24 Kasım 2011 Perşembe
MISIR DEVRİMİNİN HANDİKABI ORDU ve MÜSLÜMAN KARDEŞLER
Mısır devrim süreciyle ilgili 23. Makale
Mihrac Ural – 24 Kasım 2011
Mısır devrimi I. Aşamasında tıkandı. Diktatörlük rejiminin simgesi Hüsnü Mübarek istifaya zorlanmış, yargı önüne çıkarılmıştı. Mısır devrimi, I. Aşaması başarıyla geçmişti; 11 Şubat 2011 “Tufan Cuması”.
Bu aşama geçilmiş ancak, diktatörlük sistemi tüm kurum ve kuruluşlarıyla ve bu sistemin ana kadroları olduğu gibi egemenliklerine devam ediyorlardı. Yönetimi Askeri konsey geçici olarak ele almıştı. Bu konsey eski sistemin temel dayanağıydı. Sistemin beyni olan Emniyet Genel Müdürlüğü ise kitlelerin bilgisi dışında kalan, geleneksel sinsiliğiyle ülkenin her taşının altında faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyordu.
Mısır devrimini izleyen onlarca makale kaleme aldım. Her makalemde, Mısır devriminin en büyük handikabının ordu olduğunu dile getirdim. Halkın orduyla yüzleşmesi tamamlanmadan, bu devrimin ileri aşamalarına gidilemeyeceğin belirttim. Buna, Müslüman kardeşler örgütünün kaypaklığını ve devrim düşmanlığını, Amerika’yla sürdürdüğü dirsek temasına işaret ederek, bu güçlerle hesaplaşmayan bir devrimin, Mısır’a hiç bir yenilik getiremeyeceğini ifade ettim.
MISIR ORDUSU
Mısır ordusu, bölgenin en işbirlikçi ordusudur. Amerika’nın mali desteği ve silahlandırmasıyla ayakta kalan bu ordu bölgede İsrail ve Amerikan çıkarlarının bekçisi gibidir. Asya-Afrika kıtalarında CİA ve MOSAD’ın tüm kirli işlerinin de taşeronudur. NATO üyesi kukla ülkelerin ordularından da çok daha bağnazca, bu çıkar çevrelerinin egemenliği altında bulunmaktadır.
Bu nedenle Mısır devriminin er ya da geç orduyla yüz yüze geleceğini belirttim durdum. Başlangıçta ordu gençlik el ele diye atılan sloganlara aldanmamak gerektiğini, ordu gençlik yüz yüze gelmesinin kaçınılmaz olduğunu ifade ettim.
Bu süreçte, hükümetlerin kurulması, vaatlerin yine uçuk haliyle medyatik balonlar olarak dile gelmesinin hiçbir anlam olmadığı her geçen gün daha da belirgin biçimde ortaya çıkmış oldu. Orda halkla yüz yüze, gençlikle çatışa çatışa karşı karşıya gelmiş oldu. Bu sürecin Mısırda yarattığı tedirginlik ve yıkıcı etkilerin sık sık büyük çatışmalarla ortaya çıkmasını oldukça anlamlıydı. Büyük oyunlar oynanmakta, emperyalist müdahale devrimin önünü kesmek, yönünün saptırmak için özellikle de dış politikada İsrail’e yönelik derin ve büyük öfkeyi sindirmek için elinden gelini yapmaya çalışıyordu.
DEVRİMİN ARTÇI AYAKLANMALARI
Ancak Mısır devrimi, devam eden eski rejimin her boyuttaki olumsuzluğunun derin izleri altında ezilmişliğinin verdiği enerji birikimiyle gençliğin artçı devrimci girişim potansiyellerine sahipti. Bu enerji, zaman zaman gerilese de bir biçimde kendini ifade etmekten çekinmiyordu. Devrim, karşı devrimin kuşatma ve saldırılarına karşı direnişini ortaya koymaktan geri kalmıyordu.
Bu artçı devrimci kalkışmaların en önemlisi 10 Eylül 2011 tarihinde gerçekleşen İsrail Büyükelçiliği baskınıydı. Mısır onursuzlaştıran, gerici rejiminin simgesi olan İsrail ilişkilerine karşı devrimin bu haklı tepkisi, İsrail’in Mısır’da artık yeri olmadığına bir işaretti.
Buna 9 Ekim 2011 Maspiro olaylarını eklemek gerek. Bu olaylarda ortaya çıkan enerji, devrimin nabız atışları gibiydi; olay, Mısır Emniyet Genel Müdürlüğünün tarihi boyunca oynadığı provakatif oyunlardan birinin Hıristiyanları (Kıpti) Müslümanlara kışkırtmak için girişilmiş kilise yakma olayı ve katliamla sonuçlanan gelişmeler. Bu olay Emperyalistlerin yeni argümanlarla Mısır’a müdahalesi için bir kapı aralaması gibiydi. “sivil halkı koruma, Hıristiyanların yüz yüze kaldığı kıyımın engellenmesi” adı altında müdahaleleri başladı. Sudan bölünmüştü, Darfur bölgesinin de bölünme ihtimali yürürlüktedir. Libya yerle bir edilmiştir, Mısır’da bölünmeli, Cezayir de karıştırılmalı gibi ardı arkası gelmez projelerin bir ucunda yeri ve zamanı geldikçe ortaya çıkarılarak işleme sokulmaktaydı.
Son olay 19 Kasım 2011 tarihiyle patlak veren ve Ordu siyaseti terk et iktidarı bırak diyen, büyük artçı patlamadır. Başlangıç bilançosu 40 ölü olarak hala, bu satırların yazıldığı saatlerde de devam etmektedir. Tahrir meydanı devrimci gençler tarafından tutulmaya, çadırlar bir kez daha kurulmaya başlandı. Bu makalenin yazılmasına yol açan itimde bu olaylar oldu.
İşte bu gün gelinen yer burasıdır.
GELİNEN SON YER
Ordu, halk ve gençlikle yüz yüze kalmıştır. Meydanlarda sokaklarda ölü yaralılarla çatışma halindedir.
Bu gün Mısır devrimini bir kez daha okumak gerek derim. 25 Ocak 2011 başlayan devrim, Pandora’nın Kutusu’nu açtı, tüm şer unsurları ortaya dökülüp saçıldı. Her siyasal etkinlik her kurum her güç gerçek çehresiyle ortaya çıktı. Devrim I. Aşamasını geçti, ancak II. Aşamaya yönelemedi. Önü kesildi, yönü saptırıldı. Buna rağmen, devrim dayandığı haklı talepler üzerinde, bir halk hareketine yol açan ekonomik, toplumsal, siyasal nedenler dolaysıyla, bir biçimde kendini ifade edecekti. Kendine çıkış kanalları bulacak, emperyalist dayatma, kuşatma ve komplolarına direnecekti. Bu gün olan da budur.
Mısır devrimi orduyla hesaplaşmalıdır. Bu muhasebe bitmeden devrimin sürmesi mümkün değildir, sonuç alması olanaksızdır. Arap baharını, sonbahara dönüştürmeyi yaşamsal çıkarları açısından gerekli bulan emperyalist müdahaleye karşı başarının yolu Mısırda halkın orduyla tamamlaması gereken muhasebeden geçmektedir.
Bu muhasebenin çok daha önemli sonuçları da bulunmaktadır. O da, orduyla birlikte, Emniyet Genel Müdürlüğünün siyasetin kaderinde oynadığı role son vermektir. Bu kurum Mısırdaki tüm melanetlerin, baskı ve zulmün, uluslar arası kirli irtibatların aklıdır, planlayıcısıdır, senaristidir. Bu kurum ve kadrolarından kurtulmadan devrimin yolu hep sorunludur. Bun için, Mısır devrimi orduyla köklü bir muhasebeye girişmelidir.
Bu muhasebenin çok daha önemli bir boyutu da Müslüman Kardeşler Örgütüyle hesaplaşmaktır.
İHVAN-I MÜSLİMİN
Bu örgüt, çağdaş Arap tarihinin en kirli örgütüdür. En gerici gücüdür. Müslüman kardeşler örgütü tarihi boyunca ortaya çıktığı her ülkede, bir başka ülkenin kuklası olarak kendini konumlandırmıştır, eli halkın kanına bulaşmıştır. Hiçbir ölçekte özgürlük ve demokrasi yanlısı olmamıştır. Soğuk savaş dönemi boyunca demokrasi güçleri ve ülkelerini kuşatmak için Amerika’nın önerdiği “Yeşil kuşak Projesi”nin paramiliteri olarak işlev görmüştür. Ülkemizde, Fehullah Gülen’in aynı dönemdeki konumlanışı gibidir. Müslüman Kardeşler Örgütü, 1990 sonrası dönemde şeriat devleti söylemi yerine, hukuk devleti, vatandaşlık temelinde birlik, medeni devlet, çoğulcu-katılımcı demokrasi gibi söylemlere yönelmesi, geleneksel takiye yöntemlerinin bir tecellisidir. İnandırıcı hiçbir verileri yoktur. Müslüman Kardeşlere göre, “Şeriat, tanrı sözüdür o ne tartışılır ne de değiştirilir; hiçbir insanı önerme bunun yerini alamaz”. Bu nedenle çağdaş dünyanın hiçbir önermesine gerçekçi biçimde onay vermezler. Onlar iktidara gelmek için bu argümanları geçici olarak kullanmayı, savaş hilesinin bir taktiği olarak görürler.
İşte Mısır devriminin en büyük belası da budur. Bu çevreler, Mısırda iktidarı devralan askeri konseyle de sıkı bir işbirliği içindedir. Sinsice, kurnazca, ayak oyunlarıyla, seçim sandıklarında üstünlük sağlamayacaklarını bilmenin tedirginliğiyle, iktidarı bir biçimde gasp etmenin yollarını aramaktadırlar. 25 Ocak 2011 devrimi Mısır’da patlak verdiğinde, halk ayaklanmalarına sıcak bakmayan, ancak olayların aldığı boyutun büyümesi üzerine, hayır hah tavırlarla sürece katılan bu oportünistler, bu gün aynı şeyi tekrar etmektedirler. Halkın ve devrimci gençliğin orduyla yüz yüze geldiği bu koşullarda, eylemlere katılmayacağını ilan ederek, Ordudan yana, seçimlerin ertelenmesinden yana, iktidarın gasp edilmesinden yana tutum takınmışlardır.
SONUÇ
Bu verilerin ortaya koyduğu tabloda Mısır devrimi, Ordu (ve onunla birlikte Emniyet Genel müdürlüğü), Müslüman kardeşler ve onların destekçisi Amerika’yla bir hesaplaşma sürecindedir demek yanlış değildir. Mısır devrimi, bu karşı devrim güçleriyle mücadelede II. Aşamasını tamamlayıp tamamlamayacağı belli olacaktır.
Mihrac Ural – 24 Kasım 2011
Mısır devrimi I. Aşamasında tıkandı. Diktatörlük rejiminin simgesi Hüsnü Mübarek istifaya zorlanmış, yargı önüne çıkarılmıştı. Mısır devrimi, I. Aşaması başarıyla geçmişti; 11 Şubat 2011 “Tufan Cuması”.
Bu aşama geçilmiş ancak, diktatörlük sistemi tüm kurum ve kuruluşlarıyla ve bu sistemin ana kadroları olduğu gibi egemenliklerine devam ediyorlardı. Yönetimi Askeri konsey geçici olarak ele almıştı. Bu konsey eski sistemin temel dayanağıydı. Sistemin beyni olan Emniyet Genel Müdürlüğü ise kitlelerin bilgisi dışında kalan, geleneksel sinsiliğiyle ülkenin her taşının altında faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyordu.
Mısır devrimini izleyen onlarca makale kaleme aldım. Her makalemde, Mısır devriminin en büyük handikabının ordu olduğunu dile getirdim. Halkın orduyla yüzleşmesi tamamlanmadan, bu devrimin ileri aşamalarına gidilemeyeceğin belirttim. Buna, Müslüman kardeşler örgütünün kaypaklığını ve devrim düşmanlığını, Amerika’yla sürdürdüğü dirsek temasına işaret ederek, bu güçlerle hesaplaşmayan bir devrimin, Mısır’a hiç bir yenilik getiremeyeceğini ifade ettim.
MISIR ORDUSU
Mısır ordusu, bölgenin en işbirlikçi ordusudur. Amerika’nın mali desteği ve silahlandırmasıyla ayakta kalan bu ordu bölgede İsrail ve Amerikan çıkarlarının bekçisi gibidir. Asya-Afrika kıtalarında CİA ve MOSAD’ın tüm kirli işlerinin de taşeronudur. NATO üyesi kukla ülkelerin ordularından da çok daha bağnazca, bu çıkar çevrelerinin egemenliği altında bulunmaktadır.
Bu nedenle Mısır devriminin er ya da geç orduyla yüz yüze geleceğini belirttim durdum. Başlangıçta ordu gençlik el ele diye atılan sloganlara aldanmamak gerektiğini, ordu gençlik yüz yüze gelmesinin kaçınılmaz olduğunu ifade ettim.
Bu süreçte, hükümetlerin kurulması, vaatlerin yine uçuk haliyle medyatik balonlar olarak dile gelmesinin hiçbir anlam olmadığı her geçen gün daha da belirgin biçimde ortaya çıkmış oldu. Orda halkla yüz yüze, gençlikle çatışa çatışa karşı karşıya gelmiş oldu. Bu sürecin Mısırda yarattığı tedirginlik ve yıkıcı etkilerin sık sık büyük çatışmalarla ortaya çıkmasını oldukça anlamlıydı. Büyük oyunlar oynanmakta, emperyalist müdahale devrimin önünü kesmek, yönünün saptırmak için özellikle de dış politikada İsrail’e yönelik derin ve büyük öfkeyi sindirmek için elinden gelini yapmaya çalışıyordu.
DEVRİMİN ARTÇI AYAKLANMALARI
Ancak Mısır devrimi, devam eden eski rejimin her boyuttaki olumsuzluğunun derin izleri altında ezilmişliğinin verdiği enerji birikimiyle gençliğin artçı devrimci girişim potansiyellerine sahipti. Bu enerji, zaman zaman gerilese de bir biçimde kendini ifade etmekten çekinmiyordu. Devrim, karşı devrimin kuşatma ve saldırılarına karşı direnişini ortaya koymaktan geri kalmıyordu.
Bu artçı devrimci kalkışmaların en önemlisi 10 Eylül 2011 tarihinde gerçekleşen İsrail Büyükelçiliği baskınıydı. Mısır onursuzlaştıran, gerici rejiminin simgesi olan İsrail ilişkilerine karşı devrimin bu haklı tepkisi, İsrail’in Mısır’da artık yeri olmadığına bir işaretti.
Buna 9 Ekim 2011 Maspiro olaylarını eklemek gerek. Bu olaylarda ortaya çıkan enerji, devrimin nabız atışları gibiydi; olay, Mısır Emniyet Genel Müdürlüğünün tarihi boyunca oynadığı provakatif oyunlardan birinin Hıristiyanları (Kıpti) Müslümanlara kışkırtmak için girişilmiş kilise yakma olayı ve katliamla sonuçlanan gelişmeler. Bu olay Emperyalistlerin yeni argümanlarla Mısır’a müdahalesi için bir kapı aralaması gibiydi. “sivil halkı koruma, Hıristiyanların yüz yüze kaldığı kıyımın engellenmesi” adı altında müdahaleleri başladı. Sudan bölünmüştü, Darfur bölgesinin de bölünme ihtimali yürürlüktedir. Libya yerle bir edilmiştir, Mısır’da bölünmeli, Cezayir de karıştırılmalı gibi ardı arkası gelmez projelerin bir ucunda yeri ve zamanı geldikçe ortaya çıkarılarak işleme sokulmaktaydı.
Son olay 19 Kasım 2011 tarihiyle patlak veren ve Ordu siyaseti terk et iktidarı bırak diyen, büyük artçı patlamadır. Başlangıç bilançosu 40 ölü olarak hala, bu satırların yazıldığı saatlerde de devam etmektedir. Tahrir meydanı devrimci gençler tarafından tutulmaya, çadırlar bir kez daha kurulmaya başlandı. Bu makalenin yazılmasına yol açan itimde bu olaylar oldu.
İşte bu gün gelinen yer burasıdır.
GELİNEN SON YER
Ordu, halk ve gençlikle yüz yüze kalmıştır. Meydanlarda sokaklarda ölü yaralılarla çatışma halindedir.
Bu gün Mısır devrimini bir kez daha okumak gerek derim. 25 Ocak 2011 başlayan devrim, Pandora’nın Kutusu’nu açtı, tüm şer unsurları ortaya dökülüp saçıldı. Her siyasal etkinlik her kurum her güç gerçek çehresiyle ortaya çıktı. Devrim I. Aşamasını geçti, ancak II. Aşamaya yönelemedi. Önü kesildi, yönü saptırıldı. Buna rağmen, devrim dayandığı haklı talepler üzerinde, bir halk hareketine yol açan ekonomik, toplumsal, siyasal nedenler dolaysıyla, bir biçimde kendini ifade edecekti. Kendine çıkış kanalları bulacak, emperyalist dayatma, kuşatma ve komplolarına direnecekti. Bu gün olan da budur.
Mısır devrimi orduyla hesaplaşmalıdır. Bu muhasebe bitmeden devrimin sürmesi mümkün değildir, sonuç alması olanaksızdır. Arap baharını, sonbahara dönüştürmeyi yaşamsal çıkarları açısından gerekli bulan emperyalist müdahaleye karşı başarının yolu Mısırda halkın orduyla tamamlaması gereken muhasebeden geçmektedir.
Bu muhasebenin çok daha önemli sonuçları da bulunmaktadır. O da, orduyla birlikte, Emniyet Genel Müdürlüğünün siyasetin kaderinde oynadığı role son vermektir. Bu kurum Mısırdaki tüm melanetlerin, baskı ve zulmün, uluslar arası kirli irtibatların aklıdır, planlayıcısıdır, senaristidir. Bu kurum ve kadrolarından kurtulmadan devrimin yolu hep sorunludur. Bun için, Mısır devrimi orduyla köklü bir muhasebeye girişmelidir.
Bu muhasebenin çok daha önemli bir boyutu da Müslüman Kardeşler Örgütüyle hesaplaşmaktır.
İHVAN-I MÜSLİMİN
Bu örgüt, çağdaş Arap tarihinin en kirli örgütüdür. En gerici gücüdür. Müslüman kardeşler örgütü tarihi boyunca ortaya çıktığı her ülkede, bir başka ülkenin kuklası olarak kendini konumlandırmıştır, eli halkın kanına bulaşmıştır. Hiçbir ölçekte özgürlük ve demokrasi yanlısı olmamıştır. Soğuk savaş dönemi boyunca demokrasi güçleri ve ülkelerini kuşatmak için Amerika’nın önerdiği “Yeşil kuşak Projesi”nin paramiliteri olarak işlev görmüştür. Ülkemizde, Fehullah Gülen’in aynı dönemdeki konumlanışı gibidir. Müslüman Kardeşler Örgütü, 1990 sonrası dönemde şeriat devleti söylemi yerine, hukuk devleti, vatandaşlık temelinde birlik, medeni devlet, çoğulcu-katılımcı demokrasi gibi söylemlere yönelmesi, geleneksel takiye yöntemlerinin bir tecellisidir. İnandırıcı hiçbir verileri yoktur. Müslüman Kardeşlere göre, “Şeriat, tanrı sözüdür o ne tartışılır ne de değiştirilir; hiçbir insanı önerme bunun yerini alamaz”. Bu nedenle çağdaş dünyanın hiçbir önermesine gerçekçi biçimde onay vermezler. Onlar iktidara gelmek için bu argümanları geçici olarak kullanmayı, savaş hilesinin bir taktiği olarak görürler.
İşte Mısır devriminin en büyük belası da budur. Bu çevreler, Mısırda iktidarı devralan askeri konseyle de sıkı bir işbirliği içindedir. Sinsice, kurnazca, ayak oyunlarıyla, seçim sandıklarında üstünlük sağlamayacaklarını bilmenin tedirginliğiyle, iktidarı bir biçimde gasp etmenin yollarını aramaktadırlar. 25 Ocak 2011 devrimi Mısır’da patlak verdiğinde, halk ayaklanmalarına sıcak bakmayan, ancak olayların aldığı boyutun büyümesi üzerine, hayır hah tavırlarla sürece katılan bu oportünistler, bu gün aynı şeyi tekrar etmektedirler. Halkın ve devrimci gençliğin orduyla yüz yüze geldiği bu koşullarda, eylemlere katılmayacağını ilan ederek, Ordudan yana, seçimlerin ertelenmesinden yana, iktidarın gasp edilmesinden yana tutum takınmışlardır.
SONUÇ
Bu verilerin ortaya koyduğu tabloda Mısır devrimi, Ordu (ve onunla birlikte Emniyet Genel müdürlüğü), Müslüman kardeşler ve onların destekçisi Amerika’yla bir hesaplaşma sürecindedir demek yanlış değildir. Mısır devrimi, bu karşı devrim güçleriyle mücadelede II. Aşamasını tamamlayıp tamamlamayacağı belli olacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder