10 Temmuz 2011 Pazar
MUNZUR VE DÜZGÜN BABALARIN ÇOCUKLARINA…
Mihrac Ural’ın notu:
Değerli dostum Celallettin Can, bir festival üzerinden ülkemizin acılı bir algısına işaret ediyor. Ötekileştirilmenin aşılması için, yine önemli sözler ve aktivite hazırlıkları yapıyor. Kuşağımız adına yaptıkları önemli girişimlerle haklı bir çabanın sahibi bu değerli dostumun yazısını, siz okurlarımla paylaşıyorum.
Celalettin Can
10 Temmuz 2011
“XI. Munzur Kültür ve Doğa Festivali”nin arifesindeyiz. Bildiğim kadarıyla Dersim’in yurtsever, devrimci, demokratik güçleri Festival organizasyonu ile ilgili ilk toplantılarını daha birkaç gün önce yapabilmişler. Genel Seçimler sürecinde, özellikle sonrasında birbiriyle ilgili öyle ağır değerlendirmeler yapmışlar ki neredeyse yan yana gelmeleri zorlaşmış. Peki halkın devrimci güçlerinin olmaması gereken şekilde ilişkileri bu denli yıpranmışken, her ikisi de kaybetmişken, kim kazandı? Kılıçdaroğlu’nun CHP’si. Ne acı!
Uzun zamandır Dersim’le ilgili bir girişim geliştirmek istiyorduk. Bir grup tarihçi, siyaset bilimci, hukukçu, sosyolog akademisyenle Dersim’de doğrudan halkın ileri unsurlarıyla, yaşamışlarıyla bir diyalog süreci geliştirmek istiyorduk. Konuşuldu, edildi, ama sonuç olarak olmadı. Bu ihtiyaç nereden kaynaklandı denebilir. Dersim’de gidişatın pek iyi olmadığı biçiminde bir gözlemim vardı. İktidar güçleri her alanda Dersim’e dönük özel politikalar geliştirdikleri halde, yurtsever, devrimci, demokrat halk güçler buna tekabül eden politikalar geliştirmedikleri buralardan dahi görülecek kadar aleniydi.
12 Haziran Genel Seçimlerine doğru gelen bilgiler bu gözlemleri doğrular nitelikteydi. Büyük ihtimalle iki vekili de CHP alacaktı. Hadise tek başına adaylarla açıklanamazdı. Bölgenin diğer kent merkezlerinde halkla kurulan ilişki burada kurulamamış, dolayısıyla benzeri dönüşüm sağlanamamıştı. Başka bir ifade ile azımsanmaz sayıda Dersimli alevi/kızılbaşa Kürtlük, Sünnilik/şafilik biçiminde görünüyor, Kürtlerin içinde de kendilerini “ötekileşmiş” hissediyorlardı. Bu çelişkinin tarihselliği vardı. Gerçekten Sünni/şafi Kürtler, tarih boyunca Dersimli Dimili/Kürtlere yapmadığını bırakmamıştı. İnsanlar bir yerde tarihin esiri. Özgürlük Hareketi bir kısım Dersimlinin nezdinde bu mirasın devamıydı. Algı buydu! Anlaşılan bu algıyı değiştirip dönüştürecek derin bir ilişki geliştirilememişti henüz. Üstelik ortalama bir Dersimli kolektif düzende dahil, her türlü düzene karşı dirençli, özerk,isyankar ve asi ruhluydu.
“Ötekileşmiş” hissiyatı Dersimlinin üst benliğini yukarıda tutmasını getiriyordu. Türkiye’nin mevcut politik ortamında Dimili bir alevi CHP’nin Genel Başkanı olunca, hem tüm ezilmişliğinin onda yarattığı mağduriyet duygusundan bir çıkış yolu olarak hem de kendi insanına ve çocuğuna sahip çıkmanın(“doman e mao”) bir tezahürü olarak Kılıçdaroğlu’na yönelmişti. Bence hadisenin esasa ilişkin bir yanı bu noktada düğümleniyordu.
Neden, niçin sorularını sorma ve cevabını arama yerine -seçimi kaybetmenin duygusallığı ile olmalı- kimilerimiz Dersimlileri bir çırpıda “Tunç eli”li, yetmedi “Celladına tapınmacı” yaptık. Olacak iş mi? Benim bildiğim olumsuz bir sonuç karşısında objektif bir insan önce kendine bakar ve nerede hata yaptım sorusunun cevabını ön yargısız bir biçimde yanıtlamayı dener.
Şimdi Dersim’in yurtsever, devrimci, demokrat güçlerinden beklediğimiz, anlamsız didişmeleri ve bunun yıpratıcı sonuçlarını bir kenara bırakıp Dersim’e yaraşır bir Festivalin gereğini yerine getirmeleridir. Festival üzerinden Dersim’in kültür değerlerini açığa çıkarmaları ve giderek evrenselle buluşturmanın yolunu yordamını geliştirmeleridir. Sanatçılarıyla, bilim insanlarıyla,”inkar edilen” ve “yok sayılan” kültür, dil ve inanç değerlerini görünür kılmalarıdır.
Hep birlikte bu yok edilmeye karşı bir sorumluluk duygusu geliştirmenin ve “ortaklaşamazsak yok oluruz” bilinciyle hareket etmenin bir yolunu bulmak zorundayız.
Unutmadığımızı, değerlerimizin arkasında duracağımızı, yeryüzüne dağılmış küllerimizden doğup kendi ateşimizin yandığı topraklara, Munzur’a çoğalarak ve akarak dönmenin güvencesi olmak zorundayız. Bilmek istediklerimiz, özlediklerimiz ve geleceğimiz biraz da sözcüklerde saklıdır. Sokrates’in dediği gibi “Sorgulanmayan yaşam, yaşamaya değmez” Hep birlikte Tarihten devraldıklarımız ve farklılıklarımızla birlikte yaşamımızı sorgulamak, geçmişimizle yüzleşmek/hesaplaşmak, Dersim’i sahiplenmek zorundayız.
Bu festivalin bize katacağı coşku, hepimizin meramına yaşamda yeni bir karşılık, yeni bir başlangıç olsun. Ortak bir siyasal,sosyal, kültürel alanı geliştirmekten başka bir seçeneğimiz var mı? Peki, bundan başka geleceğimiz …Tek kelimeyle yok!
Öyleyse Munzur ve Düzgün babaların çocuklarının duyarlılığı, birbirini yok sayan sözcüklerin çok ötesine gitmek zorunda. Yeni bir yaşamın eşitlikçi, özgürlükçü, barışçı temellerini birbirimizden çoğalarak atabiliriz çünkü.
Değerli dostum Celallettin Can, bir festival üzerinden ülkemizin acılı bir algısına işaret ediyor. Ötekileştirilmenin aşılması için, yine önemli sözler ve aktivite hazırlıkları yapıyor. Kuşağımız adına yaptıkları önemli girişimlerle haklı bir çabanın sahibi bu değerli dostumun yazısını, siz okurlarımla paylaşıyorum.
Celalettin Can
10 Temmuz 2011
“XI. Munzur Kültür ve Doğa Festivali”nin arifesindeyiz. Bildiğim kadarıyla Dersim’in yurtsever, devrimci, demokratik güçleri Festival organizasyonu ile ilgili ilk toplantılarını daha birkaç gün önce yapabilmişler. Genel Seçimler sürecinde, özellikle sonrasında birbiriyle ilgili öyle ağır değerlendirmeler yapmışlar ki neredeyse yan yana gelmeleri zorlaşmış. Peki halkın devrimci güçlerinin olmaması gereken şekilde ilişkileri bu denli yıpranmışken, her ikisi de kaybetmişken, kim kazandı? Kılıçdaroğlu’nun CHP’si. Ne acı!
Uzun zamandır Dersim’le ilgili bir girişim geliştirmek istiyorduk. Bir grup tarihçi, siyaset bilimci, hukukçu, sosyolog akademisyenle Dersim’de doğrudan halkın ileri unsurlarıyla, yaşamışlarıyla bir diyalog süreci geliştirmek istiyorduk. Konuşuldu, edildi, ama sonuç olarak olmadı. Bu ihtiyaç nereden kaynaklandı denebilir. Dersim’de gidişatın pek iyi olmadığı biçiminde bir gözlemim vardı. İktidar güçleri her alanda Dersim’e dönük özel politikalar geliştirdikleri halde, yurtsever, devrimci, demokrat halk güçler buna tekabül eden politikalar geliştirmedikleri buralardan dahi görülecek kadar aleniydi.
12 Haziran Genel Seçimlerine doğru gelen bilgiler bu gözlemleri doğrular nitelikteydi. Büyük ihtimalle iki vekili de CHP alacaktı. Hadise tek başına adaylarla açıklanamazdı. Bölgenin diğer kent merkezlerinde halkla kurulan ilişki burada kurulamamış, dolayısıyla benzeri dönüşüm sağlanamamıştı. Başka bir ifade ile azımsanmaz sayıda Dersimli alevi/kızılbaşa Kürtlük, Sünnilik/şafilik biçiminde görünüyor, Kürtlerin içinde de kendilerini “ötekileşmiş” hissediyorlardı. Bu çelişkinin tarihselliği vardı. Gerçekten Sünni/şafi Kürtler, tarih boyunca Dersimli Dimili/Kürtlere yapmadığını bırakmamıştı. İnsanlar bir yerde tarihin esiri. Özgürlük Hareketi bir kısım Dersimlinin nezdinde bu mirasın devamıydı. Algı buydu! Anlaşılan bu algıyı değiştirip dönüştürecek derin bir ilişki geliştirilememişti henüz. Üstelik ortalama bir Dersimli kolektif düzende dahil, her türlü düzene karşı dirençli, özerk,isyankar ve asi ruhluydu.
“Ötekileşmiş” hissiyatı Dersimlinin üst benliğini yukarıda tutmasını getiriyordu. Türkiye’nin mevcut politik ortamında Dimili bir alevi CHP’nin Genel Başkanı olunca, hem tüm ezilmişliğinin onda yarattığı mağduriyet duygusundan bir çıkış yolu olarak hem de kendi insanına ve çocuğuna sahip çıkmanın(“doman e mao”) bir tezahürü olarak Kılıçdaroğlu’na yönelmişti. Bence hadisenin esasa ilişkin bir yanı bu noktada düğümleniyordu.
Neden, niçin sorularını sorma ve cevabını arama yerine -seçimi kaybetmenin duygusallığı ile olmalı- kimilerimiz Dersimlileri bir çırpıda “Tunç eli”li, yetmedi “Celladına tapınmacı” yaptık. Olacak iş mi? Benim bildiğim olumsuz bir sonuç karşısında objektif bir insan önce kendine bakar ve nerede hata yaptım sorusunun cevabını ön yargısız bir biçimde yanıtlamayı dener.
Şimdi Dersim’in yurtsever, devrimci, demokrat güçlerinden beklediğimiz, anlamsız didişmeleri ve bunun yıpratıcı sonuçlarını bir kenara bırakıp Dersim’e yaraşır bir Festivalin gereğini yerine getirmeleridir. Festival üzerinden Dersim’in kültür değerlerini açığa çıkarmaları ve giderek evrenselle buluşturmanın yolunu yordamını geliştirmeleridir. Sanatçılarıyla, bilim insanlarıyla,”inkar edilen” ve “yok sayılan” kültür, dil ve inanç değerlerini görünür kılmalarıdır.
Hep birlikte bu yok edilmeye karşı bir sorumluluk duygusu geliştirmenin ve “ortaklaşamazsak yok oluruz” bilinciyle hareket etmenin bir yolunu bulmak zorundayız.
Unutmadığımızı, değerlerimizin arkasında duracağımızı, yeryüzüne dağılmış küllerimizden doğup kendi ateşimizin yandığı topraklara, Munzur’a çoğalarak ve akarak dönmenin güvencesi olmak zorundayız. Bilmek istediklerimiz, özlediklerimiz ve geleceğimiz biraz da sözcüklerde saklıdır. Sokrates’in dediği gibi “Sorgulanmayan yaşam, yaşamaya değmez” Hep birlikte Tarihten devraldıklarımız ve farklılıklarımızla birlikte yaşamımızı sorgulamak, geçmişimizle yüzleşmek/hesaplaşmak, Dersim’i sahiplenmek zorundayız.
Bu festivalin bize katacağı coşku, hepimizin meramına yaşamda yeni bir karşılık, yeni bir başlangıç olsun. Ortak bir siyasal,sosyal, kültürel alanı geliştirmekten başka bir seçeneğimiz var mı? Peki, bundan başka geleceğimiz …Tek kelimeyle yok!
Öyleyse Munzur ve Düzgün babaların çocuklarının duyarlılığı, birbirini yok sayan sözcüklerin çok ötesine gitmek zorunda. Yeni bir yaşamın eşitlikçi, özgürlükçü, barışçı temellerini birbirimizden çoğalarak atabiliriz çünkü.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder