20 Temmuz 2011 Çarşamba
DERİN DEVLETLERİN ÖLÜM DENKLEMLERİ ve UMUTLARIMIZ
Mikdat Abuzer
20 Temmuz 2011
Ardı arkası kesilmeyecek gibi ölüm haberleri geliyor. Gençler sapır sapır dökülüyor. Analar yine kan ağlıyor. Kürt, Türk Arap, Alevi, Sünni Anadolu’nun tüm mozaiği ağlıyor. Önceki yazlarımda bunun tek sorumlusu tüm imkanları, maddi ve askeri gücü elinde bulunduran ve halkının güvenliğinden sorumlu olan devlettir dedim. Tekrar deklare ederim. Kimse suçluyu başka yerde aramasın. Bu kan deryası barışla son bulur savaşla değil. Devlet elindeki silahı halkına çeviremez, çevirdikçe kendini vurur. Olan da budur. Masaya oturulacak. Bu vatan birimizin değil de hepimizin ise, ortak bölen bulunup anlaşma yapılacaktır. Başka yolu olduğunu iddia eden, bundan sonraki kanların da sorumlusu olacaktır.
Hillary Clinton, David Petraeus, Richard Armitage ve Robert Zoellick gibi uluslar arası bir çete son günlerde ülkemizin baş misafiri oldular. Her bir ayrı bir karanlık prens. Ülkemizde Ergenekoncu eski derin devletin gidip, yerine yeni derin devletin, Cemaat ve imam ordusu olarak gelmesi gibi, Amerika’da bir karanlık görev devri teslimi yaptılar.
Bu ekip Obama’nın derdin devletini oluşturuyor. Amerikanın eski derin devleti Yeni-Muhafazakarlar yerine geldiler. Dick Cheney, Donald Rumsfeld ve Paul Wolfowitz, karanlıkların prensi Richard Perle den oluşan bu ekip, 1990lardan beri süre gelen Amerikanın 1000 yıllık imparatorluğu için ve İsrail’in korunması amacıyla özellikle bölgemizde projeler üretip duruyor. Bölgedeki projeler de tüm ülkelerin küçük devletlere parçalanması ve enerji kaynaklarının, zenginliklerinin talanı üzerine kurgulanıyor.
George W. Bush yönetimince ortaya atılan ve dünya kamuoyunun gündemine oturan “Büyük Ortadoğu Projesi” adlı girişim bu planların ana omurgasıdır. İşte eski ya da yeni Amerikan derin devleti bir ülkeye, bir bölgeye geldi mi? biliniz ki orada karınlık işler döner, ölüm kol gezer. Ülkemizde kirli savaşın sürmesinde de bunların rolü az değildir; Erdoğan iktidarı bunların pompalamasıyla içte özgürlük isteyenlere, dışta komşulara kan siyaseti üzerinden politika gütmektedir ve ortam böylece, anaların gözyaşlarının kan olarak akmasına yol açmaktadır ve gençlerin cesetleriyle dolmaktadır.
Bu nedenle, sık sık çağrı gibi kaleme aldığım yazılar, ortak ülkemizin tüm etnik ve inanç farklılıklarını yönelik bir çağrıdır. Bu ülkede daha çok özgürlük ve demokrasi ikame edilmeden, iktidarların güvenlik önlemleriyle çözecekleri hiçbir şey yoktur. Bu nedenle özgürlük mücadelesi hepimizin mücadelesidir bu mücadeleye omuz vermek, çözümü tıkayanlara karşı alınacak en önemli önlem olacaktır. Çağrımın genel yönü de özel yönü birbirine bu halkayla bağlıdır.
Alttaki yorumumu Samsunda katledilen Kürt gençleriyle ilgili bir haber üzerine yazdım paylaşıyorum;
Bir sürek avı, 30 yıldır sürüyor. “Kızım sana söylüyorum gelinim sen duy” diye, Osmanlı aklıyla ve Cumhuriyetteki Osmanlı olarak, tüm farklılıklara sopa gösteriliyor. Bir ara Taner Akçam'da derinliklerinde yer alan sol milliyetçiliğiyle Ermeni konusunda yazarken "Ayranımızı kabartmayın" demişti. Öyle bir şey.
Halkımıza sözüm şu (bu sözüm tüm farklılıklaradır, kendini vatanında ezilmiş hissedenleredir) bu olanları derle, topla ve düşün diyeceğim. Kürtlerin özgürlüğüne sırtını döndükçe hançeri ilk yiyecek olan sensin. Bu konuda Türkiye Araplarına şiddetli eleştirim var. Kendini tanımayan, yalıtılmış, ötekileştirilmiş haliyle ülkemizin demokrasi mücadelesine, özgürlük kavgasına hayır hah tutumlarla bakan Arap halkına eleştirim var.
Neden mi?
Anlatayım. Araplar, 22 devletiyle, Atlas okyanusundan Körfeze kadar topraklarıyla, 400 milyona yaklaşan Nüfusuyla, 21. Yy da adım adım uyanışı ve insanlığa çağdaş araçlarla mücadele etmeyi öğretmesiyle, İntifada diye yeni direnme yol ve yöntemi öğretmesiyle, kadim ve bir o aranda yoğun tarihi-ulusal dokusuyla, aralarındaki tüm ihtilaflara rağmen var olan dev ekonomik potansiyel gücüyle Türkiye Araplarının ayağa kalkması karşısında sesiz kalacağını kimse sanmasın. Kimse buna dayansın demiyorum, öz gücüne dayanmayan bir halk hiçbir şey yapamaz ama bu halk bu ulusun bir parçasıdır bu da unutulmasın. Sonra, Kürtlerin en talihsiz yanı olan kara parçalarının orta yerinde olmalarına karşı Araplar Torosların, Akdenizle birleşen güney yamaçlarında bir kültür, bir etnik kuşak olarak yer alırlar (Mersin Adana Hatay sonrası ise kozmopolit dokularıyla Arap ülkelerine sınır olurlar; Urfa, Mardin, Siirt gibi) Açık denizlere sınır olmanın stratejik önemini burada konuşmayacağım. Bu olanakların, nasıl bir zenginlik, güç, veri olduğunu akılda tutun yeter. Ortak ülkemizde en küçük bir mücadele bayrağının açılması halinde, bölgenin tüm dengelerini alt üst edeceği açıktır. Arapların haklarına karşı şimdiden Siyonist solculuk yapanların salyalı azı ağızlarıyla azı dişlerini bilediklerini biliyoruz. Ama halkın ayağa kalktı bir anda bunların çil yavrusu gibi toz duman olacakları açıktır. İşte, on yıllar boyu Kürt hareketini yok sayan, küçümseyen, aşağılayan milliyetçi solcuların, bu halkın ayağa kalkması karşısında ( dürüst devrimcileri solcuları tenzih ederek) yalakalığa, kuyruğa yapışmaya başlamalarını hatırlamak yeterlidir. Aynı şey Arap halkı ayağa kalkınca olacaktır; bu dönem facebook ve net sitelerinde Arap halkının geometrik tarzda çoğalan etkinlikleri, bu halkın haklarına sahip çıkıp çıkmayacağı konusunda bulanıklık yaratanların suratında ağır bir şamar gibi patlamaktadır.
Bu adım ortak ülke için, Öncelikle Türk halkı için, özellikle ezilen inançlar için Aleviler ve Kürtler için yani, ayrımsız tüm özgürlük ve demokrasi ihtiyaçları için, eşitlik ve hukuk için, adalet için değerlendirilecek bir olanaktır; Erdoğan iktidarının dış güçlerden, kredi, teknik bilgi, istihbarat bilgisi, pilotsuz uçak vb yardımlar alarak vatandaşını sınır ötelerine kadar kovalayıp katletmiyor mu? Ona hak da başkasına yasak mı?. Kürt özgürlük hareketini dış güç aleti olmakla suçlama ayıbını oturup herkes bir düşünsün artık…
Mücadele dedim de hemen birileri Mikdat yine uçtu demesin. Ben ve düşünce arkadaşlarım on yıllardır, yol haritamızı çizen özverili hocalarımla bu topraklarda barışçıl mücadeleye karar kıldık. Bu bilinsin. Gandi gibi, kararlı bir direnme hattı. Zira bu topraklarda Araplar, Arap Aleviler şehirlidir, şehir kültürünün tüm uygarlık verilerini üzerlerinde taşırlar. Dolaysıyla, her türden milliyetçiliğe karşı oldukları gibi, bölücülüğe karşı da tavır alarak, kimlik hakları için direnecekler. Direnmeyi illa askeri araçlarla, zor ve zorbalıkla kırmak isteyecek bir devlete karşı sonuna kadar halkın iradesi konacaktır; gerisini zaman ve mekan belirler. Bu nokta açıklığa kavuştuysa, artık kimse dönüp korkulara kapılmasın. Kimse kimseyi de korkutmasın. Ne ayrı devlet ne bölünme ne de şiddet halkın öz iradesi ve gücüyle haklarımızın alınmasıdır hedefimiz.
Kürtlere yapılanlar “kızım sana diyorum gelinim sen duy” mahiyetinde bir uyarıdır dedik. Sopa sadece Kürtlere sallanmıyor hepimize sallanıyor: bunun için sık sık Kürtlerin özgürlük mücadelesi aynı zamanda halkımız adına bir özgürlük mücadelesidir dedim.
Bu gerçekleri şimdi anlamayan, bıçak gelip kemiğe dayandığı zaman, son pişmanlığın fayda vereceğini ummasın. Bu nedenle içimize dönük sert sözlerimi lütfen bir dürtü olarak alın, kaba gibi gelse de bu yara hepimizin yarasıdır, acısı da iyileşmesi de bize aittir, bunu anlayın. Ben söylüyorum, duymak istemeyen duymasın, kendini tanımayan tanımasın, kimlik mi? İnanç mı? Diye kararsız kalan, aidiyetsiz bir varlık olmak isteyen yoluna devam etsin. Hatta malum takiyeye de sığınsın, ama kar etmeyecek, bu devlet üzerimize üzerimize gelmeye devam edecek, sindirecek, onursuzlaştıracak.
Ben umutsuz değilim önce geriye tarihe bakıyorum,
Bu toprakları yerli halka rağmen güç uygarlığıyla zapt edip zorbalıkla, ölüm denklemleriyle hükmü altına alan, “kılıç hakkı” adı altında at nalları altında ezen Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı nerede? Artık esamileri bile anılmıyor. Eski Osmanlı bir tarjedi olduysa Yeni-Osmanlı komediden öte bir kıymeti itibara sahip olmayacaktır; Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eş Başkanı, emperyal amaçların bölgedeki kuklası Erdoğan’ın, kimi zaman, bölge üzerinde liderlik taslayan ve aptal danışmanlarının üflediği Yeni-Nasırcılık oyunu ya da bölgenin Sünni liderliği oyunu hiçbir işe yaramayacak; Mısır Ezhari’nin olduğu, Mekke ve Medi’nenin Suud’lu Vahabilerin elinde esir olduğu bir orta-doğu’da Sünni liderliğini hayal etmek sadece kendini aldatmaktır.
Ben umutsuz değilim şimdi geleceğe bakıyorum,
Her şeye rağmen, kendini ifade etmek üzere, kendi kimliğiyle anlaşılmak ve konumlanmak isteyen yüz binleri, milyonları geçen yoğunluklarıyla gençlerimiz geliyor. Bu genç kuşak benim umudum. Onlara üzerinde yürüyecekleri kilim olacağız, yükselecekleri merdiven. Bunlar bu tarihi davayı, bu kimlik hakları arayışını sürdürecekler. Bu kuşak bizden çok daha zeki, çok daha evrensel ölçekte düşünüyor, bilme ve teknolojiye çok yatkın, emin olmadan adım etmiyor, hedeflerine ulaşmak için bizden çok daha özverili çalışıyor. Bizim kuşak işkence, zindan, sürgün lime lime doğrandı buna rağmen bu genç kuşak bizden daha çok sabırlı ve özverilidir diyorum: her kuşağın kendi özgülüğüyle dik durmasını biliyor. Hz Ali “ben babamdan ileri, oğlumdan geriyim” buyurdu, bu hikmetli söz bize yol haritası olsun gençlere güvenelim.
Hepimiz bilmeliyiz, haklı bir davada özverisiz bir sonuç olmayacağı anlayalım, biz adım atmıyor siniyorsak bırakın, 4 milyona yakın kitlesiyle bu topluluğun hakları için çalışacak olanların önünü kesmeyiniz. Bizleri sopalarla sindirenlere karşı genç kuşağın sesiz olmasını önermeyiniz, hakların arasınlar, örgütlenip birlik olsunlar. Bu gün Kürtlere sallanan sopalar, yarın başımıza inecektir. Buna imkan vermememiz gerek.
Her yazımda dile getirdim bir kez daha belirteyim, barış içinde bir arada yaşamak için daha çok özgürlük ve demokrasi gerek. Bu başta Türk halkı için, Sünni inançtan olanlar için gereklidir. Başka toplulukları ezenler özgür olamazlar bu bilinmelidir. Bunun için Kürtler de Araplar da diğer etnik topluluklar, özellikle Aleviler ve diğer inançlar, haklarına kavuşmalıdır. Bunun yolu da demokratik bir anayasadır. Bu anayasada tüm farklılıklarımız isim isim anılarak, haklarımız madde madde sıralanarak, ikircimliğe, bulanıklığa yer vermeden, açık ve şeffaf bir demokratik anayasa yazılımıyla, kurum ve kuruluşlarıyla adil, eşit kurucular olarak yer almalıdır. Bu yolla da barış içinde bir arada yaşamayı başarmalıyız.
Bu ülke birimizin değil, hepimizindir bunu kimse unutmasın.
20 Temmuz 2011
Ardı arkası kesilmeyecek gibi ölüm haberleri geliyor. Gençler sapır sapır dökülüyor. Analar yine kan ağlıyor. Kürt, Türk Arap, Alevi, Sünni Anadolu’nun tüm mozaiği ağlıyor. Önceki yazlarımda bunun tek sorumlusu tüm imkanları, maddi ve askeri gücü elinde bulunduran ve halkının güvenliğinden sorumlu olan devlettir dedim. Tekrar deklare ederim. Kimse suçluyu başka yerde aramasın. Bu kan deryası barışla son bulur savaşla değil. Devlet elindeki silahı halkına çeviremez, çevirdikçe kendini vurur. Olan da budur. Masaya oturulacak. Bu vatan birimizin değil de hepimizin ise, ortak bölen bulunup anlaşma yapılacaktır. Başka yolu olduğunu iddia eden, bundan sonraki kanların da sorumlusu olacaktır.
Hillary Clinton, David Petraeus, Richard Armitage ve Robert Zoellick gibi uluslar arası bir çete son günlerde ülkemizin baş misafiri oldular. Her bir ayrı bir karanlık prens. Ülkemizde Ergenekoncu eski derin devletin gidip, yerine yeni derin devletin, Cemaat ve imam ordusu olarak gelmesi gibi, Amerika’da bir karanlık görev devri teslimi yaptılar.
Bu ekip Obama’nın derdin devletini oluşturuyor. Amerikanın eski derin devleti Yeni-Muhafazakarlar yerine geldiler. Dick Cheney, Donald Rumsfeld ve Paul Wolfowitz, karanlıkların prensi Richard Perle den oluşan bu ekip, 1990lardan beri süre gelen Amerikanın 1000 yıllık imparatorluğu için ve İsrail’in korunması amacıyla özellikle bölgemizde projeler üretip duruyor. Bölgedeki projeler de tüm ülkelerin küçük devletlere parçalanması ve enerji kaynaklarının, zenginliklerinin talanı üzerine kurgulanıyor.
George W. Bush yönetimince ortaya atılan ve dünya kamuoyunun gündemine oturan “Büyük Ortadoğu Projesi” adlı girişim bu planların ana omurgasıdır. İşte eski ya da yeni Amerikan derin devleti bir ülkeye, bir bölgeye geldi mi? biliniz ki orada karınlık işler döner, ölüm kol gezer. Ülkemizde kirli savaşın sürmesinde de bunların rolü az değildir; Erdoğan iktidarı bunların pompalamasıyla içte özgürlük isteyenlere, dışta komşulara kan siyaseti üzerinden politika gütmektedir ve ortam böylece, anaların gözyaşlarının kan olarak akmasına yol açmaktadır ve gençlerin cesetleriyle dolmaktadır.
Bu nedenle, sık sık çağrı gibi kaleme aldığım yazılar, ortak ülkemizin tüm etnik ve inanç farklılıklarını yönelik bir çağrıdır. Bu ülkede daha çok özgürlük ve demokrasi ikame edilmeden, iktidarların güvenlik önlemleriyle çözecekleri hiçbir şey yoktur. Bu nedenle özgürlük mücadelesi hepimizin mücadelesidir bu mücadeleye omuz vermek, çözümü tıkayanlara karşı alınacak en önemli önlem olacaktır. Çağrımın genel yönü de özel yönü birbirine bu halkayla bağlıdır.
Alttaki yorumumu Samsunda katledilen Kürt gençleriyle ilgili bir haber üzerine yazdım paylaşıyorum;
Bir sürek avı, 30 yıldır sürüyor. “Kızım sana söylüyorum gelinim sen duy” diye, Osmanlı aklıyla ve Cumhuriyetteki Osmanlı olarak, tüm farklılıklara sopa gösteriliyor. Bir ara Taner Akçam'da derinliklerinde yer alan sol milliyetçiliğiyle Ermeni konusunda yazarken "Ayranımızı kabartmayın" demişti. Öyle bir şey.
Halkımıza sözüm şu (bu sözüm tüm farklılıklaradır, kendini vatanında ezilmiş hissedenleredir) bu olanları derle, topla ve düşün diyeceğim. Kürtlerin özgürlüğüne sırtını döndükçe hançeri ilk yiyecek olan sensin. Bu konuda Türkiye Araplarına şiddetli eleştirim var. Kendini tanımayan, yalıtılmış, ötekileştirilmiş haliyle ülkemizin demokrasi mücadelesine, özgürlük kavgasına hayır hah tutumlarla bakan Arap halkına eleştirim var.
Neden mi?
Anlatayım. Araplar, 22 devletiyle, Atlas okyanusundan Körfeze kadar topraklarıyla, 400 milyona yaklaşan Nüfusuyla, 21. Yy da adım adım uyanışı ve insanlığa çağdaş araçlarla mücadele etmeyi öğretmesiyle, İntifada diye yeni direnme yol ve yöntemi öğretmesiyle, kadim ve bir o aranda yoğun tarihi-ulusal dokusuyla, aralarındaki tüm ihtilaflara rağmen var olan dev ekonomik potansiyel gücüyle Türkiye Araplarının ayağa kalkması karşısında sesiz kalacağını kimse sanmasın. Kimse buna dayansın demiyorum, öz gücüne dayanmayan bir halk hiçbir şey yapamaz ama bu halk bu ulusun bir parçasıdır bu da unutulmasın. Sonra, Kürtlerin en talihsiz yanı olan kara parçalarının orta yerinde olmalarına karşı Araplar Torosların, Akdenizle birleşen güney yamaçlarında bir kültür, bir etnik kuşak olarak yer alırlar (Mersin Adana Hatay sonrası ise kozmopolit dokularıyla Arap ülkelerine sınır olurlar; Urfa, Mardin, Siirt gibi) Açık denizlere sınır olmanın stratejik önemini burada konuşmayacağım. Bu olanakların, nasıl bir zenginlik, güç, veri olduğunu akılda tutun yeter. Ortak ülkemizde en küçük bir mücadele bayrağının açılması halinde, bölgenin tüm dengelerini alt üst edeceği açıktır. Arapların haklarına karşı şimdiden Siyonist solculuk yapanların salyalı azı ağızlarıyla azı dişlerini bilediklerini biliyoruz. Ama halkın ayağa kalktı bir anda bunların çil yavrusu gibi toz duman olacakları açıktır. İşte, on yıllar boyu Kürt hareketini yok sayan, küçümseyen, aşağılayan milliyetçi solcuların, bu halkın ayağa kalkması karşısında ( dürüst devrimcileri solcuları tenzih ederek) yalakalığa, kuyruğa yapışmaya başlamalarını hatırlamak yeterlidir. Aynı şey Arap halkı ayağa kalkınca olacaktır; bu dönem facebook ve net sitelerinde Arap halkının geometrik tarzda çoğalan etkinlikleri, bu halkın haklarına sahip çıkıp çıkmayacağı konusunda bulanıklık yaratanların suratında ağır bir şamar gibi patlamaktadır.
Bu adım ortak ülke için, Öncelikle Türk halkı için, özellikle ezilen inançlar için Aleviler ve Kürtler için yani, ayrımsız tüm özgürlük ve demokrasi ihtiyaçları için, eşitlik ve hukuk için, adalet için değerlendirilecek bir olanaktır; Erdoğan iktidarının dış güçlerden, kredi, teknik bilgi, istihbarat bilgisi, pilotsuz uçak vb yardımlar alarak vatandaşını sınır ötelerine kadar kovalayıp katletmiyor mu? Ona hak da başkasına yasak mı?. Kürt özgürlük hareketini dış güç aleti olmakla suçlama ayıbını oturup herkes bir düşünsün artık…
Mücadele dedim de hemen birileri Mikdat yine uçtu demesin. Ben ve düşünce arkadaşlarım on yıllardır, yol haritamızı çizen özverili hocalarımla bu topraklarda barışçıl mücadeleye karar kıldık. Bu bilinsin. Gandi gibi, kararlı bir direnme hattı. Zira bu topraklarda Araplar, Arap Aleviler şehirlidir, şehir kültürünün tüm uygarlık verilerini üzerlerinde taşırlar. Dolaysıyla, her türden milliyetçiliğe karşı oldukları gibi, bölücülüğe karşı da tavır alarak, kimlik hakları için direnecekler. Direnmeyi illa askeri araçlarla, zor ve zorbalıkla kırmak isteyecek bir devlete karşı sonuna kadar halkın iradesi konacaktır; gerisini zaman ve mekan belirler. Bu nokta açıklığa kavuştuysa, artık kimse dönüp korkulara kapılmasın. Kimse kimseyi de korkutmasın. Ne ayrı devlet ne bölünme ne de şiddet halkın öz iradesi ve gücüyle haklarımızın alınmasıdır hedefimiz.
Kürtlere yapılanlar “kızım sana diyorum gelinim sen duy” mahiyetinde bir uyarıdır dedik. Sopa sadece Kürtlere sallanmıyor hepimize sallanıyor: bunun için sık sık Kürtlerin özgürlük mücadelesi aynı zamanda halkımız adına bir özgürlük mücadelesidir dedim.
Bu gerçekleri şimdi anlamayan, bıçak gelip kemiğe dayandığı zaman, son pişmanlığın fayda vereceğini ummasın. Bu nedenle içimize dönük sert sözlerimi lütfen bir dürtü olarak alın, kaba gibi gelse de bu yara hepimizin yarasıdır, acısı da iyileşmesi de bize aittir, bunu anlayın. Ben söylüyorum, duymak istemeyen duymasın, kendini tanımayan tanımasın, kimlik mi? İnanç mı? Diye kararsız kalan, aidiyetsiz bir varlık olmak isteyen yoluna devam etsin. Hatta malum takiyeye de sığınsın, ama kar etmeyecek, bu devlet üzerimize üzerimize gelmeye devam edecek, sindirecek, onursuzlaştıracak.
Ben umutsuz değilim önce geriye tarihe bakıyorum,
Bu toprakları yerli halka rağmen güç uygarlığıyla zapt edip zorbalıkla, ölüm denklemleriyle hükmü altına alan, “kılıç hakkı” adı altında at nalları altında ezen Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı nerede? Artık esamileri bile anılmıyor. Eski Osmanlı bir tarjedi olduysa Yeni-Osmanlı komediden öte bir kıymeti itibara sahip olmayacaktır; Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eş Başkanı, emperyal amaçların bölgedeki kuklası Erdoğan’ın, kimi zaman, bölge üzerinde liderlik taslayan ve aptal danışmanlarının üflediği Yeni-Nasırcılık oyunu ya da bölgenin Sünni liderliği oyunu hiçbir işe yaramayacak; Mısır Ezhari’nin olduğu, Mekke ve Medi’nenin Suud’lu Vahabilerin elinde esir olduğu bir orta-doğu’da Sünni liderliğini hayal etmek sadece kendini aldatmaktır.
Ben umutsuz değilim şimdi geleceğe bakıyorum,
Her şeye rağmen, kendini ifade etmek üzere, kendi kimliğiyle anlaşılmak ve konumlanmak isteyen yüz binleri, milyonları geçen yoğunluklarıyla gençlerimiz geliyor. Bu genç kuşak benim umudum. Onlara üzerinde yürüyecekleri kilim olacağız, yükselecekleri merdiven. Bunlar bu tarihi davayı, bu kimlik hakları arayışını sürdürecekler. Bu kuşak bizden çok daha zeki, çok daha evrensel ölçekte düşünüyor, bilme ve teknolojiye çok yatkın, emin olmadan adım etmiyor, hedeflerine ulaşmak için bizden çok daha özverili çalışıyor. Bizim kuşak işkence, zindan, sürgün lime lime doğrandı buna rağmen bu genç kuşak bizden daha çok sabırlı ve özverilidir diyorum: her kuşağın kendi özgülüğüyle dik durmasını biliyor. Hz Ali “ben babamdan ileri, oğlumdan geriyim” buyurdu, bu hikmetli söz bize yol haritası olsun gençlere güvenelim.
Hepimiz bilmeliyiz, haklı bir davada özverisiz bir sonuç olmayacağı anlayalım, biz adım atmıyor siniyorsak bırakın, 4 milyona yakın kitlesiyle bu topluluğun hakları için çalışacak olanların önünü kesmeyiniz. Bizleri sopalarla sindirenlere karşı genç kuşağın sesiz olmasını önermeyiniz, hakların arasınlar, örgütlenip birlik olsunlar. Bu gün Kürtlere sallanan sopalar, yarın başımıza inecektir. Buna imkan vermememiz gerek.
Her yazımda dile getirdim bir kez daha belirteyim, barış içinde bir arada yaşamak için daha çok özgürlük ve demokrasi gerek. Bu başta Türk halkı için, Sünni inançtan olanlar için gereklidir. Başka toplulukları ezenler özgür olamazlar bu bilinmelidir. Bunun için Kürtler de Araplar da diğer etnik topluluklar, özellikle Aleviler ve diğer inançlar, haklarına kavuşmalıdır. Bunun yolu da demokratik bir anayasadır. Bu anayasada tüm farklılıklarımız isim isim anılarak, haklarımız madde madde sıralanarak, ikircimliğe, bulanıklığa yer vermeden, açık ve şeffaf bir demokratik anayasa yazılımıyla, kurum ve kuruluşlarıyla adil, eşit kurucular olarak yer almalıdır. Bu yolla da barış içinde bir arada yaşamayı başarmalıyız.
Bu ülke birimizin değil, hepimizindir bunu kimse unutmasın.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder