4 Kasım 2011 Cuma
SURİYE BARIŞI VE SAHİBİNİN SESİ MUHALEFET
Mikdat Abuzer
3 Kasım 2011
Öncelikle, kent mitinglerinin bu günkü halkasında Tartus mitinginden söz edeceğim; bir sahil kenti olan Tartus, Ak denizin tarihi ipek yolunun başlangıç noktalarından biridir. Suriye’nin aydın potansiyeli en yoğun olan kentidir. Lazkiye’nin bir ilçesiydi. Yakın zamanda il olarak yeniden yapılandırıldı ve büyük limanıyla hızla gelişti. İşet bu kent bu gün yeri göğü inleten haykırışlarıyla, ülkesine, reformlarla elde ettiği kazanımlara, halkçı yönetimine, liderine sahip çıkıyor. Dış müdahaleler geçit vermeyeceğini ilan ediyor. Vatan hani eli kanlı şebekeleri protesto ediyor. Tartus esasında haftalık gösterilerle yüz binleri meydanlara sürekli taşıyan bir kent.
Bu günde öyle oldu. Sahil otoyolunu boydan boya yüz binlerce insan doldurdu. İnsan selinin meydanlara ve yollara sığmayan yoğunluğu ve coşkunun doruk yaptığı bu mitingde Suriye halkı, yönetiminin, liderinin ve reformların arkasında durduğunu haykırdı. 3 Kasım 2011 Perşembe sabahıyla birlikte başlayan ve şu saatlerde devam eden (13:00) miting, Arap Birliği barış girişiminin ardından gelmesi oldukça anlamlıdır.
Tartus mitingiyle Suriye 15. Büyük mitingini yapmış oldu. Kimisi 2.5 milyonu, kimisi yüz binleri aşan mitingler, bu ülkede halkın son sözünün tekrarı gibidir. Gerçek çoğunluk, gerçek kitleler, halk meydanları dolduran katılımıyla kendini ifade etmiştir. Dünya şer güçlerinin elini kolunu bağlayanda budur. Son gelişmeleri bunun ışığında okumak gerek…
ARAP BİRLİĞİ BARIŞ GİRİŞİMİ
Arap Birliği Barış planını Suriye dün (2 Kasım 2011) itibarıyla onaylayıp yükümlülüklerini yerine getirmeye başladı. Olayın medyatik yanından bakınca akla ilk gelen çatışan iki tarafın birbiri üzerine zafer kazanamaması sonucu, taraflar barıştırmak üzere ara bulucu girişiminin olduğu ve sonuçta barış planının taraflarca onaylanmasının gündeme geldi izlenimi edinilir.
Gerçeğin bununla uzak yakın bir yanı bulunmuyor. Olay, bölgemiz üzerinde on yıllardır süren oyunun bir parçası olarak yaşadığı gelişmelerin bili bir kesitini yansıtıyor. Bir tarafta Amerika öncülüğünde batılı ülkeler ve özellikle Fransa, İsrail ve yandaşı olan Arap ülkeleri ve bunlara yamanan Türkiye’nin Erdoğan yönetiminden oluşun saf. Diğer yandan Suriye, İran, direnme güçleriyle Lübnan, Filistin direnme örgütleri ve bölge diğer direnme güçlerinin oluşturduğu saf. Bu iki saf arasında on yıllardır süren ciddi bir çatışma bulunmaktadır. Bu çatışmanın kökleri soğuk savaş dönemine kadar uzanır; “Yeşil Kuşak” projesi içinde anlam bulan gerici dini hareketleri bölgedeki emperyalist çıkarlar için araç olarak kullanılması da bu sürecin bir parçası olarak belirir.
BÖLGE SAFLAŞMASINI KAVRAMAK
Bu tarihi kökler üzerinde bölgemizde gelişen halk hareketlerinin önünü kesmek ve karşı bir atakla tersine çevirme çabası verilmiştir. Mısır ve Tunus devrimlerinin birinci aşamada gösterdikleri başarının yolunu kesmek, gerçek bir devrimci dönüşümü engellemek için kollar sıvanmıştır. Bu amaçla Libya’ya müdahale edilmiş, halkın haklı talepleri, ters yüz edilerek emperyalist çıkarların ikamesi sağlanmıştır. Bahreyn’de, adaletsizce süren despotluğun korunması amacıyla Suudi Arabistan’ın açık askeri işgalle girişimleri desteklenmiştir. Yemen’de halkın gezici çoğunluğuna rağmen yandaşları olan Ali Abdullah Salih yönetimi korunmaya, uygun bur geçişle çıkarlarına uygun bir dönüştürülmeye çalışılmıştır; “Körfez Ülkeleri Barış Girişimi” bu yönde şekillenmiştir.
Suriye’de ise durum bu tablondan oldukça farklı cereyan etmiştir. Dünya şer güçleri, Suriye halkının haklı taleplerle başlattığı protestoları komplosunun hareket noktası olarak almasına rağmen, istenilen kitlesel baskı gücüne ulaşılamamıştır. İktidarı devirmek amacıyla kitlesel destek gücünü yetersiz gören bu güçler, yalan ve abartmalarıyla günlük 24/24 saat üzerinden yaptıkları yayınlarına ek silahlı şebekelerini hareket geçirmiştir. Bu yolla ülkeyi kaosa sürüklemek, enerjisini tüketerek mutlak çoğunlukla desteklenin yönetimi marjinal bile sayılmayacak bir azınlığa yedirmeye çalışıldı. Ancak, medya tarihinin en kapsamlı, en programlı ve en büyük mali olanaklarla desteklenen bu yalan furyası, kof bir aldatmacadan öteye anlamı olmadığı her geçen gün daha iyi anlaşılmış oldu; öldü diye haberi verilenler diri çıktı, gösteri topluluğu diye videolara yansıtılanlar başka ülkelerin gösterileri olduğu ispatlandı, “özgür Suriye ordusu” gibi şatafatlı isimlendirmeler ise, sayıları 50’yi geçmeyen ve dünyanın her ordusunda, en barışçıl koşullarda bile çok daha fazla olan firarinin yani asker kaçaklarının oluşturduğu bir şebeke olduğu ortaya çıkmıştır. Bu gerçekler, belgeleriyle, canlı tanıkları, ardı arkası kesilmeyen itirafçıları ve ele geçirilen asker kaçaklarının açıklamalarıyla ispatlanmıştır
Dünya şer güçleri ayrıca Suriye’nin dünyadaki geniş dost güçleriyle de yüz yüze kaldı. Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya, Lübnan, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkeler BM Güvenlik konseyi üyeleri olarak, Latin Amerika’nın tüm ülkeleri, Afrika’nın çoğunluğu, Asya’da birçok ülke, Venezüella, Kuzey Kore ve Küba gibi kararlı dostları tüm güçleriyle desteklerini sundu. Arap ülkeleri arasında tarihsel RET CEPHESİ üyeleri de bu süreçte etken oldular, özellikle Cezayir ve Irak’ın rolü öne çıktı.
SURİYE’NİN MARJİNALLERİ
Bu verilere, günü birlik kesilmeden milyonları milyonlara eklenerek meydanları dolduran halk desteğini eklediğimizde Suriye yönetiminin karşısında marjinal olarak anılması bile mümkün olmayan bir muhalefetten söz ettiğimi açıkça ortaya çıkmış olur.
Siyasi programı olmayan, alternatifleri bulunmayan, kendi arasında amansız koltuk kavgası yürüten, kitle tabanı olmayan, kemin kimi neden desteklediğine ilişkin açık bir yazınsal belirtisi bulunmayan, muhalif gösteriler üzerinde etkinliği tartışılır konumda olan muhalefet, Arap Barış planının bir tarafı olarak sayılması oldukça güçtür. Bunun öyle olduğun anlamak için saat başı gösterdikleri tutum değişikliklerinden de anlamak güç değildir; onların mali kaynaklar ne diyorsa onu yapmak durumunda olan bu şebekelere siyasi muhalefet demek, muhalefetin taşıdığı her soy ve boydan anlama da bir hakaret gibi durmaktadır. Yönetimle diyalogu kayıtsız şartsız ret edenlerin birkaç saat içinde, diyalogda olabilir demelerinin anlamı budur.Parayı veren düdüğü çalar esprisi…
Bu koşulda, Suriye’nin barış adımını kabul etmesi, bu kuklaların arkasında duran güçleri ortaya çıkarma açısından olduğu gibi, ülke içinde hiçbir başarı sağlayamayan bu komplonun bir dış askeri müdahale hezeyanlarının önünü kesmiş oldu. Ellerindeki tüm silahları alarak halkına 23 milyon Suriyeliye gerçekleri göstermiş oldu.
Suriye halkçı yönetimiyle krizi en akıllı şekilde yönetmeye devam ediyor. Dış güçlerin ve iç kuklaların çabalarını sonuçsuz bırakıyor: halkına güvenin bu yönetim yaptığı reformlarla, milyonların desteğiyle son tahlilde “işte sandıklar işte halkın kararı” diyerek meydan okuyacağı bir sürecin içine girilmiş oldu.
Suriye halkçı yönetimi, Beşşar Esad önderliğinde, ülkenin demokratikleşmesi için atılması gereken tüm adımları atmış oldu. Ülkesine örülmek istenen kuşatma ve ambargoların yolunu kesti, askeri müdahale silahlarını ellerinden aldı, Erdoğan gibi ikiyüzlü ihanet politikalarının çirkin suratını halkına gösterdi. Dünyada kimin dost kimin düşman olduğunu açığa çıkardı. Bu sürecin gerekli olan direnmesinde dik durdu. Dayatmalara boyun eğmedi. Irak savaşı öncesi (2003) Iranla, Lübnan direniş güçleri ve Hizbullah’la, Filistin davası ve direnme örgütleriyle ilişkilerin kesilmesi, İsrail’le onursuz bir barışın yapılması için yapılan akıl zoru baskılara direnen Suriye, bu gün inanılmaz tarihte eşine az rastlanır baskılar altında da ret cevabını vermiştir. Bununla kalmamış, bir dönem önemli ve başarılı çabalarla halkın gönlünde yer edinmiş ama tarihle artık uyumsuz olan, soğuk savaş döneminden kalma rejimi aşarak, çoğulcu, katılımcı bir demokratik sitemin temellerini atmıştır. Bu yeni sistemle Suriye bölgenin en demokratik ülkesi olarak yükselecektir. İşte yolu kesilmek istenen budur. Halkın kazanımlarını kullanmasının yolu kesilmek istenmektedir. Dünya şer güçlerinin amacı, özgürlük ve demokrasi değildir. Hükümranlıktır. İstikrar değil, kaostur.
SURİYE SİYASİ DURUŞUNUN BEDELİNİ ÖDÜYOR
Bunun için halkıyla kenetlenen Suriye yönetimine, siyasi duruşunun bedeli ödetilmek istenmektedir. Bu amaçla da muhalefet adı altında kendinden başka kimseyi temsil gücü olmayan, Petro-dolar çekleriyle satın alının, vatanının askeri işgal ve yıkımına onay verenleri ve bunların eli kanlı şebekelerini halkın üzerine salmıştır.
İşte bu tabloda, Arap birliği Barış anlaşmasında tarafların kimler olduğu açıkça ortaya çıkmış olmaktadır. Bu tablo, bir kez daha dünya şer güçlerinin başarısız kaldığını göstermektedir. 1973’lü yıllardan başlayan, 1980’li yıllarda eli kanlı Müslüman Kardeşler Örgütü şebekeleriyle devam eden, hiçbir siyasi amacı bulunmayan, tek söylemi, alternatifi olmayan bir “rejimi yıkmak” söyleminde tıkalı kalan tahrip girişimleri, ülke içi bir siyasi muhalefet değil, paramiliter güç olduğu anlaşılmıştır.
Bu nedenle, Suriye yönetimi karşısında otaracak bir muhalefet gücünden çok onların sahipleri olan gerici Arap güçleriyle, olayı uluslar arası boyuta taşımama kaydıyla oturup pazarlıklar yapılmaktadır; sonuçta, eli silahlı şebekeleri, yalancı medyaya susturacak olan gerçek güçler de bunlardır.
Nitekim, Türkiye destekli asker kaçaklarının başı Riyad Esaad, verilen işaret üzerine Arabiya TV’ye 3 Kasım 2011 öğle bülteninde yaptığı açıklamayla “çatışmaları durdurduk” dedi, Siyasi kuklalar da keskinliklerini bir kenara bırakıp hiçbir şey olmamış gibi diyalogla ilgili keleme oyunlarıyla geri adım atmaya başladılar. Sahipleri kulaklarını büktükçe geri adım atmaya yöneldiler.
BÖLGEMİZİN MANDELLASI
Suriye yönetimi sorunlarını başarıyla yönetmeye devam ediyor. Bu yolun sonunda halkın kararını seçim sandıklarından çıkacak sonuçlar vereceğini de iyi biliyor.. Bu raunda da kaybeden dünya şer güçleri, artık Amerika başkanlık seçimleri sonrasına, yeni uydurmalarla, bu yenilgiden çıkardıkları derslerle komplo örgülerine başlayabilirler. Her defasında iflasla sonuçlanan, denenmişi denemek ise hangi akılların işi olduğunu söylemeye gerek yoktur.
Söyleyeceğimi tek şey; halkına dayanan bir yönetimi yeryüzünde yıkacak hiçbir güç yoktur.
Bu açıdan, Beşşar Esad’ı bölge halklarının uğradığı saldırılara ve kuşatmaya, bölgemizi zindana çeviren girişimlere karşı Mandella gibi direndiğini söylersem abartmış olmayacağım.
3 Kasım 2011
Öncelikle, kent mitinglerinin bu günkü halkasında Tartus mitinginden söz edeceğim; bir sahil kenti olan Tartus, Ak denizin tarihi ipek yolunun başlangıç noktalarından biridir. Suriye’nin aydın potansiyeli en yoğun olan kentidir. Lazkiye’nin bir ilçesiydi. Yakın zamanda il olarak yeniden yapılandırıldı ve büyük limanıyla hızla gelişti. İşet bu kent bu gün yeri göğü inleten haykırışlarıyla, ülkesine, reformlarla elde ettiği kazanımlara, halkçı yönetimine, liderine sahip çıkıyor. Dış müdahaleler geçit vermeyeceğini ilan ediyor. Vatan hani eli kanlı şebekeleri protesto ediyor. Tartus esasında haftalık gösterilerle yüz binleri meydanlara sürekli taşıyan bir kent.
Bu günde öyle oldu. Sahil otoyolunu boydan boya yüz binlerce insan doldurdu. İnsan selinin meydanlara ve yollara sığmayan yoğunluğu ve coşkunun doruk yaptığı bu mitingde Suriye halkı, yönetiminin, liderinin ve reformların arkasında durduğunu haykırdı. 3 Kasım 2011 Perşembe sabahıyla birlikte başlayan ve şu saatlerde devam eden (13:00) miting, Arap Birliği barış girişiminin ardından gelmesi oldukça anlamlıdır.
Tartus mitingiyle Suriye 15. Büyük mitingini yapmış oldu. Kimisi 2.5 milyonu, kimisi yüz binleri aşan mitingler, bu ülkede halkın son sözünün tekrarı gibidir. Gerçek çoğunluk, gerçek kitleler, halk meydanları dolduran katılımıyla kendini ifade etmiştir. Dünya şer güçlerinin elini kolunu bağlayanda budur. Son gelişmeleri bunun ışığında okumak gerek…
ARAP BİRLİĞİ BARIŞ GİRİŞİMİ
Arap Birliği Barış planını Suriye dün (2 Kasım 2011) itibarıyla onaylayıp yükümlülüklerini yerine getirmeye başladı. Olayın medyatik yanından bakınca akla ilk gelen çatışan iki tarafın birbiri üzerine zafer kazanamaması sonucu, taraflar barıştırmak üzere ara bulucu girişiminin olduğu ve sonuçta barış planının taraflarca onaylanmasının gündeme geldi izlenimi edinilir.
Gerçeğin bununla uzak yakın bir yanı bulunmuyor. Olay, bölgemiz üzerinde on yıllardır süren oyunun bir parçası olarak yaşadığı gelişmelerin bili bir kesitini yansıtıyor. Bir tarafta Amerika öncülüğünde batılı ülkeler ve özellikle Fransa, İsrail ve yandaşı olan Arap ülkeleri ve bunlara yamanan Türkiye’nin Erdoğan yönetiminden oluşun saf. Diğer yandan Suriye, İran, direnme güçleriyle Lübnan, Filistin direnme örgütleri ve bölge diğer direnme güçlerinin oluşturduğu saf. Bu iki saf arasında on yıllardır süren ciddi bir çatışma bulunmaktadır. Bu çatışmanın kökleri soğuk savaş dönemine kadar uzanır; “Yeşil Kuşak” projesi içinde anlam bulan gerici dini hareketleri bölgedeki emperyalist çıkarlar için araç olarak kullanılması da bu sürecin bir parçası olarak belirir.
BÖLGE SAFLAŞMASINI KAVRAMAK
Bu tarihi kökler üzerinde bölgemizde gelişen halk hareketlerinin önünü kesmek ve karşı bir atakla tersine çevirme çabası verilmiştir. Mısır ve Tunus devrimlerinin birinci aşamada gösterdikleri başarının yolunu kesmek, gerçek bir devrimci dönüşümü engellemek için kollar sıvanmıştır. Bu amaçla Libya’ya müdahale edilmiş, halkın haklı talepleri, ters yüz edilerek emperyalist çıkarların ikamesi sağlanmıştır. Bahreyn’de, adaletsizce süren despotluğun korunması amacıyla Suudi Arabistan’ın açık askeri işgalle girişimleri desteklenmiştir. Yemen’de halkın gezici çoğunluğuna rağmen yandaşları olan Ali Abdullah Salih yönetimi korunmaya, uygun bur geçişle çıkarlarına uygun bir dönüştürülmeye çalışılmıştır; “Körfez Ülkeleri Barış Girişimi” bu yönde şekillenmiştir.
Suriye’de ise durum bu tablondan oldukça farklı cereyan etmiştir. Dünya şer güçleri, Suriye halkının haklı taleplerle başlattığı protestoları komplosunun hareket noktası olarak almasına rağmen, istenilen kitlesel baskı gücüne ulaşılamamıştır. İktidarı devirmek amacıyla kitlesel destek gücünü yetersiz gören bu güçler, yalan ve abartmalarıyla günlük 24/24 saat üzerinden yaptıkları yayınlarına ek silahlı şebekelerini hareket geçirmiştir. Bu yolla ülkeyi kaosa sürüklemek, enerjisini tüketerek mutlak çoğunlukla desteklenin yönetimi marjinal bile sayılmayacak bir azınlığa yedirmeye çalışıldı. Ancak, medya tarihinin en kapsamlı, en programlı ve en büyük mali olanaklarla desteklenen bu yalan furyası, kof bir aldatmacadan öteye anlamı olmadığı her geçen gün daha iyi anlaşılmış oldu; öldü diye haberi verilenler diri çıktı, gösteri topluluğu diye videolara yansıtılanlar başka ülkelerin gösterileri olduğu ispatlandı, “özgür Suriye ordusu” gibi şatafatlı isimlendirmeler ise, sayıları 50’yi geçmeyen ve dünyanın her ordusunda, en barışçıl koşullarda bile çok daha fazla olan firarinin yani asker kaçaklarının oluşturduğu bir şebeke olduğu ortaya çıkmıştır. Bu gerçekler, belgeleriyle, canlı tanıkları, ardı arkası kesilmeyen itirafçıları ve ele geçirilen asker kaçaklarının açıklamalarıyla ispatlanmıştır
Dünya şer güçleri ayrıca Suriye’nin dünyadaki geniş dost güçleriyle de yüz yüze kaldı. Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya, Lübnan, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkeler BM Güvenlik konseyi üyeleri olarak, Latin Amerika’nın tüm ülkeleri, Afrika’nın çoğunluğu, Asya’da birçok ülke, Venezüella, Kuzey Kore ve Küba gibi kararlı dostları tüm güçleriyle desteklerini sundu. Arap ülkeleri arasında tarihsel RET CEPHESİ üyeleri de bu süreçte etken oldular, özellikle Cezayir ve Irak’ın rolü öne çıktı.
SURİYE’NİN MARJİNALLERİ
Bu verilere, günü birlik kesilmeden milyonları milyonlara eklenerek meydanları dolduran halk desteğini eklediğimizde Suriye yönetiminin karşısında marjinal olarak anılması bile mümkün olmayan bir muhalefetten söz ettiğimi açıkça ortaya çıkmış olur.
Siyasi programı olmayan, alternatifleri bulunmayan, kendi arasında amansız koltuk kavgası yürüten, kitle tabanı olmayan, kemin kimi neden desteklediğine ilişkin açık bir yazınsal belirtisi bulunmayan, muhalif gösteriler üzerinde etkinliği tartışılır konumda olan muhalefet, Arap Barış planının bir tarafı olarak sayılması oldukça güçtür. Bunun öyle olduğun anlamak için saat başı gösterdikleri tutum değişikliklerinden de anlamak güç değildir; onların mali kaynaklar ne diyorsa onu yapmak durumunda olan bu şebekelere siyasi muhalefet demek, muhalefetin taşıdığı her soy ve boydan anlama da bir hakaret gibi durmaktadır. Yönetimle diyalogu kayıtsız şartsız ret edenlerin birkaç saat içinde, diyalogda olabilir demelerinin anlamı budur.Parayı veren düdüğü çalar esprisi…
Bu koşulda, Suriye’nin barış adımını kabul etmesi, bu kuklaların arkasında duran güçleri ortaya çıkarma açısından olduğu gibi, ülke içinde hiçbir başarı sağlayamayan bu komplonun bir dış askeri müdahale hezeyanlarının önünü kesmiş oldu. Ellerindeki tüm silahları alarak halkına 23 milyon Suriyeliye gerçekleri göstermiş oldu.
Suriye halkçı yönetimiyle krizi en akıllı şekilde yönetmeye devam ediyor. Dış güçlerin ve iç kuklaların çabalarını sonuçsuz bırakıyor: halkına güvenin bu yönetim yaptığı reformlarla, milyonların desteğiyle son tahlilde “işte sandıklar işte halkın kararı” diyerek meydan okuyacağı bir sürecin içine girilmiş oldu.
Suriye halkçı yönetimi, Beşşar Esad önderliğinde, ülkenin demokratikleşmesi için atılması gereken tüm adımları atmış oldu. Ülkesine örülmek istenen kuşatma ve ambargoların yolunu kesti, askeri müdahale silahlarını ellerinden aldı, Erdoğan gibi ikiyüzlü ihanet politikalarının çirkin suratını halkına gösterdi. Dünyada kimin dost kimin düşman olduğunu açığa çıkardı. Bu sürecin gerekli olan direnmesinde dik durdu. Dayatmalara boyun eğmedi. Irak savaşı öncesi (2003) Iranla, Lübnan direniş güçleri ve Hizbullah’la, Filistin davası ve direnme örgütleriyle ilişkilerin kesilmesi, İsrail’le onursuz bir barışın yapılması için yapılan akıl zoru baskılara direnen Suriye, bu gün inanılmaz tarihte eşine az rastlanır baskılar altında da ret cevabını vermiştir. Bununla kalmamış, bir dönem önemli ve başarılı çabalarla halkın gönlünde yer edinmiş ama tarihle artık uyumsuz olan, soğuk savaş döneminden kalma rejimi aşarak, çoğulcu, katılımcı bir demokratik sitemin temellerini atmıştır. Bu yeni sistemle Suriye bölgenin en demokratik ülkesi olarak yükselecektir. İşte yolu kesilmek istenen budur. Halkın kazanımlarını kullanmasının yolu kesilmek istenmektedir. Dünya şer güçlerinin amacı, özgürlük ve demokrasi değildir. Hükümranlıktır. İstikrar değil, kaostur.
SURİYE SİYASİ DURUŞUNUN BEDELİNİ ÖDÜYOR
Bunun için halkıyla kenetlenen Suriye yönetimine, siyasi duruşunun bedeli ödetilmek istenmektedir. Bu amaçla da muhalefet adı altında kendinden başka kimseyi temsil gücü olmayan, Petro-dolar çekleriyle satın alının, vatanının askeri işgal ve yıkımına onay verenleri ve bunların eli kanlı şebekelerini halkın üzerine salmıştır.
İşte bu tabloda, Arap birliği Barış anlaşmasında tarafların kimler olduğu açıkça ortaya çıkmış olmaktadır. Bu tablo, bir kez daha dünya şer güçlerinin başarısız kaldığını göstermektedir. 1973’lü yıllardan başlayan, 1980’li yıllarda eli kanlı Müslüman Kardeşler Örgütü şebekeleriyle devam eden, hiçbir siyasi amacı bulunmayan, tek söylemi, alternatifi olmayan bir “rejimi yıkmak” söyleminde tıkalı kalan tahrip girişimleri, ülke içi bir siyasi muhalefet değil, paramiliter güç olduğu anlaşılmıştır.
Bu nedenle, Suriye yönetimi karşısında otaracak bir muhalefet gücünden çok onların sahipleri olan gerici Arap güçleriyle, olayı uluslar arası boyuta taşımama kaydıyla oturup pazarlıklar yapılmaktadır; sonuçta, eli silahlı şebekeleri, yalancı medyaya susturacak olan gerçek güçler de bunlardır.
Nitekim, Türkiye destekli asker kaçaklarının başı Riyad Esaad, verilen işaret üzerine Arabiya TV’ye 3 Kasım 2011 öğle bülteninde yaptığı açıklamayla “çatışmaları durdurduk” dedi, Siyasi kuklalar da keskinliklerini bir kenara bırakıp hiçbir şey olmamış gibi diyalogla ilgili keleme oyunlarıyla geri adım atmaya başladılar. Sahipleri kulaklarını büktükçe geri adım atmaya yöneldiler.
BÖLGEMİZİN MANDELLASI
Suriye yönetimi sorunlarını başarıyla yönetmeye devam ediyor. Bu yolun sonunda halkın kararını seçim sandıklarından çıkacak sonuçlar vereceğini de iyi biliyor.. Bu raunda da kaybeden dünya şer güçleri, artık Amerika başkanlık seçimleri sonrasına, yeni uydurmalarla, bu yenilgiden çıkardıkları derslerle komplo örgülerine başlayabilirler. Her defasında iflasla sonuçlanan, denenmişi denemek ise hangi akılların işi olduğunu söylemeye gerek yoktur.
Söyleyeceğimi tek şey; halkına dayanan bir yönetimi yeryüzünde yıkacak hiçbir güç yoktur.
Bu açıdan, Beşşar Esad’ı bölge halklarının uğradığı saldırılara ve kuşatmaya, bölgemizi zindana çeviren girişimlere karşı Mandella gibi direndiğini söylersem abartmış olmayacağım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder