30 Kasım 2011 Çarşamba
KADIN ve BÖLGEYİ SARAN KARANLIK
Mihrac Ural - 30 Kasım 2011
Değerli dostum Temel Demirer, değerli Sibel Özbudun’nun “Kadın Cinayetleri Muhafazakarlık İkliminden Soyutlana Bilir mi?” başlıklı son makalesine diğer gönderimleriyle birlikte özel mail adresime iletti. Bu son makale üzerine kısa bir yorum yapma gereği duydum. Makalenin başlığından da anlaşılacağı gibi, kadına yapılan tecavüzler, saldırılar, öldürmeler ardı arkası bitmeden devam etmektedir. Bu gelişmelerin muhafazakar bir ilklime denk düşmesi, bölgemizdeki gelişmelerin iklimiyle ele alınması gerektiğini çağrıştırıyor. Son gelişmeler, Fas’tan Türkiye’ye uzanan karanlık bir zincirin son halkası Suriye’de Aydınlanma güçleriyle karanlık güçleri yüz yüze getirdiğini düşünüyorum. Konu kadın konusu, ancak tüm konular için de geçerli olan bu alandaki yüzleşme, bölgemizin ve gelecek kuşaklarımızın kaderini çizen bir yüzleşme olarak tecelli etmektedir diyeceğim. İnsanlık onuru ve erdeminin büyük sınavı burada sonuçlanacaktır. Sorumluluk duyanların yapması gerek her şey burada ikame edilecektir. Yaptığım yorumu okurlarımla paylaşıyorum…
“Değerli Sibel Özbudun, Değerli Temel Demirer,
Öncelikle, düzenli takip etme fırsatı yaratmış olduğunuz anlamlı, kapsamlı aydınlanmacı yazılarınız için her ikinize de tekrarla teşekkür ederim.
Bu makalenizde Kadının maruz kaldığı şiddetle ilgili önemli mesajlar vermişsiniz. Kadın konusunun önemi özellikle bölgemizdeki son gelişmelerin ışığında da bir başka anlam kazanıyor düşüncesindeyim.
Konuyla ilgili dikkatinizi çekmek istediğim kimi gelişmeler bulunmaktadır. Fas'tan Türkiye'ye, haritada bir çengel gibi ya da olta gibi beliren bir coğrafi alanda ( siz buna, güney Avrupa'nın geleneksel tarıma dayalı sosyo-kültür kuşaklarının özgün geri algılarını da ekleyebilirsiniz) dini bağnazlığın en süfli boyutunun hızla, kitlesel bir taban bulduğunu izlemekteyiz. Bu gelişmenin Arap ideologları, dini eğilimlerin geleneksel demagojileriyle “halkın artık İslam’ı denemek istediğini çünkü denenen tüm ideolojilerin çöktüğü bir yerde halkın vicdanının İslam’ın temsil edeceğine inandığını” ifade ediyorlar; Fas seçimlerini (Hizbul Adale va-Tenmmiye - Adalet ve Kalkınma Partisi) “AKP” adını taşıyan bir parti kazandı. Cezayir ha patladı ha patlayacak, Tunus'ta seçimleri İslami Gannuşi aldı, Libya'da liberallerin her türü tasfiye edilerek şeriat ikamesi başladı, Mısır ilk tur seçimlerini Müslüman kardeşler Örgütü önde götürüyor (Selefilerin beklenenin üzerinde oy aldığı gözlemlendi), Suudi’yi söylemeye gerek yok, Ürdün’de etkin bir Müslüman kardeşler hareketi iktidara her zaman ortak, İsrail, akıl almaz bir Yahudi tutuculuk timsali olan Netanyahu hükümeti başta, Ülkemizde ise %50 oy oranıyla bu karanlık zincirin halkası iktidarda.
Son halka Suriye.
Suriye laik bir yönetim altında, soğuk savaş dönemi bakiyesi olumsuzluklarına (tek pati egemenli, etnik sorunlara yaklaşım vb) rağmen, Esad’ın Resmi gazetede yayınlayarak halkın kazanımları arasına kattığı, sistemi tümden yenileyen, demokratik ve özgürlük alanına yükselten atılımlarının önü kesilmek isteniyor. Suriye halkının bu kazanımları kullanma fırsatını engellemek üzere, evrensel bir haydutlukla resmen yol kesiciliği yapılıyor. Suriye, bölgede oynadığı anti-emperyalist siyası duruşuna bedel ödetmek isteyen bu baskılar, medya ve basının akıl almaz ölçekte abartma, yalan, uydurmalarıyla, kışkırtılan bir iç savaşın içine sürüklenmek isteniyor. Bu noktada yapılan hiçbir reforma, anlam taşıma olanağı bırakılmadan kin ve nefret üzerine kurulu ( şu saate kadar muhaliflerin hiçbir öbeği tek bir konuda ortak, siyasal, alternatif program ortaya koymamıştır) saldırılar sürmektedir. Bu süreçte dile gelen, “insan hakları, özgürlük, demokrasi” gibi söylemler ise, içi kof, halkı aldatmak için öne sürülen eli kanlı Müslüman kardeşler şebekesinin aldatmacalarından başka bir şey olmamaktadır. Emperyalistlerin bu kavramları nasıl iğdiş ettiğini ise burada ayrıca belirtmeye gerek yoktur sanırım.
Belirtmek istediğim Suriye, yükselen dini gericiliğin kopuk halkası olarak, dünyanın tüm gerici güçleri için bir kilit alan haline gelmiş bulunmaktadır. Karınlık inanç zincirinin bu halkasının tamamlanması için ortaya konan çırpınışlar, bölgemizi ölüm denklemlerine yönelten gerginliklerini de nedenidir. Bu karanlıklar zincirinin batıdan doğuya uzanan haklarını birbirine ekleyecek son halka olarak Suriye’yi görmeleri, bu alanda uzun süredir dayatılan karşı-devrimin de ifadesidir.
Suriye düşerse söz konusu çengel tamamlanmış olacak. Okyanuslardan iç denizlere kadar bu sahada kadının adı yok olacak…
Bu aynı zamanda 1400 yıldır, özgürlük adına karınca kadarınca süren, büyük acılara muhatap olup gel gitlerle ayakta kalmaya çırpınan tüm aydınlanma güçlerinin bir kez daha tırpanlanması demektir. Kadın, acıların en büyüğünü, baskıların en yoğununu, tanrının kutsal kitapları aracılığıyla ya da yorumcuların uydurmalarının da katkısıyla erkeğe sunduğu bir meze olarak bundan sonra da acı çekeceğini iddia etmek abartılı olmayacaktır.
Bu aynı zamanda, okyanus ötesi süper güçlerin Akdeniz üzerinden Kafkaslara doğru enerji alanları ve yollarının denetlenmesine ilişkin stratejilerinin kilit noktası Suriye'nin çökertilmesiyle birebir ilişki halindedir; Akdeniz, Lübnan, Suriye, Irak, İran Pakistan... diye devam eden güzergah için açılması gereken kilit Suriye olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dikey olduğu kadar, yatay koordinatlarıyla Suriye bu nedenle dünya şer güçleri medyası tarihinin en kapsamlı, en programlı saldırılarına maruz kalmaktadır. Rus, Çin ve Hindistan'dan oluşan kıtaların yükselen güçleri, doğudan batıya Ak denize uzanan gelişme çizgilerinin Suriye üzerinde okyanus ötesi süper güçlerle yüz yüze gelmesine de dikkat çekmek gerek. Bu yanıyla Suriye, bölgemizde gelişmekte olan tüm olayları izah edecek bir alan olarak öne çıkıyor denilebilir.
Kadın konusuyla ilgili olarak yazınıza ilişkin böylesi bir yorumu yapmayı ve sizinle paylaşmayı uygun gördüm.
Sevgi ve saygılarımla başarı dileklerimi iletiyorum.
Baki selamlar.
Mihrac Ural - 30 Kasım 2011”
Değerli dostum Temel Demirer, değerli Sibel Özbudun’nun “Kadın Cinayetleri Muhafazakarlık İkliminden Soyutlana Bilir mi?” başlıklı son makalesine diğer gönderimleriyle birlikte özel mail adresime iletti. Bu son makale üzerine kısa bir yorum yapma gereği duydum. Makalenin başlığından da anlaşılacağı gibi, kadına yapılan tecavüzler, saldırılar, öldürmeler ardı arkası bitmeden devam etmektedir. Bu gelişmelerin muhafazakar bir ilklime denk düşmesi, bölgemizdeki gelişmelerin iklimiyle ele alınması gerektiğini çağrıştırıyor. Son gelişmeler, Fas’tan Türkiye’ye uzanan karanlık bir zincirin son halkası Suriye’de Aydınlanma güçleriyle karanlık güçleri yüz yüze getirdiğini düşünüyorum. Konu kadın konusu, ancak tüm konular için de geçerli olan bu alandaki yüzleşme, bölgemizin ve gelecek kuşaklarımızın kaderini çizen bir yüzleşme olarak tecelli etmektedir diyeceğim. İnsanlık onuru ve erdeminin büyük sınavı burada sonuçlanacaktır. Sorumluluk duyanların yapması gerek her şey burada ikame edilecektir. Yaptığım yorumu okurlarımla paylaşıyorum…
“Değerli Sibel Özbudun, Değerli Temel Demirer,
Öncelikle, düzenli takip etme fırsatı yaratmış olduğunuz anlamlı, kapsamlı aydınlanmacı yazılarınız için her ikinize de tekrarla teşekkür ederim.
Bu makalenizde Kadının maruz kaldığı şiddetle ilgili önemli mesajlar vermişsiniz. Kadın konusunun önemi özellikle bölgemizdeki son gelişmelerin ışığında da bir başka anlam kazanıyor düşüncesindeyim.
Konuyla ilgili dikkatinizi çekmek istediğim kimi gelişmeler bulunmaktadır. Fas'tan Türkiye'ye, haritada bir çengel gibi ya da olta gibi beliren bir coğrafi alanda ( siz buna, güney Avrupa'nın geleneksel tarıma dayalı sosyo-kültür kuşaklarının özgün geri algılarını da ekleyebilirsiniz) dini bağnazlığın en süfli boyutunun hızla, kitlesel bir taban bulduğunu izlemekteyiz. Bu gelişmenin Arap ideologları, dini eğilimlerin geleneksel demagojileriyle “halkın artık İslam’ı denemek istediğini çünkü denenen tüm ideolojilerin çöktüğü bir yerde halkın vicdanının İslam’ın temsil edeceğine inandığını” ifade ediyorlar; Fas seçimlerini (Hizbul Adale va-Tenmmiye - Adalet ve Kalkınma Partisi) “AKP” adını taşıyan bir parti kazandı. Cezayir ha patladı ha patlayacak, Tunus'ta seçimleri İslami Gannuşi aldı, Libya'da liberallerin her türü tasfiye edilerek şeriat ikamesi başladı, Mısır ilk tur seçimlerini Müslüman kardeşler Örgütü önde götürüyor (Selefilerin beklenenin üzerinde oy aldığı gözlemlendi), Suudi’yi söylemeye gerek yok, Ürdün’de etkin bir Müslüman kardeşler hareketi iktidara her zaman ortak, İsrail, akıl almaz bir Yahudi tutuculuk timsali olan Netanyahu hükümeti başta, Ülkemizde ise %50 oy oranıyla bu karanlık zincirin halkası iktidarda.
Son halka Suriye.
Suriye laik bir yönetim altında, soğuk savaş dönemi bakiyesi olumsuzluklarına (tek pati egemenli, etnik sorunlara yaklaşım vb) rağmen, Esad’ın Resmi gazetede yayınlayarak halkın kazanımları arasına kattığı, sistemi tümden yenileyen, demokratik ve özgürlük alanına yükselten atılımlarının önü kesilmek isteniyor. Suriye halkının bu kazanımları kullanma fırsatını engellemek üzere, evrensel bir haydutlukla resmen yol kesiciliği yapılıyor. Suriye, bölgede oynadığı anti-emperyalist siyası duruşuna bedel ödetmek isteyen bu baskılar, medya ve basının akıl almaz ölçekte abartma, yalan, uydurmalarıyla, kışkırtılan bir iç savaşın içine sürüklenmek isteniyor. Bu noktada yapılan hiçbir reforma, anlam taşıma olanağı bırakılmadan kin ve nefret üzerine kurulu ( şu saate kadar muhaliflerin hiçbir öbeği tek bir konuda ortak, siyasal, alternatif program ortaya koymamıştır) saldırılar sürmektedir. Bu süreçte dile gelen, “insan hakları, özgürlük, demokrasi” gibi söylemler ise, içi kof, halkı aldatmak için öne sürülen eli kanlı Müslüman kardeşler şebekesinin aldatmacalarından başka bir şey olmamaktadır. Emperyalistlerin bu kavramları nasıl iğdiş ettiğini ise burada ayrıca belirtmeye gerek yoktur sanırım.
Belirtmek istediğim Suriye, yükselen dini gericiliğin kopuk halkası olarak, dünyanın tüm gerici güçleri için bir kilit alan haline gelmiş bulunmaktadır. Karınlık inanç zincirinin bu halkasının tamamlanması için ortaya konan çırpınışlar, bölgemizi ölüm denklemlerine yönelten gerginliklerini de nedenidir. Bu karanlıklar zincirinin batıdan doğuya uzanan haklarını birbirine ekleyecek son halka olarak Suriye’yi görmeleri, bu alanda uzun süredir dayatılan karşı-devrimin de ifadesidir.
Suriye düşerse söz konusu çengel tamamlanmış olacak. Okyanuslardan iç denizlere kadar bu sahada kadının adı yok olacak…
Bu aynı zamanda 1400 yıldır, özgürlük adına karınca kadarınca süren, büyük acılara muhatap olup gel gitlerle ayakta kalmaya çırpınan tüm aydınlanma güçlerinin bir kez daha tırpanlanması demektir. Kadın, acıların en büyüğünü, baskıların en yoğununu, tanrının kutsal kitapları aracılığıyla ya da yorumcuların uydurmalarının da katkısıyla erkeğe sunduğu bir meze olarak bundan sonra da acı çekeceğini iddia etmek abartılı olmayacaktır.
Bu aynı zamanda, okyanus ötesi süper güçlerin Akdeniz üzerinden Kafkaslara doğru enerji alanları ve yollarının denetlenmesine ilişkin stratejilerinin kilit noktası Suriye'nin çökertilmesiyle birebir ilişki halindedir; Akdeniz, Lübnan, Suriye, Irak, İran Pakistan... diye devam eden güzergah için açılması gereken kilit Suriye olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dikey olduğu kadar, yatay koordinatlarıyla Suriye bu nedenle dünya şer güçleri medyası tarihinin en kapsamlı, en programlı saldırılarına maruz kalmaktadır. Rus, Çin ve Hindistan'dan oluşan kıtaların yükselen güçleri, doğudan batıya Ak denize uzanan gelişme çizgilerinin Suriye üzerinde okyanus ötesi süper güçlerle yüz yüze gelmesine de dikkat çekmek gerek. Bu yanıyla Suriye, bölgemizde gelişmekte olan tüm olayları izah edecek bir alan olarak öne çıkıyor denilebilir.
Kadın konusuyla ilgili olarak yazınıza ilişkin böylesi bir yorumu yapmayı ve sizinle paylaşmayı uygun gördüm.
Sevgi ve saygılarımla başarı dileklerimi iletiyorum.
Baki selamlar.
Mihrac Ural - 30 Kasım 2011”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder