19 Temmuz 2010 Pazartesi
Sivil topluma helal olsun
Baskın Oran
İki tarafın da, ‘kendi meşrebine göre’ diyerek söylüyorum, “devlet”i var. Bir de sivil toplumu var ki, umut onda.
Türklerin ve Kürtlerin “devlet”leri
Türklerin devletinden alalım. İkiye ayrılıyor: Derin Devlet ve Devlet. Derin Devlet’ten bahsetmeye bile gerek yok; ne mal olduğunu fazlasıyla biliyoruz. Kendi devletinin savcı ve yargıçlarının evlerine bile “adam olsunlar” diye bomba attırdıktan sonra (“Altay Tokat Paşa olayının şimdilik öyküsü”, Radikal İki, 25.11.07), daha ne olsun, tam işte “sözün bittiği yer”.
Devlet, bir öyle bir böyle konuşuyor. Biri diyor: “Radyosu, televizyonu olacak. Kültürel hakları sonuna kadar tanıyacağız” (Arınç, Radikal, 11.07.10). Öteki, yine devlet, Kürt sorununun çözümü için CHP’yle görüşüyor da BDP’yle görüşmüyor. Seçim Kanunu Md. 58 değiştirilerek seçimlerde Kürtçe propaganda yapmak suç olmaktan çıkarıldığı halde (R, 11.04.10), bu sefer Siyasi Partiler Kanunu Md. 81/c’den mahkum ediyor insanları (Antenna, no.28/10, 09.07.10).
Oysa, 1980’de azmış enflasyon (geçici olarak da olsa) nasıl dizginlendiyse, öyle yapmak lazım: İMF o tarihte doların 60 TL olmasını istiyordu, Türkiye 70 yapmıştı. Yani, piyasa fiyatının üstünde bir devalüasyon. Şimdi de şöyle demek ve yapmak şart: “İsteyen, değil federasyonu, ayrılma hakkını bile rahatça savunabilir; şiddet kullanmadan”. Böyle diyeceksin ki, hepimize ürküntü veren yeniyetme ve çok zararlı “İntikam!” pankartlarını işin başında durdurabilesin.
Kürtlerin de “devlet”i var: Bir yanda BDP, bir yanda PKK. İkincisini bir kalem geçelim; Derin Devlet’e benzetmek gibi olmasın ama, şiddet dedin mi ben dışarıda bırakırım. Ama BDP de devletin bir kanadı gibi, aynen CHP gibi hareket etmiyor mu? Parti kapatmayı zorlaştıracak anayasa değişikliğine oy vermedi. Şimdi de, 12 Eylül faşizmi en fazla Kürtleri vurduğu halde, “rejimi boykot ediyoruz” adı altında (tam da felsefe yapmanın zamanıydı hani!) 12 Eylül’ün darbe anayasasını desteklemek demek olan “referandumu boykot” peşinde.
Niçin “Yetmez, Ama Evet!”
Kendine “sol” diyen kimi miniskül partiler (her zaman tutarlı olmuş DSİP’i tenzih ederim) aynen MHP, CHP ve “dövlet” refleksleri verirken, Türklerin sivil toplumu herkes gibi Kürtlerin de haklı taleplerini en tutarlı biçimde savunuyor. Genç Siviller, DurDe’ciler lafı tam gediğine oturtuyor: “Yetmez, ama EVET!” Paket fevkalade yetersiz. Fakat anayasayı tümden değiştirmenin imkansızlığı durumunda referanduma “evet” demek çok olumlu yollar açabilir. Çünkü:
1) İlke olarak, bir darbe anayasasından kıl koparmak sevap, onu sulandırmak çok hayırlı bir olay.
2) Paketin en önemli yanı, Yüksek Yargı’yı demokratik ilkeler dahilinde denetleyebilmek. Böylece kuvvetler dengesini sağlamak. Çünkü şu anda bu denge yok. Yargı bir yandan “dön baba dönelim” hesabı durmadan kendi kendini tohumlarken, yasamayı ve yürütmeyi denetliyor; ama onu denetleyebilen yok. Anayasa Mahkemesi bizzat Anayasanın çok kesin hükümlü 148. Maddesini çok açık biçimde ihlal ettiği zaman bunun yaptırımı falan yok; sineye çekmek zorundasın. Zaten, artık kendi girdiği yoldan kendisi de ürktüğü için değil midir, paket konusunda herkesi şaşırtan (ve HSYK, Yargıtay ve CHP’yi çıldırtan) çok acayip bir karar vermesi? (bkz. A. Aktar, Taraf, 12.07,10).
3) Ayrıca çok önemli hükümler var pakette: a) Pozitif ayrımcılık: Dezavantajlı gruplar için alınacak tedbirler eşitliğe aykırı sayılmayacak; b) Kişisel verilerin korunması anayasal güvenceye alınıyor; c) Kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanınıyor; sendikalara yasaklar azalıyor; d) Ombudsmanlık geliyor; e) Partisi kapatılan mv’nin TBMM üyeliği düşmeyecek; f) Askerler bazı suçlar için sivil yargıda yargılanacak, siviller savaş dışında askerî mahkemede yargılanmayacak, Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları Yüce Divan’da yargılanacak; g) 12 Eylülcülerin yargılanmasını önleyen Geçici 15. Madde kalkıyor (R, 09.07.10).
Kürt sivil toplumu muazzam
Türk sivil toplumunun işi o kadar zor değil; batıda belli bir demokrasi var. Doğuda ise tam bir ‘mengene’: Hem Kürt haklarını savunacaksın hem de “nereden gelirse gelsin” şiddete karşı çıkacaksın. Bir düşünün ki şarkıcı Rojin, TRT-Şeş’te program yaptı diye bölgede dışlanıyor; Nusaybin’de konser veremiyor (Milliyet, 16.06.10). Buna rağmen, Kürt sivil toplumu kahramanca desen hiç de abartma olmayacak bir iş yapıyor: “Her türlü operasyonlar durmalı, PKK eylemsizlik kararı almalıdır” diyor. Diyarbakır’da 99 STÖ’yle başladı (R, 29.06.10), zincirleme reaksiyon halinde bütün doğuyu sardı: Batman’da 83 örgüt (R, 29.06.10), Mardin’de 45 ve Urfa’da 44 (R, 30.06.10), Van’da 60 (R, 02.07.10), tekrar Mardin’de 43 ve Hakkari’de 45 (R, 03.07.10), Urfa Siverek’te 17 (R, 07.07.10), tekrar Van’da 40 örgüt (R, 12.07.10), son olarak D-GD Anadolu’dan 17 baro başkanı (R, 12.07.10).
Unutmayalım: Bu bildiriler, sadece insanlardan kan damlarken değil, askerin ağzından da “kan” sözleri çıkarken yayınlandı: İlker Başbuğ, Star TV’de U. Dündar’ın çanak sorularını cevaplarken (05 Temmuz), aynen seleflerinden Kenan Evren gibi “Türk kanı taşımak” tan bahsetti (bkz. www.tsk.tr; bütün devlet kuruluşlarında yer alan “gov.”un burada olmaması ilginç).
Bildiriler ne diyor?
Peki, nedir bu bildirilerin anlamı? İspanya’da ETA’nın şiddeti sürdürmesine karşı Bask esnafı ne yaptı ve yapıyorsa, Kürt STÖ’ler de onu yapıyor. Her ikisi de kan banyosunun durmasını, normal hayatın ve ticaretin başlamasını istiyor. Bu kadar basit. Bizimkilerin olağanüstülüğü şurada ki, İspanya farklı kimliklere saygı göstermek açısından dünyanın en ileri ülkesi. Bir de bizi düşünün, bizim STÖ’lerin ne büyük iş yaptığını o zaman görürsünüz.
Not: Bizim devlet hâlâ Ani’ye Anı, Ahtamar’a Akdamar deyip güya Türkleştiriyor. Ermeni kilisesinde yılda 1 gün ayin iznini lütuf sayıyor. TRT’de Ermenice sözlü “Buruk Acı”yı söyletmiyor (R, 12.07.10). Şu anda bir de Ermeni patrik seçimlerini yasaklıyor (M. Esayan, Taraf, 05.07.10). Bunlar olurken, Gazetevan.com’un haberi: Türkçe, Kürtçe, İngilizce, Farsça yayın yapan yerel Van Times’ın sahibi Aziz Aykaç, 19 Eylülde ayin için her yerden gelecek 6000 Ermeni’yi evlerde konuk edecek. O gün de gazetesini Ermenice basacak. Bu iş Beyoğlu’nda olmuyor, Van’da oluyor, Van’da! Asıl ona helal olsun, bu tek kişilik STÖ’ye!
İki tarafın da, ‘kendi meşrebine göre’ diyerek söylüyorum, “devlet”i var. Bir de sivil toplumu var ki, umut onda.
Türklerin ve Kürtlerin “devlet”leri
Türklerin devletinden alalım. İkiye ayrılıyor: Derin Devlet ve Devlet. Derin Devlet’ten bahsetmeye bile gerek yok; ne mal olduğunu fazlasıyla biliyoruz. Kendi devletinin savcı ve yargıçlarının evlerine bile “adam olsunlar” diye bomba attırdıktan sonra (“Altay Tokat Paşa olayının şimdilik öyküsü”, Radikal İki, 25.11.07), daha ne olsun, tam işte “sözün bittiği yer”.
Devlet, bir öyle bir böyle konuşuyor. Biri diyor: “Radyosu, televizyonu olacak. Kültürel hakları sonuna kadar tanıyacağız” (Arınç, Radikal, 11.07.10). Öteki, yine devlet, Kürt sorununun çözümü için CHP’yle görüşüyor da BDP’yle görüşmüyor. Seçim Kanunu Md. 58 değiştirilerek seçimlerde Kürtçe propaganda yapmak suç olmaktan çıkarıldığı halde (R, 11.04.10), bu sefer Siyasi Partiler Kanunu Md. 81/c’den mahkum ediyor insanları (Antenna, no.28/10, 09.07.10).
Oysa, 1980’de azmış enflasyon (geçici olarak da olsa) nasıl dizginlendiyse, öyle yapmak lazım: İMF o tarihte doların 60 TL olmasını istiyordu, Türkiye 70 yapmıştı. Yani, piyasa fiyatının üstünde bir devalüasyon. Şimdi de şöyle demek ve yapmak şart: “İsteyen, değil federasyonu, ayrılma hakkını bile rahatça savunabilir; şiddet kullanmadan”. Böyle diyeceksin ki, hepimize ürküntü veren yeniyetme ve çok zararlı “İntikam!” pankartlarını işin başında durdurabilesin.
Kürtlerin de “devlet”i var: Bir yanda BDP, bir yanda PKK. İkincisini bir kalem geçelim; Derin Devlet’e benzetmek gibi olmasın ama, şiddet dedin mi ben dışarıda bırakırım. Ama BDP de devletin bir kanadı gibi, aynen CHP gibi hareket etmiyor mu? Parti kapatmayı zorlaştıracak anayasa değişikliğine oy vermedi. Şimdi de, 12 Eylül faşizmi en fazla Kürtleri vurduğu halde, “rejimi boykot ediyoruz” adı altında (tam da felsefe yapmanın zamanıydı hani!) 12 Eylül’ün darbe anayasasını desteklemek demek olan “referandumu boykot” peşinde.
Niçin “Yetmez, Ama Evet!”
Kendine “sol” diyen kimi miniskül partiler (her zaman tutarlı olmuş DSİP’i tenzih ederim) aynen MHP, CHP ve “dövlet” refleksleri verirken, Türklerin sivil toplumu herkes gibi Kürtlerin de haklı taleplerini en tutarlı biçimde savunuyor. Genç Siviller, DurDe’ciler lafı tam gediğine oturtuyor: “Yetmez, ama EVET!” Paket fevkalade yetersiz. Fakat anayasayı tümden değiştirmenin imkansızlığı durumunda referanduma “evet” demek çok olumlu yollar açabilir. Çünkü:
1) İlke olarak, bir darbe anayasasından kıl koparmak sevap, onu sulandırmak çok hayırlı bir olay.
2) Paketin en önemli yanı, Yüksek Yargı’yı demokratik ilkeler dahilinde denetleyebilmek. Böylece kuvvetler dengesini sağlamak. Çünkü şu anda bu denge yok. Yargı bir yandan “dön baba dönelim” hesabı durmadan kendi kendini tohumlarken, yasamayı ve yürütmeyi denetliyor; ama onu denetleyebilen yok. Anayasa Mahkemesi bizzat Anayasanın çok kesin hükümlü 148. Maddesini çok açık biçimde ihlal ettiği zaman bunun yaptırımı falan yok; sineye çekmek zorundasın. Zaten, artık kendi girdiği yoldan kendisi de ürktüğü için değil midir, paket konusunda herkesi şaşırtan (ve HSYK, Yargıtay ve CHP’yi çıldırtan) çok acayip bir karar vermesi? (bkz. A. Aktar, Taraf, 12.07,10).
3) Ayrıca çok önemli hükümler var pakette: a) Pozitif ayrımcılık: Dezavantajlı gruplar için alınacak tedbirler eşitliğe aykırı sayılmayacak; b) Kişisel verilerin korunması anayasal güvenceye alınıyor; c) Kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanınıyor; sendikalara yasaklar azalıyor; d) Ombudsmanlık geliyor; e) Partisi kapatılan mv’nin TBMM üyeliği düşmeyecek; f) Askerler bazı suçlar için sivil yargıda yargılanacak, siviller savaş dışında askerî mahkemede yargılanmayacak, Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları Yüce Divan’da yargılanacak; g) 12 Eylülcülerin yargılanmasını önleyen Geçici 15. Madde kalkıyor (R, 09.07.10).
Kürt sivil toplumu muazzam
Türk sivil toplumunun işi o kadar zor değil; batıda belli bir demokrasi var. Doğuda ise tam bir ‘mengene’: Hem Kürt haklarını savunacaksın hem de “nereden gelirse gelsin” şiddete karşı çıkacaksın. Bir düşünün ki şarkıcı Rojin, TRT-Şeş’te program yaptı diye bölgede dışlanıyor; Nusaybin’de konser veremiyor (Milliyet, 16.06.10). Buna rağmen, Kürt sivil toplumu kahramanca desen hiç de abartma olmayacak bir iş yapıyor: “Her türlü operasyonlar durmalı, PKK eylemsizlik kararı almalıdır” diyor. Diyarbakır’da 99 STÖ’yle başladı (R, 29.06.10), zincirleme reaksiyon halinde bütün doğuyu sardı: Batman’da 83 örgüt (R, 29.06.10), Mardin’de 45 ve Urfa’da 44 (R, 30.06.10), Van’da 60 (R, 02.07.10), tekrar Mardin’de 43 ve Hakkari’de 45 (R, 03.07.10), Urfa Siverek’te 17 (R, 07.07.10), tekrar Van’da 40 örgüt (R, 12.07.10), son olarak D-GD Anadolu’dan 17 baro başkanı (R, 12.07.10).
Unutmayalım: Bu bildiriler, sadece insanlardan kan damlarken değil, askerin ağzından da “kan” sözleri çıkarken yayınlandı: İlker Başbuğ, Star TV’de U. Dündar’ın çanak sorularını cevaplarken (05 Temmuz), aynen seleflerinden Kenan Evren gibi “Türk kanı taşımak” tan bahsetti (bkz. www.tsk.tr; bütün devlet kuruluşlarında yer alan “gov.”un burada olmaması ilginç).
Bildiriler ne diyor?
Peki, nedir bu bildirilerin anlamı? İspanya’da ETA’nın şiddeti sürdürmesine karşı Bask esnafı ne yaptı ve yapıyorsa, Kürt STÖ’ler de onu yapıyor. Her ikisi de kan banyosunun durmasını, normal hayatın ve ticaretin başlamasını istiyor. Bu kadar basit. Bizimkilerin olağanüstülüğü şurada ki, İspanya farklı kimliklere saygı göstermek açısından dünyanın en ileri ülkesi. Bir de bizi düşünün, bizim STÖ’lerin ne büyük iş yaptığını o zaman görürsünüz.
Not: Bizim devlet hâlâ Ani’ye Anı, Ahtamar’a Akdamar deyip güya Türkleştiriyor. Ermeni kilisesinde yılda 1 gün ayin iznini lütuf sayıyor. TRT’de Ermenice sözlü “Buruk Acı”yı söyletmiyor (R, 12.07.10). Şu anda bir de Ermeni patrik seçimlerini yasaklıyor (M. Esayan, Taraf, 05.07.10). Bunlar olurken, Gazetevan.com’un haberi: Türkçe, Kürtçe, İngilizce, Farsça yayın yapan yerel Van Times’ın sahibi Aziz Aykaç, 19 Eylülde ayin için her yerden gelecek 6000 Ermeni’yi evlerde konuk edecek. O gün de gazetesini Ermenice basacak. Bu iş Beyoğlu’nda olmuyor, Van’da oluyor, Van’da! Asıl ona helal olsun, bu tek kişilik STÖ’ye!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder