24 Kasım 2011 Perşembe
DERSİM
“Evladı Kerbelayık! Bîhatayık! Ayıptır, zulümdür, cinayettir!".
"Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, Bu bana dert oldu. Siz de bana diz çöktüremediniz, bu da size dert olsun"
DERSİM’DEN “ÖZÜR” DİLEMEK
Mihrac Ural – 24 Kasım 2011 / Mustafa Elveren hocanın yazısına yorum.
Yazımın özeti şöyle olabilir; Dersim katliamı, ortaçağlarda anlamını bulan, Cumhuriyetteki Osmanlı sisteminin, akıl algılarının bir katliamadır. Olayın tarihi nesnel ve öznel yanlarıyla ele alınması, tarihle gerçekçi anlamda ve cesurca yüzleşmenin tek yoludur. Kuru özürler gerçekleri ve gereklerini örtmektir. Bu sistem, tarihten gelen büyük korkuların esiri olduğunu düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyetinin büyük korkuların altında kurulmasıyla yakından ilgilidir. Göçebe bir toplumun, gasp ettiği topraklar üzerinde kılıç zoruyla hüküm sürmesinin yarattığı kaygıdır. Barbar topluluklarının Anadolu gibi insanlığa ışık saçan uygarlıklar diyarında kılıç zoruyla tutunma girişimidir. Taşıdığı bir medenileşme düzeyi olmayan, medeni milletler üzerindeki hükümranlık denemesidir. Gaspçının, elinde kalan son çalıntılara sertçe sarılmasının, kanlı tepkilerle refleks göstermesinin, tekçi ırkçı-milliyetçilik esprisidir. Büyük yenilgilerle gerisin geriye, Anadolu’ya sıkışmış olan, kendine ait olmayan bu topraklarda bir tarih yaratmak isteyen aklın duruşudur. Başka milletlerin ilk kez tarıma açarak yaşanabilir kıldığı ve bunu sürekli emekleriyle tekrar ettiği ve medenileşerek anavatan haline getirdiği toprakları, kılıç zoruyla gasp edenlerin tedirginliğidir. Kendine ait olmayan bir coğrafyayı, emek vermeden sahiplenme şaşkınlığıdır. Farklılığı korkularının baskısı altında düşman gören bu akıl, diyalog yerine her zaman “katli vacip” mekanizmasını çalıştırmıştır. Farklı etnik topluluklar yanı sıra bitip tükenmez bir biçimde farklı inançları da tasfiye eden bu aklın elinden, kendi etnik ve inanç çevresini bile farklı düşüncelerinden dolayı kanlı kırımlara uğratmıştır; Anadolu tarihinin bir ölçüde Türkmen aşiretlerinin katlediliş tarihi olması bundandır. Türk halkına hakaret eden bu akıl “etraki bila idrak” diye özdeyişler üretmiştir. Dersim’ de yaşanan acılar, bu nesnel veriler üzerinde Avrupa’da ırkçı faşizmin düşün izleriyle, Osmanlı aklının, ulus devlet tekçiliğinde sentezleşmiş militarist milliyetçiliğin saldırganlığıdır. Cumhuriyetteki Osmanlıdır. Dersim, nesnesi böylesi bir kirli tarih öznesi de kanlı bir siyasal yönelim olan aklın yarattığı cehennemin adıdır.
Sayın Mustafa Elveren “Takunyacılar ile Postalcıların Dersim Çekişmesi” başlıklı yazısını okudum. Dostumun bu anlamlı yazısı üzerine yaptığı yorumu sizlerle paylaşıyorum (Mustafa Elveren hocanın yazısının linki şudur: http://www.gomanweb.net/index.php?option=com_content&view=article&id=11066:takunyaclar-ile-postalclarn-dersim-cekimesi&catid=43:mustafa-elveren&Itemid=106)
Değerli Mustafa Elveren hocam,
Ortak ülkemizde oynana tiyatral oyunları hüzünle, acıyla izliyor, onurumuza bir saldırı olarak görüyorum.
Başlığınız oldukça yerinde takunyacılarla postalcılar...
Bu ikili bu ülkenin ve bu coğrafyada yaşayan tüm halkların karanlık kadiridir. Cehennem zebanileridir.
Yazımı hazırlıyorum. Ama Seyit rızanın sözleri aklıma geldikçe bu insanlık evrim sürecini tamamlamamış olanlara yazıyla cevap vermenin yeterli olup olmayacağı tereddütleri içindeyim.
“Özür” böyle mi olur, tarih karşısında, hukuk bu mudur? Gerçek belgeler nerede?
Bu gün bile benzer bir tarihin içinde, Kürt halkının katlediliş sürecinde yaşarken bu özrün kıymeti itibarı nedir?
Kürt halkı 30 yıldır 60 bini aşkın insanı açıkça ve resmi kararla katledildi, 17 bin faili meçhulü, 4 milyon insan evinden mezrasından sürgün edildi, 100 bin yaralı, on binler zindanda. AKP iktidarı döneminde, Erdoğan başbakanlığı sürecinde son on yılda yaklaşık 7 000 insanı resmi kararla katledildi. Bu vahşet tablosu içinde, tarihten ders çıkarmak, tarihle yüzleşmek bumudur. 4 harften oluşmuş bir “özür” kelimesiyle, yüz binlerin doğrandığı, derelerin kan aktığı bir kıyımı geçiştirmek kimin haddine?
İşte Osmanlı aklı budur. Bu işin hukuku boyutları nedir, yapılan zararların telafisi nasıl olacaktır, gasp edilen toprakların, kıyıma uğrayanların hakkı nerededir. Devletin tarihle yüzleşmesi ve özrü bu mu olacak? “Hırsıza yemin et” demişler, “Allaha şükür kurtuluşum gözüktü” demiş. Bu mizansen kimi aldatır…
Değerli hocam,
Dersim yazımı hazırlayacağım. Olayın tüm yönlerine vakıf olmaya çalışıyorum köşeli sözlerimi azaltmak için duygularımın dinmesini bekliyorum.
Rahmetli babam, 100 yaşında vefat etti. Ebeveynlerim, sürgünlerimin acısıyla kıvranıp durdular. Beni özleyip telefonla ararlarken, özellikle babam, hep Seyit Rıza’nın sözünü tekrar eder dururdu; ““Evladı Kerbelayık! Bîhatayık! Ayıptır, zulümdür, cinayettir!". Babam dünden bu güne Alevilere yapılan zulmün acısıyla yaşayıp öldü. Bana yapılanları da bunun bir parçası olarak gördü.
Babamın bu algısı belki biraz abartılıydı. Ama bu gün düşünüyorum da Mazlum Doğan’ı katleden akıl aynı akıl değil mi? Binlerce Kürt gencini resmi kararlarla katleden akıl aynı akıl değil mi? Seyit Rıza’nın özgürlük talebiyle Kürt halkının 30 yıldır sürdürdüğü mücadelenin amacı aynı değil mi. Bu amaç insani olduğu kadar bir hak değil mi?
Buradan bakalım olaylara, bu hakkı bu gün yeniden katletmeye çalışan kim? Dünyanın tüm dış güçlerinden yardım dilenerek, teknoloji, istihbarat bilgisi alarak, pilotsuz uçaklar satın alıp takibat yaparak, askeri aparatını, tanklarını, uçaklarını İsrail’de onararak, ülke içi bombardımanları yetmiyor gibi sınır ötesi askeri harekatlarla ölüm saçarak, özgürlük talebini yok etmeye çalışan kim? Aynı akıl değil mi. Dersimden özür dileyen bir katil değil mi? Eli Kürt kanına bulaşmış bir meczup değil mi?
Bu eli kanlı başbakanın, komşumuz Suriye’ye ilişkin politikanı aynı akıl Saikleriyle gündeme gelmiyor mu/? Laik Suriye, halkçı yönetimiyle bölgemizin tek direnme gücü, olumsuzluklarıyla da olsa bağımsız bir ülkenin evlatlarını katletmek için, eli kanlı ve silahlı Müslüman kardeşle örgüttü şebekesini sokaklara salan bu başbakan değil mi? Suriye’de “Alevi yönetimi var” yalan yanlış yaygara yaparak, abartarak, uydurarak ithamlar gündeme getirim, hiçbir zararını görmediğimiz komşumuz Suriye’ye sonu bilinmeyen bir macerayla saldırmaya çalışan bu akıl değil mi? On yıldır, Suriye yönetimiyle içli dışlı olduğunu unutup, birden bir emir eri gibi ABD ve İsrail’in çıkarları için Suriye’de Alevi oldukları için bir günde, 120 genci, Cisir el Şuğur’da satırlarla doğrayanların bire bir destekçisi bu başbakan değil mi?
Bu bölgeyi, Alevi kırım sahası yapmak isteyen, Osmanlıdan bu yana bitip tükenmez dehşetleri yaşatanların, esasında derdi ne tek başına Alevilik ne de tek başını Kürtlerdir. Bunlar, bu gün bölgemizi akıl almaz bir gerginliğe yuvarlayan, savaşın eşiğine getiren, dış güçlerin birer kuklası olan Arap gericiliğinden, Türk gericiliğine, Kürt gericiliğine,Fars gericiliğine kadar uzanan ortak bir karanlık aklın bileşkesidir. Bu aklın düşman olduğu şey, özgür akıldır, demokrat akıldır, haklı taleptir. Bu nedenle bunların bir aldatmacadan öteye geçmeyen “özür”leri asla kabul değildir.
CHP, aynı akıl madalyonunun diğer yüzüdür. Bu işlerin tetikçiliğinde ondan üstünü yoktur. İttihatçılığın, Teşkilat-ı Mahsusiye’nin yolu haritası üzerinde yürüyen, 20. Yy ait ülkemizin tüm katliamlarının, savaşlarının mimarıdır; I. Dünya savaşı, toplam 19 Kürt halk ayaklanmasının ( Şeyh Sait… Dersim…1984 Eruh Şemdinli) kanla batırılmasının öncüsüdür. Başında bir Kürt ve Alevinin olması bu gerçeği asla değiştirmez. Tersine kabahatini suçundan da büyük yapar. Kendi kimliğiyle bağımsız ve özgür bir akıl taşımayan, sadece egemen ulus ve aklın kimliğine sahip olur unun emrettiği yönelimler ve eylemlerle var olur. Kılıçdaroğlu bu kadardır. Ötesi değil.
Konumuz Dersim. Dersim aşılması mümkün olmayan bir tarih olduğu artık bu gün açıkça ortaya çıkmıştır. Bu tarihi yok edeceğini sananlar yenilgiye uğramıştır. İdam sehpasında başı dik ölüme giderken Seyit Rıza’nın sözleri haklılığını göstermiştir "Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, Bu bana dert oldu. Siz de bana diz çöktüremediniz, bu da size dert olsun"
İşte budur. Seyit Rıza’nın laneti, gelip haksızların boynuna böyle yapışır ve hakkını arar. Bu bir insanlık dersidir.
Sözlerimi, Dersim konusunda yazılanlar arasında en dikkate değer ve en kısa notu dile getiren Oya Baydar’ın sözleriyle noktalıyorum.
Oya Baydar’ın dersim yorumu:
"Boşuna gürültü, boşuna zahmet: CHP, CHP olarak kaldığı sürece Dersim’le yüzleşemez. Bu yüzleşmeyi, şu sırada CHP’yi yıpratmak için Dersim konusuna mal bulmuş Mağribi gibi sarılan AKP de başaramaz. “Arşivler açılsın, belgeler saçılsın, tarihçiler konuşsun” sakızını çiğneyip sûret-i haktan görünse de, içinden çıktığı Sünni Müslüman gelenek ve buna eklenen milliyetçilik bu türden bir sorgulamanın sonuna kadar götürülebilmesinin önünde engeldir. Dersim tertelesi ile (1937-38 soykırımı) CHP gibi konunun üstünü örtmeye çalışarak, AKP gibi sorunu araçsallaştırıp “mış gibi” yaparak yüzleşilemez. Çünkü Dersim’le yüzleşmek, temeli yüz yıl önce atılmış egemen ideolojiyle, Sünni Türk ulus - devlet ideolojisiyle yüzleşmektir."
"Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, Bu bana dert oldu. Siz de bana diz çöktüremediniz, bu da size dert olsun"
DERSİM’DEN “ÖZÜR” DİLEMEK
Mihrac Ural – 24 Kasım 2011 / Mustafa Elveren hocanın yazısına yorum.
Yazımın özeti şöyle olabilir; Dersim katliamı, ortaçağlarda anlamını bulan, Cumhuriyetteki Osmanlı sisteminin, akıl algılarının bir katliamadır. Olayın tarihi nesnel ve öznel yanlarıyla ele alınması, tarihle gerçekçi anlamda ve cesurca yüzleşmenin tek yoludur. Kuru özürler gerçekleri ve gereklerini örtmektir. Bu sistem, tarihten gelen büyük korkuların esiri olduğunu düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyetinin büyük korkuların altında kurulmasıyla yakından ilgilidir. Göçebe bir toplumun, gasp ettiği topraklar üzerinde kılıç zoruyla hüküm sürmesinin yarattığı kaygıdır. Barbar topluluklarının Anadolu gibi insanlığa ışık saçan uygarlıklar diyarında kılıç zoruyla tutunma girişimidir. Taşıdığı bir medenileşme düzeyi olmayan, medeni milletler üzerindeki hükümranlık denemesidir. Gaspçının, elinde kalan son çalıntılara sertçe sarılmasının, kanlı tepkilerle refleks göstermesinin, tekçi ırkçı-milliyetçilik esprisidir. Büyük yenilgilerle gerisin geriye, Anadolu’ya sıkışmış olan, kendine ait olmayan bu topraklarda bir tarih yaratmak isteyen aklın duruşudur. Başka milletlerin ilk kez tarıma açarak yaşanabilir kıldığı ve bunu sürekli emekleriyle tekrar ettiği ve medenileşerek anavatan haline getirdiği toprakları, kılıç zoruyla gasp edenlerin tedirginliğidir. Kendine ait olmayan bir coğrafyayı, emek vermeden sahiplenme şaşkınlığıdır. Farklılığı korkularının baskısı altında düşman gören bu akıl, diyalog yerine her zaman “katli vacip” mekanizmasını çalıştırmıştır. Farklı etnik topluluklar yanı sıra bitip tükenmez bir biçimde farklı inançları da tasfiye eden bu aklın elinden, kendi etnik ve inanç çevresini bile farklı düşüncelerinden dolayı kanlı kırımlara uğratmıştır; Anadolu tarihinin bir ölçüde Türkmen aşiretlerinin katlediliş tarihi olması bundandır. Türk halkına hakaret eden bu akıl “etraki bila idrak” diye özdeyişler üretmiştir. Dersim’ de yaşanan acılar, bu nesnel veriler üzerinde Avrupa’da ırkçı faşizmin düşün izleriyle, Osmanlı aklının, ulus devlet tekçiliğinde sentezleşmiş militarist milliyetçiliğin saldırganlığıdır. Cumhuriyetteki Osmanlıdır. Dersim, nesnesi böylesi bir kirli tarih öznesi de kanlı bir siyasal yönelim olan aklın yarattığı cehennemin adıdır.
Sayın Mustafa Elveren “Takunyacılar ile Postalcıların Dersim Çekişmesi” başlıklı yazısını okudum. Dostumun bu anlamlı yazısı üzerine yaptığı yorumu sizlerle paylaşıyorum (Mustafa Elveren hocanın yazısının linki şudur: http://www.gomanweb.net/index.php?option=com_content&view=article&id=11066:takunyaclar-ile-postalclarn-dersim-cekimesi&catid=43:mustafa-elveren&Itemid=106)
Değerli Mustafa Elveren hocam,
Ortak ülkemizde oynana tiyatral oyunları hüzünle, acıyla izliyor, onurumuza bir saldırı olarak görüyorum.
Başlığınız oldukça yerinde takunyacılarla postalcılar...
Bu ikili bu ülkenin ve bu coğrafyada yaşayan tüm halkların karanlık kadiridir. Cehennem zebanileridir.
Yazımı hazırlıyorum. Ama Seyit rızanın sözleri aklıma geldikçe bu insanlık evrim sürecini tamamlamamış olanlara yazıyla cevap vermenin yeterli olup olmayacağı tereddütleri içindeyim.
“Özür” böyle mi olur, tarih karşısında, hukuk bu mudur? Gerçek belgeler nerede?
Bu gün bile benzer bir tarihin içinde, Kürt halkının katlediliş sürecinde yaşarken bu özrün kıymeti itibarı nedir?
Kürt halkı 30 yıldır 60 bini aşkın insanı açıkça ve resmi kararla katledildi, 17 bin faili meçhulü, 4 milyon insan evinden mezrasından sürgün edildi, 100 bin yaralı, on binler zindanda. AKP iktidarı döneminde, Erdoğan başbakanlığı sürecinde son on yılda yaklaşık 7 000 insanı resmi kararla katledildi. Bu vahşet tablosu içinde, tarihten ders çıkarmak, tarihle yüzleşmek bumudur. 4 harften oluşmuş bir “özür” kelimesiyle, yüz binlerin doğrandığı, derelerin kan aktığı bir kıyımı geçiştirmek kimin haddine?
İşte Osmanlı aklı budur. Bu işin hukuku boyutları nedir, yapılan zararların telafisi nasıl olacaktır, gasp edilen toprakların, kıyıma uğrayanların hakkı nerededir. Devletin tarihle yüzleşmesi ve özrü bu mu olacak? “Hırsıza yemin et” demişler, “Allaha şükür kurtuluşum gözüktü” demiş. Bu mizansen kimi aldatır…
Değerli hocam,
Dersim yazımı hazırlayacağım. Olayın tüm yönlerine vakıf olmaya çalışıyorum köşeli sözlerimi azaltmak için duygularımın dinmesini bekliyorum.
Rahmetli babam, 100 yaşında vefat etti. Ebeveynlerim, sürgünlerimin acısıyla kıvranıp durdular. Beni özleyip telefonla ararlarken, özellikle babam, hep Seyit Rıza’nın sözünü tekrar eder dururdu; ““Evladı Kerbelayık! Bîhatayık! Ayıptır, zulümdür, cinayettir!". Babam dünden bu güne Alevilere yapılan zulmün acısıyla yaşayıp öldü. Bana yapılanları da bunun bir parçası olarak gördü.
Babamın bu algısı belki biraz abartılıydı. Ama bu gün düşünüyorum da Mazlum Doğan’ı katleden akıl aynı akıl değil mi? Binlerce Kürt gencini resmi kararlarla katleden akıl aynı akıl değil mi? Seyit Rıza’nın özgürlük talebiyle Kürt halkının 30 yıldır sürdürdüğü mücadelenin amacı aynı değil mi. Bu amaç insani olduğu kadar bir hak değil mi?
Buradan bakalım olaylara, bu hakkı bu gün yeniden katletmeye çalışan kim? Dünyanın tüm dış güçlerinden yardım dilenerek, teknoloji, istihbarat bilgisi alarak, pilotsuz uçaklar satın alıp takibat yaparak, askeri aparatını, tanklarını, uçaklarını İsrail’de onararak, ülke içi bombardımanları yetmiyor gibi sınır ötesi askeri harekatlarla ölüm saçarak, özgürlük talebini yok etmeye çalışan kim? Aynı akıl değil mi. Dersimden özür dileyen bir katil değil mi? Eli Kürt kanına bulaşmış bir meczup değil mi?
Bu eli kanlı başbakanın, komşumuz Suriye’ye ilişkin politikanı aynı akıl Saikleriyle gündeme gelmiyor mu/? Laik Suriye, halkçı yönetimiyle bölgemizin tek direnme gücü, olumsuzluklarıyla da olsa bağımsız bir ülkenin evlatlarını katletmek için, eli kanlı ve silahlı Müslüman kardeşle örgüttü şebekesini sokaklara salan bu başbakan değil mi? Suriye’de “Alevi yönetimi var” yalan yanlış yaygara yaparak, abartarak, uydurarak ithamlar gündeme getirim, hiçbir zararını görmediğimiz komşumuz Suriye’ye sonu bilinmeyen bir macerayla saldırmaya çalışan bu akıl değil mi? On yıldır, Suriye yönetimiyle içli dışlı olduğunu unutup, birden bir emir eri gibi ABD ve İsrail’in çıkarları için Suriye’de Alevi oldukları için bir günde, 120 genci, Cisir el Şuğur’da satırlarla doğrayanların bire bir destekçisi bu başbakan değil mi?
Bu bölgeyi, Alevi kırım sahası yapmak isteyen, Osmanlıdan bu yana bitip tükenmez dehşetleri yaşatanların, esasında derdi ne tek başına Alevilik ne de tek başını Kürtlerdir. Bunlar, bu gün bölgemizi akıl almaz bir gerginliğe yuvarlayan, savaşın eşiğine getiren, dış güçlerin birer kuklası olan Arap gericiliğinden, Türk gericiliğine, Kürt gericiliğine,Fars gericiliğine kadar uzanan ortak bir karanlık aklın bileşkesidir. Bu aklın düşman olduğu şey, özgür akıldır, demokrat akıldır, haklı taleptir. Bu nedenle bunların bir aldatmacadan öteye geçmeyen “özür”leri asla kabul değildir.
CHP, aynı akıl madalyonunun diğer yüzüdür. Bu işlerin tetikçiliğinde ondan üstünü yoktur. İttihatçılığın, Teşkilat-ı Mahsusiye’nin yolu haritası üzerinde yürüyen, 20. Yy ait ülkemizin tüm katliamlarının, savaşlarının mimarıdır; I. Dünya savaşı, toplam 19 Kürt halk ayaklanmasının ( Şeyh Sait… Dersim…1984 Eruh Şemdinli) kanla batırılmasının öncüsüdür. Başında bir Kürt ve Alevinin olması bu gerçeği asla değiştirmez. Tersine kabahatini suçundan da büyük yapar. Kendi kimliğiyle bağımsız ve özgür bir akıl taşımayan, sadece egemen ulus ve aklın kimliğine sahip olur unun emrettiği yönelimler ve eylemlerle var olur. Kılıçdaroğlu bu kadardır. Ötesi değil.
Konumuz Dersim. Dersim aşılması mümkün olmayan bir tarih olduğu artık bu gün açıkça ortaya çıkmıştır. Bu tarihi yok edeceğini sananlar yenilgiye uğramıştır. İdam sehpasında başı dik ölüme giderken Seyit Rıza’nın sözleri haklılığını göstermiştir "Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, Bu bana dert oldu. Siz de bana diz çöktüremediniz, bu da size dert olsun"
İşte budur. Seyit Rıza’nın laneti, gelip haksızların boynuna böyle yapışır ve hakkını arar. Bu bir insanlık dersidir.
Sözlerimi, Dersim konusunda yazılanlar arasında en dikkate değer ve en kısa notu dile getiren Oya Baydar’ın sözleriyle noktalıyorum.
Oya Baydar’ın dersim yorumu:
"Boşuna gürültü, boşuna zahmet: CHP, CHP olarak kaldığı sürece Dersim’le yüzleşemez. Bu yüzleşmeyi, şu sırada CHP’yi yıpratmak için Dersim konusuna mal bulmuş Mağribi gibi sarılan AKP de başaramaz. “Arşivler açılsın, belgeler saçılsın, tarihçiler konuşsun” sakızını çiğneyip sûret-i haktan görünse de, içinden çıktığı Sünni Müslüman gelenek ve buna eklenen milliyetçilik bu türden bir sorgulamanın sonuna kadar götürülebilmesinin önünde engeldir. Dersim tertelesi ile (1937-38 soykırımı) CHP gibi konunun üstünü örtmeye çalışarak, AKP gibi sorunu araçsallaştırıp “mış gibi” yaparak yüzleşilemez. Çünkü Dersim’le yüzleşmek, temeli yüz yıl önce atılmış egemen ideolojiyle, Sünni Türk ulus - devlet ideolojisiyle yüzleşmektir."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder