20 Temmuz 2011 Çarşamba
KÜRT SORUNUN ÇÖZÜMÜ SOSYAL ADALET VE ÖZGÜRLÜKLERDİR
Hasip Yiğitoğlu
20 Temmuz 2011
Türkiye”nin iki temel yapısal sorunu var.Biri işsizlik ve sosyal adalet,diğeri özgürlüklerdir.Yıllardır süren sorunların ve taleplerin temelinde bu iki yapısal sorunun olduğunu söylemek yanlış olmamalıdır.Son olarak,Diyarbakır”da 20 gencimizin öldürülmesinin temelinde bu sorunların olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Son on yılda ülkemizde kişi başına gelirin artmasının yanında,adaletsizlik daha fazla artmıştır.2009 verilerine göre nüfusun en zengin %20 itibariyle kişi başına düşen gelir,geri kalan nüfusun kişi başına düşen gelirinin 8.5 katı olmuştur.Bölgeler arası kişi başına düşen gelir farkı nerdeyse birkaç kat olmuştur..
2008 yılında OECD rakamlarına göre Türkiye gelir dağılımı adaletsizliği açısından sondan ikinci sıradadır.
Maalesef ülkemizde sosyal anlamda yeni hiçbir gelişmenin olmadığı bu verilerden net olarak anlaşılmaktadır.Bu anlamda Sosyal kodların hızla değişimine rağmen,koruyucu politikaların olmaması,insanların sorunlarını kendi aralarında buldukları yollarla çözüm arayışlarına zorlanmaları ilişkileri çok acımazsızlaştırmıştır.
Birde kurumlarımızın,yakını - torpili olamayanları ezmeleri,adam yerine koymamaları hak - hukuk yönünden,yasa önünde eşitlik,temel yurttaşlık haklarına olan saygısızlık bir başka gerginliği tetiklemektedir.Acımazsızlık ve hakkaniyetsizlik karşısında insanlar kendi korunma güç odaklarını oluşturmak zorunda bırakılmıştır..Mafia,cemaat,muhtelif örgütlere itibar edilmesinin önü açılmaktadır.Derin güçlere olan itibarın toplum hayatımızı nasıl dizayn ettiğini hatırlayacak olursak,yeni bir tehlikenin nasıl devam ettirildiğini anlamamıza yardımcı olacaktır.Önceleri karanlık devlet güçlerine yakın olmaya çalışan sahipsiz vatandaşlar,şimdi cemaatlere yakınlaşma gayretleri içindedirler.Muhafazakarlaşmanın mahalle baskısı boyutları bu durumu açıklamaya yeterli değil mi….
12 haziran seçimlerinde din,milliyetçi refleksli Muhafazakar oyların sonuçları nasıl etkilediği bilinmektedir.
Daha önceki yazılarımda da belirttiğim konjonktürü hep heba ediyoruz.Çünkü sorunların hep etrafında dolanarak sorunların çözümüne yönelik yapısal politikalar üretmemekteyiz.Yapısal sorunlara uzun vadeli köklü çözümler geliştirmek yerine sistem siyaseti algımızda hiçbir ilerle,değişim yapamıyoruz.
Hep seyirci kalıyoruz.Özgürlükçü demokrasi yerine,demokrasi mücadelesini,askerin,yargının,yürütmenin işine karışmak gibi algılıyoruz..Halbuki sorunların temelinde,hantallaşmış bu kurumların evrensel normlarla örtüşmeyen sistem zihinleri ve uygulamaları olduğunu söylemek mümkündür.
Özgürlükçü demokrasi,halkın mutlak içinde olduğu ve beklentilerin,taleplerin karşılanması ile mümkündür.Bu durum halen anlaşılmıyor.Alışkanlığımız devam ediyor.Yapısal sorunlar konusunda herkes hem fikir olmasına rağmen,özgürlükler konusunda bir o yana,bir bu yana savrulup duruyoruz.Kürt sorunun özgürlükçü demokrasi içinde çözümü apaçık ortada dururken,yaptığımız çözüm temelinden uzak eski alışkanlığımızla etrafında dolanıyor öteliyoruz.1921 yıllarından beri süre gelen bu sorunun asimilasyon politikalarıyla çözülemediğini göremiyoruz hala.
Kürt sorununu evrensel boyutlarda ele alamadık.Devletin niyetine karşı direnmek yerine çocuklarımızı,toplumsal hayatımızı,barış içinde kardeşçe yaşamayı feda etmeği tercih ettik.Yakın bir zaman içinde AKP”nin kürt sorunundan dönerek,Kürt kardeşlerimizin sorunu var söylemini adeta ödüllendirdik.Sonra ne oldu.Özgürlükçü demokrasinin önünde yeni setler inşa ettirildi.Gerilim arttırılarak her şey sil baştan bir hal aldı.
Sürecin eskisinden farklılıklar içerdiğini bir türlü anlamak istemiyoruz. Tepkiler söylemler aynı.Darbeci,ulusalcı,milliyetçi,ırkçı unsurlar birden bire yine şaha kalktılar.Bu durum başlı başına kirli amaçları izah edebilmektedir.Parlamento da temsilcisi olan siyasi partilerin,yangına benzinle giden açıklamaları,barış ve demokrasi umutlarını dağıtıyor.Adeta Kürt,Türk savaşına çağrıda bulunuyorlar.Allahtan Diyarbakır”daki yaşananlara karşı sokağa yansıyan tepkilere halkın ilgisi zayıf olmuştur.Halk aklıselim davranarak oyunu bozmuştur.
Neresinden bakarsanız,başından ayak tırnaklarına kadar kirli bir olayla karşı karşıya olduğumuzu,20 genç insanımızın öldürülmesinin sis perdesi aralandıkça daha iyi anlaşılmaya başlamıştır.Zamanlama açısından bir prodüksiyon olduğu besbelli olmuştur.
Ne iç,nede dış konjonktür aynı değildir artık.Dünün parametreleri değişti.Şimdi DTK nın ilan ettiği demokratik özerklik var.Türkiye partisi olmaya gayret eden bir BDP var.Avrupa”da,Ortadoğu”da yaşananlar yeni bir küresel durum ortaya çıkarmaktadır.Küresel sistemin paradigması değişiyor.AB de sistem çöküyor.Karmaşa olacağı izlenimi veriliyorsa da,uzun vadede sosyal adalet politikalarının çevreleyeceği dünyanın ip uçlarının müjdesini veriyor.Hiçte basit olamayacağa benzeyen bu sürecin sonuçları tahminleri aşabilir.Yani bugüne kadar yaşananlardan çok daha sert olabileceğini tahmin etmek hayal değildir.Bir an önce bu yeni sürece kendimizi hazırlamalıyız.
20 Temmuz 2011
Türkiye”nin iki temel yapısal sorunu var.Biri işsizlik ve sosyal adalet,diğeri özgürlüklerdir.Yıllardır süren sorunların ve taleplerin temelinde bu iki yapısal sorunun olduğunu söylemek yanlış olmamalıdır.Son olarak,Diyarbakır”da 20 gencimizin öldürülmesinin temelinde bu sorunların olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Son on yılda ülkemizde kişi başına gelirin artmasının yanında,adaletsizlik daha fazla artmıştır.2009 verilerine göre nüfusun en zengin %20 itibariyle kişi başına düşen gelir,geri kalan nüfusun kişi başına düşen gelirinin 8.5 katı olmuştur.Bölgeler arası kişi başına düşen gelir farkı nerdeyse birkaç kat olmuştur..
2008 yılında OECD rakamlarına göre Türkiye gelir dağılımı adaletsizliği açısından sondan ikinci sıradadır.
Maalesef ülkemizde sosyal anlamda yeni hiçbir gelişmenin olmadığı bu verilerden net olarak anlaşılmaktadır.Bu anlamda Sosyal kodların hızla değişimine rağmen,koruyucu politikaların olmaması,insanların sorunlarını kendi aralarında buldukları yollarla çözüm arayışlarına zorlanmaları ilişkileri çok acımazsızlaştırmıştır.
Birde kurumlarımızın,yakını - torpili olamayanları ezmeleri,adam yerine koymamaları hak - hukuk yönünden,yasa önünde eşitlik,temel yurttaşlık haklarına olan saygısızlık bir başka gerginliği tetiklemektedir.Acımazsızlık ve hakkaniyetsizlik karşısında insanlar kendi korunma güç odaklarını oluşturmak zorunda bırakılmıştır..Mafia,cemaat,muhtelif örgütlere itibar edilmesinin önü açılmaktadır.Derin güçlere olan itibarın toplum hayatımızı nasıl dizayn ettiğini hatırlayacak olursak,yeni bir tehlikenin nasıl devam ettirildiğini anlamamıza yardımcı olacaktır.Önceleri karanlık devlet güçlerine yakın olmaya çalışan sahipsiz vatandaşlar,şimdi cemaatlere yakınlaşma gayretleri içindedirler.Muhafazakarlaşmanın mahalle baskısı boyutları bu durumu açıklamaya yeterli değil mi….
12 haziran seçimlerinde din,milliyetçi refleksli Muhafazakar oyların sonuçları nasıl etkilediği bilinmektedir.
Daha önceki yazılarımda da belirttiğim konjonktürü hep heba ediyoruz.Çünkü sorunların hep etrafında dolanarak sorunların çözümüne yönelik yapısal politikalar üretmemekteyiz.Yapısal sorunlara uzun vadeli köklü çözümler geliştirmek yerine sistem siyaseti algımızda hiçbir ilerle,değişim yapamıyoruz.
Hep seyirci kalıyoruz.Özgürlükçü demokrasi yerine,demokrasi mücadelesini,askerin,yargının,yürütmenin işine karışmak gibi algılıyoruz..Halbuki sorunların temelinde,hantallaşmış bu kurumların evrensel normlarla örtüşmeyen sistem zihinleri ve uygulamaları olduğunu söylemek mümkündür.
Özgürlükçü demokrasi,halkın mutlak içinde olduğu ve beklentilerin,taleplerin karşılanması ile mümkündür.Bu durum halen anlaşılmıyor.Alışkanlığımız devam ediyor.Yapısal sorunlar konusunda herkes hem fikir olmasına rağmen,özgürlükler konusunda bir o yana,bir bu yana savrulup duruyoruz.Kürt sorunun özgürlükçü demokrasi içinde çözümü apaçık ortada dururken,yaptığımız çözüm temelinden uzak eski alışkanlığımızla etrafında dolanıyor öteliyoruz.1921 yıllarından beri süre gelen bu sorunun asimilasyon politikalarıyla çözülemediğini göremiyoruz hala.
Kürt sorununu evrensel boyutlarda ele alamadık.Devletin niyetine karşı direnmek yerine çocuklarımızı,toplumsal hayatımızı,barış içinde kardeşçe yaşamayı feda etmeği tercih ettik.Yakın bir zaman içinde AKP”nin kürt sorunundan dönerek,Kürt kardeşlerimizin sorunu var söylemini adeta ödüllendirdik.Sonra ne oldu.Özgürlükçü demokrasinin önünde yeni setler inşa ettirildi.Gerilim arttırılarak her şey sil baştan bir hal aldı.
Sürecin eskisinden farklılıklar içerdiğini bir türlü anlamak istemiyoruz. Tepkiler söylemler aynı.Darbeci,ulusalcı,milliyetçi,ırkçı unsurlar birden bire yine şaha kalktılar.Bu durum başlı başına kirli amaçları izah edebilmektedir.Parlamento da temsilcisi olan siyasi partilerin,yangına benzinle giden açıklamaları,barış ve demokrasi umutlarını dağıtıyor.Adeta Kürt,Türk savaşına çağrıda bulunuyorlar.Allahtan Diyarbakır”daki yaşananlara karşı sokağa yansıyan tepkilere halkın ilgisi zayıf olmuştur.Halk aklıselim davranarak oyunu bozmuştur.
Neresinden bakarsanız,başından ayak tırnaklarına kadar kirli bir olayla karşı karşıya olduğumuzu,20 genç insanımızın öldürülmesinin sis perdesi aralandıkça daha iyi anlaşılmaya başlamıştır.Zamanlama açısından bir prodüksiyon olduğu besbelli olmuştur.
Ne iç,nede dış konjonktür aynı değildir artık.Dünün parametreleri değişti.Şimdi DTK nın ilan ettiği demokratik özerklik var.Türkiye partisi olmaya gayret eden bir BDP var.Avrupa”da,Ortadoğu”da yaşananlar yeni bir küresel durum ortaya çıkarmaktadır.Küresel sistemin paradigması değişiyor.AB de sistem çöküyor.Karmaşa olacağı izlenimi veriliyorsa da,uzun vadede sosyal adalet politikalarının çevreleyeceği dünyanın ip uçlarının müjdesini veriyor.Hiçte basit olamayacağa benzeyen bu sürecin sonuçları tahminleri aşabilir.Yani bugüne kadar yaşananlardan çok daha sert olabileceğini tahmin etmek hayal değildir.Bir an önce bu yeni sürece kendimizi hazırlamalıyız.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder