15 Kasım 2011 Salı
CEHENNEME ADIM ADIM
Mihrac Ural - 12 Kasım 2011
12 Kasım 2011 tarihi itibariyle, Arap birliği emperyalist güçlerin kuklası olduğu gerçeğini Suriye aleyhine aldığı kararla göstermiş oldu.
Yarım asırlık tarihinde İsrail’in yaptığı katliamlar karşısında kılını kıpırdatmayan Arap Birliği, Katar emirliğinin çirkin oyunları önderliğinde, Suriye’nin üyeliğini dondurma kararı alarak, adım adım iç savaş kışkırtıcılığı, dış askeri müdahale zemini hazırlama çabasını sergilemiş oldu.
Demokrasiden nasibini almamış, kadına araba sürme hakkı bile tanımayan, seçme ve seçilme hakkı bulunmayan, halkın iradesine hiçbir değer vermeyen, petrol monarşilerinin İsrail ve Amerikan çıkarları için her alanda, her olanakla Suriye’nin halkçı rejimini çökertmeye çalışmaktadır; garabetin tarji-komik yanı da bu karanlık emellerini “özgürlük, insan hakları“ adı altında yapmasıdır. Dünyayı tersine döndüren bu akıl tutulması, siyasal bilimin tanımlamasıyla bir karşı–devrim hareketinden başka bir şey değildir. Arap birliği, dış işleri bakanları toplantısı Suriyeli temsilci Yusuf Ahmed tarafından “önceden kurgulanın senaryonun sahnelenmesi” olarak tanımlandı.
Bu karar bir ülkenin bağımsızlığına, halkının ezici çoğunluğunun iradesine karşı indirilmiş bir darbe oldu. Bu karar üzerine yüz binler meydanlara inerek tepkisini göstermeye başladı. Bu satırların yazıldığı saat 21:30 itibariyle on benler yüz binlere katılmaya devam ediyordu.
SÜPER GERGİNLİK
“SÜPER GÜÇLERİN BÖLGE ALGISI” başlıklı yazımda bölgenin temel çatışma verilerini ortaya koymaya çalıştım. Bir tarafta okyanus ötesi süper güçler (Amerika- İsrail ve Batılı ülkeler) diğer tarafta Rus, Çin, Hint kara süper gücünün bölge üzerindeki gerginliği bulunmaktadır. Bu iki güç, Ak denizden Kafkaslara yani Kafkaslardan da Ak denize, enerji yataklarının nüfus alana olarak elde tutulması için gelecek çeyrek asırlık bir dünya güç dengesinin mücadelesini vermektedirler. Bunun alt tezleri Iranın yükselen gücünü engellemek, üzere üretilen “Şii atom bombası, Şii hilali” söylencesiyle Iranın nükleer enerji programını bahane ederek korku salma çabaları (İsrail’in Nörton Bombası 300 atom başlıklı füzesi görülmezden gelinerek, üretilen senaryolar), Bölgenin Sünni çoğunluğunun olduğu yerde Sünnilerin tarihi başkentleri, Emevilerin Şam, Abbasilerin Bağdat’ı Alevi ve Şiilerin elinde olmasına karşı örgütlenmek istenen mezhep çatışmasını da eklemek gerek. Bütün bu önermelerin gelip kesiştiği alan Suriye’dir: Suriye halkası çözülmeden Okyanus ötesi güçlerin bu bölgede istedikleri rahatlığa kavuşmaları mümkün değildir. İsrail’in de çıkarı tas tamam burada dır.
Bu perspektiftin bir uzantısı olarak Arap birliğinin karaları daha anlaşılır hale gelmektedir.
Suriye’nin siyasi tutumundan dolayı kefaret ödetilmesi olayı da buna bağlıdır.
Onlarca TV kanalının, her türden medya ahlakını ayaklar altına alarak 24/24 saat üzerinden, abartma yalan, kışkırtmalarla küçük bir terör şebekesini, halkçı yönetimini destekleyen milyonların iradesine karşı sürmektedir. Çıkarlarından başka hiçbir şeyi düşünmeyen Amerika’nın, bölgedeki kukla yönetimlerle “temiz” sonuçlar almaya çalışması, Arap Birliği kararında kendini göstermiş oldu; Tarihi boyunca, İsrail zulmüne karşı ortak bir karar alamamış olan bu topluluk, Amerikan imlalarıyla Suriye’ye karşı aldığı bu kararla, Arapları arası düşmanlığı da fiili bir gerçek haline getirmiştir. İsrail’in bundan daha çok karlı olduğu bir dönem olmamıştır. Bu bile nereye doğru yol alındığına önemli bir işarettir.
Bu gelişmeler, Arap baharının doğmadan katledildiğinin de resmi belgesidir.
Emperyalist baskılara boyun eğmeyen, halkının ve bölge halklarını çıkarı yönünde tutumlarıyla emperyalist istilanın, İsrail yayılmacılığının önüne geçen Suriye’ye diz çökertmeye çalıştı. Suriye bir kez daha, Arap giriciliğinin bölgenin emperyalistler elinde çökmesi karşısındaki duruşuyla, boyun eğmeden direnmesiyle bu bölgenin gerçek anlamda kilit ülkesi olduğun gösterdi.
Arap Birliğinin, bağımsız bir ülke olan Suriye’ye, tüzüğüne de aykırı olarak gösterdiği bu tutum, bir türlü kitlesel güce ulaşamayan, birbirine düşmüş, eli kanlı şebekelere psikolojik bir destek olmuştur. Bu kararla eli silahlı şebekeler, daha azgınca insan katline yönelecekleri açıktır. Bu ise arzulanan iç savaşın ilk işaretidir. Suriye halkı yönetimiyle böylesi bir iç savaşı kesinlikle engelleyecek güçtedir. Buna rağmen bu karar böylesi bir amaç için alınmıştır. Suriye iç savaşa gitmeyecek kadar duyarlı ve siyasallaşmış bir halka sahiptir. Ancak güvenlik önlemleriyle önü kesilemeyen silahlı şebekelere karşı büyük bir arzuyla savaşma kararlılığı içinde olduğu da bilinmektedir.
KARARA TEPKİ
Suriye halkının Arap Birliğinin kararına karşı gösterdiği ilk tepkiler de oldukça anlamlıdır. Bu gerici kararın ilanıyla birlikte, yüz binler, ülkenin tüm şehirlerinde ilçe ve köylerinde ayağa kalktı. Meydanlarını doldurarak haykırışlarıyla tepkilerini gösterdi. Alınan karara tepkisini, yüz binlerce insanın haykırışıyla gösterdi.
Bundan sonrası, ucu açık bir sürecin başlangıcı olarak tanımlanması yanlış değildir. Okyanus ötesi güçlerin Suriye’yi teslim almak, Ak denizden Kafkaslara uzanan coğrafya üzerinde hükümranlık kurmak için, geniş çaplı gerginliğe, hatta savaşa kadar uzanacak kapıları açmış oldu.
Bu coğrafyanın yer altı ve yer üstü zenginliklerinin talanı için, önlerinde engel gördükleri Suriye halkasının düşmesi için adım adım karanlık amaçlarını ikame etmeye çalışmaları, bölgenin hangi riskli ortama sürüklendiğine de önemli bir göstergedir.
Suriye’ye böylesine açık bir biçimde yüklenmek, elbette birden bir savaşa girişmek değildir. Batılı güçler, kolay kazanılan savaşlardan yanadır. Irak’ta olduğu gibi, uzun erimli politikalarla, etkili silahlardan arındırarak, uzun menzile ulaşmasını sağlayacak silahlardan arındırarak üzerine yürünmüştür. Yani savaşı fiilen başlamadan kazanmanın yollarına girilmiştir: Libya’ için de aynıyla süreç işlemiştir; Kaddafi, her türlü etkin silahtan arındırıldıktan sonra üzerine yürünmüştür.
Suriye’de durum bu açıdan da oldukça farklıdır. Suriye bu türden tasfiyeci hiçbir öneriye onay vermemiştir. Silah gücü özellikle de İsrail’le süren savaş ortamı dolaysıyla geliştirilmiş ve kullanılmamıştır. Bu okyanus ötesi güçler için ciddi bir tehlikedir. Bu veriler bu günden yarına bir savaşın olmayacağına birer gösterge olsa da, bu süreç bir biçimde Arap Birliği kararıyla sathı mayile sürülmüştür.
Bölgede savaş, sözü bile ciddi altüst oluşlara yol açan bir risktir. Böylesi bir patlamadan etkilenmeyecek hiçbir ülke olmayacaktır. Bunun başlangıç noktası olarak da, Suriye’yi içten mümkün olan en yoğun biçimde çökertmeye çalışmaktır. Arap Birliğinin kararı buna hizmet eden bir karardır.
Bu karar, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında dizayn edilecek Suriye kadar Iran ve Türkiye için cehennemi bir çatışmanın başlangıç işaretidir. Bu, bir kundaklama işidir, Suriye halkıyla bu karanlık amaçlı kundaklamayı söndüremezse bölgede yara almayan kalmayacaktır.
Suriye’de halk, Arap Birliğinden derhal çekilmeyi, eli kanlı şebekelere karşı, hiçbir dış dayatma etkisinde kalmadan mücadele etmesinin gereği burada anlam kazanmaktadır. Bu mücadele devrimci direnme güçlerinin, emperyalist güçlerin bölgedeki karşı-devrimci çabalarına karşı bir duruştur.
Arap Birliği dönem Başkanlığı Filistin’de olmasına rağmen, kulis oyunlarıyla Katar’ın Filistin yerine başkanlığa getirilmesiyle başlayan süreç, esasında Arap baharını gerçek anlamda bir devrim sürecine yönelimini engelleme amacı taşımıştır. Bu adım Arap Birliğinin, BM Güvenlik Konseyi aracılığıyla, NATO güçlerinin Libya’yı bombalamasına kadar uzanmıştır. Bu adım bu gün, Suriye’nin halkı ve yönetimiyle Arap Baharını, gerçek bir demokratik dönüşüme götürmesini yolunu kesmek için kullanılmıştır. Böylece Suriye yönetiminin aldığı tüm reform kararlarının yaşamda anlam bulması, halkın kullanma şansını kazanmasının da yolu kesilmiş olmaktadır.
BÜTÜN MESELE
Bütün mesele, çoğunluğu azınlığa yedirmektir.
Kapsamlı bir projenin bu kirli oyununu, Suriye yönetimi soğukkanlılıkla karşılamalıdır. Daha çok halkına dayanmalıdır. Halkının ihtiyacı olan ve yasalaştırılmış olan reformları kullanması için ortam hazırlamalıdır. Ancak en önemlisi eli kanlı şebekelerinin üzerine, sadece devletin güvenlik kuvvetleriyle değil, örgütlü halkın milis gücüyle de üzerine yürümelidir; halk yoğun olarak silaha sarılıp, dış güçlerin eli kanlı kuklalarına karşı mücadele isteği, bu amaç için yeterli bir veridir.
Suriye bu karanlık amaçlı karara karşı, sert yanıt vermelidir. Amerika Büyük Elçisini, Ekim ayı ortalarında Suriye’den geri çekmesine karşı, Suriye’nin de kendi Büyük Elçisini geri çekmesiyle gösterdiği tavrı, Arap Birliğine karşı göstermelidir. Suriye’nin bu tutumu, Amerika’nın elini ayağına dolaştırmış, birbiri peşi sıra yapılan basın açıklamalarıyla çelişkilere düşmüş, ummadığı bu tepki karşısında da “Büyük Elçi, birkaç güne kadar geri dönecektir” açıklamasını yapmak zorunda kalmıştır. Halkına dayanan yönetimlerin doğruları arkasında bu dik duruşu, bundan sonraki tutumlarda da örnek teşkil etmelidir.
HALKIN ROLÜ
Bu süreç artık güvenlik önlemleri süreci değildir. Gerçekçi siyasi taleplere, haklı davalara dayanmayan eli kanlı şebekelerin eylemlerini hiçbir güvenlik önlemi çözemez. Bunun için, halkın da mücadeleye etkin katılımı gereklidir.
Tüm bölgeyi yakmak için, içlerinde Erdoğan yönetiminin de aktif rol oynadığı, bu karşı-devrim hareketine karşı, verilecek en iyi cevap, halkın devrimci girişkenliğine dayanmak ve güvenmek olacaktır. Suriye halkı bu siyasal olgunlukta ve kararlıktadır.
ÜLKEMİZ
Ülkemiz bu gelişmelerin orta yerindedir. Özellikle Erdoğan yönetiminin bilinçli bir biçimde, ikiyüzlüce sürdürdüğü politikalarla, bu cehennemi senaryoların tetikçilerinden biri haline getirilmiştir. Bölge halklarına yönelik kirli işlerin ortağı olmuştur: bu vebali halkımızın sırtına yıkmak, tarihi düşmanlıklar yaratmak için de elinden geleni yapmaktadır.
Bu tabloda halklarımızın alacağı tutum, tarihsel olduğu kadar, gelecek kuşakları karşısında sorumlu olmasıyla ilgili olacaktır. Bu da öncelikle komşularımıza yönelik kirli oyanlara karşı gelmekten geçmektedir. Komşularımızın evlatlarını birbirine kırdıracak her türden karanlık oyuna karşı direnme sorumluluğu göstermek gerekmektedir.
Direnmek, gerçekleri dele getirmekten, meydanlarda protestoya kadar uzanan tüm barışçıl yolları değerlendirmek demektir. Komşularımızla omuz omuza olmak demektir. Kirli savaşlara geçit vermemek üzere yeri ve zamanı geldiğinde takınılacak tutum demektir.
12 Kasım 2011 tarihi itibariyle, Arap birliği emperyalist güçlerin kuklası olduğu gerçeğini Suriye aleyhine aldığı kararla göstermiş oldu.
Yarım asırlık tarihinde İsrail’in yaptığı katliamlar karşısında kılını kıpırdatmayan Arap Birliği, Katar emirliğinin çirkin oyunları önderliğinde, Suriye’nin üyeliğini dondurma kararı alarak, adım adım iç savaş kışkırtıcılığı, dış askeri müdahale zemini hazırlama çabasını sergilemiş oldu.
Demokrasiden nasibini almamış, kadına araba sürme hakkı bile tanımayan, seçme ve seçilme hakkı bulunmayan, halkın iradesine hiçbir değer vermeyen, petrol monarşilerinin İsrail ve Amerikan çıkarları için her alanda, her olanakla Suriye’nin halkçı rejimini çökertmeye çalışmaktadır; garabetin tarji-komik yanı da bu karanlık emellerini “özgürlük, insan hakları“ adı altında yapmasıdır. Dünyayı tersine döndüren bu akıl tutulması, siyasal bilimin tanımlamasıyla bir karşı–devrim hareketinden başka bir şey değildir. Arap birliği, dış işleri bakanları toplantısı Suriyeli temsilci Yusuf Ahmed tarafından “önceden kurgulanın senaryonun sahnelenmesi” olarak tanımlandı.
Bu karar bir ülkenin bağımsızlığına, halkının ezici çoğunluğunun iradesine karşı indirilmiş bir darbe oldu. Bu karar üzerine yüz binler meydanlara inerek tepkisini göstermeye başladı. Bu satırların yazıldığı saat 21:30 itibariyle on benler yüz binlere katılmaya devam ediyordu.
SÜPER GERGİNLİK
“SÜPER GÜÇLERİN BÖLGE ALGISI” başlıklı yazımda bölgenin temel çatışma verilerini ortaya koymaya çalıştım. Bir tarafta okyanus ötesi süper güçler (Amerika- İsrail ve Batılı ülkeler) diğer tarafta Rus, Çin, Hint kara süper gücünün bölge üzerindeki gerginliği bulunmaktadır. Bu iki güç, Ak denizden Kafkaslara yani Kafkaslardan da Ak denize, enerji yataklarının nüfus alana olarak elde tutulması için gelecek çeyrek asırlık bir dünya güç dengesinin mücadelesini vermektedirler. Bunun alt tezleri Iranın yükselen gücünü engellemek, üzere üretilen “Şii atom bombası, Şii hilali” söylencesiyle Iranın nükleer enerji programını bahane ederek korku salma çabaları (İsrail’in Nörton Bombası 300 atom başlıklı füzesi görülmezden gelinerek, üretilen senaryolar), Bölgenin Sünni çoğunluğunun olduğu yerde Sünnilerin tarihi başkentleri, Emevilerin Şam, Abbasilerin Bağdat’ı Alevi ve Şiilerin elinde olmasına karşı örgütlenmek istenen mezhep çatışmasını da eklemek gerek. Bütün bu önermelerin gelip kesiştiği alan Suriye’dir: Suriye halkası çözülmeden Okyanus ötesi güçlerin bu bölgede istedikleri rahatlığa kavuşmaları mümkün değildir. İsrail’in de çıkarı tas tamam burada dır.
Bu perspektiftin bir uzantısı olarak Arap birliğinin karaları daha anlaşılır hale gelmektedir.
Suriye’nin siyasi tutumundan dolayı kefaret ödetilmesi olayı da buna bağlıdır.
Onlarca TV kanalının, her türden medya ahlakını ayaklar altına alarak 24/24 saat üzerinden, abartma yalan, kışkırtmalarla küçük bir terör şebekesini, halkçı yönetimini destekleyen milyonların iradesine karşı sürmektedir. Çıkarlarından başka hiçbir şeyi düşünmeyen Amerika’nın, bölgedeki kukla yönetimlerle “temiz” sonuçlar almaya çalışması, Arap Birliği kararında kendini göstermiş oldu; Tarihi boyunca, İsrail zulmüne karşı ortak bir karar alamamış olan bu topluluk, Amerikan imlalarıyla Suriye’ye karşı aldığı bu kararla, Arapları arası düşmanlığı da fiili bir gerçek haline getirmiştir. İsrail’in bundan daha çok karlı olduğu bir dönem olmamıştır. Bu bile nereye doğru yol alındığına önemli bir işarettir.
Bu gelişmeler, Arap baharının doğmadan katledildiğinin de resmi belgesidir.
Emperyalist baskılara boyun eğmeyen, halkının ve bölge halklarını çıkarı yönünde tutumlarıyla emperyalist istilanın, İsrail yayılmacılığının önüne geçen Suriye’ye diz çökertmeye çalıştı. Suriye bir kez daha, Arap giriciliğinin bölgenin emperyalistler elinde çökmesi karşısındaki duruşuyla, boyun eğmeden direnmesiyle bu bölgenin gerçek anlamda kilit ülkesi olduğun gösterdi.
Arap Birliğinin, bağımsız bir ülke olan Suriye’ye, tüzüğüne de aykırı olarak gösterdiği bu tutum, bir türlü kitlesel güce ulaşamayan, birbirine düşmüş, eli kanlı şebekelere psikolojik bir destek olmuştur. Bu kararla eli silahlı şebekeler, daha azgınca insan katline yönelecekleri açıktır. Bu ise arzulanan iç savaşın ilk işaretidir. Suriye halkı yönetimiyle böylesi bir iç savaşı kesinlikle engelleyecek güçtedir. Buna rağmen bu karar böylesi bir amaç için alınmıştır. Suriye iç savaşa gitmeyecek kadar duyarlı ve siyasallaşmış bir halka sahiptir. Ancak güvenlik önlemleriyle önü kesilemeyen silahlı şebekelere karşı büyük bir arzuyla savaşma kararlılığı içinde olduğu da bilinmektedir.
KARARA TEPKİ
Suriye halkının Arap Birliğinin kararına karşı gösterdiği ilk tepkiler de oldukça anlamlıdır. Bu gerici kararın ilanıyla birlikte, yüz binler, ülkenin tüm şehirlerinde ilçe ve köylerinde ayağa kalktı. Meydanlarını doldurarak haykırışlarıyla tepkilerini gösterdi. Alınan karara tepkisini, yüz binlerce insanın haykırışıyla gösterdi.
Bundan sonrası, ucu açık bir sürecin başlangıcı olarak tanımlanması yanlış değildir. Okyanus ötesi güçlerin Suriye’yi teslim almak, Ak denizden Kafkaslara uzanan coğrafya üzerinde hükümranlık kurmak için, geniş çaplı gerginliğe, hatta savaşa kadar uzanacak kapıları açmış oldu.
Bu coğrafyanın yer altı ve yer üstü zenginliklerinin talanı için, önlerinde engel gördükleri Suriye halkasının düşmesi için adım adım karanlık amaçlarını ikame etmeye çalışmaları, bölgenin hangi riskli ortama sürüklendiğine de önemli bir göstergedir.
Suriye’ye böylesine açık bir biçimde yüklenmek, elbette birden bir savaşa girişmek değildir. Batılı güçler, kolay kazanılan savaşlardan yanadır. Irak’ta olduğu gibi, uzun erimli politikalarla, etkili silahlardan arındırarak, uzun menzile ulaşmasını sağlayacak silahlardan arındırarak üzerine yürünmüştür. Yani savaşı fiilen başlamadan kazanmanın yollarına girilmiştir: Libya’ için de aynıyla süreç işlemiştir; Kaddafi, her türlü etkin silahtan arındırıldıktan sonra üzerine yürünmüştür.
Suriye’de durum bu açıdan da oldukça farklıdır. Suriye bu türden tasfiyeci hiçbir öneriye onay vermemiştir. Silah gücü özellikle de İsrail’le süren savaş ortamı dolaysıyla geliştirilmiş ve kullanılmamıştır. Bu okyanus ötesi güçler için ciddi bir tehlikedir. Bu veriler bu günden yarına bir savaşın olmayacağına birer gösterge olsa da, bu süreç bir biçimde Arap Birliği kararıyla sathı mayile sürülmüştür.
Bölgede savaş, sözü bile ciddi altüst oluşlara yol açan bir risktir. Böylesi bir patlamadan etkilenmeyecek hiçbir ülke olmayacaktır. Bunun başlangıç noktası olarak da, Suriye’yi içten mümkün olan en yoğun biçimde çökertmeye çalışmaktır. Arap Birliğinin kararı buna hizmet eden bir karardır.
Bu karar, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında dizayn edilecek Suriye kadar Iran ve Türkiye için cehennemi bir çatışmanın başlangıç işaretidir. Bu, bir kundaklama işidir, Suriye halkıyla bu karanlık amaçlı kundaklamayı söndüremezse bölgede yara almayan kalmayacaktır.
Suriye’de halk, Arap Birliğinden derhal çekilmeyi, eli kanlı şebekelere karşı, hiçbir dış dayatma etkisinde kalmadan mücadele etmesinin gereği burada anlam kazanmaktadır. Bu mücadele devrimci direnme güçlerinin, emperyalist güçlerin bölgedeki karşı-devrimci çabalarına karşı bir duruştur.
Arap Birliği dönem Başkanlığı Filistin’de olmasına rağmen, kulis oyunlarıyla Katar’ın Filistin yerine başkanlığa getirilmesiyle başlayan süreç, esasında Arap baharını gerçek anlamda bir devrim sürecine yönelimini engelleme amacı taşımıştır. Bu adım Arap Birliğinin, BM Güvenlik Konseyi aracılığıyla, NATO güçlerinin Libya’yı bombalamasına kadar uzanmıştır. Bu adım bu gün, Suriye’nin halkı ve yönetimiyle Arap Baharını, gerçek bir demokratik dönüşüme götürmesini yolunu kesmek için kullanılmıştır. Böylece Suriye yönetiminin aldığı tüm reform kararlarının yaşamda anlam bulması, halkın kullanma şansını kazanmasının da yolu kesilmiş olmaktadır.
BÜTÜN MESELE
Bütün mesele, çoğunluğu azınlığa yedirmektir.
Kapsamlı bir projenin bu kirli oyununu, Suriye yönetimi soğukkanlılıkla karşılamalıdır. Daha çok halkına dayanmalıdır. Halkının ihtiyacı olan ve yasalaştırılmış olan reformları kullanması için ortam hazırlamalıdır. Ancak en önemlisi eli kanlı şebekelerinin üzerine, sadece devletin güvenlik kuvvetleriyle değil, örgütlü halkın milis gücüyle de üzerine yürümelidir; halk yoğun olarak silaha sarılıp, dış güçlerin eli kanlı kuklalarına karşı mücadele isteği, bu amaç için yeterli bir veridir.
Suriye bu karanlık amaçlı karara karşı, sert yanıt vermelidir. Amerika Büyük Elçisini, Ekim ayı ortalarında Suriye’den geri çekmesine karşı, Suriye’nin de kendi Büyük Elçisini geri çekmesiyle gösterdiği tavrı, Arap Birliğine karşı göstermelidir. Suriye’nin bu tutumu, Amerika’nın elini ayağına dolaştırmış, birbiri peşi sıra yapılan basın açıklamalarıyla çelişkilere düşmüş, ummadığı bu tepki karşısında da “Büyük Elçi, birkaç güne kadar geri dönecektir” açıklamasını yapmak zorunda kalmıştır. Halkına dayanan yönetimlerin doğruları arkasında bu dik duruşu, bundan sonraki tutumlarda da örnek teşkil etmelidir.
HALKIN ROLÜ
Bu süreç artık güvenlik önlemleri süreci değildir. Gerçekçi siyasi taleplere, haklı davalara dayanmayan eli kanlı şebekelerin eylemlerini hiçbir güvenlik önlemi çözemez. Bunun için, halkın da mücadeleye etkin katılımı gereklidir.
Tüm bölgeyi yakmak için, içlerinde Erdoğan yönetiminin de aktif rol oynadığı, bu karşı-devrim hareketine karşı, verilecek en iyi cevap, halkın devrimci girişkenliğine dayanmak ve güvenmek olacaktır. Suriye halkı bu siyasal olgunlukta ve kararlıktadır.
ÜLKEMİZ
Ülkemiz bu gelişmelerin orta yerindedir. Özellikle Erdoğan yönetiminin bilinçli bir biçimde, ikiyüzlüce sürdürdüğü politikalarla, bu cehennemi senaryoların tetikçilerinden biri haline getirilmiştir. Bölge halklarına yönelik kirli işlerin ortağı olmuştur: bu vebali halkımızın sırtına yıkmak, tarihi düşmanlıklar yaratmak için de elinden geleni yapmaktadır.
Bu tabloda halklarımızın alacağı tutum, tarihsel olduğu kadar, gelecek kuşakları karşısında sorumlu olmasıyla ilgili olacaktır. Bu da öncelikle komşularımıza yönelik kirli oyanlara karşı gelmekten geçmektedir. Komşularımızın evlatlarını birbirine kırdıracak her türden karanlık oyuna karşı direnme sorumluluğu göstermek gerekmektedir.
Direnmek, gerçekleri dele getirmekten, meydanlarda protestoya kadar uzanan tüm barışçıl yolları değerlendirmek demektir. Komşularımızla omuz omuza olmak demektir. Kirli savaşlara geçit vermemek üzere yeri ve zamanı geldiğinde takınılacak tutum demektir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder