25 Temmuz 2011 Pazartesi
ANADOLU HALKLAR KONGRESİ
Milliyetçiliğin her türünden arınmış olanların eşitler olarak katılacağı bir kongre olmaksızın, ortak ülkemizin sorunlarını çözmek, barış içinde bir arada yaşama umutlarını diri tutmak çok zor. Bunu başaramayanların sonuçlarla ilgili olarak, kimseyi suçlama hakları olmayacaktır.
Mihrac Ural
25 Temmuz 2011
Kılıçdaroğlu, Kürt sorunu için "Silahla bu sorun çözülmüyor" diye buyurmuş.
Güler misiniz ağlar mısınız. Kılıçdaroğlu’nun bu keşfine herkes “günaydın” dedi.
Ben aynı kanıda değilim.
Kılıçdaroğlu’nun hiçbir siyasal duruşuna “günaydın” diyecek kadar aceleci değilim.
“Günaydın” diyenlere de ‘CHP tarihini unutuyor gibisiniz’ diyeceğim.
Düne kısa bir gezi yapalım bakalım neler göreceğiz. Bu ülkede gündeme gelen tüm şiddetlerin (işgal, ilhak, darbe...) kaynağında o CHP’nin olduğunu kimse unutmasın. İçinde olmadığı şiddet ise onayı (yeşil ışığı) olmadan gündeme gelmemiştir; 1925 Şeyh Sait, 1938 Dersim de dahil olmak üzere, Kürt halkının 19 ayaklanmasının, toplu katliam gibi yüz binlerin katliyle bastırılması, hasta adam azıcık iyileşince istilacı, talancı hastalığının nüksedip ilhaklara yönelmesi ve Hatay’ın ilhakı, 1943 Varlık vergisiyle azınlıkların tasfiyesi, 6-7 Eylül 1955 olaylarıyla Rumlar üzerine saldırıların organizesi, 27 Mayıs 1960 askeri darbesi, 12 Mart 1970 askeri faşist darbesi ve 1974 Kıbrıs işgali CHP’nin eseridir. 12 Eylül 1980 Askeri faşist darbesi ise gönül bağlarının, çözümsüz siyasal eğilimlerinin, halkın taleplerine karşı duruşunun bir sonucudur. Son 30 yıldır Kürtlere karşı yürüyen savaşta ise CHP’nin ağır izlerini görürüz.
Ayrıca, kimse CHP’nin ittihatçı gelenek üzerinde yükseldiğini unutmasın. CHP’nin siyasal genetik dokusu ittihatçılıktır. Şimdi iktidar olsa, yapacağı şey kirli savaşa devam olacaktır; ama artık iktidara şansından da çok uzaktadır.
Gerici güçler, Cumhuriyetle rövanşı oynadı ve onu yıktı. Bu gün Cumhuriyet rahmet darbesi bekler haldedir. Sivil diktatörlük ve itaat sürecine girilmiştir. Tek boyutlu milliyetçilik ve tek boyutlu milliyetçi-İslam “Allahın gölgesi olarak yeryüzünde hüküm süren yöneticiye” itaat üzerinden yeniden organize olmaktadır; Yeni Osmanlının ülke içindeki boyutu budur. Bu ise Cumhuriyetteki Osmanlının koruyucusu ve kollayıcısı CHP’nin meşru çocuğudur. Artık, eski derin devlet CHP’li Ergenakon’un yerine, yeni bir derin devletle yüz yüzeyiz. Kuran ayetleri ve hadis söylemleriyle “itaat” kültürü çemberi içinde, Cemaatin imamlar ordusunca icra edilecek icramın hakim olduğu, dizayn ettiği bir devlet altında tüm farklıkların yeniden sindirileceği bir süreci girilmiş oldu. CHP artık morgdadır, 12 Haziran seçimlerinde de son nefesini vermiştir.
CHP, Ecevit ve Baykal döneminde “Modern Faşist Parti” konumuna düşürülmenin kefaretini halktan aldığı sert şamarla ödemektedir. Kılıçdaroğlu, bu tek boyutlu milliyetçiliğin kirli elbisesini, laiklik söylemleriyle yapılan aldatmacalara rağmen, soyup atamamıştır; Kürt ve Alevi olmasına karşı Türkleşmiş Kürt ve Sünnileşmiş alevi olmaktan öteye gidememiştir, Ne Kürt sorunu üzerine ne de inançların özgürlüğü üzerine bir fikir geliştirememiş, konusunu bile edememiştir. CHP eski hamam eski tastır. Öyle olmaya devam etmektedir.
Şimdi sakince düşünelim.
Kürt sorunun çözümüyle ilgili olarak, ana muhalefet partisi CHP’nin başkanı Kılıçdanoğlu’nun "Silahla bu sorun çözülmüyor" dedikten sonra, ortaya koyduğu çözüm nedir?
Bilen varsa beri gelsin.
CHP liderinin çözüm önerisi, İşsizliği gidermek mi? Daha çok ekonomik yatırım yapmak mı? Herkese kömür, beyaz eşya dağıtmak mı?
Somut olarak önerisi nedir?
Siyasette muhalefet itirazla değil, alternatiflerle yükseltilir ve halk ikna edilerek iktidara talip olunur. Üstelik, her boyutuyla tıkanmış, çözümsüz ve kararsızlık içinde kıvranın, okyanusların ötesine mahkum bir iktidar koşulunda bu çok daha anlamlıdır.
Güvenlik önlemleri sorunu çözemiyorsa, ekonomik önlemler çözer mi?
Kendimizi aldatmayalım, bu ve bunun gibi önerilerin bin bir biçimi tek tek denenmiş ve iflas etmiştir. CHP lideri bunlara mı sığınarak alternatif oluşturacak? Esasında CHP’nin ayakları yere basan, gerçekçi olabilecek hiçbir önerisi yoktur? Ayrı bir ulus olarak Kürt gerçeğini kabul etmeyi içine sindirememiş bir siyasal yaklaşımın, gerçekçi bir alternatif öneri üretmesi mümkün değildir. Yapacağı tek şey geviş getirmek gibi tekrarları ve uzatmaları oynamaktır.
CHP, belirsizliğin partisidir. Belli olan tek yanı da budur. Ekonomik kulvardan yürüyerek Kürt sorununun çözüleceği iddiası en az güvenlik önlemleri önerisi kadar iflas etmiştir; Siyasal sahnenin irili ufaklı tüm aktörleri, örgüt ve etkinlikleri anlamalı ki, Kürt halkı ne aş ne iş istiyor.
Kürt halkı, yeryüzünde yaşayan tüm uluslar gibi her yönüyle olgunlaşmış bir ulusun halkıdır. Kimlik haklarını ve bundan kaynaklanan siyasal haklarını, demokratik bir anayasada, ortak ülkemizin kurucu bir eşiti olarak, Türk, Arap ve diğer ulusal topluluklarla birlikte, açık ve sarih tanımlamalarla belirtilmiş, yasa, kurum ve kuruluşlarla güvenceye alınmış olarak yaşamak istemektedir.
Diğer ulusal topluluklarla birlikte, anadilini, kültürünü kendi kararlarıyla özgürce kullanmayı, konumlandırmayı, geliştirmeyi ve bunlar için gerekli yaptırım ve etkinliklerin ikamesini istemektedir. Bu da yeryüzünün tüm ulusları için bir doğal haktır, bir gerekliliktir. Toplumsal varlık olarak insanların kendi aralarında ilişkileri için de kolektif kimlikleriyle kendilerini tanımlama ihtiyaçlarının doğal bir ifadesi olarak, bu hakları kazanmaları gerekmektedir. Bu da yeryüzünün hiçbir gücüyle engellenemeyeceği, tartışma götürmez biçimde açık olmuştur.
“Diğer ulusal topluluklarla birlikte” vurgusunu özel olarak yaptım. Bu de Kütlerin sınavıdır.
Dikkat edilmesini gereken önemli bir noktadan söz ediyorum; bu vurgu cümlesiyle, ortak ülkemizde sadece Kürt sorunu olmadığına işaret etmek istedim. Bu vurgu, aynı düzeyde bir Arap sorunu olduğunu ifade eder ve diğer ulusal toplulukların haklarını içerir. Bu nedenle Kürtler‘de. Bu mücadele sürecinde demokrasi sınavından geçecektir. Tüm farklılıklarımız adına, öncüsü ve en çok özveri sunan gücü olarak Kürtler tarafından yürütüldüğünü teslim ettiğimiz özgürlük ve demokrasi mücadelesinin, tek boyutlu bir “Kürt hakları mücadelesi” olmadığını açık ve sarih olarak ortaya koyulması gerek.
Bunu da mücadele sürecinde, Kürt halkının siyasal etkinlikleri her defasında yeniden tüm farklılıklarımıza göstermesi gerekmektedir.
Ortak ülkemizin bütünsel olan bu sorunları, Kılıçdaroğlu önderliğindeki CHP karşılayabilir mi?
Hemen belirteyim asla…
O zaman geriye ne kalıyor, kirli savaşı sürdürmekten başka bir aracı olmayanların “Silahla bu sorun çözülmüyor" demesi ne kadar ciddi, ne kadar gerçekçi olabilir bunu sorgulamaya gerek var mı?
Cesur olmak gerek. CHP bir dönem, nispeten, ülkemiz farklılıklarının egemen ulus çatısı altında siyasi bileşkesi gibiydi, renkli bir cepheydi. Böylesi geçmiş dönemde geçerli olsa da artık bu köprünün altından çok sular aktı. CHP akıl almaz bir tek boyutlu milliyetçi gerileyişe düştü. “Üst kimlik”, “Anayasal vatandaşlık”, “bilinç milliyetçiliği” adı altında sunulan ise, egemen ulus milliyetçiliğini bir biçimde dayatmaktan öne anlama sahip değildi. Bir varlık inkarcılığıydı. Sadece Kürtlerin değil tüm farklılıkların varlığına yönelik bir demagojik saldırıydı. O da tutmadı. CHP, hiçbir zaman farklılıklarımızı bir arada tutacak onurlu, siyasal, demokratik bir barış planı önerilmedi. Başta CHP olmak üzere tüm siyasi ve askeri etkinlikler, Kürt halkının özgürlük mücadelesi güçlerini “üç-beş çapulcu” saydı, “dış güçlerin kuklası” ilan etti, “750 bin askeriyle şanlı Türk ordusu önünde çil yavrusu gibi dağılacağı” hayalleri üfleyip durdu; bu iddialar başarılmış olsaydı, sonuçta ortaya çıkacak toplu yok edişlerin, bir halkı tarihten silmek olacağını hesaba katmadan, desteklenmiş olacaktı.
Oysa tarihin tüm deneyleri gösteriyor ki, arkasında halkın durduğu bir haklı davayı yeryüzünde yok edecek bir güç olamazdı. Tüm hesaplar bu noktada karışmaya başladı. Kürt gençliği katledildikçe, analar kan ağladıkça, Kürt halkı haklı davasının arkasında güçlüce durmaya devam etti.
Buraya gelindi. Şimdi, bu yerde CHP’nin de ülkenin tüm renklerini temsil eden bir konumda olmadığı bu tarihi kesitte, eski statüleri kutsal sayarak önerilecek hiçbir çözüm, çözüm olmayacaktır. Doğarken iflas etmiş, ölü doğmuş olacaktır. CHP, bu açıdan tüm şanslarını kaybetmiş bir partidir. Çözümün değil çözümsüzlüğün bir unsurudur.
CHP ne kendini ne de bu ülkenin barış içinde bir arada yaşama umudunu yitirmemiş olanları aldatmaya kalkmasın. Bu süreç, en olumsuz senaryo itibariyle iç savaşa kadar yolu açık bir süreçtir. Bunun önüne geçmek için, CHP’nin de üzerine düşen yükümlülükler bulunuyor. İktidarın artık tıkayıcı, erteleyici, aldatıcı duruşlarını aşacak, özgürlük ve demokrasiyi ikame edecek atılımlara destek vererek yerine getirebilir. Bunun yolu, Kürt halkı dahil ortak ülkemizin tüm farklılıklarının demokratik bir anayasa çatısı altında tabusuz, eski statüleri dayatmasız, yeni parametreler etrafında farklılıklarımızın taleplerine omuz vermelidir. Artık kimse kimsenin adına konuşmamalıdır. Her bir siyaset etkinlik temsil ettiği açık olan kitleler adına konuşmamalıdır. CHP bunu yapmalı, sınırını belirleyerek ülkenin ortak çıkarlarını savunmalıdır.
33 yıl önce Selimiye kışlasında tutukluydum. Bir itirafçının üzerime yıktığı bir ton yalan yanlış itirafların sonucu zindandaydım. Benim gibi yüzlerce devrimci de oradaydı. Sohbetlerimiz bitip tükenmez şekilde sürüyordu. O gün ortaya attığı bir tez bu gün için de tüm canlılığıyla geçerli olduğunu düşünüyorum. Önerim, orta ülkemizin eşitleri olarak yuvarlak bir masa etrafında Anadolu Halklar Kongresi örgütlenmelidir. Bu kongrenden çıkan kararlarla yeniden yapılanma sürecine girerek anayasal, yasal, kurum ve kuruluşlarıyla devleti yeniden yapılandırmalıyız.
Bu ülkenin aklı-selim insanları öncelikle vebaların en amansızı milliyetçilik virüsüne karşı duyarlı olsun. Türkü, Kürdü, Arap’ı bile istisna Anadolu’nun tüm farklılıkları, milliyetçi önyargılardan arınmış siyasal bir duruşla, ülkemiz gelişmelerini bölgemiz gelişmeleriyle birlikte ele alsın. Kaybedecek vaktimizin olmadığını bilince çıkarsın. Bu zemin üzerinde, artık ne parlamentonun, ne barajlı seçimlerin ne de bu dengesizliklerin ürünü olacak anayasaların çözüm olmayacağı gerçeğini kavramaya çalışsın. Bu ülkede birlik için, barış için farklılıkları temsil eden özgün siyasal örgütlenmelerin ve bu etkinliklerin alacağı kararların hesaba katılması gerektiği açık olmuştur. Bunun işaret ettiği gerçekleri hesaba katmayan hiçbir önerinin ayakları yere basmayacağı bilinmelidir. Çözüm için hareket noktamız da tas tamam burasıdır. Sorunları aşmak için yürünecek bin milin ilk adımlarından bir de budur.
Bunu başaramasak kimse kimseyi bölücülükle suçlamasın, dönüp aynaya baksın gerçek bölücüyü orada bulacaktır. Bu eşitliği ve kararlılığı içine sindiremeyenler, bitip tükenmeyen bir şekilde anaların kan akan gözyaşları ardından, iflas etmiş önermeleriyle karşımıza çıkmasınlar. Karanlık bastırdı gece oldu, kimseye günaydın diyecek kadar saf değiliz…
Bundan sonrasını , tersi düşünen herkesi Allaha havale etmekle yetineceğim….
Kıssadan hisseye gelince,
“CUMHURİYETTEKİ İRTİCA” başlıklı 31 Ekim 2011 tarihli makalemin sonucunu bir mesaj dolu bir söylenceyle bitirmiştim. Cumhuriyeti konu etmiştim. Buraya aktarırken, Cumhuriyet yerine CHP koymakla yetineceğim.
“Makalemi radekte ederken, Hukuk doktorası yapmakta olan oğlumla sohbet ediyordum. Tarihte en cömert (Hatim Tay), en aptal (Şerambas), en doğru haberi veren (Cüheyna ) gibi tarihi olay, şahıs ve vecizler üzerine yazılı bir kitaptan bölümler aktarıyordu.
Bunlardan biri CHP’yi çok iyi anlatıyordu Sizlerle paylaşmak istedim.
Hebennaka, Beni Kays aşiretinden tarihinin ünlü ahmaklarından biri. Kaybolmamak için hayatı boyunca asker künyesi gibi boynunda kendini tanıtan bir kolye taşır. Bir gün abisi bu kolyeyi alır ve kendi boynuna geçirir. Hebennaka, o an kaybolduğunu hisseder ve abisine meşhur cümlesini söyler “Sen ben isen, ben kimim?”.
CHP de statülerine mahkum olmanın kefaretini ödüyor; bu statüleri başkaları ele geçirince, ne olduğunu, kim olduğunu anlamaz hale geliyor, kimlik bunalımına düşüyor, kişiliği kayboluyor…
Bu gün CHP’nin yaşadığı hadise de budur.”
Mihrac Ural
25 Temmuz 2011
Kılıçdaroğlu, Kürt sorunu için "Silahla bu sorun çözülmüyor" diye buyurmuş.
Güler misiniz ağlar mısınız. Kılıçdaroğlu’nun bu keşfine herkes “günaydın” dedi.
Ben aynı kanıda değilim.
Kılıçdaroğlu’nun hiçbir siyasal duruşuna “günaydın” diyecek kadar aceleci değilim.
“Günaydın” diyenlere de ‘CHP tarihini unutuyor gibisiniz’ diyeceğim.
Düne kısa bir gezi yapalım bakalım neler göreceğiz. Bu ülkede gündeme gelen tüm şiddetlerin (işgal, ilhak, darbe...) kaynağında o CHP’nin olduğunu kimse unutmasın. İçinde olmadığı şiddet ise onayı (yeşil ışığı) olmadan gündeme gelmemiştir; 1925 Şeyh Sait, 1938 Dersim de dahil olmak üzere, Kürt halkının 19 ayaklanmasının, toplu katliam gibi yüz binlerin katliyle bastırılması, hasta adam azıcık iyileşince istilacı, talancı hastalığının nüksedip ilhaklara yönelmesi ve Hatay’ın ilhakı, 1943 Varlık vergisiyle azınlıkların tasfiyesi, 6-7 Eylül 1955 olaylarıyla Rumlar üzerine saldırıların organizesi, 27 Mayıs 1960 askeri darbesi, 12 Mart 1970 askeri faşist darbesi ve 1974 Kıbrıs işgali CHP’nin eseridir. 12 Eylül 1980 Askeri faşist darbesi ise gönül bağlarının, çözümsüz siyasal eğilimlerinin, halkın taleplerine karşı duruşunun bir sonucudur. Son 30 yıldır Kürtlere karşı yürüyen savaşta ise CHP’nin ağır izlerini görürüz.
Ayrıca, kimse CHP’nin ittihatçı gelenek üzerinde yükseldiğini unutmasın. CHP’nin siyasal genetik dokusu ittihatçılıktır. Şimdi iktidar olsa, yapacağı şey kirli savaşa devam olacaktır; ama artık iktidara şansından da çok uzaktadır.
Gerici güçler, Cumhuriyetle rövanşı oynadı ve onu yıktı. Bu gün Cumhuriyet rahmet darbesi bekler haldedir. Sivil diktatörlük ve itaat sürecine girilmiştir. Tek boyutlu milliyetçilik ve tek boyutlu milliyetçi-İslam “Allahın gölgesi olarak yeryüzünde hüküm süren yöneticiye” itaat üzerinden yeniden organize olmaktadır; Yeni Osmanlının ülke içindeki boyutu budur. Bu ise Cumhuriyetteki Osmanlının koruyucusu ve kollayıcısı CHP’nin meşru çocuğudur. Artık, eski derin devlet CHP’li Ergenakon’un yerine, yeni bir derin devletle yüz yüzeyiz. Kuran ayetleri ve hadis söylemleriyle “itaat” kültürü çemberi içinde, Cemaatin imamlar ordusunca icra edilecek icramın hakim olduğu, dizayn ettiği bir devlet altında tüm farklıkların yeniden sindirileceği bir süreci girilmiş oldu. CHP artık morgdadır, 12 Haziran seçimlerinde de son nefesini vermiştir.
CHP, Ecevit ve Baykal döneminde “Modern Faşist Parti” konumuna düşürülmenin kefaretini halktan aldığı sert şamarla ödemektedir. Kılıçdaroğlu, bu tek boyutlu milliyetçiliğin kirli elbisesini, laiklik söylemleriyle yapılan aldatmacalara rağmen, soyup atamamıştır; Kürt ve Alevi olmasına karşı Türkleşmiş Kürt ve Sünnileşmiş alevi olmaktan öteye gidememiştir, Ne Kürt sorunu üzerine ne de inançların özgürlüğü üzerine bir fikir geliştirememiş, konusunu bile edememiştir. CHP eski hamam eski tastır. Öyle olmaya devam etmektedir.
Şimdi sakince düşünelim.
Kürt sorunun çözümüyle ilgili olarak, ana muhalefet partisi CHP’nin başkanı Kılıçdanoğlu’nun "Silahla bu sorun çözülmüyor" dedikten sonra, ortaya koyduğu çözüm nedir?
Bilen varsa beri gelsin.
CHP liderinin çözüm önerisi, İşsizliği gidermek mi? Daha çok ekonomik yatırım yapmak mı? Herkese kömür, beyaz eşya dağıtmak mı?
Somut olarak önerisi nedir?
Siyasette muhalefet itirazla değil, alternatiflerle yükseltilir ve halk ikna edilerek iktidara talip olunur. Üstelik, her boyutuyla tıkanmış, çözümsüz ve kararsızlık içinde kıvranın, okyanusların ötesine mahkum bir iktidar koşulunda bu çok daha anlamlıdır.
Güvenlik önlemleri sorunu çözemiyorsa, ekonomik önlemler çözer mi?
Kendimizi aldatmayalım, bu ve bunun gibi önerilerin bin bir biçimi tek tek denenmiş ve iflas etmiştir. CHP lideri bunlara mı sığınarak alternatif oluşturacak? Esasında CHP’nin ayakları yere basan, gerçekçi olabilecek hiçbir önerisi yoktur? Ayrı bir ulus olarak Kürt gerçeğini kabul etmeyi içine sindirememiş bir siyasal yaklaşımın, gerçekçi bir alternatif öneri üretmesi mümkün değildir. Yapacağı tek şey geviş getirmek gibi tekrarları ve uzatmaları oynamaktır.
CHP, belirsizliğin partisidir. Belli olan tek yanı da budur. Ekonomik kulvardan yürüyerek Kürt sorununun çözüleceği iddiası en az güvenlik önlemleri önerisi kadar iflas etmiştir; Siyasal sahnenin irili ufaklı tüm aktörleri, örgüt ve etkinlikleri anlamalı ki, Kürt halkı ne aş ne iş istiyor.
Kürt halkı, yeryüzünde yaşayan tüm uluslar gibi her yönüyle olgunlaşmış bir ulusun halkıdır. Kimlik haklarını ve bundan kaynaklanan siyasal haklarını, demokratik bir anayasada, ortak ülkemizin kurucu bir eşiti olarak, Türk, Arap ve diğer ulusal topluluklarla birlikte, açık ve sarih tanımlamalarla belirtilmiş, yasa, kurum ve kuruluşlarla güvenceye alınmış olarak yaşamak istemektedir.
Diğer ulusal topluluklarla birlikte, anadilini, kültürünü kendi kararlarıyla özgürce kullanmayı, konumlandırmayı, geliştirmeyi ve bunlar için gerekli yaptırım ve etkinliklerin ikamesini istemektedir. Bu da yeryüzünün tüm ulusları için bir doğal haktır, bir gerekliliktir. Toplumsal varlık olarak insanların kendi aralarında ilişkileri için de kolektif kimlikleriyle kendilerini tanımlama ihtiyaçlarının doğal bir ifadesi olarak, bu hakları kazanmaları gerekmektedir. Bu da yeryüzünün hiçbir gücüyle engellenemeyeceği, tartışma götürmez biçimde açık olmuştur.
“Diğer ulusal topluluklarla birlikte” vurgusunu özel olarak yaptım. Bu de Kütlerin sınavıdır.
Dikkat edilmesini gereken önemli bir noktadan söz ediyorum; bu vurgu cümlesiyle, ortak ülkemizde sadece Kürt sorunu olmadığına işaret etmek istedim. Bu vurgu, aynı düzeyde bir Arap sorunu olduğunu ifade eder ve diğer ulusal toplulukların haklarını içerir. Bu nedenle Kürtler‘de. Bu mücadele sürecinde demokrasi sınavından geçecektir. Tüm farklılıklarımız adına, öncüsü ve en çok özveri sunan gücü olarak Kürtler tarafından yürütüldüğünü teslim ettiğimiz özgürlük ve demokrasi mücadelesinin, tek boyutlu bir “Kürt hakları mücadelesi” olmadığını açık ve sarih olarak ortaya koyulması gerek.
Bunu da mücadele sürecinde, Kürt halkının siyasal etkinlikleri her defasında yeniden tüm farklılıklarımıza göstermesi gerekmektedir.
Ortak ülkemizin bütünsel olan bu sorunları, Kılıçdaroğlu önderliğindeki CHP karşılayabilir mi?
Hemen belirteyim asla…
O zaman geriye ne kalıyor, kirli savaşı sürdürmekten başka bir aracı olmayanların “Silahla bu sorun çözülmüyor" demesi ne kadar ciddi, ne kadar gerçekçi olabilir bunu sorgulamaya gerek var mı?
Cesur olmak gerek. CHP bir dönem, nispeten, ülkemiz farklılıklarının egemen ulus çatısı altında siyasi bileşkesi gibiydi, renkli bir cepheydi. Böylesi geçmiş dönemde geçerli olsa da artık bu köprünün altından çok sular aktı. CHP akıl almaz bir tek boyutlu milliyetçi gerileyişe düştü. “Üst kimlik”, “Anayasal vatandaşlık”, “bilinç milliyetçiliği” adı altında sunulan ise, egemen ulus milliyetçiliğini bir biçimde dayatmaktan öne anlama sahip değildi. Bir varlık inkarcılığıydı. Sadece Kürtlerin değil tüm farklılıkların varlığına yönelik bir demagojik saldırıydı. O da tutmadı. CHP, hiçbir zaman farklılıklarımızı bir arada tutacak onurlu, siyasal, demokratik bir barış planı önerilmedi. Başta CHP olmak üzere tüm siyasi ve askeri etkinlikler, Kürt halkının özgürlük mücadelesi güçlerini “üç-beş çapulcu” saydı, “dış güçlerin kuklası” ilan etti, “750 bin askeriyle şanlı Türk ordusu önünde çil yavrusu gibi dağılacağı” hayalleri üfleyip durdu; bu iddialar başarılmış olsaydı, sonuçta ortaya çıkacak toplu yok edişlerin, bir halkı tarihten silmek olacağını hesaba katmadan, desteklenmiş olacaktı.
Oysa tarihin tüm deneyleri gösteriyor ki, arkasında halkın durduğu bir haklı davayı yeryüzünde yok edecek bir güç olamazdı. Tüm hesaplar bu noktada karışmaya başladı. Kürt gençliği katledildikçe, analar kan ağladıkça, Kürt halkı haklı davasının arkasında güçlüce durmaya devam etti.
Buraya gelindi. Şimdi, bu yerde CHP’nin de ülkenin tüm renklerini temsil eden bir konumda olmadığı bu tarihi kesitte, eski statüleri kutsal sayarak önerilecek hiçbir çözüm, çözüm olmayacaktır. Doğarken iflas etmiş, ölü doğmuş olacaktır. CHP, bu açıdan tüm şanslarını kaybetmiş bir partidir. Çözümün değil çözümsüzlüğün bir unsurudur.
CHP ne kendini ne de bu ülkenin barış içinde bir arada yaşama umudunu yitirmemiş olanları aldatmaya kalkmasın. Bu süreç, en olumsuz senaryo itibariyle iç savaşa kadar yolu açık bir süreçtir. Bunun önüne geçmek için, CHP’nin de üzerine düşen yükümlülükler bulunuyor. İktidarın artık tıkayıcı, erteleyici, aldatıcı duruşlarını aşacak, özgürlük ve demokrasiyi ikame edecek atılımlara destek vererek yerine getirebilir. Bunun yolu, Kürt halkı dahil ortak ülkemizin tüm farklılıklarının demokratik bir anayasa çatısı altında tabusuz, eski statüleri dayatmasız, yeni parametreler etrafında farklılıklarımızın taleplerine omuz vermelidir. Artık kimse kimsenin adına konuşmamalıdır. Her bir siyaset etkinlik temsil ettiği açık olan kitleler adına konuşmamalıdır. CHP bunu yapmalı, sınırını belirleyerek ülkenin ortak çıkarlarını savunmalıdır.
33 yıl önce Selimiye kışlasında tutukluydum. Bir itirafçının üzerime yıktığı bir ton yalan yanlış itirafların sonucu zindandaydım. Benim gibi yüzlerce devrimci de oradaydı. Sohbetlerimiz bitip tükenmez şekilde sürüyordu. O gün ortaya attığı bir tez bu gün için de tüm canlılığıyla geçerli olduğunu düşünüyorum. Önerim, orta ülkemizin eşitleri olarak yuvarlak bir masa etrafında Anadolu Halklar Kongresi örgütlenmelidir. Bu kongrenden çıkan kararlarla yeniden yapılanma sürecine girerek anayasal, yasal, kurum ve kuruluşlarıyla devleti yeniden yapılandırmalıyız.
Bu ülkenin aklı-selim insanları öncelikle vebaların en amansızı milliyetçilik virüsüne karşı duyarlı olsun. Türkü, Kürdü, Arap’ı bile istisna Anadolu’nun tüm farklılıkları, milliyetçi önyargılardan arınmış siyasal bir duruşla, ülkemiz gelişmelerini bölgemiz gelişmeleriyle birlikte ele alsın. Kaybedecek vaktimizin olmadığını bilince çıkarsın. Bu zemin üzerinde, artık ne parlamentonun, ne barajlı seçimlerin ne de bu dengesizliklerin ürünü olacak anayasaların çözüm olmayacağı gerçeğini kavramaya çalışsın. Bu ülkede birlik için, barış için farklılıkları temsil eden özgün siyasal örgütlenmelerin ve bu etkinliklerin alacağı kararların hesaba katılması gerektiği açık olmuştur. Bunun işaret ettiği gerçekleri hesaba katmayan hiçbir önerinin ayakları yere basmayacağı bilinmelidir. Çözüm için hareket noktamız da tas tamam burasıdır. Sorunları aşmak için yürünecek bin milin ilk adımlarından bir de budur.
Bunu başaramasak kimse kimseyi bölücülükle suçlamasın, dönüp aynaya baksın gerçek bölücüyü orada bulacaktır. Bu eşitliği ve kararlılığı içine sindiremeyenler, bitip tükenmeyen bir şekilde anaların kan akan gözyaşları ardından, iflas etmiş önermeleriyle karşımıza çıkmasınlar. Karanlık bastırdı gece oldu, kimseye günaydın diyecek kadar saf değiliz…
Bundan sonrasını , tersi düşünen herkesi Allaha havale etmekle yetineceğim….
Kıssadan hisseye gelince,
“CUMHURİYETTEKİ İRTİCA” başlıklı 31 Ekim 2011 tarihli makalemin sonucunu bir mesaj dolu bir söylenceyle bitirmiştim. Cumhuriyeti konu etmiştim. Buraya aktarırken, Cumhuriyet yerine CHP koymakla yetineceğim.
“Makalemi radekte ederken, Hukuk doktorası yapmakta olan oğlumla sohbet ediyordum. Tarihte en cömert (Hatim Tay), en aptal (Şerambas), en doğru haberi veren (Cüheyna ) gibi tarihi olay, şahıs ve vecizler üzerine yazılı bir kitaptan bölümler aktarıyordu.
Bunlardan biri CHP’yi çok iyi anlatıyordu Sizlerle paylaşmak istedim.
Hebennaka, Beni Kays aşiretinden tarihinin ünlü ahmaklarından biri. Kaybolmamak için hayatı boyunca asker künyesi gibi boynunda kendini tanıtan bir kolye taşır. Bir gün abisi bu kolyeyi alır ve kendi boynuna geçirir. Hebennaka, o an kaybolduğunu hisseder ve abisine meşhur cümlesini söyler “Sen ben isen, ben kimim?”.
CHP de statülerine mahkum olmanın kefaretini ödüyor; bu statüleri başkaları ele geçirince, ne olduğunu, kim olduğunu anlamaz hale geliyor, kimlik bunalımına düşüyor, kişiliği kayboluyor…
Bu gün CHP’nin yaşadığı hadise de budur.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder