2 Kasım 2011 Çarşamba
SURİYE BARIŞA GİDERKEN
Mikdat Abuzer - 2 Kasım 2011
Şehir mitingleriyle Suriye halkı milyonları milyonlara ekleyerek meydanları dolduruyor. Bu gün 2 kasım 2011 RAKKA MİTİNGİ Hafız Esad meydanında, HAMA’da Asi meydanında yüz binler, SELEMİYE kasabasında da on binler meydanı doldurdu, halkçı yönetim, liderliği ve reformların arkasında durduğunu haykırdı. Rakka Suriye’nin en dengeli, en sessiz, en kararlı şehri olarak, ülke geneline yayılmak istenen tahribe, dış müdahaleye karşı haykırışını ilan etti. RAKKA halkı, Beşşar Esad önderliğinde halkçı yönetiminin yanında, reformların ikamesi yolunda saf tutuğunu haykırıyor. Rakka halkı bu gün, diğer kentlerin halkı gibi, dış güçlerin inatla sürdürmek istediği yıkıcı çabalara dur demek, eli kanlı Müslüman Kardeşler Örgütü şebekelerinin tahriplerine, insan kıyımlarına, cesetleri parçalayıp nehirlere kepçelerle atışlarına ve onların karanlık ortaçağ akıllarına karşı mücadelesini ilen etmek üzere meydanları dolduruyor.
Hama’yı anlatmaya gerek yok. Hama kentini kalesi sanan eli kanlı şebekelere en iyi cevabı hama kenti verdi yüz binler “Beşşar u bes” haykırışlarıyla yönetimin arkasında durduğunu ilan etti. Hama, güvenli bir kent haline dönüşünce, katil sürülerinin elinden kurtulunca kendine geldi, korkularını yendi ve sözünü söyledi meydanlar çevre yolları insan doluydu. Miting hala devam etmektedir. Şehirler ardı arkası kesilmeden bu haykırışı sürdüreceğini ilan etmiş gibi. Bundan sonrası çok daha görkemli adımlara gebe. Mahalle seçimlere katılım ve oradan, en demokratik ortamda alınacak sonuçlara, bu ülkede halkın neleri tercih ettiği görülecektir; itiraz ve bahanelerin okyanusunda boğulmaya mahkum marjinal öbeklerin, dış güçlerden bekledikleri imdatların tüm başlarına çalınacak bir masa olmaktan öteye geçmeyecektir.
BİR KEZ DAHA GENEL AF
Bu gün Suriye’de bayram hazırlığı için, halkın daha huzurlu ve barış içinde bayram kutlaması için GENEL AF ilan edildi (1 Kasım 2011) dün başlayan Genel Affın devamı olarak tüm siyasi tutuklular serbest bırakılmaya başlandı. Eli kana bulaşmamış, muhalif göstericiler, insana zarar vermemiş olmak kaydıyla, yasa dışı eylemlerine rağmen toplumsal barış için bir kez daha affedildiler. Bu, olayların başlangıcından bu yana 4 genel aftır. İşte liste;
1. Genel Af ( uyuşturucular, katiller, kadın tüccarları, gibi suçlar hariç) 7 Mart 2011
2. Genel siyasi af 31 Mayıs 2011
3. Genel siyasi af’a ek 20 Haziran 2011
4. Genel siyasi af 1 Kasım 2011 (Yasa dışı gösterilere katılan ancak eli kana bulaşmayan tüm siyasi tutuklulara af)
Genel Af siyasal yaklaşımdır. Bunu içselleştirmiş ülke medeni bir ülkedir. Halkıyla barışık bir yönetimin ifadesidir; özelikle gelişmiş ülkelerin ciddi siyasal, sosyal ve ekonomik sorunları olduğu bir koşulda bu algı çok daha önemlidir. Unutulmamalı yeryüzünde yönetimler kadar veriler de insanların suça eğilim göstermelerine yol açarlar. Tanrısal adalette bile suç-ceza ve bağışlanma mekanizması bir arada olur. Bunlardan biri yok edilirse toplumsal barış adına hiçbir denge kurulamaz. Bağışlama olmadan barışı ikame eden bir toplum yeryüzü toplumu değildir. Ülkemiz bu açıdan hala sancılar çeken bir ülke olmasının anlamını da burada bulmak zor değildir. Affa karşı gelişen ırkçı-milliyetçi refleks, ülkemizde kirli savaşı besleyen önemli etmenler arasında sayılmalıdır. Bu açıdan bakınca, 7 ay içinde 4 genel af çıkarmak, sorunların çok boyutlu olduğu ya da bu sorunlardan korkulduğu ifade etmez. Tersine, yönetimin genişliğini, demokratik eğilimlerini, halkçılığını, toplumuyla barış içinde kalmaya özen göstermesini, siyasi iradesindeki kararlılığı, gücünü gösterir. Bu adımlar, geri adımlar değildir, halk için atılmış ileri adımlardır. Bu algı devleti ve iktidarı halkın emaneti sayan bir algıdır. Halkçılık ve demokrasi en az burada başlar. Suriye halkçı yönetimini güçlü kılan da budur.
Bir yıl önce (Ekim 2010) Erdoğan, Suriye’yi Türkiye’nin iç sorunlarıyla ilgili kılmak için bir girişimde bulundu. Daha doğrusu bulaştırmak istedi. Suriye bu önerileri elinin tersiyle itti. Türkiye’nin sorunları Türkiye yönetimlerine aittir dedi. Erdoğan’a halklarıyla barış yolunu gösterdi. En önemlisi de GENEL AF önermesiydi. Esad ciddi bir devlet adamı ve halkı temsil eden bir yönetici olarak şunu demişti; "Af toplumsal barış için zorunlu bir kurumdur: Bu kurum bir defalığına icra edilecek bir siyasi karar değil, sürekli gündemde olması gereken, işlevi olan bir kurum haline getirilmedir, bu olmadan toplumsal barış gerçekleşmez. Sorunsuz bir ülke yoktur, sorunların nedeni ne olursa olsun devlet ve iktidarlar halkı haklı olduğu ilkesiyle çalışırlar. Suç ve ceza denklemi kadar af bu sürecin ayrılmaz bir parçasıdır. Aksi takdirde halkla inatlaşma olur, bu tür inatlaşmalar yıkıcı sonuçlar yaratır. Devlet kendi haklarından, vatandaşın talebi üzerine vazgeçmesini bilmelidir. Af açık kapı gibi devletle halk arasında bir dengi oluşturma işlevi görmelidir." Mealinde konuşarak görüşlerini iletmiştir. Bu, iktidar-halk ilişkisi üzerine bir dersti. Ancak bu dersi algılamak için ne nesnel ne de öznel bir zemini olmayan Erdoğan’ın Türkiye’nin en temel sorunlarından nasıl kıvrandığını hepimizi görmekteyiz. Bu kıvranış gençlerin ölümüyle, anaların kan ağlamasıyla, aydınların, yazarların gazetecilerin susturularak zindanlara doldurulmasıyla, uyduruk iddialarla generallerin tutuklanmasıyla siyasilerin yargısız infazlarla sonu gelmez davalar nedeniyle tutuklu kalmasıyla kendini yeterince açık hale getirmiştir. Beşşer Esad ise AF kurumunu çalıştırarak halkına hizmet sunmak ve sorunlarını aşmak için tüm yetkilerin kullanması, cüretli bir yönetici, kendine güveni olan, halkına dayanan bir başkan olduğunu göstermiştir. Devlet ve devlet adamı, iktidar ve kurumları, karar sahibi olandır. Karar mevkiinde olan, sorumlu olandır. Verecek olan odur, verdiği de halka aittir. Kendinden değil. Bu algı ülkemiz ile komşumuz arasında insana, vatandaşa, halka ve hak sahibine yaklaşım farklılıklarını gösterir.
DIŞ MÜDAHELE OYUNU BOZULUYOR
Suriye bu gün ayrıca, Arap Birliğinin önerilerini de bu açıdan ele alarak, temel ilkeleri ihlal etmeyen (ülkenin bağımsız kararını, milyonların arkasında durduğu ilkeleri), önerileri kendi talepleriyle bir liste haline getirerek kabul etme eğilimi göstermiştir. Birkaç saat içinde açıklanacak bu plan, bir kez daha muhalefetiyle barış kapıları aralayan, muhalefeti bir güç olmamasına karşın, kendi arasında bölünmüş ve ne istediğini bilmeyen hallerine rağmen, ülkenin dış müdahalelere açık olmaması için, komploları iflas ettirmek için adım atıyor. Bu adımı hiçbir Arap ülkesi atamadı; Suriye’nin farkı budur, halkçı yönetim olma, halka dayanma işte budur. Bu güçtür, bu kendine güvendir, genişliktir.
Arap Birliği barış planı, Suriye tarafından yeniden ele alınarak düzenlendi. Bu gün 2 Kasım 2011 saat; 18:30 itibariyle Arap Birliği Dışişleri Bakanlarının toplantısı sonucu ortaya çıkacak anlaşma metni, basına açıklanmayan 30 Ekim 2011 tarihli metini de içeren sonuçları şu şekilde ilan edildi.
Suriye’ye dış müdahalenin önlenmesi, kardeş kanı dökülmesinin durdurulması, barışın ikamesi için görüş birliğine varılan unsurlar alta yer almaktadır.
1. Her türlü silahlı çatışmaya son vermek, Hangi taraftan olursa olsun silahların susması. Sivillerin korunmasını sağlamak
2. Tutuklu göstericilerin serbest bırakılması
3. Kentlerin ve sokakların silahlı görüntülerinde arındırılması
3. Arap birliğinin oluşturacağı bir heyetin 15 gün içinde istişarelerini tamamlayıp, çeşitli muhalefet güçleriyle ve hükümet arasında diyalogun başlaması
4. Oluşturulan heyetin, Arap ve dünya basının gerçeklerin yerinde incelemesi amacıyla serbest dolaşmasının sağlanması
5. Arap Birliği heyetinin yerinde yapacağı araştırmalarla birliğe düzenli rapor sunmasını
6. Arap birliğince konuyla ilgili kurulan heyetin masrafları için kaynak oluşturulması
Suriye bu maddeleri kabul ederek yürürlüğe koydu. Bunun ilk adımda ilan ettiği afla yürürlüğe soktu. Bu anlaşmanın en önemli yanı, muhalefet adı altında kendini ifade edenlerin silahla çatışan taraf olarak gösterilmesi oldu. Bu ise gerçeğin en önemli yanıydı. Suriye’nin meşru müdafaa halindi olduğunu gösteren, siyasi bir muhalefet olmaktan çok silahlı bir yıkım hareketiyle yüz yüze kaldığını kabul etmiş oldu.
Bu barış adımıyla, ülke içinde olmayan, iç bütünlüğe sahip bulunmayan, Amerika, Katar, Türkiye ve Fransa’nın dayatmasıyla kurulan “İstanbul Meclisi” adlı muhalif grubun ciddi bir açmaza düşeceği bildirilmektedir. 14 ili olan Suriye’de sorunlu üç il dışında tüm iller normal yaşamını sürdürmektedir. 3 il de ise çok sınırlı bir alanda, belli beldelerde oldukça marjinal bir toplulukla ve daha çok silahlı çatışmalar yaratarak sonuçta ölenlerin cenazeleri arkasında boy göstermeye çalışmaktadır. Ayın dar alanda, Cuma günü, camilerde cuma namazı arkasına saklanan, namaz kılan insanların cami çıkışında 3-5 dakikayı geçmeyen video çekimiyle kendini tanımlayan bir muhalefet olarak kısır kamlaştır. Üniversitelerde, Şam ve Halep’te hiçbir varlık olmayan, eli kanlı şebekelerle terör estirmekten başka bir girişimi olmayan sözde muhalefetin, dış güçlerin kuklası olarak halkına karşı kullanılması tüm yönleriyle ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bu ölçekte güçsüz ve birlikten uzak olanların doğal olarak diyalog ya da seçim sandıklarına güvenme durumları olmayacaktır. Bunlara biçilen rol de kaos yaratmaktan ibarettir; yaratıcı anarşiyle ülkeyi güvensiz ortama sürükleyip, enerjisini tüketmeye çalışan kuklalardan ibarettir.
Arap birliğinin ortaya koyduğu, Suriye’nin müdahalesiyle de değiştirilerek kabul edelin anlaşma metni gereği istenen diyalog, bu şebekelerin omuzlayabilecekleri bir sorumluluk değildir. Her şey ret ederek farklı olduklarını sananların, ülkeyi güvenli limanlara götürecek ne bir siyasal program ne de bunu gerçekleştirmek için dayanacakları bir halk desteğine sahipler. Bu anlaşmayı değiştirerek onaylayan Suriye, bunların kof silahlarını tümden ellerinden almış oldu. Krizi, ustaca yönetti. Suriye diplomasisi, iç sorunlarını uluslararası alana çekmek isteyen ve bu yolla dış güçlerin BM ve NATO askeri güçlerinin müdahalesi için can atan çevrelerin oyununu bozmuş oldu. Bu gelişmeler bir kez daha. Suriye’nin manevra kabiliyetini, medeni cesaretini, genişliğini, en derin sorunlardan bile halkına dayanarak başarılı olduğunu ortaya koymuş oldu.
Ancak bu şebekeler, görevli oldukları kıyım çabalarına son vermeyecektir. İlkel akıllarıyla, kitlelere dayattıkları ölüm ve zorbalıkla, dış güçlerin tanklarıyla ülkeye girebilecekleri umudunu taşımaya devam edecektir. Sorunların ilk adımında, bir sistemi nitelikçe değişikliğe uğratacak reform paketiyle cevap veren Suriye’nin halkçı yönetimi, kendini muhalefet sananların, hatta halk taleplerinin de çok ötesinde adımlar atmış oldu. Bu da sistemin yeniden organize edilmesinde başta Beşşar Esad olmak üzere devletin tüm kadrolarının kararlı bir siyasi iradeye sahip olduklarını göstermiştir. Bu irade muhalif diye kendini tanıtanlarda ise hiç bulunmamaktadır.
HALKIN GÜCÜ
Suriye’de yönetim, halkın taleplerini karşılamada attığı adımlar, soğuk savaş döneminden kalma sistemin tüm kanallarını açmaya başlamıştır. Bu açılımın gerçek kökleri ise Hafız Esad’ın 1970’de başlattığı “tashih hareketidir” (16 Ekim 1970). Hafız Esad, bu açılımla Baas partisini katı bir ideolojik parti olmaktan çıkarıp daha lose bir halk partisi haline getirmiştir. O kesitte dünya ve bölge gerici güçleri, aynı şekilde, özellikle Saddam diktatörlüğünün desteğiyle (bu gün Erdoğan’ın Suriye’ye karşı üstlendiği rol gibi) Suriye’de kaos yaratmaya çalıştı.
Ölüm ve yıkım eli kanlı Müslüman Kardeşler Örgütü şebekesinin vahşeti o gün de tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. Meşhur Hama olayları (2 Şubat 1982) bunun sonucudur. O günkü Suriye yönetimini eleştirip, bu güne gönderme yapan Erdoğan’ın örtemeye çalıştığı şey, halka dayanmayan bir şebekenin iktidarı kin ve nefret kurgularıyla, mezhep merkezli kışkırtmalarıyla gasp etme çabalarına verilmiş bir cevaptı. Hama’da bu şebekelerin denetimindeki silah iki orduya yetecek silahtı. Tek siyasal söylemleri de inançları tekfir ederek, halkı birbirine düşürme çabasıydı. O gün başaramamışlardı, aynı akıl, aynı yöntem ve aynı dış güçlerin kuklası olarak bu gün de denedikleri iflasla sonuçlanmış oldu.
Suriye yönetimi, içte halkının milyonları meydanlara doldurarak gösterdiği heyecanlı destekle, dışta barışçıl ve usta diplomasisiyle başarıdan başarıya koşmaktadır. Bu başarının tek kaynağı halktır.
Bu gücün, bu siyasi iradenin nereden geldiğini soranlara, birkaç ay içinde Suriye halkının, meydanlara inerek lideri ve yönetiminin arkasında olduğunu ilan eden duruşunu bir liste olarak sunup göstermek en açık göstergedir.
Milyonları arkasına alan yönetimi yeryüzünde yıkacak bir güç yoktur... İşte halk işte milyonlar…
MİLYONLUK KENT MİTİNGLERİ
1. 25 Mart 2011 (Reform kararları ilanı ve tüm Suriye’de milyonlarca insanın meydanlara indi)
2. 29 Mart 2011 ( Suriye üzerine oyanan oyunlara dur demek için milyonlar mitingi yapıldı)
3. 15 Haziran 2011 (23 milyon Suriyeli adına 2300 mt büyük bayrak mitingi yüzbinler)
4. 21 Haziran 2011 (Tüm Suriye’de 10 milyon insan meydanları doldurdu)
5. 6 Temmuz 2011 ( Halep milyonluk mitingi 2300 mt bayrak taşındı)
6. 10 Temmuz 2011 ( Lazkiye, milyonluk dünyanın en büyük bayrağı (16 km) mitingi)
7. 17 Temmuz 2011 (Şam Kasem günü (Beşşar Esad’ın C.B. yemin günü) milyonluk miting)
8. 12 Ekim 2011 (Şam sabi3 Bahrat meydanı (merkez Bankası önü) 2,5 milyon insan meydanda)
9. 19 Ekim 2011 (Halepte 2 milyonu aşkın insan mitingte meydanları doldurdu)
10. 26 Ekim 2011 Çarbşamba (Şam 2 milyonu aşkın insan Emevi meydanını doldurdu Arap Birliği Dış işleri bakanları heyetinin gelişi. Aynı anda Haseki ilinde yüzbinlerin mitingi yapılıyordu)
11. 27 Ekim 2011 Perşembe (Lazkiye mitingi, meydanlar milyonlarca insanla dulup taştı)
12. 30 Ekim 2011 Pazar, (Suveyda mitingi, yüz binler bu küçük kentte meydanları doldurup taştı)
13. 1 Kasım 2011 Salı (Der El zor mitingi yüzbinler meydanları doldurdu)
14. 2 Kasım 2011 Çarşamba ( Rakka kenti mitingi yüz binler meydanlarda, Selemiy’e beldesinde ise on binler meydanları doldurdu, Beşşar Esad önderliğinde ıslahat evet diye haykırdı)
YA TÜRKİYE…
Bu gelişmeler, bir kez daha kimin kimden ders alması gerektiğini gösteriyor.
88 yıllık cumhuriyet ve bu günkü iktidarın mangalda kül bırakmayan demokratik açılım teranelerine rağmen, Suriye’nin 4 ay içinde başardığı reformların hiç birini yapamamıştır. Hala sivil anayasa yapma umudunda zaman tüketmektedir. Bunu da başaramayacağı açıktır; ilkel tek boyutlu milliyetçilikle demokratik bir adım dahi eleri gidemeyecektir. 30 yıldır kanlı savaşı diyalogla çözmek için bir adım bile atamamıştır. Hala ilkel inatla görüşme olmayacak diyerek barışa giden gerçekçi yolları tıkayıp durmaktadır. Tutuklamalar silahlı olanlar bir yana düşünen herkesi kapsayan işkencelere dönüşmüş bulunmaktadır.
Erdoğan ve tayfası Suriye’ye artık kof olduğu herkesçe bilinin özsellikle Suriye halkı tarafından alay konusu bile olan “yaptırım” tehditleriyle kendini oyalamasın. Gelsin bu güzel ülkenin güzel insanlarından ve yönetiminden demokrasi dersleri alsın, halkla ilişkiler konusunda brifing dinlesin…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder