17 Temmuz 2010 Cumartesi
HAMDULLAH ERBİL YERELİN EVRENSEL DURUŞU
Mihrac Ural
16 Temmuz 2010
Hamdullah Erbil, Anadolu orijinalitesinin demokrasi mücadelesinde devrimci harekete kazandırdığı bir kahramandır. Bu değer, yaşamının her evresinde ortaya koyduğu öz verilerle, halkına bağlılığıyla, zoru aşmada direnciyle, dayanmaya uyarlanmış kararlı iradesiyle, tarihin derinliklerinden çekip gelmiş bilgi sentezlerinin günümüze taşınan kültür yoğunluklarıyla onu bilen bilmeyen herkesin örnek alacağı bir devrimciydi; yerelin evrensel duruşunu, insan merkezli algılarının duruşuyla tanımlayandı.
Hakka yürüyeli 13 yıl oldu, ölümsüzleşti.
Güzellikler üretti, dersler bıraktı.
Hamdullah Erbil Afşin, Kötüre (5 Ocak 1952) – (16 Temmuz 1993) Hamburg
Hamdullah Erbil, 16 Temmuz 1993 yılında vefat etti. Bu kahraman insanı bilenlere ve bilmeyenlere her yıl anlatmak, onu yakından tanıyanların, genç kuşaklara devrimci hareketimizin tarihinden sunacakları önemli bir armağandır.
Olumlularımız adına, örnekleriyle geleceği kurma adına yararlanmamız gereken değerler, gelecek kuşaklara mutlaka taşınması gereken değerlerdir. Bu değerler, halklarımızın yol gösterici etkinlikleridir. Olumsuzu öne çıkarmak, olumsuz üzerine şatolar kurmak beceri ise, bu beceri devrimci güçlerin, demokrasi ve ilerleme güçlerinin önünü kesmektir. Bunu kimlerin yapmaya çalıştığı ise malumdur.
Bu yüzden, tarihimizin önemli bir kesitinde bu coğrafyanın yetiştirdiği, bize ait olan orijinalitemizin tüm özgün ve özgür değerlerini anmamız bir görev ve sorumluluk olarak belirmektedir.
Hamdullah Erbil, Anadolu orijinalitesinin demokrasi mücadelesinin devrimci harekete kazandırdığı bir kahramandır. Bu değer, yaşamının her evresinde ortaya koyduğu özverilerle, halkına bağlılığıyla, zoru aşma direnciyle, dayanmaya uyarlanmış kararlı iradesiyle, tarihin derinliklerinden çekip gelmiş bilgi sentezlerinin günümüze taşınan kültür yoğunluklarıyla; onu bilen bilmeyen herkesin örnek alacağı bir devrimciydi.
Mücadelesinin her evresinde insan merkezli düşüncesi, kökleri kendi çevresinin bilgi birikimleriyle eklemlenmiş bir kimlik tezahürüdür. Çevresi olmayan bir aidiyet üzerinden yükselemeyenlerin ortaya koydukları kararsızlık, kaos, gergin dengeler yerine Hamdullah Erbil bir denge insanıydı; nereden geldiğini ve nereye doğru gideceğinin bilinciyle ne yaptığını bilen örnek bir yöneticiydi de.
O insanlık için, daha adil, daha eşit bir toplumsal örgütleniş için mücadele etti. Demokrasi dedi özgürlük dedi; sosyalizmi, içinden çıkıp geldiği kültür doruklarının öğretilerinde yüz yıllardır barınmış olan bir akıl yolu, toplumsal eşitlik ve adalet için bir felsefi kurallar manzumesi olarak almıştı. Hedefi, İnsanı yüceltmekti sömürüsüz bir dünyada, özgürce yaşamaktı. Doğayı koruyan algıların eliyle toplumların kurulması için hayatı bu yola koydu.
Binboğa dağlarına gerilla eğitimi için tırmandığımızda, uçsuz bucaksız kırların oğlu olduğunu doğanın bir parçası olduğunu gösterdi. Kır çiçekleri topladı… Rengarenk… Elinde 5’li Fransız mavzeriyle. Volkanik dağların yeşili az doruklarında, çiçeklerle örülü bir dünyadan söz etti; “bak Mihrac, içimden tonlarca çiçek tohumunu getirip bu dağlara serpesim geliyor” dedi, ısınmak için kuru dal aradık uzaklarda, sırf yeşil dalları kesmemek için. Bu kahraman böylesi bir doğa severdi.
Herkesin ağır aksak yürüdüğü o kayalardan, bir ceylan gibi düz yolda yürür gibi tırmanıyordu. Yoldaşlarına omuz veriyor, moral yükseltiyordu. Zoru kolay yapan bir can yoldaşı olarak, o aşılmaz dağların doruklarına kadar bizleri çekip götürmüştü; yanımızda Ömür Karamollaoğlu vardı, dik duran... Üçümüz ayaktaydık her an, mağarada yattık, ateş yakarak. Boğulma tehlikesi geçirdik dumandan, bir ben bir Hamdullah bir ömür vardı bu tehlikeyi sezip yoldaşlarını kurtaran…
Düze indiğimizde, aramızdaki yakınlık artık bir yoldaş yakınlığını çok aşmıştı. Bir kültür ortaklığıydı, bir gelenek, görenek birliğiydi; bir ortak aile ve geçmiş terbiyesiydi. Bununla doluyduk yollarımız ayrılırken... 16 yıl sonra Almanya’da birbirimizi bir kez daha bulmuştuk.
Ağırdı hastalığı; ama zindanların diz çökertemediği o kahraman yüreği, hiçbir şey yokmuş gibi ülkesi ve halkları için çarpmaya devam ediyordu. Birlikte uzun uzun konuştuk, yol yordam çizdik. O yine kültürle yoğrulu, gelişmelere açık, barışa aşık, demokrasi mücadelesi için çarpan yüreğiyle dinledi beni, ben de onu. Karar aldık; birbirimize danışacağız, birbirimizle dayanışma içinde olacağız her daim diye. Olumluyu öne çıkartacak, olumsuzlukları birlikte aşacağız diye sözleştik. O yürek, böyle çarparak sürgünde hakkın amansız rahmetine muhatap oldu. Bizi yalnız bıraktı.
Seni anarken, devrimci hareketimizin nelerden yoksun kaldığını ve hala bunun boşluklarıyla kaoslar yaşandığını bir kez daha anlıyoruz. Tesellimiz, içimizde yaşayan o dev yüreğin, bu satırları yazdıran anılarla örülü orijinalliğindir.
Seni hep anacağız, seni hep arayacağız...
16 Temmuz 2010
Hamdullah Erbil, Anadolu orijinalitesinin demokrasi mücadelesinde devrimci harekete kazandırdığı bir kahramandır. Bu değer, yaşamının her evresinde ortaya koyduğu öz verilerle, halkına bağlılığıyla, zoru aşmada direnciyle, dayanmaya uyarlanmış kararlı iradesiyle, tarihin derinliklerinden çekip gelmiş bilgi sentezlerinin günümüze taşınan kültür yoğunluklarıyla onu bilen bilmeyen herkesin örnek alacağı bir devrimciydi; yerelin evrensel duruşunu, insan merkezli algılarının duruşuyla tanımlayandı.
Hakka yürüyeli 13 yıl oldu, ölümsüzleşti.
Güzellikler üretti, dersler bıraktı.
Hamdullah Erbil Afşin, Kötüre (5 Ocak 1952) – (16 Temmuz 1993) Hamburg
Hamdullah Erbil, 16 Temmuz 1993 yılında vefat etti. Bu kahraman insanı bilenlere ve bilmeyenlere her yıl anlatmak, onu yakından tanıyanların, genç kuşaklara devrimci hareketimizin tarihinden sunacakları önemli bir armağandır.
Olumlularımız adına, örnekleriyle geleceği kurma adına yararlanmamız gereken değerler, gelecek kuşaklara mutlaka taşınması gereken değerlerdir. Bu değerler, halklarımızın yol gösterici etkinlikleridir. Olumsuzu öne çıkarmak, olumsuz üzerine şatolar kurmak beceri ise, bu beceri devrimci güçlerin, demokrasi ve ilerleme güçlerinin önünü kesmektir. Bunu kimlerin yapmaya çalıştığı ise malumdur.
Bu yüzden, tarihimizin önemli bir kesitinde bu coğrafyanın yetiştirdiği, bize ait olan orijinalitemizin tüm özgün ve özgür değerlerini anmamız bir görev ve sorumluluk olarak belirmektedir.
Hamdullah Erbil, Anadolu orijinalitesinin demokrasi mücadelesinin devrimci harekete kazandırdığı bir kahramandır. Bu değer, yaşamının her evresinde ortaya koyduğu özverilerle, halkına bağlılığıyla, zoru aşma direnciyle, dayanmaya uyarlanmış kararlı iradesiyle, tarihin derinliklerinden çekip gelmiş bilgi sentezlerinin günümüze taşınan kültür yoğunluklarıyla; onu bilen bilmeyen herkesin örnek alacağı bir devrimciydi.
Mücadelesinin her evresinde insan merkezli düşüncesi, kökleri kendi çevresinin bilgi birikimleriyle eklemlenmiş bir kimlik tezahürüdür. Çevresi olmayan bir aidiyet üzerinden yükselemeyenlerin ortaya koydukları kararsızlık, kaos, gergin dengeler yerine Hamdullah Erbil bir denge insanıydı; nereden geldiğini ve nereye doğru gideceğinin bilinciyle ne yaptığını bilen örnek bir yöneticiydi de.
O insanlık için, daha adil, daha eşit bir toplumsal örgütleniş için mücadele etti. Demokrasi dedi özgürlük dedi; sosyalizmi, içinden çıkıp geldiği kültür doruklarının öğretilerinde yüz yıllardır barınmış olan bir akıl yolu, toplumsal eşitlik ve adalet için bir felsefi kurallar manzumesi olarak almıştı. Hedefi, İnsanı yüceltmekti sömürüsüz bir dünyada, özgürce yaşamaktı. Doğayı koruyan algıların eliyle toplumların kurulması için hayatı bu yola koydu.
Binboğa dağlarına gerilla eğitimi için tırmandığımızda, uçsuz bucaksız kırların oğlu olduğunu doğanın bir parçası olduğunu gösterdi. Kır çiçekleri topladı… Rengarenk… Elinde 5’li Fransız mavzeriyle. Volkanik dağların yeşili az doruklarında, çiçeklerle örülü bir dünyadan söz etti; “bak Mihrac, içimden tonlarca çiçek tohumunu getirip bu dağlara serpesim geliyor” dedi, ısınmak için kuru dal aradık uzaklarda, sırf yeşil dalları kesmemek için. Bu kahraman böylesi bir doğa severdi.
Herkesin ağır aksak yürüdüğü o kayalardan, bir ceylan gibi düz yolda yürür gibi tırmanıyordu. Yoldaşlarına omuz veriyor, moral yükseltiyordu. Zoru kolay yapan bir can yoldaşı olarak, o aşılmaz dağların doruklarına kadar bizleri çekip götürmüştü; yanımızda Ömür Karamollaoğlu vardı, dik duran... Üçümüz ayaktaydık her an, mağarada yattık, ateş yakarak. Boğulma tehlikesi geçirdik dumandan, bir ben bir Hamdullah bir ömür vardı bu tehlikeyi sezip yoldaşlarını kurtaran…
Düze indiğimizde, aramızdaki yakınlık artık bir yoldaş yakınlığını çok aşmıştı. Bir kültür ortaklığıydı, bir gelenek, görenek birliğiydi; bir ortak aile ve geçmiş terbiyesiydi. Bununla doluyduk yollarımız ayrılırken... 16 yıl sonra Almanya’da birbirimizi bir kez daha bulmuştuk.
Ağırdı hastalığı; ama zindanların diz çökertemediği o kahraman yüreği, hiçbir şey yokmuş gibi ülkesi ve halkları için çarpmaya devam ediyordu. Birlikte uzun uzun konuştuk, yol yordam çizdik. O yine kültürle yoğrulu, gelişmelere açık, barışa aşık, demokrasi mücadelesi için çarpan yüreğiyle dinledi beni, ben de onu. Karar aldık; birbirimize danışacağız, birbirimizle dayanışma içinde olacağız her daim diye. Olumluyu öne çıkartacak, olumsuzlukları birlikte aşacağız diye sözleştik. O yürek, böyle çarparak sürgünde hakkın amansız rahmetine muhatap oldu. Bizi yalnız bıraktı.
Seni anarken, devrimci hareketimizin nelerden yoksun kaldığını ve hala bunun boşluklarıyla kaoslar yaşandığını bir kez daha anlıyoruz. Tesellimiz, içimizde yaşayan o dev yüreğin, bu satırları yazdıran anılarla örülü orijinalliğindir.
Seni hep anacağız, seni hep arayacağız...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder