17 Temmuz 2010 Cumartesi
RECEP GÜREGEN, FEDAKARLIĞI ÖLÜMLE KUCAKLAYAN YİĞİT İNSAN
18 Temmuz 1979 Recep Güregen yoldaş Silifke'de ölümsüzlüğe arişti...
Şerif YILMAZ
18 Temmuz 2010
Demokrasi uğruna mücadelede, her şart ve koşul altında bıkmadan
yılmadan kavgayı yükseltebilen bir kuşağın özgün insanlarından biriydi
Recep Güregen.
Devrimci inancının coşkusuyla hiçbir şekilde boşa zaman
kaybetmemek anlayışını bayrak edinmiş, adeta ölüme koşar adımlarla
meydan okuyan Acilci bir militan, fedakar bir kahraman, bir şehit.
Recep yoldaş devrimci mücadeleye, zindanların medrese haline
getirildiği bir ortamda (1978 yılı), adli bir suçtan zindana düşmüş
biri olmasına rağmen çok kısa bir zaman dilimi içinde Isparta
cezaevinde adapte olmuştur. Acilci militan duygu ve düşüncelerinin
şekillendiği bu ortam, İstanbul mahkemelerinde açtığı Cephe
bayrağıyla kamuoyu nezdinde geçmişine ait sürecin bir özeleştirisi
olarak dalgalanmış ve O artık sorumlu bir militan inancıyla daha fazla
zaman kaybetmemeliyim diyerek bir an önce sıcak mücadele alanlarına
çıkmanın kavgasını vermiştir.
Yaşamı boyunca zulme ve haksızlıklara maruz kalan biri olarak
tepkisini siyasal bir formasyona büründürdüğünde, dur durmak bilmeyen,
yılgınlığı, imkansızı tanımayan, yiğit bir militan haline gelmişti
Recep. İsyandan isyana barikatların en ön cephesinde cezaevlerinde
gardiyan zulmüne karşı da bayrak olmuştu. İsyanları sürgünler takip
eder; Isparta'dan mahkeme gerekçesiyle gittiği İstanbul Bayrampaşa
cezaevi ve mahkeme sürecinde yaşananlar, Sinop cezaevine sürgün
edilmesine vesile olur. Gardiyan zulmü ayyuka çıkmış, barikatlar
döşenerek insanca yaşam için, özgürlük için isyan hazırlıkları gündeme
gelmiştir. Peşi sıra Sinop kalesinin yakılması olayı, adli mahkumlarca
başlatılan isyan siyasileri de sarınca Recep yoldaşa gün doğmuştu.
Anlattıklarından aklımda kaldığı kadarıyla, zulmün kalesi Sinop
cezaevinin yakılmasından sonra (Ocak 1979), kısa bir süre için Trabzon
cezaevine ve ardından Niğde E Tipi Cezaevine sürgün edilir. Niğde
cezaevi o günlerin tabiriyle "Marksizm-Leninizm Bilim Akademisi" diye
anılan, bünyesinde gerek THKP-C ve gerekse THKO ve TİKKO'dan çok
değerli insanların yoldaşlarımızla uzun yıllar bir arada yattığı bir
medreseydi adeta. (Ben de kaldığım cezaevleri arasında 1979'un
sonları-80 ve 81'in bir dönemini bu cezaevinde geçirmiştim.) Recep
yoldaş bu ortamın sağladığı avantajları gerek kendisini siyasi olarak
daha da geliştirme adına ve gerekse bir an önce özgürlüğe kavuşabilmek
adına değerlendirip, artık örgütlü bir insan olmanın gücüyle sıcak
mücadele alanlarına kavuşmak istiyordu.
Recep yoldaş aynı cezaevi koşullarından, kendisinden kısa bir süre
önce özgürlüğe yolcu edilen Nebil Rahoma yoldaşın çıkışına gerekli
teknik hazırlıkları sağlamada görev üstlenmiş, sıranın bir an önce
kendisine gelmesi için sabırsızlanmaktaydı. Örgütün onayıyla gereken
ön hazırlıklar tamamlanınca 1979'un Mart ayında Niğde E Tipi
Cezaevinden firar eder. İllegale geçmiştir, Mersin bölgesine
mevzilendirildiği andan itibaren toplantı üzerine toplantı ve devrimci
militan eylemlilik dönemi. Şehit olduğu güne kadar adeta bireysel
anlamda toplumsal sorumluluktan uzak geçen yılların intikamını da
almak isteyen bir ruh haliyle kavgaya amansızca sarılmış, örgüt
tarihimizde adı şanla şerefle anılması gereken bir insan haline
gelmiştir.
Faşistlere karşı eylemlerinden, cezaevlerinde devrimcilere, adli
mahkumlara işkence yapan zulmeden cezaevi personeli ve gardiyanlarına
karşı fiili tutum alışıyla, burjuva mahkemelerinde devrimci işçilere,
sendikacılara, öğrencilere ceza üstüne ceza kesen faşist Ağır Ceza
Mahkemesi Başkanının cezalandırılmasına, değişik ölçeklerde
kamulaştırma eylemlerine kadar her zaman kavganın en önünde yer almış
yiğit bir militandı Recep Güregen.
Recep yoldaş, örgüt tarihimizin de bir geleneğin, devrimci mücadelede
ölümü gülerek kucaklamanın sevda türküsüydü Mahirlerden İlkerlere,
Yüksel Eriş'ten Ömür'e, Süham Över'den kendisine uzanan sürecin bir
türküsüydü. Ardından Nebil'i, Hanna'sı ve diğerleri. Acilciler
örgütünün tarihinde ölümsüzlüğe uğurlanan yoldaşlarımız.
18 Temmuz 1979 Silifke. Sıcak bir yaz günü. Yoğun bir temponun
ardından ön hazırlıkları tamamlanmış askeri bir eylem hayata
geçirilecek. Bölgede faşist milis çalışması etkin, çok dikkatli
olunması, en ufak bir hatanın ölüme yol açabileceği bir alan, buna
rağmen kimi taktik saldırılar başarıyla gerçekleştirilir. Açık
verilmez. Esas hedef mücadeleyi daha üst boyutlara taşıma amacıyla,
girişimi başarıyla sonuçlanan bir kamulaştırma operasyonu.
Eylemin başarısı geri çekilmede yaşanan taktik bir hataya mahkum olur.
Recep yoldaş ve yanındaki diğer arkadaşımız hücre eve tüm malzemelerle
sağlıklı bir şekilde dönerler, hiç bir sorun çıkmaz. Evde kendilerini
Hüseyin Gürgen adlı arkadaşımız karşılar. İllegalite gereği süreçten
bihaberdir. Bu ara Mersin'e dönme yönünde karar kılan diğer iki
arkadaşımızın ana yola boş ve zamansız bir şekilde çıkmış olmaları
hatanın en büyüğüydü. Genel alarma geçen kolluk kuvvetleri Mersin'den
de takviye kuvvet alarak dağı taşı her tarafı kuşatmaya çalışlarken
otoyol üzerinde bekleyen 2 militanı, aralarında getirdikleri personel
aracılığıyla teşhis edip gözaltına alırlar.
Bu ara Recep yoldaş, yanındaki arkadaşıyla birlikte Göksu nehri
yakınındaki illegal evde adeta savunma durumundadır. Hüseyin Gürgen
yoldaşı etrafı gözlemlemesi için kasabaya gönderir. Olumsuzluk hızla
yayılır, yakalanan arkadaşlar açık verirler, ev deşifre olur. Katliama
gelen kuvvetler pusu halinde bir kuşatma çemberi oluşturur ve evin
çıkışında silahsız olarak beliren Hüseyin Gürgen'i esir alırlar,
sorgusuz sualsiz ev taranmaya başlanır. İçerideki yoldaşlara, polisler
o günlerde kendilerine yeni dağıtılan MP 5 silahlarıyla kurşun
yağdırır. İhanete dağlar bile dayanamazdı. Recep yoldaş fedakarlığının
üstün meziyetleriyle derhal karşı ateşe başlar, elindeki Klaşinkov
tüfeğiyle adeta türkü söyler, çatışma süreci yoğunlaşır. Diğer
arkadaşta elindeki makinalı tüfeğiyle çatışmaya girer, ortalık allak
bullak olur. Ölenler ağır yaralananlar. Çatışmanın kızıştığı bir anda
esir Hüseyin Gürgen yoldaş öldürülür, şehit olur. Ardından hücre evden
çıkan yoldaşlarla süren çatışmalı kovalamaca.
Alternatifler sınırlı, bir yanda Göksu nehri, bir yanda Akdeniz ve
peşlerinden gelen katliam sürüsü. İşte tam da bu noktada Recep yoldaş
sahip olduğu Acilci militan meziyetini, yoldaşını koruma uğruna
fedakarlığını ölümle taçlandırma tutumunu tarihe yazar. Polisleri
silahıyla oyalarken, diğer yandan yoldaşının Göksu nehrinin karşı
yakasına geçebilmesi için talimat verir. Yoldaşının sağ salim nehrin
karşı yakasına geçtiği bir anda, polis kurşunlarına hedef olur. Silahı
kıyıda kalırken, cesedi Göksu nehrinde sürüklenir, gözden kaybolur.
(Polisi aklama adına burjuva gazeteler Recep Güregen'in boğularak
öldüğünü yazdılarsa da, cesedinin bulunmasıyla yapılan otopside polis
kurşunuyla öldürüldüğü açığa çıkmıştır.)
Recep Güregen'i bu yanıyla anarken, fedakarlığın doruklarında ne yüce
bir insan olduğunu bir kez daha ölümünün 31. Yılında ifade etmek
istedim. Örgütümüzün tarihinde yer alan tüm şehitlere, devrim
şehitlerine selam olsun. Sizleri unutmayacağız, unutturmayacağız.
Demokrasi uğruna halkların özgürlük mücadelesinde bir bayrak olarak
dalgalanıyorsunuz.
Şehitler Onurumuz, Şehitler Gururumuzdur...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder