1 Ocak 2010 Cuma
THKP-C (Acilciler) “FİLİSTİN HALKI İÇİN YAŞAM DAMARI” KONVOYUNU LAZKİYE’DE KARŞILADILAR.
Mihrac Ural
31 Aralık 2009
Gazze’de Filistin halkı 1 yıl önce (27 Aralık 2008), ölüm kıskacı altında, fosfor ve misket bombaları altında katlediliyordu. Gazze hala acı içinde kıvranıyor, yıkım sonrası tüm acılarıyla baş başa çırpınıyor. Yaraları hala sızlıyor.
Dünya kamuoyu akıl almaz bir vurdumduymazlık içinde. Gazze halkının can çekişmesini seyrediyor.
Her zaman dile getirdik, bu bölgenin hangi köşesinde olursa olsun, önde ya da arkada kim olursa olsun, iki saffın savaş hali sürüyor. Bölgede bilaistisna herkes bu savaşın orta yerinde saf tutuyor. ABD-İsrail-Arap Gericiliği bir taraf, Filistin-Suriye ve Bölge Devrimci güçleri (Lübnan-Türkiye (Türk-Kürt-Arap)-Irak devrimci güçleri) bir taraf olarak bu savaşın açık saflarını oluşturuyor. Saflar açık ve net. Tarafsızlık her zaman halkın çıkarlarına karşı olan gericilerin safıdır. Bu savaşlarda emperyalist-gerici güçlerin hangi unsuru önde olursa olsun tümü savaşın merkezinde, orta yerinde aktifçe yerini alıyor; halka karşı savaşıyor halkları katlediyor.
Halkın çıkarlarını savunun direnme güçleri, ilerici devrimci güçler ise, bölgemizin her köşesinde nefsi müdafaa, toprak ve çıkarlarını savunma duruşunda, hak ve çıkarları için mütecavizlere karşı direniyor. Bu safın bir gücüde on yıllardır demokrasi mücadelesinin neferi örgütümüz THKP-C (Acilciler)’dir. Bu uğurda, şehitler veren bir örgüt olarak (Kasım 1983), on yıllar önceden safımızı belirledik, kararlıca da direnmeye devam ediyoruz. Bu gün 31 Aralık 2009 herkes eğlencesinde biz yine yollardayız Filistin halkının yaşam damarı konvoyunu, yoldaşlarla karşılamak ve desteğimizi sunmak için tüm gücümüzle meydanlardaydık.
Filistin halkı hala acı çekiyor, Filistin halkına ambargo dayatılıyor. Bu çirkin tasarrufun baş mimarı İsrail ve ABD’dir. Bu şeytani ikileye aktif destek veren üçüncü ayak Mısır gericiliğidir. Şeytan üçgeni böylece tamamlanmış oluyor.
Gazze halkı açlıkla, ilaçsızlıkla ölüm kıskacında çırpınıyor. Şeytan üçlüsü, basit bir yardım konvoyunun girişine bile tahammül edemiyor, yasaklarla, engellerle yollarını kesiyor. Bu şeytan üçlüsü, bölgemize kan kusturan bir üçlüdür. Bu üçlü Filistin halkını, melanetinin zulmü altında ölümle yüz yüze bırakmıştır. Bir yıl önce Gazze’yi katletmek, yok etmek için çırpınıyorlardı. Ancak Gazze halkıyla direndi. Yaşama hakkını kazandı.
Siyonist İsrail, dünyanın tüm emperyalist-gerici güçlerin desteğine karşın, direnen Gazze halkını kıramadı. Savaş, 22 gün sonra sona erdiğinde, İsrail-ABD ve Arap gericiliği hiçbir şey kazanamamıştı. Filistinli binlerce masumu katletmişlerdi ama teslim alamamışlardı. Yaşam hakkı Filistinlilerin zaferiyle sonuçlanmıştı. Savaşta bunu başaramayanlar Gazze’yi ablukaya alarak açlık, susuzluk, elektriksizlik, ilaçsızlıkla bunu başarmayı deniyorlar.
Ancak büyük yanılgı içindeydiler. Tarihin tüm dersleri bu yanılgıyı açıkça belgelemiştir. Tarih, haklı davasının arkasında direnen halkların er ya da geç zafer kazandığını göstermektedir. Bu bölgede direnenler tarihler boyu kazanmıştı, şimdi de kazanıyor; Haçlı istilalarına karşı teslim olanlar vardı ancak, direnenler kazandı, I. Dünya paylaşım savaşı ardından Emperyalist işgalcilere teslim olanlar vardı ancak, direnenler kazandı, II. Dünya savaşı sonrası İsrail yayılmacılığına teslim olanlar vardı ancak, her defasında direnenler kazandı. Gazze örneği de direnenlerin kazandığına verilmiş şanlı bir örnekti. Tarihi davaları zaman dilimleriyle ölçme gibi teslimiyetçiliğe açık bir duruş içinde olunmayacaksa, direnmenin zaferin tek yolu olduğu, mutlak bir şekilde doğrulanmıştır.
Bu gün Gazze, yaşamak için direnişine devam ediyor. İnsanlığın erdemli güçleri bu direnişe bir yaşam damarı oluşturmak için yardım kampanyaları ve konvoyuyla destek verme çabasında.
İngiltere’den Türkiye’ye, Suriye’ye, bölge ilerici güçleri ve duyarlı çevrelerin aktif destekleriyle ilerleyen konvoyun, Ürdün’de önü kesilmek istendi, Mısır’da ise giriş yasaklarıyla karşı karşıya bırakıldı, gerisin geriye çevrildi.
“Filistin’e yaşam damarı“ olarak isimlendirilen bu konvoya, ülkemizde halklarımız etkin destek verdi. Bu desteğe Suriye yönetimi ve halkı da etkince katıldı. Ancak konvoyun doğal güzergahı olan Mısır topraklarından girişte, Mısır’ın geleneksel çirkin politikası olan İsrail yanlısı duruşuyla yüz yüze gelindi. Mısır, Gazze halkının yaşam kanallarından biri olan tünelleri kapatmak için yeraltı duvarını örerken, bu çirkin politikalarına insani yardım konvoyunun yolunu da keserek devam etti. Konvoy, gerisin geriye çevrilmiş, yeniden Suriye’ye dönmek zorunda bırakılmıştı. Suriye, bu bölgenin ilerici gücü, direnme gücü olarak bir kez daha konvoya ev sahipliği yaptı. Bu gönül sevgisiyle, halkıyla coşkuyla yaptı. Suriye halkı akın akın konvoya destek için bir kez daha koştu, yardımlarını sundu, elinde avucunda olanı verdi.
Konvoy bu kez Lazkiye güzergahından geçiyordu (31 Aralık 2009). Herkes yeni yıl arifesinde eğlenme hazırlıkları yaparken, yardım konvoyu ve ona destek sunan halk, devrimciler, mahalli şahsiyetler yollardaydı. Bu karşılamada, örgütümüz THKP-C(Acilciler), çevreleriyle birlikte en aktif katılımla konvoyu Lazkiye girişinde Tişrin Üniversitesi bulvarında karşıladı.
Acilciler tarihi, bir özveri ve direnme tarihi olarak Filistin halkının her koşulda yanındaydı. Şehitleriyle, militan ve yöneticileriyle, Filistin halkının yanında olmayı ilke edinmişti. Bu duruş öncelikle bölgenin gerçek bir devrimci gücü olmaktan kaynaklanıyordu. Bu duruş ayrıca enternasyonalist bir duruştu. Bu gün de gerektiği yerde ve zamanda bu görevlerinin başındaydı. Örgütümüz en yetkili temsilcilerle, Filistin konvoyuna hoş geldiniz dedi, selamladı, kucakladı. Desteğini, katkısını sevgisini fiili çabalarıyla ortaya koydu.
Konvoy, Lazkiye’deki Filistin kamplarına yöneldi, yarından itibaren de Lazkiye limanından Filistin’e, Gazze’ye doğru yol alacak.
Bu coşku ve hüzün karışımı ortamda, hatırlanması gereken bir tarih vardı.
12 Eylül 1980 Askeri faşist darbesi, ülkemizin siyasal yasaklarını ve karanlıklar sürecini açmıştı. Suriye, on binlerce Türkiyeli devrimciye ev sahipliği yaptı. O gün tek güvenli liman Suriye idi. Türkiye devrimci hareketinin; Kürt, Türk, Arap her unsuruyla. Suriye’nin bu duruşuna vefa borcu vardır. Siyonist solcuların bu günkü çirkin duruşları bir yana bu vefa borcunu her koşulda hatırlayan gerçek devrimciler, Filistin’le dayanışmak için bu ülkede özgürce etkinliklerini sergilemektedirler. Bunların sonuncusu da “Filistin’e yaşam damarı konvoyu”dur. Örgütümüz, 1980 yılından itibaren başlayan güçlü bağlarıyla, Filistin halkının yanında olduğunu göstermiştir. Bunun en belirgin kesiti, İsrail’in Lübnan’a yönelik, işgalle sonuçlanan savaşında (Haziran 1982), Filistin ve Lübnan halkıyla omuz omuza verdiğimiz direnme savaşında yaşam bulmuştur.
1982 tarihiyle başlayıp, uzun yıllar süren açık cephe savaşının tüm kesitlerinde yer alan örgütümüz, şehitler vererek özveride varılacak en son dorukları tırmanmıştır. Beyrut kuşatmasında örgütümüz, İsrail’li işgalcilere karşı sokak sokak, köşe bucak savaştı. Bu savaşın ardından Lübnan’ın Trablus şehrine geçildi. Bu şehirde savaş aynı safların farklı amaçlarıyla yürüdü; bölge bölünmek istenmişti. Her bir mezhep, her bir din için ayrı bir kanton kurgusu tezgahlanmış ve buna akıl almaz destekler verilmişti; İsrail-ABD-Arap gericiliği yine sahnedeydi. Beyrut kuşatmasında İsrail açıkça askeriyle tanklarıyla füze ve bombalarıyla ortadaydı, ABD-Arap gericiliği ise tüm desteğiyle yanında bulunuyordu. Trablus savaşında aynı güçler vardı, İsrail-ABD yanı sıra gerici Arap güçleri de daha aktif olarak sahnedeydi.
Örgütümüz bu savaşta da tüm bölgemizi ve ülkemizi ilgilendiren bir duruş içindeydi. Filistin askeri kamplarında, nispeten uzak bir yerde olmasına rağmen her şeye hazırlıklıydı.1982 haziran savaşı devam ediyordu ve bu savaşın ilk rauntlarında cephelerdeydi.
İsrail Siyonistleri ortaklarıyla, Lübnan’ı kantonlara bölme, Filistinlileri kuzey bölgelerinde tutup, kendi sınırlarını güvenli hale getirmek istiyordu. Bunun için Trablus’ta Filistinli gerici güçlerini de kullanarak savaşı bu alanlara yaydılar; Trablus savaşı Ekim-Kasım1983. Bu savaşta İsrail-ABD temel rollerini, kuklaları olan Arap gericiliğiyle birlikte aktifçe oynuyordu.
Bu savaşta da örgütümüz üzerine düşeni yaptı. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) planı olarak, o günden tezgahlanmakta olan girişime karşı tavır aldık. O gün ülkemizi de kapsayan, 12 Eylül faşizminin içinde doğrudan yer aldığı ve bölgemizi tutsak edecek kirli girişmelere karşı şehitler vererek direndik.
Bu süreç bölgemizin kaderiydi ve bu kader dolaysızca halklarımızın da kaderiydi. Bölge olaylarına karşı kayıtsız kalanlar, bu bölgeyi tanımayanlardı. Bölgesini bilmeyen, ülkesini de bilmeyenlerdi. Gazze savaşı sürecinde sol Siyonistlerin ortaya koyduğu İsrail’e karşı hayır hah tutumlar bunu gösteriyordu. Dün bölge ortamındaki direnişten kaçanların bir yıl önce Filistin halkına karşı gösterdikleri ilgisiz tutum bu gün Filistin’e yaşam damarı konvoyuna karşı ilgisizlikleriyle bir bütündür. Bu etkinliklerden bi haber olanların ülkemiz halkları için yapabilecek çok az şeyleri olduğunu iddia etmek yanlış değildir.
Örgütümüz dün ortaya koyduğu, kararlı direniş ve dayanışma çizgisini bu gün de sürdürme kararlılığındadır.
Filistin’e yaşam damarı konvoyu gerçekte bölge halklarının yaşam damarı için bir adım, bir katkıdır, üzerimize düşen görev, dayanışmamızı, katkımızı geç kalmadan hayata geçirmektir.
31 Aralık 2009
Gazze’de Filistin halkı 1 yıl önce (27 Aralık 2008), ölüm kıskacı altında, fosfor ve misket bombaları altında katlediliyordu. Gazze hala acı içinde kıvranıyor, yıkım sonrası tüm acılarıyla baş başa çırpınıyor. Yaraları hala sızlıyor.
Dünya kamuoyu akıl almaz bir vurdumduymazlık içinde. Gazze halkının can çekişmesini seyrediyor.
Her zaman dile getirdik, bu bölgenin hangi köşesinde olursa olsun, önde ya da arkada kim olursa olsun, iki saffın savaş hali sürüyor. Bölgede bilaistisna herkes bu savaşın orta yerinde saf tutuyor. ABD-İsrail-Arap Gericiliği bir taraf, Filistin-Suriye ve Bölge Devrimci güçleri (Lübnan-Türkiye (Türk-Kürt-Arap)-Irak devrimci güçleri) bir taraf olarak bu savaşın açık saflarını oluşturuyor. Saflar açık ve net. Tarafsızlık her zaman halkın çıkarlarına karşı olan gericilerin safıdır. Bu savaşlarda emperyalist-gerici güçlerin hangi unsuru önde olursa olsun tümü savaşın merkezinde, orta yerinde aktifçe yerini alıyor; halka karşı savaşıyor halkları katlediyor.
Halkın çıkarlarını savunun direnme güçleri, ilerici devrimci güçler ise, bölgemizin her köşesinde nefsi müdafaa, toprak ve çıkarlarını savunma duruşunda, hak ve çıkarları için mütecavizlere karşı direniyor. Bu safın bir gücüde on yıllardır demokrasi mücadelesinin neferi örgütümüz THKP-C (Acilciler)’dir. Bu uğurda, şehitler veren bir örgüt olarak (Kasım 1983), on yıllar önceden safımızı belirledik, kararlıca da direnmeye devam ediyoruz. Bu gün 31 Aralık 2009 herkes eğlencesinde biz yine yollardayız Filistin halkının yaşam damarı konvoyunu, yoldaşlarla karşılamak ve desteğimizi sunmak için tüm gücümüzle meydanlardaydık.
Filistin halkı hala acı çekiyor, Filistin halkına ambargo dayatılıyor. Bu çirkin tasarrufun baş mimarı İsrail ve ABD’dir. Bu şeytani ikileye aktif destek veren üçüncü ayak Mısır gericiliğidir. Şeytan üçgeni böylece tamamlanmış oluyor.
Gazze halkı açlıkla, ilaçsızlıkla ölüm kıskacında çırpınıyor. Şeytan üçlüsü, basit bir yardım konvoyunun girişine bile tahammül edemiyor, yasaklarla, engellerle yollarını kesiyor. Bu şeytan üçlüsü, bölgemize kan kusturan bir üçlüdür. Bu üçlü Filistin halkını, melanetinin zulmü altında ölümle yüz yüze bırakmıştır. Bir yıl önce Gazze’yi katletmek, yok etmek için çırpınıyorlardı. Ancak Gazze halkıyla direndi. Yaşama hakkını kazandı.
Siyonist İsrail, dünyanın tüm emperyalist-gerici güçlerin desteğine karşın, direnen Gazze halkını kıramadı. Savaş, 22 gün sonra sona erdiğinde, İsrail-ABD ve Arap gericiliği hiçbir şey kazanamamıştı. Filistinli binlerce masumu katletmişlerdi ama teslim alamamışlardı. Yaşam hakkı Filistinlilerin zaferiyle sonuçlanmıştı. Savaşta bunu başaramayanlar Gazze’yi ablukaya alarak açlık, susuzluk, elektriksizlik, ilaçsızlıkla bunu başarmayı deniyorlar.
Ancak büyük yanılgı içindeydiler. Tarihin tüm dersleri bu yanılgıyı açıkça belgelemiştir. Tarih, haklı davasının arkasında direnen halkların er ya da geç zafer kazandığını göstermektedir. Bu bölgede direnenler tarihler boyu kazanmıştı, şimdi de kazanıyor; Haçlı istilalarına karşı teslim olanlar vardı ancak, direnenler kazandı, I. Dünya paylaşım savaşı ardından Emperyalist işgalcilere teslim olanlar vardı ancak, direnenler kazandı, II. Dünya savaşı sonrası İsrail yayılmacılığına teslim olanlar vardı ancak, her defasında direnenler kazandı. Gazze örneği de direnenlerin kazandığına verilmiş şanlı bir örnekti. Tarihi davaları zaman dilimleriyle ölçme gibi teslimiyetçiliğe açık bir duruş içinde olunmayacaksa, direnmenin zaferin tek yolu olduğu, mutlak bir şekilde doğrulanmıştır.
Bu gün Gazze, yaşamak için direnişine devam ediyor. İnsanlığın erdemli güçleri bu direnişe bir yaşam damarı oluşturmak için yardım kampanyaları ve konvoyuyla destek verme çabasında.
İngiltere’den Türkiye’ye, Suriye’ye, bölge ilerici güçleri ve duyarlı çevrelerin aktif destekleriyle ilerleyen konvoyun, Ürdün’de önü kesilmek istendi, Mısır’da ise giriş yasaklarıyla karşı karşıya bırakıldı, gerisin geriye çevrildi.
“Filistin’e yaşam damarı“ olarak isimlendirilen bu konvoya, ülkemizde halklarımız etkin destek verdi. Bu desteğe Suriye yönetimi ve halkı da etkince katıldı. Ancak konvoyun doğal güzergahı olan Mısır topraklarından girişte, Mısır’ın geleneksel çirkin politikası olan İsrail yanlısı duruşuyla yüz yüze gelindi. Mısır, Gazze halkının yaşam kanallarından biri olan tünelleri kapatmak için yeraltı duvarını örerken, bu çirkin politikalarına insani yardım konvoyunun yolunu da keserek devam etti. Konvoy, gerisin geriye çevrilmiş, yeniden Suriye’ye dönmek zorunda bırakılmıştı. Suriye, bu bölgenin ilerici gücü, direnme gücü olarak bir kez daha konvoya ev sahipliği yaptı. Bu gönül sevgisiyle, halkıyla coşkuyla yaptı. Suriye halkı akın akın konvoya destek için bir kez daha koştu, yardımlarını sundu, elinde avucunda olanı verdi.
Konvoy bu kez Lazkiye güzergahından geçiyordu (31 Aralık 2009). Herkes yeni yıl arifesinde eğlenme hazırlıkları yaparken, yardım konvoyu ve ona destek sunan halk, devrimciler, mahalli şahsiyetler yollardaydı. Bu karşılamada, örgütümüz THKP-C(Acilciler), çevreleriyle birlikte en aktif katılımla konvoyu Lazkiye girişinde Tişrin Üniversitesi bulvarında karşıladı.
Acilciler tarihi, bir özveri ve direnme tarihi olarak Filistin halkının her koşulda yanındaydı. Şehitleriyle, militan ve yöneticileriyle, Filistin halkının yanında olmayı ilke edinmişti. Bu duruş öncelikle bölgenin gerçek bir devrimci gücü olmaktan kaynaklanıyordu. Bu duruş ayrıca enternasyonalist bir duruştu. Bu gün de gerektiği yerde ve zamanda bu görevlerinin başındaydı. Örgütümüz en yetkili temsilcilerle, Filistin konvoyuna hoş geldiniz dedi, selamladı, kucakladı. Desteğini, katkısını sevgisini fiili çabalarıyla ortaya koydu.
Konvoy, Lazkiye’deki Filistin kamplarına yöneldi, yarından itibaren de Lazkiye limanından Filistin’e, Gazze’ye doğru yol alacak.
Bu coşku ve hüzün karışımı ortamda, hatırlanması gereken bir tarih vardı.
12 Eylül 1980 Askeri faşist darbesi, ülkemizin siyasal yasaklarını ve karanlıklar sürecini açmıştı. Suriye, on binlerce Türkiyeli devrimciye ev sahipliği yaptı. O gün tek güvenli liman Suriye idi. Türkiye devrimci hareketinin; Kürt, Türk, Arap her unsuruyla. Suriye’nin bu duruşuna vefa borcu vardır. Siyonist solcuların bu günkü çirkin duruşları bir yana bu vefa borcunu her koşulda hatırlayan gerçek devrimciler, Filistin’le dayanışmak için bu ülkede özgürce etkinliklerini sergilemektedirler. Bunların sonuncusu da “Filistin’e yaşam damarı konvoyu”dur. Örgütümüz, 1980 yılından itibaren başlayan güçlü bağlarıyla, Filistin halkının yanında olduğunu göstermiştir. Bunun en belirgin kesiti, İsrail’in Lübnan’a yönelik, işgalle sonuçlanan savaşında (Haziran 1982), Filistin ve Lübnan halkıyla omuz omuza verdiğimiz direnme savaşında yaşam bulmuştur.
1982 tarihiyle başlayıp, uzun yıllar süren açık cephe savaşının tüm kesitlerinde yer alan örgütümüz, şehitler vererek özveride varılacak en son dorukları tırmanmıştır. Beyrut kuşatmasında örgütümüz, İsrail’li işgalcilere karşı sokak sokak, köşe bucak savaştı. Bu savaşın ardından Lübnan’ın Trablus şehrine geçildi. Bu şehirde savaş aynı safların farklı amaçlarıyla yürüdü; bölge bölünmek istenmişti. Her bir mezhep, her bir din için ayrı bir kanton kurgusu tezgahlanmış ve buna akıl almaz destekler verilmişti; İsrail-ABD-Arap gericiliği yine sahnedeydi. Beyrut kuşatmasında İsrail açıkça askeriyle tanklarıyla füze ve bombalarıyla ortadaydı, ABD-Arap gericiliği ise tüm desteğiyle yanında bulunuyordu. Trablus savaşında aynı güçler vardı, İsrail-ABD yanı sıra gerici Arap güçleri de daha aktif olarak sahnedeydi.
Örgütümüz bu savaşta da tüm bölgemizi ve ülkemizi ilgilendiren bir duruş içindeydi. Filistin askeri kamplarında, nispeten uzak bir yerde olmasına rağmen her şeye hazırlıklıydı.1982 haziran savaşı devam ediyordu ve bu savaşın ilk rauntlarında cephelerdeydi.
İsrail Siyonistleri ortaklarıyla, Lübnan’ı kantonlara bölme, Filistinlileri kuzey bölgelerinde tutup, kendi sınırlarını güvenli hale getirmek istiyordu. Bunun için Trablus’ta Filistinli gerici güçlerini de kullanarak savaşı bu alanlara yaydılar; Trablus savaşı Ekim-Kasım1983. Bu savaşta İsrail-ABD temel rollerini, kuklaları olan Arap gericiliğiyle birlikte aktifçe oynuyordu.
Bu savaşta da örgütümüz üzerine düşeni yaptı. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) planı olarak, o günden tezgahlanmakta olan girişime karşı tavır aldık. O gün ülkemizi de kapsayan, 12 Eylül faşizminin içinde doğrudan yer aldığı ve bölgemizi tutsak edecek kirli girişmelere karşı şehitler vererek direndik.
Bu süreç bölgemizin kaderiydi ve bu kader dolaysızca halklarımızın da kaderiydi. Bölge olaylarına karşı kayıtsız kalanlar, bu bölgeyi tanımayanlardı. Bölgesini bilmeyen, ülkesini de bilmeyenlerdi. Gazze savaşı sürecinde sol Siyonistlerin ortaya koyduğu İsrail’e karşı hayır hah tutumlar bunu gösteriyordu. Dün bölge ortamındaki direnişten kaçanların bir yıl önce Filistin halkına karşı gösterdikleri ilgisiz tutum bu gün Filistin’e yaşam damarı konvoyuna karşı ilgisizlikleriyle bir bütündür. Bu etkinliklerden bi haber olanların ülkemiz halkları için yapabilecek çok az şeyleri olduğunu iddia etmek yanlış değildir.
Örgütümüz dün ortaya koyduğu, kararlı direniş ve dayanışma çizgisini bu gün de sürdürme kararlılığındadır.
Filistin’e yaşam damarı konvoyu gerçekte bölge halklarının yaşam damarı için bir adım, bir katkıdır, üzerimize düşen görev, dayanışmamızı, katkımızı geç kalmadan hayata geçirmektir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder