3 Temmuz 2011 Pazar
2 TEMMUZ 1993 HERKES AYNAYA BAKSIN
Mihrac Ural
2 Temmuz 2011
2 Temmuz 1993 Sivas katliamı anısına ikinci yayıma ön söz.
Bu makaleyi üç yıl önce yazdım. Değişen hiçbir şey yok. İnancı alet edenler, mazlum inançların yaratanlardır, bunun uçun demokrasi ve hukuk herkese gereklidir. Bu gün zalim olanların yarın mazlum duruma düşmeyeceklerinin hiçbir garantisi yoktur. Gerçekte de dünün mazlumları olduklarını unutmamak gerek. 2 Temmuz 1993 tarihi, iliklerimizi donduran bir vahşet tarihidir. Vahşet çağları, böylesi cürümlerde bu gün de derinlemesine devam ettiğini biliyoruz. B.u ister inançlara isten etnik dokulara ister yalın haliyle insana ve düşüncesine karşı olsun. Her şeyi soğurarak yok eden bir ölüm denklemi; varlıkların yansımasına bile müsaade etmeyen pervasız bir saldırı, cahil cüreti.
21. Yüzyılda ortaçağları yaşamanın yaman nastoljisini arayan akıllar, Çorum’u, Maraş’ı ve Sivas’ı yaratan akıllardır. Bu akıllar bu günlerde tezgahlarını bir kez daha ölüm siyaseti üzerinde kurmaya koyuşlum gibidir. Bu bir uyarı olsun bu satırlar aracılığıyla. Hatay hedefe konmuş tezgahlar hızla örülmektedir. Duyarlı tüm insanların dikkatini çekerim…
2 Temmuz 1993, Sivas madımak otelinde yakılan insanlar, hepimiz adına, aydınlığımız, laikliğimiz, farklılıklarımızla oluşturduğumuz zenginliğimiz adına yakıldılar. Bizleri karanlık çağlara sürüklemek isteyen sivil diktatörlükler çağının açıldığı bu tarihi kesitte, her birimizin üzerine önemli görevler düşmektedir. Bu sorumluluk insan olarak hepimize aittir. Üç yıl önce yazdım bir kez daha paylaşırım.
***
Mihrac Ural
2 Temmuz 2009
Acı çekmeyi erdem saymak zalime ve zulmüne ortak olmaktır. Aleviler bu çöküşün bu bataklığın tam ortasındadır.
Katilleri başka yerde aramayın. Gerçek katil siz Alevilersiniz. Siz ektiniz siz biçiyorsunuz. Başkasını suçlayarak korunmaya çalışmayın. Gerçekle, tarihle cesurca yüzleşmediniz, bari ebede kadar susun da daha çok batmayınız. Bu halleri pür meallerinizle, daha birçok 2 Temmuz’a kapı aralarsınız, fırsat tanır yakılıp yıkılırsınız. O gün bu gün yüzlerce Kerbela’yı üreten siz oldukça, bu makus kader de peşinizde kalacaktır.
Bu tarihi böyle tamamlayamazsınız. Başınıza örülen bu cehennem denklemlerini böyle aşamazsınız. Siz acıyı erdem saydıkça, size acı dayatılacak, siz ağlayıp sızladıkça, size daha çok bela verilecek. Doğanın kanunu budur, insanlıkla değil barbarlıkla yüz yüzesiniz artık bunu anlayın.
Sen kendini Alevi sayan sen, evet evet sen.
Koş aynanın karşısına geç, o duyarsız suratına okkalı iki şamar indir.
Öyle ki şamar sesi komşulardan duyulsun.
Kendi tarihinle cesurca yüzleş, benliğinle hesaplaş.
Ayna bul, okkalı iki şamar indir şu duyarsız suratına, kendine gel.!
***
Ne bir söylev ne de bir anma, ne toplantı, yürüyüş, miting ne de kuru gürültü. Sivas’ta Madımak otelinde yakılanların anısını anlamlı kılabilir. 2 Temmuz 1993 katliamı, öncekiler gibi, Kerbela gibi bitip tükenmeden dayatılan, yutulup sessizce hazmedilen aynı acılarının tekrarı oldu.
Tarihin tekerrürü gibi, her kıyım, yıkım ve yakılışa karşı, bir tiyatro mizansenini hatırlatan, sessiz ve sitemsiz, teslim olmuş ve boyun eğmiş bir Alevi duruşu sergileniyor. Bu duruş onurlu değil, abestir.
Acı çekmeyi erdem saymak zalime ve zulmüne ortak olmaktır. Aleviler bu çöküşün bu bataklığın tam ortasındadır. Alınlarına yapışmış makus bir kader gibi, tarihler boyu tekrar ede duran bu teslimiyet, kendi inancına bir ihanettir; tutarsızlık, kimliksizlik ve dayatmalar karşısında çırılçıplak kalmayı kabullenmektir. Kerbela’dan bu yana aynıyla devam eden bu amansız illet Alevilerin en büyük düşmanı, acılarının kaynağı, itilmişliklerinin, horlanmalarının günahıdır. “Günahsız olan öne çıksın”.
2 Temmuz günü onurunu korumak isteyen her Alevi, bu makus tarihine artık yeter demelidir. Her defasında bir kez daha kendini küçülten, değersizleştiren kuru gürültüler yerine, kendi vicdanıyla, kendi teslimiyeti ve boyun eğişiyle yüz yüze gelmek için aynanın karşısına geçsin.
Ne Sivas’ta Madımak otelinin önünde, ne de ülkenin herhangi bir yerinde, artık komedileşen boş haykırışlarla kendini aldatmaktan öteye geçmeyen aldanmalara ortak olmasın. Öncelikle aynanın karşısına geçsin.
İnsanlık vicdanına saplanmış hançer gibi duran 2 Temmuz gününü, Muhasebe Bayramı olarak, “ayna günü” ilan etsin. Kendiyle, benliğiyle karşılaşsın.
“Tarih, tarih” diye de haykırsın. “Tarih, sen konuş” desin. “Acıyı erdem saydım, boyun eğdim. Her bir kesitinde doğrandım, yakılıp, yıkıldım, camide namaz kılarken hançerlendim, Kerbela’da kılıçla aç susuz doğrandım, darağaçlarında kuru bir yaprak gibi sallandım” diye de feryat etsin. Bir daha, bir kez daha aynaya baksın ve var gücüyle o aymaz suratına iki okkalı şamar aşk etsin. Kendine gelmiyorsa bir kez daha, arka arkaya şamarları suratına yapıştırsın.
Öyle ki şamar sesi komşulardan duyulsun. Her bir Alevi, komşusundan şamar sesinin onayını alsın. Kendine lanet etsin, sessizliğine, onurunun ayaklar altına alınışına, en aydınlarının tarihler boyu koyun gibi doğranışı karşısındaki teslimiyetine lanet etsin.
Her Alevi, tarih karşısında ve toplumsal vicdanı karşısında tarihten bu yana ortak olduğu cürümün bedelini nasıl ödeyeceğini düşünsün. Korkaklığını, katledildiği yerden ıslık çalarak geçme onursuzluğuyla dile getiren çapsızlığını algılasın. Sırtında taşıdığı sahte Alevi “donu” atsın, ölçüsüne uygun başka bir “don” bulsun. Katillerinin akıllarına kul-köle olsun, ayakları altına her katliamda yaptığı gibi boyun eğişiyle kırmızı halı sersin. Ehlibeyt yolunda tutarsızlık yerine, tutarlı olsun öyle olsun. Kimlik sahibi olsun. Cami avlusunda musalla taşında hakkın rahmetini arasın. Ben Aleviyim demesin…
Boşuna “1400 yıldır ağlıyorsunuz da ne oldu ?” denmiyor…
Bu gün 2 Temmuz, herkes aynı kahramanlığı terennüm edecek. Slogan atacak, haykıracak. “yolları yürüyerek aşınmaz” diyen akılları onaylayacak. Bu feryadı figan, ayna karşısında suratına okkalı şamarlar indirip vicdan muhasebesi yapamayan Alevi için, birer timsah gözyaşından ibaret kalacaktır. Ağlayın, ağlatın sizden istenen budur. Gözyaşlarınız sel olsun, acıların insanı olun. Size yakışan bu. Bu “don”da geldiniz bu “don”da yakılacaksınız. Kerbela’nın hangi evladı olduğunuzu sanıyorsunuz. Siz Alevilerin vicdansızları, ölüme boyun eğen, sırtına zincirler vurarak hıçkırıp ağlayan, direnmeyi değil gözyaşını marifet sayanlardansınız. Bu bela bu akıllarınıza az bile. Sizler Kûfe halkının torunlarısınız, misafir diye davet ettiniz, gözünüzün önünde katledildiler, timsah gözyaşları dökmekten başka bir şey yapmadınız. 1400 yıldır aynı günahın izindesiniz…
Bırakın artık bu madrabazca oynanan, müptezel oyunu. Terk edin artık, kendinizi gülünç hale sokan aldanmaları.
Katilleri başka yerde aramayın. Gerçek katil siz Alevilersiniz. Siz ektiniz siz biçiyorsunuz. Başkasını suçlayarak korunmaya çalışmayın. Gerçekle, tarihle cesurca yüzleşmediniz, bari ebede kadar susun da, daha çok batmayınız. Bu halleri pür meallerinizle, daha birçok 2 Temmuz’a kapı aralarsınız, fırsat tanır yakılıp yıkılırsınız. O gün bu gün yüzlerce Kerbela’yı üreten siz oldukça, bu makus kader de peşinizde kalacaktır.
Bu tarihi böyle tamamlayamazsınız. Başınıza örülen bu cehennem denklemlerini böyle aşamazsınız. Siz acıyı erdem saydıkça, size acı dayatılacak, siz ağlayıp sızladıkça, size daha çok bela verilecek. Doğanın kanunu budur, insanlıkla değil barbarlıkla yüz yüzesiniz artık bunu anlayın.
Oysa yolunuz hak yolu, insanlığın onurlu yoludur. Bu yol boyun eğmeyenlerin, direnerek yaşamı, boyun eğerek ölüme tercih edenlerin yoludur. Tarihin derinliklerinden, özümsenerek gelen birikimlerin, insanlık düşün mirasının özgün yoludur, yolunuz. Bu yol, Akıl süzgecinden geçmeyeni şeriat yapmamıştır, insanı davasının merkezine koymuştur, evrimcidir, gelişmeyi özümsemiştir ve buna açıktır; ilkelliğe takılı değildir. Dinlerin kutsal metinlerini, uhrevi erdemsel kararlar saymış, inanmış ama dünyevi kural olma dayatmasına geçit vermemiştir; dünyayı maddi kurallarıyla, yaratanın verdiği akılla yönetmeyi, hakka saygı olarak bilmiştir. Mesajı ne yerel ne de etniktir, insanla başlayan insanla biten bir evrensel adalet yoludur. Alevileri insanlıkla ilgili kılan bu yoldur.
Yıkılıp giden imparatorluklara, devletlere, ülkelere, bin bir çeşidiyle ideolojik medreselere karşın ayakları üzerinde dik durup, sürekliliğini koruyan bir öğreti olarak Alevilik bu temel üzerinde yükselip durmuştur. Başka yerde aramayın; direnme, hayatta kalmanın tek yoludur. Buna elverişli iseniz ayakta kalabilirsiniz, değilse kırılıp gidersiniz. Gerçeğinize dönün, güçlü olduğunuzu göreceksiniz.
İki büyük eylem yaptınız bir milyon Aleviyle Ankara’da yürüdünüz, Maraş katliamı anısına Adana’da yürüdünüz. Yeri göğü inlettiniz. Biraz daha silkeleyin güçlü olduğunuzu, direnerek yaşayıp haklarınızı alacağınızı öğrenmekte geç kalmayacaksınız.
Dünden bu güne Aleviliğin makus kaderini yaratan Alevi, gerçek Alevi değildir. Olamaz da. Bu gidiş son bulmalı. Ölümü reddeden yaşamı talep eden bir Alevi karakteri gerek, özü yaşama bağlı olan, bunun için direnen bir Alevi tarzı gerek. Alevi “ben ölmeyeceğim, yakılıp yıkılmayacağım, bana bu canı veren alır, ama hiçbir kul buna cüret edemez” diyebilendir.
Bunun için özgünce ve özgürce örgütlenmelidir. Tarihler boyu başına gelen felaketlerin tekrar edeceği öngörüsüyle, kendini koruma önlemleri alınmalıdır. Gasp edilmiş haklarını almak kadar, dayatılacak ölüme karşı yeri göğü birbirine katacak bir direnme hattı oluşturulmalı, insanlık adına, önce insan yaşamını savunmak durumunda olmalıdır.
Bangladeş’te ekmek fiyatı arttı diye, yer yerinden oynadı, bizde 37 can yakıldı ses çıkmadı, bu denge insanlık adına yüz karasıdır.
Bunun öncelikli adımı, Alevilerin egemenlerle, devletleriyle ve her türden hükümranlık araçları arasında büyük bir fay hattı oluşturmalıdır. Kimliğine sahip çıkmalı, açık net tutumlarıyla sorumlu olduğu ortaya koyarak kendini ifade etmelidir. Bunun bedelini ödemekten çekinmemelidir. Başarı için ödenmeyen bedel, teslimiyetin ödülü olarak fazlasıyla ödendiği bilinmelidir.
2 Temmuzların bir kez daha dayatılmaması için, Kerbelaların bir kez daha tekrar etmemesi için önce bir ayna bulmalı. Okkalı cinsten iki şamarı suratımıza indirmeliyiz diyorum, gerisi gelecektir.
Aynaya bakıp iki şamarı suratına vurmayan Alevi 2 Temmuz’u anma etkinliklerinde yer alma hakkını kullanmasın. Sözlerim alınanlaradır. Alınmayanlar, ne yaptığını ve ne yapması gerektiğini zaten biliyorlar.
2 Temmuz 2011
2 Temmuz 1993 Sivas katliamı anısına ikinci yayıma ön söz.
Bu makaleyi üç yıl önce yazdım. Değişen hiçbir şey yok. İnancı alet edenler, mazlum inançların yaratanlardır, bunun uçun demokrasi ve hukuk herkese gereklidir. Bu gün zalim olanların yarın mazlum duruma düşmeyeceklerinin hiçbir garantisi yoktur. Gerçekte de dünün mazlumları olduklarını unutmamak gerek. 2 Temmuz 1993 tarihi, iliklerimizi donduran bir vahşet tarihidir. Vahşet çağları, böylesi cürümlerde bu gün de derinlemesine devam ettiğini biliyoruz. B.u ister inançlara isten etnik dokulara ister yalın haliyle insana ve düşüncesine karşı olsun. Her şeyi soğurarak yok eden bir ölüm denklemi; varlıkların yansımasına bile müsaade etmeyen pervasız bir saldırı, cahil cüreti.
21. Yüzyılda ortaçağları yaşamanın yaman nastoljisini arayan akıllar, Çorum’u, Maraş’ı ve Sivas’ı yaratan akıllardır. Bu akıllar bu günlerde tezgahlarını bir kez daha ölüm siyaseti üzerinde kurmaya koyuşlum gibidir. Bu bir uyarı olsun bu satırlar aracılığıyla. Hatay hedefe konmuş tezgahlar hızla örülmektedir. Duyarlı tüm insanların dikkatini çekerim…
2 Temmuz 1993, Sivas madımak otelinde yakılan insanlar, hepimiz adına, aydınlığımız, laikliğimiz, farklılıklarımızla oluşturduğumuz zenginliğimiz adına yakıldılar. Bizleri karanlık çağlara sürüklemek isteyen sivil diktatörlükler çağının açıldığı bu tarihi kesitte, her birimizin üzerine önemli görevler düşmektedir. Bu sorumluluk insan olarak hepimize aittir. Üç yıl önce yazdım bir kez daha paylaşırım.
***
Mihrac Ural
2 Temmuz 2009
Acı çekmeyi erdem saymak zalime ve zulmüne ortak olmaktır. Aleviler bu çöküşün bu bataklığın tam ortasındadır.
Katilleri başka yerde aramayın. Gerçek katil siz Alevilersiniz. Siz ektiniz siz biçiyorsunuz. Başkasını suçlayarak korunmaya çalışmayın. Gerçekle, tarihle cesurca yüzleşmediniz, bari ebede kadar susun da daha çok batmayınız. Bu halleri pür meallerinizle, daha birçok 2 Temmuz’a kapı aralarsınız, fırsat tanır yakılıp yıkılırsınız. O gün bu gün yüzlerce Kerbela’yı üreten siz oldukça, bu makus kader de peşinizde kalacaktır.
Bu tarihi böyle tamamlayamazsınız. Başınıza örülen bu cehennem denklemlerini böyle aşamazsınız. Siz acıyı erdem saydıkça, size acı dayatılacak, siz ağlayıp sızladıkça, size daha çok bela verilecek. Doğanın kanunu budur, insanlıkla değil barbarlıkla yüz yüzesiniz artık bunu anlayın.
Sen kendini Alevi sayan sen, evet evet sen.
Koş aynanın karşısına geç, o duyarsız suratına okkalı iki şamar indir.
Öyle ki şamar sesi komşulardan duyulsun.
Kendi tarihinle cesurca yüzleş, benliğinle hesaplaş.
Ayna bul, okkalı iki şamar indir şu duyarsız suratına, kendine gel.!
***
Ne bir söylev ne de bir anma, ne toplantı, yürüyüş, miting ne de kuru gürültü. Sivas’ta Madımak otelinde yakılanların anısını anlamlı kılabilir. 2 Temmuz 1993 katliamı, öncekiler gibi, Kerbela gibi bitip tükenmeden dayatılan, yutulup sessizce hazmedilen aynı acılarının tekrarı oldu.
Tarihin tekerrürü gibi, her kıyım, yıkım ve yakılışa karşı, bir tiyatro mizansenini hatırlatan, sessiz ve sitemsiz, teslim olmuş ve boyun eğmiş bir Alevi duruşu sergileniyor. Bu duruş onurlu değil, abestir.
Acı çekmeyi erdem saymak zalime ve zulmüne ortak olmaktır. Aleviler bu çöküşün bu bataklığın tam ortasındadır. Alınlarına yapışmış makus bir kader gibi, tarihler boyu tekrar ede duran bu teslimiyet, kendi inancına bir ihanettir; tutarsızlık, kimliksizlik ve dayatmalar karşısında çırılçıplak kalmayı kabullenmektir. Kerbela’dan bu yana aynıyla devam eden bu amansız illet Alevilerin en büyük düşmanı, acılarının kaynağı, itilmişliklerinin, horlanmalarının günahıdır. “Günahsız olan öne çıksın”.
2 Temmuz günü onurunu korumak isteyen her Alevi, bu makus tarihine artık yeter demelidir. Her defasında bir kez daha kendini küçülten, değersizleştiren kuru gürültüler yerine, kendi vicdanıyla, kendi teslimiyeti ve boyun eğişiyle yüz yüze gelmek için aynanın karşısına geçsin.
Ne Sivas’ta Madımak otelinin önünde, ne de ülkenin herhangi bir yerinde, artık komedileşen boş haykırışlarla kendini aldatmaktan öteye geçmeyen aldanmalara ortak olmasın. Öncelikle aynanın karşısına geçsin.
İnsanlık vicdanına saplanmış hançer gibi duran 2 Temmuz gününü, Muhasebe Bayramı olarak, “ayna günü” ilan etsin. Kendiyle, benliğiyle karşılaşsın.
“Tarih, tarih” diye de haykırsın. “Tarih, sen konuş” desin. “Acıyı erdem saydım, boyun eğdim. Her bir kesitinde doğrandım, yakılıp, yıkıldım, camide namaz kılarken hançerlendim, Kerbela’da kılıçla aç susuz doğrandım, darağaçlarında kuru bir yaprak gibi sallandım” diye de feryat etsin. Bir daha, bir kez daha aynaya baksın ve var gücüyle o aymaz suratına iki okkalı şamar aşk etsin. Kendine gelmiyorsa bir kez daha, arka arkaya şamarları suratına yapıştırsın.
Öyle ki şamar sesi komşulardan duyulsun. Her bir Alevi, komşusundan şamar sesinin onayını alsın. Kendine lanet etsin, sessizliğine, onurunun ayaklar altına alınışına, en aydınlarının tarihler boyu koyun gibi doğranışı karşısındaki teslimiyetine lanet etsin.
Her Alevi, tarih karşısında ve toplumsal vicdanı karşısında tarihten bu yana ortak olduğu cürümün bedelini nasıl ödeyeceğini düşünsün. Korkaklığını, katledildiği yerden ıslık çalarak geçme onursuzluğuyla dile getiren çapsızlığını algılasın. Sırtında taşıdığı sahte Alevi “donu” atsın, ölçüsüne uygun başka bir “don” bulsun. Katillerinin akıllarına kul-köle olsun, ayakları altına her katliamda yaptığı gibi boyun eğişiyle kırmızı halı sersin. Ehlibeyt yolunda tutarsızlık yerine, tutarlı olsun öyle olsun. Kimlik sahibi olsun. Cami avlusunda musalla taşında hakkın rahmetini arasın. Ben Aleviyim demesin…
Boşuna “1400 yıldır ağlıyorsunuz da ne oldu ?” denmiyor…
Bu gün 2 Temmuz, herkes aynı kahramanlığı terennüm edecek. Slogan atacak, haykıracak. “yolları yürüyerek aşınmaz” diyen akılları onaylayacak. Bu feryadı figan, ayna karşısında suratına okkalı şamarlar indirip vicdan muhasebesi yapamayan Alevi için, birer timsah gözyaşından ibaret kalacaktır. Ağlayın, ağlatın sizden istenen budur. Gözyaşlarınız sel olsun, acıların insanı olun. Size yakışan bu. Bu “don”da geldiniz bu “don”da yakılacaksınız. Kerbela’nın hangi evladı olduğunuzu sanıyorsunuz. Siz Alevilerin vicdansızları, ölüme boyun eğen, sırtına zincirler vurarak hıçkırıp ağlayan, direnmeyi değil gözyaşını marifet sayanlardansınız. Bu bela bu akıllarınıza az bile. Sizler Kûfe halkının torunlarısınız, misafir diye davet ettiniz, gözünüzün önünde katledildiler, timsah gözyaşları dökmekten başka bir şey yapmadınız. 1400 yıldır aynı günahın izindesiniz…
Bırakın artık bu madrabazca oynanan, müptezel oyunu. Terk edin artık, kendinizi gülünç hale sokan aldanmaları.
Katilleri başka yerde aramayın. Gerçek katil siz Alevilersiniz. Siz ektiniz siz biçiyorsunuz. Başkasını suçlayarak korunmaya çalışmayın. Gerçekle, tarihle cesurca yüzleşmediniz, bari ebede kadar susun da, daha çok batmayınız. Bu halleri pür meallerinizle, daha birçok 2 Temmuz’a kapı aralarsınız, fırsat tanır yakılıp yıkılırsınız. O gün bu gün yüzlerce Kerbela’yı üreten siz oldukça, bu makus kader de peşinizde kalacaktır.
Bu tarihi böyle tamamlayamazsınız. Başınıza örülen bu cehennem denklemlerini böyle aşamazsınız. Siz acıyı erdem saydıkça, size acı dayatılacak, siz ağlayıp sızladıkça, size daha çok bela verilecek. Doğanın kanunu budur, insanlıkla değil barbarlıkla yüz yüzesiniz artık bunu anlayın.
Oysa yolunuz hak yolu, insanlığın onurlu yoludur. Bu yol boyun eğmeyenlerin, direnerek yaşamı, boyun eğerek ölüme tercih edenlerin yoludur. Tarihin derinliklerinden, özümsenerek gelen birikimlerin, insanlık düşün mirasının özgün yoludur, yolunuz. Bu yol, Akıl süzgecinden geçmeyeni şeriat yapmamıştır, insanı davasının merkezine koymuştur, evrimcidir, gelişmeyi özümsemiştir ve buna açıktır; ilkelliğe takılı değildir. Dinlerin kutsal metinlerini, uhrevi erdemsel kararlar saymış, inanmış ama dünyevi kural olma dayatmasına geçit vermemiştir; dünyayı maddi kurallarıyla, yaratanın verdiği akılla yönetmeyi, hakka saygı olarak bilmiştir. Mesajı ne yerel ne de etniktir, insanla başlayan insanla biten bir evrensel adalet yoludur. Alevileri insanlıkla ilgili kılan bu yoldur.
Yıkılıp giden imparatorluklara, devletlere, ülkelere, bin bir çeşidiyle ideolojik medreselere karşın ayakları üzerinde dik durup, sürekliliğini koruyan bir öğreti olarak Alevilik bu temel üzerinde yükselip durmuştur. Başka yerde aramayın; direnme, hayatta kalmanın tek yoludur. Buna elverişli iseniz ayakta kalabilirsiniz, değilse kırılıp gidersiniz. Gerçeğinize dönün, güçlü olduğunuzu göreceksiniz.
İki büyük eylem yaptınız bir milyon Aleviyle Ankara’da yürüdünüz, Maraş katliamı anısına Adana’da yürüdünüz. Yeri göğü inlettiniz. Biraz daha silkeleyin güçlü olduğunuzu, direnerek yaşayıp haklarınızı alacağınızı öğrenmekte geç kalmayacaksınız.
Dünden bu güne Aleviliğin makus kaderini yaratan Alevi, gerçek Alevi değildir. Olamaz da. Bu gidiş son bulmalı. Ölümü reddeden yaşamı talep eden bir Alevi karakteri gerek, özü yaşama bağlı olan, bunun için direnen bir Alevi tarzı gerek. Alevi “ben ölmeyeceğim, yakılıp yıkılmayacağım, bana bu canı veren alır, ama hiçbir kul buna cüret edemez” diyebilendir.
Bunun için özgünce ve özgürce örgütlenmelidir. Tarihler boyu başına gelen felaketlerin tekrar edeceği öngörüsüyle, kendini koruma önlemleri alınmalıdır. Gasp edilmiş haklarını almak kadar, dayatılacak ölüme karşı yeri göğü birbirine katacak bir direnme hattı oluşturulmalı, insanlık adına, önce insan yaşamını savunmak durumunda olmalıdır.
Bangladeş’te ekmek fiyatı arttı diye, yer yerinden oynadı, bizde 37 can yakıldı ses çıkmadı, bu denge insanlık adına yüz karasıdır.
Bunun öncelikli adımı, Alevilerin egemenlerle, devletleriyle ve her türden hükümranlık araçları arasında büyük bir fay hattı oluşturmalıdır. Kimliğine sahip çıkmalı, açık net tutumlarıyla sorumlu olduğu ortaya koyarak kendini ifade etmelidir. Bunun bedelini ödemekten çekinmemelidir. Başarı için ödenmeyen bedel, teslimiyetin ödülü olarak fazlasıyla ödendiği bilinmelidir.
2 Temmuzların bir kez daha dayatılmaması için, Kerbelaların bir kez daha tekrar etmemesi için önce bir ayna bulmalı. Okkalı cinsten iki şamarı suratımıza indirmeliyiz diyorum, gerisi gelecektir.
Aynaya bakıp iki şamarı suratına vurmayan Alevi 2 Temmuz’u anma etkinliklerinde yer alma hakkını kullanmasın. Sözlerim alınanlaradır. Alınmayanlar, ne yaptığını ve ne yapması gerektiğini zaten biliyorlar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder