenmesidir. Evi camdan olanın başkasını taşlamaması gerek ama aklı selimin bittiği yerde anlaşılan o ki, Erdoğan iktidarı inatla, mensup olduğu mihverin maceraları peşinde sürüklenme kararlılığı göstermektedir. Bu riske karşı halkın duyarlı olması, protestolarıyla direnmesi, ortamın gerginliğine uygun tepkilerini ortaya koyması gerektiğini düşünüyorum. Tarihsel olarak ve malum nedenlerle, ülkemiz halkı, Arap halklarının ortaya koyduğu siyasi duyarlıktan çok gerilerde olsa da geleceğini karartan bu maceralara karşı duruş sergileyebileceğine inanmak istiyorum.
SURİYE DENKLEMİNDE TÜRKİYE”NİN ROLÜ
Hasip Yiğitoğlu - 29 Ekim 2011
hasipyigitoglu@hotmail.com
Türkiye,Ortadoğu”nun tehlikeli sularında yüzdürülmek isteniyor.Bu durum,son günlerde Uluslar arası ajansların Türkiye”nin,Suriye silahlı muhaliflerine destek verdiği yönündeki yayınlardan anlaşılır olmuştur maalesef.”Zaten Türkiye,Suriye”den kaçan ordu mensuplarına yaptığı desteği ve sığınma hakkını inkar etmiyor” .
Dış işleri Bakanı Davut oğlunun Suriyelilerin haklı taleplerinin hayata geçirilmesi için Türkiye olarak elden geleni yapacaklarını , “Suriye’de kaosa da izin vermeyiz, zulme de izin vermeyiz, bu bizim Suriye halkına karşı sorumluluğumuzdur” sözleri bu süreci destekler mahiyettedir.
Ayrıca Başbakan Tayyip recep Erdoğan”ın, Suriye bizim iç meselemizdir demesi de, bu durumu anlamaya yardımcı bir başka veri olmalıdır.
Özgür Suriye Ordusu mensuplarının Suriye güvenlik kuvvetlerine saldırı yaparak Türkiye”ye gelip sığındığı haberlerine her gün yenisi eklenmektedir.
Türkiye’ye sığınan ve “Özgür Suriye Ordusu”nun komutanı olduğunu iddia eden Albay Riyad el Esad da, Habertürk’ten Amberin Zaman’a konuşurken, Türkiye’den silah yardımı almadıklarını somut ifadelerle söylemiş. Esad, “Türkiye bize sadece insani yardım sağlıyor ve bizi koruyor” demiş.
Silahlı mücadele ordusu komutanıyım diyen bir kişinin,Türkiye bizi koruyor demesi,spekülasyondan öte ciddiye alınması gereken bir durum olmalıdır.Bu bağlamda,Türkiye”nin yalnızca insani boyutta kalmayacağını anlamak gerekmez mi !...
.
Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in kısa bir süre önce NTV’den Nilgün Balkaç’a söylediklerinden anlaşılacağı gibi zor bir denklemle karşı karşıyayız..
Org. Özel, Suriye’deki gelişmeleri yakından izlediklerini söyleyerek, durumun en kısa zamanda ve uluslararası normlar çerçevesinde iç istikrara kavuşmasını temenni ettiğini de belirttikten sonra, “Suriye’de cereyan eden olaylar öncelikle bu ülkenin kendi iç meselesidir” deme ihtiyacını duyması da bir başka önemli duruma işaret anlamında olmalıdır.Bu durum dikkatlerden kaçmamalıdır.Başbakanın söylediklerinden bir farklılık içerdiğini söyleyebiliriz galiba.
Suriye”de vahşetin yaşandığını sürekli tekrarlayarak kavram fetişizmi yapıldığı,diğer parametrelerden hiç söz edilmemesinden anlaşılır olmuştur.Bu durumu anlayabilmek için fazla çabaya ihtiyaç olduğunu sanmıyorum Bir veriyi hatırlamak yeterli olacaktır.Suriye”de vahşet süreci diye ifade edilen,nitelikli anarşi sürecinin nasıl başlatıldığını anlamak yeterli olacaktır.
Bir iki soruyla bu gerçeği anlamak mümkündür.Muhaliflerin bu kadar kısa sürede silahlı ordu kurdukları neyle izah edilebilir.Yoksa çok önceden hazırlanmış mıydı bu silahlı ordular.Esasında bu iki soruya verilecek yanıt her şeyi anlatmaya yeterli olacaktır.
Konuyu fazla dağıtmadan son bir not; Arap Baharının birden bire başlayan sürecin bir gün öncesinde Suriye,Türkiye ortak parlamento çalışmaları için kararlar alındığı belleklerde olmalıdır.Bir gün içinde Suriye”de insan hakları sorunu ortaya çıkmayacağına göre ve insan hakları sorunu önceden var ise,neden ortak parlamento kurulumuna karar verilmiştir.Her şeyi bilen,anlayan başbakan Recep Tayip Erdoğan”ın bu durumu bilmemesi mümkün müdür acaba.
Uluslar arası kamuoyuna yansımış haberlerden anlaşıldığına göre,Türkiye”nin Suriye silahlı muhaliflerine verdiği desteği,bu manada yeniden düşünmesi gerekmiyor mu !.....
Yoksa,Türkiye”nin tutarlılık refleksini kaybettiği izlenimi vermeye devam edecektir..Zaten Türkiye,hem Suriye”de yaşanan süreçle ,hem de diğer Ortadoğu ülkelerinde yaşanan süreçlerle ilgili tavırlarından dolayı, tutarlılık açısından çifte standart içerisinde bir izlenim vermektedir...
Semih İdizi”in dediği gibi,Dışişleri Bakanı Davutoğlu “Suriye’de zulme izin vermeyiz” derken, Bahreyn’de Sünni azınlığın, Suudi Arabistan’ın desteğiyle, Şii çoğunluğa karşı her türlü zulmü reva görmesine ve Ankara’dan çıt çıkmaması çifte standart değil de nedir.
Suriye’ye demokratik ve insani gerekçelerle yardımcı olunması gerektiği konusunda kimsenin bir itirazı olamaz. Doğrusuda bu olmalıdır. Ancak bunun inandırıcı ve etkin olması için hem kendi evimizin çok daha düzenli hem de dış politika yönetimimizin daha tutarlı olması gerekiyor.
Bu politikalardan Türkiye”nin,Suriye halkına insani anlamda yardımcı olduğu sonucunu çıkartmak mümkün olabilir mi?
Bu politikadan anlaşılacağı gibi,Yeni Osmanlıcılık ve Emperyalist işbirlikçilik ve güdümcülük yapılmaktadır..
Bu günün tehlikesi, iki halkı ve evlatlarını savaş ortamında ebedi düşmanlıklara sürükleyecek girişimlerin engellenmesidir. Evi camdan olanın başkasını taşlamaması gerek ama aklı selimin bittiği yerde anlaşılan o ki, Erdoğan iktidarı inatla, mensup olduğu mihverin maceraları peşinde sürüklenme kararlılığı göstermektedir. Bu riske karşı halkın duyarlı olması, protestolarıyla direnmesi, ortamın gerginliğine uygun tepkilerini ortaya koyması gerektiğini düşünüyorum. Tarihsel olarak ve malum nedenlerle, ülkemiz halkı, Arap halklarının ortaya koyduğu siyasi duyarlıktan çok gerilerde olsa da geleceğini karartan bu maceralara karşı duruş sergileyebileceğine inanmak istiyorum.
SURİYE DENKLEMİNDE TÜRKİYE”NİN ROLÜ
Hasip Yiğitoğlu - 29 Ekim 2011
hasipyigitoglu@hotmail.com
Türkiye,Ortadoğu”nun tehlikeli sularında yüzdürülmek isteniyor.Bu durum,son günlerde Uluslar arası ajansların Türkiye”nin,Suriye silahlı muhaliflerine destek verdiği yönündeki yayınlardan anlaşılır olmuştur maalesef.”Zaten Türkiye,Suriye”den kaçan ordu mensuplarına yaptığı desteği ve sığınma hakkını inkar etmiyor” .
Dış işleri Bakanı Davut oğlunun Suriyelilerin haklı taleplerinin hayata geçirilmesi için Türkiye olarak elden geleni yapacaklarını , “Suriye’de kaosa da izin vermeyiz, zulme de izin vermeyiz, bu bizim Suriye halkına karşı sorumluluğumuzdur” sözleri bu süreci destekler mahiyettedir.
Ayrıca Başbakan Tayyip recep Erdoğan”ın, Suriye bizim iç meselemizdir demesi de, bu durumu anlamaya yardımcı bir başka veri olmalıdır.
Özgür Suriye Ordusu mensuplarının Suriye güvenlik kuvvetlerine saldırı yaparak Türkiye”ye gelip sığındığı haberlerine her gün yenisi eklenmektedir.
Türkiye’ye sığınan ve “Özgür Suriye Ordusu”nun komutanı olduğunu iddia eden Albay Riyad el Esad da, Habertürk’ten Amberin Zaman’a konuşurken, Türkiye’den silah yardımı almadıklarını somut ifadelerle söylemiş. Esad, “Türkiye bize sadece insani yardım sağlıyor ve bizi koruyor” demiş.
Silahlı mücadele ordusu komutanıyım diyen bir kişinin,Türkiye bizi koruyor demesi,spekülasyondan öte ciddiye alınması gereken bir durum olmalıdır.Bu bağlamda,Türkiye”nin yalnızca insani boyutta kalmayacağını anlamak gerekmez mi !...
.
Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in kısa bir süre önce NTV’den Nilgün Balkaç’a söylediklerinden anlaşılacağı gibi zor bir denklemle karşı karşıyayız..
Org. Özel, Suriye’deki gelişmeleri yakından izlediklerini söyleyerek, durumun en kısa zamanda ve uluslararası normlar çerçevesinde iç istikrara kavuşmasını temenni ettiğini de belirttikten sonra, “Suriye’de cereyan eden olaylar öncelikle bu ülkenin kendi iç meselesidir” deme ihtiyacını duyması da bir başka önemli duruma işaret anlamında olmalıdır.Bu durum dikkatlerden kaçmamalıdır.Başbakanın söylediklerinden bir farklılık içerdiğini söyleyebiliriz galiba.
Suriye”de vahşetin yaşandığını sürekli tekrarlayarak kavram fetişizmi yapıldığı,diğer parametrelerden hiç söz edilmemesinden anlaşılır olmuştur.Bu durumu anlayabilmek için fazla çabaya ihtiyaç olduğunu sanmıyorum Bir veriyi hatırlamak yeterli olacaktır.Suriye”de vahşet süreci diye ifade edilen,nitelikli anarşi sürecinin nasıl başlatıldığını anlamak yeterli olacaktır.
Bir iki soruyla bu gerçeği anlamak mümkündür.Muhaliflerin bu kadar kısa sürede silahlı ordu kurdukları neyle izah edilebilir.Yoksa çok önceden hazırlanmış mıydı bu silahlı ordular.Esasında bu iki soruya verilecek yanıt her şeyi anlatmaya yeterli olacaktır.
Konuyu fazla dağıtmadan son bir not; Arap Baharının birden bire başlayan sürecin bir gün öncesinde Suriye,Türkiye ortak parlamento çalışmaları için kararlar alındığı belleklerde olmalıdır.Bir gün içinde Suriye”de insan hakları sorunu ortaya çıkmayacağına göre ve insan hakları sorunu önceden var ise,neden ortak parlamento kurulumuna karar verilmiştir.Her şeyi bilen,anlayan başbakan Recep Tayip Erdoğan”ın bu durumu bilmemesi mümkün müdür acaba.
Uluslar arası kamuoyuna yansımış haberlerden anlaşıldığına göre,Türkiye”nin Suriye silahlı muhaliflerine verdiği desteği,bu manada yeniden düşünmesi gerekmiyor mu !.....
Yoksa,Türkiye”nin tutarlılık refleksini kaybettiği izlenimi vermeye devam edecektir..Zaten Türkiye,hem Suriye”de yaşanan süreçle ,hem de diğer Ortadoğu ülkelerinde yaşanan süreçlerle ilgili tavırlarından dolayı, tutarlılık açısından çifte standart içerisinde bir izlenim vermektedir...
Semih İdizi”in dediği gibi,Dışişleri Bakanı Davutoğlu “Suriye’de zulme izin vermeyiz” derken, Bahreyn’de Sünni azınlığın, Suudi Arabistan’ın desteğiyle, Şii çoğunluğa karşı her türlü zulmü reva görmesine ve Ankara’dan çıt çıkmaması çifte standart değil de nedir.
Suriye’ye demokratik ve insani gerekçelerle yardımcı olunması gerektiği konusunda kimsenin bir itirazı olamaz. Doğrusuda bu olmalıdır. Ancak bunun inandırıcı ve etkin olması için hem kendi evimizin çok daha düzenli hem de dış politika yönetimimizin daha tutarlı olması gerekiyor.
Bu politikalardan Türkiye”nin,Suriye halkına insani anlamda yardımcı olduğu sonucunu çıkartmak mümkün olabilir mi?
Bu politikadan anlaşılacağı gibi,Yeni Osmanlıcılık ve Emperyalist işbirlikçilik ve güdümcülük yapılmaktadır..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder