17 Temmuz 2011 Pazar
SURİYE’DE ÇIKARILMAK İSTENEN ALEVİ / SÜNNİ ÇATIŞMASINI ENGELLEYELİM !
Not: Değerli dostum Kazım Balaban, Hacıbektaşi Veli Vakfı sekreterleri, yazar, gazeteci bir aydın olarak yıllardır yapa geldiğimiz yazışma ve sohbetlerimizde ortaya çıkan duyarlılık ve sorumluluğu bölgemizdeki olaylar içinde göstermektedir. Değerli dostum, kısa bir süre önce özel olarak bana da ilettiği gibi Suriye konusunu ele almıştır. Kazım Balaban’ın bu yazısında ortaya koyduğu tutum, ülkemiz aydınlarının medya yalanlarına, kurgu ve abartmalarına esir olan duruşlarını, hayır hah tutumlarının artık saldırgan emperyalizme, İsrail siyonizmine, ülkemiz gericiliğini komşu ülkelerin eli kanlı şebekelerinin cürümlerin ortak olmak anlamına geleceğine de bir gönderme olmuştur. Dostumu bir kez daha tebrik ediyorum. Bu duyarlı duruşunu ülkemiz solu ve tüm aydınları için bir örnek olmasını diliyorum. Çağrısına hepimizin cevap vermesi gerektiğine inanıyorum. Mihrac Ural, 17 Temmuz 2011
***
Kazım Balaban
16 Temmuz 2011 / Viyana
Çalıştığım işyeri, Viyana’da şehrin tam merkezinde. Şehrin tüm resmi kurumları ve bürokrasisi ile birkaç yüzmetre mesafemiz var. Bu yüzden sık sık yürüyüş ve etkinliklere tanık oluyorum.
Metroya binmek üzere giderken yolunuz sık sık etkinlik yapanlara denk gelir.
Arap Baharı denilen olaylar başladığında Mısır Arapları ile Avusturya’nın sol grupları birlikte etkinlikler yapıyorlardı. Mısırlılar içinde Hristiyan Kıptiler, Muhafazakâr İslamcı guruplar ve sosyalistler de bulunuyordu.
Dağıtılan bir el ilanında Avusturya Marksistleri, Mısırlı yoldaşları için destek mitingleri organize ediyorlardı. Örneğin 11 Şubatta şehir merkezinde, 12 Şubatta Mısır Büyükelçiliği önünde, 13 Şubatta tekrar şehir merkezinde peşpeşe mitingler organize ettiler.
Konu ile ilgili TV’lere çıkıp konuşan uzmanlar, ‘’ABD yanlısı diktatörlerin birer birer yıkılmaya başladığını, Arap baharının tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı kapsayacağını, hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını’’ söylemeye başladılar. Bir süre sonra Mısır’da Hüsnü Mübarek iktidardan çekildi ve bölge gündemi birçok ülke ile birlikte Libya direnişine sahne oldu.
Ancak Avusturya’da bulunan ve sürekli gösteri yapan Libya muhalifleri sadece muhafazakâr İslamcı guruplardan oluşuyordu. Gözlerim günlerce Mısır muhalif gruplarına benzer görüntüler aradı. Ama nafile. Bu arada ufak tefek diğer protestocu gruplara da rastlamama rağmen gündem giderek Suriye üzerinde odaklaşmaya başladı. Artık hem Türk, hem Avrupa basını hergün Suriye protestolarına yer vermeye başladı.
Bir gün Aşık Veysel’in de köylüsü olan arkadaşım Kadim Ülker, Suriye Ermenilerinden olan bir bayan iş arkadaşının referansına dayanarak Suriye’de Alevi /Sünni, Müslüman /Hristiyan kavgasının çıkarılmak istediğini, halkın bunun farkında olarak provakasyonlara gelmediği konu edinen bir yazı yazdı.
Bakınız : http://www.aktuelavrupa.at/news/1297.html
Veya
http://www.acikgazete.com/yazarlar/kadim-ulker/2011/05/30/iste-ermeni-asilli-suriyeli-bir-yurtsever.htm?aid=41783
Bu tür haberler insanın fotoğrafa daha dikkatli bakmasını sağlar. Resim, uzmanların sık sık söylediği ‘’ Ortadoğu’da ki halk hareketleri, bölgede ki ABD yanlısı diktatörlere başkaldırıdır’’ sözünün tersini gösteriyordu. Anlaşılıyor ki bu bir BOP ve Genişletilmiş Kuzey Afrika projesiydi. Basına çıkanlar da Deformasyon amaçlı propaganda yapıyorlardı.
Ancak birkaç gün önce Ulusal kanalda son derece uyarıcı bilgiler içeren bir haberde izlediğim ayrıntılar, Türkiye’de acele bazı tedbirlerin alınmasını zorunlu kılıyor. Ulusal Kanal’da konuşan ve konuşmalarını zaman zaman çektiği fotoğraflarla destekleyen İP Gençlik Örgütü başkanı bir genç, Libya’dan sonra ziyaret ettikleri Lübnan ve Suriye gözlemlerinde Türkiye’ye de sıçratılması muhtemel olan tehlikelerden bahsetti.
Suriye’de durumun hiç te basının söyledikleri gibi olmadığını sık sık vurgulayan genç, milyonlarca kişinin iç savaş çıkartmak isteyenleri protesto etmelerine karşın bunların basında yer almadığından yakındı. Özellikle bir şehirde 16 km uzunluğunda yapılan bir Suriye bayrağının onbinlerce kişi tarafından taşındığını fotoğraflarla da gösterdi.
BOP ve Genişletilmiş Kuzey Afrika projesi anlaşıldığı gibi tüm bölgeyi ateş çemberine almak isteyen emperyalist güçlerin projesi. Burada çıkacak çatışmalar sonucu doğan otorite boşluğu, silah ve petrol tüccarlarını çıkarlarını önplana alan küçük yerel güçlere devredilecek gibi görünüyor. Fotoğrafın Hristiyan /Müslüman çatışması gibi görünmesini istemeyen emperyalistler, Müslüman Türkiye’yi de yanına alarak en ön cepheye onu sürmektedirler.
Libya’da ki muhaliflere yapılan silah, lojistik, maddi gibi destekler ve Kaddafi güçlerine yapılan saldırılar her halde insan hakları ve özgürlükler için yapılmıyor olsa gerek. Artık fotoğraf çıplak gözle bile kolayca görülebilmektedir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika yerle bir edilmek isteniyor. Türkiye’nin, bu politikaları onaylayan yöneticileri ise artık mazlum halkların değil, silah tüccarlarının, zalimin yanında yer alarak hem komşuları olan bölge halklarına, hem İslam dinine ihanet içindedirler. Bölgenin mezhepler çatışmasına döndürülerek Türkiye’ye sıçratılmak istendiği artık açıkça görülmektedir. Türkiye’nin, Libya muhaliflerini İstanbul’a davet etmesi ve bir toplantıda emperyalist ülkelerin temsilcileri ile buluşturması, Türkiye’nin kuruluş felsefesinden tamamen koptuğunun göstergesidir.
Atatürk’ün ‘’Yurtta Sulh, Cihan’da Sulh’’ projeleri özellikle son AKP Hükümetleri tarafından tamamen devre dışı bırakılmış, Türkiye istese bile kolay kolay sıyrılamayacağı uçurum politikasının içine çekilmiştir.
Libya’ya saldırıların içinde Türkiye’nin bulunduğu Nato şemsiyesi ile yapılması, bu saldırıların giderek Türkiye’nin eli ile Suriye ve İran’a sıçratılmaya çalışılması korkunç bir felakettir. Hükümet, Türkiye’de Alevi – Sünni çatışmasının çıkmasının koşullarını dolaylı olarak desteklemektedir. Komşu ülkelerde mezhep çatışmalarının teşvik edilmesi demek, bu çatışmaların Türkiye’de de olmasını baştan kabul etmek anlamına gelir.
Hükümetin, sivil ve askeri yetkililerin bu hatalarının faturalarını mazlum halk ödeyecek. Dünya da hiç bir örneği görülmemiştir ki iç savaş ve mezhep çatışması o ülkeye yarar getirmiş olsun. Türkiye’de çıkacak bir iç savaşın, bir Alevi –Sünni çatışmasının kazananı olmayacak. Her iki tarafta kaybedecek. Hepimizin insan olarak bu kirli savaşı durdurma, engelleme sorumluluğumuz var. Hepimizin başta yanıbaşımızda ki komşumuzu ziyaret ederek, ‘’ Türkiye’de bir Alevi – Sünni çatışması çıkartılmak isteniyor. Aman dikkatli olalım ve buna araç olmayalım’’ duyarlılığımızı göstermemiz gerek.
Etkileri yüzyıllar boyu devam edecek olan günah ve veballerden kaçınmamız, hükümeti ve silahlı kuvvetleri uyararak ‘’Zalim ile dost, mazluma düşman olmayın’’ diyerek uyarılması gerek.
İnsan kaynaklarının savaş aletlerine, savaş sonrası tekrar inşa edilecek yıkıntılara ve savaşta bedenlerinin bir kısmını kaybederek protez ayak bacak yapımına değil, bölgenin toplumsal olarak kalkınmasına harcanmasına çabalamamız gerek.
Çıkması muhtemel olan, ve çıktığında Türkiye’ye sıçraması kaçınılmaz olan Alevi / Sünni çatışmasını engellemek için lütfen somut çalışmalar yapalım.
Yazılar yazalım,
Paneller yapalım.
Bildiriler dağıtalım,
Afişler asalım.
Meiller gönderelim,
Komşularımızı ziyaret edelim,
Siyasi partilere mesajlar yönlendirelim,
İktidar partisine, hükümete uyarılada bulunalım,
Din adamlarına çağrıda bulunalım.
Kısacası elimizden ne geliyorsa onu yapalım. Yapalım ve bu kirli savaşı daha başlamadan engelleyelim.
Unutmayalım.
Gemi su alırda 5 metre batarsa, geminin en üstünde dalgalanan Bayrak direği de 5 metre batar.
Savaş açlık, yokluk, gözyaşı ve felaket demektir. Engellemek insanlık görevimizdir.
Muhabbetlerimle.
***
Kazım Balaban
16 Temmuz 2011 / Viyana
Çalıştığım işyeri, Viyana’da şehrin tam merkezinde. Şehrin tüm resmi kurumları ve bürokrasisi ile birkaç yüzmetre mesafemiz var. Bu yüzden sık sık yürüyüş ve etkinliklere tanık oluyorum.
Metroya binmek üzere giderken yolunuz sık sık etkinlik yapanlara denk gelir.
Arap Baharı denilen olaylar başladığında Mısır Arapları ile Avusturya’nın sol grupları birlikte etkinlikler yapıyorlardı. Mısırlılar içinde Hristiyan Kıptiler, Muhafazakâr İslamcı guruplar ve sosyalistler de bulunuyordu.
Dağıtılan bir el ilanında Avusturya Marksistleri, Mısırlı yoldaşları için destek mitingleri organize ediyorlardı. Örneğin 11 Şubatta şehir merkezinde, 12 Şubatta Mısır Büyükelçiliği önünde, 13 Şubatta tekrar şehir merkezinde peşpeşe mitingler organize ettiler.
Konu ile ilgili TV’lere çıkıp konuşan uzmanlar, ‘’ABD yanlısı diktatörlerin birer birer yıkılmaya başladığını, Arap baharının tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı kapsayacağını, hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını’’ söylemeye başladılar. Bir süre sonra Mısır’da Hüsnü Mübarek iktidardan çekildi ve bölge gündemi birçok ülke ile birlikte Libya direnişine sahne oldu.
Ancak Avusturya’da bulunan ve sürekli gösteri yapan Libya muhalifleri sadece muhafazakâr İslamcı guruplardan oluşuyordu. Gözlerim günlerce Mısır muhalif gruplarına benzer görüntüler aradı. Ama nafile. Bu arada ufak tefek diğer protestocu gruplara da rastlamama rağmen gündem giderek Suriye üzerinde odaklaşmaya başladı. Artık hem Türk, hem Avrupa basını hergün Suriye protestolarına yer vermeye başladı.
Bir gün Aşık Veysel’in de köylüsü olan arkadaşım Kadim Ülker, Suriye Ermenilerinden olan bir bayan iş arkadaşının referansına dayanarak Suriye’de Alevi /Sünni, Müslüman /Hristiyan kavgasının çıkarılmak istediğini, halkın bunun farkında olarak provakasyonlara gelmediği konu edinen bir yazı yazdı.
Bakınız : http://www.aktuelavrupa.at/news/1297.html
Veya
http://www.acikgazete.com/yazarlar/kadim-ulker/2011/05/30/iste-ermeni-asilli-suriyeli-bir-yurtsever.htm?aid=41783
Bu tür haberler insanın fotoğrafa daha dikkatli bakmasını sağlar. Resim, uzmanların sık sık söylediği ‘’ Ortadoğu’da ki halk hareketleri, bölgede ki ABD yanlısı diktatörlere başkaldırıdır’’ sözünün tersini gösteriyordu. Anlaşılıyor ki bu bir BOP ve Genişletilmiş Kuzey Afrika projesiydi. Basına çıkanlar da Deformasyon amaçlı propaganda yapıyorlardı.
Ancak birkaç gün önce Ulusal kanalda son derece uyarıcı bilgiler içeren bir haberde izlediğim ayrıntılar, Türkiye’de acele bazı tedbirlerin alınmasını zorunlu kılıyor. Ulusal Kanal’da konuşan ve konuşmalarını zaman zaman çektiği fotoğraflarla destekleyen İP Gençlik Örgütü başkanı bir genç, Libya’dan sonra ziyaret ettikleri Lübnan ve Suriye gözlemlerinde Türkiye’ye de sıçratılması muhtemel olan tehlikelerden bahsetti.
Suriye’de durumun hiç te basının söyledikleri gibi olmadığını sık sık vurgulayan genç, milyonlarca kişinin iç savaş çıkartmak isteyenleri protesto etmelerine karşın bunların basında yer almadığından yakındı. Özellikle bir şehirde 16 km uzunluğunda yapılan bir Suriye bayrağının onbinlerce kişi tarafından taşındığını fotoğraflarla da gösterdi.
BOP ve Genişletilmiş Kuzey Afrika projesi anlaşıldığı gibi tüm bölgeyi ateş çemberine almak isteyen emperyalist güçlerin projesi. Burada çıkacak çatışmalar sonucu doğan otorite boşluğu, silah ve petrol tüccarlarını çıkarlarını önplana alan küçük yerel güçlere devredilecek gibi görünüyor. Fotoğrafın Hristiyan /Müslüman çatışması gibi görünmesini istemeyen emperyalistler, Müslüman Türkiye’yi de yanına alarak en ön cepheye onu sürmektedirler.
Libya’da ki muhaliflere yapılan silah, lojistik, maddi gibi destekler ve Kaddafi güçlerine yapılan saldırılar her halde insan hakları ve özgürlükler için yapılmıyor olsa gerek. Artık fotoğraf çıplak gözle bile kolayca görülebilmektedir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika yerle bir edilmek isteniyor. Türkiye’nin, bu politikaları onaylayan yöneticileri ise artık mazlum halkların değil, silah tüccarlarının, zalimin yanında yer alarak hem komşuları olan bölge halklarına, hem İslam dinine ihanet içindedirler. Bölgenin mezhepler çatışmasına döndürülerek Türkiye’ye sıçratılmak istendiği artık açıkça görülmektedir. Türkiye’nin, Libya muhaliflerini İstanbul’a davet etmesi ve bir toplantıda emperyalist ülkelerin temsilcileri ile buluşturması, Türkiye’nin kuruluş felsefesinden tamamen koptuğunun göstergesidir.
Atatürk’ün ‘’Yurtta Sulh, Cihan’da Sulh’’ projeleri özellikle son AKP Hükümetleri tarafından tamamen devre dışı bırakılmış, Türkiye istese bile kolay kolay sıyrılamayacağı uçurum politikasının içine çekilmiştir.
Libya’ya saldırıların içinde Türkiye’nin bulunduğu Nato şemsiyesi ile yapılması, bu saldırıların giderek Türkiye’nin eli ile Suriye ve İran’a sıçratılmaya çalışılması korkunç bir felakettir. Hükümet, Türkiye’de Alevi – Sünni çatışmasının çıkmasının koşullarını dolaylı olarak desteklemektedir. Komşu ülkelerde mezhep çatışmalarının teşvik edilmesi demek, bu çatışmaların Türkiye’de de olmasını baştan kabul etmek anlamına gelir.
Hükümetin, sivil ve askeri yetkililerin bu hatalarının faturalarını mazlum halk ödeyecek. Dünya da hiç bir örneği görülmemiştir ki iç savaş ve mezhep çatışması o ülkeye yarar getirmiş olsun. Türkiye’de çıkacak bir iç savaşın, bir Alevi –Sünni çatışmasının kazananı olmayacak. Her iki tarafta kaybedecek. Hepimizin insan olarak bu kirli savaşı durdurma, engelleme sorumluluğumuz var. Hepimizin başta yanıbaşımızda ki komşumuzu ziyaret ederek, ‘’ Türkiye’de bir Alevi – Sünni çatışması çıkartılmak isteniyor. Aman dikkatli olalım ve buna araç olmayalım’’ duyarlılığımızı göstermemiz gerek.
Etkileri yüzyıllar boyu devam edecek olan günah ve veballerden kaçınmamız, hükümeti ve silahlı kuvvetleri uyararak ‘’Zalim ile dost, mazluma düşman olmayın’’ diyerek uyarılması gerek.
İnsan kaynaklarının savaş aletlerine, savaş sonrası tekrar inşa edilecek yıkıntılara ve savaşta bedenlerinin bir kısmını kaybederek protez ayak bacak yapımına değil, bölgenin toplumsal olarak kalkınmasına harcanmasına çabalamamız gerek.
Çıkması muhtemel olan, ve çıktığında Türkiye’ye sıçraması kaçınılmaz olan Alevi / Sünni çatışmasını engellemek için lütfen somut çalışmalar yapalım.
Yazılar yazalım,
Paneller yapalım.
Bildiriler dağıtalım,
Afişler asalım.
Meiller gönderelim,
Komşularımızı ziyaret edelim,
Siyasi partilere mesajlar yönlendirelim,
İktidar partisine, hükümete uyarılada bulunalım,
Din adamlarına çağrıda bulunalım.
Kısacası elimizden ne geliyorsa onu yapalım. Yapalım ve bu kirli savaşı daha başlamadan engelleyelim.
Unutmayalım.
Gemi su alırda 5 metre batarsa, geminin en üstünde dalgalanan Bayrak direği de 5 metre batar.
Savaş açlık, yokluk, gözyaşı ve felaket demektir. Engellemek insanlık görevimizdir.
Muhabbetlerimle.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder