11 Temmuz 2011 Pazartesi
“HİVAR EL VATANİ” ve KÜRTLER
Mihrac Ural
10 Temmuz 2011
Soğuk savaşın kalıplarıyla 21. Yy artık yürünemez. Algılarımızdaki Saddam rejimi Baas algısıyla uzak yakın hiçbir benzerliği olmayan Suriye rejimi, temel demokratikleşme ve özgürlük sorunlarını çözmek için önemli belirtileri ortaya koyan devrim gibi reformlara yönelmiştir. Bununla da kalınmamış ortak vatan çatısı altında kalmayı kabul eden, dış güçlerle ortak yanı olmayan, ülkesi üzerinde batkılı güçlerin o-askeri operasyon yürütme çağrılarına bulaşmamış, eli kanlı katil şebekeleri ret eden, legal illegal, inanç ve etnik temelde siyasi yapılanmaya giden tüm muhalif güçleri Suriye için diyaloga çağırmıştır; bu güçlerle ülkeyi siyasi açıdan yeniden omuz omuza yapılandırma hedefini koymuştur. Bu adımlar Suriye’nin yeniden doğuşuna işaret ediyor.
Yeniden doğuş, kendi simgelerini de vatan algısıyla tarihinden ve eli altındaki en yakın kaynaklardan oluşturmaya başladı bile. Soğuk savaş statüleriyle tüm Arapları tek devlet altında birleştirme gibi, tahayyülü geniş ulusçu söylemler yerine, vatan söylemleri, ortak ülke ve içinde yaşayan her türden farklılığın birliğini söylemlerine taşımaya başlamıştır. Suriye bunu güçlü birliğiyle, halkın etkince yönetiminin aldığı kararları destekleyerek elde etmektedir. Bu aynı zamanda tüm dış müdahaleleri, eli kanlı şebekelerin komplo kuklası girişimleri, komşuluk adına ikiyüzlü siyasetle arkadan hançerleyenleri iflasla yüz yüze bırakıyor.
Suriye’nin bölgemizde oluşturduğu örnek, ülkemiz sorunlarının çözümü için gerekli tutumlara da önemli bir göndermedir; tüm farklılıklarıyla halkına güvenmeden onların taleplerini sağlamadan sorunları aşmanın mümkünü olmayacaktır.
***
Suriye’de sistem, eski kabuğundan sıyrılmak ve reformların getireceği yenilenmeyi hazmedebilmenin sancılarını yaşıyor. Bunun için halkıyla barışmanın yollarını arıyor. Tüm muhalifleri ortak vatan çatısı altında yeniden kuruluş için diyaloga çağırıyor. 3 aydır kanlı bir arenaya sürüklenmek istenen Suriye, bu kaostan çıkışı sisteme muhaliflerle ortak bir masada oturuyor. Baas’çı sistemle ilgili ülkemiz algılarında Saddam olgusu derin izler bırakmıştır. Buna Uluslararası medyanın akıl almaz yalan, abartı, kurgu haberlerinin etkisini de eklediğimizde Suriye tablosu bir vahşet görüntüsüne bürünür. Ancak bu gerçeğin hiçbir yanını oluşturmuyor. Gerçekle hiçbir ilişkisi olmayan bu yanılsamaya aldanmayan tüm gözlemcilerin teslim ettiği gerçek, Suriye’de bir karşı-devrim hareketi olduğudur; dış destekli, nefret ve intikam üzerinde kurgulanmış eli kanlı şebekelerle bir mücadele olduğudur. Halkın, özgürlük ve demokraside dile gelen haklı reform taleplerinin ise, yönetimin aldığı ve anında hayata geçirdiği “devrim gibi reform kararlarıyla”, ortak vatan çatısı altında kalarak, komplolara, askeri operasyon çağrılarına taviz vermeyen muhalefetin de katılımıyla yeniden şekillenecek ülkenin siyasal yapılanmasını ikame etme çabası bulunmaktadır. Halkın haklı taleplerini araç olarak kullanıp ülkeyi kanlı bir iç savaşa, mezhep ya da kardeş kavgasına sürükleyerek sonu gelmez bir bataklık yaratmaya çalışanların ise bu gelişmelerin yolunu kesmek için ellerinden gelen her türden kirliliği yaptıkları açıkça ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bu süreçte Suriye yönetimi barışçıl protestolara şiddet uygulama ve kurşun sıkmayı kesinlikle yasakladığını ilan etmiştir; ancak protestoları araç olarak kullanıp sivil ve güvenlik güçlerine aynı anda çapraz kurşun yağmuru yağdırarak insanları katledenlerin, ölüler üzerinden siyasetle, gösterilerine yakıt oluşturdukları da açıkça ortaya çıkmış bulunmaktadır. Suriye’de devlet halkını silah sıkmamıştır eli kanlı şebekelerin direncini kırmak için bir savunma çabası içinde olmuştur; ölen 1400 kişinin yarısına yakını güvenlik görevlilerinden olması bunu göstermeye yeterlidir.
Her şeye rağmen Suriye, soğuk savaş döneminden kalma devlet yapılanmasını değiştirmekle karşı karşıyadır. Bu yapıyla devam edilemeyeceği açıktır. Bu değişimi yönetin öncülüğünde yapabilme şansı ise çok yüksektir: Beşşar Esad yönetiminin Suriye’de arkasına aldığı halk desteği bunun zeminidir. Tüm dış müdahalelere, sınır komşusu ülkelerin akıl almaz tarzda ve ahlaksızca iç işlerine karışılmasına rağmen, reform kararlarını kararlılıkla uygulamaya, vatan çatısı altında tüm muhalefetle koşulsuzca yuvarlak masa etrafında oturup ülkeyi yeniden yapılandırmaya davet etmesi bunun bir işaretidir. Hivar el Vatani toplantısı böyle bir atmosferde Şam’da bağlandı.
HİVAR
Faruk el Şara, başkanlığında açılan toplantı, 200 aydın, öğretim üyesi, bağımsız milletvekili, sanatçı sivil toplum kuruluş temsilcileri, etnik, dini ve mezhepsel çevre temsilcileri Şam’da Hivar el Vatani toplantısında (Vatan için diyalog) bir araya geldi (10 Temmuz 2011)
Suriye üzerine yazdığım onlarca makalede, Suriye’nin handikabı Kürt sorunudur tespitini yaptım. Kürtler olmadan Suriye güçsüzdür dedim tersi de doğru Kürtleriyle Suriye güçlüdür diye belirleme yaptım. Suriye er ya da geç, bir biçimde demokratikleşecektir: Bu ülke ne Mısır gibi yarı yolda kalacak ne de Tunus gibi. Çünkü demokratikleşme yönünde bir irade ortaya çıkmış ve bunu halkın ezici çoğunluğunun desteğini almış olan yönetim ısrarla ve kararlılıkla istediğini göstermiştir. Bunu da ni dış baskılar nede bunların desteklediği eli kanlı şebekeler karşısında geri bir adım atma anlamında yapmaktadır. Yapılanlar halkın ihtiyacı olması nedeniyle ileri bir adım olarak gündeme gelmektedir.
Suriye’nin Kürtler konusundaki tutumunu gerçek anlamda belirleyici olması esprisi, Kürtlerin Suriye’de haklarına bir an önce kavuşması gereken en önemi farklı bir etnik yapı olmasındandır; tabi ki buna eklenmesi gereken Süryanilerin de olduğunu belirtmeliyim.
Bu yaklaşımı Suriye’de Kürtlerle ilgili tarihi bilgilerime, son 30 yıllık kendi gözlem ve tanıklığını yaptığım gelişmelere bağlı olarak değerlendirdim. Özellikle de Türkiye’de Kürt sorunu tarihi ve bugünüyle ilgili indekslemelere önem vererek bu soyutlamayı yaptım. İki farklı ülke iki farklı yaklaşım diye de Suriye’nin kendi Kürtleriyle çok daha barışık ve geleceği birlikte omuzlama yönünde çok daha ileri durumda olduğunu belirledim.
İki ülke iki farklı ilişki bu noktada çok önemlidir. Suriye 17 Nisan 1946 yılında bağımsız bir devlet oldu. Bu kısa tarih itibariyle baktığımızda Egemen ulus Araplarla Kürtler arasında ne Irak’ta ne de Türkiye’de cereyan eden bir kırılma olmadı. Bu ülkede Kürtler hiçbir zaman toplu bir kıyıma uğramadı. Hiç bir zaman dillerine Türkiye benzeri bir yasak gelmedi, Kürt olmak, Kürtçe konuşmak, Kürt isimleri almak ya da bundan dolayı bir baskı olmadı. Türkiye’de bu gün bile halkın oylarıyla seçilmiş bir Kürt partisiyle Başbakanın görüşmesi yapması için, Kürt özgürlük hareketine “Terörist” suçlamasının yapılması şart koşuluyor. Oysa bu en güç koşullarda bile Suriye Kürtlerle, legal, illegal tüm temsilcileriyle görüşülüyor. Sözde çoğulcu olan Türkiye siyasal sahnesinde bile Kürt olmak ağır bir suçtu. Oysa, Suriye’de başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, bakanlık yapmış olan Kürtlere, Kürt denilmesinde bir mahsur yoktu. Bu günde öyledir. Çünkü devletin adı bir ırkın adı değildi; Suriye adı, kadim Süryani yurdu anlamına gelen bir coğrafi alan adıdır ve herkesi içine kapsamaktadır. Yani Türkiye yerine Anadolu Cumhuriyeti tanımını düşündüğümüzde benzer bir gerçekle karşılaşmış oluruz.
Osmanlıda ortaya çıkan 20 Kürt halk ayaklanması bir yana, Cumhuriyet’te 19 Kürt halk ayaklanması ve sonuçları Osmanlıyı aratmayacak bir şekildeydi.. Yüz binler katledildi. Koçgiri, Şeyh Sait, Dersim, ve aradaki katliamlar, buna jenosit demek yanlış değildir. 1984 Eruh-Şemdilli olaylarından 22 Haziran 2010 tarihli Halkalı olayına kadar, resmi kaynaklara yansıyan bilanço şudur: 6.653 güvenlik görevlisi, 5.687 vatandaş, 41.828 Kürt özgürlük savaşçısı, 21.615 yaralı, 300 milyar dolar da maliyet (http://www.gazeteci.tv/26-yillik-teror-bilancosu-hangi-yil-ne-kadar-terorist-oldu-ne-kadar-sehit-verdik-80725h.htm). Bu rakamların güvenlik güçleriyle ilgili olanı tam olarak tespit edilmiş olsa da Kürtlerle ilgili olanının çok daha fazla olduğunu kestirmek zor değildir. Buna son bir yılın bilançosunu ve 17 bin faili meçhulü de eklediğimizde rakamların dehşet boyutunu görmek zor değildir. Bu ise, 65.000’e yakın Kürt’ün katledildiği resmi rakamlarca da onaylanmış demektir.
Oysa Suriye’de 1962 sayımında vatandaşlık hakkı almayan Kürtlerin yaşadığı sorunlar, önceden karara bağlanmış olmasına rağmen geç kalınmış olsa da 15 gün içinde sonuçlanmıştır. Yüz binlerce Kürt bu hakkı almıştır; kimlik kartını alıp pasaport çıkararak yurt dışı gezlerine başlayanların da olduğu haberleri sıklıkla gelmeye başlamıştır. Türkiye’de Kürtlerin böylesi bir sorunla karşı karşıya kalmamış olması, Suriye’deki konumlarını daha kötü yapmaz; Bu sorunda vergi ve askerlikten çekinen Kürtlerin kendi hatalarını da olduğu ve sonuçlarından olumsuz etkilenince bunu dile getirmeleri ve çözümünün böylesine bir hızla olması, oldukça anlamlıdır. İki ülke, iki farklı ilişki türüne de bu sorun önemli bir gösterge sayılmalıdır. Kürtler Türkiye’de çektikleri ve çekmeye devam ettikleri acının hiçbir boyutunu ve türünü Suriye’de çekmediler; ancak demokratik haklarının askıda olduğu tartışmasız bir gerçektir. Suriye’nin handikabı da budur.
Kürtlerin tarihleri boyunca. Suriye’de silahlı bir harekete girişmemeleri ve son olaylarda eli kanlı şebekelerin kin ve nefret üzerine kurulu kanlı eylemlerinden uzak kalmaları, bir yandan haklı ve barışçıl taleplerine bir işaret olduğu kadar, Suriye devletine olan yaklaşımları açısından da önemli bir göstergedir. Suriye devletinin eli kanlı şebekelerle karşı Cisir El Şuğurda, Banyas, Humus ve Deraa’da aldığı güvenlik önlemleri ve silahlı çatışma süreçlerinin hiçbir türüne Kürt bölgesinde yönelmemiş olması bu farkı ayrıca ve önemli ortaya koymaktadır. Ülkemiz Siyonist solunun ve bölge cahillerinin dile getirdikleri yalan, kurgu, abartma ve medya illizüyonlarının etkisindeki yazılarda ima edilmeye çalışılan korkunç tablonun Suriye Kürtleri açısından bir anlam taşımadığını tekrarla belirteceğim; iki ülke iki farklı ilişki.
Şam’da bugün yapılan (10 Temmuz 2011) Hivar el Vatani (Vatan için diyalog) toplantısına dönecek olursak, Kürtler adına konuşan, Suriye Kürtlerinin ezici çoğunluğunu temsil ettiğini dile getiren Ömer Oso’nun konuşması, bu toplantının en önemli ve en ilgi çeken konuşması olarak belirdi.
Ömer Oso’yu alat kimi paragraflarını aktaracağım bir röportajda buldum
“Bilindiği üzere PKK lideri Sayın Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesi için başta ABD, Britanya, İsrail ve Türkiye Suriye’ye karşı savaş kararı aldılar. Suriye’den çıkmak zorunda kalan Öcalan’ı Yunanistan kabul etmeyince, PKK lideri sorumlu bulunduğum Rusya sahasına gelmek zorunda kaldı.
Jirinovski, Mitranof ve çok sayıda milletvekili ile birlikte Havaalanına Öcalan’ı karşılamaya gittik.
Öcalan Havaalanına Rozerin, Omer Oso Ve Mervan Zirki ile birlikte geldi. Öcalan dışında kimsenin vizesi yoktu. Öcalan Jirinovski’ye ait eve yerleşti.” ( Mahir Welat’ın Hülya Yetişen’le yaptığı röportaj, 8 Nisan 2011 http://www.kurdistan-report.com/?p=2726)
Ömer Oso, aynı minval üzerinde bir temsilcilik konumu taşıyorsa, gerçekten de Suriye Kürtlerinin çoğunluğunun sorunlarını dile getirebilecek özelliğini koruyor demektir. Konuşması da buna önemle işaret etmektedir.
Kürtlerin Suriye’de, Cumhurbaşkanlığı 49 nolu kararnameyle kazınılan vatandaşlık haklarının oluşturmaya başladığı karşılıklı güven ortamında, karar bağlanan reformların hızla ikame edilmesinin gerekli olduğunu dile getirdi.
Türkiye’de Kürtlerin uğradı zulümden örnekler veren Oso, Erdoğan’la Suriye’nin kurduğu ve on yılına mal olan ilişkinin önceden bilinen sonuçlarına geldiğini dile getirdi. Bu nedenle Kürtler karşısında böylesine bir baskıcı bir rejimden Suriye’nin alacağı hiçbir dersin olamayacağını belirtti.
Suriye’yi ezeli ve ebedi bir ortak vatan olarak gördüklerini, siyasi haklarının demokratik bir çerçevede verilmesiyle Kürtlerin, Suriyeli olarak bu topraklarda geçmişte olduğu gibi diğer kardeşleriyle mücadeleye devam etme sorumluluğu içinde olacaklarını belirtti. Tarihten yüklüce örnekler verdi.
Kürtlerin tüm sorunlarını barışçıl diyalogla çözeceklerini dile getiren Oso, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gibi bölücü planlara, askeri müdahale ve kışkırtmalara, ülkelerini kararlıca savunacaklarını belirtti.
Siyasi temsil haklarının parlamento ve hükümette herhangi bir oran şartı koşmaksızın, ortak vatan bilinciyle hakları olan bu kazanımı almaları gerektiği üzerinde duran Oso, dış müdahale ve komploların iç sorunların yarattığı açıklardan dolayı ülkede böylesine kanlı süreçlere yol açtığını. Bunun için el birliğiyle bu sorunları aşmak gerektiğine vurgu yaptı. Bu çerçevede “hukukun üstünlüğüyle mücehhez bir medeni devletle statükocu yapılanmayı aşarak, 3. Cumhuriyeti kurmanın zorunlu olduğunu” ifade ederek, bu üç cumhuriyeti şöyle tanımladı. “1. Bağımsızlıktan sonra kurulan Cumhuriyet,2. Hafız Esad’ın tashih hareketiyle kurduğu 1970-2000) Cumhuriyet ve 3. Beşşar Esad’ın ıslahatlarıyla kurulacak Cumhuriyet olması gerektiği, Kürtlerin bu yeni cumhuriyette haklarını kazanmış olarak, güçlüce yer alacaklarını” ifade etti.
Bu ifadelere, önemli değer biçen toplantı delegeleri ve bölge devrimci hareketleri, Suriye için Kürt sorunu, aşılması gereken ön önemli sorun olduğu ve Kürtlerin bu yaklaşımının barışçıl geçişi için önemli bir adım olduğu yönünde görüşlerin oluşmasına yol açtı. Bu görüşlere katılmayan ancak Kürtleri temsil gücü olmayan farklı siyasal etkinliklerin olduğu da bilinmektedir.
Komşumuz Suriye, hızla yeni ve demokratik bir anayasa ikamesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Yeni ve demokratik bir anayasa için de muhalifleri davet ederek ilk adımı atmıştır. Ülkemizde hiçbir zaman göremeyeceğimiz, hayal bile edemeyeceğimiz tarzda ortak ülke algısıyla af kurumunu çalıştırıp bu birliğin korunmasına çalışmaktadır. Eli kana bulaşmamış, tüm muhalifleri legal illegal örgüt mensubu olsa da, devlete karşı insan katli dışında hangi suçları işlemiş olursa olsun serbestçe gelip Hivar el vatini’ye katılabileceği güvencesini vermiştir. Bunun için de yurtdışında olanlara elçiliklerden pasaport alma hakkı tanımıştır. Kendine ve haklıyla ilişkisine güvenmeyenlerin katılmayı ret ettiği bu toplantının kapılarını sonuna kadar ortak vatanın yeniden kuruluşuna katkı yapacak olanlara açık olduğu da belirtilmiştir.
Katılımcı bir çoğulcu siyasal sisteme doğru giden komşumuz Suriye’nin zor günleri aşarak, ülkemizin demokratikleşme sürecine gerçekten örnek oluşturacak adımlar atması ülkemiz devrimci hareketin de temennisidir.
Yeniden doğum süreci yaşayan komşumuz Suriye,daha çok toplantılara tanık olacaktır; ilerleme ve gerilemelerle bu süreci tamamlamak için çalışacaktır. Dış müdahalelerin önü kesildikçe Suriye halkı bu süreçten başarıyla çıkacaktır. 23 milyonluk bir ülkede, 15 milyon insanın destek gösterileriyle meydanları doldurduğu bir kesitte bu sürecin başarılmaması için hiçbir neden yoktur.
Başkenti Şam’ın ikinci büyük kenti Halebin etkin desteğini almış bir yönetim karşısında, bir siyesi program bile oluşturamayan, camilere ve cuman namazına edeksli bir muhalefetin, dıştan ne kadar destek alırsa alsın fasit bir daire içinde kalacağı açıktır.
Hama kentine ABD ve Fransız Büyük elçilerinin yaptığı kural ihlali davranışlarla, muhaliflere kan taşınacağını sanmak ise çok sığı bir algıdır. Bu adımla ABD, Suriye’yle süren 40 yıllık savaşında bir kez daha iflas ettiğini göstermiştir. Bölge stratejistleri bu adımı, BOP’un Suriye’deki son mevzilerini korumak için yapılan bir kamikaziye benzetmektedirler.
Suriye bir süre daha, kabul edilebilir ölçekte sorunlarla yaşayacağı açıktır. Ancak sonun başlangıcına girilmiştir. Bu ülkeye diz çökertmek isteyen planların işlemediğini anlaşılmıştır.
Suriye ayrıca soğuk savaş döneminin bu gün için içi çok kof slogancı söylemlerinden sıyrılarak, ayakları yere basan, gerçekçi ölçülere dayanan vatan olgusunun önemini kavramaya başlamış bulunmaktadır. Tüm Arapları bir devlet çatısı altına birleştirmekten çıkmış, kendi ülkesinin gerekleriyle ilgili olmaya, bunu anlamaya başlamıştır; dün doğru olanın, bu gün de doğru olmayabileceği gerçeğiyle yüz yüze kalmıştır. Soğuk savaşın ne kurumlarıyla ne de yasalarıyla yürünemeyeceğini, devleti ve toplumu tek partinin yönlendirmesinin (Sosyalist sistemlerden örnek alınan Anayasanın 8. Maddesi) artık aşılması gereken bir geçmiş dönem kalıntısı olduğunu bilince çıkarmıştır, yenilenmek için de samimice çaba vermektedir. Bu yönde yeni simgeler, yeni tarih algısıyla ilgili arayışlar başlamıştır. Bunlar arasında bayrak algısı öne çıkan bir unsurdur.
Şam’da 23 milyonu temsilen 2300 mt. olarak yapılıp etrafında toplanan bayrak, Lazkiye'de 16 km olarak, dünyanın en büyük bayrağı olarak açıldı. 1 milyon 400 bin kişinin etrafında toplandığı bu bayrak, Suriye'de hızla tırmanın ortak vatan algısının simgesi haline geliyor; bu da kendini daha çok Arap milliyetçiliğiyle ifade eden Baas çizgisinden çıkış kanalarından bir olarak belirmektedir. Milyonlarca insanın meydanları dolduran destek gösterilerinde Baas bayrağının açılmaması da önemli bir işarettir.
BAYRAK YARIŞI
Suriye kendini toparlamaya çalışıyor. Bunun en önemli belirtisi bayrağını yeni yeni keşfetmesidir. Dene kadar bir bez parçası olarak görülen bayrak bu gün birliğin, dış güç müdahalelerine meydan okumanın simgesi. O aynı zamanda, Beşşar Esad’ın yürütmekte olduğu devrim gibi reformların da simgesi olmaya başladı. Bunu ülkenin dört bir köşesinde başlayan bayrak yarışlarıyla ifade etti. Başkent Şam’da 2300 metre uzunluğunda. 23 milyon Suriyeliyi temsil eden bayrak etrafında milyon kişinin toplanmasıyla başlayan süreç, halkın coşkulu katılımlarıyla her yerleşim biriminde festival gibi katılımlarla sürdü. Halep bu sürece çok görkemli bir katılışla, bir milyon kişinin yolları doldurduğu yönetime destek gösterisin, üzerine oynanmak istenen tüm oyunlara cevap verdi. Şer güçlerine “buraya kadar” dedi (6 Temmuz 2011).
Bayrak algısı kimi yerde milliyetçi ilkel ve ırkçı olabilir. Kimi yerde ise vatan birliğini tüm renkleriyle temsil eder. Suriye yeniden doğarken ortaya çıkan tabloda, Araplar, Kürtler, Ermeniler, Müslümanlar, Alevi’si-Sünni’si-İsmail’i ve Dürzileriyle, Hıristiyanlar tüm mezhepleriyle Ezidiler ve diğerleri ülkelerine yönelen dış güçlerin müdahaleleriyle yaşanan kanlı süreçlere karşı birlik olduklarını ifade etmek üzere bayrak etrafında etkin bir duruş sergilemeye başladılar. Suriye toplumu birliğini yeni simgelerle ya da eskiden olup ihmal ettiği ancak bu gün her zamandan daha çok ihtiyaç duyduğu simgelere sarılmaya başladı. Bayrak yarışının çağrıştırdığı ön önemli boyut budur.
Lazkiye bu yarışta, sadece diğer kentleri değil, aynı zamanda dünyayı da geride bıraktı. 14 ili ve işgal altındaki Golan tepelerini ve ilhak edilmiş Liva İskenderun, Antakya ve çevresini temsilen 16 km lik dünyanın en uzun bayrağı etrafında milyonlarca insanın Lazkiye-Şam otoyolunu doldurarak gösterdi. Suriye tarihinin en görkemli gösterisi 10 Temmuz 2011 tarihiyle bu gün, Şam’da vatan çatısı altında tüm siyasal güçlerle (muhalif-destekçi) bağlanmakta olan Hivar el Vatani (Vatan için diyalog) toplantısına denk gelmesi de ayrıca anlamlıydı.
Bu tarihi anı ben ve ailem, yoldaşlarım ve çocuklarımızla giderek saygıyla paylaştık. Komşu ülkenin bu coşkusuna ortak olduk, milyonlar içinde, temsil ettiğimiz değerlerin gereğini, Türkiye devrimci hareketinin bir parçası olarak yerine getirdik.
Kıssadan hisseye gelince
Ülkemiz önemli bir seçim sürecinden geçmiştir. Demokratik anayasa ikamesi artık ertelenmez bir görev haline gelmiştir. Seçim sonuçları, ülkemizin tüm farklılıkları adına, demokrasi ve özgürlüklerin ikamesi için Kürt halkının ortaya koyduğu performansın hayati önemdeki rolünü ortaya çıkarmıştır. Veriler, bu sürecin uzun bir denim aynı minvalde olacağını gösteriyor. Yeni anayasa oluşturma mücadelesinde, etkin katılımla, ortak ülkemizin tüm farklılıklarını temsil edecek kanaatlerin ele alınması bu sürecin gerçekten demokratik sonuçları için büyük öneme sahiptir.
D
emokratik anayasa bir ülkenin tarihinde önemli bir dönemeçtir: Böylesi bir sorumluluğu sadece parlamentoya yüklemek yetersizdir. Halkın özgür irade ve tercihleriyle Milletvekili seçilmişlerin bile parlamentoya gidemediği, %10 seçim barajıyla toplumun önemli bir kemsinin parlamentoya gitme şansının olmadığı bir ülkede anayasayı tek başına parlamento da yapamaz. Bu girişim komşumuzdan örnek alınacak bir yöntemle, toplumun tüm dokularını temsil edecek bir katılımla oluşturulması zorunludur.
Bölgemiz ülkemizi bu ölçüde ilgilendiriyorsa, bundan çıkarılacak ders kimsenin iç işlerine karışmamaktır, tersine olumlu örneklerinden yararlanmak olacaktır.
10 Temmuz 2011
Soğuk savaşın kalıplarıyla 21. Yy artık yürünemez. Algılarımızdaki Saddam rejimi Baas algısıyla uzak yakın hiçbir benzerliği olmayan Suriye rejimi, temel demokratikleşme ve özgürlük sorunlarını çözmek için önemli belirtileri ortaya koyan devrim gibi reformlara yönelmiştir. Bununla da kalınmamış ortak vatan çatısı altında kalmayı kabul eden, dış güçlerle ortak yanı olmayan, ülkesi üzerinde batkılı güçlerin o-askeri operasyon yürütme çağrılarına bulaşmamış, eli kanlı katil şebekeleri ret eden, legal illegal, inanç ve etnik temelde siyasi yapılanmaya giden tüm muhalif güçleri Suriye için diyaloga çağırmıştır; bu güçlerle ülkeyi siyasi açıdan yeniden omuz omuza yapılandırma hedefini koymuştur. Bu adımlar Suriye’nin yeniden doğuşuna işaret ediyor.
Yeniden doğuş, kendi simgelerini de vatan algısıyla tarihinden ve eli altındaki en yakın kaynaklardan oluşturmaya başladı bile. Soğuk savaş statüleriyle tüm Arapları tek devlet altında birleştirme gibi, tahayyülü geniş ulusçu söylemler yerine, vatan söylemleri, ortak ülke ve içinde yaşayan her türden farklılığın birliğini söylemlerine taşımaya başlamıştır. Suriye bunu güçlü birliğiyle, halkın etkince yönetiminin aldığı kararları destekleyerek elde etmektedir. Bu aynı zamanda tüm dış müdahaleleri, eli kanlı şebekelerin komplo kuklası girişimleri, komşuluk adına ikiyüzlü siyasetle arkadan hançerleyenleri iflasla yüz yüze bırakıyor.
Suriye’nin bölgemizde oluşturduğu örnek, ülkemiz sorunlarının çözümü için gerekli tutumlara da önemli bir göndermedir; tüm farklılıklarıyla halkına güvenmeden onların taleplerini sağlamadan sorunları aşmanın mümkünü olmayacaktır.
***
Suriye’de sistem, eski kabuğundan sıyrılmak ve reformların getireceği yenilenmeyi hazmedebilmenin sancılarını yaşıyor. Bunun için halkıyla barışmanın yollarını arıyor. Tüm muhalifleri ortak vatan çatısı altında yeniden kuruluş için diyaloga çağırıyor. 3 aydır kanlı bir arenaya sürüklenmek istenen Suriye, bu kaostan çıkışı sisteme muhaliflerle ortak bir masada oturuyor. Baas’çı sistemle ilgili ülkemiz algılarında Saddam olgusu derin izler bırakmıştır. Buna Uluslararası medyanın akıl almaz yalan, abartı, kurgu haberlerinin etkisini de eklediğimizde Suriye tablosu bir vahşet görüntüsüne bürünür. Ancak bu gerçeğin hiçbir yanını oluşturmuyor. Gerçekle hiçbir ilişkisi olmayan bu yanılsamaya aldanmayan tüm gözlemcilerin teslim ettiği gerçek, Suriye’de bir karşı-devrim hareketi olduğudur; dış destekli, nefret ve intikam üzerinde kurgulanmış eli kanlı şebekelerle bir mücadele olduğudur. Halkın, özgürlük ve demokraside dile gelen haklı reform taleplerinin ise, yönetimin aldığı ve anında hayata geçirdiği “devrim gibi reform kararlarıyla”, ortak vatan çatısı altında kalarak, komplolara, askeri operasyon çağrılarına taviz vermeyen muhalefetin de katılımıyla yeniden şekillenecek ülkenin siyasal yapılanmasını ikame etme çabası bulunmaktadır. Halkın haklı taleplerini araç olarak kullanıp ülkeyi kanlı bir iç savaşa, mezhep ya da kardeş kavgasına sürükleyerek sonu gelmez bir bataklık yaratmaya çalışanların ise bu gelişmelerin yolunu kesmek için ellerinden gelen her türden kirliliği yaptıkları açıkça ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bu süreçte Suriye yönetimi barışçıl protestolara şiddet uygulama ve kurşun sıkmayı kesinlikle yasakladığını ilan etmiştir; ancak protestoları araç olarak kullanıp sivil ve güvenlik güçlerine aynı anda çapraz kurşun yağmuru yağdırarak insanları katledenlerin, ölüler üzerinden siyasetle, gösterilerine yakıt oluşturdukları da açıkça ortaya çıkmış bulunmaktadır. Suriye’de devlet halkını silah sıkmamıştır eli kanlı şebekelerin direncini kırmak için bir savunma çabası içinde olmuştur; ölen 1400 kişinin yarısına yakını güvenlik görevlilerinden olması bunu göstermeye yeterlidir.
Her şeye rağmen Suriye, soğuk savaş döneminden kalma devlet yapılanmasını değiştirmekle karşı karşıyadır. Bu yapıyla devam edilemeyeceği açıktır. Bu değişimi yönetin öncülüğünde yapabilme şansı ise çok yüksektir: Beşşar Esad yönetiminin Suriye’de arkasına aldığı halk desteği bunun zeminidir. Tüm dış müdahalelere, sınır komşusu ülkelerin akıl almaz tarzda ve ahlaksızca iç işlerine karışılmasına rağmen, reform kararlarını kararlılıkla uygulamaya, vatan çatısı altında tüm muhalefetle koşulsuzca yuvarlak masa etrafında oturup ülkeyi yeniden yapılandırmaya davet etmesi bunun bir işaretidir. Hivar el Vatani toplantısı böyle bir atmosferde Şam’da bağlandı.
HİVAR
Faruk el Şara, başkanlığında açılan toplantı, 200 aydın, öğretim üyesi, bağımsız milletvekili, sanatçı sivil toplum kuruluş temsilcileri, etnik, dini ve mezhepsel çevre temsilcileri Şam’da Hivar el Vatani toplantısında (Vatan için diyalog) bir araya geldi (10 Temmuz 2011)
Suriye üzerine yazdığım onlarca makalede, Suriye’nin handikabı Kürt sorunudur tespitini yaptım. Kürtler olmadan Suriye güçsüzdür dedim tersi de doğru Kürtleriyle Suriye güçlüdür diye belirleme yaptım. Suriye er ya da geç, bir biçimde demokratikleşecektir: Bu ülke ne Mısır gibi yarı yolda kalacak ne de Tunus gibi. Çünkü demokratikleşme yönünde bir irade ortaya çıkmış ve bunu halkın ezici çoğunluğunun desteğini almış olan yönetim ısrarla ve kararlılıkla istediğini göstermiştir. Bunu da ni dış baskılar nede bunların desteklediği eli kanlı şebekeler karşısında geri bir adım atma anlamında yapmaktadır. Yapılanlar halkın ihtiyacı olması nedeniyle ileri bir adım olarak gündeme gelmektedir.
Suriye’nin Kürtler konusundaki tutumunu gerçek anlamda belirleyici olması esprisi, Kürtlerin Suriye’de haklarına bir an önce kavuşması gereken en önemi farklı bir etnik yapı olmasındandır; tabi ki buna eklenmesi gereken Süryanilerin de olduğunu belirtmeliyim.
Bu yaklaşımı Suriye’de Kürtlerle ilgili tarihi bilgilerime, son 30 yıllık kendi gözlem ve tanıklığını yaptığım gelişmelere bağlı olarak değerlendirdim. Özellikle de Türkiye’de Kürt sorunu tarihi ve bugünüyle ilgili indekslemelere önem vererek bu soyutlamayı yaptım. İki farklı ülke iki farklı yaklaşım diye de Suriye’nin kendi Kürtleriyle çok daha barışık ve geleceği birlikte omuzlama yönünde çok daha ileri durumda olduğunu belirledim.
İki ülke iki farklı ilişki bu noktada çok önemlidir. Suriye 17 Nisan 1946 yılında bağımsız bir devlet oldu. Bu kısa tarih itibariyle baktığımızda Egemen ulus Araplarla Kürtler arasında ne Irak’ta ne de Türkiye’de cereyan eden bir kırılma olmadı. Bu ülkede Kürtler hiçbir zaman toplu bir kıyıma uğramadı. Hiç bir zaman dillerine Türkiye benzeri bir yasak gelmedi, Kürt olmak, Kürtçe konuşmak, Kürt isimleri almak ya da bundan dolayı bir baskı olmadı. Türkiye’de bu gün bile halkın oylarıyla seçilmiş bir Kürt partisiyle Başbakanın görüşmesi yapması için, Kürt özgürlük hareketine “Terörist” suçlamasının yapılması şart koşuluyor. Oysa bu en güç koşullarda bile Suriye Kürtlerle, legal, illegal tüm temsilcileriyle görüşülüyor. Sözde çoğulcu olan Türkiye siyasal sahnesinde bile Kürt olmak ağır bir suçtu. Oysa, Suriye’de başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, bakanlık yapmış olan Kürtlere, Kürt denilmesinde bir mahsur yoktu. Bu günde öyledir. Çünkü devletin adı bir ırkın adı değildi; Suriye adı, kadim Süryani yurdu anlamına gelen bir coğrafi alan adıdır ve herkesi içine kapsamaktadır. Yani Türkiye yerine Anadolu Cumhuriyeti tanımını düşündüğümüzde benzer bir gerçekle karşılaşmış oluruz.
Osmanlıda ortaya çıkan 20 Kürt halk ayaklanması bir yana, Cumhuriyet’te 19 Kürt halk ayaklanması ve sonuçları Osmanlıyı aratmayacak bir şekildeydi.. Yüz binler katledildi. Koçgiri, Şeyh Sait, Dersim, ve aradaki katliamlar, buna jenosit demek yanlış değildir. 1984 Eruh-Şemdilli olaylarından 22 Haziran 2010 tarihli Halkalı olayına kadar, resmi kaynaklara yansıyan bilanço şudur: 6.653 güvenlik görevlisi, 5.687 vatandaş, 41.828 Kürt özgürlük savaşçısı, 21.615 yaralı, 300 milyar dolar da maliyet (http://www.gazeteci.tv/26-yillik-teror-bilancosu-hangi-yil-ne-kadar-terorist-oldu-ne-kadar-sehit-verdik-80725h.htm). Bu rakamların güvenlik güçleriyle ilgili olanı tam olarak tespit edilmiş olsa da Kürtlerle ilgili olanının çok daha fazla olduğunu kestirmek zor değildir. Buna son bir yılın bilançosunu ve 17 bin faili meçhulü de eklediğimizde rakamların dehşet boyutunu görmek zor değildir. Bu ise, 65.000’e yakın Kürt’ün katledildiği resmi rakamlarca da onaylanmış demektir.
Oysa Suriye’de 1962 sayımında vatandaşlık hakkı almayan Kürtlerin yaşadığı sorunlar, önceden karara bağlanmış olmasına rağmen geç kalınmış olsa da 15 gün içinde sonuçlanmıştır. Yüz binlerce Kürt bu hakkı almıştır; kimlik kartını alıp pasaport çıkararak yurt dışı gezlerine başlayanların da olduğu haberleri sıklıkla gelmeye başlamıştır. Türkiye’de Kürtlerin böylesi bir sorunla karşı karşıya kalmamış olması, Suriye’deki konumlarını daha kötü yapmaz; Bu sorunda vergi ve askerlikten çekinen Kürtlerin kendi hatalarını da olduğu ve sonuçlarından olumsuz etkilenince bunu dile getirmeleri ve çözümünün böylesine bir hızla olması, oldukça anlamlıdır. İki ülke, iki farklı ilişki türüne de bu sorun önemli bir gösterge sayılmalıdır. Kürtler Türkiye’de çektikleri ve çekmeye devam ettikleri acının hiçbir boyutunu ve türünü Suriye’de çekmediler; ancak demokratik haklarının askıda olduğu tartışmasız bir gerçektir. Suriye’nin handikabı da budur.
Kürtlerin tarihleri boyunca. Suriye’de silahlı bir harekete girişmemeleri ve son olaylarda eli kanlı şebekelerin kin ve nefret üzerine kurulu kanlı eylemlerinden uzak kalmaları, bir yandan haklı ve barışçıl taleplerine bir işaret olduğu kadar, Suriye devletine olan yaklaşımları açısından da önemli bir göstergedir. Suriye devletinin eli kanlı şebekelerle karşı Cisir El Şuğurda, Banyas, Humus ve Deraa’da aldığı güvenlik önlemleri ve silahlı çatışma süreçlerinin hiçbir türüne Kürt bölgesinde yönelmemiş olması bu farkı ayrıca ve önemli ortaya koymaktadır. Ülkemiz Siyonist solunun ve bölge cahillerinin dile getirdikleri yalan, kurgu, abartma ve medya illizüyonlarının etkisindeki yazılarda ima edilmeye çalışılan korkunç tablonun Suriye Kürtleri açısından bir anlam taşımadığını tekrarla belirteceğim; iki ülke iki farklı ilişki.
Şam’da bugün yapılan (10 Temmuz 2011) Hivar el Vatani (Vatan için diyalog) toplantısına dönecek olursak, Kürtler adına konuşan, Suriye Kürtlerinin ezici çoğunluğunu temsil ettiğini dile getiren Ömer Oso’nun konuşması, bu toplantının en önemli ve en ilgi çeken konuşması olarak belirdi.
Ömer Oso’yu alat kimi paragraflarını aktaracağım bir röportajda buldum
“Bilindiği üzere PKK lideri Sayın Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesi için başta ABD, Britanya, İsrail ve Türkiye Suriye’ye karşı savaş kararı aldılar. Suriye’den çıkmak zorunda kalan Öcalan’ı Yunanistan kabul etmeyince, PKK lideri sorumlu bulunduğum Rusya sahasına gelmek zorunda kaldı.
Jirinovski, Mitranof ve çok sayıda milletvekili ile birlikte Havaalanına Öcalan’ı karşılamaya gittik.
Öcalan Havaalanına Rozerin, Omer Oso Ve Mervan Zirki ile birlikte geldi. Öcalan dışında kimsenin vizesi yoktu. Öcalan Jirinovski’ye ait eve yerleşti.” ( Mahir Welat’ın Hülya Yetişen’le yaptığı röportaj, 8 Nisan 2011 http://www.kurdistan-report.com/?p=2726)
Ömer Oso, aynı minval üzerinde bir temsilcilik konumu taşıyorsa, gerçekten de Suriye Kürtlerinin çoğunluğunun sorunlarını dile getirebilecek özelliğini koruyor demektir. Konuşması da buna önemle işaret etmektedir.
Kürtlerin Suriye’de, Cumhurbaşkanlığı 49 nolu kararnameyle kazınılan vatandaşlık haklarının oluşturmaya başladığı karşılıklı güven ortamında, karar bağlanan reformların hızla ikame edilmesinin gerekli olduğunu dile getirdi.
Türkiye’de Kürtlerin uğradı zulümden örnekler veren Oso, Erdoğan’la Suriye’nin kurduğu ve on yılına mal olan ilişkinin önceden bilinen sonuçlarına geldiğini dile getirdi. Bu nedenle Kürtler karşısında böylesine bir baskıcı bir rejimden Suriye’nin alacağı hiçbir dersin olamayacağını belirtti.
Suriye’yi ezeli ve ebedi bir ortak vatan olarak gördüklerini, siyasi haklarının demokratik bir çerçevede verilmesiyle Kürtlerin, Suriyeli olarak bu topraklarda geçmişte olduğu gibi diğer kardeşleriyle mücadeleye devam etme sorumluluğu içinde olacaklarını belirtti. Tarihten yüklüce örnekler verdi.
Kürtlerin tüm sorunlarını barışçıl diyalogla çözeceklerini dile getiren Oso, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gibi bölücü planlara, askeri müdahale ve kışkırtmalara, ülkelerini kararlıca savunacaklarını belirtti.
Siyasi temsil haklarının parlamento ve hükümette herhangi bir oran şartı koşmaksızın, ortak vatan bilinciyle hakları olan bu kazanımı almaları gerektiği üzerinde duran Oso, dış müdahale ve komploların iç sorunların yarattığı açıklardan dolayı ülkede böylesine kanlı süreçlere yol açtığını. Bunun için el birliğiyle bu sorunları aşmak gerektiğine vurgu yaptı. Bu çerçevede “hukukun üstünlüğüyle mücehhez bir medeni devletle statükocu yapılanmayı aşarak, 3. Cumhuriyeti kurmanın zorunlu olduğunu” ifade ederek, bu üç cumhuriyeti şöyle tanımladı. “1. Bağımsızlıktan sonra kurulan Cumhuriyet,2. Hafız Esad’ın tashih hareketiyle kurduğu 1970-2000) Cumhuriyet ve 3. Beşşar Esad’ın ıslahatlarıyla kurulacak Cumhuriyet olması gerektiği, Kürtlerin bu yeni cumhuriyette haklarını kazanmış olarak, güçlüce yer alacaklarını” ifade etti.
Bu ifadelere, önemli değer biçen toplantı delegeleri ve bölge devrimci hareketleri, Suriye için Kürt sorunu, aşılması gereken ön önemli sorun olduğu ve Kürtlerin bu yaklaşımının barışçıl geçişi için önemli bir adım olduğu yönünde görüşlerin oluşmasına yol açtı. Bu görüşlere katılmayan ancak Kürtleri temsil gücü olmayan farklı siyasal etkinliklerin olduğu da bilinmektedir.
Komşumuz Suriye, hızla yeni ve demokratik bir anayasa ikamesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Yeni ve demokratik bir anayasa için de muhalifleri davet ederek ilk adımı atmıştır. Ülkemizde hiçbir zaman göremeyeceğimiz, hayal bile edemeyeceğimiz tarzda ortak ülke algısıyla af kurumunu çalıştırıp bu birliğin korunmasına çalışmaktadır. Eli kana bulaşmamış, tüm muhalifleri legal illegal örgüt mensubu olsa da, devlete karşı insan katli dışında hangi suçları işlemiş olursa olsun serbestçe gelip Hivar el vatini’ye katılabileceği güvencesini vermiştir. Bunun için de yurtdışında olanlara elçiliklerden pasaport alma hakkı tanımıştır. Kendine ve haklıyla ilişkisine güvenmeyenlerin katılmayı ret ettiği bu toplantının kapılarını sonuna kadar ortak vatanın yeniden kuruluşuna katkı yapacak olanlara açık olduğu da belirtilmiştir.
Katılımcı bir çoğulcu siyasal sisteme doğru giden komşumuz Suriye’nin zor günleri aşarak, ülkemizin demokratikleşme sürecine gerçekten örnek oluşturacak adımlar atması ülkemiz devrimci hareketin de temennisidir.
Yeniden doğum süreci yaşayan komşumuz Suriye,daha çok toplantılara tanık olacaktır; ilerleme ve gerilemelerle bu süreci tamamlamak için çalışacaktır. Dış müdahalelerin önü kesildikçe Suriye halkı bu süreçten başarıyla çıkacaktır. 23 milyonluk bir ülkede, 15 milyon insanın destek gösterileriyle meydanları doldurduğu bir kesitte bu sürecin başarılmaması için hiçbir neden yoktur.
Başkenti Şam’ın ikinci büyük kenti Halebin etkin desteğini almış bir yönetim karşısında, bir siyesi program bile oluşturamayan, camilere ve cuman namazına edeksli bir muhalefetin, dıştan ne kadar destek alırsa alsın fasit bir daire içinde kalacağı açıktır.
Hama kentine ABD ve Fransız Büyük elçilerinin yaptığı kural ihlali davranışlarla, muhaliflere kan taşınacağını sanmak ise çok sığı bir algıdır. Bu adımla ABD, Suriye’yle süren 40 yıllık savaşında bir kez daha iflas ettiğini göstermiştir. Bölge stratejistleri bu adımı, BOP’un Suriye’deki son mevzilerini korumak için yapılan bir kamikaziye benzetmektedirler.
Suriye bir süre daha, kabul edilebilir ölçekte sorunlarla yaşayacağı açıktır. Ancak sonun başlangıcına girilmiştir. Bu ülkeye diz çökertmek isteyen planların işlemediğini anlaşılmıştır.
Suriye ayrıca soğuk savaş döneminin bu gün için içi çok kof slogancı söylemlerinden sıyrılarak, ayakları yere basan, gerçekçi ölçülere dayanan vatan olgusunun önemini kavramaya başlamış bulunmaktadır. Tüm Arapları bir devlet çatısı altına birleştirmekten çıkmış, kendi ülkesinin gerekleriyle ilgili olmaya, bunu anlamaya başlamıştır; dün doğru olanın, bu gün de doğru olmayabileceği gerçeğiyle yüz yüze kalmıştır. Soğuk savaşın ne kurumlarıyla ne de yasalarıyla yürünemeyeceğini, devleti ve toplumu tek partinin yönlendirmesinin (Sosyalist sistemlerden örnek alınan Anayasanın 8. Maddesi) artık aşılması gereken bir geçmiş dönem kalıntısı olduğunu bilince çıkarmıştır, yenilenmek için de samimice çaba vermektedir. Bu yönde yeni simgeler, yeni tarih algısıyla ilgili arayışlar başlamıştır. Bunlar arasında bayrak algısı öne çıkan bir unsurdur.
Şam’da 23 milyonu temsilen 2300 mt. olarak yapılıp etrafında toplanan bayrak, Lazkiye'de 16 km olarak, dünyanın en büyük bayrağı olarak açıldı. 1 milyon 400 bin kişinin etrafında toplandığı bu bayrak, Suriye'de hızla tırmanın ortak vatan algısının simgesi haline geliyor; bu da kendini daha çok Arap milliyetçiliğiyle ifade eden Baas çizgisinden çıkış kanalarından bir olarak belirmektedir. Milyonlarca insanın meydanları dolduran destek gösterilerinde Baas bayrağının açılmaması da önemli bir işarettir.
BAYRAK YARIŞI
Suriye kendini toparlamaya çalışıyor. Bunun en önemli belirtisi bayrağını yeni yeni keşfetmesidir. Dene kadar bir bez parçası olarak görülen bayrak bu gün birliğin, dış güç müdahalelerine meydan okumanın simgesi. O aynı zamanda, Beşşar Esad’ın yürütmekte olduğu devrim gibi reformların da simgesi olmaya başladı. Bunu ülkenin dört bir köşesinde başlayan bayrak yarışlarıyla ifade etti. Başkent Şam’da 2300 metre uzunluğunda. 23 milyon Suriyeliyi temsil eden bayrak etrafında milyon kişinin toplanmasıyla başlayan süreç, halkın coşkulu katılımlarıyla her yerleşim biriminde festival gibi katılımlarla sürdü. Halep bu sürece çok görkemli bir katılışla, bir milyon kişinin yolları doldurduğu yönetime destek gösterisin, üzerine oynanmak istenen tüm oyunlara cevap verdi. Şer güçlerine “buraya kadar” dedi (6 Temmuz 2011).
Bayrak algısı kimi yerde milliyetçi ilkel ve ırkçı olabilir. Kimi yerde ise vatan birliğini tüm renkleriyle temsil eder. Suriye yeniden doğarken ortaya çıkan tabloda, Araplar, Kürtler, Ermeniler, Müslümanlar, Alevi’si-Sünni’si-İsmail’i ve Dürzileriyle, Hıristiyanlar tüm mezhepleriyle Ezidiler ve diğerleri ülkelerine yönelen dış güçlerin müdahaleleriyle yaşanan kanlı süreçlere karşı birlik olduklarını ifade etmek üzere bayrak etrafında etkin bir duruş sergilemeye başladılar. Suriye toplumu birliğini yeni simgelerle ya da eskiden olup ihmal ettiği ancak bu gün her zamandan daha çok ihtiyaç duyduğu simgelere sarılmaya başladı. Bayrak yarışının çağrıştırdığı ön önemli boyut budur.
Lazkiye bu yarışta, sadece diğer kentleri değil, aynı zamanda dünyayı da geride bıraktı. 14 ili ve işgal altındaki Golan tepelerini ve ilhak edilmiş Liva İskenderun, Antakya ve çevresini temsilen 16 km lik dünyanın en uzun bayrağı etrafında milyonlarca insanın Lazkiye-Şam otoyolunu doldurarak gösterdi. Suriye tarihinin en görkemli gösterisi 10 Temmuz 2011 tarihiyle bu gün, Şam’da vatan çatısı altında tüm siyasal güçlerle (muhalif-destekçi) bağlanmakta olan Hivar el Vatani (Vatan için diyalog) toplantısına denk gelmesi de ayrıca anlamlıydı.
Bu tarihi anı ben ve ailem, yoldaşlarım ve çocuklarımızla giderek saygıyla paylaştık. Komşu ülkenin bu coşkusuna ortak olduk, milyonlar içinde, temsil ettiğimiz değerlerin gereğini, Türkiye devrimci hareketinin bir parçası olarak yerine getirdik.
Kıssadan hisseye gelince
Ülkemiz önemli bir seçim sürecinden geçmiştir. Demokratik anayasa ikamesi artık ertelenmez bir görev haline gelmiştir. Seçim sonuçları, ülkemizin tüm farklılıkları adına, demokrasi ve özgürlüklerin ikamesi için Kürt halkının ortaya koyduğu performansın hayati önemdeki rolünü ortaya çıkarmıştır. Veriler, bu sürecin uzun bir denim aynı minvalde olacağını gösteriyor. Yeni anayasa oluşturma mücadelesinde, etkin katılımla, ortak ülkemizin tüm farklılıklarını temsil edecek kanaatlerin ele alınması bu sürecin gerçekten demokratik sonuçları için büyük öneme sahiptir.
D
emokratik anayasa bir ülkenin tarihinde önemli bir dönemeçtir: Böylesi bir sorumluluğu sadece parlamentoya yüklemek yetersizdir. Halkın özgür irade ve tercihleriyle Milletvekili seçilmişlerin bile parlamentoya gidemediği, %10 seçim barajıyla toplumun önemli bir kemsinin parlamentoya gitme şansının olmadığı bir ülkede anayasayı tek başına parlamento da yapamaz. Bu girişim komşumuzdan örnek alınacak bir yöntemle, toplumun tüm dokularını temsil edecek bir katılımla oluşturulması zorunludur.
Bölgemiz ülkemizi bu ölçüde ilgilendiriyorsa, bundan çıkarılacak ders kimsenin iç işlerine karışmamaktır, tersine olumlu örneklerinden yararlanmak olacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder