15 Temmuz 2011 Cuma
14 Temmuz direnişçileri yaşıyor!
78 vakfı, ülkemizin tarihi bir kesitinin dönüm noktasını temsil eden kuşağının adına geleceğimizi temsil eden mesajlarını taşıyor. Dostum Celaletin Can, bu çabaların yılmaz savaşçısı bir dönemin en önemli olaylarını kahramanlarını bakın nasıl tanımlıyor Birlikte okuyalım..
Celallettin Can
15 Temmuz 2011
İnsanlık tarihinin deneyimi bize 'karanlığın en koyusunun yaşandığı anlar'ın aydınlığa en yakın anlar olduğunu' öğretiyor.
O anlar, tarihte bireyin rolünün bütün özverisiyle, kahramanlığıyla ortaya çıktığı anlar'dır.
Bir halk için 'yıldızların parladığı anlar'dır.
Kürt halkı en zorlu ve yok edici zamanlarından başlıcasını 12 Eylül Türkiyesi'nin Diyarbakır zindanında yaşadı.
12 Eylül darbesinin hemen akabinde Diyarbakır zindanında bir ölüm kalım mücadelesi yaşanıyordu.
Diyarbakır zindanında artan ölçüde karanlık ağırlaştıkça, derinlerden var olmanın ışıkları da sızıyordu.
Her şeyin bir zamanı vardı. Gün gelecek 14 Temmuz 1982' de dört ışık hüzmesi zindan karanlığını parçalayarak tarih sahnesine çıkacaktı.
Bu aynı zamanda bir halkın yok ediliş sürecinin tersine çevrilmesi, ulusal dirilişin başlangıç tarihi olacaktı.
Dirilişin adı ölüm orucuydu.
Dört ışık hüzmesi, dört PKK'li önder ölüm orucu direniş başlatmıştı.
Bu, bir halkın ölümlerde kendini yaratma yoluna koyulmasıydı.
Ölümü öldürerek yaşamı yakalamasıydı.
Kürtlüğü ve Kürt insaniyetini Diyarbakır zindanının karanlığına gömmek isteyen çağdaş Dehhak'ları ölüm orucuyla vurmasıydı. Tıpkı bir bumerang gibi...
Öyle tarihi anlar vardır ki bir halkı bir avuç fedakar, özverili, inanmış devrimci/insan temsil eder.
Zulmün ve zorbalığın hükmünü sürdürdüğü, herkesin baskı altına alında susturulduğu anlarda da insanlık onuru ve direnci susmaz.
Susanlar adına, halk adına, bir avuç, hatta bazen tek kahraman öne fırlar, tüm baskıları göğüsler ve çoğu kez de ölür/ölürler. Ne var ki ölümleri cismani olur, şekli olur. Kendileri yok olurken, bir halkın özgür yaşam koşullarını var etmişlerdir çünkü.
Halkın ve gelecek nesillerin benliğinde ve bilincinde devrimin, en güzel dünya ütopyasının sembolleri olarak hep yaşarlar.
12 Eylül darbesi ve Diyarbakır zindanı deyince ilk elde dörtlerin akla gelmesi, Kemallerin, Hayrilerin, Mazlumların, Ferhatların akla gelmesi tesadüfü değildir.
Bugün 12 Eylül darbecileri demokrasi adına lanetleniyorsa, bunun temelinde Diyarbakır zindanı ve direnişçilerinin yatması da bu bakımdan tesadüf değildir.
14 Temmuz ölüm orucunda kaybettiğimiz barış, demokrasi, özgürlük ve sosyalizm savaşçıları sadece 12 Eylül faşizminin geriletilmesinde değil, Kürt halkına da yeni bir kimlik, yeni bir ruh, yeni bir bilinç vermenin sembolleri olmuştur.
Eğer bugün Kürt halkı her koşulda direniyor ve ayakta kalıyorsa, bunda Diyarbakır zindan direnişçilerinin, özellikle 14 Temmuz direnişçilerinin rolü unutulamaz.
Onların şahsında direnişin bir yaşam biçimi olması, Kürt halk direnişinin özüdür.
Kürt halkının ve PKK'nin yenilmezliğini, her koşulda direnmesini, zorluğu yenmeyi kendi varlık koşulu yapmasını, imkansız kavramını tanımamasını buralarda bir yerde aramalı..
14 Temmuz'u hatırlarken en başta bu direnişçiliğin ruhunu ve tarzını hatırlamak, anlamak, kendi alanının özgülünde buna uygun bir tarz ve davranış biçimi geliştirmek önemlidir. Yoksa onları ve 14 Temmuz direnişinin tarihi mana ve önemini anlamış olmayız.
78'liler Girişimi
Diyarbakır 78'liler Girişimi
Celallettin Can
15 Temmuz 2011
İnsanlık tarihinin deneyimi bize 'karanlığın en koyusunun yaşandığı anlar'ın aydınlığa en yakın anlar olduğunu' öğretiyor.
O anlar, tarihte bireyin rolünün bütün özverisiyle, kahramanlığıyla ortaya çıktığı anlar'dır.
Bir halk için 'yıldızların parladığı anlar'dır.
Kürt halkı en zorlu ve yok edici zamanlarından başlıcasını 12 Eylül Türkiyesi'nin Diyarbakır zindanında yaşadı.
12 Eylül darbesinin hemen akabinde Diyarbakır zindanında bir ölüm kalım mücadelesi yaşanıyordu.
Diyarbakır zindanında artan ölçüde karanlık ağırlaştıkça, derinlerden var olmanın ışıkları da sızıyordu.
Her şeyin bir zamanı vardı. Gün gelecek 14 Temmuz 1982' de dört ışık hüzmesi zindan karanlığını parçalayarak tarih sahnesine çıkacaktı.
Bu aynı zamanda bir halkın yok ediliş sürecinin tersine çevrilmesi, ulusal dirilişin başlangıç tarihi olacaktı.
Dirilişin adı ölüm orucuydu.
Dört ışık hüzmesi, dört PKK'li önder ölüm orucu direniş başlatmıştı.
Bu, bir halkın ölümlerde kendini yaratma yoluna koyulmasıydı.
Ölümü öldürerek yaşamı yakalamasıydı.
Kürtlüğü ve Kürt insaniyetini Diyarbakır zindanının karanlığına gömmek isteyen çağdaş Dehhak'ları ölüm orucuyla vurmasıydı. Tıpkı bir bumerang gibi...
Öyle tarihi anlar vardır ki bir halkı bir avuç fedakar, özverili, inanmış devrimci/insan temsil eder.
Zulmün ve zorbalığın hükmünü sürdürdüğü, herkesin baskı altına alında susturulduğu anlarda da insanlık onuru ve direnci susmaz.
Susanlar adına, halk adına, bir avuç, hatta bazen tek kahraman öne fırlar, tüm baskıları göğüsler ve çoğu kez de ölür/ölürler. Ne var ki ölümleri cismani olur, şekli olur. Kendileri yok olurken, bir halkın özgür yaşam koşullarını var etmişlerdir çünkü.
Halkın ve gelecek nesillerin benliğinde ve bilincinde devrimin, en güzel dünya ütopyasının sembolleri olarak hep yaşarlar.
12 Eylül darbesi ve Diyarbakır zindanı deyince ilk elde dörtlerin akla gelmesi, Kemallerin, Hayrilerin, Mazlumların, Ferhatların akla gelmesi tesadüfü değildir.
Bugün 12 Eylül darbecileri demokrasi adına lanetleniyorsa, bunun temelinde Diyarbakır zindanı ve direnişçilerinin yatması da bu bakımdan tesadüf değildir.
14 Temmuz ölüm orucunda kaybettiğimiz barış, demokrasi, özgürlük ve sosyalizm savaşçıları sadece 12 Eylül faşizminin geriletilmesinde değil, Kürt halkına da yeni bir kimlik, yeni bir ruh, yeni bir bilinç vermenin sembolleri olmuştur.
Eğer bugün Kürt halkı her koşulda direniyor ve ayakta kalıyorsa, bunda Diyarbakır zindan direnişçilerinin, özellikle 14 Temmuz direnişçilerinin rolü unutulamaz.
Onların şahsında direnişin bir yaşam biçimi olması, Kürt halk direnişinin özüdür.
Kürt halkının ve PKK'nin yenilmezliğini, her koşulda direnmesini, zorluğu yenmeyi kendi varlık koşulu yapmasını, imkansız kavramını tanımamasını buralarda bir yerde aramalı..
14 Temmuz'u hatırlarken en başta bu direnişçiliğin ruhunu ve tarzını hatırlamak, anlamak, kendi alanının özgülünde buna uygun bir tarz ve davranış biçimi geliştirmek önemlidir. Yoksa onları ve 14 Temmuz direnişinin tarihi mana ve önemini anlamış olmayız.
78'liler Girişimi
Diyarbakır 78'liler Girişimi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder