7 Temmuz 2010 Çarşamba
FERHAT TUNÇ’U YARGILAMAK UYGAR İNSANLARIN VİCDANINI YARGILAMAKTIR
Vefalı dostluğun anlamlı ziyareti. Ferhat Tunç Cemile Ural'ın vefatının 7. gün anısına babaevine yaptığı taziye ziyareti. 1 Eylül 2009
Mihrac Ural
8 Temmuz 2010
Siz her şeyinizle kocaman bir yalandan ibarettiniz. Öyle başladınız öyle gidiyorsunuz.
Bütün sorun, yerli olamamanızdan, yerli olmaya çalışmamanızdan kaynaklanıyor. Bu toprakları yaşama ilk kez siz değil, bu toprakların kadim sakinleri açmıştı. Siz gelip kılıç zoruyla istila ettiniz. Hükümran oldunuz. Buna rağmen emek vermediniz, yıktığınız uygarlıklar yerine barbarlık getirdiniz; fetih siyasetiyle, üretmeden yaşam sürdünüz, talan, gaspla başlayan, komitacılık, Teşkilat-ı Mahsusiye silahşörlüğüyle devam eden, Cumhuriyetle darbeciliğe uzanan bir siyasal çizgi izlediniz. Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Rum demediniz hükmünüzün geçtiği yerde farklı ilan ettiğinizi katlettiniz, köleleştirdiniz. Ancak farkında olmadan
yarattığınız sorunların kölesi, esiri oldunuz.
Çağlar değişti ancak aklınızın çağını değiştiremediniz.
Bir tarafta kanlı süreçlerle yürüdünüz, diğer taraftan şaibeli yargınızla kirli adalet saçtınız. Binlerce kez, yüz binlerce hak sahibini yargıladınız. Demokrasi ve özgürlük isteyenleri hain ilan ettiniz, işkencelerle göz altına aldınız, zindanlarda çürüttünüz, sürgünlere mahkum ettiniz. Yargınızın adaleti, silahlarınızın atış menzili kadar geçerliydi; uluslararası yargı alanında hep mahkum oldunuz, onursuzlaştınız.
Dağları, ovaları yaktınız. Mahkemelerde, bitip tükenmez davalarla vicdan sahibi sesleri tutsak edip kaosa sürüklediniz, kurulu yaşam düzeneklerini sırat köprüsünde azap çekmeye dönüştürdünüz. Sanatçıyı değil aynı zamanda sanatı yargılamak gibi akıl zoru işlere giriştiniz. Bu kapsamda çilelerin en büyüğünü, Anadolu halklarının özgür sesi Ferhat Tunç’a kefaret üzerine kefaret ödetmeye kalktınız. Boyun eğdirmek, teslim almak istediniz. Bu çirkin girişimle, adına yola çıktığı milyonları esir alacağınızı sandınız. Her defasında yeniden yanıldınız, iflas ettiniz.
***
Bu kaçıncı yargılama.
Bu kaçıncı, hoyratça tecavüz, vicdanları ayaklar altına alış.
Her şeyi düşman gören, katli vaciptir ilkelliğiyle yok etmeye çalışan, dün kılıçla, bu gün en gelişmiş silahla, sınır dışı operasyonlarla farklı gördüğünü imha etmeye çırpınan bu akıl hangi karanlık çağlardan kalma?
Bin yıldır bu ilkel akılla yaşadınız. İç fetihlerle Anadolu’yu ezdiniz durdunuz. Yok, etmeye çalıştınız yakıp yıktınız; ne ileri bir kültür getirerek asimile edebildiniz nede kılıçlarınızla tüketebildiniz. Sizden de kadim bu toplumların yaşama ilk kez açtığı bu toprakları ortak anavatan diye paylaşmasını da bilemediniz.
Haksızdınız, tüm hakları da yok ettiniz.
Osmanlı aklıydı, dün gibi bu günde bu akılla hüküm sürebileceğinizi sandınız. Cumhuriyet kurdunuz, aynı akılla devam ettiniz. Cumhuriyetteki Osmanlıyı hasta yatağından kaldırıp ülkemizdeki farklılıklar kadar komşularımızla da sonu gelmez kanlı kavgalara işgal ve ilhaklara yöneldiniz. Barışı insanlığa armağan eden bu coğrafyaya savaşın en kirli tarzlarını dayattınız. Osmanlıda kendi reayanıza, Cumhuriyette vatandaşınıza saldırırken de dış güçlerin karanlık dehlizlerinden ölüm saçan destekler aldınız, kardeşi kardeşe kırdırdınız, taşeronluk yaptınız. Varlığını savunmaya mecbur bıraktığınız toplumları da “ihanetle”, “dış mihrak kışkırtmasıyla” suçladınız. Siz her şeyinizle kocaman bir yalandan ibarettiniz. Öyle başladınız öyle gidiyorsunuz.
Bütün sorun, yerli olamamanızdan, yerli olmaya çalışmamanızdan kaynaklanıyor. Bu toprakları yaşama ilk kez siz değil, bu toprakların kadim sakinleri açmıştı. Siz gelip kılıç zoruyla istila ettiniz. Hükümran oldunuz. Buna rağmen emek vermediniz, yıktığınız uygarlıklar yerine barbarlık getirdiniz; fetih siyasetiyle, üretmeden yaşam sürdünüz, talanla, gaspla başlayan, komitacılık, Teşkilat-ı Mahsusiye silahşörlüğüyle devam eden, Cumhuriyetle darbeciliğe uzanan bir siyasal çizgi izlediniz. Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Rum demediniz hükmünüzün geçtiği yerde farklı ilan ettiğinizi katlettiniz, köleleştirdiniz. Ancak farkında olmadan yarattığınız sorunların kölesi, esiri oldunuz.
Çağlar değişti ancak aklınızın çağını değiştiremediniz.
Atatürk bile sizden yaka silkti “Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Rumlar sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişlerdir. Bizim milletimiz de böyle fetihlerin arkasından serserilik etmiş ana yurdunda çalışmamış olmasından dolayı bir gün onlara yenilmiştir. Bu böyle bir gerçektir ki, tarihin her devrinde ve dünyanın her yerinde aynen olagelmiştir.” (Aktaran, Cemal Kutay, Türkçe İbadet, s;154).
Yenilginizi bile anlamadınız. Tarihten ders çıkartmak, kendi makus tarihinizi ve talihinizi değiştirmek için bir adım atma cesareti göstermediniz. Lozan anlaşmasını imzalayıp nefes aldınız, uluslar önünde içtiğiniz anda, verdiğiniz şeref sözüne bile bağlılık göstermediniz.
Barbarlığın cahil cüretini cesaret sandınız. Bin yıldır dayanışma içinde yaşadığınız halkları boğazlamayı kolay yol seçtiniz. İnançlara zulüm yaptınız, din değiştirmeyenlerin tüm haklarını elinden aldınız, kafir ilan ettiniz. Adil olmadınız, eşitliğin adını bile duymak istemediniz.
Tektiniz, tek kaldınız.
Siz astınız siz biçtiniz. Ama sonuç alamadınız. Yakın geçmişe dönüp bir bakın, ne dediniz ne yaptınız. Bir de bu güne bakın, ezilerek bükülerek nereye gelmek zorunda kaldınız. İnkar ettiniz, küçümsediniz, arkasına bir halkın uyanışını alan özgürlük mücadelesine askeri önlem akıllarıyla çözüm bulabileceğinizi sandınız, bir değil bin kez yanıldınız, başaramadınız. Yeryüzünün tüm silahlı kuvvetlerini toplasanız da arkasında halkın iradesi olan mücadeleyle baş edemeyeceğinizi, tarih derslerinden bile çıkaramadınız.
Gerçekleri çarpıtarak halkınızı aldattınız. Yollar yürümekle aşınmaz dediniz, “dün dündür bugün bu gündür” demagojileriyle, ortak vatanı kan gölüne çevirdiniz, oyalamalarla yaratılan tüm değerleri tükettiniz.
Bir tarafta kanlı süreçlerle yürüdünüz, diğer taraftan şaibeli yargınızla kirli adalet saçtınız. Binlerce kez, yüz binlerce hak sahibini yargıladınız. Demokrasi ve özgürlük isteyenleri hain ilan ettiniz, işkencelerle göz altına aldınız, zindanlarda çürüttünüz, sürgünlere mahkum ettiniz. Yargınızın adaleti, silahlarınızın atış menzili kadar geçerliydi; uluslararası yargı alanında hep mahkum oldunuz, onursuzlaştınız.
Dağları, ovaları yaktınız. Mahkemelerde, bitip tükenmez davalarla vicdan sahibi sesleri tutsak edip kaosa sürüklediniz, kurulu yaşam düzeneklerini sırat köprüsünde azap çekmeye dönüştürdünüz. Sanatçıyı değil aynı zamanda sanatı yargılamak gibi akıl zoru işlere giriştiniz. Bu kapsamda çilelerin en büyüğünü, Anadolu halklarının özgür sesi Ferhat Tunç’a kefaret üzerine kefaret ödetmeye kalktınız. Boyun eğdirmek teslim almak istediniz. Bu çirkin girişimle, adına yola çıktığı milyonları esir alacağınızı sandınız. Her defasında yeniden yanıldınız, iflas ettiniz.
Ferhat Tunç bu coğrafyanın sesi. Anadolu halklar harmanı emek ürünü kültürün sentezi. Bu toprakların en orijinal sanatçısı ve sesi. Ölümsüz notalara ruh veren, yereli evrensele taşımak için her şeyi ortaya koyan bir sanatçı. O, hepimiz adına barışı terennüm eden duruşuyla umutsuzluğumuzun sis perdelerini aralayan, özgürlüğümüze açılan bir nefes penceresidir. Mahkeme koridorlarınızı nefes kanallarımızı tıkamak için çilehaneye çevirdiniz. Kaç davadır sayılmaz, her köşeden yerin altından ürettiğiniz kurgu iddialarla vurmaya, sersemletip susturmaya çalıştınız. Sanatı, sanatçıyı yargılayan ilkel bir ülke olarak ünlendiniz. Başarabildiğiniz tek şey de bu oldu.
Ferhat Tunç, evrensel ölçekte hiçbir değer yaratamayan akıllarınıza inat, bu coğrafyanın halkları adına, her müzisyenin gıptayla baktığı, kazanmak istediği ödüllerin sahibi oldu. Bu değerlere layık insanları yargılayarak tüketmek istediniz.
Bu coğrafyanın insanları ve doğası adına, Dünya Özgür Müzik Forumu Freemuse Örgütü’nün 2010 Dünya Özgür Müzik ödülüne layık gördüğü sanatçı Ferhat Tunç’u yargılamaya devam ediyorsunuz. Bilmiyorsunuz, bilgiyi algılayabilecek durumda da değilsiniz; orijinal olmamanızın statüleri farlılıklarla zenginleşen ülke değerlerine karşı ötekileştirici tutumlarla yaklaşmanıza yol açıyor. Aklıselim olamıyor, cahil cüretiyle gösterdiğiniz tutarlılık, haksızlığınızın, çöküşe doğru sürüklenişinizin de nedeni oluyor.
Ferhat Tunç’u yargılamak, bu topraklarda yaşayan uygar insanların vicdanını yargılamaktır. Kapalı bilincinizle bu gerçekleri yakalama şansınızı katlediyorsunuz; mahkemelerinizin önünde Ferhat Tunç değil, bu toprakların vicdanı duracaktır. Bunu bile bilmeyecek kadar cahilsiniz.
Ferhat Tunç, barış istedi. Barış çağrısı yaptı. Bu davet Anadolu’nun davetidir. Farklılıklarımızın demokrasi ve özgürlük arzusunun dile getirdiği gerçektir. Ferhat Tunç, milyonlar arasında bu yanıyla bir sayıdır, vicdan ölçüsüyle de milyonların sesidir.
28 Temmuz 2010’da yargılanacak olan Ferhat Tunç değil, sizlersiniz. Ferhat Tunç’un temsil ettiği değerler, sizi ve mahkemelerinizi tarih önünde mahkum etmek için orada olacak. Bu dava da diğerleri gibi, halkın vicdan divanında kesin hükümle sonuçlanacaktır.
Bir kez daha geçmiş olsun dostum, bin kez daha. Bitip tükenmeyen bu kovuşturmaların cehennem denklemlerinde yalnız değilsin, adına konuştuğun vicdanlar seninle birliktedir. Zalimin adaletini yargılayacak olan da bu güçtür.
Seyit Rızayı düşün, son sözlerini aklına getir…
Gerisi teferruattır…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder