19 Kasım 2011 Cumartesi
ERDOĞAN KİMİN TETİKÇİSİ
Hillary Clinton; "Suriye'ye baskı süreci, Arap Birliği ve Türkiye'nin öncülüğüyle yürütülmelidir” Bakan Clinton, Amerikan ABC televizyonuna verdiği mülakatta da bir soruyu yanıtlarken, ABD'nin Suriye ile bağlarının ve ticaretinin çok az olduğuna dikkati çekerek, "Suriyelilerin kulak vereceği bir ses olmadığımızın farkındayız. Dolayısıyla, Suriye'nin gözardı edemeyeceği, giderek büyüyen ve şu anda Arap Birliği ve Türkiye'den oluşan bir koronun çağrısında bulunduk" diye konuştu.
(http://www.haber3.com/clinton-turkiye-ve-arap-birligi-daha-etkili-1082047h.htm)
Mihrac Ural - 19 kasım 2011
“Suriye halkıyla dayanışma” adı altında birkaç hokkabaz bir araya gelmiş. Moderatör de Star gazetesi yazarlarından Mustafa Akyol. Konu Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi olayına gelip dayanmış. Osmanlı söz konusu edilerek 400 yıllık “şanlı tarih konuşulmuş. Muhalifte olsa, bu tarihi bilen Suriyeliler Osmanlı’yı sömürgeci barbar bir imparatorluk diye eleştirmiş ve Dış müdahalenin her türüne karşı halkın tepki göstereceğini dile getirmiş. Moderatör buna utanmadan itiraz etmiş “Osmanlı atalarımız sömürgeci değildi diye düşünüyoruz” demiş.
İşte bu akıl almaz aptalların, yayılmacı, müdahaleci, maceracı soytarıların it dalaşı üzerine bir açıklama yapma gereği duydum. Bu açıklamayı, Erdoğan’ın bu günkü yaptığı Suriye karşıtı açıklamaları yorumlayarak poylaşmak istedim.
ÖNCE KISA BİR TARİH
400 yıllık Osmanlı sömürgeciliği, Arap ülkelerine ve halkına kaba bir barbarlık olarak ikame edildi. Osmanlı göçebe toplum yapısıyla, uygarlıktan nasibini almamış, çadır kültürüyle, “kılıç hakkı” adı altında kıyım ve yıkım yaparak, gelişen Şam ülkeleri küçük sanayi çabalarını da işlevsiz kılarak, Arapları 400 yıl geri bıraktı. İstanbul’un fethi bile batıdan Hindistan’a giden ticaret yollarını kapattığı için tüm bölgede her türden yaşamsal gelişmeyi, kültür alışverişlerini yıktı. Batılılar da bu yüzden, girdikleri arayışlarla Amerika’yı fethetti, Umut Burnu’nu dolaşarak, Kafkaslar üzerinden inerek Hindistan’a ulaştı. Bunun ne anlama geldiğini anlamak için Avrupa’nın 18.yy Aydınlanma çağına yükselişini ve sanayi devrimini hatırlamak yeterli olacaktı. Aynı kesitte Osmanlı, talan edeceği başka milletlerin topraklarına saldırıyor içte ise tüm halklara ve özeli olarak Türkmenlere ölüm yağdırıyordu. Üreten değil, gasp eden bir yapıydı. Bunu Atatürk şu sözlerle çok iyi özetler;
“Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Rumlar sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişlerdir. Bizim milletimiz de böyle fetihlerin akasından serserilik etmiş ana yurdunda çalışmamış olmasından dolayı bir gün onlara yenilmiştir. Bu böyle bir gerçektir ki, tarihin her devrinde ve dünyanın her yerinde aynen olagelmiştir.” (Aktaran, Cemal Kutay, Türkçe İbadet, s;154)
“Osmanoğulları, zorla Türk Ulusunun egemenliğine el koymuşlardır. Bu yolsuzluklarını altı yüz yıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk Ulusu bu saldırganlara, artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliğini eline almış bulunmaktadır.” (Nutuk.II, s:475)
Osmanlı budur: Bu aptal moderatör, Star gazetesi yazarı Mustafa Akyol, bunları bilmeyecek kadar cahildir.
Oysa 8. yy da başlayan Arap uygarlığının, Roma sonrası dünyanın en gelişmiş gerçek anlamda bir uygarlığı olarak yükselirken (bilim, sanat, kültür, yapı, ulaşım, cebir, müzik, edebiyat, iletişim, kimya, astronomi, tıp, sosyoloji, v.b bu gün bilinen tüm bilim dallarının ilk kuruluşunu yaparak) Osmanlı ilkelliği gelip yol kesti.
Tarihte uygarlıkları hep barbarlar yıkar, ama eskiden alır kendinden katar yeni uygarlıkla yola devam ederler. Osmanlı yıktı kendinde bir şey olmadığı için de olduğu yerde saydı. Daha ileri bir uygarlığa gidemedi. Çok övündükleri Mimar Sinan’ın eserleri, camiler bile nitelik değil nicelik bir adımdı; tümü eski kilise yöntemiyle ( teknik, mimari, harç oyma v.b) tekrardan başka bir şey değildi. Osmanlıya ait tek bir uygarlık belirtisi yoktur. Oysa yeni uygarlık yaşamın her alanındaki nitelik ilerlemedir, farklılaşmadır; bunu anlamak için şu basit örneği akılda tutmak yeter, kağnı arabası ortaçağ uygarlığıdır, motorlu araç batı uygarlığını temsil eder, dumanla haberleşme bir ortaçağ uygarlığıdır, Posta Telefon telgraf (PTT) bir batı uygarlığı haberleşmesidir, internet iletişimi ise batı uygarlığını aşmaya başlayan yeni bir uygarlık belirtisidir… birileri uygarlıktan söz ederse böylesine nitelik farkı ortaya koymalıdır. Osmanlı var olanın üzerine oturmuş bir barbarlıktır: bunun için tüm insanlık gelişti ilerledi o bir adım ileri gidemedi… Osmanlı, kuramadı sadece yakıp yıktı katletti; padişahlar bile çocuklarını kardeşlerini boğazlatmakla öğünüp durdu… İşte bu barbarlar ve onların doğal mirasçıları aynı akılla olaylara yaklaşıyorlar; istila, talan, gasp, arkadan hançerleme. “Yeni Osmanlı”cı Erdoğan’ın akıl parametreleri, bundan ibarettir. Bu akılla, Suriye’ye kurulan dostluk sahta bir dostluk olduğu anlaşılmıştır. Bu da uzun sürmeden maskelerin düşmesiyle ortaya çıkmıştır.
KENDİNİ BİLMEK
Bu gün 19 Kasım 2011 Cumartesi, soytarı başbakan Erdoğan yine köpürmüş Suriye üzerinde konuşmuş, “çok iyi dosttuk, kardeştik, ekonomik ilişkilerimiz de çok iyiydi, ama onlar sözümüzü dinlemediler” demiş. Evet, Suriye tam bir kardeşçe, tam bir dostça, tam bir eşitlerin paylaşımı çerçevesinde Türkiye’yle ilişki kurdu. Hiçbir art niyeti olmadın. Geçmişin sürtüşmelerini olgunca aşarak bunu yaptı. Suriye bunu yaparken Erdoğan, hangi haklı, henüz olaylar hiçbir gelişme eğilim göstermemişken, eli kanlı şebekeleri ülkesinde toplayıp onları organize eder, lojistik destek sunar, silahlandırır ve öbek öbek Suriye’ye salar. Gelişmeleri bilmeyen, saat saat kimin ne yaptığını bilmeyen, bu demagojiler içinde kafası karışır gerçeği anlayamaz. Belgeler, akıllar, izlemeler ciddi araştırmalar her şeyi açıkça ortaya koyuyor. Erdoğan, Suriye ilişkilerinde iki yüzlülük yaptı, bunu bilinçlice ve BOP eş başkanı yükümlülükleriyle yaptı. Eğri oturup düzgün konuşalım derler, soruyorum, Suriyeli mülteciler gündemde yokken, bir ay öncesinden çadır kentler neden kuruldu? Bunu bir akıllı açıklayabilir mi? Suriye’de yakalanın silahların %90 Türkiye menşeli olmasını açıklayabilir mi? Alman patentli MP 5 otomatik silahları bölgemizde sadece Türk polisi kullanır. Yüzlerce MP 5 kullanılmış silah Suriye’de eli kanlı Müslüman kardeşler örgütü şebekelerinin elinde bulunmasını izah edecek kimse var mı? Bu silahlar kullanılmış silahlar olduğuna göre, acaba Türkiye’de faili meçhul cinayetlerde kullanılan silahlar mıydı, bu şebekelere hediye edilerek bir şeyler mi örtülmek istenmiş? Türk malı Pompalı tüfeklerin on binlercesi Suriye’ye, bu şebekelere nasıl ulaştırıldı, kim sattı ? Komşumuzun gençliğini katledin, anaları ağlatın bu kana eli bulaşmış bir soytarı başbakanın insanlık adına konuşma hakkı var mıdır? Soruyorum… İnsanlık bu mudur?…
Erdoğan, “insanlıktan, dostluktan söz ediyor”, halkı aptal yerine koyuyor, Komşumuz Suriye’nin eli kanlı şebekelerine Antalya’da, İstanbul’da toplayıp, konferans yaptıran, iki ülke arasında onlarca suçlu iadesi anlaşmasına rağmen, Suriyeli asker kaçaklarını toplayın silahlandıran, sınırlarını açan, kardeş kanı akıtılsın diye azgın köpekler gibi salan kim? Bu şebekeleri Türkiye’de konuşlandıran, kamp açan, eğiten, basın açıklamalarıyla komşusuna tehdit yağdırtan kim? Bu vicdansızlık, bu hayasızlık açıkça yapılırken her gün askeri sivili katledilen Suriye’ye Erdoğan’ın söylediği sözler insanlıkla ilgili olabilir mi? Bu ölçekte iki yüzlülükle, Türkiye nereye gidebilir?
Kendi halkını her gün katleden, sınır ötesi operasyonlarla bombalayan, yüz binlerce insanı köyünden mezrasından göçe zorlayan, on binlerce sivil, aydın yazar, gazeteci dahil vatandaşını zindanlara dolduran, sadece iktidarı döneminde 7 000 bin vatandaşın katledilmesi nasıl izah edilebilir? Son 30 yıldı, 4 milyon kişi göçe zorlandı, 100 bin yaralı, 65 000 ölü, 17 000 faili on binlerce tutuklu, acı çekmeye ülkenin temel sorunu olarak duruyor.
Suriye’ye tarihte yapılan en kapsamlı en vicdansız ve bir o kadar ahlaksız arkadan vurma harekatının başında olan Erdoğan, kendi ülkesine dönüp bakmaz mı? Kendini tanımadan, başkasına ne yaptığını düşünmeden, “kardeşlikten, dostluktan, insanlıktan” söz etmek utanılacak bir şey değil mi?
Suriye, Türkiye’ye karşı hiç hata yapmadı. Suriye tarihi boyunca dostuna dost dedi, düşmanında düşman dedi. Boyun eğmedi. 50 yıldır İsrail’le süren mücadeledeki kararlılık, İran’la 40 yıldır süren dostluktaki kararlılığın ilkesiyle aynıdır. Bu, tutarlı olmaktır. Türkiye’nin bu akılsız yöneticilerle 10 ebedi komşusuyla on yıllık bir dostluk sürdüremedi. Bu akıl Osmanlı aklıdır, gasp ve talan aklıdır, dar çıkarcı, şoven, yayılmacı akıldır. Bu akıl, eşitliği sevmez, paylaşmayı bilmez, güç karşısında köle olur, zayıfın kanını emmeye çalışır. Kimliksizliktir bu, kendini bilmez densizliktir bu. Erdoğan işte tas tamam budur.
Ama bunun bir hesabı olacak. Bu gün değilse gelecek kuşaklar bunu hiç unutmayacak. 400 yıllık Osmanlı barbarlığı unutulmadığı gibi. Suriye bu zor koşullarından mutlaka çıkacaktır; Halkın iradesine rağmen komşularına ikiyüzlüce yaklaşanlar hak ettikleri cevabı alacaktır. Türkiye halkı bunu mutlaka başaracaktır da…
Yüzlerce kez yazdım, bu adamlar Suriye’yi bilmiyorlar. Suriye, siyasallaşmış uygar bir halkın yaşadığı coğrafyanın adıdır. Ülkesine yönelik ihanetlere karşı direnecek, bunu tarihsel deneyleriyle göstermiş bir halk bulunuyor. Bu halk, milyonları milyonlara katarak liderini, halkçı yönetimini desteklediğini her gün meydanlarda haykırıyor, kendi iradesini ortaya koyuyor. Hangi ahlaksız dış güç, hangi ikiyüzlü komşu bu bağımsız ve özgür iradeyi çiğneyerek, tehdit savurabilir ki? Kendini mahallenin namus bekçisi sananlar, öncelikle kendi halkına karşı işledikleri namussuzlukları temizlemeye baksınlar.
Dost olmak, birlikte kazanmak, barış içinde bir arada yaşamak varken, eli silahlı şebekeleri örgütleşip komşuya salmanın hesabını Erdoğan bir biçimde ödemeye mahkum olacaktır. Erdoğan, Amerika’nın, İsrail ve Arap Siyonistlerinin bölge üzerindeki planlarının basit bir tetikçisidir, satın alındığı gibi tüketilecektir buna mahkumdur. Geriye kalacak olan ise halkımıza bıraktığı kirli düşmanlıklar, acılar, anaların gözyaşı olacaktır. Halkımız bunu kabul etmesi mümkün değildir.
SONUÇ
Erdoğan yönetimi, kendi ulusuna bile saygılı değildir; Türk bayrağının ayaklar altına alınmasının da tek nedeni, bu ikiyüzlü ihanet zinciridir. Başka halkları iç savaşa sürmek, kardeşkanı akması için bir tarafı örgütlemek, anaları ağlatmanın vebali bu tepkilerin de sorumlusudur. Suriye halkı ise hala Türkiye halkını seven bir halktır. Bire bir biliyorum halk ile iktidarları birbirinden ayırarak tutum almasını bilecek kadar uygar ve düzeyli bir halktır: Bunu da her defasında tekrarla ifade etmiştir. Erdoğan’ın bu kaba ihanetinin etkisi ağır olmasını karşın bu ilkeli duruşundan vazgeçmemiştir. İşte bu gerçekleri yeni Osmanlıcıların b.ilmesi mümkün değildir. Bu, bir uygarlık olayıdır, bu orijinal olmaktır. Kimlik sahibi olmak ve bunun sorumluluğunu taşımaktır.-
Bu akıl karınlık Osmanlı aklıdır. Bu akıl I. Dünya savaşı macerasına götüren akıldır. Bu akıl Sevr’i çağıran akıldır. Bu akıl dün Sevr’i Lozan’la atlattığını sanan ama böyle devam ederse, arasa da Sevr’i bulamayacak akıldır. Dikkatinizi çekiyorum…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder